Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Salihlerin Kabirlerinden İstifade Olurmu.?

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Sâlihlerin Kabirlerini Ziyaret veÖlümlerinden SonraRuhlarından Faydalanmak

Alimlerin Önderlerinin,Evliyanın ve Sâlihlerin Kabirlerini Ziyaret veÖlümlerinden SonraRuhlarından Faydalanmak

büyük alim şeyh yusuf nebhani k.s

Efendim Allâme Seyyid Ahmet Dahlârı(Rah.) "Takrîbü'l-usûl li teshîlil-vüsûl" adlı kitabında şöyle diyor: Ariflerden bir çoğu, açıkça ifade etmişlerdir ki, bir velînin vefatından sonra, ruhu müridleriyle alâkalanır ve, onlar için bu zâtın bereketi ile envâr ve füyûzât hâsıl olur.

Bunu sarahatle ifade edenlerden biri de irşad kutbu Seyyid Ab-dullahı 'bnü Aleviyyı 'I-Haddâd (K.S.)dir. Bu zât diyor ki: Velî, yakını bulunan kimseye itinâ gösterir. Vefatından sonra, kendisine iltica­da bulunanlara olan itinâsı ise, onlara hayatında olan itinâsından daha fazladır.

Zira o, hayatta iken ilâhî teklif ile meşgul bulunmak­ta idi. Vefatından sonra, mükellefiyetlerden soyunmuş olmaktadır. Diri bulunan velîde bazı hususiyet ve beşeriyyet hâlleri vardır. Çok kere, biri diğerine galebe edebilir. Bilhassa, zamanımızda, beşeriyet halleri galip gelebilir.

Ölmüş bulunan kimsede ise sadece hususiyet kalır.Hayırlı insanlar vefat ettikleri zaman, onların ancak âyânı ve suretleri kaybolur. Hakîkatleri mevcudtur. Onlar, kabirlerinde diri­dirler.

Bir velî, kabrinde hayata erdiğinde ilminden, aklından ve rûhânî kuvvetlerinden bir şey kaybolmaz. Bil'akis onların ruhları; ölümlerinden sonra basîret, ilim, rûhânî hayât ve Allah'a yönelme­de artış gösterir. Onların ruhları bir şey talep etmek için Allah'a yönelecek olsa, noksanlıktan münezzeh bulunan Allahü teâlâ, on­lara ikram için, o şey'i verir.

Evliyâullah'dan bir Berzah ehli, Allah'ın huzurundadır. Kim onlara teveccüh eder ve tevessülde bulunursa onlar bu kimsenin arzusunun verilmesi için Allahü teâlâya yönelirler.

Vefat etmiş velilerden hâsıl olan tasarruf, ruhları ile Allahü teâlâya yönelmekten ibarettir. Yaratmayı ge­rektiren hakîkî tasarruf ise, müstekillen Allah'a mahsustur. Onlardan sudur edene teveccüh âdet kabilinden olan sebebler cümlesinden olup, yaratmada tesiri yoktur. Allahü teâlânın yürüttüğü esas üzerine, onların yanında yaratılır amma, onlar tarafından icâd ve halk edilemez.

İnsan, bir velînin kabrini ziyarete varsa, o geleni tanır. Ona selâmverince selâmla mukabele eder. Onun kabri başında Allah'ı zikredecek olsa, onunla birlikte o velî de zikreder. Hele "Lâ ilahe illallah" zikrine başlarsa doğrulup bağdaş kurar ve onunla birlikte zikretmeye başlar.

Ariflerin kalbleri -hâşâ- anlamaksızın haber verilmiş olmaktan uzakdır. Bilinen bir gerçektir ki, evliyâullah, kabirleri içinde hayattadırlar. Ancak bir yurttan bir yurda taşınmışlardır. Ölü iken onlara hürmet, hayatta iken gösterilen saygı gibidir.

Ölümlerinden sonra onlar ile birlikte bulu­nurken gösterilecek edeb, hayatta iken veya ölümü sırasında gösteri­len terbiye gibidir. Bir veli vefat ettiği zaman, nebilerin ve velîlerin tamamının ruhları onun cenazesi üzerine namaz kılarlar.

Bunun üzerine, hakîkatlerin ve inceliklerin sahibi bulunan şeyhimiz tarafından söylenmiş söz şudur: "Bir sofi ölmekten müstesnadır".

Ebül-Mevâhip (K.S.), şöyle derdi:

Evliyadan öylesi vardır ki, ölü­münden sonra sadık müridlerine hayatta olduğundan daha fazla fayda­lı olur. Kullardan bir kısmı vardır ki, Allahü teâlâ ona vasıtasız olarak nefsini terbiye imkânı bahşeder. Onlardan bir kısmına da bazı velîlerin vasıtası ile ıslâh ve terbiye salâhiyeti verir.

Şâyed o, vefat etmiş ise, müridlerini kabri içinden terbiye eder ve oradan müridlerine sesini du­yurur. Allah'ın öyle kulları vardır ki, çok salevât okudukları için, onların terbiyesi ile Resülüllah Efendimiz vasıtasız olarak ilgilenir.

İmam Fahruddin-i Râzî, "el-Metâlib"in on üçüncü faslında, ölü­lerin kabirlerini ziyaretin nasıl olacağının açıklanması sırasında diyor ki:

İnsan, canı kavî ve cevheri kâmil bulunan bir insanın kabrini ziyare­te gider ve orada bir müddet durursa, ziyaretçinin bu türbeyi ziyareti sırasında hâsıl olacak tesir, onun ruhunda da hâsıl olur ise o meyyitin bu türbe ile alâkasının olacağı gizli ve kapalı değildir.

İşte o sırada hayattaki ziyaretçinin ruhu ile o meyyitin ruhu arasında, bu türbede toplanmaları sebebiyle, bir buluşma hâsıl olur. Bu iki rûh, karşı karşıya konulmuş iki aynaya aksetmiş, birbirine benzeyen görüntü misâli, bi­rinden diğerine yansıma olur.

