Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamber,savaş ve uygarlık

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Zazaca güzel bir şükür cümlesi vardır. Ben de; "Humara, Henzar bâr şıkır" (Bin kervan yükü şükürler olsun ALLAH'a) diyorum. O'nun mütevazı, sessiz ama heybetli, onurlu ve şerefli Peygamberine ve âline de salat ve selam ederim.

Kutlu Doğum ayındayız ve biz de popüler kültürle ilgili yazılar yazmak istedik. İstedik ki taşlar yerine otursun, Peygamber aleyhisselatu vesselam sevgisi başka şekillerle de içimize işlesin.

Ümmetin yüz aklarından Muhammed Hamidullah, Peygamber ve savaş konusunda şunları söylemiş: "İslâm Elçisi Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselamın idare ettiği savaşlar, gelmiş geçmiş ve günümüzün birçok diğer savaşları arasında en göze batanı ve en tepede duran savaşları olarak insanoğlunun özellik ve karakteristiğini taşımaktadırlar. Ekseriya bizzat kendisinin tertip ve teşkil ettiği asker adedinden üç, hattâ on defa fazla adette düşmana karşı savaşmış ve neticede, bu harplerin hepsinden fiilen muzaffer çıkmıştır. Onun ‘İmparatorluğu', küçük bir Şehir-Devletin bazı dar sokaklarından ibaret olarak başlamış, günde ortalama bir hesapla 274 mil karelik bir süratle genişlemiştir. On sene süren fiilî bir siyasi faaliyetten sonra son nefesini verdiği sırada O, iki milyon kilometre kareye yaklaşan bir sahada kurulu bir devlet idare etmekteydi. Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve üzerinde o zaman milyonlarca halkın yaşadığı bu geniş saha, harp meydanlarında düşman ordu saflarında maktul düşen, takriben 250 insana mukabil fethedilmiştir. On senelik bu zaman neticesinde Müslümanların kaybı ise ortalama ayda bir şehit olarak hesaplanabilir. İnsan canına verilen bu değer ve hürmetin bir eşine daha, insanlık tarihinde rastlanamaz. Bundan başka fütuhatın sürati, fethedilen yerlerde yaşayan insanların tam mânasıyla bu yeni kültür ve imana intibak etmeleri ve bu arada, Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın vefatından sonra, on beş yıl gibi kısa bir zaman zarfında Bellum omnıum contra omnes (tam bir karışıklık halin)'den Pax İslamica (İslâm sulh ve selâmeti)'ya ulaşmak şerefini ihraz ve Medine başşehir olmak üzere, üç kıtada hükümfermâ olmuş ordulara kumanda eden bir subaylar kadrosunun yetiştirilmiş olması gibi insanı hayretler içinde bırakan ve bunun yanında birçok calibi dikkat hususlar bizi, Hz. Peygamberin sağlığında cereyan etmiş olan meydan muharebeleri vesâir harpleri tetkik etme yoluna sevk etmiş bulunmaktadır. İsim hususundaki benzerlik müstesna, Hz. Peygamberin giriştiği bütün harplerin zamanımızda cereyan eden harplerle hiçbir kıyâsı tarafı yoktur. Biz onun Arap Yarımadası'nın harplerinde, bizzat kendisi tarafından söylenmiş olan su sözün canlı bir ifadesini bulabilmekteyiz:

-Ben rahmet peygamberiyim, ben harp Peygamberiyim"

O ne güzel insandı ki savaşı dahi, insan kazanmak içindi.

Onun savaşı dahi barışa gebeydi.

Onun savaşı, gücün hakimiyeti değil hakikatin hakimiyeti içindi.

Onun savaşı, ahlakilik temellerine oturmuştu. Ahlaksız bir savaş ve mücadelede bulunmazdı.

Esirlerini atlara/develere bindirip kendi yaya giden bir savaşçı hiç duyduk mu?

Esirlerini savaştan sonra öğretmen yapan bir önder işittik mi?

Sadede gelirsek Onun savaşları kaos için değil yeni bir uygarlık için yeni bir medeniyet için birer adımdı.

Biz mesleğimiz itibariyle A. Toynbee'nin eski çağlar konusunda yazdığı şu kısa anekdotlar ve bizden bazı tespitlerle siyere farklı bir kapı aralamak istiyoruz.

