Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Seferilik

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         

SEFERİLİK

tezhip-line-1.gif



Yolculuk, yolculuğa çıkma; sefer mesafesine yolculuk yapma. Bir fıkıh terimi olarak yolculuk, belirli bir mesafeye gitmektir. Bu mesafe ise orta yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik bir uzaklıktan ibarettir. Buna üç merhalelik mesafe de denir.

Ne zaman seferi olunacağı konusunda iki ayrı görüş vardır:

1- Mesafeyi esas alanlar. Bu anlayışa göre 90 km kadar bir yolculuğa çıkılırsa seferi sayılacağından namazlarını kısaltır.

2- Zamanı esas alanlar. Bunlara göre 3 gün yolculuk yapmak kişiyi seferi yapar. Ancak bu durumda namazlarını kısaltır, yoksa kısaltamazlar.

Hanefilere göre seferi olan birisinin dört rakatlı namazları 2 kılması gerekir. Ancak 4 olarak da kılsa namazı geçerlidir.

Şafilerde ise yolcu bile olsa tam kılmak daha faydalıdır.

Farz edelim ki gerçekten seferi olduğumuz halde namazı tam kılsak bile, namazımız geçerlidir. Eğer gerçekten seferi değilsek bu durumda iki kılmak namazımızı bozar. O halde ihtiyaten de dört kılmanın daha isabetli olacağını düşünüyoruz. Bununla beraber bir anlayışı esas alıp ona göre hareket etmek, diğer anlayış sahiplerini de kötülememek gerekir.

Seferîliğin Hükümleri

Yolcular için bir takım kolaylıklar, ruhsatlar getirilmiştir. Ramazanda yolculukta bulunan için orucu geri bırakmak mübahtır. Yolcunun mesh süresi üç gün üç gecedir. Yolcu dört rekatlı farz namazlarını ikişer rekat olarak kılar. Buna "kasrı salat" denir.

Yolculukta dört rekatlı namazların kısaltılarak kılınması Kur'an, Sünnet ve icma ile câizdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız, yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisa, 4/101).

Bu âyette kısaltmanın korku şartına bağlanması o günkü olayı tespit etmek içindir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s)'in çoğu yolculukları korkudan uzak değildi.

Ashab-ı Kiram'dan Ya'la b. Ümeyye (r.a) Hz. Ömer'e şöyle demiştir: Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz? Halbuki güven içindeyiz.
Hz. Ömer de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu: Ben de aynı durumu Hz.. Peygamber'e sormuştum; şöyle buyurmuştu: "Bu, Allah'ın size verdiği bir bağıştır, Allahın sadakasını kabul edin" (Müslim, Misafir, 4; Tirmizi, Tahare, 4, 20; Nesâi, Taksir, I).

Hz. Peygamber'in umre, hac veya savaş için yaptığı yolculuklarında namazları kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevatür derecesindedir. Abdullah ibn Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e yolda arkadaşlık ettim. O, yolculuklarında iki rekattan fazla kılmazdı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da böyle yaparlardı" (İbn Mâce, İkâme, 75).
Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yolcunun namazı, Nebinizin lisanı üzere kısaltılmaksızın tam iki rekattır" (Buhârî, Taksîr, 11; Küsûf, 4; İbn Mâce, İkâme, 73, 124).

Yolcunun dört rekatlı farz namazları kısaltması zorunlu mudur; yoksa kısaltmakla tam kılmak arasında serbest midir?

Hanefîlere göre, yolcunun namazları kısaltarak kılması vacib ve aynı zamanda azimettir. Yolcunun bilerek iki rekattan fazla kılması mekruhtur. Bununla birlikte iki rekat kılıp da teşehhütte bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rekât da nafile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Fakat birinci teşehhüdü terketse veya ilk iki rekatta kıraatta bulunmamış olsa farzı eda etmiş olmaz. Nitekim sabah ve cuma namazlarında da hüküm böyledir.

Hz. Aişe (r.anha)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı, sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı (Buhari, Salat,1; Müslim, Misafirin,1; Ebû Davud, II, 3).

ibn Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teâla namazı, Peygamberimizin dili ile hazarda dört rekat, seferde iki rekat olarak farz kılmıştır" (Müslim, Müsâfirîn, 5, 6; Ebû Davud Sefer, 18; Nesâî, Havf 4; İbn Mace İkame, 75).

Malikilere göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnet,

Şafiî ve Hanbelilere göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferî kişi namazlarını kısaltarak da, tam olarak da kılabilir.
Ancak Hanbelîlere göre kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü, Hz. Peygamber ile dört halife bu şekilde yapmaya devam etmişlerdir.

Yolculuk ister ibadet için, ister mübah veya masiyet bulunan bir amaçla olsun, her türlü yolculuk sırasında namazları kısaltmak caizdir. Meselâ; yol kesmek, meşrû olmayan bir eğlenti yapmak veya başka bir haram işlemek için yolculuk yapan kimse de ruhsatlarından yararlanır. Zira bu konudaki nasslar bunun ifadesidir; "Yeryüzünde yürüdüğünüz zaman sizin için namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nîsa, 4/104) âyetinde yolculuğun meşrû veya gayri meşrû olması arasında bir ayırım yapılmamıştır (İbnül-Hümâm, a.g.e., I, 405 vd.; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, I, 733, 736).

Hanefiler dışındaki çoğunluk müctehidlere göre ise; yol kesmek, şarap ve haram şeylerin ticaretini yapmak gibi Allah'a isyanın söz konusu olduğu yolculuklarda, sefere mahsus olan namazların kısaltılması, birleştirilmesi oruçlunun iftar etmesi, mestler üzerine üç gün mesh etmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak gibi ruhsatlar mübah olmaz. Çünkü, bu gibi kimseler Allah'a isyan için yolculuk yapmış sayılır. Bu konudaki kaide şudur:

"Ruhsatlar masiyet ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz". Yine Allah Teâlâ darda kalana ölü hayvan etini yemeyi "haddi aşmama ve Allah'a isyanda bulunmama" şartına bağlamıştır (el-Bakara, 2/173). Bu durumda ruhsatlar günah ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz (İbn Kudame, el-Muğnî, Kahire 1970, II, 261; Zühaylî, II, 323 vd.; İbn Rüşd Bidâyetül-Müctehid, I, 163).

Seferi kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukîm olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder. Bu konuda dayanılan delil, kadınların temizlik süresine kıyastır. Temizlik süresi, hayız sebebiyle kadının üzerinden düşen namaz ve orucun edasına dönmeyi gerektirir. İkamet yerinde bulunmak da sefer sebebiyle kişinin üzerinden düşen bazı vecibelerin yapılmasına geri dönmeyi gerektirir. Bu yüzden temizlik süresinin on beş gün ile sınırlanması gibi, en az ikâmet süresinde on beş gün olarak takdir edilmesi gerekir.

Bu görüş İbn Abbas ve İbn Ömer (r.a)'dan nakledilen şu söze dayanır: Seferî olduğun halde bir beldeye girer ve bu beldede on beş gün kalmaya niyet edersen namazını tam kıl. Eğer buradan ne zaman sefere çıkacağını bilmezsen namazlarını kısaltarak kıl" (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 323).

Bir yolcu, bir beldede belirli bir ihtiyacını görmek için beklerse, bekleme işi yıllarca sürse bile namazlarını kısaltarak kılar. On beş günden fazla kalmaya, niyet etmediği için seferîlik hali devam eder. Nitekim İbn Ömer (r.a) Azerbaycan'da altı ay kalmış ve namazlarını bu şekilde kısaltarak kılmıştır. Bir kısım sahabenin de böyle yaptığı rivayet edilmiştir.

