Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sadece Kur'an yeter diyenler...

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
böyle insanları sopalamak lazım. bunlar çocuklarını okula falanda göndermiyorlardır herhalde. nede olsa okul kitaplarıda insanlar tarafından yazılıyor. hemde çoğu kafirlerin bilgilerinden derlenmiş! hiii! şimdi içinde kainatta olan hiçbirşey unutulmamış olan Kur'an'ı bırakıp da matematik kitaplarımı okuyacağız? hemde içinde öklit falan gibi kafir adamların bilgileri var!!! bunlar müslüman alimlerin kitaplarını bile "insan yazdı. içinde hata vardır" diyerek okumuyorlar ki kafir adamların bilgilerinin olduğu kitapları nasıl okusunlar??? aman ya Rabbi!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Mahfuz' Alıntı:
böyle insanları sopalamak lazım. bunlar çocuklarını okula falanda göndermiyorlardır herhalde. nede olsa okul kitaplarıda insanlar tarafından yazılıyor. hemde çoğu kafirlerin bilgilerinden derlenmiş! hiii! şimdi içinde kainatta olan hiçbirşey unutulmamış olan Kur'an'ı bırakıp da matematik kitaplarımı okuyacağız? hemde içinde öklit falan gibi kafir adamların bilgileri var!!! bunlar müslüman alimlerin kitaplarını bile "insan yazdı. içinde hata vardır" diyerek okumuyorlar ki kafir adamların bilgilerinin olduğu kitapları nasıl okusunlar??? aman ya Rabbi!

Allahtan,bu sopaccilarin yüzüne basimiza gelmeyen kalmiyor mesela daha dün aksam dinlemistim Allahin laneti üzerine olasi Israil yine musallat oldu?
 

imran268

New member
Katılım
11 Mar 2006
Mesajlar
135
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
metin mete' Alıntı:
Allahtan,bu sopaccilarin yüzüne basimiza gelmeyen kalmiyor mesela daha dün aksam dinlemistim Allahin laneti üzerine olasi Israil yine musallat oldu?


sen hiç merak etme. Allah'ın lanete elbette israilin üzerinde. zaten tarihte hep öyle oldu. hz. MUSA (r.a) a ihanet eden bu illete 40 gün müydü ay mıydı yıl mıydı herhalde allah yeni toprakları onlara haram kıldı. tarihte hep insanlar onlara bir pislik gözüyle baktı. katliamlara maruz kaldılar. hepğsi bu lanetten değilde neyden......


kalın sağlıcakla 268
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Müellif, kitabında kendi bakış açısından bir müslümanın sünnet, sünnetin yeri ve hüccet oluşu karşısındaki durumunu ele alıyor. Dört bölümden oluşan kitapta, ilk bölümde İslam’da sünnetin yerinden, ona yönelmenin, onunla hüküm vermenin ve ona muhalefetten sakınmanın vacip oluşundan söz ederken, ikinci bölümde, asr-ı saadetten sonra ortaya çıkan sünnet karşıtı bir takım kimselerin sünnete muhalefet olsun için ortaya attıkları kıyasların, metotların, usullerin yanlışlığından, kirli hedeflerinden bahsediyor. Üçüncü bölümde ise hadislerin çok büyük bir bölümünü oluşturan ahad hadislerin akidede delil olmayacağını öne sürenlerin ve hadisleri, akaide taalluk eden hadisler ve ahkamla alakalı hadisler şekliyle ayrıma tabi tutanların mesnetsizliğini açıklıyor. Son bölümde ise “sünnetin konumunu zayıflatmak ve sünnetle amel etmenin ihmal edilmesi “ demek olan, “islam dünyasında her asırda vuku bulan ve bütün bir hayatı, fikri kökleri tümüyle kapsayan bir taklit hastalığı”na değiniyor.

Kitap hadisle alakalı bazı tanımlamalarla başlıyor; diğer bölümlerimizde bunları detaylarıyla vereceğimiz için sadece konunun ilgilendirdiği bazı tanımları kısaca serdedelim:

Haber, lügatte hadisle eş anlamlı olmakla beraber, ıstılahta Peygamber'den nakledilen sözlerle beraber başkalarından sadır olan sözleri de içerir. Bu şekliyle, her hadis haber iken, her haber hadis değildir.

Senet veya isnat, metne ulaştıran yoldur, yani en son ravi olan hadis musannifinden başlayarak, Peygamber’de son bulan ravi zinciridir. Metin ise mananın belirlenip doğrulandığı hadis lafızlarıdır.

