Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SAHİH-İ BUHARİ'nin SAVUNMASI

  • Konbuyu başlatan ahdevefa
  • Başlangıç tarihi
A

ahdevefa

Guest
SORU

'El - Arabi' gazetesinin 11 Şevval 1375 (Şubat 1966) seksen yedinci sayısının 'Sorun Söylüyelim' köşesin Sayın Abdulvaris Kebir'in, 'Cabirü asarati'l -Kiram' takma adını kullanan Iraklı bir müslüman araşatırmacının sahabeleri ve Buhariyi müdafa eden bir yazısına reddiyesini yayınlamıştı. Bu reddiye de şunlara yer verilmiş:

"....Ben Ebu Hureyre'nin ve diğer sahabelerin, Buhari'nin ve diğer sahih kitap sahiplerinin hadis uydurdukalrını iddia etmiyorum. Akla ve mantığa uygun olmadığı için bir hadisin zayıf ve uydurmada olduğunu söylemiyorum. Aksine bu konuda hemde eski ve yeni bir çok alimden rivayet edilen pek çok görüş vardır. İmam İbn Teymiyye, Kastelani, Zehebi, Beyhaki, Taberani, Darektuni, Heysemi, Suyuti ve Askalani gibi.

Mevzu hadislerden bahsetmek için şu sütunkar yeterli değildir. Bununla birlikte ey Cabiri asarati'l Kiram! Senin meydan okuyuşuna da cevap vereceğim. Şimdi sana soruyorum Peygamber (s) nasıl olur da "Ümmetimin ihitlafında rahmet vardır" "Ashabımın ihtilafında rahmet vardır." diyebilir? Oysa Allah Teala muhkem kitabında şunları söylemektedir.

'....Allah'ın dinini hayata egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin...'
(Şura_13)

'Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz,...'
(Al-i İmran_103)

'...Allah, kitabı hak içerikli olarak indirdi ve bu kitap üzerinde görüş ayrılığına düşenler gerçekten derin bir anlaşmazlık, uyuşmazlık içindedirler.'
(Bakara_176)

Aklım almıyor benim 'Doyuruncaya kadar (müslüman) kardeşine ekmek veren kanıncaya kadar su içiren kişiyi Allah Teala cehennem azabından yedi hendek uzaklaştırır ki her hendek arasın da beşyüz senelik bir yürüyüş vardır' Peki hergün karınlarını doyuruncaya kadar ekmek veren ve kanıncaya kadar su veren kişilerin mükafatı ne kadar olacak?

'Dünya ahiret ehline haramdır. Ahirette dünya ehline haramdır.' Bir Peygamber öyle söylemesi nasıl düşünülebilir? Allah Teala muhkem kitabında şunları söylemektedir:

"...Allah'ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma," (Kasas_77)

"De ki; "Allah'ın kullarının yararına sunduğu güzellikleri ve temiz yiyecekleri kim haram etti?..." (A'raf_32)

Rasulullah (s) nasıl şöyel diyebilir? "Taun, kardeşiniz cinlerin yarasıdır." "Sizin düşmanlarınız cinlerdir" "Salih kimselerin iyilikleri mukarreb (melekler ve enbiyalar) için günah ve kötülüktür."

"Kendinize güvercin edinin. Çünkü onlar, çocuklarınızdan cinleri uzaklaştırırlar."

"Sürekli kabak yeyin. Çünkü kabak, beyni güçlendirir. Sürekli mercimek yeyin. Çünkü mercimek, yetmiş peygamberin diliyle kutsanmıştır"

"Sofralarınızı bakla ile süsleyin. Çünkü bakla, şeytanı kovar."

Peygamberin böyle şeyler söylğybileceğine aklınız kesiyor mu?

Sadece bunlar değil Cabir bye! Sahih-i Buhari ve diğer sahih kitaplarda bunlardan daha acı ve daha dehşetlileri var. Hem de Allah'ın kullarına emrettiklerine ve Kitab'ında bulunanlara aykrılık teşkil ediyorlar.

Allah Teala şöyel buyurmaktadır:

"Sana kadınların aybaşı kanaması hakkında soru sorarlar. De ki; "O bir eziyet, bir rahatsızlıktır."Aybaşı dönemlerinde kadınlardan uzak durun, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın...." (Bakara_222)

Hayızlı iken bir kişinin hanımına yaklaşmaması kein bir emir olarak Kur'an'da belirtilmiştir. Fakat Buhari ve onun gibi daha birçokları -Allah onlara mağfiret etsin- Hz. Aişe'ye nisbetle şu hadisi rivayet ediyorlar. Hz. Aişe şöyle buyuruyor:

'Peygamber bana peştamalimi giymemi emreder sonra da hayızlı olduğum halde benimle oynaşırdı."

Bu hadisin bir benzeride, peygamberin hanımlarından birisi olan Meymune'ye nisbet edilmektedir.

