Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Seğair (küçük) Günahlar

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
SEĞAİR (KÜÇÜK) GÜNAHLAR

1 . Namahrem kadına şehvetle nazar etmek , öpmek.
2 .Mahremi olmayan, yabancı kadınla bir mekanda baş başa kalmak ve onunla tokalaşmak.
3. Lanet etmek (velev hayvana da olsa ala küllihal günahtır, şeytan hariçtir fakat şeytana lanet okumakta da sevap yoktur).
4 . Kimseye zararı olmayan yalan (halka zararı olursa büyük günahtır).
5 . Başkasının kusurunu araştırmak, ayıplandırmak.
6 .Özürsüz 3 günden fazla bir mü’minle konuşmamak, Müslümanın kalbini kırmak, onu gücendirmek.
7. İlmi olmadığı halde dini konularda başkasıyla mücadele etmek.
8. Erkeğin ipek giymesi.
9. Yolda gururlu, fahirli kibirli yürümek.
10. Hamamda avretini açmak (kimse görmese de çırılçıplak yıkanmak günahtır, kendine mahsus yerde ise mekruhtur).
11. Tuvalet de yüzünü veya arkasını kıbleye döndürmek (kapalı olmamak şartıyla , kapalı olursa mekruhtur).
12. Kadının tek başına 3 günlük sefere çıkması (Şafiye göre ise yanında kadın varsa gidebilir).
13. Başkasının alışverişi üzerine fiat arttırmak.
14. İhtiyaç zamanında, halkın muhtaç olduğu gıda maddelerini stok etmek.
15. Cuma namazı vakti ikinci ezandan sonra ( hutbeden önce okunan ezan ) alışveriş yapmak
16. Arızalı malı beyan etmeden araya sokuşturmak
17. Evde şarap bulundurmak, satmak.
18. Satranç oynamak.
19. Ücretle Kur’an , Hadis okumak (pazarlık ederek okumak ).
20. Ayakta bevletmek.
21. Gasilhane veya insanların geçeceği yol üstüne bevletmek.
22. Namaz kılanın önünden geçmek veya yüzünü ona çevirmek.
23. Mescidde dünya kelamı konuşmak.
24. Zekatı malın aşağısından vermek.
25. Kurbanlık hayvanları boyun kemiğindeki ak iliğe kadar birden kesmek.
26. Bir kerede hanımını 3 talakla boşamak.
27. Evlatlarının arasında adilane taksim yapmamak.
28. Hakimin iki taraftan bir tarafa meyletmesi
29. Malında haram tarafı fazla olan kişiden hediye kabul etmek ve davetine gitmek
30. Bir lokma miktarı çalmak.
31. Gasp edilen bir yerin mahsülünden yemek.
32. Karşısında veya hizasında fotoğraf veya canlı resim bulunduğu halde namaz kılmak.
33. İdarecilerin ve zenginlerin yaşayışlarından, zevk ü sefalarından bahsederek vakit tüketmek.
34. Altın ve gümüşten kaplar kullanmak.
35. Fitne ehline silah satmak.
36. Alim ve salim olmayan veya anne babasından gayrı kimselerin elini, eteğini öpmek.
37. Hiç konuşmaksızın el ve başla selam vermek.
38. Çocuğa büyüklerin giymesi caiz olmayan elbiseyi giydirmek.
39. Oruçlu veya yanında misafir olmadığı halde, doyduktan sonra velev bir lokma olsun yemek yemek.
40. Aç olmadığı halde yemek yemek.
41. Cinsi münasebetten anlayan kimsenin yanında, onlar uykuda olsa bile hanımı ile birleşmek.
42. Mü’mine su–i zan etmek ve mü’mine hased etmek.
43. Kibir ve ucub etmek ( Amelini beğenmek )
44. Oyunları, eğlenceleri, şarkıları, türküleri dinlemek, seyretmek.
45. Kur’an okumakla veya Kur’an mütealası ile meşgul olan bir kimsenin, muallim veya babasından başka kimselere ayağa kalkması
46. Yanında mü’min gıybet edilirken sesini çıkarmamak
47. Kendisini istemeyen bir kavme, bir cemaate imamlık etme.
48. Konuşurken, fuhşiyata dair söz söylemek, sövmek.
49. İfrat derecede latife ve mizah etmek.
50. Söylenilen bir sırrı bir başkasına söylemek, o sırrı ifşa etmek.
51. Hulf–ul va’d etmek. (Sözünde durmamak. Sözünden caymak. )
52. Irzına dil uzatan kimsenin karşısında gevşeklik göstermek, gayrete gelmemek. (İslam hukukuna göre; bir kimse, malına, canına, namusuna tecavüz vaki olduğunda, önce saldıranları tesirsiz hale getirir. Şayet durmazlarsa bunlarla sonuna kadar mücadele eder. Canını, malını, namusunu korurken can verirse şehit olur.)
53. Özürsüz olarak cemaatle namaz kılmayı terk etmek.
54. Alış veriş yaparken durmak süretiyle yolu işgal etme, başkalarının geçişini engellemek
55. Zalimlere , şeriata aykırı işlerini tasdik ederek dalkavukluk etmek.
56. Müslümanın, zimmiye ( İslam devletinin tebaası olan ehli kitaba ), “Ya kafir!” demesi ( bunu tahkir niyetiyle söylemesi, yoksa zaten onlar kafirdirler)
57. Malayani ( Faydasız, boş sözler, boş konuşmalar.) konuşmak.
58. Günah işlemek bir günahtır, onu bilmeyerek işlemek ikinci bir günahtır (günahı bilerek işliyorsa bilmemek günahı düşer, bir günah kalır )
Bu sıraladığımız “küçük” günahların, “küçük” olmasının şartları vardır. Bu şartlar olmadığı taktirde “Büyük günah” olur. Hatta Allah muhafaza küfre kadar gider. Küçük günah olmalarının şartları şunlardır:
1. Bu günahlarda ısrar etmemek.
2. Allah korkusunu hatıra getirmek. O günahların neticesinde ceza göreceğini düşünmek. İşlenilen o günah fiilini küçük görmemek.
3. İşlenilen küçük günahtan mesrur olmamak.
4. İşlenmiş olan o küçük günahı ortaya çıkarmamak.
5. “Cenab-ı Hak küçük günah işleyene ceza vermez.” diye inanmamak.
6. Küçük günah işleyen kişinin milletin rehberi durumunda olmaması gerekir.

