Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygambere itaat

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
بســـم الله الرحمن الرحيم
Herhangi bir şahsın Allah'ın gerçek peygamberi olduğunu anlayınca da sözlerini dinlemek, O'na itaat etmek ve yolunda yürümek farz olur. Bir şahsı peygamber olarak tanıyacaksınız, sonra da sözlerini dinlemeyeceksi*niz, bu hiç de uygun bir davranış değildir. Zira birini peygamber olarak tanıdınızsa, O'nun söylediklerinin Allah'ın sözleri olduğunu ve O'nun ha*reketlerinin Allah'ın emrine uygun olduğunu kabul etmişsiniz demektir. Yani söyledikleri veya yaptıklarına aykırı hareket etmeniz bizzat Allah'ın emrine itaatsizlik olur. Allah'a karşı olan her şey, kesinlikle yanlıştır. De*mek ki peygamberlerin dediklerini yapmak zorundayız. Gerçi ilk bakışta peygamberin bazı söz ve fiillerini anlayamayız, ama bunların peygamber*lerden kaynaklanması zâten yapılanların doğru ve hikmet dolu olduğunun birer delilidir. Bir şeyi anlamaktan âciz isek bu demek değildir ki o şeyde bir kusur ve noksanlık vardır. Bu aslında anlayışımızın eksikliğidir.

Herkes her bilim ve fen dalını lâyıkıyla bilemez, bilmesi de beklene*mez. Bu sebeple, bir bilim adamı veya teknik uzmanının anlattığı bazı şeyleri o bilim ve tekniğin yabancısı olan bir kişinin aklı almıyorsa; anla*tılanları reddetmesi ahmaklık olur. Dünyada her işin uzmanları vardır. Bu uzmanların işlerine başkaları karışmaz. Uzmanlık isteyen bir işi bir acemi yapmaya kalkışırsa her şeyi berbat eder. Önemli olan, her işi ehline yap*tırmaktır. İş yapılmadan önce onu yapacak kişinin yeterli derecede bilgili, deneyimli ve yetenekli olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu ölçüye uyan bir kişi bulununca da ona güvenmek şarttır, işine karışılmamalıdır. Yoksa işe başladıktan sonra ona ikide bir müdahale etmek ve "şu anda ne yapıyor*sun, anlamıyorum, bunun doğru olduğunu ispatlamazsan sana inanmam", gibi çıkışlar yapmak akıllılık değil, budalalıktır. Bir dava için bir avukat tuttuktan sonra işine karışmaya ve hatta onu sorguya çekmeye başlarsanız, o sizi derhal terk edecektir. Bir doktor tedaviye başladıktan sonra ona sık sık ne yaptığını ve verdiği ilâçların faydalı olup olmadığını sorarsanız, eminim o da hastayı bırakacaktır. Aynı durum dinimiz için de geçerlidir. Biz Allah hakkında bilgi edinmek ve Allah'ın dediği yoldan gitmek iste*yip, bunu kendi kendimize başaramıyorsak, Allah'ın elçisini, peygamberi*ni aramalıyız. Fakat bu arayış akıllıca ve titizlikle yapılmalıdır. Çünkü peygamber sanarak yanlış kişiye varırsak yanlış bir yola sapmış olacağız. Ancak iyice ölçüp biçtikten sonra, birinin Allah'ın hakiki rasulü ve elçisi olduğunu anladığımız an, ona tam güvenmeli, söylediklerine eksiksiz uy*malıyız.
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah razı olsun...
peygamberlerin sadece posta aracı gibi görülmemesi gerekitğini güzel ve yerinde bi ifadeyle anlatan bi yazı..
selametle...
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
S.A
Herhangi bir şahsın Allah'ın gerçek peygamberi olduğunu anlayınca da sözlerini dinlemek, O'na itaat etmek ve yolunda yürümek farz olur buraya kadar güzel şimdi sinang kardeş o kişinin AK VE DOĞRUYU SÖYLEDİĞİNİ nereden anlayacağız Birisi çıkıyor ben size Rahman olan Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim
bana ilahınızın tekbir ilah olduğu vahi ediliyor diyor sen nereden Allah'ın elçisi olduğunu anlarsın şimdi sana soruyorum sinag kardeş şimdi sana cevaben veriyorum Muhammed A.S 7 sırada İNEN İhlas VE FATİHA sürelerinden sonra dinini ilan ediyor muhammede A.S bir öğrenci gibi yetiştiriliyor Rabbimiz tarafından bakın din İhlas suresinden sonra başlıyor bir inceleyelim Rabbimizin Sözlerini vahi'sini 1 - De ki; O Allah bir tektir. burada Allah'ın tek olduğu bildirili yor
2 - Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir burada erkezi Allah'a muhtaç olduğu gönderilen elçiye uyulmaz inanmaz sanız Allah'a zarar veremezsiniz o size muhtaç değil siz yaratılmışlar o na muhtaç denilmektedir.
3 - Doğurmadı ve doğurulmadı burada Allah'ın büyüklüğü işleniyor Rabbinizi İçkimse yaratmadı ve doğuran deği emredici emrinide yerrine getirebilen güçlü yaradıcı.
4 - O 'na bir denk de olmadı. burada Rabbimizin içbir benzeri ve ortağı olmadığı işleniyor işte görüyorsunuz Rabbimizin dini kağinata yayılmasını istiyor Rasülünden bakalım bir sonraki surede neyi söylemesini ve neye davet ediyor.
Ğaşiye suresi
1. Geldi mi sana o Gşiye( her şeyi kuşatacak salgın, istilacı kıyametin) haberi?
2. O gün kimi yüzler eğilmiş, zillete düşmüştür.
3. Çalışmış, fakat boşuna yorulmuştur.
4. Kızışmış bir ateşe yaslanırlar.
5. Kızgın bir kaynaktan sulanırlar.
6. Dari' adındaki bitkiden başka yiyecekleri yoktur.
7. Ne besler, ne açlıktan kurtarır.
8. Kimi yüzler de mesuttur o gün.
9. Yaptıklarından hoşnut.
10. Yüksek bir cennette.
11. Orada boş bir söz işitmezler.
12. Orada akan bir kaynak,
13. yüksek kanepeler,
14. konulmuş küpler,
15. dizilmiş koltuklar, yastıklar,
16. serilmiş nefis döşemeler vardır.
17. Hala bakmazlar mı o deveye ki, nasıl yaratılmış?
18. Göğe ki, nasıl kaldırılmış?
19. Dağlara ki, nasıl dikilmişler?
20. Yere ki, nasıl yayılmış?
21. Haydi öğüt ver, sen şimdi yalnızca bir öğütçüsün!
22. Onların üzerinde bir zorba değilsin!
23. Ancak tersine giden ve inkar eden başka.
24. Allah, onu en büyük azap ile cezalandıracaktır.
25. Onlar, mutlaka döne dolaşa Bize geleceklerdir.
26. Sonra da mutlaka Bize hesap vereceklerdir.
işte görüldüğü gibi ben Rasülümü böyle tanıyorum yasiz nasıl tanıyorsunuz

