Sâlihlerin Kabirlerini Ziyaret veÖlümlerinden SonraRuhlarından Faydalanmak
Alimlerin Önderlerinin,Evliyanın ve Sâlihlerin Kabirlerini Ziyaret veÖlümlerinden SonraRuhlarından Faydalanmak
büyük alim şeyh yusuf nebhani k.s
Efendim Allâme Seyyid Ahmet Dahlârı(Rah.) "Takrîbü'l-usûl li teshîlil-vüsûl" adlı kitabında şöyle diyor: Ariflerden bir çoğu, açıkça ifade etmişlerdir ki, bir velînin vefatından sonra, ruhu müridleriyle alâkalanır ve, onlar için bu zâtın bereketi ile envâr ve füyûzât hâsıl olur.
Bunu sarahatle ifade edenlerden biri de irşad kutbu Seyyid Ab-dullahı 'bnü Aleviyyı 'I-Haddâd (K.S.)dir. Bu zât diyor ki: Velî, yakını bulunan kimseye itinâ gösterir. Vefatından sonra, kendisine ilticada bulunanlara olan itinâsı ise, onlara hayatında olan itinâsından daha fazladır.
Zira o, hayatta iken ilâhî teklif ile meşgul bulunmakta idi. Vefatından sonra, mükellefiyetlerden soyunmuş olmaktadır. Diri bulunan velîde bazı hususiyet ve beşeriyyet hâlleri vardır. Çok kere, biri diğerine galebe edebilir. Bilhassa, zamanımızda, beşeriyet halleri galip gelebilir.
Ölmüş bulunan kimsede ise sadece hususiyet kalır.Hayırlı insanlar vefat ettikleri zaman, onların ancak âyânı ve suretleri kaybolur. Hakîkatleri mevcudtur. Onlar, kabirlerinde diridirler.
Bir velî, kabrinde hayata erdiğinde ilminden, aklından ve rûhânî kuvvetlerinden bir şey kaybolmaz. Bil'akis onların ruhları; ölümlerinden sonra basîret, ilim, rûhânî hayât ve Allah'a yönelmede artış gösterir. Onların ruhları bir şey talep etmek için Allah'a yönelecek olsa, noksanlıktan münezzeh bulunan Allahü teâlâ, onlara ikram için, o şey'i verir.
Evliyâullah'dan bir Berzah ehli, Allah'ın huzurundadır. Kim onlara teveccüh eder ve tevessülde bulunursa onlar bu kimsenin arzusunun verilmesi için Allahü teâlâya yönelirler.
Vefat etmiş velilerden hâsıl olan tasarruf, ruhları ile Allahü teâlâya yönelmekten ibarettir. Yaratmayı gerektiren hakîkî tasarruf ise, müstekillen Allah'a mahsustur. Onlardan sudur edene teveccüh âdet kabilinden olan sebebler cümlesinden olup, yaratmada tesiri yoktur. Allahü teâlânın yürüttüğü esas üzerine, onların yanında yaratılır amma, onlar tarafından icâd ve halk edilemez.
İnsan, bir velînin kabrini ziyarete varsa, o geleni tanır. Ona selâmverince selâmla mukabele eder. Onun kabri başında Allah'ı zikredecek olsa, onunla birlikte o velî de zikreder. Hele "Lâ ilahe illallah" zikrine başlarsa doğrulup bağdaş kurar ve onunla birlikte zikretmeye başlar.
Ariflerin kalbleri -hâşâ- anlamaksızın haber verilmiş olmaktan uzakdır. Bilinen bir gerçektir ki, evliyâullah, kabirleri içinde hayattadırlar. Ancak bir yurttan bir yurda taşınmışlardır. Ölü iken onlara hürmet, hayatta iken gösterilen saygı gibidir.
Ölümlerinden sonra onlar ile birlikte bulunurken gösterilecek edeb, hayatta iken veya ölümü sırasında gösterilen terbiye gibidir. Bir veli vefat ettiği zaman, nebilerin ve velîlerin tamamının ruhları onun cenazesi üzerine namaz kılarlar.
Bunun üzerine, hakîkatlerin ve inceliklerin sahibi bulunan şeyhimiz tarafından söylenmiş söz şudur: "Bir sofi ölmekten müstesnadır".
Ebül-Mevâhip (K.S.), şöyle derdi:
Evliyadan öylesi vardır ki, ölümünden sonra sadık müridlerine hayatta olduğundan daha fazla faydalı olur. Kullardan bir kısmı vardır ki, Allahü teâlâ ona vasıtasız olarak nefsini terbiye imkânı bahşeder. Onlardan bir kısmına da bazı velîlerin vasıtası ile ıslâh ve terbiye salâhiyeti verir.
Şâyed o, vefat etmiş ise, müridlerini kabri içinden terbiye eder ve oradan müridlerine sesini duyurur. Allah'ın öyle kulları vardır ki, çok salevât okudukları için, onların terbiyesi ile Resülüllah Efendimiz vasıtasız olarak ilgilenir.
İmam Fahruddin-i Râzî, "el-Metâlib"in on üçüncü faslında, ölülerin kabirlerini ziyaretin nasıl olacağının açıklanması sırasında diyor ki:
İnsan, canı kavî ve cevheri kâmil bulunan bir insanın kabrini ziyarete gider ve orada bir müddet durursa, ziyaretçinin bu türbeyi ziyareti sırasında hâsıl olacak tesir, onun ruhunda da hâsıl olur ise o meyyitin bu türbe ile alâkasının olacağı gizli ve kapalı değildir.
İşte o sırada hayattaki ziyaretçinin ruhu ile o meyyitin ruhu arasında, bu türbede toplanmaları sebebiyle, bir buluşma hâsıl olur. Bu iki rûh, karşı karşıya konulmuş iki aynaya aksetmiş, birbirine benzeyen görüntü misâli, birinden diğerine yansıma olur.
Hayattaki o ziyaretçinin ruhunda hâsıl olan her türlü ma'rifet, hüccet, kesbî ilimler ve faziletli huylar, Allahü teâlâ için olan huşûdan ve kazasına rızâdan ne varsa kendisinden o meyyitin ruhuna yansımış olur. Ölmüş bulunan o kimsede hâsıl olan her türlü aydınlatıcı ilim, kuvvetli ve kâmil eserler, onun nurundan hayatta olan ziyaretçiye akseder.
İşte bu usulde yapılacak ziyaret, bu büyük faydanın ve güzelliğin ziyaretçinin ruhunda doğmasına sebep olur. Bu fayda, ziyaretin meşru olması için bir asıl ve sebep olmaktadır.
Bizim dile getirdiğimizden daha ince ve gizli başkaca sırları, bu ziyaretten tahsil etmek akıldan'uzak değildir.
Hakikatin tamamı ise, ancak Allahü teâlânın katındadır.
Alimlerin Önderlerinin,Evliyanın ve Sâlihlerin Kabirlerini Ziyaret veÖlümlerinden SonraRuhlarından Faydalanmak
büyük alim şeyh yusuf nebhani k.s
Efendim Allâme Seyyid Ahmet Dahlârı(Rah.) "Takrîbü'l-usûl li teshîlil-vüsûl" adlı kitabında şöyle diyor: Ariflerden bir çoğu, açıkça ifade etmişlerdir ki, bir velînin vefatından sonra, ruhu müridleriyle alâkalanır ve, onlar için bu zâtın bereketi ile envâr ve füyûzât hâsıl olur.
Bunu sarahatle ifade edenlerden biri de irşad kutbu Seyyid Ab-dullahı 'bnü Aleviyyı 'I-Haddâd (K.S.)dir. Bu zât diyor ki: Velî, yakını bulunan kimseye itinâ gösterir. Vefatından sonra, kendisine ilticada bulunanlara olan itinâsı ise, onlara hayatında olan itinâsından daha fazladır.
Zira o, hayatta iken ilâhî teklif ile meşgul bulunmakta idi. Vefatından sonra, mükellefiyetlerden soyunmuş olmaktadır. Diri bulunan velîde bazı hususiyet ve beşeriyyet hâlleri vardır. Çok kere, biri diğerine galebe edebilir. Bilhassa, zamanımızda, beşeriyet halleri galip gelebilir.
Ölmüş bulunan kimsede ise sadece hususiyet kalır.Hayırlı insanlar vefat ettikleri zaman, onların ancak âyânı ve suretleri kaybolur. Hakîkatleri mevcudtur. Onlar, kabirlerinde diridirler.
Bir velî, kabrinde hayata erdiğinde ilminden, aklından ve rûhânî kuvvetlerinden bir şey kaybolmaz. Bil'akis onların ruhları; ölümlerinden sonra basîret, ilim, rûhânî hayât ve Allah'a yönelmede artış gösterir. Onların ruhları bir şey talep etmek için Allah'a yönelecek olsa, noksanlıktan münezzeh bulunan Allahü teâlâ, onlara ikram için, o şey'i verir.
