Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Prof.Dr. Esad Coşan rh.a'den HACC HATIRATI

aklý selim

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
3 Kas 2006
Mesajlar
120
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
HACDA ZİKİR VE RABITA-İ MEVT


Bismillâhir rahmânir rahîm...
.....................
İkincisi, hac bence bir muhteşem, muazzam, büyük, mücessem rabıta-i mevt!.. Ölüm düşüncesi... Hani dervişlikte bir rabıta-i mevt var; kendisinin nasıl öldüğünü, nasıl öleceğini, ölümden sonra nelerle karşılaşacağını düşünecek... Dünyanın fani olduğunu düşünecek, ahireti düşünecek ya... Derviş hergün zikre oturduğu zaman rabıt-i mevt yapacak... Hac, mücessem bir rabıta-i mevt!.. Nasıl?.. Bir kere Mikat'ta elbiselerden soyunuyorsun, ihram bezine bürünüyorsun.





Eskiden otobüsle gelen bir talebem anlattı. Bir hacı efendi, Medine'ye gelince otobüsün kapısından inmiş, hemen toprağı öpmüş... "Acaba, Rasûlüllah buraya ayağını bastı mı ki, bu topraklarda gezdi mi ki?.." diye yerleri öpmüş, göz yaşı dökmüş; hem ağlamış, hem ağlatmış başkalarını...

Bakın, başkaları nasıl hac yapıyor?-- Rüyada Rasûlüllah SAS Efendimiz'i görmüş. Bu benim talebemin kafilesinde olan hacı... Hayal değil, masal değil, menkabe değil; olmuş bir hâdise... Rasûlüllah Efendimiz demiş ki:

"--Evlâdım, hadi bir kâğıt kalem getir de, senin haccını yazıvereyim!" demiş.

Bundan daha büyük müjde mi olur?.. Rüyada Rasûlüllah'ı görüyor. Rasûlüllah Efendimiz hüccet yazıyor... "Senin haccın makbul oldu." diye Rasûlüllah Efendimiz yazacak, imzalayacak kâğıdı... Bundan büyük şeref mi olur.

Sevine sevine, rüyada kâğıt aramağa başlıyor, kalem aramağa başlıyor. Öbür odaya gidiyor, çekmeceyi çekiyor, kâğıt alıyor vs. filân... Geliyor Peygamber Efendimiz'in yanına tekrar... Bakıyor ki, Peygamber Efendimiz'in oturduğu yerde oturan şahıs şeyhi olmuş. Bu da tabii şeyhinin mübârek bir insan olduğunu gösteriyor.








(Elhaccül mebrûru leyse lehû cezâün illel cenneh.) --Bunu kırk defa duymuşsunuzdur, hep size müjdelemişlerdir.-- "Hacc-ı mebrûrun mükâfatı cennetten başka bir şey değil; mutlaka cennet!.." Mebrûr bir hac yapabildi mi bir insan, mükâfatı cennet...
Bana senigerek,cennet lazım değil diyeni hatırlayın










Şimdi Eyyüb Sabri Paşa'nın Mir'âtül Harameyn isimli kitabının özetini okuyorum, dün gece okudum: Medine ahalisini bir medhediyor, "Mecmuamıza alayım o parçasını..." dedim. "Medine ahalisi melek gibi insanlardır." diyor, Eyyüb Sabri Paşa... Bundan yüzyirmi yıl kadar önce gelmiş, buralarda görerek yazmış kitabını... Paşa kendisi... Medîne'de, Mekke'de bulunmuş. "Melek gibi insanlardır. Çok cömerttirler. Mutlaka camide namaz kılarlar. Hafif bir sesle konuşurlar, edebe riâyet ederler. Evlerine misafir alırlar; misafire ikram etmek için, borca bile girerler. Tatlı dilli, hoşsohbet, kâmil insanlardır." diyor. Orayı mecmuada neşredeceğim. Öyle medhediyor, Peygamber Efendimiz'in şehrinin insanlarını...


Evliyâullahtan birisini, bir adam evine çağırıyor. Diyor ki, "Bizim eve gel, yemek yiyelim hocam!.." Kapıya geliyorlar; adam içeriye bir bakıyor, hanımlar şöyle kenara çekilsinler filân... "Hocam kusura bakma! Ben seni yemeğe çağırdım ama, ev müsâit değilmiş." diyor. "Peki evlâdım!" diyor, dönüyor adam... Arkasından yine gidiyor camiye; "Hocam demin ev müsâit değildi ama, şimdi müsâit oldu; gel, geri!" diyor. Yine kapıya kadar gidiyorlar. "Dur, ben içeriye bir bakayım!" diyor. "Hocam, hay Allah! Yine birileri gelmiş, yine müsâit değil!" diyor.

