Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resullerin Konumu

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
"İşte bu resullerden bazısını bazısına üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle, yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik." (Bakara-253)

Bu ayet, peygamberler topluluğunu diğer insanlardan ayırdığı gibi, onların kıssalarını da özetlemiş oluyor. Bu arada üstünlüğün bazı belirtilerini zikretmek suretiyle bazılarının bazılarına üstün kılındığını ifade ediyor. Bu üstünlük bazen resullerin davalarını yaydıkları çevreleriyle ilgilidir, Bir kabilenin, bir milletin, bir soyun ya da bütün soyları kapsayan milletlerin peygamberi olmaları gibi...

Aynı şekilde bu üstünlük resulün şahsına ya da ümmetine bağışlanmış bazı meziyetlerden de kaynaklanabilir. Nitekim risaletin, tabiatı ya da evreni ve insan hayatının bütün yönlerini kapsamış olmasıyla da ilgilidir bu üstünlük...

Burada ayet-i celile Musa ve İsa (a.s.) hakkında iki misal vermektedir. Onların dışındakileri ise genel bir işaretle ifade etmektedir.

"... Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik."

Her ne zaman Yüce Allah'ın bir peygamberle konuşması söz konusu edilirse, hemen Musa (a.s.) akla geldiğinden burada ismen zikredilmiyor. Kur'an'ın birçok yerinde olduğu gibi İsa (a.s.) da annesi Meryem'e nisbet edilerek zikrediliyor. Bunu nedeni ise açıktır:

Kur'an'ın nazil olduğu dönemde İsa (a.s.)'ın Allah'ın oğlu olduğu veya biri ilahi, diğeri beşeri olmak üzere iki uknumdan meydana geldiği ya da kâseden bir katre misali beşeri tabiat, ilahi tabiat içinde eridiği gibi, kiliseleri ve konsilleri tartışmaya boğan ve bu uğurda Roma devletinde oluk oluk kanların akmasına neden olan, daha bir sürü efsane zihinleri meşgul ettiğinden, Kur'an-ı Kerim, daima İsa (a.s.)'ı annesine nisbet ederek O'nun insan olduğuna dikkat çekmek istiyordu. Ruhu'l-Kudüs deyimiyle de Kur'an, peygamberlere vahiy getiren Cebrail'i kasdetmektedir.

Cebrail, resullerin üstlendikleri zor görevi yerine getirmelerine yardımcı olacak ilahi işaretleri getirmesiyle onlara büyük bir destekti. Ayrıca zor ve sıkıntılı yollarında onların sebat etmelerini sağlayan, yolun şiddetli ve korkulu anlarında üzerlerine güven, itmi'nan ve zafer duygularını indiren en büyük destekti. Bunların tümü davet esnasında karşılaşılan zorluklara karşı koyabilmek için şiddetle ihtiyaç doyulan önemli duygulardır.

Allah'ın İsa (a.s.)'a verdiği apaçık delillere gelince; kendisine indirilen incil'i kapsadığı gibi, yeri geldikçe Kur'an'da detaylıca anlatılan İsa (a.s.)'ın risaletini doğrulamak için inatçı İsrailoğullarına gösterdiği olağanüstü halleri de kapsamaktadır.

("Ve (Allah, İsa'yı) İsrail oğullarına rasul olarak gönderecektir. (O:) "Ben sizlere Rabbiniz katından ayet (mucize) getirdim. Muhakkak ki ben, sizlere çamurdan kuş şeklinde bir şey yapacağım. (Sonra) ona üfleyeceğim. O da Allah'ın izniyle (canlı bir) kuş olacaktır. (Yine) Allah' ın izniyle kör olarak doğmuş olanları ve barası iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ve sizlere evlerinizde yediğiniz ve biriktirdiğiniz şeyleri de haber veririm. Eğer iman etmek istiyorsanız, şüphesiz ki bunlarda sizler için bir ayet (ibret) vardır" dedi. (Al-i İmran-49)

Burada ayet-i celile Hz. Muhammed (s.a.v.)'den bahsetmektedir. Çünkü önceki ayetten de anlaşılacağı gibi hitap ona yöneliktir.

"Bunlar, Allah'ın ayetleridir; Sana onları hak olarak okuyoruz. Ve şüphesiz sen resullerden birisin." (Bakara-252)

" İşte bu resullerin bazısını bazısından üstün kıldık."