"Militarist (Askeri) imparatorluklar tarihte önemli bir konum işgal etmişlerdir. Asur, Akad, Roma, Hitlerin Nazi Almanya'sı, Moğollar, Hunlar ve Osmanlı bu sınıfa sokulabilir... Militarizmin medeniyetler üzerinde öldürücü olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü tarihin rotası; tüketirken alırken, aslında bir tür tükenmek ve vermektir. Yani devamlı hâkimiyet telakkisi, bir tür kendini bitirmek anlamına gelir. Güç, kutsandıkça, kendisini kutsayanı yutmaktadır. Savaş tutkusu hayatta yıkıcılığın, çürümenin ve yozlaşmanın bir tür göstergesidir.

...Şövalyelik bir zamanlar bir meslek olarak yapılagelirdi. Savaşçılık ya da savaş severlik, militer devletlerde gereğinden çok ama çok ileri düzeyde bir tür kutsallıktır. (Günümüz ABD bu yönüyle yani savaş severlik yönüyle, Hollywood'un kanlı ve şiddet kokan sahneleriyle tarihin eski devirlerinden hiç de aşağı kalmamaktadır.) Savaş düzen için yapılmalıdır. Tabi bu düzenden kasıt kendi hakimiyetine dayalı emperyal bir efendi sistemi değildir.

Militer devlet, savaşla yaşar. Savaş yoksa varlıkları tehlikelidir. Fetihleri biter bitmez hızlıca ölüme yönelirler. Barış, onların karakterini gevşetir. Yanlışlık, toplumsal düzende nasıl davranacaklarını öğrenememelerinden gelmektedir.

Savaş severlik bir tür tüketim çılgınlığı gibidir. Çünkü oburluk iştahlarını arttırdıkça arttırmıştır. Devamlı, ırkları, dilleri yiyip büyümekle meşguldürler.

Yine militarist devletler vardır ki dışa karşı belirgin bir tür savaşçılık sergilemezlerse de iş içe gelince, hiç de öyle değildirler. Onlar devamlı içlerini yiyip bitirirler. Onlar, içte düşman tüketmekle ve türetmekle meşguldürler. Muhalefeti ezmek onlar için en kutsal misyondur. İç barış onlar için (bir tür elit kesim için) en istenilmeyen durumdur. Düzen ancak onlar gibi olunca, düzen olarak nitelenebilir.

Yine tarih, militarist devletlerin varlıklarını uzatma girişimlerinin kendi kendini boğazlama olarak yorumlamaktadır. Şimdiye kadar yaşamış 20-25 uygarlığın yıkılışının altında militarizm yatmaktadır. Kılıçla (sözde) kurtaranların (ABD gibi) akıbeti niçin pek de kötüdür? Çünkü hayat ve kainatın kanunu düzendir. Onlar başta bu düzeni bozmuşlardır.

Yaşamını Hz İsa'ya adayanlardan biri kılıcını onun için kınından çekmişti. Bunu duyan Hz İsa; "Kılıcını yerine koy. Onu kullananlar, onunla yok olurlar" dedi.

Kimi zaman savaş, kralların eğlencesi gibi yapılmıştır. Ya da onların tutkularının ve sakat arzularının bir tatmin aracıydı...

Sparta Örneği

Sparta Şehir Devleti'nin doğası buna bir örnektir ki Sparta insan doğasını küçümsüyordu. Öldürücü bir sertlik sergilerdi. Var olan tek gerçek; savaş ve savaş için acımasız bir sertlikle çalışmaktı. 300 Spartalı örneği bize seçkinler içine girmeye ölümüne girmeye çalışan piyadeleri göstermektedir. Onlar 1-7 yaşlarında erkek çocukları ailelerinden alıp ve kızlar dâhil eşite yakın bir savaş eğitimi verirlerdi. Kızlar da erkekler gibi çıplak gezerler ve savaş koşuları yaparlardı. Devlet bekâr genci aşağılar hatta cezalandırırdı. Üç oğlanlı baba savaşa alınmıyor beş oğlanlı bir baba ise devlete karşı tüm yükümlüklerinden kurtuluyordu. Çünkü savaş tapkınlığı yeni askerlerin doğmasını istiyordu. Spartalı koca, hanımının kendisinden yetkin biriyle (özellikle bir büyük asker ve komutanla) bulunması karşısında kınama şöyle dursun halkın beğenisini kazanırdı...