İnsanların bu tür hadislerden anladıkları tek şey; Allah Rasülü hayızlı dönemlerinde hanımlarıyla cinsi münasebette bulunuyordu. Hemde Allah Teala'nın emrine aykırı olarak.

Sen buna razı olur musun? yada herhangi bir müslüman razı olsur mu? Bu tü çirkin hareketlerin Peygamber'den çıkması beklenir mi? Hele helede Peygamberlerin efendisinden..

Birde şunu dinle Cabir Bey! Allah Teala Maide ve Nisa surelerinde geçen cenabetlikten temizlenme ile ilgili ayette şunları söylemekte:

"Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz" (Maide_6)

Buhari ise şöyel diyor; Bir adam Hz. Ömer'e gelip şöyle dedi; Ben cünüp oldum ve (temizlenmek için) su bulamadım. Hz. Ömer de şöyle cvp verir; öyleyse namaz kılma!

Ocaın üçüncü taşı, bu da Zeyd b.Enes'ten rivayet edilen ve sahih senetlerle 'Buhari ve Müslim de' geçen bir hadisle tamamlanmaktadır. Bu hadisi "İhkam" adlı kitabında İbn Hazm da sahih olarak belirlemiş ve aynı zamanda Tahavi 'Müşkil'il asar' adlı kitabında aynı hadisi rivayet etmiştir. Hadisi Zeyd b. Enes şöyle rivayet etmektedir.

"Ramazanda dolu yağdı. Ebu Talha da dedi k; bana bu doludan biraz ver. Ve oruçlu olduğu halde doludan yemeye başladı. Bende dedim ki sen oruçlu olduğun halde doluyu yiyorsun. O da, dolu gökten yağar ve bizim içimizi temizler. Dolu ne yiyecektir nede içecek. Sadece berekettir, dedi. Bende Allah Rasülü'nün yanına vardım ve durumu kendisine bildirdim Allah Rasülü şöyle buyurdular; onu amcandan al!

Cabir bey! şayet bu hadis sahihse öyleyse ramazanda dolu yemek orucu bozmaz. Bu tür rivayetler Buhari, Müslim ve diğer sahih olarak bilinen hadis kitaplarında yer alsa bile hiçbir müslüman kalkıpta bunların doğru olduğunu söyliyemez!

Bu nedenle bizler, tefsir ve hadi kitaplarını bu gibi safsatalardan temizlemek istiyoruz.

Tüm bunlardan sonra meydan okumaya devam ediyor musunuz? her ne durumda olurs olsun ben mücadele eldivenin, giymeye hazırım. (11 Şevval 1385 hicri)

"muhterem hocam, Şer'i ve ilmi yönden bu konudaki görüşlerinizi ve açıklamanızı rica ediyorum. Özellikle de Sahih-i Buhari ile alakalı olan konularda. Her müslümanın yanında belli bir konuma sahip olduğu için Buhari'nin sahihi hakknda ortaya atılan şüphe iddialarına cevaplar vermeinizi rica ediyorum"..

devamı gelecek inşaallah.......
 
A

ahdevefa

Guest
CEVAP

Bay Abdulvaris Kebir'in hazrıladığı 'El-Arabi' gazetesinin şubat 1966'da yayınlanan makalesi karşısında ben dahil tüm müslümanlar hatta insaf sahibi herkes şok oldu. Okuyucular büyük başlıklar ve puntolarla İslam'da Kur'an'dan sonra en büyük kitap olan "Sahih-i Buhariye1 yapılan bu çirkin saldırıya hayret ettiler. Oysa bu hadis kitabı her asırda hüsn-ü kabul görmüş, havas ve avam tarafından ilgiyle karşılanmış hatta, bir insan hataya düştüğü zaman hatasını haife almak maksadıyla şöyle dahi söylerlerdi:
"Canım Buhari'yi okurken hata yapmadı ya" Ama ne yazık ki bu dergi kalın başlıklarla Sahih-i Buhari'nin tamamının sahih olmadığını ve birçok hadisin iftira hatta münker olduğunu yazmıştır.

Müslümanların duygularına meydan okuyan, insanı galeyana getiren bu yazıya gözüm ilişince tüylerim diken diken oldu; cildim ürperdi. bu yazı mislümanların düşüncelerine yıkıcı bombalar atıyordu. Yazının az bir kısmını okuyan hemen herkes yazıyı prı-otesto edip reddediyordu. Bu nedenle mutlaka "La havle ve la kuvvete illabillahil azim" inna lillahi ve inna ileyhi raciun" demişlerdir herhalde. Ben dahil bir çok kişi, müslümanların mali desteğiyle çıkarılan ve aynı zamanda müslüman yazarlarında bulunduğu böyle bir arap gazetesinde bu tür yazılar nasıl olur da yayınlanır diye düşünüyoduk.