Bir şahsı peygamber olarak tanıyacaksınız, sonra da sözlerini dinlemeyeceksi*niz bu ayetleri bu vahi leri aykırdıktan sonra siz neyapardınız Rasülü ve ALLAH'I BİRİLERİNDEN DEĞİLDE ÖNCE ALLAH'IN KİTABINDAN SONRA EMİR SAĞİPLERİNDEN ÖĞRENSEK OLMAZMI.

SAYGILARIMLA
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Güzel Ahlâk

Üstelik, bütün bunları zulüm, cebir, hile ve aldatmaca ile yapmadı. Aksine bu muazzam değişiklik ve gıpta edilecek devrimi, herkesi kendine hayran bırakan güzel ahlâkı, kalbleri fetheden efendiliği, kibarlığı ve zi*hinleri etkileyen vaaz ve telkinleriyle yaptı. Güzel ve üstün ahlâkıyla düş*manlarını dost yaptı, merhamet ve şefkatle gönüllere taht kurdu, adalet ve dostlukla hükümet işlerini yürüttü, hakkaniyet ve doğruluktan bir mili*metre bile ayrılmadı. Savaşla da kaba kuvvete ve vahşete başvurmadı, kimseye hile yapmadı, sözünden caymadı. Ezeli düşmanlarından bile inti*kam almadı. Kanını emmek isteyen, O'nu taşlayan, O'nu sürgüne gönde*ren, O'nun aleyhinde bütün Arabistan'ı ayaklandıran, hatta cinnet getirip amcasının ciğerini çiğneyenleri bile affetti, şahsi kin veya garaz için kim*seden intikam almadı.

