fani olaný istemem
New member
- Katılım
- 12 Nis 2008
- Mesajlar
- 251
- Tepkime puanı
- 46
- Puanları
- 0
- Yaş
- 52
NEBİLERİN 7 VAZİFESİ
Peygamberlerin insanları hidâyete erdirmelerinin nasıl gerçekleştiğini Bakara Sûresi'nin 150. ve 151. âyet-i kerimelerinde Rabbimiz şöyle açıklamıştır.
-2/BAKARA-150: Nereden (yola) çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki; insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç. Öyleyse onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki; sizin üzerinizdeki ni’metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.
-2/BAKARA-151: Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
Zaten Fatır Sûresi'nin 18. Âyet-i Kerîmesinde de Rabbimiz; "Allah'a ulaşmanın ancak nefsin tezkiyesiyle mümkün olabileceğini buyuruyor."
-35/FÂTIR-18: Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Hidâyete ulaşmayı da Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 120. ve Enam Sûresi'nin 71. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
-6/EN'ÂM-71: De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
-2/BAKARA-120:Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
Demek ki NEBİLER:
1- İnsanları hidâyete ulaştırmak için gönderiliyor.
2- İnsanların üzerine bir ni'met olarak gönderiliyor.
3-Nefs tezkiyesi yaparak insanları önce hidâyete ulaştırıyorlar (Allah'a ulaştırıyorlar)
Demek ki NEBİLERİN 5 görevi şunlar oluyor.
1- Önce Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini tilâvet ediyorlar. (Başkalarına okuyorlar) Kur'an'n lafzı - İlk 14 basamak.
2- Onların nefslerini yedi kademede tezkiye ediyorlar.
Bu kademeler şunlardır:
1. Nefs-i Emmare
2. Nefs-i Levvame
3. Nefs-i Mülhime
4. Nefs-i Mutmainne
5. Nefs-i Radiye
6. Nefs-i Mardiye
7. Nefs-i Tezkiye
(15 ve 21. basamaklar - Kur'an'n Lafzı)
3- Onlara kitap (Kur'ân-ı Kerîm) öğretiyorlar. Burada Kur'ân-ı Kerîmin 4 ruhunu öğretiyorlar.
1. Fena kademesinde 1. ruh
2. Beka kademesinde 2. ruh
3. Zühd kademesinde 3.ruh
4. Teslim kademesinde 4.ruh
(22 - 25.basamaklar )
4- Onlara hikmet öğretiyorlar.
5. Ulûl Elbab kademesinde 5. ruh (26. basamak)
6. İhlas kademesinde 6. ruh (27. basamak)
5- Onlara hikmetin ötesinde daha bilmedikleri şeyleri öğretiyorlar.
7. Salâh kademesinde 7. ruh (28. basamak)
NEBİ OLMAYAN RESÛLLERİN VAZİFELERİ
NEBİ olmayan hidâyetçilerin vazifelerini 2 âyet-i kerîmede net olarak görüyoruz.
-62/CUMA-2: Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl,
1- Onların üzerine Allah'ın âyetlerini tilavet eder.
2- Onların nefislerini tezkiye eder.
3- Onlara kitap öğretir.
4- Onlara hikmet öğretir.
Onlar daha önce (bu hidâyetçilere tâbi olmadan evvel) açık bir dalâlet içinde idiler.
Al-i İmran Sûresi'nin 164. âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyrulmaktadır.
-3/ÂLİ İMRÂN-164: Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl:
1- Onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder (anlatır),
2- Onların nefislerini tezkiye eder,
3- Onlara kitap öğretir,
4- Onlara hikmet öğretir,
Daha önce onlar, açık bir dalâlet içinde idiler.
Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.
Bu resûllerin her devirdeki insanlar için vazifeli oldukları bellidir. Çünkü:
1- Bu resûller her devirde, yaşayan insanların arasında yaşamakta olmalıdır ki onlara fiilen âyetleri okuyabilsin.