Ordu bir beldeye girse, askerler burada on beş günden daha fazla kalmaya niyet etseler bile namazlarını kısaltarak kılarlar. Çünkü orada kalmak veya yenilip çekilmek ihtimali bulunduğu için süre ile ilgili niyet geçerli değildir.

Şâfiî ve Malikilere göre, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Çünkü sünnette, dört günden az ikâmetin, seferin hükmünü kesmeyeceği açıklanmıştır. Rasülullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

"Muhacir hacdaki ibadetlerini yaptıktan sonra üç gün ikâmet eder. " Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), umre yaptığı zaman Mekke'de üç gün süreyle kaldığı halde namazlarını kısaltarak kılıyordu" (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 207 vd.).

Hanbelîlere göre yolcu, dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Bundan az olursa kısaltarak kılar.

Yolculuk ve ikâmet hallerinde, tabi olanın değil, tabi olunanın niyeti geçerlidir. Bu yüzden asker, komutanının; işçi işvereninin; öğrenci hocasının; kadın kocasının niyetine göre mukim veya yolcu olmuş olur.

Yolculuk konusunda henüz erginlik çağına girmemiş olan çocuk hakkında da sefer hükümleri cereyan etmez.
Şâfiîlere göre ise, mümeyyiz çocuğun yolculuğa niyeti geçerli olup, namazını kısaltarak kılabilir.

Yolculukta bulunan kimse tabi olduğu kimsenin nereye gideceğini ve niyetini bilmediği ve sorusuna da cevap alamadığı takdirde üç günlük mesafeye kadar namazlarını tam kılar, ondan sonra kısaltmaya başlar.

İslâm devlet başkanı, sefere niyet etmeksizin ülkesi içinde bir süre dolaşacak olsa, namazlarını tam kılar; fakat, sefer süresi dolaşmaya niyet ederse, namazlarını kısaltır. Doğru olan budur.

Mukîmin kazaya kalan namazları, yolculuğa çıkmasıyla ve yolcunun kazaya kalan namazları da ikamete niyet etmesiyle değişmez. Bu yüzden seferde iken kazaya kalan namazları ikişer rekat olarak kılar. Bir yolcu da ikâmet zamanında kazaya kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.


Mukîm, müsafire; müsafir de mukîme uyabilir. Burada müsafir iki rekatın sonunda selâm verince, mukîm kalkar -sağlam görüşe göre- kıraatta bulunmaksızın namazını tamamlar; yanılırsa secde de etmez. Çünkü, bu mukîm bir lâhik mesabesindedir. İmam olan müsafirin namazdan önce "Ben seferîyim, siz namazlarınızı tamamlayın" demesi müstehaptır.

Yolcu ise ancak vakit içinde mukîme uyabilir. Bu durumda dört rekatlı bir farz namazını mukîm gibi tam olarak kılar. İmama vakit içinde uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönüşmüş olur.

"İbn Abbas "Seferî'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rekat, mukîm olarak dört rekat kılıyor" sorusuna; "Bunu yapmak sünnettir" cevabını vermiştir" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Nâfi' şöyle demiştir: "İbn Ömer seferî olduğu zaman imamla birlikte kılınca dört rekat kılar; yalnız başına kıldığı zaman ise iki rekat kılardı" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Bir kimse müsafir iken kazaya kalan dört rekatlı bir namazında mukîm imama uyamaz. Çünkü bu namaz daha önceden iki rekat olarak meydana gelmiştir.

Yolculuk veya yağmur, kar gibi bir mazeretle iki namazı bir vakitte kılmak caiz değildir. Yalnız Arafat'ta öğle ile ikindi, Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirip cemaatle kılmak caiz görülmüştür .


Hanefîler dışında üç mezhep imamına göre bir mazeret bulununca öğle ve ikindi veya akşam ile yatsı namazlarını takdim veya tehir şekliyle bir vakitte birleştirmek caizdir. Meselâ; öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınabileceği gibi, ikindi vaktinde akşam ile yatsı birleştirilerek iki vakitten birinde yani takdim veya te'hirle kılınabilir. Hanefîlerin dışında kalan alimler takdim ve te'hir'in caiz olduğu kanaatindedirler. Ancak bunun da bazı şartları vardır. Her zaman geçerli değildir.

Mukîm iken kazaya kalan namazlar, yolculuğa çıkmakla veya yolcu iken kazaya kalan namazlar mukîm olmakla değişikliğe uğramaz. Bu yüzden yolculukta kazaya kalan dört rekatlı namazlar, ister yolculuk sırasında isterse mukîm iken kaza edilsin, kısaltılarak kılınır. Mukîm iken kazaya kalan namazlar da yolculuk halinde kaza edilecekse tam olarak kılınır.

Yolculuğun Sona Ermesi:

Aslî vatana dönüp gelmekle yolculuk hali sona erer. Burada oturmaya niyet edilip edilmemesi sonucu değiştirmez. İkâmet vatanına dönüşte ise, oturmaya niyet gereklidir.

Vatan üçe ayrılır.

1. Aslî vatan: Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kasd edip, başka yeri vatan edinmek istemediği yere "aslî vatan" denir.

2. İkâmet vatanı: Bir kimsenin doğup büyüdüğü, evlenip içinde sürekli yerleşmeye karar verdiği bir yer niteliğinde olmaksızın, yalnız içinde on beş günden fazla kalmak üzere yerleştiği yere de "ikâmet vatanı (vatan-ı ikâmet)" denir. Askerlik, öğrencilik, işçilik veya memurluk gibi hizmetler sebebiyle sürekli bir şekilde yerleşilmeyen beldeler on beş günden fazla kalmaya niyet edilmesi yüzünden "ikâmet vatanı" niteliğindedir.

3. Süknâ vatanı: Bir yolcunun, içinde on beş günden az oturmak istediği yer de kendisinin bir vatan-ı süknâsı olur. Bu sonuncuya itibar edilmez. Bununla ne aslî vatan ve ne de ikâmet vatanı değişmez. Böyle bir yolcu, hem yolculuk sırasında hem de on beş günden az kaldığı bu süre içinde "seferî" sayılır; Aslî veya ikâmet vatanlarına olan yolculukta ise yalnız yolculuk sırasında seferî hükümleri uygulanır. Bu vatanlara ulaşan kimse, orada "mukîm" sayılır.

Seferîlik konusunda bu vatanlar kendi misli ile veya üstü ile bozulur, aşağısı ile bozulmaz. Bu yüzden insanın asıl vatanı olan yer, diğer ikâmet ve süknâ vatanları ile bozulmaz. Yani vatan-ı ikâmette bulunan kimse vatan-ı aslîye dönmekle müsafir olmaz. İnsan doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer seferi olacak kadar uzak ise yolculuk sırasında seferî olur, fakat oraya varınca seferîliği kalkar.

Bir kimse yerleştiği yerden, yine sürekli olarak yerleşmek amacıyla başka bir yere giderse, gittiği yer vatan-ı aslîsi olur; birinci vatanı vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s) Mekke'ye gittiklerinde kendisini müsafir saymış ve "Biz seferîyiz" buyurmuştur (eş-Şevkânî, a.g.e., III, 270).