Garip olan taraf;doğru olmayan, ilminn roızası dışında, ne dinin ve ne de mahlukatın razı olmadığı bir metodla delillerin çıkarılmaya çalışılması ve ispatlar yapılmasıydı.

Buahir'ye saldırmak için ortamlar hazırlamak amacıyla bir kaç tane mevzu veya icma ile asılsız oldukları ispatlanmış hadisler nakledilmiştir. Oysa bu hadisleri nakletmesine gerek bile yoktu.

ayrıca ömürlerini sünnet-i nebeviyye yolunda harcamış, hadisleri bozguncuların elinden korumaya kendilerini adamış ve batıl zihniyetli kimselerin elinden hadisleri korumak için günlerini vermiş olan alimlerin gayretli çalışmalarından da sitayişle bahsedkilmiştir.

Abdullah b. Mubarak'e; "Buhadisler mevzu hadislerdir denildiğinde" şu cevabı vermiş "Müyehassıs alimler de zaten bunun için varlar." Abdullah b. Mubarek gerçekten doru söylemiş. Alimler bu hadisler için yaşamışlardı. Onlar öldüler. Hamd olsun Allah dinini korudu ve va'dini yerine getirdi.

" Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz." (Hicr_9)

Hiç şüphesiz Kur'an'ı korumak, onu açıklayan ve şerh eden şeyleri korumakla olur. İşte bu da, Allah teala'nın kendisine şu ayetlerle hitapta bulunduğu sünnetlerdir.

"O peygamberleri açık deliller ile ve kitaplar ile göndermiştik. Sana da, insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur'an-ı indirdik." (Nahl_44)

gazetede makalesi yayınlanan üstadın "mercimek yeyin çğnkü mercimek yetmiş peygamberin diliyle kutsanmıştır" gibisinden batıl olduğu aşikar olan bir takım uydurma sözleri bir araya getirip söylemesi ciddiyetle bağdaşmaz. Tartışmanın yapıldığı konunun aslı, tefsir ve hadis kitaplarını onların içinde bulunan şaibelerden ve israiliyat türü safsatalardan temizlemekmiş güya.

Bu gibi yerlerde bu tür sözlerin ve konuşmaların söylenmesiokuyucuların zihinlerinde bir takım şüphelerin oluşmasına ortam hazırlayacaktır; hadis kitaplarında batıl rivayetler bulunmuş yada batıl rivayetlere güvenmişler yada hadis alimleri batıl hadislerin dereceleri hakkında susup hiç bir açıklama yapmamışlar hissini verecektir.
Buda gösteriyor ki, bu tür saldırıların gerisinde yatan niyet, İslam dini, onun kaynakları ve imamları hakkında şüphe uyandırmak. ellerine geçen her fırsatta islamı sarsmak ve baltalamaktır.

Bundan daha da garibi, yazar batıl oldukları şüphe götürmeyen hadisleri sıralamış. Sonrada tek bir sözle şöyle diyebilmiş; "Sadece bu jadar değil, Sahih-i Buhari ve diğer sahih kitaplarında daha müthiş ve daha acısı var. hemde Allahın emrettiklerine ve kitabında indirdiklerinde aykırı olduğu halde."

Hayy allah! Sahih-i Buhari ve diğer hadis kitapları bu adamın anlattığı uydurma ve batıl hadislerden müthiş ve dahamı acı gerçekten?
Allaha yemin olsun ki, şayet söyledikleri doğru olsa, sayın yazarımız aramızda bu gerçeği ortaya çıkaran en büyük bir kiş ünvanını kazanmış olurdu. hemde asırlardır islam ümmetinin gözünden kaçan gerçekleri açığa çıkarmış olarak. hatta il dönem alimlerinin başaramadığını bir çok alimi geride bırakarak günümüzde ortaya çıkmış bir alim olurdu.

Buharinin rivayet ettiği hadisler bu yazarın nazarında yalan ve batıl hadislerden daha kötü durumda.
deve doğum sancısı çekiyorda hiç bir şey doğuramıyor. ne bir fare ne de bir kurbağa. yazar buharinin rivayet ettiği iki hadisten bahsediyor. bu iki hadisinde Allahın kitabında aykırılık teşkil ettiğini iddia ediyor. öyleyse bizde onun bu hatalı iddialarını münakaşa etmek için birazcık konu üzerinde duralım;

[Yusuf El-Kardavi)
 
A

ahdevefa

Guest
vakit epeyce geç oldu yarın Allah izin verirse sayın Yusuf El -Kardavi hocamızın cevaplarını yazacağım inşaallah....
 