KAYNAK: Muhammed Şakir “ İrşadü’l Gafilin”

HER BİR GÜNAH İÇERİSİNDE KÜFRE GİDEN BİR YOL VARDIR!
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
küçük günahlar...

küçük günahlar...

KÜÇÜK GÜNAH HEP KÜÇÜK MÜ KALIR?

Tevbede sebat etmedikçe ve günahları terk etmedikçe ilâhi yardımı ummak doğru olmaz. Allah’ın rahmet, bereket ve inayeti sonsuzdur ama hesabı ve azabı da şiddetlidir.
Kâmil bir tevbe için büyük günahları terketmek lazım geldiği gibi, küçük günahları da terk etmelidir ve günahların hem zahirde hem de bâtında terki gerekir. Hırs, haset, kötü zan, Ümmet-i Muhammed’e karşı kin ve nefret gibi içten işlenen günahları, dıştan işlenen günahlar gibi terk etmedikçe insan günahtan kurtulmuş olamaz.
Allah Tealâ: “Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi üstün, seçkin bir yere koyarız.” (Nisa, 31) buyuruyor.
İbn Hacer Heytemî k.s. Hazretleri, “Büyük Günahlar” isimli iki ciltlik eserinde dört yüz küsur günah-ı kebairi bildirmiş, hükümlerini arzetmiştir. Küçük günahlar da küçük diyerek fütursuzca işlenirse, büyük günahların vebali içine düşülür.
Rasululah s.a.v. Efendimiz, ashabıyla (Allah onlardan razı olsun) bir vadiye geldi. Ashabına odun toplamalarını söyledi. Oysa görünürde odun yoktu. Ashap, çalı-çırpı dışında çevrede odun göremediklerini söylediler. Rasulullah s.a.v.: “Ele geçirdiklerinizi küçük görmeyin, bir kimse üst üste bir şeyler bulup biriktirirken bunların büyüyüp gittiğini görür.” buyurduktan sonra şöyle devam etti:
“Hayır ve şer cinsi küçük şeyleri de böyle görmelisiniz. Küçük günah küçük günaha, büyük günah büyük günaha katılır. Hayır hayıra, şer de şerre katılıp, bunlar bir araya geldiği zaman büyür, gider. Tek başına olduğu gibi küçük kalmaz.”
Şu halde bu çok önemli bir emr-i rabbanîdir. Onun için İki Cihan Serveri s.a.v. buyurmuştur ki:
“Mümin bir kul, işlediği günahı üzerine yıkılacak bir dağ gibi görür, münafık ise bir sinek gibi görür. Günahın küçüklüğüne büyüklüğüne bakmayıp, kime karşı işlendiğine bakmak lazım gelir.”
Eğer işlenen günahın kime karşı işlendiği düşünülmez de herkes anlayışına, dünyadaki yaşayışına uyarak çirkin ameller işlerse, başımıza birbirini takip eden bela, musibet ve hastalıklar çöker. Bunun için Kur’an’da buyurulmuştur ki:
“Sizin başınıza gelen belalar kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır.”
İnsanın başına hayır gelirse Allah’ın rahmetinden, şer gelirse nefsinden, şeytandan, dünyadan olduğu bilinmelidir.
Musibetlere düşen kimse bu musibetleri dünyevî sebeplerle izah edemez. Eğer yakîn sahibi ve şeksiz-şüphesiz Allah’ın hükümlerine inanmış ise, başına gelen bütün bela ve musibetlerin Allah’a karşı işlediği günahtan ve günahlarına tevbe etmeyişinden, günahta ısrar etmesinden ileri geldiğini bilmelidir.
Allah Tealâ Hazretleri, Nuh Aleyhisselam’ın kavmine hitabıyla bize bildirmektedir ki:
“(Nuh) dedi ki: Ey kavmim, gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım.” (Nuh, 2)
Ayetin tefsirinde; “Ey kavmim, itaat etmediğiniz sürece başınıza gelecek azabı beyanla ben sizi korkutucuyum. Eğer isyan ederseniz, helâk edici azabın geleceğini haber vererek sizi Allah’a itaat etmeye davet ediyorum.” denilmektedir.
Sonraki ayetlerde de Allah Tealâ Hazretleri, Nuh Aleyhisselam’ın:
“Alah’a kulluk edin, O’ndan korkun ve bana itaat edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah’ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.” (Nuh, 3-4) dediğini bildirmektedir.
Cenab-ı Hak iki şeyi vaad buyurmuştur: Birincisi, bütün emirlere uyarak günahlarına tevbe edenlerin kurtuluşa ereceği, ikincisi tevbe edenlerin tehiri mümkün olan bir zamana kadar ecellerinin tehiriyle helâktan ve dünyanın zarar-ziyanından kurtulacağı...
Aksi halde, verilen mühlet ne kadar olursa olsun, insan ilâhi hükümlere uymadıkça, dünya ve ahirette uğrayacağı zarar kat’idir.

