sinang
New member
بســـم الله الرحمن الرحيم
"İnne aleyke ille'l-belâğ" ayetine bakarak, peygamberin sadece bir elçi ve haberci olduğunu ileri sürenler mühim bir noktayı unutuyorlar. Bir peygamberin tebliğ edici veya telkin edici hüviyeti, ancak onun dinine insanların girmesine kadar sürer. Yeni dine girip bir ümmet oluşturduktan sonra iman edenler için peygamber kimliği, tebliğ ve telkin edicilikten çıkar, bir lider, hâkim, bir hükümdar, bir hukukçu, bir kadı, bir hoca, bir veli ve bir kumandan haline gelir. Artık ümmetinin O'na sadakatini bildirmesi, O'na itaat etmesi şarttır.
Bazı kimseler, bir insan olarak Muhammed bin Abdullah (a.s.) ile, bir vaiz ve peygamber olarak Muhammed Rasûlullah (a.s.) arasında ayırım yapmaya çalışmışlardır. Ancak Kur'ân-ı Kerim böyle bir ayırım yapmıyor. Kur'ân-ı
Kerim, Hz. Muhammed (a.s.)'in sadece bir tek kimliğini bildirmektedir. O da, rasûl veya peygamber oluşudur. Cenabı Allah'ın, kendisini peygamberlik mertebesine çıkarmasından başlayarak verdiği son nefesine kadar, Hz. Muhammed (a.s.) her ân Allah'ın Rasûlü sayılmıştır. Her sözü ve fiili Allah'ın peygamberi olarak yapılmıştır.
Fakat, Peygamber Efendimiz (a.s.) bir peygamber olmasının yanı sıra aynı zamanda bir vaiz, muallim, hoca veli, eğitimci, kadı, hâkim, İmam, emir ve hükümdardı. Hatta, özel, ailevî ve vatandaşlık hayatını da aynı hüviyetiyle sürdürdü. Bütün bu kimliklere bürünmesine rağmen, mübarek hayatı, mükemmel bir insan ve dindar bir mü'min olarak öylesine temiz öylesine nezih idi ki, O'nu taklit etmek, Allah'ın rızası ve ahiretle şefaat ve selâmetin vazgeçilmez bir kuralı olarak ortaya çıktı.
Nitekim, Ahzab sûresinin 21. ayetinde şöyle buyurulmuştur: "Sizin için Allah'ın Rasûlünde güzel bir örnek vardır. Bu haslet, Allah'ın rızasını ve ahiret sevabını ümid edip, Allah'ı zikredenlere mahsustur". Hazreti Peygamber efendimiz (a.s.)'in peygamberlik, insanlık ve devlet başkanlığı hüviyetlerinde ayırım yapıldığını gösteren en ufak bir işaret ve kaydı Kur'ân-ı Hakim'de görmek mümkün değildir. Zaten, ayırım yapılmaya, fark gözetmeye ihtiyaç da yoklu. Zira, Hz. Muhammed (a.s.) Allah'ın şeriatına göre harekat etmek, bu şeriatın gerçek bir temsilcisi olmakla mükellefti ve dolayısıyla Allah'ın emrine aykırı herhangi bir söz söyleyemez, herhangi bir hareketle bulunamazdı.