Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sahabeler nasıl müslüman oldular

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden

بســـم الله الرحمن الرحيم

Tufeyl bin Amr Devsî'nin İslâmiyet'i Kabul Etmesi
Tufeyl bin Amr, Devs kabilesinin büyük bir reisiydi ve tanınmış eşraftandı. İbni İshâk ile İbni Sa'd, Hz. Tufeyl'in İslâmiyet'i kabul etmesi olayını bizzat kendi ağzıyla anlatmışlardır. Tufeyl şunları söylemiştir: "Ben Devs kabilesinin bir şairiydim. Bir işimi görmek için Mekke'ye gittim. Oraya varır varmaz etrafımı Kureyşliler sardılar ve kulaklarımı Hz. Nebi-yi Kerim (a.s.) hakkındaki şikayetleriyle doldurdular. Bu propaganda beni etkiledi ve ben Rasûlullah (a.s.)'tan uzak kalmaya karar verdim. Ertesi gün ben Harem (Ka'be)'e gittim; baktım ki orada Hz. Peygamber (a.s.) namaz kılıyor. Kulağıma namazda okunan bazı sözler geldi ve çok hoşuma gitti. Ben kendi kendime dedim ki; ben bir şairim, yetişkin bir kişiyim, akıllı da sayılırım, bir çocuk değilim, doğru ile yanlış arasında ayırım yapabilirim. Ne diye milletin söylediklerine inanayım ve bu şahısla şahsen görüşüp fikrini alayım; bakayım ne diyor. Onun için, Rasûlullah (a.s.) namazını kılıp ayrılmak isterken arkasından evine kadar geldim ve dedim ki; kavminiz hakkınızda bana şöyle dedi ve onların sözlerine kanarak sizden uzak kalmaya karar verdim ve kulaklarımı da tıkadım. Fakat az sonra namazda okuduğunuz sözler benim çok hoşuma gitti, onlardan biraz bahseder misiniz? Buna cevap olarak Nebi-yi Kerim (a.s.) Kur'an-ı Kerim'in bir bölümünü okudu ve ben bundan o kadar etkilendim ki, derhal müslüman oldum. Daha sonra memleketime döndüğümde ihtiyar babam bana gelince ben ona dedim ki: "Lütfen benden uzak durun, ne ben sizinim, ne de siz benimsiniz". Bunun sebebini sordu. Ben dedim ki, "ben müslüman oldum ve Din-i Muhammedi'ye tabi oldum." Bunu duyan babam, dedi ki: "Oğlum senin dinin benim dinim." Bunun üzerine gidip yıkanmasını ve temiz elbise giymesini istedim sonra ona İslâmiyet'in kurallarını anlatacağımı söyledim. Babam dediklerimi yaptı ve müslüman oldu. Daha sonra, karım bana geldi. Ona da babama dediklerimi dedim. Karım, "annem, babam sana feda olsun. Bu ne biçim sözler?" Ben dedim ki, "İslâmiyet seninle benim aramı açmıştır. Ben Din-i Muhammedi'ye tabi oldum." Karım benim dinimi öğrenmek istedi. Ben dedim ki: "Züşşara (Davs kabilesinin putu)ya mahsus bölgeye git ve orada dağdan fışkıran çeşmede yıkan." Karım "Züşşara'dan çocuklarımıza bir zarar gelmez ya" diye sordu. Ben dedim ki, "hayır, sana temin ederim." Karım gitti ve yıkanarak geldi. Ben ona İslâmiyet'in kurallarını anlattım ve o da müslüman oldu. Daha sonra Devs kabilesinde İslâmı yaymaya çalıştım. Fakat kabiledekiler tereddüt ettiler. Ben tekrar Mekke'ye gittim ve Devs kabilesinin gaflet içinde olduğunu ve Hak dinini kabul etmekten çekindiğini Rasûlullah (a.s.)'a söyledim ve akıbetleri için dua etmesini rica ettim. Rasûlullah (a.s.) "ya Rabbi, Devslilere hidayet ver" diye dua etti ve benim memleketime dönüp tebliğe tekrar başlamam ve kabiledekilere iyi davranmam için nasihat etli. Memleketime döndükten sonra tebliğe bıraktığım yerden başladım ve Hayber'de toplanan müslümanlara katıldığım zaman yanımda kabilemizden 70-80 müslüman aile vardı."
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Ebû Zer Gifârî'nin İslâmiyeti Kabul Etmesi
Hz. Ebû Zer, soygunculukla meşhur olan Gifâr kabilesini mensuptu. Hz. Ebû Zer bir zamanların meşhur hayduduydu ve o kadar cesur ve heybetliydi ki, tek başına bir kafileye saldırıp bütün mal ve mülklerini alıp götürürdü. Fakat İslâmiyet'i kabul etmeden üç sene evvel bu işi bırakmış ve bir çeşit namaz kılmaya ve ibadet etmeye başlamıştı. Müsned-i Ahmed ve İbn Sa'd'ın eserinde Hz. Ebû Zer Gifârî'nin şu ifadesine yer verilmiştir: "Ben üç seneden beri hangi istikâmette olursa olsun, Allah'a dönerek namaz kılardım." Asıl ismi Cündüb idi. Buhârî'nin rivâyetine göre; Hz. Ebû Zer Gifârî, Hz. Muhammed (a.s.)'in nübüvvet makamına yükseldiğini öğrenince, kardeşi (Müsned-i Ahmed'de İsmi Uneys olarak yazılmıştır)'ni Mekke'ye gönderip kendisini peygamber ilân eden kişi hakkında bilgi toplamasını istedi. Kardeşi Mekke'ye gitti ve döndükten sonra dedi ki, bu kişi ahlâk ve faziletten söz ediyor ve şiir olmayan bir kelâm yaymaya çalışıyor. Hz. Ebû Zer dedi ki: "Benim asıl öğrenmek istediğim şeyi öğrenemedim"; ve kendisi Mekke'ye gitti. Mescid-i Haram'da Hz. Peygamber (a.s.)'i aradı. Ama kendisini tanımadığı ve kimseye sormak istemediği için onu bulmakta zorluk çekti. Bir ara Hz. Ali (r.a.) onu gördü ve onun yabancı olduğunu anladı, ama konuşmadı. Üçüncü gün Hz. Ali kendisine sordu: "Sizi buraya getiren nedir?" Hz. Ebu Zer dedi ki: "Bak delikanlı, beni istediğim yere götürmeye söz verirsen, buraya ne için geldiğimi sana söylerim." Hz. Ali söz verdi. Ve Ebu Zer de geliş sebebini anlattı. Hz. Ali dedi ki: "O (Hz. Muhammed) mutlaka Hak üzerindedir ve Allah'ın rasülüdür. Siz yarın sabah peşimden gelirsiniz. Ben yürümeye devam ettikçe siz de yürüyeceksiniz ve girdiğim yere siz de gireceksiniz ve sizin için tehlikeli bir şey gördüğüm zaman su döker gibi duracağım. Bunu görünce olduğunuz yerde