Vatan-ı aslî, vatan-ı ikâmetle bozulmaz. Doğduğu veya karısının bulunduğu yerden öğrencilik, askerlik, işçilik gibi bir amaçla on beş günden az kalmak üzere başka bir yere giden bir kimsenin önceki aslî vatanı nitelik değiştirmez. Oraya dönünce üç gün bile kalacak olsa seferî sayılmaz. Çünkü vatan-ı ikâmet, vatan-ı aslîyi bozmaz.

Bir kimse bir şehirde otururken ailesini nakletmeden başka bir şehirde de evlense, her iki şehir kendisi için asıl vatan olur. Hangisine gitse mukîm sayılır. Vatan-ı ikâmet ise, başka bir vatan-ı ikâmete gitmek veya oradan ayrılıp yolculuğa çıkmak yahut aslî vatana dönmekle bozulur. Yani vatan-ı ikâmetten ayrılan kimse, yeniden buraya döndüğünde on beş günden az kalacaksa seferî sayılır.

On beş günden az kalınacak yer olan vatan-ı süknanın bir önemi yoktur. Kişi orada seferî sayılır. Bu vatan, diğer vatan çeşitlerini değiştirmez. Kişi onbeş günden kısa süren ve seferi olacak kadar uzağa yaptığı tüm yolculuklarında, şehrin yerleşim alanları dışına çıktığı andan itibaren ve gittiği yerde seferî sayılır. Bu durum geri dönünceye kadar devam eder.

Cemaatle namâzda mukîm müsafire uymuşsa, müsafir iki rekat kılınca selâm verir, mukim selâm vermeyip namazı dörde tamamlar. Namazı dörde tamâmlarken hiç bir şey okumaz; çünkü namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiştir (İbnül-Hümam, I, 405; İbn Âbidîn, I, 733 vd.; Zeylaî, et-Tebyîn, I, 215).



 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Çok faydalı fıkıh bilgileri.Allah emeğinden ötürü Razı ve Hoşnut Olsun .
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
allah razı olsun bizleri bu konuda aydınlattınız için
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Seferilik ve seferinin durumu, aslında her mezhep imamları ve fakihleri tarafından, Kur'an ve Sünnete göre tartışılmış, karara bağlanmış; içtihadı yapılmıştır. Bugünkü tartışmalar, Bediüzzaman'ın ifadesiyle, "İslamiyetin nazariyat kısmında ve selefin (daha önceki müçtehidlerin, imamların) içtihadat-ı safiyane ve halisanesiyle bütün zamanların hacatına (ihtiyaçlarına) dar gelmeyen fikirlerini..."2 bilmemekten, öğrenmemekten, anlamamaktan ve onların yaptığı içtihadı beğenmemekten kaynaklanmaktadır.

Seferilikte, dört rekatlı farz namazların ikiye indirilmesi, Kur'an , Sünnet ve mezhep imamlarının içtihadlarıyla sabittir. "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır."3

Alimlerin bir kısmı, bu ayet-i kerimede kastedilen seferin, normal bir iş için değil, savaş ve hicret için yapılan yolculuk olduğunu söylemişlerdir. Ancak, Resul -i Ekrem'in (asm ) "Mekke'nin fethinden sonra artık hicret kalkmıştır. Hicret için artık biat yapmak yoktur"4 buyurması, yolculuğa çıkıldığında namazın kısaltılacağına dair pek çok hadis ve Peygamber Efendimizin (asm ) uygulaması bulunmaktadır. Hadis, Kur'an ve ayetlerin şerhi, izahı olduğuna ve Kur'an Resulullah'a indiğine göre, elbette onun sözleri ve uygulamaları nazar-ı itibara alınacaktır. Zaten alimlerimiz de öyle yapmış; içtihad ederken, sünneti nazar-ı itibara almışlardır. İbn -i Ömer (ra ) (Abadile-i Meşhure, yani ilim, fıkıh ve sünnette Resulullah'a en çok ittiba eden yedi meşhur Abdulallah`lardan birisidir) şöyle bir hadis rivayet eder : "Resulullah (asm ) ile seferde bulundum. Resulullah'ın seferde iken iki rekattan fazla namaz kıldığını görmedim ."5 Hz . Aişe (ra ) ise, Resul -i Ekrem'in en gizli işlerine dahi muttali olanlardan birisidir. Pek çok hadis rivayet etmiştir. Sahabilerin çoğu ondan fetva isterlerdi. Naklettiği bir hadiste şöyle der: "Namaz mukim iken ve seferde iken ikişer rekat olarak farz kılındı. Sonra seferilikteki namaz olduğu gibi bırakıldı, mukim iken kılınan namaza ilave yapıldı."
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Namazların aslı iki rekat idi, Medine'de dört rekat olarak teşri kılındı.

2. Nisa 101 seferde namazın kısaltılmasından söz eder ve bunda bir vebal olmadığını söyler. Demek ki kısaltmak ruhsat imiş, izin veya ikram... Yani seferde aslında kısaltmayız, aslına döndürürüz.

3. Nisa 102 havf/savaş namazından söz eder ki bu bir rekattır. işte asıl kısaltma budur...

4. Neticede: Namazlar yolculukta kısaltılabilir, aslında bu aslına rücu etmektir.
m.islamoğlu
 

cüneytkaya

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Hanefi’de sefer mesafesi 104 km, müddeti de 15 gündür. Giriş-çıkış günleri hariç, 15 veya daha fazla gün kalırsa mukim olur. Fakat giriş-çıkış günleri ile beraber 15 gün kalırsa seferi olur. Çünkü giriş-çıkış günleri sayılmadığı için 13 gün kalmış olur.

Maliki, Şafii ve Hanbeli'de, 80,640 kilometre mesafeye gidip, giriş ve çıkış günleri hariç, 4 günden az kalan seferi olur. 4 veya daha fazla gün kalan mukim olur. [Bu üç mezhepten birini taklit eden Hanefi, mesafe olarak kendi mezhebindeki mesafeye yani 104 km.ye uyar. Seferilik süresinde ise taklit ettiği mezhebe uyması gerekir.]

Sefere çıkan kimse, sabah ezanları okunurken bir şehre girse, o gün sayılmaz.

Ezanlar okunurken o şehirden çıksa çıktığı gün de sayılmaz. 3 gün kalınca 3 sabah namazı kılar, bir girişte, bir de çıkışta sabah namazı kılınmış olur ki, hepsi 5 sabah namazı eder. Demek ki, 3 sabah namazı değil, en fazla 5 sabah namazı kılan bile seferi oluyor, mukim olmuyor. Şer'i gün, imsak vakti girince başlar.
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
Yolculukta Namaz

