Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sabır ve Hastalık ....

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Allah'ın azabından kurtulmak, O'nun sevab ve rahmetine nail olarak cennetine girmek isteyenler, nefislerini dünyaya ait azgın arzulara kapıl-maktan alıkoymalı, hayatın sıkıntısı ve musibetlerine karşı sabırla katlan-malıdırlar. Nitekim ulu Allah (C.C.)
mk-003-1.jpg

«Allah sabredenleri sever» buyuruyor. (17)
Sabır birkaç türlüdür: Allah'ın emirlerine uymakta sabretmek (sebat), Allah'ın yasaklarından uzak durmada sabretmek (direnmek), musibete, bilhassa ilk şok anının sarsıntısına karşı sabretmek (katlanmak)
Allah'ın buyruklarına uymakta (itaatte) sabır gösterenlere Allah, Kıyamet günü cennette, her biri yerle gök arası kadar olan üçyüz derece verecektir.
Allah'ın yasaklarından uzak durmada sabır gösterenlere Allah, Kıyamet günü, her biri yedinci yerle yedinci gök arası kadar olan altıyüz derece verecektir.
Allah'dan gelen musibetlere sabırla katlananlara Allah, Kıyamet gü-nü her biri Arş ile yeryüzü arası kadar olan yediyüz derece verecektir.
— HİKÂYE —
Anlatıldığına göre Zekeriyya (A.S.) bir gün yahudîlerden kaçar, on-lar da ardına düşerler. İz sürücüler kendisine yaklaşınca kalın dallı bir ağaç görür, «Ey ağaç yarıl da beni içine al» diye yalvarır. Bu sırada açılan ağaç Hz. Zekeriyya'yı gövdesine aldıktan sonra tekrar kapanır.
Derken İblis ortaya çıkar, iz sürücülerini iri gövdeli ağacın yanına getirir, bir testere ile ağacı keserek Hz. Zekerriya'nın ölmesini sağlamalarını söyledi. Onlar da İblisin dediği gibi yaparlar. Hz. Zekerriyya (A.S.) Allah'a değil, ağaca sığındığı için bu yanlış tutum, helâkine yol açar ve testereyle ikiye bölünür.
Nitekim Peygamber'imizden (S.A.S.) gelen bir rivayette: Ulu Allah (C.C.) şöyle buyurur:
— Başına bir belâ geldiği zaman bana sığınan kulun, daha o hiç bir istekte bulunmadan, dileğini yerine getirir ve daha yalvarmadan duasını kabul ederim. Buna karşılık başına bir belâ geldiği zaman bana değil de varlıklardan birine sığınan kulun yüzüne bütün gökyüzü kapılarını kitlerim». demiştir.
(Hikâyeye devam edelim:) Testerenin dişleri beynine geçince Hz. Zekeriyya (A.S.) feryadı koparır. Bunun üzerine kendisine şöyle sesle-nilir:
—- Ey Zekeriyya! Allah sana şöyle buyuruyor: Niye belâya sabretmi-yorsun da «ah» diyorsun. Eğer bu sözü ikinci sefer tekrar edersen adını peygamberler defterinden silerim.»
Bu ağır ihtar üzerine Hz. Zekeriyya ağzından hiç bir feryad ifadesi kaçmasın diye dudaklarını ısırır, iki parçaya biçilinceye kadar sabreder.
Aklı başında, olan kimse şikâyetçi olmaksızın başına gelen belâya sabretmeli, dünya ve ahiret azabından kurtulmalıdır. Zira belâların (imtihanların) en çetini ile peygamberler ve veliler karşılaşır.
Cüneyd-i Bağdadî (rahimehullahu Aleyh) der ki: «Belâ, ariflerin kandili, muridlerin uyarıcısı, müminlerin silâhı ve gafillerin helâk alma sebebidir. Başına belâ gelip de hoşnutluk ve sabır göstermedikçe hiç kimse imanın tadına varamaz.»
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
— Bir gece hastalanıp da Allah'dan gelen acıya gönül hoşnudluğu ile katlanan kimse, anasından doğduğu gün gibi günahlardan arınır. O halde hasta olduğunuz zaman iyileşmeyi temenni etmeyiniz.»
Dahhak der ki, «her kırk gecede bir başına ya bir belâ ya bir keder veya bir musibet gelmeyen kimsenin hesabına, Allah katında hiç bir hayır yazılmaz».
Muaz Îbni Cebel (R.A.) der ki, «Allah bir kulun başına bir hastalık verince sol yanındaki meleğe «çek ondan kalemi», sağ yanındaki meleğe de «bu kulumun hesabına yapageldiği amellerin en iyilerini yaz» diye ta-limat verir.
• Peygamberimiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:
— Bir kul hastalanınca Allah ona iki melek göndererek «bakın baka-lım, kulum ne diyor» diye talimat verir. Eğer hasta «Elhamdülillah» derse bu sözü melekler tarafından Allah'a ulaştırılır. O, zaten bilir ya! O zaman Allah buyurur ki, «bu kulumun eğer canını alırsam onu kesinlikle cennete yerleştireceğim ve eğer ona şifa verirsem etini daha semiz etterle, kanını daha daha yarayışlı bir kanla değiştireceğim gibi günahlarını da muhakkak sileceğim.»