duracaksınız." Kısacası, Hz. Ebu Zer bu şekilde Hz. Peygamber (a.s.)'in huzuruna çıktı, kelâmını dinledi ve orada müslüman oldu. Rasûlullah (a.s.) kendisine şöyle dedi: "Şimdi sen kabilene dön ve onlara din hakkında bilgi ver. Bu arada seninle haberleşiriz." Hz. Ebu Zer Gifârî dedi ki: "Sizi Rasûl olarak gönderen Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, Mekkelilere hak kelimesi söylemeden gitmeyeceğim." Bundan sonra coşku içinde Mescid-i Haram'a gitti ve "Eşhedü-enlailâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" diye nara attı. Bunu duyan kâfirler kendisine hücum edip onu yerinden yıkılıncaya kadar dövdüler. Durumu gö­ren Hz. Abbas (r.a.) araya girdi ve "Allah belânızı versin, ne yapıyorsunuz, bu şahsın Suriye ticaret yolunda oturan Beni Gifâr kabilesine mensup olduğunu bilmiyor musunuz?" diye ihtarda bulundu. İkinci gün aynı olay meydana geldi ve aynı şekilde Hz. Abbas, Hz. Ebu Zer Gifârî'yi kurtardı.
İmam Ahmed, "Müsned"de bu vak'ayı bizzat Hz. Ebû Zer (r.a.)'in ağzıyla anlatmıştır. Ebu Zer şöyle der: "Ben ve kardeşim Uneys ve annem Mekke'nin dışında konaklanmış durumdaydık. Uneys, Mekke'ye gidip geleceğini söyledi. Sonra Mekke'den çok geç döndü. Ben geç dönmesinin sebebini sordum. Dedi ki, orada bir adam gördüm. Bu adam kendisinin Allah'ın Rasûlü olduğunu söylüyor ve senin dininden (yani şirki red ve tevhidi kabul) olduğunu ifade ediyordu." Ben ondan bu adam hakkında diğer halkın fikrini sordum. Dedi ki: 'Adamlar ona şair, kâhin ve sihirbaz derler.' Uneys kendisi şairdi. O dedi ki: "Ben kâhinlerin nasıl konuştuklarını biliyorum ve kendim bir şairim. Fakat o adamın bunlarla hiç ilgisi yoktur. Vallahi billahi, o doğru söylüyor ve adamlar yalan söylüyor." Ben ona bir süre beklemesini söyleyerek Mekke'ye gittim. Kardeşim kendisini Allah'ın Rasûlü diyen kişiye muhalefet edenlerden sakınmamı da istemişti. Mekke'de zayıf bir kişiye rastladım ve kendisine "şabi" (dinden dönen) denen adamın nerede olduğunu sordum. Bunu sorar sormaz o adam arkadaşlarına işaret etti ve bir anda birçok kişi bana saldırıp ellerine geçirdikleriyle beni bayılıncaya kadar dövdüler. Sonra ayıldım ve Harem'e geldim. Zemzem suyunu içtim ve yaralarımı yıkadım. Otuz gün Kâbe'nin perdelerinin arkasında saklandım. Bütün bu süre içinde yiyecek, içeceklerim zemzem suyundan ibaretti. Fakat bununla sadece açlığım gitmiyordu, ayrıca şişmanladım da. Bir gün Rasûlullah (a.s.) ve Hz. Ebu Bekr Harem'e geldiler. Hacer'ul Esved'i öptüler, tavaf ettiler ve namaz kıldılar. Ben oradan çıkıp ilk defa kendilerine İslam usulüne göre selâm verdim. Rasûlullah (aleyküm selâm) diye karşılık verdi. Sonra kim olduğumu sordu. Beni Gifâr'dan olduğumu söyledim. Ne zaman geldiğimi sordu. Dedim, "otuz gün önce". Benim ne yediğimi ve içtiğimi sordu. "Zemzem'den başka bir şey yemedim ve içmedim. Bu su ile doydum ve bu arada şişmanladım" dedim. Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki: "Zemzem bereketli sudur ve sade­ce su değil, gıdadır da." Hz. Ebû Bekr (r.a.) o gün beni yemeğe davet etmek istediğini Rasûlullah (a.s.)'a söyledi. Rasûlullah (a.s.) da izin verdi. Sonra ben Hz. Ebû Bekr (r.a.)'in evine gittim. Bir müddet orada kaldım. Bir gün Rasûlullah (a.s.) bana şöyle dediler: "Etrafında bahçe ve su ile mer'anın bulunduğu bir belde bana gösterilmiştir. Öyle sanıyorum ki, bu yer Yesrib (Medine)'den başkası değildir. Sen benim mesajımı milletine ulaştırır mısın? Belki de onlar istifade eder ve sana da Allah bunun mükâfatını verir?" "Hz. Ebû Zer Gifârî diyor ki; bundan sonra ben kardeşim ve annemin yanına geldim. Onlar ne yaptığımı sordular. Ben müslüman olduğumu söyledim. Uneys dedi ki: "Ben de senin dininden başka bir dinde olmak istemiyorum" ve müslüman oldu. Annem de dedi ki: "Ben de sizlerin dininden başka bir dinde olmak istemiyorum" o da İslâmiyet'i kabul etti ve biz tasdik ettik. Bundan sonra biz kabilemiz, Beni Gifâr'a geldik. Bu kabilenin bazı fertleri İslâmiyet'i önceden kabul etmişlerdi. Beni Gıfâr'daki müslümanlara Hz. Hufâf bin İmâ bin Rahazat ul Gifârî namaz kıldırırdı. Hicretten sonra Beni Gifâr'ın diğer fertleri de müslüman oldular. (Bu vak'a Müslim'de ve Taberânî'nin "Evsat"ında da naklolunmuştur.)
İbn Sa'd'in eserinde de bu olay yukarıda anlattığımız gibi kaydedilmiştir; ama bunun arasında Ebû Zer (r.a.)'in şu sözlerine de yer verilmiştir: "Ben Kâ'be'nin perdelerinin arkasına saklı bulunurken bir gün iki kadının oraya geldiğini ve onların İsâf ve Nâile'den (iki put) bahsettiklerini duydum. Ben dayanamadım ve dedim ki; bu ikisi evlendirilsin! Bunu duyunca o kadınlar çok kızdılar ve dediler ki keşke şimdi burada erkeklerimizden bir kimse olsaydı, o zaman görecektin. O sırada Rasûlullah (a.s.) ve Hz. Ebu Bekr tepeden iniyorlardı. Bu kadınlar herhalde onları tanımıyorlardı. Rasûlullah (a.s.) ile Ebu Bekr bu kadınlara neden kızdıklarını sordular. Onlar da dedi ki, bu perdelerin arkasında bir şabi (dinden dönen kişi, dinsiz) saklanmıştır. Rasûlullah (a.s.) bu adamın kendilerine ne dediğini sordu. Kadınlar dedi ki o herif ağza alınmayacak şeyler söylemiştir."
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Amr bin Abese Sülemî'nin Müslüman Olması