Bütün bunların yanı sıra, tüm ülkenin tek hâkimi olmasına rağmen, fakir bir hayat sürecek kadar fedakâr bir insandı. Bütün ülkenin hükümda*rı ve şöhreti ile nüfuzu yurtdışına da taşmış olmasına rağmen sadeliğini terk etmedi. Her türlü servet ve zenginlikten yararlanma imkânı bulunma*sına rağmen, yaşantısında bir değişiklik olmadı. Hasır üzerinde yalar, ola*ğan elbiselerle vücudunu sarar, fakir yemeği yer, bazen günlerce ağzına bir tek lokma girmezdi. Geceleri kalkıp namaz kılar, dua ederdi. Bazen bütün gece ümmeti için dua ederdi. Fakir fukaraya yardım eder, bir işçi gibi onların hizmetine koşardı. Ömrünün sonuna kadar mağrur insanların, despot ve padişahların gurur ve gösterisine kapılmadı. Alelâde bir insan gibi herkesle görüşür, dertleşirdi. Ümmet arasına karışıp onlarla öyle mü*tevazi bir şekilde konuşurdu ki, bir toplantıda milletin önderi, halkın sev*gilisi, ülkenin hükümdarının da bulunduğu fark edilemezdi. Maddi ve manevî rütbesi bu kadar büyük olan bir kişi sokaktaki adamıyla aynı seviye*de ve aynı kılıkla buluşur, konuşurdu. Kendisine ait olan her şeyi ve hakkı olan bütün mirasını ümmetine bıraktı. Öz evlâtlarının hakkını ümmetinin haklarından üstün kılmadı, kendilerine herhangi bir imtiyaz veya üstünlük tanınmasına şiddetle karşı çıktı. Öyle ki, çoluk çocuklarını ve diğer aile üyelerini zekât alma hakkından mahrum bıraktı. Sırf taraflar ve dindaşla*rının ilerde, çocuklarına ve aile fertlerine zekâtların tümünü vermeye baş*layabilecekleri korkusuyla!
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Kur'ân-ı Kerim Mu'cizevî Bir Kelâm ve Peygamberliğin Delilidir

"Bu kitabın inişi şüphesiz Alemlerin Rabbi tarafından (mümkün) ol*muştur. Bu İnsanlar diyor ki bu şahıs bunu kendisi uydurmuştur. Halbuki, bu Hak'tır, Rabbın tarafından". (Secde; 2-3)

Burada Kitabullah'ın Alemlerin Rabbi tarafından nâzil olduğu söylen*mekle yetinilmemiş, aynı zamanda, "şüphesiz bu kitap Allah'ındır" denilmiştir. Yani, bu kitabın Allah tarafından geldiğine hiç şüphe edilmemesi gerekir, denilmek istenmiştir. Bu uyarıcı ve vurgulayıcı cümleyi, Kur'an-ı Kerim'in indiği şartlar, ortam ve bizzat Kur'an-ı Kerim'in muhtevası açı*sından değerlendirecek olursak bunda iddia ile beraber bir delilin de va*rolduğunu göreceğiz. Bu delil, kendilerine sunulduğu Mekke'lilerden saklı değildi. Mekke'liler, Hz. Muhammed (a.s.)'in peygamberlikten önceki ve sonraki hayatını açık bir kitap gibi bilirlerdi. Kur'an-ı Kerim'in dili ve üslûbu, Hz. Muhammed(a.s.)'in dili ve anlatım tarzından çok farklı ve de*ğişikti. Onlar aynı kişinin aynı zamanda birbirinden son derece farklı dil ve davranışa sahip olamayacağını pekalâ biliyorlardı. Aynı zamanda bu kitapta bulunan eşsiz üslubun da farkındaydılar. Aynı dili konuştukları ve bildikleri halde bütün Arabistan'da hiçbir edip, yazar ve şairin Kur'ân-ı Kerim'inkine benzer kitap hazırlamak şöyle dursun, küçük bir bölümünü bile yazamayacaklarını çok iyi biliyorlardı. Bunun dışında Kur'ân'ın muhtevası da çok değişik ve etkileyiciydi. Mekke'liler, bütün Arap şair, kâhin, keşiş ve hatiplerinin söz ve eserlerinde bahsedilen konuların değe*rinin, Kur'ân'ın yanında hiç olduğunu anlıyorlardı. Kur'ân-ı Kerim'deki mevzuların ehemmiyeti, temizliği ve yüceliğinin hiçbir eşi yoklu. Bu kita*bın metni de, yalan ve asılsız bir dava peşinde olanların boş iddiaları ve bencilliğinden uzaktı. Kâfir ve müşrikler, Kur'ân'ın metni veya Hz. Pey*gamber'in sözlerinden, peygamberlik mevkiine yükseltildiğini açıklamak suretiyle kendi kişiliği, ailesi, kabilesi ve milletinin maddi menfaati için çalıştığına dair herhangi bir örnek gösteremezlerdi. Son olarak, Hz. Mu*hammed (a.s.)'in daveti üzerine Allah'a sarılanların hayatında, düşünce ve fikirlerinde ne büyük değişiklikler meydana geldiğini görüyorlardı. Bütün bu hususlar iddianın birer deliliydiler. Bu bakımdan, hem Kur'an-ı Ke*rim'in Alemlerin Rabbi tarafından dünyaya nazil olduğu, hem bu kitabın, Hz. Muhammed (a.s.)'in peygamberliğinin açık delili olduğu ortadadır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hz. Musa'nın şöyle dediği nakledilmiştir: "Allahu Teâlâ, senin Rab*bın, senin için senin kardeşlerin arasından, benim gibi bir nebi peydan edecektir. Siz onu dinleyin. Bu senin, Rabbına, kendi Rabbına, toplantı günü Havreb'te yaptığın müracaata uygun olacaktır. Sen o gün Rabbına, kendi Rabbına demiştin ki, Rabbımın sesini bir daha duymayayım ve bel*ki de benim ölmeme sebep olacak büyük bir ateşi görmeyeyim. Ve Rab*bım bana dedi ki, onlar ne diyorsa doğrudur. Ben onlar için kendi kardeş*leri arasından, senin gibi bir nebi yaratacağını ve kelâmımı onun ağzına koyacağım. Ve Ben ona ne emredersem, onlara söyleyecektir. Ve onun, benim adımı anarak söyleyeceklerini dinlemeyenlerden hesap soracağım." (Tevrât: istisna, Bölüm: 18, âyet; 15-19).

