Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberle Özel Görüşme Yapmanın Bedeli

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Peygamberle Özel Görüşme Yapmanın Bedeli

Kur’an’da, Hz. Peygamberle (s.a.v) özel görüşme (necva) yapmak isteyenin, önce karşılıksız yardımda bulunması yani sadaka vermesi gerektiğini isteyen bir ayet var;

“Ey iman edenler! Peygamber ile özel görüşme yapacağınız zaman önden karşılıksız yardımda bulunun. Bu, sizin yararınıza olup dahası temizlenmenize vesile olacaktır. Fakat gücünüz yetmezse bilin ki Allah bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır; bundan hiç şüpheniz olmasın.” (Mücadele; 58/12)

Acaba burada anlatılmak istenen nedir?

Hz. Peygamber ile özel bir görüşme yapmadan önce karşılıksız yardımı emreden bu ayeti, peygamber öleli 14 asır olduğuna göre bugün nasıl anlamalıyız? Çünkü ayet doğrudan peygamberin şahsından bahsediyor. Şahıs ortadan kalkınca, bugün onunla özel görüşme yapmayı nasıl anlamalıyız? Aksi halde doğrudan kendinden bahsettiğine göre hükmün de boşluğa düşmesi ve geçersiz hale gelmesi gerecektir.

Bunu böyle anlayan klâsik müfessirlerin çoğu hemen sonraki ayetle bu ayetin “nesh” edildiğini ileri sürerler.

Örneğin ayeti Hz. Peygambere yönelik “Onun etrafında saygınlık (karizma) oluşturma, her önüne gelenin onunla görüşememesi” çerçevesinde anlayan Razi şöyle demektedir:

“İnsan bir şeyi güçlükle elde ederse gözünde saygınlığı artar. Ama onu kolaylıkla elde ederse önemsiz ve değersiz görür…” (Razi; Tefsir-i Kebir, 58/17 tefsiri)

Doğrusu bu “Birine zor ulaşma, kolay kolay randevu alamama” dediğimiz şeyi çağrıştırıyor. Kişi, böylece, kendisine zor ulaşılan, çok önemli birisi olduğu izlenimi verdirmek ister. Gündelik hayatta, özellikle bürokraside bunu uygulamayan da neredeyse yoktur.

Razi’nin söylediklerini kabul edecek olursak, şu soruların cevaplanması gerekir. Mekke’de “içinizden birisi” olarak tanıtılan peygamber, Medine’ye gelince etrafında bürokrasi oluşturup kapalı kapılar ardına mı çekilmektedir? Kendisine zor ulaşılan birisi mi olmaktadır? Yardım edecek maddî imkânı olmayanlar onunla görüşemeyecekler midir? Peygamber, etrafını zenginlerin sardığı ve sadece onların görüşebildiği bir “fenomene” mi dönüşmektedir?

Ayeti peygamberin şahsına yönelik anlamının tabi sonucu bunlardan başkası olabilir mi? Hâlbuki ayet esasen peygambere yönelik değil “hayra” ve “temizlenmeye” ihtiyacı olan etrafındaki insanlaradır.

Bu noktada büyük müfessir Ebu Muslim’in münafıklarla ilgili tespitinden hareketle şunları söylemek mümkündür: “Medine’ye gelince münafıkların sadaka vermekten kaçındıkları görüldü. Bunlardan kimileri münafıklığı bırakarak iman etmiş görünüyorlardı. Bunların hala nifakta kalmış olanlardan ayırt edilmesi için peygamberle görüşmeden önce sadaka vermeleri istendi.

Bunun anlamı şudur: “Peygamberin etrafında dolanarak, onun yakınına kadar sokularak kendinizi iman etmiş gibi gösteriyor, mümin olmanın avantajlarından yararlanmaya çalışıyorsunuz. Ama içinizde gerçek müminde bulunması gereken temizlik, iyilik ve yardımlaşma duygusundan yoksunsunuz. Bencilce konum elde etmeye, avantaj kapmaya çalışıyorsunuz. Eğer gerçekten iman etmişseniz gereğini yapın ve mümince duyarlılığa sahip olarak yardımlaşın, elinizdekini başkasıyla paylaşın…”

