Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ölümü Hatırlamak ...

reyyan

New member
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
1,279
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
45
Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

\"Dünyevî hazlari gözden düsüren ölümü sik sik hatirlayiniz.\"

Hadisi söyle Açiklayabiliriz: ölümü sik sik hatirlayarak dünya hazlarina karsi olan hevesinizi kiriniz ki, Allah (C.C)\'a yöndesiniz.
Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

\"Eger hayvanlar ölüm hakkinda insanlonn büdigini bilselerdi, hep zayif hayvan eti yemek zorunda kalirdiniz.\"

Hz. Ayse (R. Anha) Peygamber (S.A.S.)\'imize bir gün «Kiyamet Günü, sehidler ile birlikte Mahsere gelen olacak mi?» diye sorar.

Peygamber (S.A.S.)\'imiz bu soruya «Evet, ölümü günle gecede yirmi kere hatirtayanlar.» diye cevap buyurdu.

8u üstün faziletin sebebi, ölümü akla getirmenin oyalama yurdu olan dünyadan sogumayi gerektirmesi ve Âhiret için hazirlik yapmaya yol açmasidir, ölümü hatirdan çikarmak ise dünya hazlarina dalmaya sürükler.

Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyurur ki:

«— Ölüm, mü\'mine hediyedir.»

Peygamber (S.A.S.)´imizin ölümü, mümin hesabina hediye saymasi sundan ileri geliyor; Çünki nefsinin çesitli isteklerini karsilamanin sikintilarina katlanmak, azgin arzularini sinirlamak ve seytana karsi devamli olarak kendini savunmak gibi vazifeleri omuzunda tasidigindan dolayi, dünya mü\'min için bir çesit zindandir, ölüm onu bu azabdan kurtarmaktir. Bu kurtulus onun hakkinda bir hediyedir.


Yine Peygamber\'imiz {S.A.S.) buyuruyor ki:

«— Ölüm, her müsîüman için bir kefarettir.»

Peygamber\'imiz {S.A.S.) bu hadisi ile, halka ne eli ile ne de dili ile zarar vermeyen, kendini mü\'min ahlâkinin canli numunesi haline getiren, ufak tefek kusurlar disinda büyük günahlarin kirine bulasmamis gerçek mü\'minieri kasdetmektedir. Iste Ölüm böylesine büyük günahlardan kalabilmis ve farz ibadetieri yerine getirmis kimselerin ufak tefek günahlarina kefaret ve temizleyici olur.

Ata-ul Horasani der ki: Peygamber\'imiz {S.A.S.) bir gün yüksek sesli kahkahalari disardan duyulan bir meclise ugradi ve onlara:

\"Dünya hazlarinin bulandiricisini anarak meclisinizi karistirir.\" diye buyurur, oradakiler «Dünya hazlarinin bulandiricisi nedir?» diye sorarlar. Peygamber {S.A.S.)\'imiz «ölüm» diye cevap verir.

Enes (R.A) der ki Peygamber\'imiz (S.A.S.) söyle buyurdu:

\"Ölümü sik sik hatirlayiniz, çünki günahtan giderir ve sizi dünyadan sogutur.\"

Diger bir Hadiste:

«— Ölüm uyarici olmaya kâfidir.»
Baska bir Hadiste:

«— Olüm vaiz olmaya kâfidir.» Buyurmustur.

Peygamber\'imiz (S.A.S.) bir gün mescide girince içerdekilerin yüksek sesle gülerek konustuklarini görür, onlara:

«Ölümü hatiriniza getiriniz. Nefsimi kudret elinde tutan Allah (C.C)\'a yemin ederim ki, benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok aglardiniz» buyurdu.

Peygamber\'imizin de bulundugu bir mecliste sahâbiler birini söz ko*nusu ederek hayli överler. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V)\'imiz sahabilere:

«Sözünü ettiginiz arkadasiniz ölümü anar miydi?» diye sordu.

Sahabeler: «Biz onun ölümden bahsettigini hic duymus degiliz» diye cevap verdiler.
O zaman Peygamber (S.A.V)\'imiz «O halde arkadasiniz sizin övdügünüz gibi degildir.» buyurdu.


Ibni Ömer (R.A.) der ki: «On kisilik bir gurubun onuncusu olarak Peygamber (S.A.V)`imizin ziyaretine vardim. Ensar\'dan biri Peygamber (S.A.V)\'imize «Insanlarin en zekisi ve degerlisi kimdir, Yâ Rasûlellah?» diye sordu. Peygamber (S.A.V)\'imiz bu soruya söyle cevap verdi:

«En zeki ve en degerli kimseler ölümü en sik anan ve onun için en çok hazirlik yapan kimselerdir. Bu kimseler dünya serefi ve Ahiret üstünlügünü birlikte yanlarinda götüren zekilerdir.»