Amr bin Abese, Beni Süleym kabilesine bağlıydı. Amr kendisinin İs*lâmiyet'i kabul eden dördüncü kişi olduğunu söylüyordu. Ama İslâmiyeti kabul etmesiyle ilgili kendi anlattığı olay gösteriyor ki; kendisi, İslâmi tebliğin açık bırakılmasından ve Rasûlullah (a.s.) ve diğer müslümanların adını duyduktan sonra müslüman olmuştu. İbn Sa'd'ın bir rivâyetine göre Amr bin Abese Ukâz panayırında Rasûlullah (a.s.) ile görüştü ve müslü*man oldu. Bu da gösteriyor ki, Rasûlullah (a.s.) o zaman dini yayma çalış*malarına alenen başlamıştı. İbn Sa'd ile Müslim'in, Ebu Umâme Bâhili'ye dayanarak kaydettikleri ikinci rivayete göre ise Amr, cahiliyye devrinden beri insanların yanlış yolda olduğuna inanıyor ve putlara hiç değer vermi*yordu. Bu hususta Amr'ın ifadesi şöyledir: "Bir süre sonra Mekke'de bir kişinin ortaya çıktığını, bunun bazı haberler verdiğini ve bazı sözler söy*lediğini duydum. Bunun üzerine Mekke'ye geldim. Baktım ki, Rasûlullah (a.s.) gizli gizli faaliyetini sürdürüyor. Halk ise ikiye bölünmüş durum*daydı. Dikkat ve titizlikle Rasûlullah (a.s.)'ın yanına ulaşmayı başardım. Kendisine, siz kimsiniz diye sordum; "ben bir peygamberim" dedi. Ben dedim; "peygamber kim oluyor?" Dedi ki: "Allah'ın elçisi". Dedim, "sizi Allah mı göndermiştir" Dedi: "Evet". Ben "Sizi Allah ne için göndermiş*tir, öğretileriniz nedir?" dedim. Dedi ki, "Sadece Allah'a ibadet ve itaat edilsin, ona ortak koşulmasın, putlar kinisin ve herkese merhamet ve şef*katle muamele edilsin. Ben Rasûlullah (a.s.)'a kendisine tabi olanların kimler olduğunu sordum. Dedi: "Özgür kimseler ve köleler." O sırada Rasûlullah (a.s.)'ın yanında Ebu Bekr ile Hz. Bilâl bulunuyorlardı. (Her hal*de, bu sebeple, Amr kendisinin dördüncü müslüman olduğunu sandı). Ben kendisine yanında kalmak istediğimi söyledim. Rasûlullah (a.s.) dedi ki şimdilik bu mümkün değildir. Fakat ne zaman ki, benim ortaya çıktığımı (yani açıkça tebliğ etmeye başladığımı) duyarsan bana gelebilirsin. Bun*dan sonra ben kabileme döndüm."
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Dımâd'ul Ezdi'nin İslâmiyet'i Kabul Etmesi