— H İ K Â YE-
İsrailoğulları arasında bir fasık vardı, fasıklıktan bir türlü vazgeçmi-yordu, günün birinde beldesinin halkı ondan iyice bıktı, koyulduğu kötü yoldan onu vazgeçirmekten ümitler kesilince ondan kurtulmak için Al-lah'a yalvardılar.
Allah (C.C.) Hz. Musa'ya (A.S.) vahyetti ki, «İsrailoğulları arasında fasık bir delikanlı var, onu beldelerinden sür ki, onun kötülüğü yüzünden üzerlerine ateş yağmasın.»
Hz. Musa da o beldeye vararak delikanlıyı sürdü. Delikanlı beldesinden çıkarak bir köye sığındı. Bunun üzerine Allah'dan o köyden de onu kovma emrini alan Hz. Musa, delikanlıyı yeni yurdundan da çıkardı.
İkinci sefer sürgüne çıkan delikanlı bu defa insansız, bitkisiz, vahşî hayvansız ve kuş uçmaz bir mağaraya sığındı. Bu ıpıssız mağarada yalnız, kendisi ile başbaşa kalan delikanlı çok geçmeden hastalandı, yanında ba-kacak hiç kimsesi yoktu.
Toprağın üzerine yığıldı, başını da yere koydu. Bu acıklı durumda dudaklarından şöyle mırıldandı, «Annem başucumda olsaydı, halime acır ve zilletime ağlardı. Babam yanımda olsa yardımıma koşar, başımın ça-resine bakardı. Karım burada olsa ayrılığımızın acısına ağlardı... Çocuklarım yanımda olsalar, cenazemin arkasından gözyaşı döker ve «Allah'ımız! Garib, zavallı, günahkâr, beldesinden yabancı bir köye sürülmüş, orada da barındırılmayacak ıssız bir mağaraya koyulmuş ve ıssız mağarada da dünyadan ayrılarak ümitsiz bir ahiret yolculuğuna çıkmak üzere olan babamızı sen af eyle» diye dua ederlerdi.
Allah'ım! Beni ana babamdan, evlâdımdan, karımdan ayrı düşürdün, fakat rahmetinden mahrum etme. Onların acısı ile kalbimi yaktın, fakat günahıma karşılık beni ateşinde yakma.
Delikanlının bu acıklı yalvarmaları üzerine Allah, delikanlıya anası ve karısı kılığında birer huri, çocuklarının kılığına girmiş genç melekler ve babası kılığında da bir melek gönderdi. Gelen huri ve melekler yanbaşına oturarak üzerine ağladılar. Delikanlı da «İşte ana-babam, karım ve çocuklarım, sonunda bana gelmişler!» diyerek ölçüsüz bir sevince boğuldu, gönlü feraha kavuşarak günahtan arınmış ve affa uğramış bir halde Allah'ın rahmetine kavuştu.
Bunun üzerine Allah (C.C.) Hz. Musa'ya (A.S.) bildirdi ki, «filân yer-deki falan kuytu mağaraya git, orada velilerimden bir veli öldü, yanına var, ona karşı yapılacak görevleri bizzat yürüterek ölüsünü defnet.»
Allah'ın bu talimatına uyan Hz. Musa (A.S.) kuytu mağaraya varınca Allah'ın emri ile önce kendi beldesinden ve sonra sürgün olarak yaşadığı köyden kovduğu delikanlının ölüsü ile karşı karşıya olduğunu ve cena-zesinin çevresini melekler ile hurilerin tuttuğunu görür.
O zaman Hz. Musa (A.S.) Allah'a «Allah'ım! Bu ölü, senin emrin uyarınca beldesinden ve sürgün yerinden kovduğum delikanlı değil mi» diye sorar.
Ulu Allah Hz. Musa'ya cevap verir, «evet ya Musa, fakat sonra ben onu rahmetimin şemsiyesi altına alarak affettim. Çünkü toprak üzerinde uzanmış, yatarken bana yakardı. Memleket, ana - baba, eş ve çocuk hasretine katlandı. Ona son nefesinde gurbetteki acıklı durumunun elemine katılsınlar diye son nefesinde anası ve eşi kılığına birer huri, babası ve çocukları kılığında melekler gönderdim.
Bilirsin ki, bir garip öldüğü zaman yer ve gök ehlinin hepsi onun için yas tutarlar. Ben merhametlilerin en merhametlisi iken ona nasıl acımazdım.»
Garip bir kimse komaya girdiği zaman Allah meleklerine buyurur ki, «ey meleklerim! Bu adam gariptir, yolcudur, çoluk - çocuğundan, eşinden, ana - babasından ayrı düştü. Ölünce arkasından ağlayacak, yasını tutacak bir kimsesi yoktur.»
Arkasından Allah, meleklerden birini babası kılığına, bir başkasını çocuğu kılığına, bir diğerini yakın akrabasından birisi kılığına koyar.
Bunlar son nefesinde yanına varırlar. Garip hasta gözlerini açar. ana- babasını, eşini görür, yüreği rahatlar, ruhunu huzur ve sevinç içinde teslimeder.
Daha sonra cenazesi yola çıkarıldığı zaman, melekler onu uğurlar ve mezarı başında Kıyamet gününe kadar dua ederler.