Hayattaki o ziyaretçinin ruhunda hâsıl olan her türlü ma'rifet, hüccet, kesbî ilimler ve faziletli huylar, Allahü teâlâ için olan huşûdan ve kazasına rızâdan ne varsa kendisinden o meyyitin ruhuna yansımış olur. Ölmüş bulunan o kimsede hâsıl olan her türlü aydınlatıcı ilim, kuvvetli ve kâmil eserler, onun nurundan ha­yatta olan ziyaretçiye akseder.

İşte bu usulde yapılacak ziyaret, bu büyük faydanın ve güzelliğin ziyaretçinin ruhunda doğmasına sebep olur. Bu fayda, ziyaretin meşru olması için bir asıl ve sebep olmaktadır.

Bizim dile getirdiğimizden daha ince ve gizli başkaca sırları, bu ziyaretten tahsil etmek akıldan'uzak değildir.

Hakikatin tamamı ise, ancak Allahü teâlânın katındadır.
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Allah (c.c)'a Yaklaşmak İçin Meşru Vesile Aramak​




Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"O yakarıp durdukları 'da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar ve azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı gerçekten korkulmaya değerdir." (İsra: 17/57)

Bu ayette yalnızca dua ve itaatleriyle Allah'tan (c.c.) vesile arayan kimseler anlatılmaktadır. Allah (c.c.) için en büyük vesile, tüm nebi ve rasullerin tebliğ ettiği, yaratılanları bu gaye uğruna yarattığı tevhittir.

Allah'a (c.c.) tevessül, Allah (c.c.)'ın isimleri ve sıfatlarıyla yapılır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"En güzel isimler Allah'ındır. O'na o isimlerle dua edin. O'nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar elbette yaptıklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)
Bu konu dualarla ilgili olarak gelen hadis rivayetlerinde de geçmektedir.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle yakarırdı:
"Allah'ım! Senden isterim. Çünkü hamd senin içindir. Mennan olan senden başka ilah da yoktur. Ey göklerin ve yerin örneksiz yaratanı, ey Celal ve kerem sahibi Allah'ım!" (Nesei, 3:52, İbn-i Mace, Davat: 9, el-Heysemi, Mevariduz-Zam'eni, 2382)

"Allah'ım, senden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız sen varsın, senden isterim. Sen doğmamış, doğurmamış, hiçbir dengi ve eşi olmayansın, Samed'sin" (İbn-i Mace, Deavat: 9)

İşte bu ve benzeri, salih amel olma özelliği taşıyan sahih dua ve yönelişler, içerisinde şirk barındırmayan dua ve yönelişlerdir. Allah'a (c.c.) tevessül, Allah'ın (c.c.) razı ve hoşnut olduğu amellerle yapılır, yoksa Allah'ın (c.c.) hoşlanmadığı şirk ve şirk içerikli şeylerle değil. Çünkü Allah'ın (c.c.) bizzat kendisi, kendi yüce zatını tenzih ederek şöyle buyurmuştur:

"Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir."
"Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."

Katade diyor ki:
"Allah'a itaat ederek O'na yaklaşmak, O'nun razı olacağı amellerle mümkün olur.

Allah (c.c)'tan Başkalarını Sevgi'de Allah (c.c)'a Eş ve Denk Tutmak

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah'tan başka varlıkları O'na eş tutarlar ve onları Allah'ı sever gibi severler, iman sahiplerinin Allah'a olan sevgileri ise daha kuvvetlidir. Zulmedenler azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi." (Bakara: 2/165)

Bu ayette Allah (c.c.)'tan başkasına tapınan ve onları yüce Allah'a (c.c.) eş ve denk tutan müşriklerin, kendi ilahlarını tıpkı Allah'ı (c.c.) severcesine yoğun bir sevgi ve bağlılıkla sevdikleri ifade edilmektedir.

Onlar Allah'tan (c.c.) başkalarına dua ve rağbet ediyor, Allah'tan (c.c.) başkalarına umut bağlıyor, bir şey isteyecekleri zaman bunu O'ndan (c.c.) başkalarından istiyorlar. İhtiyaçlarının giderilmesini, sıkıntılarının ortadan kaldırılmasını güçsüz ve fani yaratıklardan bekliyorlar. Türbelere, kabirlere, tağutlara ve pis putlara tapanların durumu işte böyledir. Bunlar Allah (c.c.)'ı seviyor olsalar ve böyle görünseler bile, bununla birlikte Allah'a (c.c.) eş koştukları ortaklara olan sevgilerinden de vazgeçmiyorlar, onları adeta Allah'ı (c.c.) severcesine seviyorlar.

"Allah sevgisi gibi" denilmiş, "Onların Allah için olan sevgileri gibi" denilmiştir. Çünkü onlar aynı zamanda Allah'a (c.c.) koştukları ortaklarını büyük bir saygıyla sever, onlardan çok korkar ve onlara bağlanırlar. Allah'a (c.c.) koştukları ortaklar adına kurban keser, en değerli varlıklarını bu yolda verir ve harcarlar. Çünkü onlar Allah'a (c.c.) koştukları bu ortaklardan kendilerine yardım etmelerini istemekte, sıkıntı ve dertlerini gidermelerini beklemektedirler.