Yolculukta Namaz

Soru: Seferî kime denir? Bir kimse ne zaman seferî olur? Cevap: Seferî olana, yolcuya misâfir denir. 3 günlük yere gitmek niyeti ile yola çıkan kimse, konakladığı bir yerden 3 günlük yola gitmeye niyet ederek ayrılırsa, gideceği yolun iki tarafındaki evlerin hizâsından ayrılınca misâfir olur.
Niyet etmez ise, bütün dünyayı dolağsa bile, misâfir olmaz. Düşmanı arayan askerlerin hâli böyledir. Fakat, geri dönüşte misâfir olur.
İki günlük uzaklykta olan bir yere gitmeye niyet eden kimse, yolda iken veya o yere varınca, iki günlük yere daha gitmeye niyet etse, o dört günlük yere giderken misâfir olmaz.
Seferîliğin başlaması
Büyük şehirlerde kenar evler kalmamıştır. Bu bakımdan kasabaya veya şehire yakın mezarlık, fabrika, okul ve kışla ve kasabadakilerin harman yerleri, eğlence yerleri şehirden sayılır. Ya'nî, buralary geçince seferîlik başlar.
İstanbul'da, Fâtih'ten otobüs ile sefere çıkan, bugün için, Edirnekapı kabristânını geçince, Aksaray'dan çıkan, Topkapı kabristânını, sâhil yolundan ise, Yedikule kapısını geçince, Üsküdar'dan çıkan, Selimiye kışlası ile Karaca Ahmed kabristânı arasından geçince, İstanbul'da Rumeli sâhilinde oturanlardan Anadolu'da 104 kilometreye gitmeye niyet edenler, boğazın karşı sâhiline geçince seferî olurlar.
Seferilik mesâfesi
Soru: Üç günlük mesâfe ne kadardır?
Cevap: Âlimlerin çoğunluğu, üç günlük yolu, 18 fersâh olarak bildirdiler. Bu da yaklaşık yüzdört [103,680] kilometre olmaktadır. Sefer mesâfesinin, tam bu kadar kilometre olması şart değildir. Meşhûr olan veya zann-ı gâlib ile anlaşılan mesâfe kâfîdir.
Mâlikide seferilik müddeti
Soru: Şâfiî ve Mâlikî'de sefer mesâfesi ve müddeti ne kadardır?
Cevap: Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî'de, 80,640 kilometre mesâfeye gidip, giriş ve çıkış günleri hariç, 4 günden az kalan seferî olur. 4 veya daha fazla gün kalan mukîm olur. Sefere çıkan kimse, sabah ezânları okunurken bir şehire girse, o gün sayılmaz.
Ezânlar okunurken o şehirden çıksa çıktığı gün de sayılmaz. 3 gün kalınca 3 sabah namazı kılar, bir girişte, bir de çıkışta sabah namazı kılInmış olur ki, hepsi 5 sabah namazı eder. Demek ki, 3 sabah namazı değil, en fazla 5 sabah namazı kılan bile seferî oluyor, mukîm olmuyor. Şer'î gün, imsâk vakti girince başlar.
Süratli vâsıta ile gidilirse
Soru: Üç günlük yola süratli bir vâsıta ile giden seferî olur mu?
Cevap: 3 günlük yola, sür'atli bir vâsyta ile, meselâ trenle daha az zamanda giden de seferî olur. Keşfedilecek yeni bir vâsıta ile, bir saniyede, bir ânda Amerika'ya giden de seferî olur. Kerâmetle bir ânda başka ülkelere giden evliyâ da seferî olarak namazlarını kılar.
Bir yere 2 başka yoldan gidilse, biri kısa, öteki uzun olsa, uzun yol, 3 günlük yürüyüş ise, bu yoldan her vâsıta ile giden seferî olur.

Misâfirin namazı

Soru: Seferî olan, namazları nasıl kılar?
Cevap: Misâfir dört rek'atlık farzları, iki rek'at olarak kılar. Üç rek'atları aynen kılar. Müekked sünnetler, gayrı müekked sünnet hâline gelir. Misâfir zuhr-i âhiri iki rek'at olarak kılar.
Hanefî mezhebinde seferde, 4 rek'at olan farz namazları 2 rek'at kılmak vâcibdir. 4 rek'at kılmak mekrûhtur, günâh olur. Hadîs-i Şerîfte, (Seferde namazı tamam kılan, hazarda eksik kılan gibidir) buyuruldu.
Mâlikî'de, meşrû seferde 4 rek'at farzları 2 kılmak sünnet, Şâfiî'de, meşrû seferde, 2 veya 4 kılmak da câizdir. İki kılmak evlâdır, iyidir. Hanbelî'de ise seferde 2 veya 4 kılmak Şâfiî'deki gibidir.
Seferî olanın, mukîm olan imâma uyması Hanefî'de, edâ ederken câiz, Şâfiî'de hem edâ, hem kazâ ederken câiz, Mâlikî'de ikisinde de mekrûhtur. Mest üzerine, üç gün üç gece mesh edebilir. Orucunu bozabilir. Kurban kesmesi vâcib olmaz. Misâfir rahat ise, orucunu bozmamalıdır.
Seferde ezân ve ikâmet
Seferî olan, câmide veya evde yalnız veya cemâ'atle namaz kılarken ezân okur. Çünkü câmide, okunan ezân, onun namazı için sayılmaz.
Misâfir farzı dört rek'at kılarsa, son iki rek'atı nâfile olur. Emri dinlemediği için ve nâfilenin iftitâh tekbîrini ve farzın selâmını terk ettiği için ve nâfileyi farz ile karıştırdığı için, günâh olur. Tevbe etmezse Cehenneme gidebilir. Unutarak dört rek'at kılan kimse secde-i sehv yapar.
Misâfir imama uymak
Misâfir olan imâm, yanılarak dört rek'at kılarsa, buna uymuş olan mukîmin namazı fâsid olur. İkinci rek'atte oturmazsa, farzı kabûl olmaz. Üçüncü rek'atin secdesini yapmadan, o şehirde 15 gün kalmaya niyet ederse, o farzı dört rek'at kılması lâzım olur. Fakat, üçüncü rek'atin kıyâmını ve rükü'unu tekrarlaması lâzım olur. Çünkü, bu ikisini nâfile olarak yapmıştı. Nâfile olarak yapılan ibâdet farz yerine geçemez.
Misâfir sûreleri kısa okur. Tesbîhleri üçten az yapmaz. Yolda iken, ya'nî sıkıntılı zamanynda, sabah namazından başka sünnetleri terk edebilir. Sünnetleri özür ile terk etmek câizdir.
Seferde, yatsı namazını kerâhet vaktine bırakmak câizdir.
Seferîliğe niyet
Soru: Sefer için niyete lüzûm var mıdır?
Cevap: Evet vardır. Sefere niyet olmıyarak vatanından ayrılan kimse, dünyayı dolaşsa misâfir sayılmaz. Bir kimse 60 km.lik mesâfeye gitmek için bir otobüse binse, otobüste uyuyup 150-200 km.lik mesafeye gitse bile yine seferî olmaz. Çünkü buraya gelmeye niyet etmemiştir.
15 günden fazla kalmak niyetiyle Ankara'dan Fatih'e giden kimse, Fatih'e gelince 15 günden fazla kalmamaya karar verse, 15 günden az kalmaya karar verdiği andan itibaren seferî olur.
Seferî olduğundan şüphe eden, mukîmdir. Namazlarını 4 rek'at olarak kılması lâzımdır. Tahmininde yanılsa bile kasten 4 kılmadığı için ma'zur sayılır. Fakat seferî değilken 2 kılarsa, kıldığı namazları kazâ etmesi lâzım olur. İhtiyatlı hareket etmelidir.
Şoförlerin seferiliği
Soru: Vatan-ı aslîm Konya'dır. Vazîfe icâbı Fatih'te oturuyorum. Fakat işyerim Fatih'ten 120 km. uzaklıktadır. Cumartesi pazar hariç, her gün işime gidip akşama eve dönüyorum. Fatih'te ve işyerimin bulunduğu yerde seferî sayılır mıyIm?
Cevap: Evet, hem işyerinde, hem de Fatih'te seferîsiniz. Vaziyet hiç değişmezse ömür boyu hep seferî olursunuz. Fatih vatan-ıaslîniz olursa, Fatih'te bulunduğunuz müddetçe seferî olmazsınız. Fatih'ten çıkıp, işyerinden tekrar Fatih'e dönünceye kadar seferî olursunuz. şehirlerarası şöförlük yapanların durumu da böyledir.
Soru: Seferde kazâya kalan namazı, mukîmken, kaç rek'at olarak kılmak lâzımdır?
Cevap: Seferde kazâya kalan öğle, ikindi ve yatsının farzları mukîm iken de yine 2 rek'at olarak kazâ edilir. Sabah, akşam ve vitir aynen kazâ edilir.
Seferde mesh
Soru: Mestli kimse, abdestli olarak sefere çıksa, 3 günlük mesh müddeti ne zaman başlar?
Cevap: Seferde abdest bozulduğu anda başlar. 3 gün devam eder.
Soru: Namaz vaktinin sonunda sefere çıkan veya vaktin sonunda vatanına gelen o vakitlerin namazlarını kılmamış ise kaç rek'at kılar?
Cevap: Namaz vaktinin sonunda sefere çıkan, bu namazı kılmamış ise, 2 rek'at kılar. Vaktin sonunda vatanına gelen, bu vaktin namazını kılmamış ise, 4 kılar.
Yolcu, seferden dönerken, çıkarken misâfir olduğu yere gelinceye kadar misâfir sayılır. Gelince mukîm olur.