 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
[FONT=arial,sans-serif]Nasıl ki, küçük kabahatleri işleyenlerin nahiyelerde cezaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen dünyada ve sür'aten verilir.

[FONT=arial,sans-serif]Ehl-i dalâletin cinayetleri o kadar büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-yı adalet olarak, âlem-i bekadaki Mahkeme-i Kübrâya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar. [/FONT]

[FONT=arial,sans-serif]İşte, hadis-i şerifte (1) اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ mezkûr hakikate dahi işaret ediyor. Yani, dünyada şu mü’min, kısmen kusurâtından cezasını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennemden çıkmayacaklar; (2) hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları tehir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya cennetleridir. Yoksa, mü’min bu dünyada dahi kâfirden mânen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mes’uttur. Adeta mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i mâneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde mânevî bir cehennemi ateşlendiriyor.[/FONT]

(1) "Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir." Müslim, Zühd: 1; Tirmizî, Zühd: 16; İbni Mâce, Zühd: 3; Müsned, 2:197, 323, 389, 485.

Risale-i Nur' dan
[/FONT]
 

aysemaide

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Satranç oynamanın günah olduğunu bilmiyordum.Acaba bunun için kaynak gösterebilirmisiniz?Hadis veya fetva olarak mı?
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Değerli Kardeşimiz;

Satranç, okullara varıncaya kadar ülkemizde yaygınlaşmış olan bir oyun çeşididir. Hakkında kurslar, müsabakalar tertip ediliyor, gazete ve dergilerde özel bölümler ayrılıyor; hattâ televizyonda ayrı programlar yapılıyor. Neticede, halk içinde, bilhassa gençler arasında değişik zaman ve zeminlerde oynanıyor.

Durum böyleyken, her oyunda olduğu gibi, satrançta da dinimizin getirdiği bir ölçü vardır. Helâl ve haramlığı hususunda görüşler mevcuttur. Bunun için, ne kadar yaygın hale gelirse gelsin, herkes tarafından benimsenmiş olursa olsun, onun ne caiz oluşuna, ne de haramlığına bir delil oluşturmaz.

Bilindiği gibi, satranç İran kaynaklı bir oyun olup, diğer ülkelere oradan yayılmıştır. Daha önceleri Araplar arasında fazla bilinmiyordu. Fakat İran fethedilip İranlılarla münasebetler başlayınca, yavaş yavaş İran âdetleri de Müslümanlar arasında görülmeye başladı. İslâmiyet, prensip olarak her milletin, kendi ruhuna uygun olan veya ters düşmeyen hususî âdet ve alışkanlıklarını hoşgörü ile karşılamış, ilişmemiştir. Fakat içinde mahzur taşıyan, zararı mevcut olan davranış, hareket ve âdetleri de yasaklamış; onların terk edilmesini emretmiştir.