Demek ki peygamber öleli 14 asır olmasına rağmen şu an elimizde ondan geriye Kuran, namaz, hac vb. değerler kaldığına göre ayet, “Bunlara yaklaşmadan, yani bunlardanmış gibi görünerek getireceği avantajlarından yararlanmaya kalkmadan önce (böyle yapacağınıza) eğer gerçekten müminseniz çevrenizi gözetin, yardımlaşın, elinizdekini başkasıyla paylaşın” demek olur…

Örneğin kimi zaman olur ki namaz kılmak, hacca gitmek, Kuran okumak vs. bir dindarlık gösterisine dönüşebilir ve bunlar kişiye avantaj sağlayıp bazı kapıların açılmasında birer araç olarak kullanılabilir. Bu durumda böylesi kişilerin gerçekten dindar olup olmadığını ölçecek elimizde bir ölçü olmalı. İşte bu ölçüyü veriyor Kuran; yardımlaşmak, vermek, paylaşmak…

Peygamberin yanında görünmekle kendisine bazı kapıların açılacağını uman kişilere nasıl “Harcayın, bölüşün, paylaşın da görelim” deniyorsa bugün de dindar görünmekle bazı kapıların kendisine açılacağını uman kişilere de “Öyle Müslümanlık görünüşle, sureta namaz kılmakla, işin lâfını yapmakla olmaz, elinizdekini verin, paylaşın da görelim” denilmelidir…

Bunun böyle olduğuna sonra gelen ayet delildir.

“Yoksa özel görüşme talebinden önce karşılıksız yardım yapmak zorunuza mı gitti? Çünkü yapmadınız. Bakın, Allah tövbenizi kabul etti. Artık canı gönülden namaz kılın, zekât verin, Allah’a ve peygamberine itaat edin. Allah her ne yaparsanız haberdardır.” (Mücadele; 58/12)

Yani: Peygamberle özel görüşme yapmak insana bir meziyet kazandırmaz. Böyle yaparak kendinize bir avantaj sağlamaya çalışmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve peygamberine itaat edin, samimî ve içten bir mümin olun yeter…

Hem bütün bunlar; peygamber, din, vahiy… Eğer bir gönüle girmiyor, yoksulu doyurmuyor, fakiri gözetmiyor, düşmüşün elinden tutmuyorsa ne için var? İşin gösterişini yapmak, toplanıp dağılmak, peygamberin yanında görünmek, riyaset, şa’şaa, liderlik, devlet, iktidar vs. ne için bütün bunlar?

Demek ki o gün “peygamberin yanında görünmek”, bugün için peygamberin bıraktığı mirasa sahip çıkıyor görünmek demektir. Allah, kitap, peygamber, din, iman, nutukları atıp, bunları yapıyormuş gibi görünüp en küçük yardımdan (maun) bile kaçınmak, bunların gösteriş yapıldığını gösterir. Nitekim sırf bunun için ayet değil sure nazil olduğunu görüyoruz:

“Bak şu dini yalanlayana. İşte bak, öksüzü hor görüyor. Yoksulun halinden hiç anlamıyor. O namaz kılanların vay haline! O kuru kuruya yatıp kalkanların vay haline! Çünkü gösteriş yapıyorlar,en küçük yardımı bile geri çeviriyorlar.” (Maun; 107/1-7)

MAUN: Sözlükte “yardım etmek, orta yaşlı olmak” demektir. Orta yaşlı olmak (avân), yardım etmek (iâne), yardımcı (muâvin), yardımlaşmak, el birliği etmek (teâvün), yardım istemek (istiâne), yardım, destek, medet (avn), ikramiye, burs, destek (iâne), kooperatif (teâvuniyye), yardımsever, insanlara yardım eden (mi’vân), küçük yardım (maŭne) kelimeleri bu köktendir…

Ayette ifade edildiği gibi, demek ki dini yalanlayan, öksüze hor bakan ve yoksulun halinden anlamayanlar aynı zamanda namaz da kılmaktaydılar. Çünkü namaz Mekkelilerin bildiği bir şeydi (Ebu Muslim).

Şu halde maun en tabiî ihtiyaç maddeleri anlamında küçük yardımlar demektir. Yani âlet, edevat, kap kaçak, ekmek, tuz vb. bir insanın diğer insana vermekte hiçbir beis görmemesi gereken yardımlar manasında. Anlam olarak “Komşu komşunun külüne muhtaç” dediğimiz manayı çağrıştırır…

Dikkat edilirse Kur’an “almayı” değil sürekli olarak “vermeyi” teşvik ediyor. Yani insanlara “İhtiyaçlarınız için yardım isteyin” demiyor, “İhtiyacı olanlara yardım edin” diyor. İstemek söz konusu olunca Fatiha’da geçtiği gibi “Ancak senden yardım isteriz” (iyyake nesta’in) dedirtiyor ve Allah’tan başkasından istemeyi çok görüyor. Ama vermek söz konusu olunca zekât, sadaka, yardımlaşma, dayanışma vs. hepsini ısrarla öğütlüyor, teşvik ediyor.