Otobüste namaz

Soru: Otobüste namaz nasıl kılınır?
Cevap: Sağlam bir kimsenin, gemi, tren, uçak ve otobüs gibi vâsıtalarda farzları oturarak kılması câiz değildir.
Ancak teyemmüm yapmak için lâzım olan özürlerle câizdir.
Zarûrî özürlerden ba'zıları şunlardır:
Malın, canın, hayvanın tehlîkede olması, inince hayvanın veya hayvandaki veya yanındaki eşyânın, malın çalınması, yırtıcı hayvan, düşman, hastanın, inerken, binerken iyi olmasının gecikmesi veya hastalığının artması, arkadaşlarının beklemeyip tehlîkede kalması, indikten sonra hayvana yardımcısız binememek gibi sebepler özür olur.
Böyle özürle vâsıta içinde îmâ ile namaz kılmak câiz olur. Namazda oturur gibi yere veya koltuğun üzerine oturarak ve kıbleye dönerek namaz kılınır.
Bildirilen özürler yoksa oturarak vâsıtada namaz kılınmaz. Otobüslerin verdiği molalarda kılınabilir.
Yâhut otobüsü durdurup namaz kılınır. Durdurulamazsa inilip namaz kılındıktan sonra başka vâsıta ile gidilir.
İlk otobüse binerken, (Namaz vakitlerinde yolda durursan) diye pazarlık ederek binmelidir.
Bu da yapılamazsa diğer 3 mezhebden biri taklîd edilerek iki namaz cem edilir.
Gemide namaz
Giden gemide farzları, özürsüz oturarak kılmak, iki imâma göre câiz değildir. Baş dönmesi özürdür.
Deniz ortasında demirli gemi, rüzgârla çok sallanıyorsa, giden gemi gibidir. Çok sallanmıyorsa, sahile yanaşmışsa, farz namazları oturarak kılmak câiz olmaz.
Giden gemide, namaza başlarken kıbleye karşı durmak ve gemi dönünce, kıbleye dönmek lâzımdır.
Seferî olan, vapurda ve trende, farz namazı kıbleye karşı durup secde yerinin yanına pusula koymalı, vapur ve tren döndükçe, kendisi kıbleye karşı dönmelidir.
Yâhut başka birisi, sağa sola dön demelidir. Namazda göğsü kıbleden ayrılırsa, namazı bozulur. Çünkü, vapur ve tren ev gibidir. Hayvan gibi değildir veya ikindi vaktinde, akşam ile yatsıyı akşam veya yatsı vaktinde kılabilmek için bir ihtiyâç hâsıl olması lâzımdır.
Gerek yolda ve gerekse seferde ihtiyâç hâsıl olmadan takdim ve tehir ile namaz kılınmaz. Çünkü, kolay hükümleri toplamaya telfîk denir ki, câiz olmaz.
Seferde trenle giden bir kimse, trende namazlarını ayakta kılamazsa, tren durduğu zaman takdim ve tehirle kılar.
Otobüste, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenin, farz namazları câiz olmaz.
Bunlar yolda seferî oldukları müddetçe Mâlikî veya Şâfiî'yi taklîd ederek, iki namazı cem ederek kılabilir.

İki namazı birleştirmek

Soru: Seferî, seferde Şâfiî veya Mâlikî'yi taklîd ederek iki namazı cem edebilir mi?
Cevap: Şâfiî veya Mâlikî'yi taklîd ederek iki namazı takdim ve tehirle, ya'nî öğle ile ikindiyi öğle vaktinde veya ikindi vaktinde, akşam ile yatsıyı akşam veya yatsı vaktinde kılabilmek için bir ihtiyâç hâsıl olması lâzımdır.
Gerek yolda ve gerekse seferde ihtiyâç hâsıl olmadan takdim ve tehir ile namaz kılınmaz. Çünkü, kolay hükümleri toplamaya telfîk denir ki, câiz olmaz.
Seferde trenle giden bir kimse, trende namazlarını ayakta kılamazsa, tren durduğu zaman takdim ve tehirle kılar.
Otobüste, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenin, farz namazları câiz olmaz.
Bunlar yolda seferî oldukları müddetçe Mâlikî veya Şâfiî'yi taklîd ederek, iki namazı cem ederek kılabilir.

Mekke'de seferilik

Soru: Bir kimse Mekke-i mükerremede veya başka yerde niyet etmeden 15 günden fazla kalsa, seferî olur mu?
Cevap: Mekke-i mükerremeye giden, 15 veya daha fazla gün kalmaya niyet ederse mukîm olur. 15 günden az kalmaya niyet ederse veya hiç niyet etmeden aylarca kalsa misâfir olur.
Mekke, Minâ ve Arafât gibi başka başka yerlerde toplam 15 gün kalmaya niyet eden de, mukîm olmaz.
Talebe, asker, işçi gibi emir altında bulunanlar, kendi niyetleri ile değil, hocalarının, kumandanlarının, işverenlerinin emrine göre hareket ederler.
Âmirleri 15 gün kalmaya niyet etse, bunlar emri işitinceye kadar misâfir olurlar. Emri hiç işitmezlerse, kaç gün kalsalar hep seferî olurlar.

