Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberlerin ve Peygamber olmayan RESUL'lerin vazife farkları

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
NEBİLERİN 7 VAZİFESİ
Peygamberlerin insanları hidâyete erdirmelerinin nasıl gerçekleştiğini Bakara Sûresi'nin 150. ve 151. âyet-i kerimelerinde Rabbimiz şöyle açıklamıştır.

-2/BAKARA-150: Nereden (yola) çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki; insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç. Öyleyse onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki; sizin üzerinizdeki ni’metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.
-2/BAKARA-151: Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

Zaten Fatır Sûresi'nin 18. Âyet-i Kerîmesinde de Rabbimiz; "Allah'a ulaşmanın ancak nefsin tezkiyesiyle mümkün olabileceğini buyuruyor."

-35/FÂTIR-18: Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

Hidâyete ulaşmayı da Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 120. ve Enam Sûresi'nin 71. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:

-6/EN'ÂM-71: De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
-2/BAKARA-120:Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

Demek ki NEBİLER:
1- İnsanları hidâyete ulaştırmak için gönderiliyor.
2- İnsanların üzerine bir ni'met olarak gönderiliyor.
3-Nefs tezkiyesi yaparak insanları önce hidâyete ulaştırıyorlar (Allah'a ulaştırıyorlar)

Demek ki NEBİLERİN 5 görevi şunlar oluyor.
1- Önce Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini tilâvet ediyorlar. (Başkalarına okuyorlar) Kur'an'n lafzı - İlk 14 basamak.
2- Onların nefslerini yedi kademede tezkiye ediyorlar.
Bu kademeler şunlardır:
1. Nefs-i Emmare
2. Nefs-i Levvame
3. Nefs-i Mülhime
4. Nefs-i Mutmainne
5. Nefs-i Radiye
6. Nefs-i Mardiye
7. Nefs-i Tezkiye
(15 ve 21. basamaklar - Kur'an'n Lafzı)
3- Onlara kitap (Kur'ân-ı Kerîm) öğretiyorlar. Burada Kur'ân-ı Kerîmin 4 ruhunu öğretiyorlar.
1. Fena kademesinde 1. ruh
2. Beka kademesinde 2. ruh
3. Zühd kademesinde 3.ruh
4. Teslim kademesinde 4.ruh
(22 - 25.basamaklar )
4- Onlara hikmet öğretiyorlar.
5. Ulûl Elbab kademesinde 5. ruh (26. basamak)
6. İhlas kademesinde 6. ruh (27. basamak)
5- Onlara hikmetin ötesinde daha bilmedikleri şeyleri öğretiyorlar.
7. Salâh kademesinde 7. ruh (28. basamak)

NEBİ OLMAYAN RESÛLLERİN VAZİFELERİ
NEBİ olmayan hidâyetçilerin vazifelerini 2 âyet-i kerîmede net olarak görüyoruz.

-62/CUMA-2: Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.

Bu Resûl,
1- Onların üzerine Allah'ın âyetlerini tilavet eder.
2- Onların nefislerini tezkiye eder.
3- Onlara kitap öğretir.
4- Onlara hikmet öğretir.
Onlar daha önce (bu hidâyetçilere tâbi olmadan evvel) açık bir dalâlet içinde idiler.
Al-i İmran Sûresi'nin 164. âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyrulmaktadır.

-3/ÂLİ İMRÂN-164: Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.