Onlar eşitler sınıfına katılmak için 21'inden 60 yaşına kadar yıllarca askeri eğitim alırlardı. En nihayet amaçları "Syssctie" adını verdikleri seçkinlerin toplu yemeklerine katılmaktı. Bir genç 13 yıllık bir adaylık ve 20. yılının sonunda ancak bu elit içine giriş yapabilirdi. Belki yüzündeki tek bir siyah leke dahi geri itilmesine neden olabilirdi. Hıyanet gibi büyük şeyler olmazsa bir kişi 40 yıl yuvarlak masa görüşmelerinde ve seçkinlik ayrımcılığından faydalanabilirdi. Anasından alınarak 7 yaşından 60 yaşına kadar militer hizmette insanlar kalırlardı.

Spartalı, bu imtiyazlı ‘Eşitler' evlenebiliyorlar ama eviçi bir yaşam sürdüremiyorlardı. Her ne kadar yaşın ilerlemesiyle beraber evde kalma ve yemek yeme gibi yasaklar gevşiyor idiyse de nişanlı da olsa düğün gecesi dahi olsa, kışlada bulunması gerekirdi...

Dmarate Xerxes'e Sparta özgürlüğü için şu yanıtları çarpmıştır: "Spartalılar göründükleri gibi özgür değildirler. Adamlarınızdan korktukları için yasa adlı bir efendiye hizmet ederler. Gücü ne olursa olsun düşman karşısında savaşmaktan kaçınmak yasaktır. Askerler, yenerek ya da ölerek bulundukları durumu korumak zorundadırlar."

"Ben Orthiya sunağında dayanırlılık namına gençlerin kamçılar altında can verdiğini gördüm" diyor bir ilkçağ yazarı.

Asur Örneği:

"Asur savaş makinesi" idi. Yunan ve daha birçok yer onları konuşurdu, benzetmelerde onlardan örnekler verirlerdi. Asur yatağı; aslanlar yatağı idi. Onlar yorulmaz, uyumaz, kayışları gevşemez ve ayakkabı derileri kopmazdı. Okları delici, tekerlekleri de kasırga gibiydi. Kükremeleri aslan gürlemesi ve esirleri, ellerinden alınmaz idi, şeklinde nice sözler hep onlar için söylenirdi.

Asur öyleydi ve zalimdi ama onlara karşı öyle bir koalisyon ve muhalefet birikti ki Asur karşıtlığı artık yavru yumurtlamaya başlamıştı. Aslında Asur'un başarıları; onu yıkıma götüren şeylerdi. Evet, başarmak çok defa kaybedişleri acilleştirmiştir. Onlar militer bir gerilimin insanları olarak ancak militer çözümleri öncelerlerdi. Eli kulağındaki yıkım için bakın Asurbanibal ne demiştir;

"Ülkemdeki kavgalara ve ailemdeki anlaşmazlıklara bir son veremiyorum. Günlerim acı ve çığlıklar içinde geçiyor. Kentin tanrı gününde, (festivalinde) üzüntüye boğuluyorum. Ey Tanrı, amansız ışığını göster. Bana daha ne zamana kadar böyle davranacaksın."

Kurbanların acıları, militer zalim devletlerin yıkılışında önemli bir köşe taşıdır. Evet, zalimleri deviren en büyük güç, mazlumların iniltileri, kurbanların acıları ve onları duyan o büyük varlığın duyarlılığıdır.

Asur, devlet terörü uyguluyordu. Eşkıya bir devletin yapacağı her türlü zulmü ve sömürüyü yapmaktan çekinmiyordu.