Dımâd, Ezd-i Şenev'e'ye mensuptu ve üfürükçülük yapardı. Hâfız İb*ni Abd-il Berr, Hâfız İbni Hacer ve Hâfız İbni Hibbân'ın ifadelerine göre Dımâd cahiliyye döneminde Hz. Muhammed (a.s.)'in arkadaşıydı. Müs*lim, Nesâî, Beyhakî ve İbni Sa'd'ın ifadelerine göre Dımâd memleketin*den Mekke'ye geldiğinde serseriler kendisine, Hz. Muhammed (a.s.)'in (hâşâ) aklını kaçırdığını ve mecnun olduğunu söylediler. Dımâd onlardan Rasûlullah (a.s.)'ın nerede olduğunu öğrenmek istedi ve onu üfürükçülük*le iyileştirmeye çalışacağını söyledi. Mekkeli serseriler onu Rasûlullah (a.s.)'a götürdüler. Dımâd'ul-Ezdî kendisiyle görüşünce üfürükçülük yap*tığını ve onu tedavi etmek istediğini belirtti. Rasûlullah (a.s.) evvela kelime-yi şehâdet okudu. Allah'a hamdde bulundu ve daha sonra bazı sözler söyledi. Dımâd bu sözleri çok beğendi ve bunları üç defa tekrarlattı. Dımâd'ul Ezdi dedi ki: "Hayatımda böylesine ulvi bir kelâm duymadım. Ben kâhinleri dinledim. Ben şairlerin kelâmını dinledim ve ben sihirbazla*rın söylediklerini de duydum, ama böyle bir kelâma rastlamadım. Bu kelâm insanı denizin dibine götürüyor." Bunları söyledikten sonra İslâmi*yet'i kabul etti ve Rasûlullah (a.s.)'ın elini tutarak kendi adına ve kabilesi adına ona biat etti.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Ebû Musa Eş'arî'nin Müslüman Oluşu

Hz. Ebû Musa el-Eş'ari de uzak yerlerden gelip müslüman olan kişi*lerden biriydi. Hz. Ebû Musa, Yemen'den gelmişti. Oraya dönüp kardeşle*ri Ebû Bürde ile Ebû Rahm ve takriben 50 kişiyi müslüman etti. Daha sonra bütün bu müslümanlar bir tekneye binip Yemen'den yola çıktılar. Rüzgâr onları Habeşistan sahiline sürükledi. Orada Hz. Ca'fer bin Ebi Tâlib ve diğer müslüman muhacirlerle karşılaştılar. Bu olayı, İbni Sa'd ile İbni Abdi'l-Berr kendi eserlerinde anlatmışlardır. Fakat, İbni Hacer'in rivâyeti değişiktir. İbn Hacer diyor ki; adı geçen Yemenli müslümanlar aslında Habeşistan'a gitmemişlerdi. Bunlar Mekke'den Medine'ye gider*ken tekneleri, Habeşistan'a giden muhacirlerin teknesiyle karşılaştı. Sonra hepsi bir araya gelerek Hayber'de Rasûlullah (a.s.)'ın yanına gittiler.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Muaykib bin Ebi Fatımat üd-Devsi'nin İslâmiyet'i Kabulü

