Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Özel harp dairesi-bölüm 2

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
51
Yaklaşık bir yıl süren eğitimin sonunda Türkiye’ye dönen ekibin şimdiki görevi bu teknikleri diğer personele öğretmekti. Bunun için CIA tarafından hemen Emirgan’da bir okul kuruldu. Adı İstihbarat Okulu olan bu özel harp eğitim merkezinin baş öğretmeni Fuat Doğu’ydu. Her bir detaya değinilerek verilen bu eğitimler sonucu artık MAH personeli operasyon da yapabilecek kabiliyete sahip oldu. Türkeş gibi daha gençken İsmet İnönü’nün ismini bildiği Fuat Doğu, 14 eylül 1954 te MAH’a geçti. Adnan Menderes hükümeti zamanında 1950’li yılların ortasında gündemde Kıbrıs sorunu vardı. Yunanistan, 25 Temmuz 1955’te Birleşmiş Milletler’den Kıbrıs konusunu gündemine almasını isteyerek sorunu uluslararası platforma taşıdı ki akabinde sorun uluslararası büyük bir anlaşmazlığa dönüştü ve artık Kıbrıs Türkiye’nin iç politikasını belirlemeye başladı. Bu dönemde Ermeni, Yahudi ve Rum vatandaşları rahatsız eden gelişmeler yaşanıyordu. İstanbul’daki Rum ve Ermeniler kapılarında haç işareti ile karşılaştılar. Aynı günlerde İstanbul’un bazı semtlerinde bazı kişiler tarafından Kıbrıs’ın tamamen Türk olduğunu gösteren haritalar dağıtılıyordu ve bu kişileri kimse tanımıyordu. Bu olayların yanı sıra Özel Harp Dairesinde’de gerginlik ve hareketlilik hakimdi. Özel Harp Dairesi başkanı Karabelen görevden alındı, 28.Tümen komutanlığı yardımcılığına atandı. Yerine de yeni komutan atanmadı. Karabelen’in yeni göreve başladığı sıralarda Expres gazetesinde Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi yayımlandı ve gazete kentin belli bölgelerinde hızla dağıtıldı. Öte yandan Taksim meydanında izin alınmadan bir miting yapıldı. Mitingin ardından olaylar çıkmaya başladı. Gayrimüslimlerin sıklıkla yaşadığı bölgelerde iş yerleri taşlandı ve evlere saldırılar düzenlendi. Olayların gidişatından elde edilen izlenim bariz olarak saldırgan grupların hedefleri önceden bildiğini gösteriyordu. Yağma gruplarının ellerinde adresler olduğu kesinliğe kavuştu. Bu adresler MAH ve Özel Harp Dairesi’ne verilen listelerdi. Ev ve dükkanların yanı sıra kilise ve mezarlıklara da saldırılar düzenlendi, korkunç zararlar verildi. Saldırılar İstanbul’un akabinde gazetede yayımlanan haber doğrultusunda İzmir’e de sıçradı ve saldırının hedefi Konak meydanına çekilmiş Yunan bayrağı oldu. Gayrimüslimlerin evlerinin işaretlenmesinden bu yana İstanbul polisi alarmdaydı. Olaylar başladığında polisler seyretmekle yetindi. Ne kadar yardım istense de polislerin verebildiği tek cevap bir şey yapamam oldu. Polise hırsızlık ve yangın olayları dışındakilere göz yumun emri gelmişti. Olayların başlamasının ardından sıkı yönetim ilan edildi. Sıkıyönetim komutanı Nurettin Aknoz, İstanbul’u Beyazıt, Beyoğlu ve Kadıköy olarak 3 bölgeye ayırdı. Yağmalama eylemlerine katılanları yargılamak adına bu üç bölgede askeri mahkemeler kuruldu ama tüm yargılananlar hakkında bir süre sonra iddialar ve dosyalar düşürüldü. Adnan Menderes’in komünistlerin kışkırtması olduğunu belirtmesi üzerine sıkıyönetim komutanı Aknoz’un talimatıyla komünist avına çıkıldı. Polis çoğu bilindik isimler olmak üzere tahrik etmek ve yağmaya katılmak suçlamasıyla 48 kişiyi göz altına aldı. Bunun yanı sıra Aknoz’da tüm yayınların komünistler tarafından yapıldığının yazılması talimatı verdi. NATO ve üyesi ülkeler, sıkı yönetim ve hükümet aleyhine kesinlikle yazı ve haber yer almayacaktı. Öte yandan bombalama haberini veren istihbaratçı Mithat Perin’in sahibi olduğu Expres gazetesinin o sayıyı yayına hazırlayan Gökşin Sipahioğlu, olayların istihbarat örgütü MAH tarafından organize edildiğini yazıyordu. Hemen ardından yıllar sonra konuşan bir isim vardı. Orgenerel Sabri Yirmibeşoğlu. Yaptığı açıklamayla 6-7 Eylül olaylarının ayakta alkışlamaya değer bir şekilde koordine olmuş bir özel harp işi olduğunu belirtmiştir.