Bu Resûl:
1- Onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder (anlatır),
2- Onların nefislerini tezkiye eder,
3- Onlara kitap öğretir,
4- Onlara hikmet öğretir,
Daha önce onlar, açık bir dalâlet içinde idiler.
Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.
Bu resûllerin her devirdeki insanlar için vazifeli oldukları bellidir. Çünkü:
1- Bu resûller her devirde, yaşayan insanların arasında yaşamakta olmalıdır ki onlara fiilen âyetleri okuyabilsin.
2- Onun için yüce Rabbimiz onların arasında fiilen görev yaptığını anlatmak üzere (Filümmiyyiyne kelimelerini Cuma 2'de) (Fiyhim kelimesini de Al-i İmran 164`de) kullanmıştır. Bu 2 kelime ümmilerin içinde, onların içinde anlamlarına gelmektedir.
3- Yüce Rabbimiz her 2 âyet-i kerimede de (Resûlen minhüm) kullanmaktadır. "Onlardan, o kavimden bir resûl" demektir. Yani yaşayan insanların arasında bir resûl oluyor her devirde.
4- Resûl olan peygamberin 5 görevi vardır.
Buna karşılık peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır.
1- Kur'ân-ı Kerim'i tilavet etmek,
2- Nefsleri tezkiye etmek,
3- Kitap öğretmek,
4- Hikmet öğretmek,
Görülüyor ki peygamberlerin,
5- Hikmetin ötesinde bilinmeyen şeyleri öğretmek, görevi peygamber olmayan Resûllere verilmemiştir. Çünkü onlar bu konuda yetkili değillerdir.
6- Bu Resûllerin görevinin her devirde yaşayan insanları hidâyete ulaştırma olduğu açıktır. Çünkü Allahû Zülcelal Hz. buyuruyor:
Ondan önce (Resûl'e tâbi olmadan önce) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. Resûle (Mürşide) tâbi olabilmeleri için resûl'un mevcut olması, var olması gerekir.
7- Yüce Rabbimizin burada mürşidler için kullandığı "bease" ba's etmek hayata getirmek (hay etmek) demektir. Onların (her devirde yaşayan insanların) devrinde doğan resûller olduğu anlaşılmaktadır.
8- Allahû Zülcelâl Hz., Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında yaşayanlara hitap ettiği zaman "küm" (siz) kelimesini kullanıyor. Bu âyetlerde ise "hüm" (onlar) kelimesini kullanıyor. Âyet-i kerimelerin Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinden evvelki ve özellikle sonraki dönemleri kapsadığı açıktır. Öyleyse bu açıdan da bunlar peygamber olamazlar.
Görülüyor ki; Yüce Rabbimiz resûl adını kullanmakla peygamberleri değil, peygamber olmayan Allaha ulaştırıcı resûlleri kastetmektedir.
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
-2/BAKARA-151: Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.

35/FÂTIR-18: Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

Bu ayeti almışsınız ve arkasından bir kaç ayet daha.. Ve ondan sonra;
Demek ki NEBİLER:
1- İnsanları hidâyete ulaştırmak için gönderiliyor.
2- İnsanların üzerine bir ni'met olarak gönderiliyor.
3-Nefs tezkiyesi yaparak insanları önce hidâyete ulaştırıyorlar (Allah'a ulaştırıyorlar)

Demişsiniz.. ve bu cümlelerden,

Demek ki NEBİLERİN 5 görevi şunlar oluyor.
1- Önce Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini tilâvet ediyorlar. (Başkalarına okuyorlar) Kur'an'n lafzı - İlk 14 basamak.
2- Onların nefslerini yedi kademede tezkiye ediyorlar.
Bu kademeler şunlardır:
1. Nefs-i Emmare
2. Nefs-i Levvame
3. Nefs-i Mülhime
4. Nefs-i Mutmainne
5. Nefs-i Radiye
6. Nefs-i Mardiye
7. Nefs-i Tezkiye
(15 ve 21. basamaklar - Kur'an'n Lafzı)
3- Onlara kitap (Kur'ân-ı Kerîm) öğretiyorlar. Burada Kur'ân-ı Kerîmin 4 ruhunu öğretiyorlar.
1. Fena kademesinde 1. ruh
2. Beka kademesinde 2. ruh
3. Zühd kademesinde 3.ruh
4. Teslim kademesinde 4.ruh
(22 - 25.basamaklar )
4- Onlara hikmet öğretiyorlar.
5. Ulûl Elbab kademesinde 5. ruh (26. basamak)
6. İhlas kademesinde 6. ruh (27. basamak)
5- Onlara hikmetin ötesinde daha bilmedikleri şeyleri öğretiyorlar.
7. Salâh kademesinde 7. ruh (28. basamak) çıkarmışsınız..

2. olarak aldığınız nefislerini tezkiye eder ayetinden onların yedi kademede tezkiye eder demişsiniz.. ve bunları nebilerin görevi olarak nitelendirmişsiniz ki bakara süresi 151. ayetinde Allah rasülün görevlerini açıklamıştır ama siz onu parantez içinde peygamber olarak almışsınız.. ayeti kerime de resül kelimesi geçtiği halde siz nebi yi nerden karıştırdınız bilmiyorum.