Hasan-ül Basrî (rahimehullah) buyurur:

«Ölüm dünyanin degerini düsürdü ve akli basinda kimselerin huzurunu yok etti.»


Rebi\' Ibni Haysem buyurdu:

«Mü\'minin, ölümden daha degerli bir bekledigi yoktur. Benîm ölümümü kimseye duyurmayin, hemencecik beni Rabb\'ime teslim edin.»

Ehli hikmetten bir zat, bir arkadasina gönderdigi mektupta sunlari yazdi:

«Ey kardesim, ölümü özleyip de bulamayacagin âleme (Ahirete)
göçmeden önce bu alemde iken ölümden kork.»

Ibni Sirin\'in (rahimehullah) yaninda ölümden söz edildigi zaman vücudunun bütün organlari donakalirdi.

Ömer Ibni Abdülâziz (R.A.) her gece fikih âlimlerini sarayinda sohbete çaginr, hep birlikte ölümden, Kiyamet Günü,den ve Âhiretten bahsederek, sanki önlerinde cenaze varmis gibi göryasi dökerlerdi.

Ibrahim-i Toymî (rahimehullah) buyurur: «îki sey beni dünyadan haz duymaz hale getirdi. Ölümü ve Allah\'in huzuruna dikilecegimi düsünmek.»


Kâ\'b Ibni Ahbar (rhimehullah) buyurur:

«Ölecegini bilen kimse dünyanin sikinti ve mes\'elelerine önem vermez.»

Mutarrif (rahimehullah) buyurur: «Rüyamda, Basra Camii\'nin ortasindaki kürsüden seslenen birinin söyle dedigini duydum:

«Ölümü hatirlamak. Allah (C.C)\'dan korkanlarin kalbini parça parça etmistir. Yemin ederim ki, ben onlari ne yapacaklarini sasirmis görüyorum.»


Es\'as (rahimehullah) der ki,
«Hasan-ül Basrî\'nin yanina girerdik kendisi sanki ates, sanki bir âhiret isi ve ölüm hatirasi idi.»

Safiye (R. Anha) buyurur ki:

«Kadinin biri bir gün Hz. Ayse\'ye (R.A.) gelerek kalbinin katiligindan dert yandi, Hz. Ayse (R.A.) ona:

«Sik sik ölümü hatirla, o zaman kalbin yumusar» dedi. Kadin, Hz. Ayse (R.A.)\'nin tavsiyesini tatbik edince gerçekten kalbi yumusadi.

Bundan dolayi bir müddet sonra yine Hz. Ayse (R.A.)\'nin ziyaretine gelerek ona tesekkür etti.»

Kalplerin Keşfi - İmam Gazali
 
Þ

þehadet

Guest
Ölümü çok hatırlamak lâzımdır:

Ölümü çok hatırlamak lâzımdır:

Ölümü çok hatırlamak lâzımdır:

Kâinatın Efendisi Aleyhissalâtü vesselâmın lâl ü güher beyanları içinde, lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikretmek gerekir. Bundan maâda, yine Efendimiz bizzat kabirleri ziyaret etmiş ve ziyaret tavsiyesinde bulunmuşlardır. İnsan, ölümün hakikatına inandığı gibi, onu his, duygu ve aklına nakşederek, hayâl ve düşünce dünyasına da hakim kılar ve kıyamete kadar sürecek olan kabir hayatına da kendini ikna ederse, bu takdirde dünyaya ve ukbaya bakışı ve davranışları farklılaşır ve değişik olur. Onun içindir ki, söz Sultanı, “Benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” buyurmuşlardır.

