Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamber Efendimiz(sav)

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
peygamber efendimiz(sav)in kur'andan sonraki en büyük mucizesi, bizzat
kendisiydi. çünkü o'nun sahip olduğu yüksek ahlâk her konuda kendini
gösteriyor, dost ve düşman bütün insanlar tarafından tartışmasız
şekilde kabul ediliyordu.
efendimiz, hiçbir insanın sahip olmadığı özelliklere sahipti.
peygamberimizin mübarek eşi olan hz. ayşe validemizin ve büyük
sahabilerden ibn-i abbas'ın bildirdiğine göre, efendimiz gündüz
vakitlerinde, yani aydınlıkta nasıl görüyorsa; gece karanlığında da
öyle görürdü.
peygamberimiz, kedileri çok seven bir sahabisine, "kedi babası"
mânasına gelen ebu hureyre ismini vermiş ve bu sahabiye: "ben
arkamdan da görürüm" demişti. yani peygamberimiz, başının arkasında
da gözleri varmış gibi görüyordu.
peygamberimiz, hiçbir zaman esnememiş, hiçbir zaman kahkahayla
gülmemişti. onun gülüşü, sadece bir tebessümden ibaretti. ama
kendisinden daha çok gülümseyen bir insan daha yoktu.
efendimiz, daima düşünerek konuşur ve asla lüzumsuz sözler
sarfetmezdi. diğer bir ifadeyle ne fazla, ne de eksik söz
kullanırdı. o'nun susması, konuşmasından uzun sürerdi. söze
başlarken de, bitirirken de allah'ın adını anardı.
peygamberimiz, kendi şahsı ve dünya işleri için hiç kimsenin
gönlünü kırmaz, hiç kimseyi azarlamaz, hiç kimsenin gizli hallerini
araştırmazdı. ama bir başka insanın hakkı çiğnendiği veya islâmiyete
aykırı bir hareket yapıldığı zaman, o hâdiseye karşı kayıtsız
kalmazdı. her insan gibi elbette o'nun da kızdığı zamanlar olmuştu.
ama bu durumda kızgınlığını kimseye belli etmezdi. neşelendiği zaman
gözlerini kapatır ve öylece gülümserdi.
hazreti ali efendimizin anlattığına göre, peygamberimiz kendisini
üç şeyden uzak tutmuştu. kimse ile münakaşaya girmezdi, çok
konuşmazdı ve boş işlerle uğraşmazdı.
efendimiz, başkalarının duymadığı sesleri duyardı. nitekim: "ben
sizin görmediğinizi görür, duymadığınızı duyarım" buyurmuştu,
istediği zaman, sesini başka şehirlerdeki insanlara da duyururdu.
peygamberimizin mübarek teri, alnında inci taneleri gibi
tomurcuklanır ve en güzel kokulardan daha güzel kokardı. hatta büyük
sahabilerden enes: "ben hazreti peygamberin kokusundan daha güzel
bir koku duymadım" diyordu. efendimiz dışarıya çıktığı zaman,
gezdiği her yer mis gibi kokar ve bu yüzden de medine'nin hangi
sokağında dolaştığı hemen belli olurdu. oradan geçenler,
peygamberimizin o güzel kokusunu duyup: "efendimiz biraz önce bu
sokaktan geçmiş" derlerdi.
peygamberimiz, bütün yaratılmışların en şereflisi olmasına rağmen
asla gururlanmaz ve kibirlenmezdi. hatta yemeklerde ve ikramlarda
sahabilerine (arkadaşlarına) bizzat hizmet eder ve kendisi yemeyip
onlara yedirirdi. bir gün, böyle bir ikram sırasında, yanlarına
uzaklardan gelen bir atlı yaklaştı. bu adam, peygamberimizin krallar
gibi bir köşede oturduğunu ve herkesin ona hizmet ettiğini
zannediyordu. fakat kalabalığa baktığında, böyle bir kişiyi
göremediği için:
— bu kavmin efendisi (lideri veya reisi) kim? diye sordu.
peygamberimiz, gurur sayılabileceği için bu soruya: "benim" diye
cevap vermedi. fakat adamın sorusunu da cevaplamak gerekiyordu.
bunun için, o anda da sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, şu
harika sözü söyledi::
— bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.
peygamberimiz, bu harika sözüyle bir taraftan kendisini
tanıtırken, diğer taraftan da bir topluma lider olmanın en güzel
tarifini yapıyordu.
evet, efendilik (yani liderlik), o kavme (topluluğa) hizmet
etmekle, onların hayatlarını kolaylaştırmak ve problemlerine çözüm
bulmakla olurdu. bu durumu peygamberimiz: "insanların hayırlısı,
insanlara faydalı olandır" şeklindeki hadisiyle de belirtmişti.
efendimizin boyu fazla uzun değildi. ancak hazreti ayşe'nin de
anlattığına göre, bazen peygamberimizin iki yanında da uzun boylu
insanlar bulunmasına rağmen, bir mucize eseri olarak o'nun boyunu
geçemezlerdi. bu kişiler gittiklerinde, peygamberimiz yine orta
boylu bir insan olarak göze çarpardı.
efendimiz, insanların en zarifi ve en hassas ruhlu olanıydı.
çağlar boyunca hor görülen, ezilen, bir eşya gibi alınıp satılan ve
bebek yaşlardayken diri diri toprağa gömülecek kadar büyük zulümlere
maruz kalan kadın, islâmiyetle birlikte bizzat efendimiz tarafından
yüceltilerek gerçek değerine ulaştırıldı. "bana dünyada üç şey
sevdirildi: gözümün nuru namaz, güzel koku ve kadın" diyerek onlara
verdiği değeri açıkça ifade eden peygamberimiz, kendi kızına bile
büyük bir nezâket gösterirdi. hazreti fâtıma, peygamberimizin yanına
geldiğinde, efendimiz onu ayağa kalkarak karşılar, kızının elinden
tutar ve alnından öperek kendi yerine oturturdu.
evet, yaşlı dünyamız, yaratıldığından beri böyle bir zerafete
(inceliğe) şahit olmamıştı.
efendimiz, yaratılanların en merhametlisiydi. hicretin 8. yılında
bir ordunun başında mekke'ye doğru ilerlerken, yollarının üzerinde
yavrularını emziren bir dişi köpek gördü ve kumandanlarından cuayl
bin suraka'yı çağırarak bu hayvanların rahatsız edilmemesini istedi.
emir derhal yerine getirildi, islâm ordusunun yolu değiştirildi ve
bütün kâinatı saran rahmet güneşinden, yavrular da kendilerine düşen
payı aldı.
islâm ordusu, kendilerine yeni bir yol bulup parmaklarının ucuna
basarcasına uzaklaşırken, dişi köpek hâlâ yavrularını emziriyordu.
evet, ölüm pahasına yollarından dönmeyen peygamber erleri, o küçük
yavrular için yollarını değiştirmişti.
peygamberimizin bütün mücadelesi, insanları cennet'e davet etmek
ve ulaştırmak içindi. bu yüzden de sadece allah düşmanlarıyla
harbedildi. savaştan önce veya savaş sırasında teslim olanlara,
kadınlara, çocuklara ve ihtiyarlara asla ilişilmedi. ağaçlar
kesilmedi, ekinler yakılmadı. açlık ve susuzluktan ötürü
harbettikleri insanların tarlalarından bir meyva veya sebze
kopartmak zorunda kalan müslüman askerler, o meyvanın yerine altın
veya gümüş para bırakıyordu.
kısacası, bir zamanlar öz kızlarını diri diri toprağa gömen
insanlar, peygamberimizin o inanılmaz gayreti ve mücadelesiyle
müslüman olduktan sonra köpek yavrularını bile rahatsız edemiyorlar
ve bu tür hareketleriyle, düşmanlarının topraklarından önce
gönüllerini fethediyorlardı ..
efendimizin gölgesi yere düşmezdi. yani ne geceleri ve ne de
gündüzleri, gölgesi görünmezdi.
o, insanların en cesuruydu. hatta "allah'ın aslanı" lakabıyla
bilinen hazreti ali efendimiz bile: "harplerin en dehşetli zamanında
efendimiz'in arkasına sığınırdık" diyordu.
peygamberimizin üstüne sinek konmaz, bit ve pire gibi hayvanlar,
o'nu rahatsız etmezdi.
allah, bu yüceler yücesi peygamberini, güneşin bile rahatsız
etmesine izin vermezdi. peygamberimiz henüz çocuk yaşlarda iken
dışarıya çıktığında, mutlaka küçük bir bulut ona gölge yapar ve o
nereye giderse, bulut da o'nu takip ederdi.
kısacası sineklerden tutun bulutlara ve güneşe kadar herşey, o'nun
peygamberliğini bilir ve emirlerine itaat ederdi.
işte o, öyle bir peygamberdi. ve bizi çok seviyordu
 

CCCCCC

New member
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
448
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
peygamber efendimiz(sav)in kur'andan sonraki en büyük mucizesi, bizzat
kendisiydi.


PEYGAMBER S.A.V İN DEĞİL ALLAH C.C IN MUCİZESİDİR ASIL ZAT-I ZÜLCELAL ODUR.MÜJDELEYİCİDİR.
 
Üst Alt