Sahih hadis kitaplarında yer almasa da, bazı rivayetlerde satranç “şah sahibi” olarak geçmekte ve oynanmasına cevaz verilmemektedir. Hz. Ali (r.a.) “Satranç Acemlerin kumarıdır” diye satrancı hoş karşılamazken, Sahabe-i Kiramdan Ebû Musa el-Eşarî, “Satrancı ancak günahtan sakınmayanlar oynar” demiş, büyük fıkıh âlimi İbrahim en-Nehâî ise kendisine satranç hakkındasorulduğunda, “O lânetlenmiştir” diye cevap vermiştir. Aynı şekilde Abdullah ibni Ömer, “Satranç diğer kumarlardan daha kötüdür” görüşünü benimserken, İmam-ı Mâlik satrancı tavla gibi değerlendirmekte ve haram saymaktadır.1

Bu rivayet ve görüşleri benimseyen İslâm hukukçularının çoğuna göre, satranç oynamak caiz olmayıp, haram kabul edilmektedir. Hanefî mezhebinin tercih edilen görüşü de bu şekildedir.

Ancak bazı âlimler satrancı aynı kategoriye sokmamakta, birtakım şartlar dahilinde oynanmasının caiz olabileceğini düşünmektedirler. Şâfiî mezhebinin kudretli âlimlerinden İmam Nevevî bu hususta şöyle der:

“Satranç, âlimlerin çoğuna göre haramdır. Bir kimse bu oyun sebebiyle bir namaz vaktini geçirir veya bir menfaat karşılığında oynarsa bize göre de haramdır.”

Hanefî ulemasından İbni Âbidin, satranç için, “Haramdır, bizim mezhebimizde büyük günahtır” dedikten sonra, İmam Şâfiî’nin ve bir rivayete göre İmam Ebû Yusuf’un satrancı mubah saydıklarını kaydetmektedir. Vehbâniyye, Şarih’in “Satrançta beis yoktur” sözüne ise, “Bu bir rivayettir” demektedir.2

İmam Nevevî’nin de belirttiği gibi, satrancın mubah sayılması için dört şartın mevcut olması gerekir:

1. Satranç oynayanlar, oyuna dalmak suretiyle namazın gecikmesine meydan vermemelidir.

2. Satranç kumara yol açacak şekilde para ve benzeri bir menfaat karşılığında oynanmamalı, yani kazanan ve kaybeden birşey alma şartını koşmamalıdır.

3. Oynayanlar, oyun esnasında dillerini kötü sözlerden yalan, gıybet ve küfürden sakındırmalıdır.

4. Satranca alışan kimseler, ondan vaz geçemeyecek kadar müptelâ olmamalıdır.
Şu halde, bu görüşe göre, ölçüyü kaçırmamak, ibadetlere mâni olmamak ve günahlara vesile kılınmamak şartıyla, satranç mubah görülmektedir.

Satrancın mubahlığını, oyunun kendi mahiyeti itibariyle ele alan Şâfiî ulemâsından İbni Hacer el-Mekkî ise tavla ile satranç arasındaki farkı şöyle izah etmektedir:

“Tavlada oyun zarlara dayanmaktadır. Fakat satranç düşünce ve zihnî melekeye dayanmaktadır. Bu bakımdan, savaş taktikleri hususunda bundan istifade edilebilir.”
Ez-Zevâcir isimli eserinde bu meseleye uzunca yer veren İbni Hacer son olarak şu neticeye varmaktadır:

“Bu meseledeki farklı görüşleri uzun boylu zikretmenin bir faydası yoktur. Kaide anlaşıldıktan sonra üzerine hükmü bina etmek mümkün olur. Kaide şudur: Bu çeşit oyunlar düşünce ve hesaba dayanıyorsa, helâl demekten başka yol yoktur. Satranç bunun gibidir. Şayet zar ve tahmine dayanıyorsa, buna da haram demekten başka çare yoktur. Tavla da bunun gibidir.”3

Netice itibariyle, İmam Şâfiî ve Ebû Yusuf’un şartlarına uyarak, İbni Hacer’in de izahını göz önüne alarak, ruhsat tarafını tercih edip, satranç oynayanların mes’uliyetten kurtulmaları mümkündür.

1. ez-Zevâcir, 2: 200.
2. Reddü’l-Muhtar, 5: 523.
3. ez-Zevâcir, 2: 201-202.
Mehmed Paksu İbadet Hayatımız-1


Cevapta verilen bilgiler ışığında, mubah olması için gerekli şartlara uyulursa caiz, uyulmazsa caiz değildir.
 

cüneyt

New member
Katılım
19 Tem 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
15
Puanları
0
18. Satranç oynamak.