Mutevatir, güvenilir olmaları ya da çoklukları sebebiyle yalan üzere birleşmeleri aklen ve adeten mümkün olmayan bir topluluğun verdikleri haberdir. Ahad ise tevatur şartlarını taşımayan her haberdir.

Hemen bu tanımlamaların ardından vurucu bir tespit, aslında kitap boyunca açıklanacak, delillendirilecek olan şu iddia dava ediliyor: “Sünnet zikirdendir ve kıyamet gününe kadar ortadan kalkıp kaybolmaktan ve içerisine yalan karışmaktan korunmuştur. İçerisine hadis olmayan başka haberlerin karışması ihtimalinden de korunmuştur.”

Sünnetin korunduğunun delillerinden birisi, “Zikri biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz, biz!” Hicr 9 ayetidir. Bu ayet Allah’ın zikri koruyacağına dair kesin bir vaadidir. Peki Zikir nedir? Hiç şüphe yok ki zikir öncelikle Kuran’ı içerisine alır. Fakat iyice düşünüldüğünde ve araştırıldığında Nebi’nin sünneti de bunun içerisindedir. “Sana zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın...” Nahl 44 ayeti mucibince Resul’ün dindeki sözleri Allah tarafından bildirilmiş vahiydir. Allah tarafından bildirilen her vahyin “indirilmiş zikir” olduğunda ihtilaf yoktur. Böyle olunca Rasulullah’ın din hususunda söylediği şeylerden bir kısmının kaybolmasına, insanların açık-seçik biçimde birbirinden ayıramayacağı tarzda ona batıl ve uydurmaların karışmasına imkan yoktur. Eğer birisi, “Allah zikirle sadece Kuran’ı kastedmiştir, dolayısıyla korumayı vaat ettiği sadece Kuran’dır, harici vahiyler değil”, derse o zaman deriz ki; Zikir, hem Nebi’ye indirilmiş Kitab’a hem de onu açıklayan Sünnet’e verilmiş isimdir. “Sana zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın...” Nahl 44 ayetince Rasulullah’ın insanlara Kuran’ı açıklamakla emrolunduğu açıktır. Kuran’da Allah’ın, lafzıyla tam olarak neyi, nasılı kastettiğini anlayamadığımız birçok mücmel ayet vardır ve bu ayetleri ancak Resül’ün açıklamasıyla anlayabiliriz. Eğer, Rasulullah’ın bu mücmel ayetleri açıklamaları, Kuran’a dair izahları korunmuş değilse, kendisinde olmayan uydurmalar karışmışsa ve bunların olmayacağına dair Rahmani bir kefalet ortada yoksa, Kuran naslarından istifade etmek de boş bir uğraş, batıl bir uğraş olmaktan kendini kurtaramazdı. Ayrıca üstümüze farz olan hükümler de batıl olurdu. Bilinen bir gerçektir ki, İslam şeriatının iki ana mercii, temel kaynağı vardır: Kuran ve Sünnet. “Bir anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onu Allah ve resulüne götürün...” Nisa 59 ayetiyle, “Dikkat ediniz, bana Kuran ve O’nun bir benzeri verildi.” (Ebu Davud) hadisi bu manada çok şey ifade etmektedir. Kuran bize mutevatir olarak geldiği için korunmuştur. Sünnete gelince, o Kuran’ın açıklayıcısı, şerhedicisi, ondan gelen hükümleri özelleştiren, mutlak hükümleri takyit edendir. Sünnetten yoksun salt Kuran’ı anlamak, onunla hükmetmek, amel etmek mümkün değildir. Bu yüzden Rabb’imizin Sünneti koruması bir gerekliliktir. Bunun üzerine sahih bir usul kaidesi konulmuştur: “Kendisiyle vacibin tamamlandığı şey de vaciptir.”

Nebevi sünnetin gayba taalluk eden itikadi hususlarda olsun, ameli, siyasi yahut eğitimle alakalı konularda olsun, hayatın her yanına dair bütün durumlarda İslam şeriatının ikinci kaynağı olduğu noktasında ilk müslümanlar arasında tam bir ittifak vardır. Bu sebebe binaen rey, içtihat veya kıyas sebebiyle Sünnete muhalefet caiz olmaz. İmam Şafii, meşhur eseri Er-Risale’de şöyle der: “Haberin bulunduğu yerde kıyas yapmak helal değildir.”

