Sel, deprem , heyelan, yıldırım ve benzeri haller Allah'ın afatlarındandır. Allah Zül Celal Hazretleri dünya hayatının imtihanlarına istinaden dilediği zaman ve mekanlarda bu afatları halkeder.
İnsanların bu afatları bilmesi ve bunlardan korunmaya çalışması, kendisine emanet edilen canı muhafaza etmesi manasında farzdır. Böyle olmasına rağmen ne Allah'ın afatının önüne geçebilmek, ne de sonuçlarını değiştirebilmek mümkün değildir.
Bu tür felaketler ile meydana gelen mal ve can kayıpları Allah'ın hükmündedir. Zira Allah, Teğabün Suresi'nde de bildirir ki; "Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez..." Bu bağlamda Lokman sûresinin 34. ayetini anlamak da gerekir. Ayet der ki; "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilir ve herşeyden haberdardır" Yani, kimse yarın ne kazanacağını, bilmez. İyilik mi, kötülük mü; fayda mı, zarar mı; zorluk mu, kolaylık mı; sağlık mı, hastalık mı geleceğini; itaat mi, isyan mı edeceğini bilmez. Buradaki kazanç sözü mali hususlardan çok geniştir. İnsanın o gün elde edeceği şeylerin hepsini içine alır. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"Hiç bir şey için, bunu yarın yapacağım, deme. Ancak, Allah dilerse yapacağım, de" (el-Kehf, 18/23).
Aynı şekilde, hiç bir nefis nerede öleceğini bilmez. Yani insan öleceği yerin denizde mi, karada mı, bir ovada veya dağda mı olacağını bilmez. Bir Hadis-i şerifte;
"Allah Teâla bir kulun canını bir yerde almayı murat ettiği zaman, onun için orada da bir ihtiyaç yaratır" buyurulur.
İşte bu da insan gözünûn ve kulağının erişemediği kapalılığın gerisinde kalan ve Allah'ın, bilgisini kendi zatı için ayırdığı hususlardandır.
Yine Ankebüt 2. ayette "İnsanlar, -inandık- demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler." demektedir. Ali İmran 186. ayet ise çok daha çarpıcı bir şekilde afatların oluşunda ki hikmete ışık tutar. "Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz... "
Bu gerçekler yine de insanın malı ve canı için tedbir almasına elgel değildir ama sonuç değişmeyecektir.
İnsanların bu afatları bilmesi ve bunlardan korunmaya çalışması, kendisine emanet edilen canı muhafaza etmesi manasında farzdır. Böyle olmasına rağmen ne Allah'ın afatının önüne geçebilmek, ne de sonuçlarını değiştirebilmek mümkün değildir.
Bu tür felaketler ile meydana gelen mal ve can kayıpları Allah'ın hükmündedir. Zira Allah, Teğabün Suresi'nde de bildirir ki; "Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez..." Bu bağlamda Lokman sûresinin 34. ayetini anlamak da gerekir. Ayet der ki; "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilir ve herşeyden haberdardır" Yani, kimse yarın ne kazanacağını, bilmez. İyilik mi, kötülük mü; fayda mı, zarar mı; zorluk mu, kolaylık mı; sağlık mı, hastalık mı geleceğini; itaat mi, isyan mı edeceğini bilmez. Buradaki kazanç sözü mali hususlardan çok geniştir. İnsanın o gün elde edeceği şeylerin hepsini içine alır. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"Hiç bir şey için, bunu yarın yapacağım, deme. Ancak, Allah dilerse yapacağım, de" (el-Kehf, 18/23).
Aynı şekilde, hiç bir nefis nerede öleceğini bilmez. Yani insan öleceği yerin denizde mi, karada mı, bir ovada veya dağda mı olacağını bilmez. Bir Hadis-i şerifte;
"Allah Teâla bir kulun canını bir yerde almayı murat ettiği zaman, onun için orada da bir ihtiyaç yaratır" buyurulur.
İşte bu da insan gözünûn ve kulağının erişemediği kapalılığın gerisinde kalan ve Allah'ın, bilgisini kendi zatı için ayırdığı hususlardandır.
Yine Ankebüt 2. ayette "İnsanlar, -inandık- demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler." demektedir. Ali İmran 186. ayet ise çok daha çarpıcı bir şekilde afatların oluşunda ki hikmete ışık tutar. "Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz... "
Bu gerçekler yine de insanın malı ve canı için tedbir almasına elgel değildir ama sonuç değişmeyecektir.