Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberimizin Coşkun Merhameti Ve şefkati

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Merhamet, esirgemek, acımak, zayıf ve fakir insanların haline acıyarak yardımda bulunmak ve ince kalpliliktir. Şefkat, acıyarak ve esirgeyerek sevmek, içten gelen ve karşılıksız bir sevgidir. Her iki duygu da, tariften çok yaşanan ve hissedilen duygulardır. Çünkü, her ikisi de kalple ilgilidir.

Merhamet ve şefkat, Peygamberimizin yüce şahsiyetinin bir aynası gibidir. Onun kadar merhametli, onun kadar şefkatli ve ince ruhlu bir insan yeryüzüne gelmemişti.

Cenab-ı Hakkın Sevgili Resulüne, kendi ismi olan "Rahim" ve "Rauf" sıfatlarını vermesi, Peygamberimizin ne kadar merhametli ve şefkatli bir kalbe sahip olduğunu gösterir.

Tevbe Sûresinin 128. âyetinde bu gerçek şöyle ifade edilir:

"And olsun ki, size içinizden bir Peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Size çok düşkündür. Bütün mü'minlere merhametli ve esirgeyicidir."

İslâmın ilk devirlerinde Müslümanların çoğunu fakir, kimsesiz ve köleler teşkil ediyordu. Kureyşliler onları hor görüp aşağılarken, Peygamberimiz onları yanına almış, hak dini onların yardımıyla duyurmaya başlamıştı.

Peygamberimizin kalbine ve engin rahmetine en yakın olanlar, fakir ve kimsesiz insanlardı. Onları devamlı korur, diğerleri ile eşit davranırdı. Bununla da kalmaz; fakirlere, fakirliğin bütün ezikliğini ve zilletini unutturacak şekilde yakınlık gösterirdi. Zaten Peygamberimizin aile hayâtı ve şahsi yaşayışı da onlardan farklı değildi. O hep sade ve basit yaşamayı tercih ederdi. Dualarında da Allah'tan böyle bir hayât isterdi.

"Allah'ım, beni fakir yaşat. Hayâttan fakir olarak ayrılayım. Beni mahşerde fakirler arasında hasret" diye dua ediyordu.

Hz. Âişe bunun sebebini sorunca şöyle açıkladı:

"Onlar, Cennete herkesten önce girecekler. Ey Âişe, yarım ölçek hurma da olsa fakiri boş çevirme. Fakirleri sev, onlara yakın ol ki, kıyamet gününde Allah da sana yakın olsun."

Müşriklerin "Allah'ın lütfuna mazhar olanlar bunlar mı?" diye hakir gördüğü kimseleri Peygamberimiz destekler, ilgi gösterirdi. Onları, diğer insanlardan üstün tuttuğu olurdu.

Bir gün Peygamberimiz otururken bir adam geçti. Yanındakine sordu:

"Bu adamı nasıl bilirsin?"

Şöyle cevap verdi:

"Bu zengin ve etkin birisidir. Ne derse yaparım."

Peygamberimiz bir şey demedi. Az sonra birisi daha geçti. Peygamberimiz aynı soruyu bunun hakkında da sordu ve şu cevabı aldı:

"Bu adam fakir Müslümanlardan birisidir. Ona ne kızımı verir, ne de dediğini yaparım."

Böyle bir sözü hoş karşılamayan Peygamberimiz şöyle buyurdu:

"Dünyanın bir tarafı az önce geçen zengin kişilerle doldurulsa, bir tarafına da bu fakir adam konulsa, fakir adam onların hepsinden daha ağır gelir ve onlardan daha hayırlıdır."
 
H

hüma-gül

Guest
O, Nezaketin Zirvesi idi

O, Nezaketin Zirvesi idi

İnsanların en yücesi, en seçkini, en mükemmeli Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi vessellem. Efendimiz'dir .

O, insanların en incesi, en naziği idi. O'nun bütün işlerinde bir nezaket ve incelik ölçüsünü dikkatle gözettiğini görmekteyiz. Ev içinde, sokakta, eğitirken, yönetirken, savaşırken, ikna ederken .. hep bu inceliği yaşatmıştır. Çocukları dikkatle dinlemek, köleler ve cariyelerin sofrasına oturmak, sadaka vermeyi soyluca yapmak, yanındaki insana kendisini dünyanın en önemli insanıymış gibi hissetmesini sağlayacak hürmeti göstermek, kendisine seslenen kimseye bütün vücuduyla yönelmek .. bunların hepsi O'nun insan olma sanatının ürünleridir.

Allâme Nebhanî , O'nun özelliklerini Hz. Ali r.a.' ın dilinden şöyle aktarır:
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem. daima güler yüzlü, yumuşak tabiatlı idi.
Önüne geleni ayıplamaz, ağız dalaşına girmezdi. Ho şuna gitmeyen bir şey olursa görmezlikten gelir, kendisine umut bağlayanı hayal kırıklığına uğratmazdı.
Ashabıyla otururken onların güldüğüne güler, onların hayret ettiğine hayret ederdi.
Bir meclise vardığında boş bulduğu yere oturuverirdi.
Dünya ve dünyalık için kızmazdı. Nefsi için kızmaz, şahsi meselesi için yardım istemezdi.
Hz. Aişe r.a. validemiz de şöyle söylemiştir:
Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, bilakis affeder ve iyi davranırdı.
Yine sahabiler , O'nun, birinin bir hatasını düzeltmek istediğinde şahsı muhatap alarak onu insanların içinde mahcup etmediğini, aksine herkesi muhatap alan öğütler verdiğini bildirmişlerdir. "


İmam Şaranî k.s. aktarıyor:
Fakir, düşkün ve hizmetçilerle birlikte yemek yerdi. Onların rahat etmesi için elinden geleni yapardı.
Şöyle derdi: Bir hatasından ötürü özür dileyen kardeşinin bir daha aynı hatayı işlese de işlemese de özrünü kabul etmeyen havzıma gelmesin.
Bir şahıs elini tuttuğunda o şahıs bırakana kadar elini çekmezdi.
Açlıktan karnına taş bağladığı olurdu ama ashabı üzülmesin diye bunu gizlerdi.

Yine O şöyle buyurmuştur:

“Mümin, başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kişidir. İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel)
Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi vessellem.'e dair bu anlatılanlar, gözlerimiz önüne karşısındaki insana kendisini önemli hissettiren, insanlara rahatsızlık vermeyen, karşısındakinin kendisinin davranış ve hareketlerinden alınmasını önleyecek şekilde davranan, nazik, ince bir insan çıkarmaktadır.
Anlatılan insan, geçimi kolay, bulunduğu topluluğa yüksek ses tonuyla, gürültüyle ve tartışmacı-iddiacı baskın bir kişilikle değil, saygı göstermekle, değer vermekle, yumuşak huylulukla hakim olan bir insandır. Kendi haklarını koruma hususunda şahin, başkalarına haklarını incelikle verme hususunda serçe değildir karşımızdaki, bunun tam tersidir.
Çünkü O, insanı Rabbimiz'in tecelligâhı görmüş, müminin kalbini Rabbimiz'in evi bilmiş, o evi yıkmamış, aksine imar etmiş, o gönüllere sıkıntı ve rahatsızlık vermemiş, aksine şefkat ve merhametten örülmüş bir kaftan giydirmiştir.


“Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. O size çok düşkündür. O, müminleri gerçekten esirgeyici ve bağışlayıcıdır.” (Tevbe, 128)
 
Üst Alt