Selamu Aleykum.Satranç oynamayı namazdan alıkoymak olarak görüyosanız o zaman insanlar işede gitmesin1 Çünkü bir yerde işlerde alıkoyar insanı namazdan yada hiçbir zaman dışarı gezmeye tozmya çıkmalım çünkü gezerken Allah muhafaza namazı kaçırırız..

Lütfen bırakınız böyle şeyleri milleti böyle şeylerle kandırmayın o zaman tavla oynamakta günah ve siz buraya bunları yazarken bilgisayarın karşısında olmanız bile günah...Kardeşlerim inanmayın böyle kuru gürültülere işte böyle düşünceler üyüznden dinler saptırılmış meshepler haline getirilmiş.Arkadaşımızın yazdığı şeylerin tamamı yanlış değil ama bazıları çok saçma.Siz nefisinize hakim olduktan sonra hiç birşey güç gelmez.Selametle.....
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim tavla oyunu oynarsa elini domuz kanına bulamış gibi olur" Müslim, Şi'r 10, (2260); Ebu Dâvud, Edeb 64, (4939)

sanırım bu cevap yeterlidir...
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve kazanç yeridir. Peygamber efendimiz, (Dünya ahiretin tarlasıdır) buyurmaktadır. (Deylemi)

Burada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir. Faydalı iş yapmadan vakit geçirmek, vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan her işin, her nefesin hesabı kıyamette muhakkak sorulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.) [Tirmizi]

Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir sermayedir. Bu sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır. Vakit geçtikten sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin, malın, sağlığın kıymetini bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!) [Ebu Nuaym]

Tavla ve satranç oyunu
Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar olsun!) [Beyheki]
Böyle oyunları parasız oynamak da uygun değildir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış gibi olur.) [Müslim]

Oyun oynamanın fıkhi hükmü ise şöyle:
(Tavla, satranç,14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur. Devamlı oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut para için oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül Muhtar c.5, s.253]

Parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın mekruh, devamlı oynanırsa haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu için yine haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğinin alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]

İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne asi olmuş sayılır.) [U. Kübra]

İmam-ı Gazali hazretleri ve imam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç oynamanın mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu bildirdi. İmam-ı Şafii hazretleri, (Satranç oynamak, din ve mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir) buyurdu. (İhya)

Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün oyunları oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç oynamaları caizdir.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Malayani, ömrü faydasız oyunlarla, boş işlerle geçirmek demektir. Oyunlardan bazıları faydalıdır. Mesela hadis-i şerifte, (Ok atmayı öğrenmek, atını terbiye etmek ve ailesi ile oynamak hariç, faydalı oyun olmaz) buyuruldu. Diğer oyunlar ise malayanidir. Malayani ile meşgul olmak iyi değildir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malayaniyi terk etmek, kişinin müslümanlığının güzelliğindendir.) [Tirmizi]
(Malayani ile meşgul olanın hatası, günahı çok olur.) [El-Askeri]
(Kıyamet günü günahı en çok olan malayani konuşandır.) [Ebu Nasr]

Uhud’da şehid olan bir gencin annesi, (Oğlum sana Cennet müjde olsun!) dedi. Bunun üzerine Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ne biliyorsun, belki malayani konuşurdu.) [Tirmizi]

Hazret-i Kab, hastalanınca, Resulullah efendimiz ziyaretine gitti. Hazret-i Kab’ın annesi, (Oğlum Cennet sana hazırdır) dedi. Peygamber efendimiz aleyhisselam da buyurdu ki:
(Ey Kab’ın annesi! Ne biliyorsun, Kab belki malayani konuşurdu.) [İbni Ebiddünya]

Peygamber efendimiz Ebu Zer hazretlerine de buyurdu ki:
(Sana bedene hafif, fakat terazide ağır [ahirette sevabı çok] olan bir amel öğreteyim! Şükür et, güzel ahlaka sahip ol ve malayaniyi terk et!) [İbni Ebiddünya]
 
S

ssss

Guest
peki o zaman bilgisayar ve oyunlar hakkında ne diyorsunuz?
o da zamanın çogunu alır.
su anda da başındayız bakın.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Resulüme uyun buyuruluyor. Eğer Kur’anı herkes anlasaydı, (Resule uymaya lüzum yok, herkes Kur’andan anladığına uysun) denirdi. Aksine Kur’anın açıklanması istenerek buyuruluyor ki:
(İhtilafa düşülen şeyleri açıklayasın diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

Kur’an-ı kerimde, sadece (Allah’a uyun) denmiyor. Resulüne de uyulması emrediliyor. (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Demek ki Resulullaha uymak Allah’a uymaktan ayrı değildir.)