Özel Harp Dairesi’nin ilk gizli eylem alanı Kıbrıs oldu. Özel Harp Dairesi elini çabuk tutmuş üç ay önceden adaya gidilip sivil unsurlar örgütlenmeye başlamıştı bile. Öte yandan Yunanistan gizli ordusu “Koyun Postu” da Kıbrıs’taki Rumları örgütleme yoluna gitti. Dolayısı ile Özel Harp Dairesi, Yunanlıların sivillerden kurduğu EOKA örgütü ile karşı karşıya geldi. Türkler de sivillere eğitim vererek “kara çete”, “volkan” gibi örgütler kurdular ancak bu örgütler EOKA’ya karşı organizede sıkıntı çekiyordu. İstenen, Türkiye’den askeri ve silah desteği verilmesiydi. Sonunda Adnan Menderes hükümeti de adada gizli bir örgütün kurulmasını istedi. Amaç adanın bir bölümünde Türk devleti kurulmasını sağlamaktı. Gizli örgütün kurulma çalışmalarına başlayan İsmail Tansu, detaylı bir proje hazırladı. İçeriğinde kurulacak gizli karargahlara kadar en detaylı bilgiler yer aldı. Bu sırada örgütün liderliği yarbay Rıza Vuruşkan’a verildi.1 ağustos 1958’de kurulan yavru özel harekat timi TMT’nin ilk dört kişilik hücresi oluşturuldu. İlk etapta ise adaya 5 subay 14 de yedek subay gönderildi. Adaya giden özel harpçilere maske görevler bulunarak kamufle sağlandı. TMT lideri Vuruşkan’ın maske görevi müfettişlikti. Hiç bir yasal dayanağı olmayan bu örgütün silah ve cephane teminatı ile Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes ilgileniyordu. Bakanlık, ilk olarak adaya gönderilecek silahlara çürük raporu çıkartıyor daha sonrada depolardan çıkartılıyordu. Sonradan da adaya sevk ediliyordu. Bunun akabinde ada ile Ankara Özel Harp Dairesi arasındaki iletişimde kullanılmak üzere Türkiye’ye olası bir Sovyetler işgalinde NATO ile temas kurmak için verilen telsizler kullanıldı. Amerikalıların denetimde telsizlerin yokluğunu farketmemeleri için kutular peynir kalıplarıyla doldurulup tekrar gömüldü. Kıbrıs’ta TMT içinde görev alacak siviller uçakla adadan Türkiye’ye getiriliyor eğitim veriliyor ve tekrar adaya getirilirken yenileri Türkiye’ye getiriliyor, hiç bir boşluk yaşanmıyordu. Özel Harp Daires’nin özel harp tekniklerini uyguladığı ilk yer Kıbrıs oldu bunu da kendi bünyesindeki TMT ile yaptı. 27 Mayıs 1960’ta Milli Birlik Komitesi’ni oluşturan 38 subayın yönetime el koyduğu açıklanarak Türkiye ileride daha şiddetlilerini yaşayacağı ilk askeri darbeyi gördü. Orgeneral Cemal Gürsel liderliğindeki komite ordu içinde tasfiyelere başladı, dört bin subay emekli edildi. İlginç olan ise Amerika’nın tüm masraflarını karşıladığı Özel Harp Dairesi’nin başında bulunan Karabelen’de emekliye sevk edilen subaylar arasındaydı. Bu darbe, Özel Harp Dairesi için bir dönüm noktası niteliği taşıyordu. Çünkü Özel Harp Dairesi bünyesinde emekli edilen tek subay Karabelen değildi. Bunun yanı sıra onu aşkın subay emekli edildi ve yerlerine yenileri atanmadı. Milli savunma bakanlığından gelen ödenek de kesildi. Bu nedenle de dairenin tüm yükü Yarbay İsmail Tansu üzerine kalmıştı. O da bunun üzerine harekete geçerek daire ile ilgili