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

“Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” Hucurat 1

De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez”. Al-i imran 32

“ Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik! "Başüstüne" derler, ama yanından ayrılınca onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter.” Nisa 79-80-81

“ Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.” Maide 92

Ve daha başka nice ayette bu hususlar vurgulanmaktadır; Resulün hükmetmesi Allah’ın hükmetmesi gibidir, Resule itaatsizlik Allah’a itaatsizliktir. Allah’ın hüküm koymasıyla Resulün hüküm koyması farksızdır. Nasıl Allah’ın önüne geçmek haramsa, Peygamberin önüne geçmek de haramdır. Resule itaat Allah’a itaat gibidir. Resulullah’ın dine taalluk eden, akıl ve tecrübeyle bilinemeyen gaybi bütün haberleri, Allah’tan ona gelen vahiy kapsamında mütalaa edilmiştir. Vahiy ise ne arkasından ve ne de önünden kendisine batılın yetişemeyeceğidir. Nebi’nin sünneti bize getirdiği Kitab’ın açıklamasıdır. Delalet ve sapıklıktan kurtulmanın tek yolu Kuran ve Sünnete sarılmaktır.

Kitaptan ve dahi Sünnetten yukarda getirilen deliller, Nebinin getirdiği her hususta sünnete mutlak surette tabi olmanın vacip olduğuna kesin bir şekilde delalet etmektedir. Ayrıca, sünnetle hükmetmeye ve ona tabi olmaya rıza göstermeyerek ona karşı çıkan kimsenin de mümin olamayacağına bu nasslar delalet etmektedir. Bu nasslar, din ile ilgili her emre şamildir. Akide ilmine yönelik olsun, amele taalluk eden hükümlerde olsun yahut diğer hususlarda olsun aralarında fark yoktur. Nasıl ki sahabenin bir meselede Rasulullah’ın hadisini reddetmesi caiz olmuyor ve sahabenin kendileri gibi bir kişi olan sahabenin Nebi’den rivayet ettiği haber-i ahad’lar akidede bile bizatihi hüccet kabul ediliyor idiyse, aynı şekilde sahabeden sonra gelenlerin de ravisi güvenilir olduğu müddetçe başlı başına hüccet olan ahad haberleri reddetmeleri caiz değildir. Bütün bu gerçeklere rağmen, bazı kelam bilginlerinin ortaya koyduğu usuller, bir takım usul alimlerinin mesnetsiz olarak koyduğu kaideler ve mukallit fakihlerin delilsiz olarak verdikleri fetvalar yüzünden sünneti terkeden, ihmal eden bir nesil geldi. Zikredilen bu ihmalin neticesi olarak onlar sünnetin büyük bir kısmından şüphe etmeye başladılar. Sünnetin geri kalan kısmını da bu usul ve kaidelere ters düştüğünden dolayı reddettiler. Bundan ötürü ayetler onların katında yanlış anlaşıldı. Sünnetin yerine bir takım kaide ve kurallar oturtarak onlarla hükmettiler. Böylece işi tersine çevirdiler, sünnete bu kaide ve kuralların perspektifinden baktılar. Şayet sünnet kaide ve kurallarına muvafıksa kabul ettiler, değilse reddettiler. Bu sebepten ötürü, müslümanlarla Nebi arasındaki sağlam bağ koptu. Acaba insanları sünnete uymaktan alıkoyan, halef bilginlerinin ortaya attıkları bir takım kaide ve kurallara göre hareket etmelerine sebepler nelerdir? Bunun belli başlı nedenleri şöyle sıralanabilir:

1. Bazı kelam bilginlerinin “ahad hadis inançta delil olmaz” şeklindeki sözlerinin ve günümüzde bazı İslam davetçilerinin “akide konusunda ahad hadisi delil almak caiz değil, bilakis haramdır” şeklindeki düşüncelerinin yaygınlık kazanması.