Bu kimseler Allah (c.c.)'a koştukları ortaklardan korktukları kadar Allah (c.c.)'tan korkmamakta ve o ortaklardan beklenti içinde oldukları kadar Allah (c.c.)'tan beklememektedirler.
Bu söylediklerimiz sadece kuru ve asılsız bir iddia değil, ne yazık ki geçmişte yaşanan ve günümüzde de halen yaşanmakta olan pratik ve gözle görülür bir gerçektir

O müşrikler Allah'a (c.c.) koştukları bu ortaklar adına, kabirlerde yatan ölüler ve türbeler adına öylesine cömert davranırlar ki, bunlar uğruna harcadıklarının çok azını dahi Allah (c.c.) için vermezler ya da ana babaya iyilik, yakınların ziyareti, yoksul olan komşularını ya da yaşadığı bölgedeki fakirleri doyurmak için harcamazlar. Bu özellik ne yazık ki, türbecilerin ve ölülerden medet bekleyen kimselerin hepsinde bariz bir şekilde mevcuttur. Bunların durumlarını yakından inceleyen ve onların yaptıklarının içyüzüne vakıf olan bir kimse Kur'an'da geçen müşriklerle ilgili ayetleri onlara uyarlamakta ve onların cahiliye müşriklerinden olduklarını tespit etmekte asla zorlanmaz.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'ı bırakıp Kıyamet Gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir? Kıyamet Günü insanlar haşrolununca, onlar kendilerine yalvarıp yakaranlara düşman olurlar ve kendilerine yapılmış olan ibadetleri reddederler." (Ahkaf: 46/5-6)

Allah (c.c) bu ayetinde kendisinden başkasına dua eden ve çağrıda bulunandan daha sapık bir kimsenin olmadığını bildiriyor. Kıyamet Gününde böyle bir kimsenin isteklerine asla cevap verilmeyecektir. Bu ayet, Allah'tan (c.c.) başkasını dua ile çağıran tüm insanlan genel manada kapsamaktadır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"De ki: "Onun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler."(İsra: 17/56)

Bu ayetle de Allah (c.c), bu tip kimselere asla icabet edilmeyeceğini haber veriyor. Çünkü; bu kimse kime ne için davet ettiğinden gaflet içindedir. Zira (Ahkaf: 46/6) ayeti bu gerçeği dile getirir. Ayet, Allah'tan (c.c.) başkasına dua edenlerin tümünü ve tüm dua edilenleri kapsamaktadır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'tan başka, sana yararı ve zararı olmayan ilahlara ibadet etme. Eğer (bunun aksini) yapacak olursan, bu durumda gerçekten zulmedenlerden olursun" (diye emrolundum)."(Yunus: 10/106)
(Bu ayette geçen "zulüm" kelimesi şirk anlamındadır. Nitekim Allah (c.c.) Lokman'ın (a.s.) dilinden oğluna verdiği öğütte şöyle buyurmuştur:

"Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman: 31/13)

Şirk, en büyük zulümdür. İbn Mes'ud'dan gelen bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

"Zulümlerin en büyüğü, seni yarattığı halde Allah'a (c.c.) eş ve denk tanımalıdır." (Müslim, İman: 37)

Çünkü bu, Rububiyet hakkını ibadet, dua, adak ve benzeri şeylerden gasbetmek suretiyle, buna hiç de hakkı olmayan bir kula vermektir.)

Aynı ayetle ilgili olarak Ebu Cafer ibn Cerir de şöyle der:

Allah ( c.c) şöyle buyuruyor
"Ey Muhammed! Mabud ve yaratanını bırakarak sana dünyada ve ahirette hiçbir şeyde fayda ve zarar vermeyecek olanlara dua etme, onları çağırma! Din ve dünyan açısından onlara bağlanma. İlahlara, putlara bel bağlama. Yani onlardan bir yarar bekleyerek veya onların zararlarından korkarak onlara ibadet etme. Çünkü bunlar ne bir yarar ve ne de bir zarar sağlayabilirler. Eğer sen böyle bir şey yapar ve Allah'ı (c.c.) bırakıp da onlara dua edersen, bu takdirde zalimlerden olmuş olursun. Kendi nefsine zulmeden de müşriklerdendir."

Bu ayetin benzerleri daha bir çok ayet vardır:
"Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun." (Şuara: 26/213)

"Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun yüzünden başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz."(Kasas: 28/88)

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İşte böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışında taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür."(Hac: 22/62)

İşte bu tevhiddir. Allah (c.c.) peygamberlerini bununla göndermiş, kitaplarını bu maksatla indirmiştir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Oysa onlar dini yalnızca O'na has kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte dosdoğru din budur." (Beyyine: 98/5)

İbn Cerir tefsirinde bunu "dua" olarak yorumlamıştır. Dua da ibadet çeşitlerinden sadece biridir. Selef alimleri genelde ayetleri birkaç mana içerisinden sadece biriyle yorumlayarak muhtemel manalarından biriyle tefsir ederlerdi. Kim de bunu herhangi bir kabre, puta vb. gibi bir şeye yönlendirirse, onu mabud haline getirmiş ve ilahlıkta onu Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olur ki, hiç kimsenin böyle bir şeye asla hakkı yoktur. Buna layık olan yalnızca Allah'tır (c.c).

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Kim (geçerli bir) delili olmadığı halde Allah ile beraber başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler." (Mü'minun: 23/117)

Bu ve benzeri ayetlerden de anlaşıldığı üzere, Allah'tan (c.c.) başkasına dua ederek istekte bulunmak küfürdür, şirktir, dalalet ve sapıklıktır.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
kardeşim sizin verdiginiz ayette oldugu gibi insanları rab olarak ve yahut putlar gibi onlardan medet umarak ALLAH tan yardım istenirse bu zaten şirke girer fakat bunu farklı bir şekilde dilersek bu şirke girmez ve gunahta degildir örnek olarak ALLAHım senin zatın hürmetine ve sevdiklerinin hürmetine bizi affet dedimizde bu şirke girmez bir ayette söyle der rabbinize yaklaşmak için kendinize vesileler arayın diye buyrulur fakat günümüzde ki bazı insanlar bunları eski insanların yaptıgı gibi sadece ondan medet umarlar buda şirktir
 

alphan

New member
Katılım
27 Haz 2008
Mesajlar
142
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Avusturya
Bizim dile getirdiğimizden daha ince ve gizli başkaca sırları, bu ziyaretten tahsil etmek akıldan'uzak değildir.