A

ahdevefa

Guest
BİRİNCİ HADİS

Buhari Hz. Aişe'den bu hadisi 'Hayz bölümünde' rivayet ediyor. Hz. Aişe şöyle buyrmaktadır. Peygamber (s) bana peştamalimi giymemi emrederdi. sonrada hayızlı olduğum halde benimle oynaşırdı. Yazar şöyle söylüyor; bu türden hadisleri Hz. Meymune'ye nisbet etmişler. Hz. Meymune de Peygamber (s)'in hanımlarından biri. Yazar hadisi, ayete aykırı görüyor.

"Sana hayızdan sorarlar. Deki o bir ezadır. Hayızlı iken kadınlarınızdan uzak durun. Temizlenene kadar onlara yaklaşmayın." (Bakara_222)


Asrın allamesi üstadımızın ayetle hadis arasındaki çelişkileri göstermesi gerekirdi. Buda ancak ayette geçen 'i'tizal' kelimesi ile hadisde rivayet edilen 'mübaşere' kelimesinden nelerin kast edildiğini açıklamakla mümkündür. Böylece okurlarda gerçekten bir zıtlığın var olup olmadığını anlamış olacaklardır.

Öyle gözüküyor ki, yazar hadiste geçen 'mübaşere' kelimesini 'cima' manasında almış. Evet bazen bu manaya da gelir. "Artık onlara yaklaşabilirsiniz" ayeti kerimesinde 'mübaşere kelimesi 'cima' manasına gelir. Aynı zamanda ayetteki 'i'tizal' (uzak durmak' kelimesini de kendini tam manasıyla kadından uzak tutka yada onunla aynı yatakta yatmamak v bedenini ondan uzak tutmak olarak algılamış olabilir.

Her iki anlayış sakıncalı ve hatalıdır.

'Mübaşere' kelimesini 'Cima etmek' olarak izah etmek, hadisin lafzını inkara yeltenmeye götürür. Çünkü hz. Aişe (r.a) şöyle buyurmuştur. "Peygamber bana peştamalimi giymemi emrederdi. Sonra da benimle mübaşerede (oynaşma) bulunurdu." Peygamber (s)'in izar (peştamal) giymesini emretmesi onunla (mübaşere) oynaşmada bulunması içindir.

Bu gerçek Müslim'de Hz. Aişe'den rivayet edilen şu haidis de doğruluyor. "Peygamber hayızlı olduğum halde benimle yatıyordu. Benimle onun arasında bir elbise vardı."

Bu yazar bey, biraz durup düşünseydi İslam'ın en yakın kaynaklarına müracaat etseydi. Mesela, sözlük, tefsir, garip hadisler ve onların şerhleri gibi kaynaklara o zaman onu heyecanladırıp yerinden hoplatmaya vesile olan 'mübaşere' kelimseinin manasını da anlamış olurdu. Kamus (Arapça sözlük)'de şöyle denmektedir. Başere el- mer'ete...kadınla cima etti yada her ikisi (erkek ve kadın) bir elbise içinde birbirlerine yaklaştılar manasına gelir. Şayet yazar bey, kamusda kelimelerin bulunması metodunu bilmiyorsa o zaman Mısır Dil Komitesi'nin en son çıkardığı mu'cemlerden birini alma gücünü almaya sahiprti her halde. Bu sözlükte 'El-Mu'cem El-Vasit' bahis konusu kelimeyi şu şekilde tarif ediyor;Bazen zevcehu, mubaşeretn, ve bişaren. Kadına dokundu. birbirlerine dokundular. ilişki kurdular, öpüştüler.

Mübaşere kelimesi Kur'an'da ise cima 'ilişki kurmak', öpmek ve temasta bulunmak anlamında kullanılmıştır. Cima manasında sadece bir ayette geçmekteir. Sünnet-i Nebeviyye, karine ve siyak kelimenin bu manada kullanıldığını gösteriyor. Allah Teala şöyle buyurmaktadır.

"..artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde beyaz iplik siyah iplikten sizce ayrılıncaya dek, yiyin, için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde ititkafa çekildinizd kadınlara yaklaşmayın...."(Bakara_187)

Mescidlerde i'tikaf sırasında nehyedilen 'mübaşere' öpmek, dokunmak vebuna benzer şeylerdir. Çünkü bunlar mescidlerde i'tikaf sırasında olabilecek şeylerdir.

Ramazan gecesi yapılması emredilen 'mübaşere' ise cima 'cinsi münasebet' manasında kullanılmıştır. Çünkü sıyak 'Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin buna delildir. Kurtubi ve diğer müfessirler 'artık onlarla cinsi münasebet kurabilirsiniz' ayetinde geçen mübaşere kelimesinin cimadan kinaye (mecaz)colarak kullanıldığını söylemiştir. Mübaşere kelimesinin kullanılmasından maksat, eşlerin tenlerinin birbirine değmesinden ötürüdür.

Böylece mübaşere kelimesinin, cima olarak kullanılmasının gerçek manada değilde mecazi olduğunu anladık.