Vatan çeşitleri

Soru: Kaç çeşit vatan vardır?
Cevap: İnsanın mukîm olduğu, yerleştiği yere Vatan denir. 3 çeşit vatan vardır: 1- Vatan-ı aslî, 2- Vatan-ı ikâmet, 3- Vatan-ı süknâ.
Vatan-ı aslî: insanın doğup büyüdüğü, daha sonra evlendiği yerdir. Bundan sonra da hep kalmak niyetiyle yerleştiği yerdir. Burayı da değiştirip temelli kalmak üzere başka yere göçebilir. O zaman göçtüğü yer vatan-ı aslî olur. Vatan-ı aslîye giden kimse seferî olmaz.
İki yerde zevcesi olan, o şehirlerin herbirine gidince, o yer, vatan-ı aslî olur. Oralarda mukîm olur. Üçüncü bir şehirde evlense, hanımı da o şehirde kalsa, 3 tane vatan-ı aslîsi olur.
Zevcesi ölse, orada evleri, toprağı olsa bile, orası vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Evlenmediği bir yere gidip yerleşmeye niyet edince, orası vatan-ı aslîsi olur.
Çocuğun vatanı
Bâlig bir çocuğun ana babasının bulunduğu yer, doğduğu yer bile olsa, buradan ayrılıp başka yerde, çıkmamak üzere niyet edip yerleşse veya evlense, orası vatan-ı aslîsi olur. Ana babasının yanına gidince, yerleşmeye niyet etmedikçe, burası, çocuğun vatan-ı aslîsi olmaz. Onun vatan-ı aslîsi, evlendiği veya son yerleştiği yerdir.
Bir köyde ikâmet eden bir kadın, şehirdeki doğum evine giderek çocuğu olsa, çocuğun vatan-ı aslîsi, annesinin ikâmet ettiği köydür. Çünkü orada büyüyecektir. Birkaç gün kaldığı yerde, ya'nî vatan-ı süknâda doğmuş sayılmaz.
Vatan-ı ikâmet
Soru: Vatan-ı ikâmet ne demektir?
Cevap: Giriş-çıkış günlerinden başka 15 gün veya daha çok devamlı kalıp, sonra çıkmaya niyet edilen yere vatan-ı ikâmet [geçici vatan] denir. Bir kimse, tahsil veya vazîfe için bir yerde yıllarca kalmaya ve sonra buradan çıkmaya niyet ederse, burası vatan-ı ikâmet olur. Temelli yerleşseydi, burası vatan-ı aslî olurdu
Bir yerde bu miktâr kalmaya niyet ederken, bu müddet içinde, başka yere gidip kalmaya ve yine buraya dönmeye de niyet edilirse, burası geçici vatan olmaz. Geceleri burada, gündüzleri başka yerde kalmaya niyet ederse, burası vatan-ı ikâmet olur.
Vatanın değişmesi
Vatan-ı süknâ: İnsanın uğradığı yer olup, 15 günden az kalmak için niyet edilen, yâhut bugün yarın çıkarım diyerek uzun müddet oturulan yerdir. Misâfir, vatan-ı süknâda farzları hep iki rek'at kılar.
Soru: Vatan-ı aslînin değişmesi nasıl olur?
Cevap: Vatan-ı aslî başka bir vatan-ı aslî ile bozulur. Vatan-ı ikâmette veya vatan-ı süknâda bulunmak, vatan-ı aslînin bozulmasına sebep olmaz. Sefere çıkmak da, vatan-ı aslîyi bozmaz. Meselâ bir kimse, evlenip veya temelli kalmak üzere bir yere yerleşmedikçe, doğup büyüdüğü yer vatan-ı aslî olmaktan çıkmaz. Evlenirse, eski vatan-ı aslîsi bozulur. Evlendiği yer vatan-ı aslî olur. Başka bir yerde temelli kalmak üzere yerleşirse, bu sefer evlendiği yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Temelli yerleştiği yerden ayrılıp başka bir yere temelli yerleşirse, önceki yerleştiği yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Meselâ:
Bir kimse, Haymana'da doğsa, vatan-ı aslîsi Haymana olur. Bu kişi, Samsun'da evlense, Haymana vatan-ı aslî olmaktan çıkar ve vatan-ı aslîsi Samsun olur. Daha sonra Fatih'te temelli yerleşmeye karar verirse, o zaman vatan-ı aslîsi Fatih olur. Samsun vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Vatan-ı aslîde bir saat de kalınsa namazlar kısaltılmaz.
Vatan-ı ikâmetin bozulması
Soru: Vatan-ı ikâmet nasıl bozulur?
Cevap: Vatan-ı ikâmet üç şeyle bozulur:
1- Başka bir vatan-ı ikâmete gidince, sefer niyeti ile çıkmamış olsa ve aralarındaki uzaklık üç günlük yoldan az olsa bile, önceki vatan-ı ikâmet bozulur.
2- Vatan-ı aslîye gidince de bozulur. Bir kimse, vatan-ı aslîsi olan Nevşehir'den Konya'ya bir ay kalmak niyetiyle gitse, sonra, Karaman'a gidip evlense ve oraya yerleşse, Karaman vatan-ı aslî olur. Konya vatan-ı ikâmet, Nevşehir de vatan-ı aslî olmaktan çıkar.
3- Sefere niyet ederek çıkmaktır. Ya'nî vatan-ı ikâmetten 3 günlük yola gitmeye niyet ederek ayrılınca, burası vatan-ı ikâmet olmaktan çıkar. Daha az yola niyet ile gidip gelseydi, vatan-ı ikâmeti bozulmazdı
 
M

muhik

Guest
Bende yolculuklarımda namaz vakti kaçar endişesiyle,eğer ortam müsaitse,vasıtalarda namaz kılardım ve yolculukta kıbleye dönük olmamızın zaruriyeti kalkar diye duymuştum.Demek ki yanlış yapıyormuşum.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Bende yolculuklarımda namaz vakti kaçar endişesiyle,eğer ortam müsaitse,vasıtalarda namaz kılardım ve yolculukta kıbleye dönük olmamızın zaruriyeti kalkar diye duymuştum.Demek ki yanlış yapıyormuşum.


vasıtadan inmek mümkün değilse ve namaz vakti geçmek üzereyse araçta oturuduğunuz yerden yönü hesaba katmadan namaz kılmanızda sorun yok. yani anladığım gibiyse yanlış yapmıyorsunuz...
 
E

ensar

Guest
vasıtadan inmek mümkün değilse ve namaz vakti geçmek üzereyse araçta oturuduğunuz yerden yönü hesaba katmadan namaz kılmanızda sorun yok. yani anladığım gibiyse yanlış yapmıyorsunuz...

SELAM MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNE OLSUN
Vasıtadan inmek mümkün olmadığı zaman namaz kılınabilir ve söylendiği gibi yönüde hesaba katmaya bilir insan. Ancak benim bildiğim bu tür namaz kılma ile alakalı deliller nafile namazlar içindir. Farz namazları ile ilgil kıbleye dönmeden kılınacağına dair herhangi bir delil yok. yada ben bilmiyorum.
İslam dini kolaylık dinidir kişi yolculuk sırasında zamanı hesaplayıp namazlarını cem edebilir Allah(c.c) bunun için ruhsat vermiştir ve resulullah(s.a.s)`ın tatbikide bu yöndedir.Konuyu dağıtmadan farz namazları kıbleye doğru yönelmeden kılmayla alakalı bir delil varmı. Varsa bizede bilgilendirirmisiniz.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Yolculukta vasıta içinde namaz nasıl kılınır?

Seyahatlerde ilk tedbir, namaz vakitlerinde durmayacağını tahmin ettiğiniz vasıtaya abdestli olarak binmektir. Çünkü her şeyden önce abdest varsa mecbur kalınca hemen namazı kılma imkanı da vardır. Abdest yoksa fırsat olsa da namaz kılma imkanı yok demektir.

Bunu böylece ifade ettikten sonra yolculuk sırasında bilinmesi gereken bazı mühim maddeler şöyle sıralanabilir:

1- Seyahatlerde içinde yolculuk yapılan vasıtanın namaz vakti çıkmadan bir yerde duracağı ümit ediliyorsa namaz için beklenmelidir. Vakit içinde vasıtanın durduğu yerde hemen inip namazı normal şekilde kılmak tercih edilmelidir. Çünkü yerde kılınan namaz tamdır. Vasıta içinde koltukta kılınan ise eksiktir. Kıyamı, secdesi yarımdır. Tamı kılmak mümkün iken elbette yarımı tercih etmek uygun olmaz. Bu sebeple, sorumlulara namaz kılmak için müsait yerde durmasını teklif etmeli, vaktin sonunda da olsa namazları yerde kılmaya gayret gösterilmelidir.

