Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Radikal Olalım"

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Aşağıda Munib Engin Noyan Beyefendinin güzel bir yazısını sizler ile paylaşmak için alıntıladım. Üzerinden bayağı bir zaman geçmesine rağmen, yine de güncelliğini koruyan düşünce ve fikirler olduğu için her daim bu konuları sıcak tutmak ve paylaşmak iyi olacak kanısındayım. Bakınız Üstad Munib (hoşgörünüze sığınıyorum üstad) nasıl bir yaklaşımda bulunuyor kangren bir mesele hakkında. Buyrun;

"RADİKAL OLALIM!"

Diş hekimesi olan bir hemşirem bu fakîre zaman zaman özlü/hikmetli sözleri/fikirleri derleyip gönderirdi. O sözlerden biri de Sylviane Herpin adında bir zâttan:
“1. Düşündüğünüz; 2. Söylemek istediğiniz; 3. Söylediğinizi zannettiğiniz; 4. Söylediğiniz; 5. Karşınızdakinin işitmek istediği; 6. İşittiği; 7. Anlamak istediği; 8. Anladığını zannettiği; 9. Anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz ihtimâl var!”
Doğru bildiklerini/doğru olduğuna inandıklarını sözünü esirgemeden dile getirmeyi benimsemiş olan Ahmet Hakan beyefendi kardeşim de ister istemez bu dokuz ihtimâlin döşediği mayın tarlasında dolaşmayı göze alanlardan.
Ferdî ve bana kalırsa incir çekirdeği doldurmaz tartışmalara kendini gereğinden fazla kaptırmadığı zaman, her konudaki her görüşüne ve bunları dile getiriş üslûbuna pek katılmasam da, mahzûn ve de mazlûm memleketimizin mahzûn ve de mazlûm Mü’min ve de Mü’mine Müslümanları olarak, her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyduğumuza inandığım “özeleştiri”de bulunmayı cesaretle yapması bakımından yazdıklarını çok yararlı buluyorum.
Ahmet Hakan beyefendi kardeşim Millî Eğitim Şûrâsı vesîlesiyle o Tuhaf Gürûh’un İmam Hatip Liseleri konusunda koparttığı yaygaraya bir zamanlar bu fakîrin yaklaştığı gibi yaklaştı ve tıpkı fakîre olduğu gibi, behemehâl “ağzının payı” verildi.
Şimdi o yazılarımı bir kere daha, o mayın tarlasına yeniden girmeyi göze alarak özetle hatırlatıyorum:
Mahzûn ve mazlûm ülkemizde yaşayan mütedeyyin ailelerden hiçbiri çocuklarını “imam” ya da “hatip” olmaları içim İmam Hatip Liselerine göndermez. Onların yegâne kaygıları çocuklarının hem evde öğrendikleri “asgarî” dînî bilgilerin, yetkin hocalar eliyle pekiştirilmesini, geliştirilmesini, hem de çağın icâblarına uygun en kaliteli eğitim ve öğrenimi, “İslâmî edeb”in hâkim olduğu, yani mümkün olan en sağlıklı ve güvenli ortamda almalarını sağlamaktan başka bir şey değildir. “Standart”, yani hukukî tarifi gereği “meslek lisesi” olmayan liseler, her Mü’min ve Mü’mine Müslüman ana-babanın bu son derece haklı kaygılarına ve taleplerine cevap veremeyecek durumda oldukları sürece, onlar çocuklarını hukukî tarifi gereği “meslek lisesi”ymiş, değilmiş, hiç bakmadan, İmam Hatip Liselerine göndermeye devam edeceklerdir.
Çocuklarının Hak Dîni en doğru, en güzel şekilde öğrenerek yetişmelerini arzu eden mütedeyyin Müslüman ailelerin bu son derece tabiî, üstüne üstlük demokratik haklar kapsamına giren taleplerine cevap verebilmek, kuşku yok ki devletin aslî görevlerinden biridir, en azından olmak zorundadır. Bir başka deyişle, Millî Eğitim Politikamızın temel direği olan Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu, mütedeyyin Müslüman ailelerin, çocuklarının Tevhîdî Tedrîsat görmeleri talebini göz ardı edemez, edememelidir.
İşte teklifim: devletin yapması gereken tek doğru ve anlamlı şey, “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” diye tanımlanagelen bir dersin yerine, ilk ve orta öğretim süresince doğrudan doğruya mubârek Kur’ân’ın ve Muazzez Peygamberimizin (s.a.v.) sahîh hadîslerinin, “Kur’ân ve Hadîs Bilgisi Dersi” adı altında İslâm âlimleri tarafından verilecek bir “seçmeli ders” olarak öğretilmesidir.
Bu ders herhangi bir not değerlendirmesinin dışında tutulmalı, dolayısıyla öğrencinin genel not ortalamasına olumlu ya da olumsuz bir etkisi olmamalıdır. Yine bu bağlamda bu dersin hocasının öğrenciye vereceği ev ödevlerinin yapılmasında da hiç bir zorlayıcılık sözkonusu olmamalıdır. Yani “Kur’ân ve Hadîs Bilgisi Dersi” her açıdan tamamen “gönüllülük esası” üzerine kurulmalıdır. Böylece “Kur’ân ve Hadîs Bilgisi Dersi”ne gönüllü olarak katılan öğrenciler, mahiyetleri ve hedefleri gereği ister istemez yaptırımcı ve değerlendirmeci olan diğer derslerden farklı olarak, “kopya çekme”, “bahane uydurma”, “kaytarma”, “iyi not alabilmek için öğretmene yağ çekme’” gibi ahlâk dışı yollara sapmaktan korunmuş olacaklardır.
“Kur’ân ve Hadîs Bilgisi Dersi”ne gönüllü olarak katılan çocuklarımız ve gençlerimiz böylece Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, celle celâluhu, dîni İslâm hakkında en sağlam, en tutarlı, en sağlıklı bilgiyle donanacak, “iyi Müslümanlar” olarak yetişecektir. Bunun tabiî ve de hayırlı neticesi de mazlûm ve mahzûn ülkemizde, en az misyonerlik faaliyetleri kadar, hatta onlardan çok daha tehlikeli ve zararlı olduğuna bütün kalbimle inandığım, Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, celle celâluhu, dîni İslâm adına yoğun ve yaygın biçimde pompalanan hurafeci, yoz zihniyetin kök salacak zemini artık bulamaması olacaktır.

Kendilerini “Müslüman” olarak tanımladıkları hâlde, aslında Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, celle celâluhu, dîni İslâm’ın en güzel ve en doğru şekliyle hayata aktarılmasına kanlarının son damlasına kadar karşı olanların maskelerini düşürmek için yeni ve tutarlı, yani çarpıcı ve tesirli mücâdele tarzları aramanın zamanı çoktan geldi, geçiyor!
Ne olur, bir kere de doğru anlamayı deneyin mayın tarlasında gezmeyi göze alanları!
Ahmet Hakan beyefendi kardeşimin şu sözlerine aynen katılıyorum – ama her zaman olduğu gibi “siz” değil, ille de “biz” bağlamında:
“Bu zamana kadar hep idare-i maslahatçı olduk, karşılığında "sıkıştırılan taraf" biz olduk.
Bir de radikal olmayı deneyelim bakalım, bu sefer hangi taraf sıkışacak?”

Müteyakkız olalım, müteyakkız kalalım – küstah Papa’nın gelmesine sekiz gün kaldı zira!

MUNİB Engin NOYAN

Allah (cc) razı olsun üstad! Her daim radikal kalacağız inşaallah.
 
Üst Alt