Kendisine hitaben diğer resuller anlatıldığından Hz. Muhammed'den (s.a.v.) söz edilmemektedir.

Biz, resullerin makamlarına baktığımızda ister risaletin mükemmelliği ile evrenselliği açısından olsun, isterse kapsayıcılığı ve sürekliliği açısından olsun durum değişmeyecektir. Göreceğimiz sonuç, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) en yüksek makamda olduğudur.

İslam, hakikatlerin en büyüğü olan "Birlik" hakikatini gerçekleştiren en mükemmel düşüncedir.

- Kendisine hiçbir şeyin benzemediği Yaratıcı'nın birliği...

- Bütün varlığın "ol" kelimesiyle kendisinden sudur ettiği iradenin birliği...

- Bu iradeden doğan varlığın birliği...

- Bu varlığa hükmeden yasanın birliği...

- Basit hücreden konuşan insana kadar, canlılara bahşedilmiş hayatın birliği...

- Adem (a.s.)'dan yeryüzündeki en son çocuklarına kadar bütün beşeriyetin birliği...

- Menşe'leri bir olan beşeriyete bir olan Allah'tan gelen dinin birliği... -

- Bu daveti tebliğ eden resuller topluluğunun birliği...

- Ve bu daveti kabul eden mü'min ümmetin birliği...

- Beşerin Allah'a yönelik, ibadet adı verilen faaliyetlerinin birliği...

- Amel ve ceza yurdu olan ahiretin birliği...

- Ve insanların düşünce tarzlarını ve hayat metodlarını alacakları kaynağın birliği...

Muhammed (s.a.v.)'in aklı, bu birliği ve somut örneklerini kavradığı gibi, ruhu da yüce birliğin hakikatine mutlak surette cevap verecek kapasitededir. Nitekim O'nun maddi yaratılışı da insanların gözü önündeki hayatı esnasında bu yüce birliği temsil edecek mahiyettedir. Bu yüzden gönderildiği günden kıyamete kadar bütün beşeriyetin olgunluğunu ilan etmesi için zorlamadan, hatta aciz bırakan maddi mucizeye gerek kalmadan doğrudan insan idrakine ve anlayışına dayanmaktadır.

Bu nedenle O, son resuldür, risaleti de son risalettir ve O'ndan sonra vahiy kesilmiştir. O risaletiyle tevhidi beşeriyete göstererek, beşeriyetin, bütün faaliyetlerine uygun, evrensel ve geniş metodu ilan etmiştir. Bundan sonra, geriye beşer aklı için Rabbani metod sınırları dahilinde özgürce yapacağı yorum ve tafsilattan başka yeni bir ilahi risalete gerek kalmamıştır.

Şüphesiz Yüce Allah beşerin yaratıcısı olduğundan, kim olduklarını, dünyalarını ve ne olacaklarını biliyor. Bu yüzden yüce Allah, bu risaletin, ondan kaynaklanan metodun, insanın hayatı, gelişmesi ve çalışması için en uygun yol olduğunu biliyor.

Hangi insan Allah'ın kullarının iyiliğini Allah'tan daha iyi bildiğini iddia ederse ya da bu Rabbani, metodun gelişen ve yenilenen hayata uymadığını iddia ederse veya Allah'ın metoduna denk bir metod meydana getirebileceğini iddia ederse; evet, kim bunların birini ya da bunların tümünü iddia ederse şüphe götürmeyecek bir şekilde açıkça kafir olur!

İnsanın ve beşeriyetin istemeyeceği bir kötülük işlemiş olur.

Açıkça Allah'a ve Allah'ın bu risaletle ve insan hayatına hükmetmesi için bu risaletten çıkarılan Rabbani metodla merhamet ettiği beşeriyete düşmanlık safını seçmiş olur.
 

malik bin nebi

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
23 Mar 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selam arkadaşlar aşşağıdaki yazı,M.Yaşar Soyalan'ın Vahy Savunması Adlı kitabından Elçilerle Farklı konuşma meselesi bölümünden, özetlenerek iktibas edilen bir yazıdır., faydası olması ümidi ile,