İbni Sa'd'ın ifadesine göre Muaykib Devsi de Devs kabilesine men*suptu ve Mekke'ye gelip müslüman olmuştu. Bir rivayete göre Muaykib müslüman olup yurduna döndü. Bir başka rivayete göre Muaykib, Habeşistan'a yapılan ikinci hicrete katılmıştı. İbni Hacer ile İbni Abd'il-Berr, bu zâtın Mekke'de İslâmiyeti kabul etmiş kişilerden biri olduğunu kaydetmiş*tir. İbni Abd'il-Berr de Muaykib'in Habeşistan'a yapılan ikinci hicrette yer aldığını kaydetmiştir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Cu'al bin Surâka'nın Müslüman Olması

Cu'al bin Surâka, Beni Damre kabilesine mensuptu. İbni Sa'd ile İbn Abdil-Berr'in ifadesine göre kendisi Mekke'de İslâmiyet'i kabul etti.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Abdullah ve Abdurrahman Kinâni'nin Müslüman Oluşu

İbni Sa'd'in ifadesine göre bu iki kardeş Beni Kinâne'nin bir ferdi olan Lüheyb'in oğullarıydı. Bunlar da Mekke'ye gelip İslâmiyeti kabul etmiş*lerdi.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Büreyde bin el-Husayb'ın İslâmiyet'i Kabul Etmesi

İbn Sa'd ile İbn Abd-il Berr'in ifadelerine göre Büreyde, Beni Huzâ'a'nın bir koluna bağlıydı. Hicret sırasında Hazreti Peygamber (a.s.) Mekke'den Medine'ye giderken Büreyde kendisiyle Gamim mevkiinde gö*rüştü ve onunla beraber 80 aile müslüman oldu. İbni Hacer de "İsabe"de aynı ifadede bulunmuştur. Bu demektir ki, bu zeval daha önceden İslâmi davetin etkisinde kalmışlardı. Yoksa, yolda aniden bir buluşma neticesin*de bunların müslüman olmaları düşünülemez.

Bu misallerden anlaşılacağı gibi, Kureyşli kâfirler ve müşrikler, Haz*reti Peygamber (a.s.) ve arkadaşları hakkıda amansız bir yalan kampanyası başlatmış olmalarına rağmen İslâmiyetin inkişâfını önleyemediler. Aksine, onların yalan kampanyası, Hz. Muhammed (a.s.) ve İslâmın bütün Arabis*tan'da meşhur olmasına ve bunun neticesinde halkın merak edip İslâm ca*miasına girmesine yol açtı. Kur'an-ı Kerim'in İnşirah sûresinde, "senin şa*nını da yükselttik" denilerek Kureyş'in yalan kampanyasının geri teptiği ve müslümanlara ve Rasûlullah (a.s.)"a faydalı olduğu kaydedilmiştir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Ömer (r.a.) Nasıl Müslüman Oldu?