2. Kendilerine tabi olunan bazı mezheplerin usul olarak kabul ettikleri bir takım kaideler.

3. Taklidin din yerine konularak yol yordam ittihaz edilmesi ve ilim öğrenmek için yeterli çabanın sarf edilmemesi.

Yukarda zikri geçen kıyas ve başka kaide ve kurallardan ötürü sahih hadisin reddedilmesi olgusu şüphesiz ki daha önce kaydedilen ayet ve hadislere ters düşmektedir. Asıl olan sahih hadisi, bu kaide ve kurallara takdim etmektir. İmam İbn-i Kayyım bir eserinde şöyle der: “Selef-i salihin Rasulullah’ın hadisine ters düşen görüş, kıyas, istihsan ve söyleyen kim olursa olsun, insanlardan herhangi birisinin sözünü şiddetle reddeder ve bu durum karşısında feci bir şekilde öfkelenirler. Peygambere kelimenin tam anlamıyla boyun eğmekten, onun emirlerine teslim olmaktan ve onun sözlerine karşı işittik, itaat ettik demekten başka çıkar yol olmadığını savunurlardı. Amel, kıyas veya herhangi birinin sözünü hadise uygun düşmediği müddetçe kalplerinden bile geçirmezlerdi.” Hadise rağmen, sünnetten açık delillere rağmen kıyas yapmak, başka kaide ve kurallara göre hareket etmek noksanlık varmış gibi olur. Bir kişi kıyasa başvurmada ne kadar ileri gidiyorsa, bununla doğru orantılı olarak söz konusu kişi bir o kadar da sünnete muhalefetinde ileri gidiyor demektir.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Uyulmasi mecbur olan(farz) olan bir Resulüllah var ama neye göre uydurmasi ve yalani cok olanmi yoksa saf temiz ve celiskisiz olanimi?

De ki, "Ben sadece Rabbime çağırırım; ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam." 72/20

De ki "Ey halk, dinimden bir kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki, sizin ALLAH'tan başka taptığınız kimselere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alan ALLAH'a taparım. İnananlardan olmakla emrolundum." 10/104

"Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız," dediler. De ki: "Hayır, biz İbrahim'in tektanrıcı dinine uyarız. O, ortak koşanlardan olmadı." 2/135

Ben yüzümü tümüyle, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim. 6/79

GÜZELE VE DOĞRUYA ÇAĞIRAN

Müslüman (teslim) oldular diye seni minnet altında bırakmak istiyorlar. De ki, "Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Aslında, sizi inanca ulaştırdığı için ALLAH sizi kendisine borçlu görür, eğer doğru kimselerseniz." 49/17

Dinlerine girmedikçe ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar, senden hoşnut olmazlar. De ki: "Doğru yol ALLAH'ın yoludur." Sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyarsan ALLAH'a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir destekleyici bulamazsın. 2/120

Seninle tartışırlarsa, "Ben ve beni izleyenler kendimizi ALLAH'a teslim ettik," de. Kitap verilenlere ve kitap verilmeyenlere (ümmilere), "Teslim oldunuz mu," de. Teslim olurlarsa, doğruyu bulurlar. Yüz çevirirlerse, görevin sadece duyurmaktır. ALLAH kulları görür. 3/20

De ki, " ALLAH'ı seviyorsanız beni izleyin ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir." 3/31

UYARAN - ÖĞÜTLEYEN VE HATIRLATAN

De ki, "Ben sizden her hangi bir ücret istemiyorum; o sizin olsun. Benim ücretim ancak ALLAH'tandır. O her şeye Tanıktır." 34/47

"Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum," de. Ne var ki, sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmez. 21/45

De ki, "Övgü ALLAH'adır; ayetlerini size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin onların yaptığından habersiz değildir." 27/93

De ki "Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben, ancak bana vahyedilene uyuyorum. Ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim." 46/9

De ki, "Ey inanan kullar, Rabbinizi sayın. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik vardır. ALLAH'ın yeri geniştir. Gerçek uğrunda direnenlerin ücreti hesapsız olarak verilecektir. 39/10

De ki, "Sizin için göklerden ve yerden kim besin sağlıyor?" De ki, "ALLAH." Öyleyse ya biz veya siz, ya doğru yoldadır, ya da açık bir sapıklık içindedir. 34/24

De ki, "ALLAH geceyi diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH'tan başka hangi Tanrı size bir ışık getirebilir? İşitmiyor musunuz?" De ki, "ALLAH gündüzü diriliş gününe kadar üzerinize sürekli kılsaydı ne dersiniz? ALLAH'tan başka hangi Tanrı dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmüyor musunuz? 28/71-72

Seninle çekişirlerse de ki, "ALLAH yaptığınız her şeyi en iyi bilendir." 22/68

De ki, "Size bir saat gecikmeyecek, bir saat de erken gelmeyecek belirlenmiş bir gününüz vardır." 34/30

De ki, "Övgü ALLAH'a özgüdür. Selam (barış) da seçtiği kullarına olsun. ALLAH mı, yoksa onların ortak koştukları mı daha iyidir?" 27/59

Eğer yüz çevirirlerse de ki, "Size yeterli ölçüde bildirdim. Size söz verilen şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem." 21/109
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ALLAH RAZI OLSUN SEYFULLAF abi....

göklerden mahzene
qolop4444
 
Üst Alt