planları öğrenmek istiyordu. Bu nedenle Başbakan Müsteşarı Alparslan Türkeş’ten randevu aldı. Türkeş, tüm bu olanlar doğrultusunda dairenin komünizm ile mücadeleden uzaklaştığı, Menderes’in istihbarat örgütü olarak çalıştığı izlenimini edinmişti. Tansu ise Kıbrıs konusundaki hassasiyetten adadaki faaliyetlerde deşifre olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını dile getirdi. Bunun üzerine Türkeş, dairenin kapanmayacağını ve tüm isteklerin karşılanacağının garantisini verdi. Aradan üç gün geçti. Ne paradan ne subaylardan haber yoktu. Bunun üzerine Tansu tekrar Türkeş ile görüşmeye gitti. Sorunların hallolmadığını gören Türkeş, Dışişleri Bakanı Selim Alper’i çağırarak ödeneğin teminini hemen sağladı ve dairenin sorunları çözüldü. Darbeden sonra görevden alınan Karabelen’in yerine uzun süre komutan atanmadı. Emekliye sevk edilen subaylar arasında dairenin kurmay başkan ve başkan yardımcısı da olduğundan dolayı neredeyse dairenin başı boş gibiydi. Üstüne, Alparslan Türkeş’in sürgün edilmesinden sonra Milli Savunma Bakanlığı’ndan gelen para da kesildi ama Amerika’dan gelen parada hiç bir aksaklık söz konusu değildi. Yedi ay sonra Özel Harp Dairesi yeni komutanına kavuştu, Emekli Albay Faruk Ateşdağlı. Yalnız bu, Faruk Ateşdağlı’nın istediği bir görev değildi. Bu yüzden daire işleri ile pek ilgilenmedi. Yine tüm sorumluluk İsmail Tansu’nun omuzlarında devam etti. Bu ilgisizlikten dolayı kısa süre içinde Ateşdağlı görevden alındı hemen ardından dairenin gördüğü en düşük rütbeli subay göreve atandı. Kurmay Binbaşı Şaban Başsoy, yaklaşık iki yıl Özel Harp Dairesi görevini yürüttükten sonra yerine 27 Mayıs’ın en aktif üyelerinden Albay Sezai Okan atandı. 27 Mayıs darbesini en sancılı atlatan askeri birlik Özel Harp Dairesi oldu. Bir sürü subay görevden alındı, yenileri atanmadı. Daireye gelen örtülü ödenekte aksamalar oldu hatta kesildi. Dairenin başı boş kalmasın diye atanan üç komutan da daire ile pek ilgili olmadı. Bu sıralarda Türkiye kendi içinde önemli gelişmeler yaşıyordu. Yassıada’da idama mahkum edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan darağacına yollandı. Referandum ve seçim yapıldı, en önemlisi ise genelkurmay başkanlığı koltuğuna Cevdet Sunay oturdu. Türkiye için adeta yeni bir dönem başlıyordu. Bu yeni dönemin baş düşmanı yine komünizmdi, çünkü 27 Mayıs anayasasının yarattığı ortamda sosyalist fikirler tartışmaya çok açıktı. Bu sebeple özellikle öğrenciler arasında sol görüş hızla yayılıyordu. Bu durumdan rahatsız olan Cevdet Sunay, devleti kurtarma planını yürürlüğe koydu. Düşman yine aynıydı ve bu sefer komünistlere karşı devletin yeni silahı islamcılardı. Her yerde devlet desteği ile Türkiye’nin menfaatleri için dinci dernekler açılıyordu. Tüm bu olaylar sürerken genel seçimler geldi ve Süleyman Demirel başbakan oldu. Yeni hükümet göreve başlar başlamaz iki kurumda önemli değişiklikler oldu. MİT ve Özel Harp Dairesi. Özel Harp Dairesi başına Tuğgeneral