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]
(Resulüm de ki, “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [A.İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]
(O ümmi Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir halde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

Demek ki Resulü de haram etme yetkisine sahiptir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen kâfirler, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]
(Allah’ın yolu ile, peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150-1]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [A. İmran 32]

(Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Yakında, “Allah’ın kitabının dışında uyacağımız bir şey tanımıyorum” diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “bunu bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu Ya’la]

(Bir zaman gelir, sünnetimi öldüren kimseler çıkacak. Allah bunlara lanet etsin!) [Deylemi]
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]

(Bana uyan Cennete girer, uymayan, isyan eden Cennete giremez.) [Buhari] (Sünnetten yüz çevirip yalnız Kur’an diyenlerin kâfir olduklarını bu âyetler ve hadis-i şerifler açıkça bildirmektedir.)

Resulullaha uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymanın gereği anlaşılır. Sünnet, [hadis-i şerifler] olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekatın, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur’anı anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, (Peygambere sorun, âlimlere sorun) buyuruyor. Sapıklar, biz de anlarız diye inat ediyorlar. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne lüzum kalırdı? Eğer herkes Kur’an-ı kerimi doğru anlasaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer onun hükmünü peygambere veya ülül-emre [yetkililere, âlimlere] sorsalardı, öğrenmiş olurlardı.) [Nisa 83]

(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]
(Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Bu âyetler, Kur’anı anlamak için âlimlerin açıklamasına da ihtiyaç olduğunu bildirmektedir.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı kerimi kabul etmemek demektir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Allah’a [Kur'ana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59] {Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey mi? Allah’ın emri değil mi?]

(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83] {Ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah da (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}

(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] {Demek ki herkes Kur’an-ı kerimi anlayamıyor, ancak âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye ayıplanıyor ki?}

(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] {Bilmeyenin âlimlere sorması Allah’ın emridir.}

(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28] {Çünkü âlim, Allahü teâlâyı en iyi tanıyor ki, ondan korkuyor. Allah’tan korkmak büyük mertebedir. Resulullah efendimiz, (Allah’tan en çok ben korkarım) buyurdu. (Buhari) Bu âyet ile bu hadis-i şerif âlimin değerinin ne kadar yüce olduğunu göstermektedir.}

(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste ölçü olmuyor, bilen de bilmeyen de var. Resulullahın ve âlimlerin yanında kendi aklımızın ne önemi var? Öyle olsa idi akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim aklına göre Kur’anı yorumlamaya çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana çıkmasına sebep olmuşlardır. Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış olur. Yüzme bilmeden, herkes yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına atlayan kimse, çok geçmeden boğulur. Herkes haddini bilmelidir.}

Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin kötü olduğu da ancak, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi veya kötü demesiyle, bir şey iyi veya kötü olmaz. Çünkü birisine göre iyi olan bir şey, diğerine göre kötüdür. Mesela evlilikte nikah, Müslümanlara göre, lüzumlu ve iyi ise de, bazı ateistlere göre saçmadır! Bu bakımdan akıllı kimdir? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı olan, Allah’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini yapar.) [İbni Muhber]
(Akıllı, Allah’tan en çok korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.) [İbni Muhber]

(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.) [Tirmizi]
(Allah indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]

Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ait bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değiştiği için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği halde, bazıları yanılabilir.

Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanlar arasında eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce dereceleri vardır. Şu halde “Aklın yolu birdir” demek çok yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, çok hata eder. Çok yanılan bir akla nasıl güvenilebilir?
 

HAZREC

New member
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
öncelikle beyazışık kardeşim yazdıkların cok güzel ve dogrudur ;ama şu malayani işler dedın bunların içine ınt ,oyunlar,tv,radyo,sosyal etkınlıkler ,spor ...Hepsi gırmektedır burda önemlı olan ınsanların ölcuyu kaçırmamalarıdır hayatlarını bunlara baglayıp ahıretını ve ıbadetlerını,sorumluluklarını,dunyalık işlerını unutursa ozaman bu uygun olmaz sonuçta bızler ınsanız ve ahır zamanda yaşıyoruz bazen bu tarz seylere ıhtıyaç oluyor,ama burda nıyet ve dozajı önemlı helal daırede yapılan seyler nefse kafidir dimi?selametle dua ıle inşallah
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
öncelikle beyazışık kardeşim yazdıkların cok güzel ve dogrudur ;ama şu malayani işler dedın bunların içine ınt ,oyunlar,tv,radyo,sosyal etkınlıkler ,spor ...Hepsi gırmektedır burda önemlı olan ınsanların ölcuyu kaçırmamalarıdır hayatlarını bunlara baglayıp ahıretını ve ıbadetlerını,sorumluluklarını,dunyalık işlerını unutursa ozaman bu uygun olmaz sonuçta bızler ınsanız ve ahır zamanda yaşıyoruz bazen bu tarz seylere ıhtıyaç oluyor,ama burda nıyet ve dozajı önemlı helal daırede yapılan seyler nefse kafidir dimi?selametle dua ıle inşallah