Hakikatin tamamı ise, ancak Allahü teâlânın katındadır.


Gündüz mumu kim yakar:

Rûz-ı Rûşen her ki o cûyed çerâğ

Ayn cesten kûriyeş dâred belâğ (3/2733)

Kim çerağ isterse gündüzde ayan

Ol talep kör olduğun eyler beyan



Güneş ortalığı aydınlatmışken mum yakmaya kalkmak ortalığa“ben körüm” diye bağırmaktan başka nedir . Güneşin parlaklığından yarasaya ne fayda. O körlüğü kendine değil güneşe hamletmeye kalkar.

Ey vahiy güneşi doğmuşken akıl mumuyla aydınlanmaya kalkan yarasa tabiatlı ! Güneşin ışığında kusur yok; kusur senin gözlerinde. Hz.Mevlana’nın ifadesiyle senin güneşten anladığın ısıdan ibaret:







O zaman sözü kisa kesmek gerek vesselam !..
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Bazı büyük zatların yüzü suyu hürmetine duamızı kabul etmesini Allah’tan isteyebilir miyiz? Mesela “Ya Rabbi Hz. Muhammed'in yüzü suyu hürmetine veya evliya-i kiram, şehitler ve salihler hürmetine dualarımızı kabul et.” şeklinde dua edebilir miyiz?

İnsanın Allah ile kendi arasında yardım dilediği, tevekkül ettiği, duada yöneldiği vasıtalar

İnsanın, Allah dışında birilerini vasıta kılmasıdır. Günümüz insanın en çok yaptığı ameldir. Bu dua şekli üç şekildedir.

a-Allah’a yönelerek dua etmeyip direk peygamberlere, nebilere, salihlere, velilere, seyyidlere, ölülere, türbelerde yatırlara doğru duada yönelerek şirk işlemektir.

Örnek, “ Ya Muhammed şifa ver, sıkıntımı gider, rızkımı gönder. Ya seyyidim dertlerime derman ver, başımdaki şu sıkıntımı al. Ya Abdulkadir Geylani şu şu işimi hayra çevir. Ey yüce gök kurtar beni, ey yüce güç sen yardımcımsın ” gibi dualarla dua etmektir. Bu dua şekli şirki duadır ve icma ile küfürdür Bu amel ebedi cehennem getiren bir ameldir. Abdulaziz er-Racihi, Şerhu navagidu’l İslam-5

b-Bir peygamberin, nebinin, seyyidin, efendinin, Allah katında faziletli olduğunu düşünerek ihtiyaçları, sıkıntıları, dertleri, Allah katında gideren-defeden olarak onu görmekle işlenen şirktir.

Örnek, “Ey Seyyidim, Ey Efendim, Ey Abdulkadir Geylani hazretleri bana Allah katında yardım et, şifa ver, beni azaptan koru ” gibi dualarla Allah ile kendi arasında vasıta (aracı) kılmakla meydana gelen şirktir. Bu duayı (ibadeti) başkasına yapmaktır ki bu şirktir ve icma ile küfürdür. Çünkü kişi Allah dışında birinin duayı işittiğine ve duasına icabet ettiğine inandığı takdirde onu ilah konumuna koymuş olur ki bunun şirk olduğunda ihtilaf yoktur : Abdülaziz er-Racihi, Şerhu navagidu’l İslam-6

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ

1.Delil : “ Hak olan davet yalnız O’nadır. O’nu bırakıp çağırdıkları ise,kendilerine hiçbir şekilde cevap veremezler.”(Rad 14)

Açıklama : “Ayetten, Allah dışında duaya layık görülen, ibadet edilen kim varsa asla fayda ve zarar veremediklerini, fayda ve zarar verenin ancak Allah olduğunu, Allah ile kul arasında duada asla kimsenin olamayacağını öğreniyoruz.”


وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِمَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ



2.Delil : “Allah’tan başka(zatlara-ölülere-seyyidlere-) sana fayda ve zarar vermeyen şeylere de ibadet etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen zalimlerden olursun.” (Yunus, 106)

Açıklama : Ayet açık bir ifade ile Allah dışında kime yönelerek dua (ibadet) edilirse bunun fayda ve zarar vermediğini, bunun da şirk olduğunu beyan eder.


فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَمِنَ الْمُعَذَّبِينَ

.Delil : “Allah ile birlikte başka bir İlah dua etme. O takdirde azab edilenlerden olursun.” (Şuara, 213)

Açıklama : Allah ayetinde, Allah dışında birine dua edildiği takdirde bu duanın şirk olduğunu beyan eder

c- Bir başka dua şekli var ki bu da Rasulullah’ın (s.a.v.) adını anarak “Muhammedin hakkı için veya Rasulullah’ın yüzü suyu hürmetine, efendimin-seyyidimin hakkı üstüne gibi lafızlarla yapılan dua ki bu dua bidat bir dua olup, böyle bir dua yapılması caiz değildir.


لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ

1.Delil : “Hak olan davet yalnız O’nadır. Onun dışında çağırdıkları ise hiçbir cevap vermezler.”

(Rad, 14)

Açıklama : Ayet, hak duanın, kulluğun, yönelişin ancak Allah’a olmasını emretmektedir.


2.Delil :Rasulullah (s.a.v.) : “Allah’ım kendini isimlendirdiğin sana ait bütün isimlerle senden isterim.” (Ahmed bin Hanbel sahihtir)

Açıklama :Hadis, Rasulullah’ın duada nasıl bir şekilde Allah’a yöneldiğini açıkça beyan etmektedir. Rasulullah bir şey isterken hiçbir aracı koymaksızın Allah’dan istemektedir. Rasulullah’ın yolu, sözü, ameli en güzel yol, en güzel söz, en güzel ameldir. Rasulullah sünnetinde olmayanı yapmakta bidattir. Bu sebeple biz Allah ve Resulünün gönderdiği dinde bu çeşit bir duanın delille sabit olmadığını biliyoruz.