Recai Engin atandı. Yeni kamplar açıldı, ödenek arttırıldı. Özel Harp Dairesi yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşurken MİT’de de köklü değişiklikler yapıldı. Fuat Doğu MİT müsteşarlığına getirilirken istihbarat daire başkanlığına ise Cihat Akyol getirildi. Ne var ki bu iki özel harp eğitimli subay da ileri zamanlarda her gün karşı karşıya gelmeye başladı ve MİT’te gergin bir hava hakim olmaya başlamıştı. Cihat Akyol, MİT müsteşarlığının kendi hakkı olduğunu savunmasına karşın Fuat Doğu’da Akyol’u koltuğunda gözü olmasıyla suçluyordu. Sonunda Süleyman Demirel kavgaya müdahale etti ve Cihat Akyol, Özel Harp Dairesi başına getirildi ve bunun akabindeki bir değişiklikte dairenin adı Seferberlik Tetkik Kurulu yerine Özel Harp Dairesi yani gerçek adını almıştı. Cihat Akyol’un Özel Harp Dairesi başına gelmesi bir dönüm noktasıydı. Akyol, dairede yeni bir yapılanmaya gitti. Varlığını bugün bile sürdüren Amerikan askeri yapısı ve teknikleri ile birlikleri ve timleri yeniden dizayn etti. Bu sırada da gün geçtikçe gelişen dairenin artık küçük kaldığı kanaatince dairenin seviyesi tümene yükseltilmişti. Bu değişiklikler etkisini kısa zamanda Türkiye üzerinde gösterdi. Yeniden yapılanan Özel Harp Dairesi etkinliğini sol hareketi önleme eylemlerinde gösterdi. İslamcıların ve ülkücülerin başrol oynadığı olaylar ve siyasal cinayetler bu dönemde yaygınlaştı. Tüm bunlar Cihat Akyol’un daire başında iken hazırladığı broşür ve kitapçıklarda yer alıyor, provokasyon eylemlerin etkinliği detaylı olarak anlatılıyordu. Akyol’un tüm anlattıklarının en son noktası darbe. 12 Mart ve 12 Eylül gibi. Bir çok gizli ordunun da kullandığı bir teknik olduğu da aşikardır. Siyasal cinayetler işleniyor, bombalar patlıyor, katliamlar gerçekleştiriliyor, sol görüşlü öğrenciler ile ırkçılar karşı karşıya getiriliyor. Amaç ise halkın bıkması ve gelecek yönetime razı olmasıdır. Komünizmle mücadelenin bir parçası olan ülkücüler, Türkeş’in açtığı komando kamplarında gördükleri eğitim sonrası militan örgütlenmeye gidiyorlardı ve komünizme karşı şiddeti meşru sayıyorlardı. Onlara göre devlet komünizme karşı hiçbir şey yapmıyordu, o halde onların bir şeyler yapması gerekiyordu. Türkeş, açtığı kamplarda ülkücüleri hızla teşkilatlandırırken buradaki çalışma programı detayları ile ilk kez 1970 yılında emniyet müdürlüğünün hazırladığı raporda yer aldı. Raporda en göze batan ve en korkunç detay ise silahlı eğitim veriliyor olması gerçeğiydi! Özel Harp Dairesi başkanı Cihat Akyol, ABD başkanı Kennedy’nin soğuk savaş süreci politikalarını sıkı takip ediyordu. Kennedy, o dönemde komünizm ile mücadelede yeni bir askeri kuvvetten bahsediyordu. Özel kuvvetler! Türkiye’de de Özel Harp Dairesi bünyesinde özel birimler kurulma girişimleri başlamıştı. Ne var ki hızlı ilerleme kaydedilemiyordu. Bunun üzerine Cihat Akyol ekibi ile birlikte Amerika özel kuvvetler komutanlığını görmeye gitti. Akyol ve ekibi detaylı bilgiler ile geri döndü. Cihat