Hz. Ebû Zer Gifârî'nin İslâmiyeti Kabul Etmesi
Hz. Ebû Zer, soygunculukla meşhur olan Gifâr kabilesini mensuptu. Hz. Ebû Zer bir zamanların meşhur hayduduydu ve o kadar cesur ve heybetliydi ki, tek başına bir kafileye saldırıp bütün mal ve mülklerini alıp götürürdü. Fakat İslâmiyet'i kabul etmeden üç sene evvel bu işi bırakmış ve bir çeşit namaz kılmaya ve ibadet etmeye başlamıştı. Müsned-i Ahmed ve İbn Sa'd'ın eserinde Hz. Ebû Zer Gifârî'nin şu ifadesine yer verilmiştir: "Ben üç seneden beri hangi istikâmette olursa olsun, Allah'a dönerek namaz kılardım." Asıl ismi Cündüb idi. Buhârî'nin rivâyetine göre; Hz. Ebû Zer Gifârî, Hz. Muhammed (a.s.)'in nübüvvet makamına yükseldiğini öğrenince, kardeşi (Müsned-i Ahmed'de İsmi Uneys olarak yazılmıştır)'ni Mekke'ye gönderip kendisini peygamber ilân eden kişi hakkında bilgi toplamasını istedi. Kardeşi Mekke'ye gitti ve döndükten sonra dedi ki, bu kişi ahlâk ve faziletten söz ediyor ve şiir olmayan bir kelâm yaymaya çalışıyor. Hz. Ebû Zer dedi ki: "Benim asıl öğrenmek istediğim şeyi öğrenemedim"; ve kendisi Mekke'ye gitti. Mescid-i Haram'da Hz. Peygamber (a.s.)'i aradı. Ama kendisini tanımadığı ve kimseye sormak istemediği için onu bulmakta zorluk çekti. Bir ara Hz. Ali (r.a.) onu gördü ve onun yabancı olduğunu anladı, ama konuşmadı. Üçüncü gün Hz. Ali kendisine sordu: "Sizi buraya getiren nedir?" Hz. Ebu Zer dedi ki: "Bak delikanlı, beni istediğim yere götürmeye söz verirsen, buraya ne için geldiğimi sana söylerim." Hz. Ali söz verdi. Ve Ebu Zer de geliş sebebini anlattı. Hz. Ali dedi ki: "O (Hz. Muhammed) mutlaka Hak üzerindedir ve Allah'ın rasülüdür. Siz yarın sabah peşimden gelirsiniz. Ben yürümeye devam ettikçe siz de yürüyeceksiniz ve girdiğim yere siz de gireceksiniz ve sizin için tehlikeli bir şey gördüğüm zaman su döker gibi duracağım. Bunu görünce olduğunuz yerde duracaksınız." Kısacası, Hz. Ebu Zer bu şekilde Hz. Peygamber (a.s.)'in huzuruna çıktı, kelâmını dinledi ve orada müslüman oldu. Rasûlullah (a.s.) kendisine şöyle dedi: "Şimdi sen kabilene dön ve onlara din hakkında bilgi ver. Bu arada seninle haberleşiriz." Hz. Ebu Zer Gifârî dedi ki: "Sizi Rasûl olarak gönderen Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, Mekkelilere hak kelimesi söylemeden gitmeyeceğim." Bundan sonra coşku içinde Mescid-i Haram'a gitti ve "Eşhedü-enlailâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" diye nara attı. Bunu duyan kâfirler kendisine hücum edip onu yerinden yıkılıncaya kadar dövdüler. Durumu gören Hz. Abbas (r.a.) araya girdi ve "Allah belânızı versin, ne yapıyorsunuz, bu şahsın Suriye ticaret yolunda oturan Beni Gifâr kabilesine mensup olduğunu bilmiyor musunuz?" diye ihtarda bulundu. İkinci gün aynı olay meydana geldi ve aynı şekilde Hz. Abbas, Hz. Ebu Zer Gifârî'yi kurtardı.