Mecaz hiçbir zaman hakiki manayı ortadan kaldıramaz. Aksine hakiki mana zıddına bir delil bulunmadıkça asıldır.

Öyleyse Hz. Aişe'den rivayet edilen hadiste geçen 'mübaşere' kelimesini cima olarak algılamak büyük hatadır.

Şayet yazar bey hadiste geçen mübaşere kelimesini hatalı olarak anlamamışsa demek ki, ayette geçen 'hayızlı iken hanımlarınızdan uzak durun' i'tizal (uzak durmak) kelimesini yanlış anladığından dolayı, saçma iddialarda bulunmuştur.

Yazar beyin en büyük yanılgısı da şudur, içindeki gizli niyetlerden ötürün nasları anlamada zan ve hırsa kapılmakta acele etmektedir. Sonra da bu anlayışına bir takım sonuçlar çıkarıp bu sonuçlarla insanları zorlamaya, dinlerini ve peygamberlerinin sünnetini terk etmeye çalışmaktadır.


Ayeti Kerimede annelerin kastedildiğini anlaması için yazarın, kaynaklara müracaat etmeye, ilim ehline sormaya ve kendi görüşlerine göre söz söylemekte aceleci davranmamaya özen göstermesi gerekirdi.

Ebu Bekir (r.a) şöyle buyurmaktadır:

"Allahın kitabı hakkında bilmediğin bir şey söylersem hangi gökyüzü beni altına alır ve hangi yer yüzü beni üzerinde taşır."

Peygamber (s) şöyle buyurmaktadır:

"Kim ki, Kur'an hakkında bilmediği bir şeyi söyler ve kendi kafasına göre görüşler ileri sürerse cehennemdeki yerin, hazırlasın. (Tirmizi, Nesai, Ebu Davud)


Ayetlerden kastedilen manayı hadisler açıklamıştır. Bazı ayetlerin manasını da karineler, çeşitli bilgiler ve sebepler (nüzul sebepleri) ortaya çıkarmıştır. Sahabe, ayetlerin manalarını çok daha iyi biliyordu. Bu manaları onlardan Tabiin aldı.Dolayısıyla onların ilmine başvurmak ve bu gibi konularda onlardan istifade etmek gerekir.

Oysa bilgiçlik taslayıp, kaynaklar ortada iken onları kullanmamak ve Kur'an'a sadırıp delilsiz uydurmalarda onlar hakkında söz söylemek ne ilmin nede dinin kabul ettiği bir metoddur.

Hadis-i Şerifte şöyel geçmektedir:

"Kim Allahın kitabı hakkında kendi görüşlerine göre konuşursa isabetli de olsa hata etmiştir."

İbn Kesir şöyle der Çünkü bu tür konularda konuşmak insanı bilmediği konularda konuşmaya ve emredildiğinin dışında aksi yollara sürüklenmeye sevk eder. Doğru bir hüküm verse de hatalıdır. Çünkü yapılan iş yerinde bir iş değildir. Bu durum, bilmediği halde insanlara hüküm veren kişinin durumuna benzer. Doğruya isabet etsede Allahın kibatı hakkında kendi nefsine göre konuşan kişi cehennemliktir. Çünkü o hatalı hüküm verenden daha az bir suç işlmemeiştir. (İbn Kesirin mukaddimesinden)


Kur'andan sonra ikinci büyük kaynak hükmünde olan Sahih-i Buhari'nin hatalı olduğunu söylemeye, her asırdaki islam alimlerine dil uzatmaya ve onların yanlışlarını aramaya yeltenen bir insanın İslami kaynaklara dönmesi ve onlardan faydalanması gerekir.

Allah Rasulü (s) ilmiyle, ameliyle ve takririyle Kur'an'ın açıklayıcısıdır. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

"Sana hayızdan sorarlar de ki, o bir ezadır. Hayızlı iken hanımlarınızdan uzak durun..."(Bakara_222)

Ayette geçen i'tizal (uzaklaşmak) kelimesi bir çok manalara gelir. Kadının yatağından mutlak surette uzaklaşmak, yahudilerin yaptıkları gibi evlerini terk etmek vb. Bazende bedenin kadından uzak tutulması anlamına gelir. Yada ezaya vesile olan, bu nedenle uzaklaşma emrinin geldiği 'erkeklik organı' nı kadından uzak tutmak anlamına gelir. Bedenin belli noktalarını uzaklaştırmak. Mesela, göbekle diz kapağı arasını. İşte burada kastedilen manayı sünnet bize açıklıyor. Hem kavli olarak hemde fiili olarak "Biz sana zikri indirdik ki, insanlara kendilerine neyin indirildiğini açıklayasın."



Allaha hamdolsun Peygamber (s) insanlardan gizli olarak hiç bir şey yapmamıştır. Hatta onun özel ve genel bütün hayatı ümmetin malı olmuştur. Gece ne yaptığını, gizli açık nelerle uğraştığını, hanımları da dahil bütün sahabiler kendilerinden sonra gelecek nesile aktarmışlardır. Çünkü sünnet onlar için teşridir. Sünnette onlar için güzel örnekler vardır.

