Şey dedi yutkundu eğdi başını...
Sıradanlığın güzelliğini yaşayan çoğu insan için genelde hayat bütün zorluklarına rağmen tahammül edilmesi gereken bir durumdur. Dolayısıyla da çoğu kez bazı şeyler bize rağmen ilerlese de biz problemlerimizi konuşmaktansa içimize atmayı tercih ederiz.
İşin gerçeği sesli düşünmenin daha sonrasında pahalıya mal olacağı dikkate alınırsa insanların isyanlarını sukutta saklamaları oldukça mantıklı gözüküyor.. Bu açıdandır ki Abdurrahim Karakoç’un ‘İsyanlı Sükut’ u bana çok manidar gelmiştir. Öyleki sadece şiirdeki yaşlı amca değil, bir çoğumuz sitemimizi hep içimize atar, ya susar ya ağlar, yada uzaklaşırız çevremizden bunu ise kendimiz için daha güvenli buluruz... Helede güçsüzsek, ya da fakirsek yiyecek ekmeğe muhtaç olacak kadar, yahut daha fazla şefkatliysek sinesine atacak kadar işte o zaman sessizlik çaresiz kalmışlığın çaresi gibi gözükür. Haklıysak hak iddia ettiğimizde anlaşılmayacak kadar, diğer taraftan erdemliysek anlayanımız olmayacak kadar işte o zaman da insan susma orucu tutmak ister. İşte burada bana kalırsa hayatını anlamlı kılanlar kadar susmayı anlamlı hale getirenler de kazanır.
Buradan yola çıkarak susmak ve konuşmak üzerine çok şey söylene ve yazıla dursun bana kalırsa insanoğlu herşeyi konuşarak halledeceğini sanarak belkide halli olan dertlerini de çözümsüzlüğe sürüklemiş oluyor. Hal böyle olunca bazı ihtimaller muhtemel oluyor. Çok konuşarak çok yanlış anlaşılmak, dil dökmek derdini çözemeyecek insanlara, ya da konuşarak şikayet ederken Yaratanı şikayet etmek yaratılana sebepler dairesinde hikmet yüklemeden. Daha da ötesi çok konuştuğu için çok dinlemek zorunda kalmak..Herkese konuşmuşsa herkesi dinlemek...Daha da komiği kimse dinlememişse en çok kendini dinlemek..Ve daha bir çok olasılık saymak mümkün Sonu çoğu kez bir yerlere varmayan konuşmalar dinlemeler..Birde anlaşılmıyorum diye yerinmeler..ve bitmeyen serzenişler...
Yukarıdaki paragraftan sonra tabiki insanın kafası karışıyor. Konuşmak mı suç, yoksa susup kabullenmek mi?. Sora sora geldiğim bu adresteki paragrafta tabiki bende şaşırıyor ve kararsız kalıyorum. Evvelden bende problemini konuşarak halletmekten yana hakkımı kullanıyordum fakat bu etrafımızda gerçekten bizi dinlemek isteyenler olduğu vakit. Ya da gerçekten anlatmak istediğimi karşı taraf anladığı vakit. Lakin kaçımızı böyle güzel dinleyen vardır ki. Ya da kaçımız önyargımızdan uzak birbirimizi dinliyoruz ki. Hâl böyleyken kime ne demeye hakkımız varki..Benim gibi başta herşey konuşarak hallolur iletişim herşeydir diye düşünen ve hayatında bu yoğurdun nadiren tuttuğunu gören bir insan tabiki u dönüşü yapıp bu yazıyı yazıyor. Önce konuşup sonra hayırlısı diye dua etmektense, şimdi önce dua edip gerekirse konuşmayı tercih ediyor...
Peki insan konuşmasın, isyan etmesinde çatlasın mı?
Hayır insan ne çatlasın ne de ölsün bence kimin kapısını çalacağını çok iyi bilsin. Bilsin de sultan yerine zavallı kölelere yalvarmasın. İsyanını ne sükutuna saklasın ne de açıktan bağırsın ama illada isyan edecekse nefsine ve şeytanına isyan etsin ve bunu susarak değil haykırarak kendine yapsın..Ama ahseni takvim üzere yaratıldığını unutmadan insaflı davransın kendine..
Evet garipleri müjdeleyen, mazlumun duasını geri çevirmeyen, fakirliği Nebisini (sas) örnek göstererek yücelten, sabredene yanında olacağını söyleyen bir Rab(c.c) tabiki susmalarımızdaki isyanımızı işitiyor. öyle olamasa yalvarmayana ne ehemmiyetiniz var istemeseniz diye ikaz eder mi? Gece gündüz demeden dinleyen bir Büyük sultan varken önceliği kölelere kaptırarak, önce onlarla konuşan tabiki isyan eder edemezse de küser sükut eder..El hak tarih ve bizzat insanın kendi hayatı buna şahittir.
# #İSYANLI SÜKUT##
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.