Hazreti Îsa (a.s.)'nın Hz. Muhammed (a.s.)'in peygamberliği hakkında verdiği müjde, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle dile getirilmiştir:

"Ve hatırlayın, Meryem oğlu Îsa'nın söylediği bu sözlerini 'Ey Beni İsrail ben tarafınıza gönderilen Rasûlüm ve benden önce gelmiş bulunan Tevrat'ın tasdik edicisiyim. Ve benden sonra, adı Ahmed olacak bir Rasûlun geleceğini müjdeliyorum". (Sâf; 6)

"Ve Yuhanna, (St. John, Johannes, Hz. Yahya) tanıktı ki, Yahudiler Kudüs'ten kendisine, 'sen kimsin?' diye sormak üzere keşiş ve rahipler gönderince o ne müsbet cevap verdi, ne menfi. Aksine kendisinin Mesih olmadığını söyledi. Onlar sordu; öyleyse sen kimsin? Sen İliyah mısın? O dedi ki, 'ben değilim'. (Sonra dediler ki) 'sen o nebi misin?' O dedi ki ha*yır. Dunun üzerine onlar onun kim olduğunu sordular. O dedi ki, 'Den sahrada çağıran birinin sesiyim, ki siz Tanrı'nın yolunu düzeltebilin.' On*lar ona sordular, 'Madem ki sen ne Mesih, ne İliyah ve ne de o peygam*bersin, o zaman sen ne diye insanları takdis edersin?' " (Bölüm I, âyet; 19-25)
"Bundan sonra ben sizinle pek konuşmayacağım, Zira, dünyanın ön*deri geliyor ve bende onun hiçbir şeyi yoktur" (14; 30)

İbn Hi*şam, Muhammed bin İshak'a atfen Yuhannes (Yuhanna) İncili'nin 15. Bölümü -âyet 23 ilâ 27 ve Bölüm-16 âyet; 1 'in tümünü tercüme etmiştir. Adı geçen tercümede Yunanca "paracletus" kelimesi yerine Süryanice "Munha*manna" kelimesi kullanılmıştır. Daha sonra, İbn İshak ya da İbn Hişâm bu kelimeyi şöyle tarif etmiştir: "Munhamanna" kelimesi Süryanicede Mu*hammed (methedilmiş) ve Yunancada "pericletus" anlamına gelmektedir" (İbn Hişam, cilt I, s. 248).
"Allah'ın dünyaya gönderdiği peygamberler, ki sayıları 144 bindi, muğlak şekilde konuştular. Ama benden sonra, bütün peygamberler ile mukaddes varlıkların nuru gelecektir ki, peygamberlerin söylediklerini açıklayacak, sizi aydınlatacaktır. Çünkü o Allah'ın Rasûlüdür". (Bölüm; 17)barnabas incili
 
Üst Alt