Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sahih Tasavvuf Anlayişi üzerine

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM​
Tasavvufu İslam’ın ruhi boyutu olarak almayı uygun buluyorum. Tarikatlar bunu sistematize eden kurumlardır. Bu manada zaten hepimiz tasavvuf dairesi içine girmiş oluyoruz. Prof. Dr Muhammed Gazali merhum da İslam’ın Manevi Boyutu adlı eserinde bu husus üzerinde duruyor. Zühd ve takva prensiplerinin sadece tarikatlara hasredilemeyeceğini ısrarla vurguluyor. Zaten asrımızda özellikle aksiyon öncelikli hareketler bu kalbi yönü ihmal ettiklerinden ötürü müntesiplerini besleyemiyor, tatmin edemiyor, uzun vadeli elde tutamıyorlar.



Said Havva merhum Ruh Terbiyemiz adlı eserinde bu hususu şöyle dile getiriyor: “Asrımız şehvet, duygusallık ve maddecilik asrıdır. Bu gibi şeyleri en az onların seviyesinde ve ayarında şeylerle karşılamamız lazımdır. Onun için diyorum ki, bu tehlikelere sadece tasavvufi terbiye ile karşı konulabilir” “Tasavvufi tecrübeden yararlanmaksızın hayat seyrinin ve asrımızın giriftleştirdiği ruh hastalıklarından çoğunu tedavi etmemiz mümkün değildir."



Çağdaş alimlerden Abdullah Ulvan, Tasavvufu şöyle tarif ediyor: “Tasavvuf İslam dininde ihsan hakikatini temsil eden ve Aleyhissalatu vesselam’ın “Allah’ı görüyormuşçasına ona ibadet etmendir. Şayet sen onu görmüyorsan da, O seni görüyor” sözünde ifadesi bulan rükündür.”



Bediüzzaman, Fethullah Gülen Hocaefendi, Yusuf Kardavi, Hasan el Benna, Muhammed Ali Sabuni, Mevdudi,Muhammed İkbal,Mehmed Akif,Ebul Hasen en Nedvi vb. gibi çağdaş ulema hep aynı kanaattedir.



Bediüzzaman tasavvufi bir terbiyeden geçmemiş âlim bir zatın dahi bu zamanda kendini muhafazasının çok müşkilleştiğini söyler.(Mektubat–29.Mek.)Ona göre: “Cenab-ı Hakka vâsıl olacak tarikler pek çoktur. Bütün hak tarikler, Kur'ân'dan alınmıştır “Tarikatın gaye ve maksadı, marifet [Allah'ı bilmek], iman hakikatlarının inkişafı olarak, mi'râc-ı Ahmedî'nin gölgesinde ve sâyesi [gölgesi] altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-i ruhânî [ruhani bir seyir ve gidiş] neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhûdî [zevke ait, hale ait ve bir derece görmeye ait] hakaik-ı imaniye ve Kur'âniyeye mazhariyet; tarikat ve tasavvuf namıyla ulvî bir sırr-ı insânî [insanın yüksek bir hakikati] ve kemâl-i beşerîdir”



Fasıldan Fasıla adlı eserinin 4.cildinde M.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin izahı şöyle: “Tasavvuf İslam’ın ruhi hayatıdır. Hiçbir dönemde ehl-i sünnet vel cemaat çizgisine göre İslam’ı temsil edenler o ruh ve mananın dışında olmamışlardır. Tarikat ise, tasavvuf düşüncesi içerisinde dinin özüne varmak suretiyle Hakkın rızasını ve dolayısıyla dünya ve ahiret saadetini kazanmayı amaçlayan disiplinler mecmuasıdır.”