Bunun anlamı şu olsa gerektir; “Veren el alan elden üstündür” deyişinde geçtiği gibi alan değil sürekli veren el olmak… İsterken Allah’a, verirken insanlara yönelen bir kişilik… Kendini muhtaç durumda olmaktan çıkararak kendi ayakları üzerinde duran, insanlara yük olmayan, bilakis yükü üstlenen, omuzlayan, paylaşan, bölüşen, özgür, bağımsız, onurlu kişilikler…

Yine ayette geçtiği gibi kimileri işin gösterişindedirler. Kıldıkları namazda, yaptıkları duada hayır yoktur. Kürsülerden nutuk atmaya bayılırlar. Mükellef sofralarda tıka basa doyup “elhamdülillah” çektikten sonra, midelerini sıvazlarken “Mübarek sahabe efendilerimiz açlıktan karnına taş bağlardı” diye ağlamaklı ağlamaklı konuşurlar. Kandil gecelerinde, gülyağı kokuları arasında sahabe hayatı anlatırlar. “Sünnettir inşallah” diye tabağın kenarında hiçbir şey bırakmadan yedikçe yerler ama tabağın içindekini başkasına vermeyi veya bölüşmeyi hiç düşünmezler. Her yemekten sonra “huril-ıyn” duaları ederler; ev üstüne ev, eş üstüne eş isterler ama onları yoksul bekârlarla evlendirmeyi, hele iş sahibi yapmayı akıllarından bile geçirmezler. Nedense her şeye kendilerini lâyık görürler. Kendileri dururken başkası akıllarından bile geçmez. Allah güzel ve zengin nimetlerini nedense hep onlar üzerinde görmekten hoşlanır.

Bunlar hem namaz kılarlar, dindar görünürler, hem de bir kapitalistten daha beter mal, mülk ve para düşkünüdürler. En küçük yardımları yapmakta bile pintilikte üzerlerine yoktur. Barlarda, pavyonlarda para harcayamazlar ama saray yavrusundan evlere milyarlar dökerler. Hırslarını maldan mülkten, gösterişten, güçlü görünmekten çıkarırlar. Paylaşmak, bölüşmek, vermek, dağıtmaktan ödleri kopar. Bir şeyi vermek onlardan kerpetenle etlerini koparmak gibi gelir.

Dıştan namazlı niyazlı içten zavallı bir dindarlık…

Dışı Müslüman içi kapitalist bir ehli-namazlık…

Bu halleriyle Allah’a değil güce ve güçlüye tapmaktan başka bir şey yapmış olmazlar.

Adı en küçük yardımı (maun) bile çok görmek anlamına gelen yukarıdaki sureyi dindarlık iddiasında olanlar gece gündüz okusa, sular seller gibi ezberlese yeridir. Çünkü alışılmış dindarın o iflâh olmaz “insansız ve tabiatsız” Allah anlayışının panzehiri bu suredir.

Boyuna, Allah’ın kendine özel olarak verdiğini sandığı zenginliğine “elhamdülillâh” çekip, burnunun ucundaki açı, yoksulu bir türlü göremeyen, yoksulluk, fakirlik, emek lâflarını duyunca “solculuk” yapıldığını zanneden, “Müslüman güçlü olacak, her şeyin en iyisini giyecek, en iyi yerlerde oturacak” deyip duran, “Ben Müslüman’ın zengin olanını severim” diye de kafasına uygun bir hadis bulan zihniyetin panzehiri işte bu ve benzeri surelerdir

Dini yalanlayan inkârcı kâfir tutumu ile ehl-i namaz da olsa “kapitalistçe” tutum aynı sure içinde bir tutuluyor ve aynı azapla tehdit ediliyor!