Ölüm düşüncesi, insanın mânevî damarlarında meydana gelebilecek ülfet ve vesveseyle birlikte, şeytanın süslü gösterdiği günah virüsünün ve benzeri mikropların en azından tesirlerini ve zararlarını giderecek bir antikor gibidir. “Madem öleceğim ve öldükten sonra da hesaba çekileceğim; öyleyse, şu fani dünyânın elemli lezzetlerine kapılıp, günah işlemenin ne manâsı var!” düşüncesi içinde ölüm, bir yönüyle güçlü bir vazgeçirici, bir yönüyle de coşturucu bir tesire sahiptir. Fakat, eğer mânevî damarlarımız, antikorların hiç fayda temin etmeyeceği ölçüde günahlarla, dünyânın haram lezzetleri olan mikroplarla dolmuş ve artık vücudun her yanında bir hücre anarşisi meydana gelmiş ve ölüm antikorlarının bile tesir edemeyeceği bir duvar teşekkül etmişse, o zaman ne ölüm, ne de ölüp gidenler ruhta hiç bir şey uyandırmayacak ve yakınlarımızın birer birer göçüp gidişi, bizde sadece bir kaç günlük geçici bir elem hasıl edecektir. Sonra da, “Canım, ölenle ölünmez ki! Hepimizin yeri de orası; Allah iman, Kurân nasip etsin!” şeklindeki klişeleşmiş teselli ve temennilerle bütün göz ve gönüller yeniden gaflete gömülüp gidecektir.

Niçin hatırlanmaz ölüm? Nefsin hoşuna giden pek çok haram lezzetleri acılaştırarak ağzın tadını kaçırdığı, keyfi bozduğu, insanı nefsanî isteklerden vazgeçmeye, bir kısım bedenî haz ve alışkanlıklardan kopmaya zorladığı, peşin lezzetlere rağmen ruha öteler hesabına zâhidlik aşıladığı, dünyaya bakan yönüyle kalbi daralttığı ve düşünceyi buğulandırarak süslü, toz-pembe dünyâları kararttığı içindir ki, ölüm hatırlanmak istenmez.

a) Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak, ölümü unutturur:
Ölüm neden tesir etmez? Tevehhüm-ü ebediyetten.. hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanmaktan ve yaşamak için yaşamaktan.. çocuk oyuncakları mesabesindeki peşin ücretlerle avunmaktan.. kalb ve fikrin geçmiş ve geleceğe dönük gözlerini kapamaktan...

Bir insan düşünün; her tarafı altı cihetten de komple endam aynalarıyla kaplı bir odaya giriyor. Bulunduğu istikamette geriye dönüp bakıyor; gerilere doğru upuzun uzayıp giden iç içe bir aynalar koridoru, yani yaşanmış koca bir ömür.. evet, şu kadar yaşamıştım, şu kadar görmüş-geçirmiştim duygularıyla kanatlı hâtıraların atlas iklimlerinde dolaşma... Bir de ileriye dönüp bakıyor; aynı şekilde o kadar da ileriye doğru uzayıp giden bir ömür. “Yaşım ne ki, daha gencim! Emsallerime göre fena da sayılmam! Malım mülküm var; gelirim yerinde; eşim, dostum ve çevrem.. makamım.. mesleğim...” Esasen, küçücük bir odada, dört duvar arasında sıkışıp kalmış bulunmasına rağmen, kendini dev aynalar arasında, renkli bir hayatın içinde görüyor ve yüzü soğuk olduğundan ölüme soğuk bakıyor; onu görüyor, ona uzak duruyor. Bunun da ötesinde, ölüm düşüncesini günlük düşünceleri arasında boğmak ve öldürmek için nice çılgınlıklar yapıyor; akla hayâle gelmeyen yiyecek, giyecek çeşitlerinde teselli arıyor; içki âlemlerine, müzik çılgınlığına, moda ve model dünyalarına, uyuşturucu alemlerine sığınıyor..

Bizim müslümanca hayatımızda edîbâne, nezihâne ve dünyâ ve ukba adına çok faydaları tekeffül eden iki bayramımız vardır: Ramazan ve Kurban Bayramları. Şimdi bir bunlara, bir de meselâ Almanların bir yıl içinde kutlamaya çalıştıkları -biz bayramlarımızı tesîd ederiz- eğlence günlerine bakınız! İki hafta, hattâ bir ay geçer, bilmem ne yortusu; bir ay sonra bir faşing, arkasından bir başkası, arkasından bir diğeri... Bu insanların her birini tek tek psikolojik bir tahlil ve tetkikten geçirecek olsanız görürsünüz ki, hepsi birer eğlence insanı ve sanırsınız ki, son derece neşeliler.. gülmek ve gülüşmek için yaratılmışlar... Oysa ki bu ve benzeri hâdiseler, ölümü öldürme düşüncesi ve onu unutmaya çalışma gayretinden başka bir şey değildir. Evet, müslümanın da kendi çizgileri içinde ve meşrû dairede dünyâ adına bir sevinç ve neşe hayatı vardır; ne var ki, onun neşe dünyasında bile ölüm ve ölüm ötesine ait ürpertici, fakat aynı zamanda imrendirici esintiler, manâlar ve buğular bulunur. Sonra, müslümanın iç dünyâsı ve ruhî saadeti, dünyalık eğlencelere ihtiyaç bile hissettirmez.