3.Delil : Ebu Hanife (r.h.) : ” Allah’ın dışındaki şeylerle Allah’tan istemeyi, nefsime hoş görmem.” (Durul Muhtar.)

Açıklama : Müçtehid İmamlarımızın en büyüklerinden olan Ebu Hanife Allah isminin dışında (Peygamber-şeyh-salih kul veya veliden hürmetleri için, hakları için gibi….) birinden Allah’tan istemeyi hoş görmemiştir.



بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Ebû Hanîfe dedi ki:
"Bir kimsenin Yüce Allah'a ancak onu vesile kılarak ve ancak Yüce Allah'ın şu buyruğundan anlaşıldığı üzere emrolunmuş ve izin verilmiş surette dua etmesi gerekir:
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde eğriliğe sapanları terkedin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını çekecektir." (el-A'raf, 7/180) (ed-Durru'l-Muhtar maa Haşiyeti Reddi'I-Muhtar (VI, 396-397)
Ebû Hanîfe dedi ki:
"Dua eden kimsenin filânın hakkı için yahut peygamberlerinin ve rasûllerinin hakkı için Beyt-i Haram'ın ve Meş'ar-i Haram'ın hakkı için senden dilekte bulunuyorum demesi mekruhtur." Aliyyu'l-Kârî, Şerhû'l-Fıkhi'l Ekber, s. 198)

Ebû Hanîfe dedi ki:
"Herhangi bir kimsenin Allah'a ancak onu vesile ederek dua etmesi gerekir. Bir kimsenin senin Arşının izzet noktaları hakkı için yahutta mahlukatının hakkı için demesini mekruh görüyorum." (et-Tevessulu ve'l-Vesile, s. 82; Ayrıca bk. Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 198)









4.Delil : Hanifi İmam Ebi İz (r.h) : “Rasulullah ve ashabı böyle dualar etmemiştir bu dua şekli bidattir” demiştir. (Şerhu Akide’t Tahavi )






Açıklama : Hanife Alimlerinin itikada imamlarından olan Ebi İz (r.h.) sünnete uygun olmayan bu dua şeklinin bidat olduğunu açıkça söylemektedir. Hanifi alimleri bu duayı bu sebeple bidat görürler.

Hanefî alimlerden İbn Eb’il-İzz şöyle diyor

“Kişinin, Allah’tan başkasını duasının kabulüne sebep kılması ve onunla tevessülde bulunması caiz değildir... O şöyle demek ister: “Falanca senin salih kullarından olduğu için duamı kabul eyle.” Onun Allah‘ın salih kulu olmasıyla berikinin duası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlık yapmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (Araf 7/55)

Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuştur. Böyle bir dua ne Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden, ne sahabeden, ne tabiînden, ne de imamların birinden aktarılmıştır. Allah hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunabilir

Ali b. Muhammed b. Ebî'l-İzz ed-Dimaşkî, (öl. 792 h./1390 m.) Şerh'ül-Akîdet'it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c.I, s.295-297.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bak kemi kardeşim;

Tasavvuf deryasına giren kişi; neyin şirk neyin haram olduğunu ayırd edemeyecek derecede ise, kördür. Bu yol kendisine haramdır.

Amma velakin; tasavvuf yolunun kenarından dahi geçmeyip de uzaktan gazel okumak ise ihanettir, hıyanettir. Bilmediğin hakkında ahkam kesiyorsun.

Dikkat edin; Rabbi Zülcelal iki günah ile karşısına gelinmemesini istiyor:

1 - Şirk

2 - Kul hakkı

Şirk'i; belki Rahmeti mucibince dilerse affedebilir. Öyle ya, kul belki bilmeden şirk'e girmiştir. Bu Zat-ı Zülcelal'in kendi Rahmet deryasında hall olacak bir konudur. Bu konu hakkında hiç kimse fikir de yürütemez, yorum da yapamaz.

Kul hakkı ise, Allah'a (cc) eş koşmaktan daha da koyu bir şirk'tir ki; kul hakkına girmen nedeni ile hesap zamanı seni aff etme makamı olan Rabbi Zülcelal (cc) haricinde bir kulun sana hakkını helal edip aff etmesini bekleyeceksin. Çünkü İlahi Adalet bunu şart koşuyor. Alacaklı kişi, hakkından vazgeçmediği takdirde, karşıdaki insan isterse peygamber olsa dahi Rabbi Zülcelal (cc) tarafından hesaptan müstesna tutulmuyor. İlla bu hakkın helal edilmesini ve alacaklı kişi tarafından "Aff ettim Ya Rabbi" demesini bekleyecek. Şimdi; eğer aklınız varsa düşünün ve o an'ı bir tefekkür edin bakalım: Seni aff etme makamı olan Rabbi Zülcelal'in (cc) aff etme makamı olmasına rağmen, sen kul hakkına girerek alacaklı kişinin aff etmesini bekliyorsun ve Rabbini de bekletiyorsun. Hani ? mutlak aff makamı Rabbi Zülcelal (cc) idi ? n'oldu ? Sen kul hakkına girmek ile bu yetkiyi kendi elin ile bir başka kula vermiş olmadın mı ? Senin gibi bir kulu (haşa) Allah'a ortak koşmuş olmadın mı ?

Bilmediğiniz konularda ahkam kesmeniz bu yolun velilerinin hakkına tecavüzü anlamına geliyor. Ana babanın evladından kaçtığı "aman kimse benden hak talep etmesin" dediği o büyük günün dehşetinden korkun! Eğer bir de alacaklınız bir Allah dostu ise; dehşetle sonunuzu bekleyin.

