Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ortadogu ve benlik

feraknaz

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Orta Doğu diye bir yer kaldı mı? Coğrafi açıdan hala orada olan Orta Doğu, tarihini, kültürünü, zenginliklerini, çekiciliğini, gizemini nerelere bıraktı. O haşmetli, güçlü Tanrıları ve kahramanları da kitaplarda ve kulaklarda kaldı. Binlerce yıl öncesinin tanrıları artık orta doğuyu korumuyor. "Tanrı'nın verdiği şehir" Bağdat artık toz bulutu. Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmazdı. Kan, gözyaşı, harabe doldu Bağdat. Babil'in Asma bahçeleri, hayalimizde bile canlandıramayacağımız kadar uzaklaştı bize. Bin yılların bilgileri, hayalleri, masalları toz dumanına katıldı. Kütüphaneler, tarihi medreseler yok edildi. Orta Doğu tarihini ve güzelliklerini bir bir yitirirken, Şehrazat'ın dili tutuldu. Artık masal yok. Buralarda bizi bizden edene kadar sürecek bir yıkım var. Sevenlere bir tek belgeseller ve kitaplar kaldı öğrenmek için. Ne Kudüs, ne Beyrut, ne Bağdat gezilebilir artık gönül rahatlığıyla. Ne Diyarbakır, ne Mardin, ne Batman.

Avrupalı değil, Orta Doğuluyum, Türk'üm ben. Medeniyeti doğuran topraklar kan ağlıyor. Ya birbirimize düşürülüyoruz, ya öldürülüyoruz. Ölen milyonlarca insan ise, tarihimiz, kültürümüz, varlığımız, benliğimiz öldürülürken araya karışanlar belki de. Bu coğrafyanın bilincinin ve bilgisinin sıfırlanması olacak sonuç. Hayallerde, torunlarımızın kulaklarında kalacak belki de herşey. Ve onların kulaklarındakiler bile savaş, terör, ve kan hikayelerinin yanında sönük kalacak. Hayalimdeki Bağdat silikleşiyor, yerini namlu alıyor; hayalimdeki Kudüs sönüyor, yerini beton ve tel örgüler alıyor; hayalimdeki Diyarbakır, Batman, Hakkari çalkanlanan barut fıçılarına dönüşüyor.

Çocukları kendisini unutan topraklar, kan ağlıyor tıpkı çocuğunu, kocasını, babasını savaşa ya da teröre kaptırmış kadınlar gibi. Gelecek nefret kokuyor, tıpkı ailelerini savaşa vermiş çocuklar gibi. Tıpkı ceplerine konulan üç kuruşla kandırılan çocukların gözlerindeki gibi. Buralar hep başka memleketlerin adlarıyla birlikte anılır oldu. Amerika'nın adının geçmediği bir savaş alanı yok. Kültürel varlıklarımız bir bir batı müzelerine taşınırken, bir tür etnik kıyım, coğrafi kıyım, kültürel kıyım, kimlik kıyımı yapılıyor. Kimlikler parçalanıyor, kafalar karıştırılıyor.

Paranoyalarımız artıyor. Patlayan şehirlede yaşıyor olmasak da, yolda çöp görünce uzağından geçiyoruz, biraz salaş giyinmiş adamlar bombacı gibi geliyor. Güvende hissetme özgürlüğü hergün biraz daha uzaklaşıyor. Savaş karşıtı olmak çoğumuz için hergün biraz daha zor. Ülkesi tehdit altındayken, canla başla savaşacak, ve savaşmış, kanının son damlasına kadar toprağı ve benliği için mücadele etmiş anne babaların çocuklarının çoğu kaçmak için fırsat kollar hale geldi. Psikolojik savaşlar ve gerilimler bizi bizden ediyor, beynimizi ve kimliğimizi bulanıklaştırıyor. Buraları yıkıp, oralara çekici simgeler diziyorlar, erozyona uğruyoruz.

Ceplerindekiler yere düşsün, bilincini kaybetsin diye ayaklarından tutulup sürekli sallanan bir adam gibi orta doğu. Artık kaybolmaya başlayan bilinci, yumruklarını kendisine savurmasına neden oluyor. Tahribat ikiye katlanıyor. Kendimi bir an karabasanın içinde yaşayanların yerine koyuyorum. Babam başka birinin babasıyla bombalaşıyor, kocam başka birinin kocasıyla çatışıyor. Kardeşim başkasının kardeşiyle, ve oğlum başkasının oğullarıyla. Bittiğinde, savaş alanından ölüler ve onlarla birlikte yere düşmüş yürekler toplanacak. Bir yerlere saklanmış bombaları düşünüyorum sonra, artık yapıldıkları maddelere bile aşina olduğumuz.(Mary, ya da Richard neden bombaların maddelerine bizim kadar aşina değiller ki bu arada...) Birileri önünden geçerken patlayacak. Birilerinin kalbine saplanacak. Birileri olmaya ne kadar uzak, ne kadar yakın olduğumu düşünüyorum sonra. Fazla mı karamsarım diyorum kendi kendime. Yoksa buralar alacakaranlık mı oldu artık.

Bu coğrafya güzel. Hatırlanacak, öğrenilecek, sahip çıkılacak çok şeyi var. Savaş bittiğinde yerlerden benlik toplayıp çocuklarımıza saklamak istemiyorum. Bunları söylemek için sıcak savaşın ortasında olmak da gerekmiyor artık. Avrupa Birliği vatandaşı olmak, müzakere zırvalarına katılmak da istemiyorum. Kimse de sormuyor bana zaten. Ben istemezken birilerinin beni kabul edip etmeme konusunda düşünmesini de anlamsız buluyorum. Benliğimi burada kan içinde bırakıp yüzümü başka tarafa dönmek istemiyorum. Bu kimlik kırımı'ndan kurtarabildiğim herşeyi kurtarmak istiyorum. Bu sallanan gemiye herşeye rağmen tutunmak, filikalara atlayıp gitmemek... Kalkınmak... Hatırlayıp sahip çıkmak... Orta Doğu'nun masal şehirlerini, bin yıllara dayanmış tarihi mekanlarını, kafelerini, topraklarını korkusuz, özgür gezmek istiyorum. Çok şey istiyorum
 
Üst Alt