Hz. Ömer (r.a.)'in kafası karma karışıktı. Hak ile Batıl arasında boca*lıyordu. Bu zihnî yükten kurtulmak ve her şeyi bitirmek için Rasûlullah (a.s.)'ı öldürmeyi plânladı. İbni İshâk'ın ifadesine göre Hz. Ömer bu niyet*le kılıç kuşanarak evden çıktı. Ama yolda bizzat Hz. Ömer'in kabilesinin eşrafından olan ve gizlice müslümanlığı kabul etmiş olan Hz. Nu'aym bin Abdullah en-Nahhâm ile karşılaştı. Kendisi, "hayır ola, ne tarafa?" diye sordu. Hz. Ömer "Kureyş arasında ikilik yaratan, hepimizi enayi yerine koyan, dinimizi ayıplayan ve mabutlarımızı kötüleyen o sabi (dinsiz)'yi öldüreceğim." Nu'aym dedi ki, "vallahi, senin nefsin seni aldatmıştır. Sen zannediyor musun ki, Muhammed (a.s.)'i öldürdükten sonra Abd-i Menaf seni sağ bırakacaktır? Sen önce kendi evine bak." Hz. Ömer, "hangi eve?" diye sordu. Nu'aym dedi ki: "Senin enişten ve amcazaden Sa'id bin Zeyd ve kardeşin Fâtıma ikisi de müslüman olmuşlardır. Ve onlar Muhammed (a.s.)'e tabi olmuşlardır." Hz. Ömer bunu duyar duymaz öfke içinde kız kardeşinin evine gitti. Orada Hz. Habbâb bin Erett önünde bir kumaş par*çası açıp oturuyordu. Kumaş parçasında Tâhâ Sûresi yazılıydı. Erett bun*dan Hz. Fâtıma'ya okuyordu. Hz. Ömer (r.a.)'in gelişi belli olunca Hz. Habbâb evin bir köşesinde saklandı ve Hz. Fâtıma ise Kur'an'ın yazılı ol*duğu kumaş parçasını baldırının altına sakladı. Fakat Hz. Ömer o zamana kadar Hz. Erett'in kıraatını duymuştu. İçeriye girdikten sonra, "biraz önce duyduğum ses neydi?" diye sordu. Hz. Fâtıma ile Hz. Sa'id (r.a.) dediler ki öyle bir ses yoktu. Hz. Ömer dedi ki: "hayır vardı". Sonra şunları ekle*di: "Duyduğuma göre siz ikiniz Muhammed (a.s.)'in dinine tâbi olmuşsu*nuz." Bunu dedi ve eniştesini dövmeye başladı. Hz. Fâtıma (r.a.) kocasını kurtarmak isteyince o da dayak yedi; öyle ki başı yaralandı. Bu noktada karı koca dediler ki: "Evet biz müslüman olduk ve Allah'ın Rasûlüne iman ettik. Artık sen ne istersen yap." Hz. Ömer (r.a.) kız kardeşinin başından kan aktığını görünce yaptığı hatadan pişman oldu ve az önce okudukları Kur'ân parçasını getirmesini söyledi: "Bakayım, Muhammed (a.s.)'in ge*tirdiği şey ne imiş" dedi. Hz. Ömer (r.a.) okuma yazma bilen bir kişiydi ve Kur'an'ı okumak istiyordu. Fakat kız kardeşi dedi ki: "Senin bunu kay*bedeceğinden endişe ediyoruz". Hz. Ömer dedi ki: "Hiç endişelenme" ve mâbudlarına yemin ederek bunu geri vereceğini söyledi. Kız kardeşi bu arada ümitlenmişti, belki Ömer müslüman olur diye. Onun için kendisine dedi ki: "Sevgili kardeşim, sen müşrik olduğun için temiz değilsin. Halbu*ki, bu kitaba ancak temiz İnsanlar el sürebilir." Bunu duyunca Hz. Ömer banyo yaptı ve Hz. Fatma kendisine Kur'an-ı Kerim'in o parçasını verdi. Hz. Ömer, Tâhâ sûresinin henüz ilk bölümünü okumuşken, "ne kadar gü*zel ve şahane bir belagattır bu" dedi. Hz. Habbâb bin Erett, "ey Ömer, öy*le sanıyorum ki Rasûlullah (a.s.)'ın duasının gerçekleşme ânı gelmiştir. Çünkü ben Rasûlullah (a.s.)'ın dün böyle dua ettiğini duydum: "Ya Rabb, Ebu'l-Hakem bin Hişâm (Ebu Cehl) veya Ömer bin Hattab vasıtasıyla îs-lâm'ı teyid et." Onun için ey Ömer gel, Allah'a gel." Hz. Ömer, "Beni Mu*hammed (a.s.)'e götürün ki, müslüman olayım" dedi. Hz. Habbâb bin Erett dedi ki, "kendisi Safa yakınlarında bir evde (Dâr-ı Erkam) bazı sahabeler*le oturuyor." Böylece Hz. Ömer, belinde kılıç asılı vaziyette Rasûlullah (a.s.) ve arkadaşlarının bulunduğu eve itti ve kapıyı çaldı. Sahabelerden biri kalkıp dışarıya göz attı. Baktı Hz. Ömer belinde kılıçla bekliyor. Çok korktu ve geriye dönüp Rasûlullah (a.s.)'a haber verdi. Hazreti Hamza de*di ki: "Müsaade edin, gelsin. Niyeti iyiyse biz de kendisine iyi muamele ederiz. Yok niyeti bozuksa, onun kılıcıyla onun işini bitiririz." Rasûlullah (a.s.) da dedi ki: "Gelsin". Verilen emre uyuldu ve Hz. Ömer içeriye alın*dı. Hz. Ömer içeriye girer girmez, Hz. Peygamber (a.s.) onun çarşafının bir ucunu sımsıkı eline alarak sordu: "İbni Hattab, seni buraya getiren ne*dir? Vallahi bana öyle geliyor ki Allah sana büyük bir âfet göndermediği sürece sen vazgeçmeyeceksin." Hz. Ömer dedi ki: "Ya Rasûlullah, ben Allah ve Rasûlüne ve Rasûlün talimatına iman etmek için huzurunuza gel*miş bulunuyorum." Bunu duyunca Rasûlullah (a.s.) "Allahu Ekber" diye seslendi. Bu tekbir sesiyle evdeki herkes Hz. Ömer'in müslüman olduğu*nu anlamış oldu. Müslümanlar buna çok sevindiler. Hz. Hamza (r.a.)'dan sonra Hz. Ömer'in de müslüman olması müslümanların gücüne güç kattı. İbni İshâk Medine'li ravilerin Hz. Ömer'in İslâm'ı kabul etmesiyle ilgili ri*vayetlerinin bundan ibaret olduğunu belirtiyor. Hâfız Ebû Ya'lâ bu rivâyeti Hz. Enes bin Mâlik'e dayanarak nakletmiştir. Bezzâr ise bizzat Hz. Ömer'in ifadelerini kullanmıştır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Hâlid bin Sa'îd'in Başına Gelenler