Varın gerisini siz düşünün…

Recep İhsan ELİAÇIK​
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Son günlerde okuduğum en kapsamlı, anlamlı ve eğitici bir yazı diyebilirim,
"Bıçak soksan gölgeme, sıcacık kanım damlar.. Girde bir bak ülkeme, başsız başsız adamlar" şiirini yazan N.F.K'nın bugünleri ve şu yazılanları görmesini isterdim..
Rabbim milyarlarca şükür, Vahyini anlayan ve kavrayanların çoğaldığı bir ortamda yaşadığımız için..
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Son günlerde okuduğum en kapsamlı, anlamlı ve eğitici bir yazı diyebilirim,
"Bıçak soksan gölgeme, sıcacık kanım damlar.. Girde bir bak ülkeme, başsız başsız adamlar" şiirini yazan N.F.K'nın bugünleri ve şu yazılanları görmesini isterdim..
Rabbim milyarlarca şükür, Vahyini anlayan ve kavrayanların çoğaldığı bir ortamda yaşadığımız için..

Yine ayette geçtiği gibi kimileri işin gösterişindedirler. Kıldıkları namazda, yaptıkları duada hayır yoktur. Kürsülerden nutuk atmaya bayılırlar. Mükellef sofralarda tıka basa doyup “elhamdülillah” çektikten sonra, midelerini sıvazlarken “Mübarek sahabe efendilerimiz açlıktan karnına taş bağlardı” diye ağlamaklı ağlamaklı konuşurlar. Kandil gecelerinde, gülyağı kokuları arasında sahabe hayatı anlatırlar. “Sünnettir inşallah” diye tabağın kenarında hiçbir şey bırakmadan yedikçe yerler ama tabağın içindekini başkasına vermeyi veya bölüşmeyi hiç düşünmezler. Her yemekten sonra “huril-ıyn” duaları ederler; ev üstüne ev, eş üstüne eş isterler ama onları yoksul bekârlarla evlendirmeyi, hele iş sahibi yapmayı akıllarından bile geçirmezler. Nedense her şeye kendilerini lâyık görürler. Kendileri dururken başkası akıllarından bile geçmez. Allah güzel ve zengin nimetlerini nedense hep onlar üzerinde görmekten hoşlanır.

Dayahamadım, önemine binaen burayı bir daha vurgulamak istedim..
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Selam,

Kur'an'ı hayat içinde okumak, hayatı Kur'anla okumak, hayatı Kur'anla yaşamak idealimizdir. Rabbim bu uğurda cehd içinde olmayı nasib etsin bize/bana. İhsan Beye bu güzel yazısı için teşekkür ediyorum. Çapanoğlu kardeşe de teveccühü için teşekkür ederim.

Selamlar!
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Selam,

Kur'an'ı hayat içinde okumak, hayatı Kur'anla okumak, hayatı Kur'anla yaşamak idealimizdir. Rabbim bu uğurda cehd içinde olmayı nasib etsin bize/bana. İhsan Beye bu güzel yazısı için teşekkür ediyorum. Çapanoğlu kardeşe de teveccühü için teşekkür ederim.

Bunun anlamı şudur: “Peygamberin etrafında dolanarak, onun yakınına kadar sokularak kendinizi iman etmiş gibi gösteriyor, mümin olmanın avantajlarından yararlanmaya çalışıyorsunuz. Ama içinizde gerçek müminde bulunması gereken temizlik, iyilik ve yardımlaşma duygusundan yoksunsunuz. Bencilce konum elde etmeye, avantaj kapmaya çalışıyorsunuz. Eğer gerçekten iman etmişseniz gereğini yapın ve mümince duyarlılığa sahip olarak yardımlaşın, elinizdekini başkasıyla paylaşın…”

Demek ki peygamber öleli 14 asır olmasına rağmen şu an elimizde ondan geriye Kuran, namaz, hac vb. değerler kaldığına göre ayet, “Bunlara yaklaşmadan, yani bunlardanmış gibi görünerek getireceği avantajlarından yararlanmaya kalkmadan önce (böyle yapacağınıza) eğer gerçekten müminseniz çevrenizi gözetin, yardımlaşın, elinizdekini başkasıyla paylaşın” demek olur…

Selamlar!


Ne kadar manidar ve faideli bur yazı,
Kaleme alandan ve bizlerle paylaşandan Rabbim Razı olsun ihşaALLAH
 

güle sevdalý

New member
Katılım
24 Mar 2007
Mesajlar
99
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
31
Allah(c.c.) razı olsun inşallah...çok güzel bir paylaşım sağolun...
 
Üst Alt