İşte ulu Allah'ın (C.C.) «Allah'ın kullarına karşı lütuf sahibidir» âyet-i celilesinin tecellilerinden birisi de budur.
——İbni Ata (rahimehullahu aleyh) der ki, «Kulun gerçek mümin olup olmadığı belâ ve ferahlıkla karşılaştığı anlarda belli olur. Ferahlık günlerinde şükredip belâ günlerinde sızlanan kimse, (kulluk ve müminlik iddiasında) yalancıdır.
- Eğer bir kimse bütün insanların ve cinlerin bilgisini nefsinde topla-mış olsa da üzerine doğru belâ rüzgârı estiği zaman başına gelenlerden ötürü açıktan açığa şikâyet ederse, ilminin ve amelinin ona hiç bir faydası yoktur.»
Nitekim bir Hadis-i Kudsî'de şöyle buyurulur:
— Benim takdirime razı olmayanlar ve benim verdiğime şükretme yenler benden başka bir rabb arasınlar.»
Vehb İbni Münebbih (rehimehullahu) in anlattığına göre peygamberlerden biri elli yıl Allah'a ibadet etmiş. Allah da ona «seni affettim» diye bildirmiş. Peygamber de bu bildiriye karşı «Allah'ım, hiç bir günah işlemedim ki, neyimi affediyorsun» demiş.
Bunun üzerine Allah boyun damarlarından birine hızla atmasını emretmiş, Peygamber o gece uyuyamamış. Gün ağardığı zaman sabah meleği yanına gelince boyun damarının hızlı atışından ötürü çektiği rahatsızlıktan ona yakınmış. O zaman melek ona şöyle demiş, «Allah'ın sana diyor ki, elli senelik ibadetinin sevabı boyun damarından şikâyet etmenin günahını bile karşılayamaz.»

Kalplerin KEŞFİ
imam-ı Gazali...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Nerede eski insanlar, nerede biz? Ashab'ı Kiram başına o gün içerisinde bir musibet gelmediği takdirde Resulullah'a (s.a.v.) koşar "Rabbimiz bizi sevmiyor mu ki başımıza bugün herhangi bir sıkıntı ve musibet gelmedi" diyerek Allah'ın (celle celaluhu) musibet ve sıkıntılarına sabrlı olmak adına iman sorgulamasına gidermiş.

Oysa biz, başımız dahi ağrısa hemen şikayet ediyoruz, nazlanıyoruz ah! vah! ediyoruz.

Rabbimizin verdiği her hastalık, musibet yada bela, illa kötü bir insan olduğumuzdan değil, bazı durumlarda bilakis sevdiğinden ve verdiği sıkıntıya sabr etmemiz sebebi ile afetmeye vesile olması açısından murad edilmiş bir nimet olarak da görebiliriz aslında.

Allah (celle celaluhu) razı olsun sizden samanyolu kardeşim, hastalıkların bizlere aslında şükr ve sabr nimeti olduğunu tekrar hatırlattığınız için.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
— Bir gece hastalanıp da Allah'dan gelen acıya gönül hoşnudluğu ile katlanan kimse, anasından doğduğu gün gibi günahlardan arınır. O halde hasta olduğunuz zaman iyileşmeyi temenni etmeyiniz.»