" Geleneksel kültürümüzde, bunUN bir yanısıması olarak tefsirlerimizde,Allah'ın seçtiği rasullerle farklı farklı şekillerde konuştuğu, yani vahiy gönderdiği; örneğin Hz.Musa ile Tur Dağı örneğinde olduğu gibi açıkca konuştuğu ifade edilgelmiştir.Bu düşüncelerine delil olarak az sonra ifade edeceğimiz ayetleri delil olarak göstermişlerdir.Kendi düşüncemizi ortaya koymadan önce ilgili ayetlere bakalım.Ancak önce peygamberlere farklı şekilde vahy verilmesi konusu ile peygamberlerin birbirleri karşısında var olduğu iddia edilen hiyerarşi/alt-üst durumunu ilişkilendirerek birlikte ele almamız gerekir.Çünkü, geleneksel kültür içinde bu konular iç içe girmiş durumda dile getirilmektedir." Peygamberler arasında ast-üst ilişki varvar ve bu nedenle,Allah rasulleri ile bu alt-üst ilişkisine göre konuşmaktadır.Bizim peygamberimiz Hz.Muhammed ise bu alt-üst ilişkisinin en tepe noktasında bulunuğu için Allah onunla bütün vahy şekilleri ile konuşmuştur." denilmektedir,
Öncelikle bu hiyerarşiyani ast üst ilişsine veya bazı peygamberlerin derecelerinin daha fazla olduğu konusuna değinelim.Bir defa kelimeler kendi anlam dünyalarına uygun olarak ifade edilmemektedir.Bu hem "derecat " kelimesi, hem de "faddala " kelimesi için söz konusudur."Derecat" kelimesi günlük, türkçe'de kullanılan "derece", "kademe"anlamında kullanılmamaktadır..Oysa ilgili kelime,Kur'an'sa ancak çok dolaylı bir şekilde böyle bir anlmaı çağrıştırsa da, bir bütünlük içerisinde ele aldığımızda"konum" "durum" anlamlarında kullanıldığını, genelde nötr bir anlama sahipken cümle içindeki durumu veya birlikte kullanıldığı kelimelere göre onlarla uyumlu olarak yeni anlamlar kazanır.

" Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği şeylerde, sizi denmek için, kiminizi kiminizin derecat ile fevkine çıkarır.O'dur.Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgiyendir." ( 6/165)

Bu ayette, yeryüzünde halife kılınan kullar arsında bir ats üst ilişkisinden değil, yani bazılarının diğerlerinen daha değerli ve kıymetli olduğu anlamında değil; farklı konumlarda, farklı durumlarda bulunduklarından, bu durumlarına göre, yani, bu insanların rızk karşısındaki konumlarına göre imtihan olacakları ifade edilmektedir.

" Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kldık.Karada ve denizde taşıtlar yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık.Onları yarattıklarımızın bir çoğundan donanımlı kıldık ( faddalnahum ala kesirin mimmen halakna tafdilen).(17/70)
Aynı konu derecat kelimesi kullanılmadan farklı ifadelerle de dile getiriliyor; insanoğlunun diğer yaratılanlar karşısındakfarklılıklarından ve ona fazladan verilen donanımların hakkını vermesi, isteniyor.
" Bak! Bir kısmını diğerinden nasıl ayırmışız/farklı kılmışız ve elbette ahiret hem konumu (derecat) olarak daha büyük, hem de tafdılce ( içinde barındırıdıkları açısından) de daha /büyüktür." ( 17/21)
Bu ayette derecat kelimesi, ahiretin konumunu, durumunu anlatan bir ifade olarak kullanılıyor.Burada bir efdaliyattan, bir üstünlükten çok, cennet ve cehennemi de ifade edecek şekilde mevcut durumu anlatılıyor.Bir dünya ve ahiret karşılaştırılması yapılarak, dünyanın ahiret karşısındaki konumu ortaya konuyor.Ahiretin hem konum açısından hem de içinde barındırdıkları açısından, dünyadan çok çok büyük oolduğu ekber kelimesi ile ifade ediliyor........................(43/32’yi okuyunuz ve 16/71 ile tefsir ediniz.farklı rızıklandırılmanın sebebininzenginlerin fakirlere vermeleri geretktiğini, bunun da sadece bir faklılık olduğunu üstünlük olmadığını görürsünüz.)