Yine gidiyor... Yine geliyor, yine gidiyor...Çağırıyor; yine geliyor, yine gidiyor... Hiç bir şey yok, yüzünde bir değişiklik yok hoca efendinin...

En sonunda hoca efendinin elinden ayağından öpmeğe başlamış; "Hocam, kusura bakma! Senin çok güzel huylu olduğunu bana söylemişlerdi. Ben de onu denemek için böyle yaptım. Maşaallah, huyunuz ne kadar güzel!.." demiş.

Hoca efendi: "A evlâdım, bu huyun güzellik neresinde?.. Bunu Horasan'ın köpekleri bile yapar. 'Kuçu kuçu...' dersin gelir, 'Hoşt!..' dersin gider. Bu köpeklerin huyu... İnsanların huyu daha yüksektir." demiş.


Şimdi hac, tıybül kelâm; tatlı dillilik, iyi muamele, dostluk, ahbaplık... Kaç kişide gördük?.. Yâni ahiretin manzarasını burda insan çok güzel görüyor.


(Yevme yefirrül mer'ü min ehîh. Ve ümmihî ve ebîh. Ve sâhibetihî ve benîh.) Bu ayet-i kerîmelerin mânâsını anlayınca, insanın tüyleri böyle diken diken oluyor.

(Yevme) "O günde ki, (yefirrül mer'ü min ehîh.) adam kardeşinden kaçar. (Ve ümmihî ve ebîh.) Annesinden, babasından da kaçar. (Ve sâhibetihî ve benîh.) Karısından ve çoluk çocuğundan da kaçar.

(Liküllimriin minhüm yevme izin şe'nün yuğnîh.) O gün her insanın kendi başından aşkın işi vardır. O iş kendisine yeter. Başkasıyla meşgul olacak hâli yoktur. Herkes kendi başının telâşına düşer, o kıyâmet gününde..." deniliyor. Burda da insan onu görüyor.


"Hani hacı kardeşliği?.. Hani müslüman kardeşliği?" diyorsun, arıyorsun, arıyorsun... Yerde midir, gökte midir?.. Sandıkta mıdır, çarşıda mıdır, pazarda mıdır?.. Kiloyla mı alınır, tartıyla mı alınır, metreyle mi alınır?.. Göremiyorsun. İten itene, kakan kakana... Kapan kapana...

Mescidül Hayf'a gittik. Elimizde seccâdeler var. Ezan okunmuş, kamet getirilmiş, farza duruluyor. Dışarıda bir yer bulduk, seccâdeleri şöyle yaydık... "Llluuup..." Kargalar üstümüze hücum etti, seccâdelerin sahiplerine yer yok... Şaşırdık yâni; seccâdeyi yayan biziz. Nerden geldiği belli olmayan adamlar... Yahu, seccâde benim. Dur, bir müsaade iste bakalım!.. Sağıma baktım, yabancı bir Mısırlı... Soluma baktım, bir başka adam... Kendi seccâdemizde yer bulamadık. Seccâdemiz kapışıldı yâni...

Neyi gösteriyor?.. Açıkgözlülüğü gösteriyor bir taraftan; bir taraftan da herkesin "Nefsî... Nefsî..." dediğini gösteriyor. Yâni kibarlık, hak, hukuk, izin istemek, sormak, anlamak yok mu yâ?.. Sokağın her tarafı boş... Arka tarafa git de, orda kıl namazı...

Bu seccâde kimin?.. Benim seccâdem!.. E müsaade et de, ben de kenarına ilişeyim. Zâten bir kişilik seccâde...

Yâni, çeşitli ibretler var muhterem kardeşlerim. Haccın mebrûr olması için ne lâzımmış; ana şartları ayet-i kerîmede de bildiriliyor:


Bismillâhir rahmânir rahîm. (Elhaccü eşhurün ma'lûmât) Hac belli aylardadır. Bu aylarda, (femen farada fîhinnel hacce felâ refese velâ füsûka velâ cidâle fil hac.) Refes yok, füsuk yok, cidal yok hacda...

Refes ne demek?.. Zinâ demek... Veya zinânın edebiyatı demek, küfürbazlık demek... Hacda refes yok demek, "Hacda ağız bozukluğu veya belden aşağı çirkin faaliyet yok!" demek. Çünkü Allah bunları sevmez. Sözünü de sevmez, fiiliyatını da hiç sevmez zaten...

Refes yok; bir... Tamam, hacılar bunu yapmıyor. Bazıları yapıyor da... Küfrün bini bir para bazan... Alışmış insan; ağzına bakla koysan, kilit vursan, yine yapıyor.

