Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

...OKUMANIN FAZİLETİ (hadislerle) -2

nakkad

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
97
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
6- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm). buyurdular ki: "Aziz ve celîl olan Allah diyor ki: "Kim, Kur'ân-ı Kerîm'i okuma meşguliyeti sebebiyle benden istemekten geri kalırsa, ben ona, isteyenlere verdiğimden fazlasını veririm." Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 25, 2927 H.

7- Sehl İbnu Muâz el-Cuhenî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'an'ı okur ve onunla amel ederse, kıyamat günü babasına bir tâç giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?" Ebu Dâvud, Salât, 349, 1453 H.

8- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan âliesinden on kişiye şefaatçi kılınır." Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 13, 2907 H.

8- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kur'ân'ı okuyup ona sâhip çıkan kimseye (âhirette): "Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zirâ senin makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir" denir." Ebû Dâvud, Vitr, 20, 1464; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 18, 2915, H; İbnu Mâce, Edeb 52, 3780 H.
AÇIKLAMA:
Şerhlerde geldiğine göre, cennetin dereceleri, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerinin adedine uygundur. Kur'ân okuyana: "Okuduğun âyet sayısınca yüksel" denir. Böylece Kur'ân-ı Kerim'i tamamıyla okuyan âhirette en yüksek dereceyi ihraz eder. Bir parça okuyan okuduğu âyetler sayısına uygun bir mertebeye kadar yükselir ve orada kalır. Şu halde sevâbın en yüce mertebesi, hatm-i şerifle elde edilebilir.

9- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Kur'ân'da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır." Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirîn 244; Ebu Dâvud, Vitr 14, (1454); Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 13 (2906); İbnu Mâce, Edeb 52,
AÇIKLAMA:
Kur'ânda mahir olmak, işlek hafız olmaktır. Kur'ân'ı güzel okumak için hâfız olmak yeterli değildir. Çok okuyup fazla mümârese yapanlar mahâretlerini ilerletip hiçbir takılmaya meydan vermeden okuyacak hâle gelirler. Mahâretin derecesine göre, âyetlerin yerlerini derhal hatırlayabilenler vardır.
Sefere, "safir"in cem'idir, resûl demektir. Hadiste geçen sefere'yi "peygamberler", "melekler" diye anlayanlar olmuştur.

10- Üseyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre: "Geceleyin, (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara suresini okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine sükût ederek okumayı bıraktı. At da sükûnete geldi. Üseyd tekrar okumaya başlayınca at yine şahlandı. Üseyd yine sükût edince at da sükûnete erdi. Az sona yine okumaya başlayınca at da şahlanmaya başladı. Oğlu Yahya, ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye attan uzaklaştırmak için yanına gitti. Bir ara başını göğe kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var.
Sabah olunca koşup gördüklerini Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a anlattı. Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine: "O gördüklerin neydi bilir misin?" diye sordu. "Hayır!" cevabı üzerine açıkladı: "Onlar melâike idi. Senin sesine gelmişlerdi. Sen okumaya devam etseydin onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti, çünkü halktan gizlenmiyeceklerdi." Buhârî, Fedailu'l-Kur'ân 15; Müslim, Müsâfirîn 242, (796).

11- el-Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir zat Kehf suresini okuyordu. Yanında da iki uzun iple bağlı olan atı duruyordu. Derken etrafını bir bulut kapladı. Ve bu bulut ona yaklaşmaya başladı. At da bu durumdan huysuzlanmaya, ürkmeye koyuldu. Sabah olunca adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip vak'ayı anlattı. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona şu açıklamada bulundu: "Bu sekinet idi, Kur'ân için inmişti." Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân 11; Müslim, Müsafirin 240, 241, (795); Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 6, 2887. H.

12- Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kur'ân okuyan mü'minin misâli portakal gibidir. Kokusu güzel tadı hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misâli hurma gibidir. Tadı hoştur fakat kokusu yoktur. Kur'ân'ı okuyan fâcir misâli reyhan otu gibidir. Kokusu güzeldir, tadı acıdır. Kur'an okumayan fâcirin misali Ebu Cehil karpuzu gibidir, tadı acıdır, kokusu da yoktur." Buhârî, Et'ime 30, Fedâilu'l-Kur'ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim, Müsâfirin 243; Ebu Dâvud, Edeb 19, 4329; Tirmizi, Edeb 79; Nesâî, İman 32; İbun Mâce, Mukaddime 16, 214 H.

13- Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir." Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân 21; Tirmizi, Fedâilu'l-Kur'ân15, 2909; Ebu Dâvud, Salât 349, 1452 H.; İbnuMâce, Mukaddime 16,211. H.

14- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hâfızasında Kur'ân'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir. " Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 18, 2914. H. Tirmizî hadisin sâhih olduğunu söylemiştir.

16- Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah buyurdular ki: "Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan bir kimse sonradan (terkeder ve okumayı) unutursa kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur." Ebu Dâvud, Vitr 21, 1474. H.

17- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi. Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı. Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi. Bunlar arasında, bir kimsenin lütf-i İlâhî olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığından daha büyüğünü görmedim." Ebû Dâvud, Salât 16, 461. H; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 19, 2917. H.
 

ahmet yasin

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yüzünden okumak yüreğinden okumak
17/09/2006
Ramazan geliyor. Yine her mahallede mukabele okumaları başlayacak. Cıvıl cıvıl bir Kur’an iklimi saracak her yanı. Şeytanlar bağlanacak. Şeytanlar ki, sürüsü bir para; görüneni, görünmeyeni.. İnsan suretlisi, kravatlısı, papyonlusu.. Medyalısı, gazetelisi.. Sivili, resmisi, resmi hizmete mahsus olanıyla her tür şeytan
Ramazan geliyor. Yine her mahallede mukabele okumaları başlayacak. Cıvıl cıvıl bir Kur’an iklimi saracak her yanı. Şeytanlar bağlanacak. Şeytanlar ki, sürüsü bir para; görüneni, görünmeyeni.. İnsan suretlisi, kravatlısı, papyonlusu.. Medyalısı, gazetelisi.. Sivili, resmisi, resmi hizmete mahsus olanıyla her tür şeytan…

Halkımız, Kur’an’ı yeni öğrenmeye “yüzünden okumak” veya “yüzüne okumak” adını verir. Hoş ve isabetli bir ad. Yüzünden veya yüzüne okumak tavsifi, öncelikle “ezberden okuma” yı ayırmak için kullanılır. Öyle ya, ezberden okuyan, yüzüne okuyandan daha makbuldür. Tabi ki, yüzüne okumak da, hiç okumamakla kıyaslandığında, bir gelişmedir. Aslında hiç okumamanın da gerisinde bulunanlar var. Onlar Kur’an’ın “canına okuyanlar”. En rezil olanları da “Kur’an’a meydan okuyanlar”. Allah onların şerrinden emin eylesin.

Kullananların çoğu farkına varmasa da, aslında “yüzüne okumak” tabiri, anlamadan okumanın en basit şeklini ifade eder. Peki, anlamadan ve satırdan okuyanın ki “yüzüne okumak” ise, ezbere okuyanın ki nedir? Onunki “yüzeysel” okumadır. Derinliğine okuma değil. Zira Kur’an vahyinin ilk emri olan “oku”, doğrudan anmayı içerir. Size biri “Oku, ama anlamasan da olur” dese, yüzüne “Sen iyi misin?!” dercesine şaşkın şaşkın bakmaz mısınız?

Peki, böyle bir şeyi Allah der mi? Kur’an’ı “apaçık bir Arapça ile” indirdiğini söyleyen Allah!.. Ki Arapça ile indirilmesi, anlaşılması için insanların konuştuğu bir dille indirilmesi vurgusunu taşır. Kur’an’ı iki de bir “mübîn” sıfatıyla (hem açık ve anlaşılır, hem de açıklayıcı) tavsif eden Allah… “Kur’an üzerinde hiç derin derin düşünmüyorlar mı?” buyuran Allah… Kur’an’ı “Tefekkür eden bir topluma” ithaf eden Allah… Sık sık “Ne kadar da azınız düşünüyor” diye tabir caizse sitem eden Allah… “Aklını kullanmayanı pisliğe terk edeceğini” buyuran Allah…

Yüzüne okuma tabiri bana hep Türkçemizdeki “yüzüne gülme” tabirini hatırlatır. Sizin için iyi şeyler düşünmeyen biri, en azından sizinle samimiyeti bulunmayan biri, size tebessüm ediyorsa, bunu “yüzüme gülüyor” diye ifade edersiniz. “Yüzden” olanlar, yürekten olmayanlardır. “Sathî” yerine uydurulan “yüzeysel” kelimesi de bu vurguyu taşır: Derinden olmayan, sanki kazımaya kalksanız yerinde yeller esecekmiş gibi olan…