Kalplerin KEŞFİ
imam-ı Gazali...


Hasta olduğunuz zaman iyileşmeyi temenni etmeyiniz..

Bu bir nevi hastalığı istemek midir bilmiyorum.

Günahlarına keffaret için bir sahabe dua eder. Cemaate gelemeyince Rasulullah o kimseyi sorar. Hastalıkta gelemiyor cevabı alır ve namazdan sonra evine gider. Nasıl bu hale geldiğini sorunca "günahlarımın cezasını bu dünyada çekmek ve ahirete günahkar olarak çıkmamak için" felan der. Allah Rasülü: Allah size dua etmeyi öğretmedi mi diyerek; Allahım dünyada ve ahirette bize iyilik ver, duasını okur.

Soru: Hastalık kötü müdür?
Cevap: Ne iyidir ne kötüdür.

Hastalığa sabredersen iyi, hastalıktan şikayet edersen kötü..

Hastalık dile getirilip sıhhat istenir mi? Eyyüb as şifa etmememiş sadece durumunu dile getirmiştir.

Peki her şeyden haberdar olan Allaha durumun arz edilmesine ne gerek vardır?

Hastalık vermesinin sebebi, kulun Allah a yalvarması olamaz mı? Belkide..

Hastalık anında mı Allahı hatırlıyorsun yoksa sağlıklı olduğun zman mı? O halde hastalık iyidir. Bu yüzden hastalık istenir mi? istenmez zira şikayet edip etmeyeceğini, dayanıp dayanamayacağını sen bilemezsin.

Hastalıkten iyileşmeyi temenni etmemek, hasta kalmayı murad etmek değil midir? O halde nasıl dua etmeliyim hastalık anında? Sabır istenir mi?

Azizim! Sabredemesedin o hastalık verilmezdi. Allah kuluna kaldıramayacağı yükü yükler mi?

Bu durumda hastalığa sabretmeyip şikayet edenler ne olacak? Onlar güçlerinin farkında değiller. Zira güçlerini Ruhlarından değil, nefislerinden almaktadırlar. Kendilerini Nefislerinden ibaret görmekteler. Nefsin iniltilerini Allaha şikayet olarak arz etmekteler.

O halde dünyadaki iyilik sağlık/sıhhat/afiyet değildir, öylemi?
Elbette. Aklı Erenler, sağlık ile hastalık arasında bi fark gözetmez. Zenginlik ile fakirlik.. darlık ve genişlik arasında.. Onları gönderen Zat, Bir'se, gönderdikleride birdir derler.

Allahın bizden istememizi istediği iyilik nedir?
Ahirette faydasını görebilceğin şeylerdir. Bu dünyada yaptığın iyilikler senin için ahirette fayda verecek ve ahirette de iyilik elde etmiş olacaksın.

Madem bu dünyada yaptığım iyilikler Ahirette fayda verecek ve ahirette de iyilik elde etmiş olacağım. Ve bu dünyada ki iyiliklerim Ahirette elime geçecek, neden dünyada iyilik istedikten sonra ahirette de iyilik istemem isteniyor?

Dünyadaki iyiliklerin ahirette eline geçecek. Ama ahirette sadece karşılığını görmen yeterli olmayacaktır. Ahirette iyilik istemek, Allahın sana iyi muamele etmesini istemektir.

O zaman dünyada iyilik istemek, Allahın dünyada da iyi muamele etmesini istemedir denemez mi?

Sanki Allah kötü muamele ediyormuş gibi oldu. Ahirette iyi muamele etmesi merhametiyle etmesidir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Nitekim Peygamber'imizden (S.A.S.) gelen bir rivayette: Ulu Allah (C.C.) şöyle buyurur:
— Başına bir belâ geldiği zaman bana sığınan kulun, daha o hiç bir istekte bulunmadan, dileğini yerine getirir ve daha yalvarmadan duasını kabul ederim. Buna karşılık başına bir belâ geldiği zaman bana değil de varlıklardan birine sığınan kulun yüzüne bütün gökyüzü kapılarını kitlerim». demiştir.


Kalplerin KEŞFİ
imam-ı Gazali...


Ya Rabb'i
bütün semai ve arzi, insani, şeytani ve cinni, maddi ve manevi, olan ve olacak şerlerden, müsibetlerden, nakısalardan Sana, yanlız Sana sığınırız. Amin...
 
Üst Alt