İşte bu davranışlarından birisi de Peygamber (s)'in aybaşı hallerindeyken hanımlarıyla olan ilişkisidir. Aybaşı haliyle ilgili ayeti kerimeyi Allah Rasülü'nün fiil ve sözleri tefsir etmektedir. Yoksa ayette kastedilen i'tizal (uzaklaşma) hanımları hayızlı iken onlardan uzaklaşan ve aynı evde oturmayan yahudilerin uzaklaşması gibi değildir. Senelrce ensar da aynı şeyi yahudilerden etkilendikleri için uygulaya gelmişledir. Bu konuda neyin haram ve neyin helal olduğunu Peygamber (s)'e sorduklarında yukarıdaki bahsini yaptığımız ayet inmiştir. Peygamber (s) bu ayeti hem sözüyle hemde fiiliyle açıklamıştır.


Mü'minlerin anneleri, O'nun her davranış ve ilişkisinde izlediği doğru yolu müslümanlara tebliğ etmek, Rasulullah (s)'ın sünneti dışında kalan aşırılıkları ve hataları düzeltmek gerekli bilgileri vermek hususunda çok büyük gayretler sarfetmişlerdir.

İbn Abbas'ın cariyesi Bedret bir rivayetinde:

"Meymune b.Haris ile Hafsa -ki onlar Rasulullah'ın pak hanımları, mü'minlerin anneleridir- beni İbn Abbas (r.a)'ın hanımına gönderdiler. Onlar arasında kadınlardan taraf bir akrabalık vardı. Oraya gittiğimde İbn Abbas ile hanımının yataklarının ayrı ayrı yerlerde olduğunu gördüm. Ben bunu onların dargın olmalarına yordum, oysa sebebini sorunca bana şöyle cevap verdi: Ben hayızlı olduğumda yatağımız ayrılır. Döndüğümde durumu Peygamber'in hanımlarına haber verdim. Beni İbn Abbas'a göndererek dediler ki: git ona söyle; Peygamber'in zevcesi diyorki; Ey İbn Abbas! sen Rasulullah'ın sünnetinden yüz mü çeviriyorsun? Rasulullah hanımları hayızlı iken de onlarla beraber aynı yatakta yatardı. aralarında diz boyunu aşmayan bir elbiseden başka bir şey yoktu. (İbn Arabi'Akam-ı Kur'an c.1 s.163)


Rasulullah (s)'in hanımları hayızlı olduklarında, peştamal giymeyi emretmesi, ashabını buna zorlaması anlamına gelmez. Doğrusu O (s) bu hareketiyle, eza veren yerler (cinsel organ) hariç bütün bedenden istifade etmenin mübahlığını gösteriyordu. Bütün bunlar böyle günlerde tedbir ve ihtiyat olsun diye peştamal sarınmanın müstehap olduğunu gösterir. Müslim'de Hz.Enes'ten bir rivayet vardır:

"Yahudiler, hanımları hayızlı iken onlarla hiçbir şey yemezler ve aynı evde bile oturmazlardı. Sahabe Peygamber (s)'e bu konu hakkında sorular yööneltince şu ayetler indi:

"Sana hayzdan sorarlar de ki, o bir ezadır. Hayızlı iken hanımlarınızdan uzak durun. Temizlenene kadar onlara yaklaşmayın." Peygamber (s) şöyle buyurmaktadır:

"(hayızlı iken) cinsi temas harşç herşeyi yapın" Bu haber yahudilerin kulağına gittiğinde bu adam (Muhammed s) bize muhalefet etmediği hiç bir şey bırakmadı dmeye başladılar.

Useyd b. Hudeyr ile Abbad b. Bişr Allah Rasülüne gelip dediler ki; Ey Allahın Rasülü! yahudiler böyle böyle diyorlar. Onlara muhalefet olsun diye hanımlarımızla ilişki kuramaz mıyız? Peygamber (s)'in yüzünün rengi değişti. Kurtubi ve diğer bazı ulema şöyle demektedir. Yahudiler ve mecusiler hayızlı kadından sakınırlardı. hristiyanlar da hanımları hayızlı iken cinsi münasebette bulunurlardı. Allah Teala bu ikisi arasında orta yolu emretti. (Kurtubi Tefsiri c. 3 s.8)
 
A

ahdevefa

Guest
yazar beyin, Buhari ve onun sahih-i ne dil uzatmak için dayanak olarak getirdiğii ikinci hadise gelelim. yazar bey şöyle diyor:

Cenabetlikten temizlenmekle ilgili ayetler de Allah Teala Nisa ve Maide surelerinde şöyle buyurmaktadır. "...kadınlara yaklaşmamış ve su bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin." Buhari ise şöyle rivayet ediyor Bir adam Hz. Ömer gelir ve şöyle der; Ya Ömer! ben cünüp oldum ve su bulamadım Ömerde öyleyse namaz kılma der. şayet bu yazar bozuntusu ilme ve gzatenin yayın yaptığı insanların akıllarına birazcık saygı duysaydı bu tür iddialarda cür'et edemeyecekti. bu lafızla hadisi, Buhari sahihinde rivayet etmemiştir. hemde yazar bey utanmadan da Buhari şöyle diyor, diyebiliyor. böyle söylemekle anılan hadisin Buharide bulunduğunu vurgulamaya çalışıyor. Gerçeğe karşı bundan daha büyük bir uydurma olamazdı.


bütün bunlardan sonra, bilgiçlik iddiasındaki yazarı kendi haline bırakıyor ve cevabı hadisten almaya çalışıyoruz. Bu hadisi ilim, fazilet ve dini yaşantı bakımından Buhari'den geri kalmayan Müslim'de rivayet etmiştir.

yazar beyin içine düştüğü en büyük hata; işi aceleye getirerek düşüncesizce belli bir noktada çaklıp kalmasıdır. 'kadınlara yaklaşmayınız' ayet-i kerimesini, cünüplükten temizlenme hükmü için bir nass olarak telakki etmiştir. Ona göre Buhari, bu hükme aykırı olabilcek bir hadis rivayet etmişse, o hadis münker ve uydurmadır.

yazar bey şayet gerçeği ortaya çıkarmaya uğraştıysada, biraz hadisin üzerinde durup onula ilgili araştırma yapsaydı 'Mübaşere' ve 'Lems' kelimesinin cima manasında olmadığını aksine gerçek manada değilde kinaye ve mecaz yoluyla cimaya delalet ettiğini anlayabilirdi. Sahabe ve ondan sonra gelenler (Tabiin) bu konuda ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas ayette geçen 'Lems' kelimesini cima olarak almıştır. Ebu Hanifede aynı şekilde kullanmıştır.Hz. Ömer oğlu Abdullah ve İbn Mesud kadına dokunmanın abdetsi bozacağını söylemişler, İbn Kesir şöyle der; Bu Şafii ve arkadaşlarının, Malik'in ve Ahmed b.Hanbel'in meşhur görüşleridir. mülamese kelimesini değişik anlamlarda telakki eden her iki grubunda kendilerine göre bazı delilleri vardır. Fakat burası, onların delillerini anlatmanın yeri değildir. Ama önemli olan şudur; bahsi geçen ayet, cünüplükle ilgili hüküm için bir nass değildir. lakin ne söylediğini bilmeyen yazar bey bir takım evhamlara kapılmıştır.


Hz. Ömer'in cünüp olupda su bulmayana söylediği sözü ise onun bir içtihatıdır. İçtihatında hata etmiştir. Hatta hata ettiği için sadece bir ecir alır. Hz. Ömer masum değil ya. İçtihat konusunda hata yapan ilk kişi Hz. Ömerde değil, aynı zamanda bu onun ilk hatasıda değil. İbn Hazm Hz. Ömerin hata ettiği veya varit olan bir hadisi unuttuğunu ve bu sebeple başka sahabilerin kendisine hatırlatmada bulundukları bazı hükümler saymıştır.

Buhari ve Müslimin sahihlerinde Hz. Ömer bir görüşünü ki hatalı olsa da kayıtlamayıp bizlere as-r saadet döneminde islami içtihata dair sahih bir örneği alim dürüstlüğüyle nakletmeleri kusurmudur?


Allaha yemin olsun ki bu, Buhari ve Müslim için övünülecek gizel bir şeydir. Yoksa ayıplanacak ve yerilecek bir şey değildir..

Burada yazar beyin bir kusuruna değinmeden geçemiyceğim. Makalesinin girişinde şöyle diyor. Sadece akıl mantıkla uyuşmadığı için, şu hadis zayıftır bu hadis uydurmadır demeyeceğim aksine bu konuda eski ve yeni bir çok fıkıh alimlerinin görüşleri mevcuttur, İbn Teymiyye, Ketalani,Zehebi,Beyhaki, Taberani, Darektuni, Heysemi, Iraki, Suyuti, Askalani ve diğerleri..


sonrada yazar bey ittifakla kabul edilmiş bir hadise dil uzatıor. Oysa bahsini ettiği alimlerden hiç biri bu hadisin varlığı hakkında tek söz bile söylememişlerdir. öyle sanıyorum ki yazar bey yukarda isimlerini verdiği ve sıraladığı alimlerden hiç birinin eserini bile okumamış. Buharinin rivayet ettiği hadilse alakalı olarak yukarıda isimlerini verdiği hiç bir alimin bu konu hakkındaki görüşlerine müracaat etmemiştir.