evet kardeşim zaten yazıların butunune dikkat edersek..hep bir olcu belirtilmiş..yani yazdıkalrın dogrudur...
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Beyaz ışık ve Cüneyt kardeş bana göre ne tartışam nede münazara yapılıyor konu hakkında.Zira temel olarak aldığınız kriterler eşleşmiyor.Mezhebi KABUL ETMEYEN HADİSLERİ REDDEDEN bir kişi ye mezhepten yada hadisten delil getirmek o kişi için bişi ifade etmeyecek ve her iki tarafta saat kaç olursa olsun aynı şeyleri söyleyecektir. CÜNEYT derki sadece KURAN a bakarım.BEYAZ IŞIK ta derki ben KURAN SÜNNET(HADİS) İCMAYA VE KIYASA BAKARIM .Şimdi diyeceğim şu ki iki kardeşimizinde kümelerinde ki ortak eleman KURAN ise Kurani bir minvalden olaya yaklaşmak gerekmektedir.Ama hadislerin hepsini REDDET mek sanırım safdillik olur.Zira sahih hadisler kuran ile bir bütünlük arz eder.Bu hadisleri yok saynak en büyük saygısızlık olur.KURAN-ı kerimin çağlar üstü olmasının ve tüm zamanlara hitab etmesinin en önemli mucizesi insana hitab etmesidir.Yani insan olduğu,ve RABBİMİZ'in fıtratına koymuş olduğu zaaflar devam ettiği sürece yani kıyamete kadar KUARAN hükümleri güncel ve gündemde olacaktır.Santranç yada tavlanın yasak günah yada haram olmasının hükmü elbette beyan eden alimler tarafından delilini KURAN ve Sünnetten almıştır.TAVLA YADA SANTRANÇ eğer zamanınızı israfa yöneltirse sizi israfın haram olduğuna dair ayet ile sabitlenecektir haramlığı.KURAN a bakış RABBANİ olmalı sevgili cüneyt sırf bi şeyleri Reddetme adına KURAN deyip ondan da gereği gibi faydalanmazsanız ALLAH korusun itham ettiğiniz insanların durumuna kendiniz düşersiniz.Dua ile
 

cüneyt

New member
Katılım
19 Tem 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Beyaz ışık ve Cüneyt kardeş bana göre ne tartışam nede münazara yapılıyor konu hakkında.Zira temel olarak aldığınız kriterler eşleşmiyor.Mezhebi KABUL ETMEYEN HADİSLERİ REDDEDEN bir kişi ye mezhepten yada hadisten delil getirmek o kişi için bişi ifade etmeyecek ve her iki tarafta saat kaç olursa olsun aynı şeyleri söyleyecektir. CÜNEYT derki sadece KURAN a bakarım.BEYAZ IŞIK ta derki ben KURAN SÜNNET(HADİS) İCMAYA VE KIYASA BAKARIM .Şimdi diyeceğim şu ki iki kardeşimizinde kümelerinde ki ortak eleman KURAN ise Kurani bir minvalden olaya yaklaşmak gerekmektedir.Ama hadislerin hepsini REDDET mek sanırım safdillik olur.Zira sahih hadisler kuran ile bir bütünlük arz eder.Bu hadisleri yok saynak en büyük saygısızlık olur.KURAN-ı kerimin çağlar üstü olmasının ve tüm zamanlara hitab etmesinin en önemli mucizesi insana hitab etmesidir.Yani insan olduğu,ve RABBİMİZ'in fıtratına koymuş olduğu zaaflar devam ettiği sürece yani kıyamete kadar KUARAN hükümleri güncel ve gündemde olacaktır.Santranç yada tavlanın yasak günah yada haram olmasının hükmü elbette beyan eden alimler tarafından delilini KURAN ve Sünnetten almıştır.TAVLA YADA SANTRANÇ eğer zamanınızı israfa yöneltirse sizi israfın haram olduğuna dair ayet ile sabitlenecektir haramlığı.KURAN a bakış RABBANİ olmalı sevgili cüneyt sırf bi şeyleri Reddetme adına KURAN deyip ondan da gereği gibi faydalanmazsanız ALLAH korusun itham ettiğiniz insanların durumuna kendiniz düşersiniz.Dua ile