2- Vasıtanın durmayacağına kanaat kesinleşmiş, vaktin sonuna doğru da yaklaşılmışsa, artık daha fazla beklemeye sebep yoktur. Namazı kazaya bırakmaktansa hemen oturulan koltukta mümkün olan nasılsa öylece kılınmalıdır. Koltuktaki oturuş namazda kıyam, biraz eğilmek rüku, biraz daha aşağıya eğilmek de secde olarak kabul edilir. Bu sırada başın öndeki koltuğa dayanması gibi bir mecburiyet olmaz. Başın ayakların ucuna bakıyor şekilde boşluğa secde etmesi yeterlidir.

3- Koltukta namaza başlarken ilk tekbiri kıbleye yönelik olarak almak güzel bir başlangıç olur. Ancak bu mümkün olmuyorsa kıbleye yönelme mecburiyeti kalkar. Böylece, otobüste abdestli bulunan kimse vaktin sonuna yaklaşınca namazını oturduğu yerde kolayca kılar.

4- Bütün bu kolaylıklara rağmen yine de namazını vasıta içinde kılma fırsatını kaçırmış olan kimse için yapılacak iş, kılamadığı bu namazı en kısa zamanda hemen kaza etmektir.

5- Yolculuklarda kılınamayan namazlar, sonradan kaza edilirken yolcu namazı olarak kaza edilir. Yani seferi hükmünü almış kişiler yolculukta kazaya kalan namazlarını seferde oluğu gibi kısa kılarlar. Borç ne kadar ise kaza edilecek namaz da o kadar olur.
 
E

ensar

Guest
Yolculukta vasıta içinde namaz nasıl kılınır?

Seyahatlerde ilk tedbir, namaz vakitlerinde durmayacağını tahmin ettiğiniz vasıtaya abdestli olarak binmektir. Çünkü her şeyden önce abdest varsa mecbur kalınca hemen namazı kılma imkanı da vardır. Abdest yoksa fırsat olsa da namaz kılma imkanı yok demektir.

Bunu böylece ifade ettikten sonra yolculuk sırasında bilinmesi gereken bazı mühim maddeler şöyle sıralanabilir:

1- Seyahatlerde içinde yolculuk yapılan vasıtanın namaz vakti çıkmadan bir yerde duracağı ümit ediliyorsa namaz için beklenmelidir. Vakit içinde vasıtanın durduğu yerde hemen inip namazı normal şekilde kılmak tercih edilmelidir. Çünkü yerde kılınan namaz tamdır. Vasıta içinde koltukta kılınan ise eksiktir. Kıyamı, secdesi yarımdır. Tamı kılmak mümkün iken elbette yarımı tercih etmek uygun olmaz. Bu sebeple, sorumlulara namaz kılmak için müsait yerde durmasını teklif etmeli, vaktin sonunda da olsa namazları yerde kılmaya gayret gösterilmelidir.

2- Vasıtanın durmayacağına kanaat kesinleşmiş, vaktin sonuna doğru da yaklaşılmışsa, artık daha fazla beklemeye sebep yoktur. Namazı kazaya bırakmaktansa hemen oturulan koltukta mümkün olan nasılsa öylece kılınmalıdır. Koltuktaki oturuş namazda kıyam, biraz eğilmek rüku, biraz daha aşağıya eğilmek de secde olarak kabul edilir. Bu sırada başın öndeki koltuğa dayanması gibi bir mecburiyet olmaz. Başın ayakların ucuna bakıyor şekilde boşluğa secde etmesi yeterlidir.

3- Koltukta namaza başlarken ilk tekbiri kıbleye yönelik olarak almak güzel bir başlangıç olur. Ancak bu mümkün olmuyorsa kıbleye yönelme mecburiyeti kalkar. Böylece, otobüste abdestli bulunan kimse vaktin sonuna yaklaşınca namazını oturduğu yerde kolayca kılar.

4- Bütün bu kolaylıklara rağmen yine de namazını vasıta içinde kılma fırsatını kaçırmış olan kimse için yapılacak iş, kılamadığı bu namazı en kısa zamanda hemen kaza etmektir.

5- Yolculuklarda kılınamayan namazlar, sonradan kaza edilirken yolcu namazı olarak kaza edilir. Yani seferi hükmünü almış kişiler yolculukta kazaya kalan namazlarını seferde oluğu gibi kısa kılarlar. Borç ne kadar ise kaza edilecek namaz da o kadar olur.

yukarıdaki yazıların delilleri olmadan sıralanmasını bir kenara bırakalım.
Benim öğrenmek istediğim şu idi.

Nafile namazlar değil ki yazdıklarınız nafile namazlar için delil olur. Farz namazları için yön tayini (kıble)yapılmadan namazın kılınacağına dair bir delil varmı. Resulullahtan(s.a.s) böyle bir uygulama varmı.

Ayrıca 5. maddedeki kaza hususu hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir.Bukadar kestirilip atılacak kadar basit bir mesele değil.
 
E

ensar

Guest
Misafir, misafirliği devam ettiği müddetçe namazları kısaltır. Bu durumda yıllarca kalsa bile misafirliği devam eder. İbn Kayyım'ın tercih ettiği görüşe göre; "muayyen bir müddet ikamete niyet etse, zaman uzun olsun, kısa olsun onu sefer hükmünden çıkarmaz. Ancak ikamet ettiği vatana dönerse o zaman seferîlikten çıkmış olur. Bu konuda âlimlerin pek çok görüşleri vardır." İbn Kayyım bu görüşleri özetledikten sonra, kendi görüşünü kuvvetlendirmek için şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük'de yirmi gün kaldı. Namazı kısalttı ve ashabına: "Bir kimse bundan daha fazla kaldığı zaman namazını kısaltamaz" demedi.

Ancak Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in oradaki ikameli yirmi gün sürdü. Sefer halindeki bu ikameti bu yere yerleşmek niyeti veya vatan edinme olmadıkça, uzun olsun, kısa olsun onu seferi durumdan çıkarmaz. Bu konuda selef ve halef âlimleri pek çok ihtilâf etmişlerdir:

Buharî'nin Sahih'inde İbn Abbâs'dan rivayet ettiğine göre; îbn Ab-bas (r.a.) şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselâm bazı seferlerde ondokuz gün kalmış, iki rek'al kılmıştır. Biz de ondokuz gün kaldığımız zaman iki rek'at kılardık. Eğer daha fazla kalırsak namazı tam kılardık." Ahmed'in sözünden anlaşıldığına göre; İbn Abbâs (r.a.) feıih zamanı Mekke'de kaldığı müddeti anlatmak isteyerek şöyle demiştir: "Rasûlüllah fetihten sonra Mekke'de onsekiz gün kaldı. Çünkü o Huneyn'e gitmek İstiyordu ve o yerde yerleşme niyeti yoktu." Rasûlüllah'ın bu ikameti, İbn Abbas'm rivayetidir. Diğerleri şöyle demiştir: "Bilâkis İbn Abbâs, Rasûlüllah'ın Te-bük'deki ikametini anlatmak istemiştir." Câbir bin Abdullah (r.a.)'m dediği gibi; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Tcbük'de yirmi gün kalıp, namazı kısahmıştır." (Hadîsi, îmam Ahmed Müsned'inde rivayet etmiştir.)