Deracat kelimesinde olduğu gibi, benzer bir anlam kayması da faddala kelimesi için söz konusudur.Faddala kelimesi öz olarak farkı, farklılaşmayı, farklı olmayı ifade ederken; günümüz Türkçe'sinde kutsalı çağrıştırmak anlamında, üstün, üstün olmak anlamlarında kullanılmaktadır.Böylece bu kelimenin bütün kullanımlara bu şekilde tercüme edilerek, zengin olan dahaüstün /daha kutsal, fazla bilgi depolamış olan daha üstün/daha kutsal, yönetici konumunda olan daha üstün / daha kutsal, fizikiolarak daha güçlü olan daha üstün / daha kutsal olarak anlaşılagelmiştir.Ayetlere önce bu anlam verilmiş, sonra şu demek isteniyor diye farklı şekilde yorumlanmaya çalışılmıştır.Çünkü, Allah'ın adalet, rahmet, rahman sıfatlarıyla bu anlayışın çeliştiği görülmüş.Ancak,bu yorumlar sadece Peygamber ile ilgili kullanımlarda söz konusu olmamıştır.Peygamberler arasında ast-üst ilişkisi olduğu gibi üstetekiler allatkilerden daha faziletli, dah kutsal olarak kabul edilmiştir.
Oysa az önce ifade ettiğimiz ve az sonra örneklerde göreceğimiz gibi, bu kelime bir efdalliyet, bir kutasllığı değil; Bir farklılığı, bir fazlalığı,(ayrıcalığı değil) ifade etmektedir .




Resuller arasında derece farkını ifade ettiği iddia edilen kullanımlara geldiğimizde,burada da resuller arasındaki üstünlük veya büyüklük-küçüklük değil; başka bir değişle hangisinin daha kutsal, daha faziletli olduğu değil; durumları, konumları ve farklılıkları,ilahi metin anlamında vahiy alıp almadıkları konusundaki farklılıkları ifade edilmektedir.
Bilindiği gibi Kuran’da çok sayıda resul/nebi ismi geçmekde ve Allah hepsinin de kendisi tarafından seçildiğini, nimetlendirildiğini ifade etmektedir.Üstelik bu resullerin hepsi Kuran’da hem nebi hem resul olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, geleneksel kültürde “kendisine kitap verilen peygamberlere Resul, kitap verilmeyenlere Nebi denir”, iddiasının Kur’an’i hiçbir kaynağı yoktur. İşte bu resul/Nebilerden bir kısmına açıkça İlahi kelam anlamında vahiy verildiğinden söz edilirken, bazıları konusunda sessiz kalınmaktadır. Örneğin ; hem Harun Peygamber, hem de Yahya Peygamber, resul ve Nebi olarak ifade edilirken; kendilerine ilahi kelam anlamında bir metin verildiğinden söz edilmez. Örneğin Harun’a bir bu anlamda bir metin verilmediği çok net bir şekilde ortadadır. O, Musa ile aynı ortamda, Musa’nın yardımcısı olarak, resul ve Nebiliğini sürdürmektedir bize göre aynı durum birçok İsrail peygamberi içinde söz konusudur. İşte Peygamberler arasında ki bu konum ve durum farklılığı kanaatimizce deracet kelimesi ile ifade edilmektedir. Örneğin enam suresinin 63. ayetinde bu kelime açıkça bu anlama gelmektedir. Yani Hz. İbrahim’in vahiy almasına ve hidayet edilmesine işaret edilmektedir.
“Bu, kavmine karşı bizim İbrahim’e vermiş olduğumuz hüccetimizdir. Biz dilediğimizin konumunu (deracat) yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin Hakimdir, Alimdir”. (6/83)
aynı şekilde, iddia edildiği gibi bakara: 253. ayette Peygamberler arasında bir üst ast ilişkisini değil, farklı konumdaki birçok peygamberin, Yahudilere, belge ve beyanatla gelmelerine rağmen; onların kendilerine getirilenleri önemsemeyip, kendi aralarında kavga etmeye devam ettikleri ve bunu kötü sonucuna katlandıkları anlatılmaktadır.
“İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen Resullerdensin. İşte bu peygamberlerden kimini diğerlerinden farklı kıldık. Onlarda Allah’ın kendilerine hitap ettiği (kelleme) konumunu (deracat) yükselttikleri vardır.
“Bu anlamda) Meryem oğlu İsa’ya belgeler (Beyyinat ) verdik, yani O’nu Ruhu’l-Kudüs’le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar”. (2/252-253)
“Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun ki, peygamberlerin bir kısmını bir kısmından farklı kıldık ve ( bu anlamda) Davud’a da Zebur'u verdik. ( 17/55)
“Gerçekten Allah, Adem’i, Nuh’u ve İbrahim ailesiyle İmran hanedanını alemler üzerine seçti ( Istafa)” (3/33).
“Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir nimet ( fazl) verdik: <> dedik ve O’na demiri yumuşattık.” (34/10)
“Andolsun ki, Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. İkisi de : <> dediler.”27/15)
Bu ayette Davud ve Süleyman peygamberlere verilen “ilim”, onların diğer insanlardan farklılıklarını açıklar. Bu ilimde Kuran’ın bir çok ayetinde ifade edildiği gibi, ilahi vahiy anlamında kullanılmaktadır.
Faddalna kelimesi, Türkçe meallerde genellikle “üstün kıldık” şeklinde tercüme ediliyor. Oysa bu ibare üç yerde peygamberler ile ilgili olarak kullanılıyor 17/21’de ise, insanlarla ilgili olarak; “bak! Bir kısmını diğerinden nasıl ayırmışız/farklı kılmışız ve elbette ahret hem konumu (deracat) olarak daha büyük, hem de tafdılce (içinde barındırdıkları açısından) de daha büyüktür. (17/21) şeklinde geçmektedir.