Haşa peygamber efendim hz. Muhammed (s.a.v) efendimin hadislerine,sünnetlerine yüz çevirmek ne kelime.Allah(C.C) yazdıysa bozsun kardeşlerim.Benim dediğim sizinde bildiğinmiz gibi böyle saçma hadislere inanılmamasıdır.Benim saçma dediğim tüm hadisler için algınlanmasın sakın.Ben hadisler ve kur'an ehlinde yaşayan bir insanım.Beyaz_Işık akrdeşimle biraz sert oldu konuşmamız tamam ben eğer hakkında bir suistimalde bulunduysam affola.Ama dediğim gibi ben mezheplere inanmıyorum.Ama mezhep olmayan sadece islamın gerekliliklerini yapan hanefiliği kendime esas edinmiş durumdayım .Ama henefiliğin alimi
İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a) efendimi örnek almış bulunmaktayım.
lakin efendimizinde bu yaptığı çeşitli kişilerce saptırılmış ve mezhepliğe dönüştürülmüştür.Böyle gelmiş böyle gider neyse selametle kalın...
 

aysemaide

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Cüneyt isimli üyeye,
çok ciddi iddialarda bulunmuşsunuz mezheplerle ilgili.Söylediklerinizin bizlerin müslüman olarak öğrendiğimiz ilk ve en temel konulardan biri olduğunun farkındasınızdır umarım.Tek kelimeyle kafa karıştırıcı.Bi açıklama getirirseniz iyi olur.
 

cüneyt

New member
Katılım
19 Tem 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Canım kardeşim tek soru soruyorum kimse cevap veremiyor.Sanırım bu soru güzel bi açıklama olur.Peygamber efendimiz ve sahabileri hangi mezheptendi?
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

cüneyt

New member
Katılım
19 Tem 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Selamu aleykum kardeşim okudum ve sadece Peygamber efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v) efendimiz mesheplerin başıdır deniliyor.Peygamberimiz meshep olmazki?Ona sadece Allah tarafından dinimiz geldi.O sadece bize islamiyeti öğretti.Soruyorum size bu gün Allah(c.c) meshepler yüzünden müslümanların kavga etmesini isterlermi.Irakta sen sünnisin ben şiiyim diye müslümanlar birbirlerini vuruyor.Mezhep demek görüş demektir,mezhep demek aynı yolda ilerlemek hoş görülen şeyleri yapmak demektir.Söylüyorum ben hanefi mezhebindenim ama sizin beildiğiniz mezhep değil sadece İmam-ı Azam Ebu Hanife hocamızın görüşleri doğrultusunda yaşıyorum.Alimlere sadece hoca gözüyle bakılır.Onlara yeni bir din yaratmış peygamber gözüyle değil.tek peygamber ve tek din vardır o da İslam ve Allahın Resulu Hz. Muhammed(s.a.v) efendimizdir.Peygamberimiz bu gün Dünyada olsaydı ben hanefiyim şafiiyim dermiydi? Demezdi çünkü Peygamber Efendimiz sadece İSLAM derdi.ve ayrıca meshepler sadece görüş ve düşünce birliği olduktan sonra güzel bi şeydir.Ama günümüzde olan olaylar ve saptırılan düşünceler sonucu Alevilik gibi bir sürü İslamiyeti ÇİRKİN bir şekile getirmiş pis düşünceli insanlar var olmuştur. Allah hepsinin cezasını verecektir.Ama şunu söyleyeyim ben mezhepsizim demiyorum mezhepliyim de demiyorum.Sadece İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a) hocamız görüşleri zaten kur'an ve sünnetlerin doğurdu doğrular olduğu için mezhep değildir. Doğru olandır zaten.Unutmayın Allah zamanı gelince hangi mezheptensin diye sormaz.Mezhep kur'anda yoktur sadece günümüzde Fethullah Gülen Hoca efendimiz gibi görüş birliği düşünce birliği vardır ve bu ne suç nede inkardır.

Bana mezhebe inanmıyo sünnete inanmıyo dedi arkadaşlarım.Ben inanmasam bu sitede niye olayım ve de bana sormadan bunları demeleri iftiraya gidiyor. Ben kendimi biliyorum ve bana böyle diyenler ve düşünenler hakkımda gayb ve iftira yarattığı için onlara hakkımı helal etmiyorum.İnşaAllah Allah ahirette onlarla bu konu hakkında görüşme fırsatını sunarda o zaman mezhepleri tek tek sorarım onlara. Selametle..
 
Üst Alt