Yada; şimdi yaptığınız gibi, bilmediğiniz konularda ahkam kesmeye devam edin. Cahil ve çocuğun cesareti şeytanı dahi dehşete düşürdükten sonra.
 

Zadul_Mead

New member
Katılım
28 Haz 2008
Mesajlar
74
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
41
Cevap

Cevap

Kabircilerin Hali


Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü! Söyleyin bakalım, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, Allah'tan başka taptıklarınız O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup önleyebilirler mi?" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."(Zümer: 39/38)

"Allah insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa, artık onu kısıp tutacak yoktur; her neyi kısıp tutarsa, artık ondan sonra onu salıverecek yoktur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Fatır: 35/2)

İşte bu ayetlerde yüce Allah (c.c.) kendisinin Uluhiyet ve Rububiyette tek olduğunu bildiriyor. Buna ait deliller zaten ortadadır. Her şeylerini kabirlere, türbelere bağlayanlar, Allah'ın (c.c.) verdiği bu haberle çelişmektedirler. Menfaat sağlama ve zarar vermede, sıkıntıları önlemede bu varlıkları Allah'a (c.c.) ortak koşmakta, ihtiyaçlarını onlardan istemekte, onlara yönelmekte, onlardan korkmakta ve onlara yalvararak sadece Allah (c.c.) için yapılması ve olması gereken daha buna benzer bir çok şeyi bunlar için yapmakta, böylece Rububiyet ve Uluhiyet konusunda Allah'a (c.c.) eş koşmaktadırlar. Doğrusu böylesi bir davranış müşrik Arap kafirlerinin:

"Biz onlara bizi Allah'a (c.c.) yaklaştırdıkları için ibadet ediyoruz" ya da:
"Bunlar Alah katında bizim şefaatçilerimizdir" demelerinden de öte bir şirktir. Çünkü kendi itiraflarına göre cahiliye dönemi Arapları bunlara, sırf kendilerine şefaat etmeleri ve kendilerini Allah'a (c.c.) yaklaştırmaları için dua ediyorlar ve onları çağırırlarken de şöyle diyorlardı:

"Lebbeyk, La şerike lek, illa şeriken hüve leke, temlikuhu ve mamelek."

"Buyur Allah'ım! Senin bir ortağın yoktur. Ancak senin kendin için şerik kabul ettiğin dışında. Ki sen ona maliksin ve onun malik olduklarına da maliksin."

Fakat günümüz müşrikleri kabirler, türbeler ve benzeri büyük tanıdıkları yerler için çok daha ileri giderek bunların tasarruf ve tedbir yetkilerinin olduğunu söylüyor, korku ve umutlarında bunlara sığınıyorlar. Allah (c.c.) onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. Tevbe edenleri bağışlayandır.



Ölülerden Yardım istemek


İbn Kayyım der ki:
"Şirkin çeşitlerinden biri de, ölülerden ihtiyaçlarının giderilmesini istemek, onlardan medet ummak ve onlara yönelmektir. İşte bu, dünyadaki şirkin temelidir. Oysaki ölünün amel defteri kapanmıştır, artık kendisine bile fayda ve zarar sağlayamaz. Durum böyle olunca nasıl olur da bunlardan medet beklenir, istekte bulunulur ve kendilerinden şefaatçi olmaları istenir. Bu durum kimin şefaatçi olabileceğini ve katında şefaat istenecek olanların kimler olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu konunun geniş açıklaması şefaat bölümünde ele alınacaktır."

Hanefi fıkıh kaynaklarından "Fetava el-Bezzaziye"de şöyle denir:

"Alimlerimiz şöyle demişlerdir:

"Kim, 'Meşayihin (şeyhlerin, büyüklerin) ruhları hazırdır, olanı biteni bilir' derse, kafir olur."

Şeyh Sunullah Hanefi:

"Gerek sağlıklarında gerekse ölümlerinde olsun velilerin keramet yoluyla tasarruf yetkileri olduğu iddiasına kalkışanlara reddiye" adını vermiş olduğu kitabında şöyle der:
"Bu tür şeyler bugünlerde bu ümmetten kimi cemaatler arasında zuhur eden şeylerdir. Bunların iddialarına göre velilerin sağlıklarında olsun, ölümlerinden sonra olsun, tasarruf yetkileri vardır. Bir kimse sıkıntıya düşünce, başı dara gelince, onların himmetleri sayesinde bu sıkıntıları önlenir. Bunun için onların kabirlerine giderek ihtiyaçları için onlara seslenirler ve bu iddialarına delil olarak onların keramet gösterebildiklerini getirirler. Bunun için derler ki:

"Bu velilerden kimileri abdaldırlar, kimileri nakib, kimileri evtad ve kimisi de nüceba, kimi yetmişlerden, kimisi de yedilerdendir, kimi kırklardan ve kimisi de dörtlerdendir. Kimisi de kutuptur ki, bu, halk arasında ğavs diye tabir edilen kimsedir. Kuşkusuz her şey bunda biter."

Bu bakımdan bunlar için kurbanlar keser ve adaklar adarlar, bunun caizliğinden dem vururlar. Bu kurban ve adakta bunlar için ecir tesbit ederler.