Hz. Hâlid bin Sa'id bin el-As'ın babası Ebû Uhayha çok zalim ve gad*dar bir insandı. Hz. Hâlid müslüman olduktan sonra babasının çileden çı*kacağını bildiği için ondan kaçmaya ve gizlenmeye çalıştı, ama yakayı ele verdi. Babası önce ona bağırıp çağırdı, sonra sopa ile dövdü. O kadar ki, sopa kırıldı. Babası kendisine şöyle dedi: "Ya demek ki, sen Muhammed' e tabi oldun. Halbuki sen görüyorsun ki, o bütün milleti karşısına almıştır. O ataların dininde ayıp arıyor ve bu dine tabi olan seleflerinin sapık oldu*ğunu iddia ediyor." Hz. Hâlid dedi ki: "Vallahi, o hakiki bir peygamberdir ve ben ona tabi olacağım." Ebû Uhayha onu tekrar dövdü, ona sövdü, küf*retti ve dedi ki: "Lanet olası çocuk, ne yaparsan yap, sana yemek verme*yeceğiz". Hz. Hâlid (r.a.) dedi ki "benim rızkımı keserseniz Allah bana rızık verir." Sonra Rasûlullah (a.s.) yanına geldi ve kendisiyle beraber kal*maya başladı. Bir gün Mekke'nin çevresinde tenha bir yerde namaz kılar*ken babası onun nerede olduğunu öğrendi ve hemen yanına çağırıp müs*lümanlığı bırakmasını istedi. Hz. Hâlid bunu hiçbir zaman yapamayaca*ğını söyledi. Bunu duyunca Ebu Uhayha tekrar sinirlendi ve başına değ*nekle vurmaya başladı. Bu değnek de kırıldı. Sonra oğlunu hapse attı ve üç gün yemek vermedi. Mekke'nin sıcağı işin cabasıydı, ama Hz. Hâlid bütün bu eziyetleri çekti ve sonunda hapisten kaçmayı başardı. Bir müd*det Mekke'nin etrafında dolaştı, sonra Habeşistan'a giden ilk muhacir ka*filesine katıldı. (İbni Sa'd) Beyhakî de bu vak'ayı özetleyerek anlatmıştır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Ebu Bekr (r.a.)'e Yapılan Büyük Zulüm