2- Onun için yüce Rabbimiz onların arasında fiilen görev yaptığını anlatmak üzere (Filümmiyyiyne kelimelerini Cuma 2'de) (Fiyhim kelimesini de Al-i İmran 164`de) kullanmıştır. Bu 2 kelime ümmilerin içinde, onların içinde anlamlarına gelmektedir.
3- Yüce Rabbimiz her 2 âyet-i kerimede de (Resûlen minhüm) kullanmaktadır. "Onlardan, o kavimden bir resûl" demektir. Yani yaşayan insanların arasında bir resûl oluyor her devirde.
4- Resûl olan peygamberin 5 görevi vardır.
Buna karşılık peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır.
1- Kur'ân-ı Kerim'i tilavet etmek,
2- Nefsleri tezkiye etmek,
3- Kitap öğretmek,
4- Hikmet öğretmek,
Görülüyor ki peygamberlerin,
5- Hikmetin ötesinde bilinmeyen şeyleri öğretmek, görevi peygamber olmayan Resûllere verilmemiştir. Çünkü onlar bu konuda yetkili değillerdir.
6- Bu Resûllerin görevinin her devirde yaşayan insanları hidâyete ulaştırma olduğu açıktır. Çünkü Allahû Zülcelal Hz. buyuruyor:
Ondan önce (Resûl'e tâbi olmadan önce) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. Resûle (Mürşide) tâbi olabilmeleri için resûl'un mevcut olması, var olması gerekir.
7- Yüce Rabbimizin burada mürşidler için kullandığı "bease" ba's etmek hayata getirmek (hay etmek) demektir. Onların (her devirde yaşayan insanların) devrinde doğan resûller olduğu anlaşılmaktadır.
8- Allahû Zülcelâl Hz., Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında yaşayanlara hitap ettiği zaman "küm" (siz) kelimesini kullanıyor. Bu âyetlerde ise "hüm" (onlar) kelimesini kullanıyor. Âyet-i kerimelerin Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinden evvelki ve özellikle sonraki dönemleri kapsadığı açıktır. Öyleyse bu açıdan da bunlar peygamber olamazlar.
Görülüyor ki; Yüce Rabbimiz resûl adını kullanmakla peygamberleri değil, peygamber olmayan Allaha ulaştırıcı resûlleri kastetmektedir.
Peygamberlerin insanları hidâyete erdirmelerinin nasıl gerçekleştiğini Bakara Sûresi'nin 150. ve 151. âyet-i kerimelerinde Rabbimiz şöyle açıklamıştır.
-2/BAKARA-150: Nereden (yola) çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki; insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç. Öyleyse onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki; sizin üzerinizdeki ni’metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.
-2/BAKARA-151: Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
Zaten Fatır Sûresi'nin 18. Âyet-i Kerîmesinde de Rabbimiz; "Allah'a ulaşmanın ancak nefsin tezkiyesiyle mümkün olabileceğini buyuruyor."
-35/FÂTIR-18: Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Hidâyete ulaşmayı da Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 120. ve Enam Sûresi'nin 71. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
-6/EN'ÂM-71: De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
-2/BAKARA-120:Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
Demek ki NEBİLER:
1- İnsanları hidâyete ulaştırmak için gönderiliyor.
2- İnsanların üzerine bir ni'met olarak gönderiliyor.
3-Nefs tezkiyesi yaparak insanları önce hidâyete ulaştırıyorlar (Allah'a ulaştırıyorlar)
Demek ki NEBİLERİN 5 görevi şunlar oluyor.
1- Önce Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini tilâvet ediyorlar. (Başkalarına okuyorlar) Kur'an'n lafzı - İlk 14 basamak.
2- Onların nefslerini yedi kademede tezkiye ediyorlar.
Bu kademeler şunlardır:
1. Nefs-i Emmare
2. Nefs-i Levvame
3. Nefs-i Mülhime
4. Nefs-i Mutmainne
5. Nefs-i Radiye
6. Nefs-i Mardiye
7. Nefs-i Tezkiye
(15 ve 21. basamaklar - Kur'an'n Lafzı)
3- Onlara kitap (Kur'ân-ı Kerîm) öğretiyorlar. Burada Kur'ân-ı Kerîmin 4 ruhunu öğretiyorlar.