İkincisi, (velâ fusûk)... Füsuk ne demek?.. Allah'ın emrinden sapmak, dışarıya çıkmak demek... Yâni her türlü günah, isyan, itaatsizlik demek... Hacda Allah'a asîlik, isyan yok... Ne oluyor bu yalan, dolan, aldatma, çarpma, çırpma, kemer yırtma, para çalma, vs?..

Bunu da yapmıyoruz biz... Refes de yapmıyoruz, füsuk da yapmıyoruz. Günah işlememeğe çalışıyoruz... Namaz kılmağa çalışıyoruz... Kur'an okumağa çalışıyoruz. Elimizden geldiğince...

(velâ cidâle fil hac) Cidal de yok... Cidal ne demek?.. Çekişme, mücâdele demek... Haaa, bunun âlâsı var... Firma yetkilileri ile hacı efendiler, oda arkadaşlarıyla ötekiler, karıyla koca, kardeşle kardeş, bilmem kimle bilmem kim çekişmeden hiç duramıyor.


Babamlar ağabeyimlerle karayolundan hacca gidiyorlarmış bir sene... Babam çağırmış iki ağabeyimi; "Bakın evlatlarım! Bu hac yolunda şeytan insanı, sevabını yok etmek için çok oyunlara düşürür. Aman, iki kardeş birbirinize saygınızda, sevginizde kusur etmemeğe dikkat edin; şeytanın oyununa düşmeyin!" diye sıkı sıkı tenbihlemiş.

"Türkiye'den çıktık, daha Şam'da kafilenin ahalisi birbirleriyle kavgaya başladı." diyor. Neden?.. Şeytan... Şeytan, haccın sevabını kaçırtmak için cidal yaptırtıyor; birbirleriyle kavga ettirtiyor.


Bir sene ben hatırlıyorum. karayoluyla hacca gitmiştik. Adana'ya kadar geldik. Adana'da kafilenin mensupları birbirleriyle kavga ettiler, küstüler; "Ebediyyen ben bir daha seninle konuşmam!" dediler. Arabasına atlayan o tarafa, bu tarafa kalktı gitti.

Hacı efendi dur ne oluyorsun, daha evine gelmedin; ne oluyor yâni?..


Demek ki, refes yok, füsuk yok, cidal yok; bunlara dikkat edecek. Yâni ne olacak?.. Hacı sabırlı olacak. Cidal etmemek için ne yapacak?.. Sakin olacak. Refes olmaması için; dilini tutacak, küfretmeyecek, ağır söz söylemeyecek. Hayvanat isimlerini saymayacak. Füsuk yok; yâni namazsızlık, niyazsızlık, ibadetsizlik vs. olmayacak.

İşte böyle olduğu zaman; hacı öyle tatlı, yumuşak, sabırlı, cömert, kesenin ağzını açmış, Allah yolunda masraf yapıyor... Böyle olduğu zaman, mebrûr hac oluyor, sebeb-i duhûl-i cennet oluyor.


Onun dergâhına lâyık ibâdet yapmak zordur, kimse yapamaz ona lâyık olan ibâdeti... Biz de yapamadık. Eksiğimizi kusurumuzu itiraf ediyoruz. Allah eksiklerimize, kusurlarımıza nazar etmesin... Bizim haccımızı, eksiklerimize kusurlarımıza rağmen kabul eylesin...


Bir de bir şey daha hatırlatacağım, sözümü keseceğim: Hacer-i Esved'e elini sürüyorsan, sürüyorsun; öpüyorsan, öpüyorsun; öpemiyorsan, uzaktan "Bismillâhi allahu ekber" diyorsun. İstilâm etmek deniliyor buna... Peygamber Efendimiz de deyneğini böyle uzaktan "Bismillâhi allahu ekber" diye devesinin üzerinden işâret edip o da öyle yapmış; câizdir.

Şimdi Hacer-i Esved'e istilâm etmenin mânâsı ne?.. "Hacerül Esved'e istilâm etmek, Allah-u Teâlâ Hazretleri'yle musafaha yapıp ahdetmek demektir." diyor kitaplarımız... Bakın mânâsının büyüklüğüne!.. Millet niçin birbirini orda kırıp geçiriyor, ille onu öpeceğim diye... Ne demekmiş: Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne el tutup, musafaha yapıp, "Yâ Rabbi ben sana söz veriyorum. Bundan sonra iyi kulun olacağım. Günahlardan uzak duracağım. Hacılığa uygun bir ömür süreceğim!" demek yâni... İstilâm bu mânâya geliyor; bunu da unutmayın!..

Haccettiniz, Hacer-i Esved'e istilâm eylediniz, Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne söz verdiniz. Mütebâki ömrünüz bu sözünüze uygun olsun, vefâlı olsun...
...


5 Haziran 1993 - MEKKE
 
Üst Alt