Günlerden birinde Rasûlullah (a.s.) ile Hz. Ebu Bekr (r.a.) Dâr-ı Er*kam'dan çıkıp Mescid-i Haram'a geldiler. Harem'de Hz. Ebu Bekr (r.a.) birden bire ayağa kalkıp insanları Allah'a ve Rasûlüne davet etmeye baş*ladı. Bu bir kişinin Harem'de İslâm'ı alenen tebliğ etmesiyle ilgili ilk olay*dı. Müşrikler Hz. Ebu Bekr'in konuşmasını dinler dinlemez kendisine her taraftan hücum ettiler, onu dövdüler ve ayaklarıyla ezdiler. Utbe bin Rebi'a ise, Hz.Ebu Bekr'in yüzüne o kadar tekme attı ki yüzü kanlar içinde kaldı ve şişti. Bu olayı gören Hz. Ebu Bekr'in bağlı bulunduğu Beni Teym'in adamları gelip kendisini müşriklerin elinden kurtardılar. Beni Teymliler öldüresiye dövülen Ebu Bekr'in mutlaka öleceğini tahmin etmiş olacaklar ki, müşrikleri ağır bir dille uyardılar ve dediler ki: "Size yemin ediyoruz, Ebu Bekr ölürse Utbe'yi sağ bırakmayacağız." Hz. Ebu Bekr (r.a.) akşama kadar baygın vaziyette kaldı. Kendine geldikten sonra sor*duğu ilk soru Rasûlullah (a.s.)'ın iyi olup olmadığıydı. Bunun üzerine Be*ni Teymliler kendisine kötü laflar söylediler ve kızıp gittiler. Hz. Ebu Bekr (r.a.)'in yanında sadece annesi Ümmül Hayr kaldı. Hz. Ebu Bekr an*nesine de aynı soruyu sordu. Annesi dedi ki, "vallahi ben senin arkadaşın hakkında bir şey bilmiyorum." Hz. Ebu Bekr kendisine dedi ki, "Ümm-ü Cemil binti Hattab (Fatma binti Hattâb, Hz. Ömer'in kız kardeşi)'a gidip sor." Hz. Ümm-ü Cemil o sıralar müslüman olmuştu, ama dinini saklı tu*tuyordu. Ümm-ü Hayr, Ümm-ü Cemil'e gidip Hz. Ebu Bekr'in söyledikle*rini tekrarladı. Ümm-ü Cemil dedi ki "Ben ne Muhammed bin Abdullah, ne de Ebu Bekr'i tanırım. Ama isterseniz gelip Ebu Bekr'e bakayım." Ümm-ü Hayr ona gelebileceğini söyledi ve o da geldi. Hz. Ümm-ü Cemil binti Hattâb, Hz. Ebu Bekr (r.a.)'in kötü durumunu görüp müşrikleri lânetledi ve şunları haykırdı: "Allah aşkına, sana bu kötülüğü yapan kâfir ve fasıklardır. Umarım Allah onlardan intikamını alır." Hz. Ebu Bekr on*dan da Rasûlullah (a.s.)'ın nasıl olduğunu sordu. Hz. Fatma binti Hattâb kulağına eğilerek dedi; "anneniz duymasın". Hz. Ebu Bekr dedi ki, "sen merak etme, annemden korkmuyorum". Bundan sonra Fatma dedi ki, "Rasûlullah (a.s.) emniyettedir". Hz. Ebu Bekr onun nerede olduğunu sor*du. Dedi: "Dâr-ı Erkam'da". Hz. Ebu Bekr dedi ki: "Rasûlül'ah (a.s.)'ın yanına gidene kadar hiçbir şey yemeyeceğim." Ümm-ü Cemil kendisinin biraz sabretmesini istedi. Sonra şehirde biraz sükûnet temin olununca onu Dâr-ı Erkam'a götürdü. Rasûlullah (a.s.) Hz. Ebu Bekr'i bu durumda gö*rünce gözleri doldu ve ağlamaklı bir yüzle yanaklarından ve alnından öp*tü. Orada bulunan diğer müslümanlar da Ebu Bekr'in durumunu görmek için kendisine eğildiler. Ebu Bekr, Rasûlullah (a.s.)'a şöyle dedi: "Annem ve babam size feda olsunlar, hiçbir derdim yoktur, hiçbir acı duymuyo*rum. Benim içerlediğim sadece bir fâsığın yüzüme tekmeler atmasıdır. Annem de size gelmiş bulunuyor. Siz çok bereketli insansınız. Onu da Al*lah'a davet ediniz ve Allah'ın onu cehennem ateşinden koruması için dua ediniz." Bunun üzerine Rasûlullah (a.s.) Hz. Ebu Bekr'in annesi için dua etti ve onu İslâma davet etti. Ümmül Hayr da müslüman oldu. Bu olayı Hâfız İbni Kesir "el-Bidâye ven-Nihaye"de ve Hafız Ebul Hasan Hayse*me bin Süleyman el-Trablusi, "Fezâil'üs-Sahabe"de etraflıca kaydetmiş*lerdir. Hafız İbni Hacer ise "İsâbe"de bunu özetleyerek Hz. Ümmül Hayrın hayat hikâyesi bölümünde nakletmiştir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Abdullah bin Mes'ûd'un Dövülmesi

İbni İshâk'ın Hz. Urve bin Zübeyr'e dayanarak naklettiği rivâyete gö*re bir defasında sahabe-yi kirâm (r.a.) aralarında şöyle konuştular: "Ku*reyşliler şimdiye kadar bizden hiçbir kimsenin yüksek sesle Kur'an-ı Ke*rim okuduğuna tanık olmamışlardır. Bu işi acaba kim yapacaktır?" Hz. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) bu işi kendisinin yapacağını söyledi. Sahabeler dediler ki: "Kureyşli müşriklerin sana el kaldıracaklarından korkuyoruz. Bu tehlikeli bir iştir. Bunu ancak ailesi çok kuvvetli ve büyük olan bir ar*kadaş yapsa daha iyi olur, ki böyle bir durumda onun ailesi onu himaye edebilsin." Hz. Abdullah: "Ne olursa olsun, bu işi bana bırakın. Benim muhafızım Allah'tır" dedi. Gün ağarırken Hz. Abdullah bin Mes'ud Mes*cid-i Haram'a gitti. Orada Mekkeli kabile reisleri gruplar halinde oturu*yorlardı. Hz. Abdullah, Makam-ı İbrahim'e gidip Rahmân suresini çok yüksek sesle okumaya başladı. Kureyşliler önce Abdullah'ın ne okuduğunu anlamadılar, sonra bunun Hz. Muhammed (a.s.) tarafından vaazedilen Allah'ın kelâmı olduğunu öğrenince üstüne çullandılar ve yüzüne tokat at*tılar. Fakat Hz. Abdullah (r.a.) hiç aldırış etmeden Kur'an'ı okumaya de*vam etti. Bir yandan dayak yiyor ve bir yandan Kur'an tilavet ediyordu. Sonra yüzü gözü şiş sahabelere dönünce onlar üzüntü içinde etrafını sardı*lar ve korktuklarının başlarına geldiğini söylediler. Hz. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) ise şunları söyledi: "Vallahi bu Allah düşmanları şimdiye dek bana bu kadar hafif gelmemişlerdi, isterseniz yarın yine gidip Kur'an tilavet ederim." Herkes dedi ki: "Şimdilik bu kadar yeter, onların dinle*mek istemediklerini sen onlara dinletmiş oldun." (Bk. İbni Hişâm, C.I, s. 336)
 
Üst Alt