Doğrusu bu öyle bir sözdür ki, burada hem ifrat hem de tefrit vardır. Hatta dahası bunda ebedi helak ve azap vardır. Çünkü bu ifadelerin neresinden bakılırsa hep şirk kokmakta, Allah (c.c.) tarafından dosdoğru olarak gönderilmiş bulunan bu Kitaba aykırılık bulunmakta, müçtehit imamların akideleriyle çelişmekte, ümmetin üzerinde toplandığı gerçeğe aykırı düşmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Onların gizlice söyleşmelerinin çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı, yada insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz."(Nisa: 4/114)

Velilerin hayatta iken de ölümlerinden sonra da tasarruf yetkisine sahip oldukları iddiasını aşağıdaki ayet reddetmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. Ya sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önüne rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin delilinizi getiriniz."(Neml: 27/61-64)

"Gerçekten sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratma da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (A'raf: 7/54)

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir." (Al-i İmran: 3/189)

"Ey kitap ehli! Elçilerin arası kesildiği dönemde: "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demeyesiniz diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah her şeye güç yetirendir." (Maide: 5/19)

"Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir. Kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Ta-Ha: 20/123)

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır." (Nur: 24/42)

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder." (Şura: 42/49)

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet saatinin kopacağı gün (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır."(Ahkaf: 45/27)

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azaplandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Fetih: 48/14)

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır (c.c.) diye başlayan bir çok ayet hep bu gerçekleri dile getirmektedir ve bunların sayılan Kur'an'da oldukça fazladır. Çünkü bu ayetler yaratmada, tedbir, tasarruf ve takdirde Allah'ın (c.c.) tek olduğunu, ortağı bulunmadığını göstermektedir. Başka hiçbir kimsenin ve varlığın bunda şu veya bu anlamda herhangi bir rolü ve etkinliği yoktur. Çünkü her şey Allah'ın (c.c.) mülkü, kahrı ve tasarrufu altındadır. Öldürme ve yaratma da böyledir. Kaldı ki Kur'an ayetlerinde Allah'ın (c.c.) mülkünde bir tek olduğu övgüyle anlatılmaktadır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında başka bir yaratıcı var mı? O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Öyleyse nasıl oluyorda çevriliyorsunuz." (Fatır: 35/3)

"De ki: "Siz Allah dışında taptığınız ortakları gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Yada onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır! Zulmedenler, birbirlerini aldatmadan başkasını vaad etmiyorlar."(Fatır: 35/40)

Ayrıca tüm ayetlerde: "Allah'tan (c.c.) başka..." ifadesi yer almaktadır ki, bu önemli bir noktadır.Bu manada yanlış bir itikada sahip bulunanlar bu hükmün içinde yer alırlar. Dolayısıyla kim bir velinin veya bir şeytanın kendisine yardım edebileceğine inanırsa bu anlamda tehlikededir. Kendisine bile yardım edemeyen bir kimse, nasıl olur da başkasının imdadına koşabilir ki? Doğrusu bu, oldukça vahim bir söz ve büyük bir şirktir.



Salihlerin Ölümlerinden Sonra da Tasarruf Sahibi Olduğu İnancı


Salih kimselerin ölümlerinden sonra tasarruf sahibi olmaları meselesine gelince, doğrusu bu, hayatlarında tasarruf sahabi oldukları sözünden daha iğrenç ve daha bayağı bir sözdür.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Dedi ki: "Rabbim! Fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et." (Ankebut: 29/30)

"Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı (n ruhunu) tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen kavim için gerçekten ayetler vardır." (Zümer: 39/42)

"Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet Günü elbette ecirleriniz size eksiksiz dönecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve Cennete sokulursa artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir."(Al-i İmran: 3/185)

"Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; Şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?" (Enbiya: 21/34)

"Her nefis ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüleceksiniz."(Ankebut: 29/57)

"Her nefis kazandıklarına karşılık bir rehinedir." (Müddessir: 74/38)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Üç kişi müstesna insan ölünce amel defteri kapanır."(Müslim,Vasiyye: 3, Ebu Davud, Vesaye: 10, Tirmizi, Ahkam: 36, Nesai, Vesaya: 8.)

İşte bu naslar ve benzerleri kesinlikle ölmüş olan bir kimseden his ve hareketin kesildiğini, bunlardan ölüde bir eser kalmadığını gösterir. Artık onların ruhları tutulmuş, amelleri eksilme ve artma yönünden sona ermiştir. Bu da gösteriyor ki, ölü olan bir kimse kendi zatı hakkında bile bir tasarruf yetkisine sahip değildir. Ölü kimse kendi adına hareketten aciz olduktan sonra, nasıl başkası adına hareket edebilir ki?
Her şeyden münezzeh olan Allah (c.c), ruhların kendi katında olduğunu haber veriyor, bu mülhidler ise şöyle diyorlar:

"Ruhlar mutlaktır ve bu manada tasarruf yetkisine sahiptirler."

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Yoksa siz gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunları'nın yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?" Allah'tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir."(Bakara: 2/140)

"Onların bu manadaki tasarrufları, keramet anlamındadır" inancı, sadece bir demogojiden ibarettir. Çünkü keramet, Allah (c.c.) tarafından olan bir şeydir ve Allah (c.c.) bununla velilerine ikramda bulunur. Onların bu hususta kendi başlarına bir kudret ve maksatları olmadığı gibi, bir bilgileri de yoktur ve bununla başkalarına meydan okumaları da söz konusu değildir. Nitekim İmran kızı Meryem kıssası, Üseyd b. Hudayr ve Ebu Müslim Havlani kıssalarını örnek olarak verebiliriz.