b) Ebedi saadet saraylarının kapısı ölümle açılır:
Ölümün alnından öperiz biz: “Sen ne mübârek arkadaş ve refakatçisin” deriz ölüme. Varsın, başkaları sana dikenli nazarıyla baksın, sen gülün ta kendisisin. Bırak, bazıları sana “kara yüz” yakıştırmasında bulunsun, sen, bizim için bizi aydınlık ülkelere uçuran ötelerden iki ışık kanatsın. Bakma sana “soğuk yüz” dediklerine; sen bizim için, müjde çiçekleriyle kar gibi beyaz ve berraksın. Onlar sana “çukur” derler, “dehliz” derler; fakat biz, “ebedî saadet saraylarına açılan koridorsun” deriz. “Ayıran” da derler sana; fakat sen, haddizatında, ebedî âlemlere intikal etmiş binlerce ahbaba, dost ve yârâna kavuşturansın. Başta, sîmalarına meleklerin hayran olduğu nebîlere, sonra Sahâbeye, salihlere, hısım ve akrabaya bizi ulaştıransın. Cemalullaha yaklaştıransın!...

Evet, ayıransın da, fakat, elemli, sıkıntılı ve ayrılık hasreti yüklü şu dünyâ talimgâhından, hayatların en hası hakiki hayata intikal ettiren bir terhis tezkeresisin! Sen, bizi Gönderene dönme anında, cismimizi nura garkedecek bir ebed şerbetisin! Ve sen, bir son değil, sonun sonusun; sonsuzluğa eş ve baş olabilecek son bir sonsun. Son ile sonsuzluğu dudak dudağa getiren bir ufuk ve Cemale açtığın gözlere çekilen bir sürmesin.. Ve yine sen, dertli bir neslin dert yüklü Tercümanına, “Eyvah, bugün yine ölmemişim” dedirtensin. İşte ölümün iki yanı: Önce terhib düşüncesiyle ölüm, sonra da terğib düşüncesiyle ölüm...

Ölüm düşüncesi, arzettiğimiz gibi hem caydırıcı, hem de teşvik edici yönleriyle bir yandan seyyiatımız, mesuliyet hissimiz ve Rabbimize karşı yaptıklarımızdan hesap verme endişesiyle bizi iki büklüm ederken, bir yandan da ümit-reca münasebeti içinde kalbimizi hoplatıp bizi canlandırmakta, şahlandırmakta ve kalbimizle beraber duygularımız ve düşüncelerimizle beraber davranışlarımız üzerinde müsbet tesir icra etmektedir. Rabıta-ı Mevt denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesiyle, kabirleri ziyaret ve hastalarla sakatlardan ibret almakla -İnşaallah- ülfetten kurtulmuş, iç gerilimimizi ve canlılığımızı muhafaza etmiş ve şeytan ve günahların zararından korunmuş olacağız.
 

reyyan

New member
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
1,279
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
45
Allah razi olsun kardeşim senden
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun kardeşim ölüm konusuna çok güzel değinmişsin umarım ölüm için bunlar derin mevzular diyen insanlar için bir örnektir.Bu arada Rabıta-ı Mevtin de önemi belli olmuş oldu.rabbim yar ve yardımcınız olsun
 
H

hüma-gül

Guest
Ölümü Hatırlattı...

Ölümü Hatırlattı...

Ahiretin varlığına inanmayan veya şüphe duyan insanların en büyük korkularından biri ölüm korkusudur. Ölümle birlikte herşeylerini kaybedeceklerini düşündükleri ve dünyaya büyük bir hırsla bağlı oldukları için ölümü kesinlikle düşünmezler. Oysa her insan Allah'ın kendisi için kaderinde takdir ettiği bir vakitte ölecektir ve bundan asla bir kaçış yolu bulamayacaktır. Peygamberimiz (sav) de bu insanlara ölümden kaçışın kendilerine bir fayda sağlamayacağını açıklamış ve onların ölümden sonraki gerçek hayatlarını düşünmelerini sağlamaya çalışmıştır.

De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (Ahzap Suresi, 16)
De ki: "Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz." (Sebe Suresi, 30)
Peygamber Efendimiz ölümün düşünülmesini de tavsiye etmiş ve şöyle demiştir:
"Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır."
 
Üst Alt