Hz. Peygamber’e (sav) karşı ilk vazifemiz O'na imân etmek ve sünnetine sarılmaktır. Bu imân ve bağlılık O'nu sevmeyi, O'na salât ve selâm getirmeyi gerektirir.
O'nu seven O'nu örnek alır. Fiillerine de tâbi olur. Dünya ve ahiretin saadeti de ancak bu vazifeleri yapmakla meydana gelir. Ayrıca, O'nun hakkında neyin caiz olup neyin caiz olmadığını ve ona göre hareket etmenin lüzumunu bilmek saadetin diğer bir sebebidir. Özetle sunmuş bulunduğumuz bu konular bu bölümün kısımlarını teşkil eder. Bunları bu bölümde daha detaylı olarak izah etmeğe çalışacağız.
a- Hz. Peygamber'e İmân
Bilindiği üzere, Hz. Peygamber'in Nübüvveti'nin sabit, peygamberliğinin gerçek olduğuna iman etmek farzdır. Bir âyet-i kerimede, "... Allah'a ve Rasûlüne , indirdiğimiz nura (Kur'an'a) iman edin..." (Teğâbun, 8) buyrulur. Bu mânâda daha bir çok âyet vardır.
Sahih bir hadiste, "İnsanlarla, Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet, bana ve getirdiklerime imân edinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları takdirde benden kanlarını ve mallarını, İslâm hakkı müstesna, korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.." buyrulmaktadır.
Gerçekten Cibril hadisinde sözkonusu olan ve Ehl-i Sünnet alimlerince de tasvib edilen imanın altı esası vardır. İman, bu esasları kalben tasdik etmek, dil ile söylemektir. Hz. Peygamber'e iman bu altı esasın ikinci maddesidir.
b- Sünnetine Tabi Olmak
Hz. Peygamber'e imân etmek farz olduğu gibi, itaat etmek de farzdır. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Ey imân edenler Allah'a ve Rasûlüne itaat edin.."buyrulmaktadır. Müfessirler diyorlar ki, Rasul'a itaat etmek, sünnetine sarılmak, getirdiklerini kabul etmekle vücuda gelir.
Hz. Peygamber'e uymanın farz oluşu, sünnetine sarılmanın (Burada sünnet İslâm'ın bütünüdür), getirdiği şeylerde O'nu örnek almanın da farz olduğunu ortaya koyar. Nitekim bir âyette, "De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin..." buyrulur. Başka bir âyette de, "Rasûlullah'da sizin için güzel örnek vardır.." denilerek, O'nun örnek alınmasına teşvik edilmektedir. Tabiîdir ki, Rasûlullah'ı örnek almak, O'na uymak, sünnetine tabi olmak, söz ve fiilde muhalefet etmemekle gerçekleşir.
Rasûlullah'ın Sünnetine uymakla ilgili daha önce kaydettiğimiz âyetleri açıklar durumda bir çok rivayet bize kadar gelmiştir. Nitekim, Halid b. Useyd'in ailesinden bir adamla, İbn Ömer arasında şu şekilde bir konuşma geçer: Adam, ey Ebâ Abdirrahman, biz Kur'ân-ı Kerîm'de korku namazının ve mukimin namazının bir delilini, isbatını bulabiliyoruz. Ancak yolcu namazının isbatını bulamıyoruz. Bunun üzerine İbn Ömer dedi ki, "...Allah bize, hiç bir şeyi bilmezken, Muhammed'i (sav) Peygamber gönderdi. Biz O'nun yaptığı gibi yapar, ibâdet ettiği gibi ibâdet ederiz." Ömer b. Abdülaziz de, "Rasûlullah, sünnetini ortaya koydu. Ulû-Emr sahibi olanlar da, (Raşit Halifeler de) âdetlerini ortaya koydular. Bunlara sarılmak, Allah'ın kitabını tasdik etmek, emrine boyun eğmek, dinine destek vermek demektir. Bunları değiştirmek, tebdil etmek doğru değildir. Kim bunlara uyarsa, hidayete girmiş, doğruyu bulmuş demektir. Bunun için Ashâb-ı Kiram, sünnete uymayı en önemli bir vazife telakki etmiştir. Hz. Ömer, bir defasında Haceru'l-Esved'e bakmış ve şöyle demiştir: Biliyorum sen bir kara taşsın. Faydan ve zararın olmaz. Rasûlullâh'ın seni öptüğünü görmeseydim, ben de seni öpmezdim" demiştir. O, sünnete tabi olduğu için, Haceru'l-Esved'i öpmüştür.
Diğer taraftan Hz. Peygamber'in emrine muhalefet etmek, sünnetini değiştirmek, sapıklık ve bid'at sayılmıştır. Bu tür bid'atları işleyenin azab göreceği bir çok nasla bildirilmiştir. Nitekim bir âyet-i kerimede, "...O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azab isabet etmesinden sakınsınlar" (en-Nur, 63) buyrulur.
O'nu seven O'nu örnek alır. Fiillerine de tâbi olur. Dünya ve ahiretin saadeti de ancak bu vazifeleri yapmakla meydana gelir. Ayrıca, O'nun hakkında neyin caiz olup neyin caiz olmadığını ve ona göre hareket etmenin lüzumunu bilmek saadetin diğer bir sebebidir. Özetle sunmuş bulunduğumuz bu konular bu bölümün kısımlarını teşkil eder. Bunları bu bölümde daha detaylı olarak izah etmeğe çalışacağız.
a- Hz. Peygamber'e İmân
Bilindiği üzere, Hz. Peygamber'in Nübüvveti'nin sabit, peygamberliğinin gerçek olduğuna iman etmek farzdır. Bir âyet-i kerimede, "... Allah'a ve Rasûlüne , indirdiğimiz nura (Kur'an'a) iman edin..." (Teğâbun, 8) buyrulur. Bu mânâda daha bir çok âyet vardır.
Sahih bir hadiste, "İnsanlarla, Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet, bana ve getirdiklerime imân edinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları takdirde benden kanlarını ve mallarını, İslâm hakkı müstesna, korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.." buyrulmaktadır.
Gerçekten Cibril hadisinde sözkonusu olan ve Ehl-i Sünnet alimlerince de tasvib edilen imanın altı esası vardır. İman, bu esasları kalben tasdik etmek, dil ile söylemektir. Hz. Peygamber'e iman bu altı esasın ikinci maddesidir.
b- Sünnetine Tabi Olmak
Hz. Peygamber'e imân etmek farz olduğu gibi, itaat etmek de farzdır. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Ey imân edenler Allah'a ve Rasûlüne itaat edin.."buyrulmaktadır. Müfessirler diyorlar ki, Rasul'a itaat etmek, sünnetine sarılmak, getirdiklerini kabul etmekle vücuda gelir.
Hz. Peygamber'e uymanın farz oluşu, sünnetine sarılmanın (Burada sünnet İslâm'ın bütünüdür), getirdiği şeylerde O'nu örnek almanın da farz olduğunu ortaya koyar. Nitekim bir âyette, "De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin..." buyrulur. Başka bir âyette de, "Rasûlullah'da sizin için güzel örnek vardır.." denilerek, O'nun örnek alınmasına teşvik edilmektedir. Tabiîdir ki, Rasûlullah'ı örnek almak, O'na uymak, sünnetine tabi olmak, söz ve fiilde muhalefet etmemekle gerçekleşir.
Rasûlullah'ın Sünnetine uymakla ilgili daha önce kaydettiğimiz âyetleri açıklar durumda bir çok rivayet bize kadar gelmiştir. Nitekim, Halid b. Useyd'in ailesinden bir adamla, İbn Ömer arasında şu şekilde bir konuşma geçer: Adam, ey Ebâ Abdirrahman, biz Kur'ân-ı Kerîm'de korku namazının ve mukimin namazının bir delilini, isbatını bulabiliyoruz. Ancak yolcu namazının isbatını bulamıyoruz. Bunun üzerine İbn Ömer dedi ki, "...Allah bize, hiç bir şeyi bilmezken, Muhammed'i (sav) Peygamber gönderdi. Biz O'nun yaptığı gibi yapar, ibâdet ettiği gibi ibâdet ederiz." Ömer b. Abdülaziz de, "Rasûlullah, sünnetini ortaya koydu. Ulû-Emr sahibi olanlar da, (Raşit Halifeler de) âdetlerini ortaya koydular. Bunlara sarılmak, Allah'ın kitabını tasdik etmek, emrine boyun eğmek, dinine destek vermek demektir. Bunları değiştirmek, tebdil etmek doğru değildir. Kim bunlara uyarsa, hidayete girmiş, doğruyu bulmuş demektir. Bunun için Ashâb-ı Kiram, sünnete uymayı en önemli bir vazife telakki etmiştir. Hz. Ömer, bir defasında Haceru'l-Esved'e bakmış ve şöyle demiştir: Biliyorum sen bir kara taşsın. Faydan ve zararın olmaz. Rasûlullâh'ın seni öptüğünü görmeseydim, ben de seni öpmezdim" demiştir. O, sünnete tabi olduğu için, Haceru'l-Esved'i öpmüştür.
Diğer taraftan Hz. Peygamber'in emrine muhalefet etmek, sünnetini değiştirmek, sapıklık ve bid'at sayılmıştır. Bu tür bid'atları işleyenin azab göreceği bir çok nasla bildirilmiştir. Nitekim bir âyet-i kerimede, "...O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azab isabet etmesinden sakınsınlar" (en-Nur, 63) buyrulur.