Akyol bu bilgileri Özel Harp Dairesi bünyesinde uygulamaya koyulurken komando kamplarında militanlaşmaya giden ülkücüler sokaklara çıkmaya başlamıştı. Hedefleri solcu öğrenciler, aydınlar ve bilim adamlarıydı. Amaç sol hareketin önünü kesmekti ve buna kimse dur demiyordu. Ülkücülerin sokaklara dökülmesinin ardından her gün yeni bir olay yaşanıyor, peş peşe solcu öğrenciler öldürülüyordu. Bu dönemde kimler tarafından işlendiği bilinmeyen cinayetler kayıtlara geçmiyordu. En son bir Tıp fakültesini basan ülkücülerinin silahlarının ordu malı olduğu tespit edildi. Cinayette kullanılan 6815296 seri numaralı silahın Jandarma Teğmen Mustafa İlerisoy’a kayıtlı olduğu ortaya çıktı. İster istemez akıllara Özel Harp Dairesi’nin sivil unsurları ülkücüler mi sorusu geliyordu. 1971 yılında Cihat Akyol’un kuramına uyan provokasyon eylemleri başladı. Üniversite öğrencileri öldürüldü, bombalar patlatıldı, katliamlar gerçekleştirildi, sivil unsurlar sokağa döküldü ve sonunda 12 Mart 1971 günü darbe gerçekleştirildi. Sıkıyönetim ilan edildi, özgürlükler askıya alındı hatta kullanılmaz hale getirildi. Darbe sola karşı yapıldı. Sürgünler, gözaltılar, işkenceler başladı. Orduda kendi içinde sola karşı bir tasfiye girişimine başladı. Amaç ülkeyi yeniden biçimlendirmekti. Gözaltına alınan kişiler için özel işkenceler ve sorgu merkezleri hazırlandı. İstanbul’daki merkez Ziverbey Köşkü’ydü. Sorgu ekibini özel harp eğitimi almış subaylar ve emniyetten bazı isimler oluşturuyordu. Köşkte sol görüşü savunduğu için gözaltına alınan birçoğu tanınmış isimler işkencelere maruz kalıyordu. Köşkteki işkenceci komutanlardan biri tanıdık bir isimdi, Turgut Sunalp. Sunalp, emekli olduktan sonra verdiği demeçlerde sorgulara katıldığını açıkladı. Üstelik işkenceli sorguları yapanların özel eğitimli olduğunu da itiraf etti. 27 Mayıs’taki gibi Özel Harp Dairesi, 12 Mart darbesinden de etkilendi ve bu sefer hedefte iki önemli isim vardı. Fuat Doğu ve Cihat Akyol. İlk görevden alınan Fuat Doğu oldu, iki ay sonra Lizbon büyük elçiliğine atandı. Cihat Akyol ise tasfiye edileceğini anlamasının üzerine bir dilekçe ile kıtaya çıkmak istediğini beyan etti ve talebi hemen kabul edilerek yeni görev yeri Trakya Tümen Komutanlığı’na ataması yapıldı. Cihat Akyol’un yerine ise hiç vakit kaybedilmeden Tuğgeneral Kemal Yamak atandı. 1973 yıllarına gelinmesine rağmen iki yıl önce gerçekleşen darbenin etkileri hala sürüyordu. Bu iki yıldan beri Özel Harp Dairesi’nin başkanlığını Yamak yürütüyordu. Sıkı yönetim komutanı ise Akyol’dan önce Özel Harp Dairesi başkanlığını yapan Recai Engin. Tüm generallerde olduğu gibi Kemal Yamak ve Recai Engin’in de gözleri yapılacak olan Yüksek Askeri Şura’daydı. Her ikisi de görevlerinde kalmak istiyordu ve neticede istedikleri oldu. Bu sırada gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminde koltuğa oramiral Fahri Korutürk oturdu. Yeni cumhurbaşkanını seçmiş olan Türkiye için kritik bir dönemdi.
 
Üst Alt