Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resullah'in Adaleti

tarik1987

New member
Katılım
21 Haz 2007
Mesajlar
120
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
BURSA
Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle ayakta durur. Herkesi kucaklayan bir adalet uygulaması, fertlerin birbiriyle kaynaşmasına vesile olur. Haksızlık ve adaletsizlik ise huzursuzluğa yol açar. Çünkü hiç kimse bir başkası tarafından hakkının çiğnenmesinden hoşlanmaz. Kurân-ı Kerim'de adalet üzerinde çok durulmuştur. Adaletten yoksun olan kişi ile adâletli kimse bir misalle mukayese edilmiştir. Buna göre adaletten yoksun olan kişi dilsiz, bir şey beceremeyen ve hiçbir şeye yaramayan bir köleye benzetilmiş; böyle bir kişinin, doğru yolda yürüyerek adâlet vasfını kazanmış bir kişiyle bir tutulamayacağı bildirilmiştir.[568] Bir hak konusunda hüküm verilirken hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi halinde bu hükmü tanımayan insanların zalim oldukları bildirilmiştir.[569] Kişisel çıkar, akrabalık, zenginlik, fakirlik, kin, düşmanlık taraflardan birinin soylu veya aşağı tabakadan olması, bedenî ve rûhî bakımdan kusurlu olması gibi durumların bir hakkın ihlâlini, örtbas edilmesini, âdil davranmamayı, adalet ilkesinden sapmayı mazur göstermediği ifade edilmiştir.[570] Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber insanlar arasında adaleti gerçekleştirmekle emrolunmuştur.[571]
Hz. Peygamber faaliyetlerinde daima adaleti esas almıştır. İbn Sa'd, Hz. Peygamber'in İslâm'dan önce de anlaşmazlıklarda hakemliğine başvurulan birisi olduğunu kaydetmektedir.[572] Nitekim Kâbe hakemliği meşhurdur. O, insanlar arasında fark gözetmemiştir. Peygamberliği döneminde de başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeden İlâhî emirlerin gösterdiği doğrultuda hareket etmiştir. Kaynaklarda onun adaletle ilgili çok sayıda sözü mevcuttur.
Peygamberimiz hak hususunda titiz davranır, kimsenin canına ve malına zarar vermeyi ve üzerine kul hakkı geçmesini istemezdi. İstemeden zarar verdiği olursa, bir özür dilemekle halledilebilecek veya buna gerek duyulmayacak durumda bile, şayet kendisinden bir kısas talebinde bulunulursa seve seve bu isteği yerine getirirdi. Bedir Gazvesi'nde savaştan önce elinde bir okla İslâm ordusunun saflarını düzeltirken, Sevad b. Gaziyye adlı sahâbînin safı bozduğunu ve biraz ileri çıktığını görür. Karnına okla dokunarak hizaya geçmesini ister. Bunun üzerine Sevâd, "Yâ Resûlallah canımı acıttın! Şüphesiz Allah seni hak ile gönderdi; kısas uygulamama müsade et" der. Hz. Peygamber karnını açarak kısas uygulamasını söyler. Sevâd hemen onu kucaklar ve öper. Peygamberimiz niçin böyle yaptığını sorduğunda, "Yâ Resûlallah! Görüyorsun, öldürülmemekten emin değilim. Seninle son temasımın cildimi cildine değdirmek olmasını istedim" der. Peygamberimiz de ona hayır dileğinde bulunur.[573] Görüldüğü üzere Sevâd b. Gaziyye'nin asıl hedefi kısas uygulamak değildir. O, Hz. Peygamber'e sevgisini bu şekilde dile getirmek istemiş ve onun bedeninden hikmet beklemiştir. Peygamberimiz aslında işin bu ciheti üzerinde pek durmamış, ona iyilik dilemekle yetinmiştir. Ancak sevgisini bu şekilde göstermek isteyen adamı kırmamıştır. Bu olaydan çıkarılması gereken bir sonuç da Hz. Peygamber'in onun asıl niyetini bilmediği ve zahire göre hareket ettiğidir. Fakat bu rivayette bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, Hz. Peygamber'in adalete ve kul hakkına verdiği önemdir. O, üzerine geçen bir kul hakkını, her zaman ve her yerde, en sıkıntılı anında bile, savaş için orduyu tanzim ettiği bir sırada olsa dahi ödemeye hazır olduğunu göstermiştir.
Bu konuda bir örnek daha vermek istiyoruz. Huneyn Savaşı'na katılan bir sahâbî anlatır: "Ben devemin üzerinde Hz. Peygamber'in yanında ilerliyordum. Ayağımda sert pabuç vardı. Devem Peygamber'in devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Resûlüllah'ın baldırına dokunarak rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Resûlüllah ayağıma kamçı ile vurarak "Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü!" dedi. Ben de onun yanından savuştum. Ertesi gün Resûlüllah beni istemiş. Kendi kendime "Beni dün ayağını incittiğim için aramıştır" dedim. Yanına geldim. Bana "Sen dün benim ayağımı incitmiş, canımı yakmıştın. Ben de senin ayağına kamçı ile vurmuştum. Seni bunun karşılığını ödemek için çağırdım" dedi ve bana ****en koyun verdi".[574]
Taif kuşatması kaldırılıp Ci'râne'ye dönülürken Resûl-i Ekrem'in kamçısı deveye her vurduğunda, onun terkisinde giden Ebû Zür'a el-Cühenî adlı sahâbîye değer. Hz. Peygamber bir ara dönüp şöyle bir bakar ve "Yoksa kamçı sana mı değiyor"? diye sorar. Ebû Zür'a "Evet" cevabını verir ve bunun önemi olmadığını belirtir. Ci'râne'ye varıldığında Hz. Peygamber Ebû Zür'a'ya hediye verir.[575]
Hz. Peygamber'in sahâbe arasında meydana gelen hukuk ihlallerinde taviz vermediği ve adaleti sağladığı görülmektedir. Kaynaklarımızda bununla ilgili çok sayıda örnek yer almaktadır. Enes b. Nadr adlı sahâbînin kızkardeşi Rubeyyi,' bir kadının dişini kırar. Dişi kırılan kadının yakınlarına diyet teklif edilir. Ancak kabul etmeyip kısas isterler. Durum Hz. Peygamber'e bildirilir. O da kısas uygulanmasını emreder. Bunun üzerine Enes b. Nadr Hz. Peygamber'e gelerek "Vallahi Rubeyyi'in dişi kırılamaz" diyerek itirazda bulunur. Hz. Peygamber bunun Allah'ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini belirtir. Fakat o sırada dişi kırılan kadının yakınları kısastan vazgeçerek diyete razı olurlar.[576] Hz. Peygamber adaletin zıddı olan zulmü her vesile ile kötülemiştir. Kaynaklarımızda onun bu hususla ilgili çok sayıda ikazı yer almaktadır. Bunların en meşhurlarından birisi şudur: "Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez..."[577] Bu sözüyle o, Müslümanların kardeş olduğunu dile getirdikten sonra, Müslümanın en başta gelen vasfının kardeşine zulmetmemek, haksızlık yapmamak olduğunu bildirmiştir. Müslümanların birbirine haksızlık yapmamasını istediği gibi, aynı zamanda muâhide zulüm yapılmamasını da emretmiştir. Kendisi haksızlığa uğrayanı daima korumuş, mazlumun korunmasını ve ona yardım edilmesini istemiştir. Zulmün uhrevî zararlarını da açıklamıştır.[578]
www.Diyanet.gov.tr. ALINTIDIR
 
Üst Alt