Sonra nebi olmayan resüllerin görevlerini almışsınız..

NEBİ OLMAYAN RESÛLLERİN VAZİFELERİ
Bu Resûl:
1- Onlara Allah'ın âyetlerini tilavet eder (anlatır),
2- Onların nefislerini tezkiye eder,
3- Onlara kitap öğretir,
4- Onlara hikmet öğretir,
Daha önce onlar, açık bir dalâlet içinde idiler.
Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.

Az önce nebi nin görevlerini saydığınız maddelerin ikincisinde nefsin tezkiye etmesini açıklamışsınız.. kaç kademede ve neler olduğunu nefsin mertebeleriyle birlikte saymışsınız.. Allahu o ayetinde öyle bir açıklama yapmadığı halde o açıklamayı siz yapmışsınız.. Resullerin görevlerinde aynı maddeler var neden bu maddeler açıklanmamıştır? Nebilerin görevlerinden olan nefisleri tezkiye eder ve hikmeti öğretir maddelerini nasıl açıklamış, Aynı görevleri NEBİ OLMAYAN RASÜLLERE DE yüklediğiniz halde aynı açıklamaları yapmamışsınız.

Sizin nebi nin görevlerini çıkardığını ayetler olsun, yazmadığınız kitabı ve hikmeti öğreten ayetler olsun hep resul kelimesi kullanılmıştır. Ayetler şöyle;

151 - Nitekim içinizden size bir RESUL gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor(tezkiye ediyor), size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.

ayette RESUL kelimesi kullanılmıştır.. Hiç kimse meale bakıp PEYGAMBER demesin!

164 - Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir RASÜL göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.

Yine ayeti kerime de RASÜLEN ifadesi kullanılmış..

2 - O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir RASÜL gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.

Bu ayette yine RESÜLEN kelimesi geçiyor..

Nebilerin görevlerini sayarken verdiğiniz ayette bile RESÜL ifadesi vardır.. Ve Allah sizin aldığınız gibi nebilerin görevlerini sıralamamıştır.. NEbilerin öyle görevi olmadığını inkar etmiyorum ama hiç bir ayette Allah nebilerin görevini saymamıştır. bir tek ayette şöyle geçiyor;

81 - Allah NEBİLERDEN şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir RESÜL geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".

Bu ayette Allah, rasüllerin görevini sıraldığı gibi bir sıralama yapmamış, onlara kitap ve hikmeti verdiğini bildirmiştir..

Nebi olmayan resüllerin görevleri sıralandıktan sonraki cümle.
Böyle bir cümle neye dayanarak kullanılmıştır hala anlamış değilim..

Görülüyor ki, peygamber olmayan resûllerin dört görevi vardır. Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır.

Yukarıda Aldığınız ayet..

-2/BAKARA-151: Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin

Hikmetin de ötesindeki cümle görüldüğü gibi parantez içindedir.. Ve hikmetinde ötesinde ki bilmediklerinizi öğretenin Resul olduğunu belirtmiştir ki sizde o kelimeyi kullanmışsınız. Parantez içine aldığınız peygamber ifadesini neye dayanarak kullanıyorsunuz. ve bazı rasüller nebi olamıyormuş gibi Nebi olmayan resüllerin görevi demişsiniz..

Tamamen kendi kafanızdan çıkardığınız yorumlar olsa gerek bütün bunlar.. Nebi olmayan rasüller..
Bu ifadeyi nereden çıkardığınızı öğrenmek istiyorum..

Bunlar peygamber olmadıkları için, peygamberlere has olan hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili kılınmamışlardır