Tasavvuf: Kur’an’da tezkiye ve takva, sünnette ihsan ve zühd olarak ifadesini bulan kalp tasfiyesinin ve nefs tezkiyesinin ilim ve tatbikatıdır. Kur’an Allah’ı çok zikir ve tesbih etmemizi emreder. Tasavvuf bunu sistemleştirmiştir. Bir rehberin (tabii bu kâmil bir rehber olmalı. Yoksa Niyaz-ı Mısri’nin dediği gibi “Her mürşide el verme ki, yolun sarpa uğratır. Mürşidi kamil olanın yolu gayet asan imiş.”) gözetiminde Kur’an ve Sünnet eczanesinden alınan ilaçlarla, kalbi hastalıklardan tedavi ile kalb sarayının sahibi için temizlenmesi manasında tasavvufu red etmek, ruhsuzluk ve robotluğu kabul etmek demektir.Bu tip radikal hareketlerin encamını yakın tarihte çok gördük. İsterseniz Mustafa İslamoğlu'nun Yürek Devleti adlı eserindeki “Devrim Kurbanları” yazısı ile Mehmed Göktaş'ın Cihad Zikir Ayrılmazlığı adlı eserlerine bakabilirsiniz.



Said Havva:“Çok denedim, çok gördüm. Ama İslam esaslarına uygun temiz bir tasavvufi terbiye almış kişiler dışında nefiste kemal, sülukta ihsan ve akıllıca muamele gücüne sahip nadir kimseler gördüm” demekle aynı noktaya parmak basıyor.



Hasan el Benna(kendisi Şazeli’dir)İhvan hareketi için,”Selefi bir hareket, Sünni bir tarikat, Tasavvufi bir hakikattır” der. Yine İhvan’ın Suriye âlimlerinden Şeyh Ahmed Zerruk şöyle diyor: “"Akıllının yükselmesi için kitap kâfidir. Ancak nefsin yalpasından kurtulamaz(Kavaid-ut Tasavvuf'undan..)



Tasavvuf icmali olarak Asr-ı Saadette mevcuttu. Prof. Dr. H.Kamil Yılmaz’ın dediği gibi “Tasavvufun asr-ı saadetteki zühd hareketinin daha sonraki asırlarda aldığı ad olarak bilinmektedir.” Özellikle fitne dönemi, hulefa-i raşidinin şehadeti, ihtilafların zuhuru, Emevi sülalesi tarafından hilafetten saltanata dayalı bir yönetim tarzına geçilmesi, İslami fetihlerin ve dinamizmin durması ve tevakkufu, hızlı bir dünyevileşme, bireylerde bir beyin ve kalp fırtınasına sebeb oldu. İnsanların içe yönelmesi, iç arayışlarına girmesi tasavvufun zuhuruna sebeb oldu.





Said Havva bunu Tartışmalar adlı eserinde şöyle izah ediyor: “Sahabe neslinde hem ilim, hem amel vardı. Kalbi hal ile birlikte ahlaki vasıflar mevcuttu. Ama zamanla amel zayıfladı. Kalbi hal ile birlikte ahlaki vasıflar zayıfladı. Oysa bunlar peygamberlerin tebliğ ettiklerinin en büyük görüntüleridir. Bu sebeple zahiri amel ve Müslüman için gerekli olan kalbi hal meselesinde işleri asıl mecrasına döndürmenin bir çabası olarak İslam Tasavvufu ortaya çıktı.”



Prof. Dr Yusuf Kardavi de gerek Fetvalarında, gerekse zevkle okuduğum Müslüman’ın Temel Kültürü’nde Said Havva istikametinde fikir beyan ediyor. Mevdudi de aynı görüşü paylaşanlardan. Meseleler Ve Çözümleri ismiyle yayınlanan“Resail Mesail"de; Bizim kabul ettiğimiz tasavvuf ayrıdır. Reddettiğimiz tasavvuf ayrıdır. Kabul edip ıslah etmeye çalıştığımız tasavvuf ayrıdır" diyor. Keza merhum Nedvi aynı görüşte..



Hatta Tiblavi Mahmud Sad'ın "İbn-i Teymiyede Tasavvuf" kitabındaki izahına göre tasavvuf düsmanı olarak lanse edilen bu zat dahi aynı kanaatte..İbn-i Teymiyye de sahih bir tasavvufu kabul ediyor,Cüneyd Bağdadi,Hasan el Basri ve özellikle Gavsı Azam Abdülkadir Geylani hakkında çok sitayişkar şeyler söylüyor.Hatta Fetavasında Hazret-i Abdülkadir için “Onun kerametleri tevatüren bize kadar gelmiştir. ”diyor.



Prof Yaşar Nuri Öztürk 1988’de yayınlanan(şimdi fikrini değiştirmiş olabilir)“Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar" adlı eserinde tasavvufun batıl din ve akımlardan İslam’a sızdığı fikrini şöyle güzelce red ediyor;"Gerek Hint, gerek Hıristiyan mistizmleri ve gerekse Yeni Eflatuncu mistisizm, tasavvufta yer alan sufilikten farklı sistemlerdir. İnsan ruhu, Allah, hayat ve olayların mistik gözlemlerini ele almak itibarıyla bu sistemlerin tasavvufla ortak yönleri elbette mevcuttur. Çünkü mistik düşünce ve yaklaşım insanlığın ortak mirası ortak tavrıdır. Ancak alabildiğince geniş bir doktrinin bir parçasını alıp, bunun bir başka doktrinle arz ettiği benzerliğe bakarak bunların aynı veya birbirinden kopya olduklarını söylemek büyük bir yanılgıdır. Bu tarzı esas alırsak, insanlık dünyasında birbirinin aynı olmayan veya birbirinden kopya edilmeyen hiç bir kurum kalmaz”



Bizde tasavvuf karşıtları ise genel itibarıyla 1960’lı yıllarda Vehhabi meşreb bazı zatların eserlerinden etkilenen, çoğunlukla heyecanlı ve cahil kişilerdir. Bunlara itibar edilmemesi gerekmektedir. Ben genel olarak herkes tarafından kabul edilen ulemamızdan misaller vermeyi uygun buldum.



Bir de şu hususa bakalım, Acaba zamanımızda da tarikatlar aynı safiyetle hizmet ediyorlar mı? Ben ehl-i tarik değilim. Ama şöyle yüzyılımıza baktığımızda Esad Erbili, Abdülhakim Arvasi, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmed Zahid Kodku, Mahmud Sami Efendi, Alvar İmamı vs hizmet erlerini düşününce olumsuz bir cevap vermek gelmiyor kalbimden. Ne olursa olsun çok dehşetli bir zamanda gerek ismini saydığımız gerek sayamadığımız zevat-ı kiram imanlarımızın bekçiliğini yaptılar.





Biz cahil sofilere bakıp tasavvufu tamamen süpürmeyi de, onu her şey sayıp, tarikata girmeyen müminleri kötülemeyi, aşağılamayı da dengesizlik olarak görüyoruz. Denge çok önemli. Her gün fatihada okurken bu dengeyi istemiyor muyuz Rabbimizden.



Bir de şunu arz edeyim; elbette tasavvufun vartaları, kayma noktaları var. Bunları da iyi bilmek gerekiyor. Bu konuda Üstad Said Nursi’nin Telvihat-ı Tis’a adlı risalesine, bir de Said Havva’nın Ruh Terbiyemiz adlı şaheserine bakmanızı öneririm. Tartışmalar adlı eserinde Said Havva’nın şu ikazları da çok önemlidir: “Sonra bu tasavvuf çeşitli yollara bölündü. Eğri büğrü yollara sarptı. Öyle ki İbn-i Arabî’nin kendisi şöyle demektedir: “Tasavvufa karşı uyanık ol. Çünkü yoldan çıkanların çoğu ondandır. O helak olmanın ve yücelmenin yoludur.” “İslam ümmeti tasavvuf kitaplarının ve yüzlerce tarikatın temsil ettiği ansiklopedi çapında büyük bir miras devraldı. Bu geniş mirasın içinde büyük bir hayır olduğu gibi çok bulanıklık ta bulunmaktadır.” “Tasavvuf kitaplarını okuyan bir insanın dinin ötesinde bilmecelerle karşı karşıya olduğunu sezmesi gerçekten üzücü bir şeydir."
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
SEVGİ DİNİ İSLAMDA BİLLURLAŞMADIR,TASAVVUF,ALLAH TAN GAYRISINI TASVİYE ETMEK GÖNÜLDEN... EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATILMIŞ İNSANI ALAYIİLLİYİNE ÇIKARMAKTIR,O..yETERKİ İSLAMIN ÇİZDİĞİ DOSDOĞRU ÇİZGİDE OLSUN..GÖNÜL ERİ OLUR İNSAN O ZAMAN..
 
Üst Alt