Kelimenin faddale şeklinde ki kullanımlarında ise “sahip olunan, mal, mülk, imkan gibi farklı şey” anlamında kullanılıyor. Nisa süresinin 32. ayeti buna güzel bir örnektir. Erkeklerin üstünlüğüne delil olarak aktarılan Nisa süresinin 34. ayetinde de aynı kullanımın bulunduğunu ifade edelim.
“Bir de Allah’ın bazınıza diğerinden fazla verdiği şeyleri ( ma faddale Allahu bihi ba’dukum ala ba’din) istemeyin erkeklere çalışmalarından bir pay kadınlara da çalışmalarından bir pay vardır.çalışında Allah’tan Lütfünü isteyin. Her zaman Allah her şeyi iyi biliyor”4/32).
Ayrıca bkz. (16/71,4/95 ve 34)



Allahu teala bir çok ayette İsrail oğullarının faddal kılındığını ifade etmiştir. Bu ayetlerde Türkçe meallerde genellikle “İsrail oğullarını üstün kıldık” diye tercüme edilmiş.İsrail oğullarının bu gün de üstün olduklarını içlerine sindirmeyenlerin veya “ madem ki İsrail oğulları üstündü, o zaman yeni peygamberler, dolayısıyla Hz.Muhammed’in peygamberliğinin ve Kuran’ın gelmesinin ne anlamı var ?” sorusuna muhatap olmamak için, metinde olmadığı halde” bir zamanlar” ifadesi eklenmiştir. Gördüğünüz gibi bir yanlış ifade insanoğluna kaç tane yanlış yaptırıyor. Şimdi ilgili ayetlerden örneklere bakalım.

“ Ey İsrail oğulları ! size ihsan ettiğim nimetim ve sizi alemlerden farklı kıldığımı hatırlayın.” (2/47)

“ Andolsun ki, biz vaktiyle israil oğullarına kitap,hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.” (45/16)


bu ayetlerde ve benzeri ayetlerde, Allah İsrail oğullarına vahy veya başka nimetlerde vererek, onları firavun zulmünden kurtardığını ifade etmekte, dolayısıyla onlara bu nimetleri hatırlatmaktadır. İsrail oğullarının farklı kılınması onlara verilen bu nimetler sayesindedir.Bu nimetlerin verilmesi bir ayrıcalı, bir kayırma değildir.Bir yerde bir ayrıcalık varsa bir kayırma ve özel muamele söz konusu olur.Bu ayetlere Sadece Musa ve kavmine ait olacak, bu nimetlerden başka topululuklar yararlanamayacak; bu olacak şey değildir.Nitekim Musa peygamber, aynı ayetleri/vahy firavun ve toplumuna da götürmüştür.Onlar ta işin başında bu ayetleri yalanlamışlardı.Ayrıca Allah’ın nimet/ vahy göndermediği toplum mu var ki, bir diğerinden üstün olsun.Bu bir üslup meselesi ve ifade biçimidir.Aynen, fil ve kureyş surelerinde olduğu gibi. Yani, verilen nimetlerin hatırlatılmasıdır.Bu anlamda Allah, her topluma kendisini hatırlatacak nimetler sunmuştur.Bu nimetler onlara yapılan ayrıcalığı değil, Allah’ın tüm insanlar için geçerli olan genel sünnetini ifade etmektedir.Bu anlamda bir üstünlükten değil ancak bir farklılıktan, farklı donanımlardan söz edilebilir.