Misver bin Mahreme şöyle demiştir: "Sa'd ile Şam köylerinden birinde kırk gece kaldık. Sa'd, namazı kısalttı. Biz ise tam kıldık."

Nâfi' şöyle demiştir: "İbn Ömer (r.a.) Azerbcycan'da, kar, yolları kestiği için altı ay kalmış, namazı iki rek'at olarak kılmıştır."

Hafs bin Ubeydullah demiştir ki: "Encs bin Mâlik Şam'da iki sene kalarak misafir namazı kıldı." Enes (r.a.) ise şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın ashabı Ramhürmüz'de yedi ay kaldı ve namazı iki rek'at olarak kıldı." Hasan demiştir ki: "Abdurrahman bin Semure ile Kabil'de iki sene kaldım. Namazı kısaltıyor, fakat cem etmiyordu." İbrahim ise şöyle demiştir: "As-hab Rcy'de bir sene ve daha fazla, Sicislan'da ise iki sene kalırlardı."

"işte gördüğünüz gibi Nebî aleyhisselam'm ashabına öğrettiği budur, doğru olan da budur. İnsanların tâbi olduğu mezheplere gelince: "İmam Ahmed: "Eğer dört gün ikamete niyet ederse tamam kılar. Daha aza niyet ederse, namazı kısaltır," demiş ve bu konudaki haberleri Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seliem ve ashabının kesin ikamete niyet etmeyip, 'belki bugün çıkarım, yarın çıkarım' diye düşündüğü şeklinde yorumlamıştır. Görüldüğü üzere bu yorumda hatâ vardır. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke'yi fethetti. Bu şu demektir; orada islâm kanunlarını tesis edip, şirk kanunlarını yıkmaya ve Mekke'nin etrafındaki Arapların âdetlerini yok etmeye başladı. Bu işin bir günde veya iki günde olmayacağı, günlerce kalmayı gerektireceği kesin olarak bellidir. Çünkü o düşmanı beklemek için kaldı. Yine kat'î olarak bellidir ki, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile düşman arasında çok gün kalmayı gerektiren uzun mesafe vardır. Bu mesafelerin dört güne sığmayacağını o da biliyordu. Kar sebebiyle Azerbeycan'da altı ay kadar kalan İbn Ömer (r.a.)'in namazı kısaltması da böyledir. Bilinen bir gerçektir ki, bu çeşit karların yol açılacak derecede dört günde erimesi mümkün değildir. Enes (r.a.)'in Şam'da iki sene kalarak namazı kısaltması, sahabenin Ramhürmüz'de yedi ay kalarak namazı kısaltması da bunun gibidir. Yine malûmdur ki, bu gibi muhasaralar ve cihad dört günde bitmez. Ahmed'İn arkadaşları şöyle demiştir: "Düşmanla cihad, hastalık veya sultanın hapsi sebebiyle, ister kısa, ister uzun müddette kurtulacağını zannetsin, kısaltır." Doğru olan da budur. Fakat bu hususta kîıap, sünnet, icmâ, sahabenin amelinden hiçbir delil olmayan bir takım şartlar koşarak dediler ki: "Sefer hükmünün kesinleşmediği dört günlük müddetlen az bir zamanda kurtulma ihtimali şarttır." Peki, bu şarü nereden aldınız? Halbuki, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke ve Tcbük'de dört günden fazla kaldığı halde namazı kısalm. Kimseye hiçbir şey söylemediği gibi, kimseye "dört günden fazla kalmaya niyet etmezse" şeklinde bir şey de açıklamadı. Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem namazlarında ashabının ona uyduğunu biliyordu. Ashab ise, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i orada kaldığı müddetçe namazı kısaltmada örnek almışlardı. "Dört geceden fazla kaldığınızda namazı kısaltmayın," diye tek bir kelime söylemedi. Halbuki bu hususu açıklamak en mühim işlerdendir. Daha sonra sahabelerin de Rasûlüllah'a uyarak, arkalarında namaz kılanlara böyle bir şey söylememeleri de bunu gösterir.

"İmam Mâlik ve Şafiî şöyle demiştir: "Eğer dört günden fazla kalmaya niyet ederse namazı tamam kılar. Daha aza niyet ederse kısaltır." Ebû Hanifc ise; "eğer onbeş gün kalmaya niyet ederse tam kıiar, daha aza niyet ederse kısaltır," demiştir. Lcys bin Sa'd'm görüşü de budur. Bu görüş, sahabeden üç kişiden; Ömer, oğlu Abdullah ve İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet olunmuştur. Sa'îd bin Müseyyeb demiştir ki: "Eğer dört gün kalırsa namazları dört rek'at kılar." Yine bu zatdan Ebu Hanifc'nin sözü gibi bir rivayet de vardır. Ali bin Ebi Talib (r.a.) şöyle demiştir: "On gün kalırsa tam kılar." Bu İbn Abbâs'dan da rivayet edilmiştir. Hasan, "Bir engel engellemediği müddetçe kısaltır," demiştir. Aişe (r.a.) ise şöyle demiştir: "Sefer azığı bitinceye kadar kısaltır." Dört imamın ittifakına göre; "eğer yapmasını beklediği bir ihtiyacını gidermek için, bugün giderim, yarın giderim diye düşünürse, devamlı namazı kısaltır." Ancak Şafiî iki görüşünün birinde "onyedi veya onsekiz güne kadar kısaltır, daha sonra kısaltmaz" demiştir. İbn Münzîr 'İşrâf isimli kitabında "ilim ehlinin icmama göre misafir ikamete niyet etmediği halde aradan yıllar da geçse yine kısaltmaya devam eder," demiştir.
 
E

ensar

Guest
Selam müslümanların üzerine olsun.

Ben bir soru sormuştum. Yolculuk esnasında farz namazların binek üzerinde yön tayini yani kıble gözetmeden kılınıcağına dair herhangi bir delil varmı diye. Cevap alamadım. Zira bunu sormamdaki sebep farz ve nafile ayırımı yapılmadan binek üzerinde yön tayini yapılmadan namaz kılınacağına dair bir yazı yazıldı. Ben okadar aramama dair böyle bir uygulamanın olduğuna raslamadım.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Selam müslümanların üzerine olsun.

Ben bir soru sormuştum. Yolculuk esnasında farz namazların binek üzerinde yön tayini yani kıble gözetmeden kılınıcağına dair herhangi bir delil varmı diye. Cevap alamadım. Zira bunu sormamdaki sebep farz ve nafile ayırımı yapılmadan binek üzerinde yön tayini yapılmadan namaz kılınacağına dair bir yazı yazıldı. Ben okadar aramama dair böyle bir uygulamanın olduğuna raslamadım.

namazın sünnetide olsa farzıda olsa ikisininde farzları aynıdır... sünnet dememizin sebebi emredilmemiş olmasıdır...
 
E

ensar

Guest
namazın sünnetide olsa farzıda olsa ikisininde farzları aynıdır... sünnet dememizin sebebi emredilmemiş olmasıdır...

Ben ne demek istediğinizi anlamadım. biraz açarsanız sevinirim.
Ayrıca benim öğrenmek istediğim şey çok açık. Farz namazları eda edreken yön tayini (kıble) belirlemeden kılınmasına dair bir delil.
 
Üst Alt