1. Fena kademesinde 1. ruh
2. Beka kademesinde 2. ruh
3. Zühd kademesinde 3.ruh
4. Teslim kademesinde 4.ruh
(22 - 25.basamaklar )
4- Onlara hikmet öğretiyorlar.
5. Ulûl Elbab kademesinde 5. ruh (26. basamak)
6. İhlas kademesinde 6. ruh (27. basamak)
5- Onlara hikmetin ötesinde daha bilmedikleri şeyleri öğretiyorlar.
7. Salâh kademesinde 7. ruh (28. basamak)
NEBİ OLMAYAN RESÛLLERİN VAZİFELERİ
NEBİ olmayan hidâyetçilerin vazifelerini 2 âyet-i kerîmede net olarak görüyoruz.
-62/CUMA-2: Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl,
1- Onların üzerine Allah'ın âyetlerini tilavet eder.
2- Onların nefislerini tezkiye eder.
3- Onlara kitap öğretir.
4- Onlara hikmet öğretir.
Onlar daha önce (bu hidâyetçilere tâbi olmadan evvel) açık bir dalâlet içinde idiler.
Al-i İmran Sûresi'nin 164. âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyrulmaktadır.
-3/ÂLİ İMRÂN-164: Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.
Bu Resûl:
1- Onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder (anlatır),
2- Onların nefislerini tezkiye eder,
3- Onlara kitap öğretir,
4- Onlara hikmet öğretir,
Daha önce onlar, açık bir dalâlet içinde idiler.
Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.
Bu resûllerin her devirdeki insanlar için vazifeli oldukları bellidir. Çünkü:
1- Bu resûller her devirde, yaşayan insanların arasında yaşamakta olmalıdır ki onlara fiilen âyetleri okuyabilsin.
2- Onun için yüce Rabbimiz onların arasında fiilen görev yaptığını anlatmak üzere (Filümmiyyiyne kelimelerini Cuma 2'de) (Fiyhim kelimesini de Al-i İmran 164`de) kullanmıştır. Bu 2 kelime ümmilerin içinde, onların içinde anlamlarına gelmektedir.
3- Yüce Rabbimiz her 2 âyet-i kerimede de (Resûlen minhüm) kullanmaktadır. "Onlardan, o kavimden bir resûl" demektir. Yani yaşayan insanların arasında bir resûl oluyor her devirde.
4- Resûl olan peygamberin 5 görevi vardır.
Buna karşılık peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır.
1- Kur'ân-ı Kerim'i tilavet etmek,
2- Nefsleri tezkiye etmek,
3- Kitap öğretmek,
4- Hikmet öğretmek,
Görülüyor ki peygamberlerin,
5- Hikmetin ötesinde bilinmeyen şeyleri öğretmek, görevi peygamber olmayan Resûllere verilmemiştir. Çünkü onlar bu konuda yetkili değillerdir.
6- Bu Resûllerin görevinin her devirde yaşayan insanları hidâyete ulaştırma olduğu açıktır. Çünkü Allahû Zülcelal Hz. buyuruyor:
Ondan önce (Resûl'e tâbi olmadan önce) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. Resûle (Mürşide) tâbi olabilmeleri için resûl'un mevcut olması, var olması gerekir.
7- Yüce Rabbimizin burada mürşidler için kullandığı "bease" ba's etmek hayata getirmek (hay etmek) demektir. Onların (her devirde yaşayan insanların) devrinde doğan resûller olduğu anlaşılmaktadır.
8- Allahû Zülcelâl Hz., Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında yaşayanlara hitap ettiği zaman "küm" (siz) kelimesini kullanıyor. Bu âyetlerde ise "hüm" (onlar) kelimesini kullanıyor. Âyet-i kerimelerin Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinden evvelki ve özellikle sonraki dönemleri kapsadığı açıktır. Öyleyse bu açıdan da bunlar peygamber olamazlar.
Görülüyor ki; Yüce Rabbimiz resûl adını kullanmakla peygamberleri değil, peygamber olmayan Allaha ulaştırıcı resûlleri kastetmektedir.
Son düzenleme: