ölüm yanlız düğün günü bekliyenler için arzulanır. yani hak ile beraber olmak istendiğinde ölümü arzulamak gerekir.
çünkü şehitlik ölümle kazanılır şehitliği istememekte münafıklık alametidir . yukardaki kardeşleriminde söylediğini göz önünde bulundurursak.
ölüm hak için istenebilir. lakin dünyevi dert ve sıkıntılardan kurtulmak için istenemez çünkü inanan şunu der;
“Sabredenleri müjdele. Onlar ki, başlarına bir musibet geldiğinde ‘biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz' derler.” (Bakara, 156)
Evet hepimiz O'ndan geldik. Varlığımız, malımız-mülkümüz, evlad u ıyalimiz, herşeyimiz O'nundur ve sonunda yine O'na döneceğiz. Bu dünya hayatına imtihan için gönderildiği gerçeğini şuuruna yerleştiren mümin, nereden geldiği ve nereye gideceği sorusuna, yaşantısıyla, olaylar karşısında gösterdiği tepkilerle cevap verir. Onun hayatı, adeta yukarıda mealini verdiğimiz ayette geçen ve “istircâ” dediğimiz “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci'ûn” cümlesinin tecessüm etmiş şeklidir.
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, küçük büyük demeden başımıza gelen her musibet karşısında bu cümleyi söylememizi tavsiye buyurdu. Hatta Hz . Aişe r. anha Validemiz'in naklettiğine göre, Efendimiz s.a.v. kandili söndüğü zaman bile istirca cümlesini söylerdi. Hz . Aişe r. anha Validemiz, “bu bir kandildir” diyerek istirca cümlesini söylemesini gerektirecek kadar ciddi bir mesele olmadığını anlatmak istediğinde, Efendimiz s.a.v. buyurdu ki: “Mümini rahatsız eden her şey musibettir.” (Ebu Davud)
Evet, müminin hayatı bir yolculuk. Yolun nerede başladığı, nereye çıkacağı belli. Gönlünü fani görüntülerin anaforuna kaptırmadan azığını tedarik etmek zorunda. Herşeyin sahibine güvenmek, O'na dayanmak, O'nunla olmak bu yolculuğu kolay ve başarılı kılacak...
Rızanın üç derecesi
Burada sözü edilen üç dereceyi Abdülazîz b. Ebî Ravvâd k.s., sabır bahsiyle ilişkilendirerek şöyle açıklıyor: Sabır üç derecedir.
İlki muvahhidlerin sabrıdır. Onlar, Allah Tealâ'nın takdiri karşısında hoşnutsuzluk ve hazımsızlık göstermez ve takdiri zulüm olarak değil, adalet olarak görürler. Bununla birlikte, ihmalkârlık göstererek azalarıyla günah işlemeye devam ederler. Bu, zalimlerin (nefsine zulmedenlerin) sabrıdır.
İkincisi muktasidlerin sabrıdır. Bunlar takdire karşı hem azalarıyla, hem de kalpleriyle sabrederler. Takdire kalpten rıza gösterirler. Bununla birlikte onların nefislerinde, başlarına gelen musibet sebebiyle bir sıkıntı, acı ve elem hissi bulunur.
Üçüncüsü ise mukarrebûnun sabrıdır. Onların sabrı rızadır. Başlarına gelen musibetler sebebiyle onların kalplerine hiçbir sıkıntı ve gam girmez. Onların Allah Tealâ'ya yakınlıkları bunu engeller. Kalpleri nurla dolu olduğu ve bu nur nefsin şehvetlerini yakıp yok ettiği için, göğüsleri kalplerinin nuruyla aydınlanır. Böylece onların nefislerinde hiçbir acı ve sıkıntı hissi kalmaz.
Bu durumdaki bir insanın nefsi uykusundan uyanmış, kendi dilemesini terk etmiş ve sarhoşluğundan ayılmıştır. Bu insan için Allah Tealâ'nın dilemesi, kendi dilemesinden daha tatlıdır.
Birinci gruptakilerin sabrı “iman sabrı”dır; ikincilerin sabrı “eleme rağmen sabır”dır; üçüncülerinki ise kalp ve nefsin rızasıdır. (Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl)
Yukarıda ismi geçen Abdülazîz b. Ebî Ravvâd k.s., gözleri neredeyse körlük derecesinde zayıfladığı halde 20 sene boyunca bu durumu eşi ve çocukları dahil en yakınlarından bile gizlemişti. Bir gün bu durumu sezen oğluna, şaşırmaması gerektiğini, zira ilâhi takdire rıza gösterdiğini söylemiştir. (Ebu Nu'aym, Hilyetu'l-Evliya)
Abdülazîz b. Merzuk k.s., Harun Reşid'in veziri idi. Günün birinde sahip olduğu her şeyi terk ederek tevbe ve istiğfarla Rabbi'ne yöneldi; kendini ibadet ve zühd hayatına verdi. Öyle ki, geceleri kum ve çakıl taşları üzerinde yatıyordu. Önceki halini bilenler, o hayatı terkinin karşılığı olarak eline ne geçtiğini sorduklarında, “içinde bulunduğum hale rıza” karşılığını veriyordu. (İbn Hibbân , Kitâbu's-Sikât)
YARABBİ VERDİĞN HAYR DA HOŞ, MUSBETLERDE HOŞ. HAYIRLARI KARIŞILAŞDIĞIMIZ GİBİ MUSİBETLERİDE SENİN RIZAN DOĞRULTSUNDA KARŞILAMAYI NASİP ET.EĞER BUNU YAPAMZASAK HAYRI ŞERRE ÇEVİRİRİZ , YOK EĞER YAPABİLİRSEK MUSİBETLERİ HAYRA ÇEVİRİRİZ. YA RABBİ SEN HAKİKİ İMANI ANLAMAYI , ANLADIĞIMIZLA AMEL ETMEYİ BİZLERE NASİP ET.