Evliyâullah'dan bir Berzah ehli, Allah'ın huzurundadır. Kim onlara teveccüh eder ve tevessülde bulunursa onlar bu kimsenin arzusunun verilmesi için Allahü teâlâya yönelirler.
Vefat etmiş velilerden hâsıl olan tasarruf, ruhları ile Allahü teâlâya yönelmekten ibarettir. Yaratmayı gerektiren hakîkî tasarruf ise, müstekillen Allah'a mahsustur. Onlardan sudur edene teveccüh âdet kabilinden olan sebebler cümlesinden olup, yaratmada tesiri yoktur. Allahü teâlânın yürüttüğü esas üzerine, onların yanında yaratılır amma, onlar tarafından icâd ve halk edilemez.
İnsan, bir velînin kabrini ziyarete varsa, o geleni tanır. Ona selâmverince selâmla mukabele eder. Onun kabri başında Allah'ı zikredecek olsa, onunla birlikte o velî de zikreder. Hele "Lâ ilahe illallah" zikrine başlarsa doğrulup bağdaş kurar ve onunla birlikte zikretmeye başlar.
Ariflerin kalbleri -hâşâ- anlamaksızın haber verilmiş olmaktan uzakdır. Bilinen bir gerçektir ki, evliyâullah, kabirleri içinde hayattadırlar. Ancak bir yurttan bir yurda taşınmışlardır. Ölü iken onlara hürmet, hayatta iken gösterilen saygı gibidir.
Ölümlerinden sonra onlar ile birlikte bulunurken gösterilecek edeb, hayatta iken veya ölümü sırasında gösterilen terbiye gibidir. Bir veli vefat ettiği zaman, nebilerin ve velîlerin tamamının ruhları onun cenazesi üzerine namaz kılarlar.
Bunun üzerine, hakîkatlerin ve inceliklerin sahibi bulunan şeyhimiz tarafından söylenmiş söz şudur: "Bir sofi ölmekten müstesnadır".
Ebül-Mevâhip (K.S.), şöyle derdi:
Evliyadan öylesi vardır ki, ölümünden sonra sadık müridlerine hayatta olduğundan daha fazla faydalı olur. Kullardan bir kısmı vardır ki, Allahü teâlâ ona vasıtasız olarak nefsini terbiye imkânı bahşeder. Onlardan bir kısmına da bazı velîlerin vasıtası ile ıslâh ve terbiye salâhiyeti verir.
Şâyed o, vefat etmiş ise, müridlerini kabri içinden terbiye eder ve oradan müridlerine sesini duyurur. Allah'ın öyle kulları vardır ki, çok salevât okudukları için, onların terbiyesi ile Resülüllah Efendimiz vasıtasız olarak ilgilenir.
İmam Fahruddin-i Râzî, "el-Metâlib"in on üçüncü faslında, ölülerin kabirlerini ziyaretin nasıl olacağının açıklanması sırasında diyor ki:
İnsan, canı kavî ve cevheri kâmil bulunan bir insanın kabrini ziyarete gider ve orada bir müddet durursa, ziyaretçinin bu türbeyi ziyareti sırasında hâsıl olacak tesir, onun ruhunda da hâsıl olur ise o meyyitin bu türbe ile alâkasının olacağı gizli ve kapalı değildir.
İşte o sırada hayattaki ziyaretçinin ruhu ile o meyyitin ruhu arasında, bu türbede toplanmaları sebebiyle, bir buluşma hâsıl olur. Bu iki rûh, karşı karşıya konulmuş iki aynaya aksetmiş, birbirine benzeyen görüntü misâli, birinden diğerine yansıma olur.
Hayattaki o ziyaretçinin ruhunda hâsıl olan her türlü ma'rifet, hüccet, kesbî ilimler ve faziletli huylar, Allahü teâlâ için olan huşûdan ve kazasına rızâdan ne varsa kendisinden o meyyitin ruhuna yansımış olur. Ölmüş bulunan o kimsede hâsıl olan her türlü aydınlatıcı ilim, kuvvetli ve kâmil eserler, onun nurundan hayatta olan ziyaretçiye akseder.
İşte bu usulde yapılacak ziyaret, bu büyük faydanın ve güzelliğin ziyaretçinin ruhunda doğmasına sebep olur. Bu fayda, ziyaretin meşru olması için bir asıl ve sebep olmaktadır.
Bizim dile getirdiğimizden daha ince ve gizli başkaca sırları, bu ziyaretten tahsil etmek akıldan'uzak değildir.
Hakikatin tamamı ise, ancak Allahü teâlânın katındadır.