"Şiddet ve sıkıntı anlarında bunlardan imdat istenebilir" türünden sözlerine gelince, bu, bir önceki iddialarından daha iğrenç ve çok daha aşırı bir iddiadır ki, Allah'ın (c.c.) şu ayetiyle çekişme durumundadır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz." (Neml: 27/62)

"De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz. De ki: "Ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız." (En'am: 6/63-64)

Bu manada ayetler epeyce çoktur.
Allah (c.c.) zararları önleyenin kesinlikle bizzat kendisi olduğunu, başkasının bunda herhangi bir etkinlik ve rolünün bulunmadığını söylüyor. Başı sıkışanların dertlerine çare olan, bütün bunların imdadına koşan yalnızca tek olan Allah'tır (c.c). Çünkü zararı önlemeye kadir olan Allah (c.c.) olduğu gibi, hayrı ulaştırmaya kadir olan da yine kendisidir. O bütün bunlarda tektir, ortağı ve eşi yoktur. Bu gerçek bu manada anlaşılınca artık bundan böyle herhangi bir meleğin, peygamberin yada velinin bunlara kadir olmadığı anlaşılmış olur.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
bakın ölüden medet umulmaz egerki ölüden meded umarsak bu zaten şirke girer fakat o sevdikleri kullarının da hurmetine dersek bunda bir şirk yoktur şirke girme sekilleride vardır bunu kuranda bize söylüyor hadisde şirk nasıl olunurmuş birde ona bakalım yukarıda söylendigi gibi ve yahut söyle ey gavs gel bize yardım ehle gibi ifade şirke girilmiş olur fakat sevdiklerinin hürmetine dersek bu şirke girmez
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Fakat günümüz müşrikleri kabirler, türbeler ve benzeri büyük tanıdıkları yerler için çok daha ileri giderek bunların tasarruf ve tedbir yetkilerinin olduğunu söylüyor, korku ve umutlarında bunlara sığınıyorlar. Allah (c.c.) onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. Tevbe edenleri bağışlayandır.
İspat olarak ayet mi yazıyorsun. Bedeni amel ile kalbi amel hakkında ancak bu kadar fikrin olur işte. Diyorum ya kaalde kalmışsın, hall sana haram şuan. Kendine seçtiğin alimler de kaalde kalmıştır.

Zaman zaman kendi yaşadığım halin zerresini, senin alim diye muteber bulduğun ilim sahiplerinin ciltler dolusu yazdıklarının tamamına değişmem. Ama bu benim için yeterli boyutta. Sadece benim açımdan değil, tasavvufa bağlı milyonlar açısından da bu geçerli. Senin ne yazdığın veya ne yazmadığın aslında benim açımdan çok da önemli değil. Bildiğini sanıyorsun, bilmiyorsun. Anladığını sanıyorsun, anlamıyorsun. Boş boş konuşuyorsun diyemiyorum, sayfalarca ayetler yazıyorsun konu ile ilgisi olup olmadığına bakmadan. Özgün yaz diyorum, bir türlü "sen" olup bir kelime dökemiyorsun. Yazdıklarına bakıyorum İbn Teymiye, İbn Kayyım yada abdülvehab. Sana ait o kadar aramama rağmen bir şey bulamadım. Hoş gerçi muteber bulduğun İbn Teymiyye zamanında az da tasavvufla ilgili yazmamış. Ama sonra ne olmuşsa olmuş (bir çok kişiye göre) tasavvuftan nasibi olmadığı için inkar yolunu tercih etmiş. Ama güneşi balçıkla sıvayamamış, orası ayrı bir mesele.

Bütün vahhabilere başta kemi olmak üzere, benden hediye geliyor ve tarkan söylüyor: Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin, ya gel bana sahici sahici, yada anca gidersin :p

Şaka bir yana, hakikaten beynini kiraya vermişsin, stopajdan muaf olduğunu sanıyorsun. Bu beyninin dahi bir zekatı var. Ama nedense boşa savuruyor ve harcıyorsun. Beyininin zekatı tefekkürdür, buda tasavvufun özüdür. Bi habersin. bak ayet ne diyor:

"De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?" (Zümer : 9) Sen ayeti yalanlayıp hepsi bir diyorsun, olmaaazzzzzz! Bana kafir derken, müşrik derken dön de aynaya bak. Malum, bir insanı itham ederken parmağını yönelttiğin zaman tek parmak muhatabına bakarken diğer üç parmak da o elin sahibini gösterir.

Ondan sonra da yine devam ediyor bilenlerin kimler olduğunu öğrenmen için :

"İşte misaller! Biz onları insanlar için irad ediyoruz. Alim olanlardan başkası, onları anlamaz." (Ankebut : 43)

Alim, ilmi ile amil olana yani bildiği ile amel edene denir.

"De ki, benimle sizin aranızda Allah ve bir de nezdinizde kitap bilgisi bulunanların şehadeti kafidir." ( Rad : 43)

Düşün bakalım "nezdinizde kitap bilgisi bulunanlar" kimler ? Neden Yüce Kur'an'da ayrıcalıklı zikredilmişler ? kapasite zorlanırsa, fazla uğraşma devreleri yakabilirsin. Ama bu devreleri yakman trafonun kapasitesinin düşük olduğundan değil, senin kapasitenin yetmemesinden, doğal olarak gelen enerjiyi yüklenememenden kaynaklanıyor, kemi kardeş.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Düzeltme olmasın diye ayrı bir mesaj yazmak zorunda kaldım sonradan. Çünkü, öyle bir yazıyorsun ki, bilmeyen insanlar sanki ihvanların, tarikatın başındaki mürşidi kamilleri (haşa) Allah'a eş koştuklarını sanacaklar.

Hiç bir tarikatta hiç bir ihvan asla ve kata mürşidini (haşa ki sümme haşa) Allah (cc) ile bir tutmaz,zaten bunu iddia etmek de sapıkların ve meymenetsizlerin işidir. Hiç bir ihvan mürşidinden bırak ekmek istemeyi, herhangi nimet adına bir şey istemeyi, susuz çölde su dahi istemez. Ama sen ve senin gibilerin bunu anlamasını beklemiyoruz. Dedik ya; kişiye vakıf olmadığı bir konuda ahkam kesmesi günah olarak yeter de artar bile.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
bismillah.

vahabiye den olanlar sizler hiç ibnu kayyumu kitabur ruhuna bakdınız mı.?

bakmadı iseniz bakın ki ... aman sakın onada kafir demeyesiniz sonra.

ayetleri alt alt koyup da müslümümanlara kafir demekde neyin nesi oluyor. ?
 
Üst Alt