İmam Ahmed, "Müsned"de bu vak'ayı bizzat Hz. Ebû Zer (r.a.)'in ağzıyla anlatmıştır. Ebu Zer şöyle der: "Ben ve kardeşim Uneys ve annem Mekke'nin dışında konaklanmış durumdaydık. Uneys, Mekke'ye gidip geleceğini söyledi. Sonra Mekke'den çok geç döndü. Ben geç dönmesinin sebebini sordum. Dedi ki, orada bir adam gördüm. Bu adam kendisinin Allah'ın Rasûlü olduğunu söylüyor ve senin dininden (yani şirki red ve tevhidi kabul) olduğunu ifade ediyordu." Ben ondan bu adam hakkında diğer halkın fikrini sordum. Dedi ki: 'Adamlar ona şair, kâhin ve sihirbaz derler.' Uneys kendisi şairdi. O dedi ki: "Ben kâhinlerin nasıl konuştuklarını biliyorum ve kendim bir şairim. Fakat o adamın bunlarla hiç ilgisi yoktur. Vallahi billahi, o doğru söylüyor ve adamlar yalan söylüyor." Ben ona bir süre beklemesini söyleyerek Mekke'ye gittim. Kardeşim kendisini Allah'ın Rasûlü diyen kişiye muhalefet edenlerden sakınmamı da istemişti. Mekke'de zayıf bir kişiye rastladım ve kendisine "şabi" (dinden dönen) denen adamın nerede olduğunu sordum. Bunu sorar sormaz o adam arkadaşlarına işaret etti ve bir anda birçok kişi bana saldırıp ellerine geçirdikleriyle beni bayılıncaya kadar dövdüler. Sonra ayıldım ve Harem'e geldim. Zemzem suyunu içtim ve yaralarımı yıkadım. Otuz gün Kâbe'nin perdelerinin arkasında saklandım. Bütün bu süre içinde yiyecek, içeceklerim zemzem suyundan ibaretti. Fakat bununla sadece açlığım gitmiyordu, ayrıca şişmanladım da. Bir gün Rasûlullah (a.s.) ve Hz. Ebu Bekr Harem'e geldiler. Hacer'ul Esved'i öptüler, tavaf ettiler ve namaz kıldılar. Ben oradan çıkıp ilk defa kendilerine İslam usulüne göre selâm verdim. Rasûlullah (aleyküm selâm) diye karşılık verdi. Sonra kim olduğumu sordu. Beni Gifâr'dan olduğumu söyledim. Ne zaman geldiğimi sordu. Dedim, "otuz gün önce". Benim ne yediğimi ve içtiğimi sordu. "Zemzem'den başka bir şey yemedim ve içmedim. Bu su ile doydum ve bu arada şişmanladım" dedim. Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki: "Zemzem bereketli sudur ve sadece su değil, gıdadır da." Hz. Ebû Bekr (r.a.) o gün beni yemeğe davet etmek istediğini Rasûlullah (a.s.)'a söyledi. Rasûlullah (a.s.) da izin verdi. Sonra ben Hz. Ebû Bekr (r.a.)'in evine gittim. Bir müddet orada kaldım. Bir gün Rasûlullah (a.s.) bana şöyle dediler: "Etrafında bahçe ve su ile mer'anın bulunduğu bir belde bana gösterilmiştir. Öyle sanıyorum ki, bu yer Yesrib (Medine)'den başkası değildir. Sen benim mesajımı milletine ulaştırır mısın? Belki de onlar istifade eder ve sana da Allah bunun mükâfatını verir?" "Hz. Ebû Zer Gifârî diyor ki; bundan sonra ben kardeşim ve annemin yanına geldim. Onlar ne yaptığımı sordular. Ben müslüman olduğumu söyledim. Uneys dedi ki: "Ben de senin dininden başka bir dinde olmak istemiyorum" ve müslüman oldu. Annem de dedi ki: "Ben de sizlerin dininden başka bir dinde olmak istemiyorum" o da İslâmiyet'i kabul etti ve biz tasdik ettik. Bundan sonra biz kabilemiz, Beni Gifâr'a geldik. Bu kabilenin bazı fertleri İslâmiyet'i önceden kabul etmişlerdi. Beni Gıfâr'daki müslümanlara Hz. Hufâf bin İmâ bin Rahazat ul Gifârî namaz kıldırırdı. Hicretten sonra Beni Gifâr'ın diğer fertleri de müslüman oldular. (Bu vak'a Müslim'de ve Taberânî'nin "Evsat"ında da naklolunmuştur.)
İbn Sa'd'in eserinde de bu olay yukarıda anlattığımız gibi kaydedilmiştir; ama bunun arasında Ebû Zer (r.a.)'in şu sözlerine de yer verilmiştir: "Ben Kâ'be'nin perdelerinin arkasına saklı bulunurken bir gün iki kadının oraya geldiğini ve onların İsâf ve Nâile'den (iki put) bahsettiklerini duydum. Ben dayanamadım ve dedim ki; bu ikisi evlendirilsin! Bunu duyunca o kadınlar çok kızdılar ve dediler ki keşke şimdi burada erkeklerimizden bir kimse olsaydı, o zaman görecektin. O sırada Rasûlullah (a.s.) ve Hz. Ebu Bekr tepeden iniyorlardı. Bu kadınlar herhalde onları tanımıyorlardı. Rasûlullah (a.s.) ile Ebu Bekr bu kadınlara neden kızdıklarını sordular. Onlar da dedi ki, bu perdelerin arkasında bir şabi (dinden dönen kişi, dinsiz) saklanmıştır. Rasûlullah (a.s.) bu adamın kendilerine ne dediğini sordu. Kadınlar dedi ki o herif ağza alınmayacak şeyler söylemiştir."