Militer zalim Timur, Asur krallarından aşağı değildi. Onun bir militarist olarak; 1381 Asfara'nın kökünü kazıdığı, 1383 Sebzevar'da yaptırdığı tuğla kaleye; 2000 kişiyi kapattığı, anılan yılda Zirich'te 5000 insan kellesiyle minare yaptırdığı, 1386'da Luri'li tutsakları uçuruma yuvarladığı, 1387 İsfahan'da 70,000 kişiyi kılıçtan geçirdiği, kellelerinden minareler yığdığı, 1398 Delphi'de 10,000 tutsağı yok ettiği, Sivas'ı alıp 1400 yılında 4000 Hıristiyan askeri diri diri gömdürdüğü ve daha fazlası bu çılgın büyüklük hastalığına yakalanmıştı.

Kendini beğenmiş uluslar ve devletler, bu kibirlerini en fazla küçümsedikleri uluslardan yerler. Aşağıdaki örnek bunun bir açık kanıtıdır:

"Hicri 656 (1258) yılında Bağdat'tın doğusunda Tatarları karşılamaya giden ordudaydım. Karşılaşmanın olacağı Nahir Basir'de benzersiz dövüşü göstermek amacıyla bizim saflardan kendisini ve atının büyük bir dağ sırası gibi birbirine kenetlendiği söylenen, baştan aşağı silahlı bir İslami şövalye belirdi. Ardından da karşısına, Moğol sıralarından, eşeği andırır bir at üzerinde, elinde ip gibi bir mızrak bulunan, üstünde tunik ya da bir mızrak olmayan, görenlerin gülmekten kendilerini alamadığı bir atlı çıktı. Böyle olmakla birlikte, akşam olmadan, bizi yenerek, tüm mutsuzlarımızın kaynağı haline gelen büyük bozgunu başımıza getirdiler ve bundan sonra bilinen durumlara uğradık."

"Tanrı, Salamon'a (Hz Süleyman) diyor ki: Buyruklarımı yerine getirmediğin için ülkeni yıkacak ve onu hizmetçine vereceğim"(Sanırım İncil'den alıntıdır) Bu söz ne kadar da isabetlidir ki tanrı, gerçekten de nimetlerini hizmetçilere ve kölelere dağıtmıştır. Memluklular öyleydi, Hıristiyanlık, zencilerin hali, sömürge Çin'in Hindistan'ın süper güç olma süreci ve daha yüzlerce olay bunun ispat malzemeleridir. Evet, tarih aşağıdakilerin yukarılara çıktıklarının somut örnekleriyle doludur.

Roma Savaş Makinesi:

Zırh deneyimi, kabuk büyüttüğünden hantallaşmaya ve kocamanlaşmaya sebeptir. Evet, yığılmış tedbirin ve kocaman kabukların öze olan baskısı son derece yüksektir. Roma da şüphesiz insani özünü savaş kabuğuyla parçalarcasına baskıya tabi tutmuştu. Oysa yüksek hareket ve hız için aşırı tedbirin azaltılması ve özün ise hafifletilmesi gerekiyordu.

Bazı medeniyetler (Roma gibi) oburluktan ölene kadar karınlarını doldurdular ve sonunda obezlikleri ve tekâsür krizi onları yok etti. Tuzlu deniz suyu gibi olan dünya malını yiye yiye helak oldular.

...Voltaire'e göre Konstantin Hıristiyanlığı kabul etti edeli bu din kana boyanmıştır. Hıristiyanlık militer bir imparatorluğa konmadan önce kanlı bir geçmişe sahip değildi. Ama güce kavuşunca ya gücün esiri oldu ya da güç karşısında kendi şımardı."

Evet, siyere ve hayata bir de zıtlarını görerek bakın. Bakın ki neler varmış neler?

Selahaddin Çelik

Kaynak: Inzar Dergisi
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
"Humara, Henzar bâr şıkır"

"Bin kervan yükü şükürler olsun ALLAH'a"

"Peygamberine ve âline de salat ve selam olsun"
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
nerde ammarlar,halitler,hamzalar,aliler,nerede basriler,ahmetler,numanlar,nerede gazaliler,rabbaniler,celalettinler,Nerde Hasanlar,saidler,seyyitler,mustafalar,akifler, neveviler,nerede bizler...cehaleti izale şart.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Karl marx kılınçlarla yayılmış bir din der islama,bu iftirayı ise komünist rusyanın milyonlarca müslüman ve diğer dinden insanı acımasızca katl etmesi yalanlar.
insanlık hak ve hakikate muhtaçtır.
 
Üst Alt