yazar münkeri iftiradan daha kötü saymış. oysa ne lügatt ne ıstılah bakımından durum böyledir. uydurma hadisten daha kötüsü yoktur.

ebu Talha hadisine ve onun ramazanda oruçluu iken dolu tanesi yemesine gelince ne Buhari ne Müslim ve ne de başka alimi böyle bir şey rivayet etmemiştir. bundan dolayı bizde cevap verme gereği görmüyoruz. Bu rivayetin Ebu Talhaya dayandırılan kısmı senet bakımından sahihtir. ama hüccet olamaz. Çünkü bu diğer sahabelerin muhalefet ettikleri halde bir sahabenin yapmış olduğu bir içtihattır. böyle bir içtihatta nazar-ı itibara alınmaz.. Zaten bu görüş beşikteyken ölmüştür. o zamandan günümüze kadar böyle bir içtihatı kimse fayanak olarak edinmemiştir. hadisin Peygamber (s)'a dayandırılan kısmı hadis alimlerinin de söyledileri gibi sahih değildir.


şayet yazar bey elindeki kaleme gerekli ehemmiyeti verseydi ve insanların akıllarına saygı gösterseydi bu hadisi zikretme teşebbüsünde bulunmaycaktı. çünkü kendisiyle 'Cabirü asarati'l Kiram' lakabını kullanan ıraklı kardeşimizin arasında meydana gelen tartışmanın sbebi, Buhari ve Müslim ile diğer sahih hadis kitaplarıdır. burada bu hadisin gündeme getirilmesindeki gaye;iddia ve dil uzatma, boş şeylerle uğraşma, sadece basit ve zayıf akıllar la geri zekalıların nazarında geçerli olan bir aldatmaça ve düzenbazlıktır..
 
A

ahdevefa

Guest
SONUÇ OLARAK

Peygamber (s)'in sünnetine yapılan bu tür saldırılar yeni değil. bunların gerisinde onları besleyen ve destekleyen müesseseler ve kuruluşlar var. Musteşrikler, komünistler ve laikler bu tür savaşları daima alevlendirmekte ateşin altına habire odun atmaktadır. Bu işi yapanların sahnede gözükmelerine gerek yoktur. Onların gözükmeleri kalpleri ateşlendirir, üzerlerindeki şüpheleri alevlendirir.

onlara aldanan, başkalarınıda aldatan çömezleri, bu işleri çekip çevirmek için yeterli değildir. misyonerlik, musteşriklik ve kızıl dinsizlik hareketlerin alevlendirdiği ve kendi bünyesine çektiği ne kadar çok insan varmış meğer. onların cazibelerine kendilerini kaptıranlar bilmeden dinin iplerini elleriyle koparmaktadırlar. hatta yaptıklarıyla övünüp sanki çok güzel bir şey yapıyorlarmış gibi seviniyorlar. dinlerini azıcık bir menfaat karşılığında satan bu bedbahtlar karınlarına sadece cehennem ateşi doldururlar.


dikkat edin! bu tür saldırılar, bizim hakka olan bağlılığımızı güçlendirir. ayaklarımızı dinde sahip kılar. Onusuz Kur'anın anlaşılmadığı, dinin ilkelerinin ve sınırlarının onsuz tesbit eilemediği Allah Rasülünün sünnetine olan bağlılığımız kat be kat artar..

Allah Rasülü şöyle buyurur; "Kendisine tutunduğunuz müddetçe benden sonra delalete düşmeyeceğiniz iki şeyi size bırakıyorum:Allahın Kitabı ve benim sünnetim."


Gerçekten üzüldüğümüz nokta şurasıdır; Peygamber (s)'in sünnetine yapılan bu çirkin saldırı, müslüman bir devlet olan Kuveyt gibi bir arap devletinde yar-resmi bir gazetede yayınlanıyor.. Ümidimiz o dur ki, sorumlular hayretlere ve sıkıntılarasebep olan bu önemli mesele üzerinde dururlar ve bir çözüm getirirler. Biz Sadece Allahtan yardım diler ve Ona sığınırız. Her niyetin gerisinde o vardır.. Allah bize yeter o ne güzel vekildir...

[Prof. Dr. Yusuf El-Kardavi]
 
A

ahdevefa

Guest
arkadaşlar uzun bi yazı biliyorum fakat sabırla okumanızı rica ediyorum...
 

nazareth

New member
Katılım
2 Eki 2006
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kurana aykırılık teşkil eden her laf yalandır, iftiradır.Kimden rivayet olunursa olunsun.Bunların peşine düşen ve inananlar ateş ehlidirler.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bu Mevzular Ihtisas Gerektirir.ümmet Imam Buhariye Güvenir.ince Eledi Sik Dokudu.
Alimler Allahtan En çok Korkanlardir..
 
Üst Alt