İşte resullerin bazısının bazısından üstün/farklı olması durumu da budur.Doğal olarak, “ peki resuller arasında hangi farklar var veya buradaki farklılıktan kast edilen nedir?” diye sorulabilir.Daha önce de değindiğimiz gibi bu fark ; vahy alan peygamberle vahy almayan peygamber arasındaki farktır.Allah’ın ilahi hitapta bulunması.Bunu da o zaman kültürel mirası ve algılaması çerçevesinde yapıyor.Bakara/253 de zaten ifade edildiği gibi, İsa'ya Beyyinat verilip Ruhul Kudüs ile desteklenip, Musa’ya hitap ettiği gibi bazı peygamberlerini diğerlerinden farklı kılmıştır. ( 252. ayette atfen) ey Muhammed ! Sende gönderilen bu resullerdensin.Bu anlamda sana da, Davud'a Zebur verildiği gibi ( 17/55’e atfen) vahy edildi ve bu Kur’an verildi bir bütünlük içerisinde ayetin devamında niçin Muhammed'e vahy verildiğinin cevabı da var: Cevap; o toplumların gelen Beyyinat önemsemeyip birbirlerini öldürmeye devam etmeleridir.

Bu peygamberlerin genel bir listesi, alemlerden farklı oldukları ifade edilerek, en’am suresinin 82-87 ayetleri arasında verilmektedir.

“ Bu, kavmine karşı bizim İbrahim vermiş olduğumuz hüccetimizdir.Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.Şüphesiz rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. Bundan başka O’na İshak ve Yakubu da ihsan ettik ver her birini hidayete erdirdik Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, O’nun soyundan Davudu, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u,Musa’yı, Harunu da…. İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.Zekerriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyası da…hepsi iyilerdendir.İsmail’i Elyasa’yı Yunus’u ve Lut’u da…. ( faddalna alelamemin) alemlere faddal/farklı kıldı.Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da nokta.Onlar’ı etçik ve doğru yola ilettik” ( 6/83-87) ayetinde neredeyse, Kuran’da adı geçen bütün peygamberler sayılarak alemlere faddal oldukları ifade edilmiştir.Ayrıca Nisa Suresi 162- 167. ayetleri de aynı şeyleri ifade etmektedir……………….


• De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiç biri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (84) Ali-İmran)


• Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (135)
• Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." (136) Bakara,

Kur’an ayrıca Allah’ın seçti bu peygamberler arasında ayrım yapmaya, onlardan birini veya bir kaçını tercih etmeye karşı çıkmakta, konumları ne olursa olsun hepsine iman edilmesi gerektiğini ifade etmekte, ayrımcılığa karşı çıkmaktadır.

Allah'a ve Resûlü'ne inananlar ve onlardan hiç biri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (152)Nisa)
• Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler. (285) Bakara)

Madem Allah peygamberleri arasında ayrım yapmıyor, hepsine aynı şekilde iman edilmesine, saygı duyulmasını, hepsinin “ benim peygamberim” olarak algılanmasını istiyor. O halde bu peygamberlerin hepsine aynı şekilde hitap etti; bu rasulleri hitap şeklinde de bir birinden ayırmadı.”

Yazar bundan sonra vahy’in inişini anlatıyor, buraya kadar meseleyi açıklamak için yeterlidir sanıyorum, faddala ve deracat” kelimelerinin, üstünlük, değil farklılık” olarak algılanması derece ast üst değil, konum ve durum olarak algılanması gerektiğini anlatı yazar kısacası.Allah müminlerin hepsine aynı imanının istiyor, kendi katında da aynıdır tek farkları farklılıkları, imtihan araçları, kimi hükümranlıkla, kimi mustazaflık ile imtihan edilmiş, bu ayrıcalık değil farklılıktır, ama şunu da unutmayalım ki, elçiler de imtihan sürecinden geçmiştir ve Rabbım onların ecirlerini verecektir, yazıyı yazma da katkısı bulunan kardeşlere teşekkürler Allah’a emanet


Selam ile
 
Üst Alt