Allah Rasülü hikmetin ötesini öğretmeye ehil ve yetkili ise sizin ifadenizle Nebidir.. Ama ayeti kerime de nebi olarak seslenilsede Muhammed Allahın nebisidir diye bir ayet yok.. Ama Muhammed Allahın Rasülüdür.. Resül ve Nebi kelimelerini karıştırdığınız için sorularımı yöneltemiyorum.. Sanırım Kuranın Arapça metninden istifade etmiyorsunuz.. Sadece mealcilerin yazdıklarıyla yetiniyorsunuz.. Yok eğer Arapçanız varsa yazdığını meallerin Arapçalarına bakmanızı tavsiye ederim.. Rahatlıkla görebileceksiniz ki Hikmeti ( hikmetinde ötesinde bilmediğinizi) öğreten Rasüldür.. Ayeti kerimede hikmetin ötesinde bir şeylerin olduğunun vurgusu kesinlikle yapılmamıştır. Yorumdan ibaret kaldığı için parantez dışına çıkamazlar.. Hikmetin ötesini kim öğretecek diye soracağım ama Hikmetin Ötesinin var olduğunu kabul etmek olacak diye sormuyorum... BİR RASÜL HİKMETİN ÖTESİNİ ÖĞRETMEYE EHİL VE YETKİLİ KILINMAMIŞ..
sizinde dediğiniz gibi bunlar MIŞ MIŞ lardır (kılınmamışlardır)
Allahın isimlerinden biride El-Hakim (hikmet sahibi) Allahın hikmetin ötesinde olanın sahibi diye bir ismi bir sıfatı yok.. Ve kullarına verdiği hikmet ile aynı kelimedir.. Şayet Hikmerin ötesinde bir şey olsaydı Allah onu kendi sıfatı olarak bildirirdi. Bildirmediyse; Allahın bildirmediği bir şeyi nasıl olurda parantez içine alarak kurana mal edebiliriz?


Öyleyse bu açıdan da bunlar peygamber olamazlar.
Görülüyor ki; Yüce Rabbimiz resûl adını kullanmakla peygamberleri değil, peygamber olmayan Allaha ulaştırıcı resûlleri kastetmektedir.

Madem Allah Rasül adını kullanmakla peygamberi kasdetmiyordu da, Siz neden ikinci ayeti kerime de Rasül ifadesini ( Peygamber) olarak kullandınız.. Bu yanılgıların meallerin acizliğinden kaynaklandığını ve sizin de arapça bilmediğinizi düşünüyorum..

Meallerin aceleciliği ve yetersizliğine bir örnek;

81 - Allah ''peygamberlerden'' şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir ''peygamber'' geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".

Bu meal Elmalılı ya ait bir çeviri. Fakat sadeleştirme adı altında Merhumun meailini okunmayacak bir hale getirmişlerdir.. Ayette ilk kelime nebi ikincisi Resul kelimesidir.. Zannediyorum Elmalılı Bunu böyle çevirmemiştir, çevirmezde.. Piyasada dolaşan sadeleştirilmiş Elmalılı metinleriyle Merhumun Uzaktan yakından alakası yoktur.. Kendi cahilliklerini Elmalılı ya isnad edemezler..
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Fani olanı istemem Kardeşim,

Demek ki NEBİLER: diye başlayan cümleye kadar aldığınız ayetler;

2/BAKARA-150
2/BAKARA-151

35/FÂTIR-18
6/EN'ÂM-71
2/BAKARA-120
3/ÂLİ İMRÂN-73

Bu ayetlerin hiç birisinde N B E kökünden türemiş hiç bir kelime bulunmamaktadır.. Hatta belki bir vav-ı atf ile bağlanmış olabilir diye kendinden önce ayetlerinde bizzat arapçalarına baktım. Fakat böyle bir kelimeye rastlamadım.. Bu Nebi kelimesinin hiç bir kalıpta geçmemesine rağmen Nebilerin görevleri başlığı altında nasıl olurda maddeler sıralanır doğrusu anlamak çok zor.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Aslında orada farsça peygamber kelimesinin kuranda olmadığını peygamber resul ve peygamber olmayan resul ayrımını anlatmaya çalıştım.Fakat konunun tam kafamda oturtamadığımı farkettim.Uyardığınız için Allah razı olsun
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Biz Peygamber kelimesinin farsçada Haber (peygam ) Ber ( veren ) kelimelerinden türetilmiş bir kelime ve nebinin tam karşılığı olduğunu biliyoruz...
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
23 / MU'MİNUN - 44
Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik . Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar . Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

-14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’
crying.gif
yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki ; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a teslim olmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

-10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun ), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).
Her ümmetin bir resûlü vardır . Onlara, resûlleri geldiği zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.

-17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
 
Üst Alt