Kur’an’ı yüzünden okumak da, Kur’an’ın yüzüne gülmek gibi bir şey. Kur’an’la samimiyetini ilerletmek isteyen müminler, “mukabele” okuma işini, yüzüne okumayla sınırlı tutamazlar. Düşünün ki, hanımefendiler her Ramazan mukabele okuyorlar. Kimileri bu işi 10 yıldan beri, kimileri, 20, 30, hatta 40 yıldan beri yapıyor. Bunca senedir Kur’an’ın “yüzüne okuyan” bu hanımlar bir türlü derinden okumaya teşebbüs etmiyor. Yani, hep yüzüne güldükleri Kur’an’ın bir de içine, yüreğine gülmüyorlar. Hep yüzünden tanıştıkları Kur’an ile samimiyeti bir türlü ilerletemiyorlar. Yürekten tanışmayı denemiyorlar.

Kur’an’ı anlama çabası, onu “içinden okuma”, dahası, “yüreğinden okuma” çabasıdır. Allah kelimelerin kalbine manaları indirmiştir. Kelimelerin kalbine indirilen manalar mümin insanın da kalbine inmelidir. Bunun için, Kur’an’ın yüzünden okumak yetmez. Ciğerinden okumak şarttır. Kur’an’ın yüzüne gülene, Kur’an da yüzüne güler. Kur’an’ın yüreğine gülene, Kur’an da yüreğinden güler.

Ağzını açan anlaşılmayı ister. Gülün açması, bülbülün ötmesi, kuzuların melemesi bile bir mesaj taşır. Yani “anlamanın” konusudur bütün bunlar. Kâinattaki her sesin bir manası vardır. Peki, İlahi sesin manası olmasın mı? Allah abesle iştigal etmekten münezzehtir. Kaldı ki vahiy bir “tilavet kitabı” değil, bir “hayat kitabı”dır. Bu yüzden hayata inmiştir. Onu değiştirmek için, kendi ifadesiyle muhataplarını “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için” inmiştir.

Kur’an’ın aydınlığı, onu anlayan bir akla ve kalbe düşer. Düşünsenize bir, “Ben anlamıyorum ama, yaşıyorum” demek nasıl bir garabettir? Sahabe-i kiram, on ayet alırlar, onu iyice anlar, özümser ve yaşarlar, sonra bir on daha alırlarmış. Biz birbirimize sahabenin Kur’an karşısındaki bu ciddi duruşunu anlatacağımıza, falancanın bir gecede Kur’an’ı kaç kez hatmettiği türünden menkıbeleri anlatıyoruz. Dolayısıyla, Kur’an tasavvurumuz da “anlamaya ve yaşamaya” odaklı bir tasavvur olmaktan daha çok “otomatik tekrara” dayalı bir tasavvur olup çıkıyor.

Sonuç mu? Sonuç ortada: Kur’an, dünyanın en çok okunan fakat en az anlaşılan ve yaşanan kitabı olup çıkıyor.

Ramazan mukabelelerini, bir Kur’an’ı hayata taşımak için vesile bilelim. Binlerce, onbinlerce evden yükselen Kur’an tilaveti, önce anlamayı hedefleyen bir Kur’an kıratına dönüşsün, sonra da hayata. Binlerce, onbinlerce evden yalnızca Kur’an sedaları değil, bununla birlikte Kur’anî bir hayat yükselsin. İşte asıl o zaman Ramazan gelir. Gelir ve hiç gitmez. Gelir ve Kur’an’ın diriltici soluğunu alır getirir. Getirir de, bedenini ölü kalbini taşıyan bir tabut gibi gezdiren canlı cenazeleri diriltir.
 

nakkad

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
97
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kur’an’ın yüzüne gülene, Kur’an da yüzüne güler. Kur’an’ın yüreğine gülene, Kur’an da yüreğinden güler.

Ağzını açan anlaşılmayı ister. Gülün açması, bülbülün ötmesi, kuzuların melemesi bile bir mesaj taşır. Yani “anlamanın” konusudur bütün bunlar. Kâinattaki her sesin bir manası vardır. Peki, İlahi sesin manası olmasın mı? Allah abesle iştigal etmekten münezzehtir. Kaldı ki vahiy bir “tilavet kitabı” değil, bir “hayat kitabı”dır. Bu yüzden hayata inmiştir. Onu değiştirmek için, kendi ifadesiyle muhataplarını “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için” inmiştir.



çok doğru söylemişsin ahmey yasın..kuran okumaktaki amaçta bu olmalı zaten.ramazanda bize bunu öğretmeli.allah razı olsun
 
Üst Alt