Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nuh (a.s) ve Tufan

BeyazKelebek

New member
Katılım
8 Mar 2009
Mesajlar
403
Tepkime puanı
288
Puanları
0
Yaş
33
Nuh Suresi:

Kur'an-i Kerim'in yetmiş birinci suresi. Yirmi sekiz ayet, iki yüz yirmi bir kelime ve yedi yüz elli harften ibarettir. Mekkî surelerden olup Nahl Suresinden sonra nâzil olmuştur. Sure, bütünüyle Nûh (a.s)'in kıssasından bahsettiği için bu adi almıştır.

Nuh Tufanı (Yeryüzünde cezalandırılan ilk kavim):

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yasadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.
(Ankebut Suresi, 14)

Hemen her kültürde yer aldığını gördüğümüz Nuh Tufanı, Kuran'da anlatılan kıssalar arasında, üzerinde en çok durulanlardan biridir. Hz. Nuh'un gönderildiği kavmin uyarılara ve öğütlere kulak asmaması, gösterdikleri tepkiler ve olayın meydana gelişi birçok ayette detaylarıyla anlatılır.

Hz. Nuh, Allah’
ın ayetlerinden uzaklaşarak O'na ortaklar koşan kavmini, sadece Allah'a kulluk etmeleri ve sapkınlıklarından vazgeçmeleri konusunda uyarmak amacıyla gönderilmişti. Hz. Nuh, kavmine Allah’ın dinine uymaları konusunda defalarca öğüt verdiği ve onları Allah’ın azabına karsı birçok kez uyardığı halde, onlar Hz. Nuh'u yalanladılar ve sirk koşmaya devam ettiler. Müminun Suresi'nde, Nuh Kavmi'nde gelişen olaylar söyle anlatılıyor:

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: 'Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında sizin başka ilahiniz yoktur, yine de sakınmayacak misiniz?'

Bunun üzerine, kavminden inkâra sapmış önde gelenler dediler ki: 'Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karsı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz.'

O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin.Rabbim' dedi (Nuh). 'Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardim et. (Mü'minun Suresi, 23-26)


Ayetlerde anlatıldığı gibi, kavminin önde gelenleri Hz. Nuh'u, onlara karsı üstünlük elde etmeye çalışmak, yani kişisel çıkarlar aramak gibi basit bir suçlamayla karalamaya çalıştılar ve ona "deli" damgası vurmak istediler. Ve onu gözetlemeye, baskı altında tutmaya karar verdiler.Bunun üzerine Allah Hz. Nuh'a, inkar edip zulmedenlerin suda boğularak azaplandırılacağını ve iman edenlerin kurtarılacağını haber verdi.

Sözü edilen azap vakti geldiğinde, yerden sular ve coşkun kaynaklar fışkırdı ve bunlar şiddetli yağmurlarla birleşerek dev boyutlu bir taşkına neden oldu. Allah, Hz. Nuh'a "onun içine her ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş onlunlar dışında olan aileni de alıp koy" (Mü'minun Suresi, 27) emrini verdi ve Hz. Nuh'un gemisine binmiş olanlar dışında -Hz. Nuh'un, yakındaki bir dağa sığınarak kurtulacağını sanan "oğlu" da dahil olmak üzere- tüm kavim suda boğuldu. Tufan sonucunda sular çekilip, ayetin ifadesiyle "is bitiverince" de gemi, Kuran'da bildirildiğine göre, Cudi'ye-yani yüksekçe bir yere-oturdu.

Yapılan arkeolojik, jeolojik ve tarihi çalışmalar olayın Kuran'da anlatıldığı şekilde meydana geldiğini göstermektedir. Eski çağlarda yasamış birçok uygarlığa ait tabletlerde ve elde edilen birçok tarihi belgede, tufan olayı, kişi ve yer isimleri farklılık gösterse de, çok büyük benzerliklerle anlatılmış ve "sapkın bir kavmin basına gelenler" bir ibret kaynağı olarak çağdaşlarına sunulmuştur.

Tufan olayı, Tevrat ve İncil’in dışında, Sümer, Asur-Babil kayıtlarında, Yunan efsanelerinde, Hindistan'da Satapatha, Brahmana ve Mahabharata destanlarında, İngiltere’nin Galler yöresinde anlatılan bazı efsanelerde, İskandinav Edna efsanelerinde, Litvanya efsanelerinde ve hatta Çin kaynaklı öykülerde birbirine çok benzer şekillerde anlatılır.

Birbirinden ve Tufan bölgesinden hem coğrafi hem kültürel olarak bu kadar uzak kültürlerde, Tufan'la ilgili bu denli detaylı ve birbiriyle uyumlu bilgi nasıl yerleşmiş olabilir?

Sorunun cevabi açıktır: Eski dönemlerde birbirleriyle ilişki kurmuş olmaları imkansız olan bu toplumların yazıtlarında ayni olaydan bahsedilmesi, aslında bu insanların bir ilahi kaynaktan bilgi aldıklarını gösteren açık bir kanıt durumundadır. Görünen odur ki, tarihin en büyük helak olaylarından biri olan Tufan, farklı uygarlıklara gönderilen birçok peygamberler tarafından ibret için anlatılmış ve bu şekilde Tufan'la ilgili bilgiler çeşitli kültürlere yerleşmiştir.

Bununla birlikte, Tufan olayı ve Nuh Kıssası birçok kültür ve dini kaynaklarda anlatılmasına rağmen, kaynakların tahrif edilmesi veya yanlış aktarma ve kasıtlar sebebiyle birçok değişikliğe uğramış, aslından uzaklaştırılmıştır. Yapılan araştırmalardan, temelde ayni olayı anlatan ancak aralarında birtakım farklılıklar da bulunan Tufan anlatımları içinde, eldeki bilimsel bulgulara uygun yegane anlatımın Kuran'daki olduğunu görüyoruz.

Kur'an'da Hz.Nuh ve Tufan:

Nuh Tufanı, Kuran’
ın pek çok ayetinde anlatılır. Aşağıda, olayın gelişim sırasına göre ayetler derlenmiştir.

Hz.Nuh'un, kavmini dine davet edişi:

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahiniz yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.' (Araf Suresi, 59)

(Nuh:) 'Gerçek su ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık Allah'tan korkup-sakinin ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan korkup sakinin ve bana itaat edin.' (Suara Suresi, 107-110)

Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahiniz yoktur, yine de korkup-sakınmayacak misiniz? (Müminun Suresi, 23)


Hz. Nuh'un, Kavmini Allah’
ın Azabına Karsı Uyarması:

Hiç şüphesiz Biz Nuh'u: Kavmini, onlara acı biz azap gelmeden evvel uyarıp korkut diye kendi kavmine gönderdik. (Nuh Suresi, 1)

(Nuh:) 'Artık siz, ileride bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek.' (Hud Suresi, 39)

(Nuh:) 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım.' (Hud Suresi, 26)


Kavmin Hz. Nuh'u Yalanlaması:

Kavminin önde gelenleri? 'Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görmekteyiz' dediler. (Araf Suresi, 60)

Dediler ki: 'Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan bize vaat ettiğini getir (görelim.)' (Hud Suresi, 32)

Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: 'Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz' dedi. (Hud Suresi, 38)

Bunun üzerine, kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki: 'Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karsı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz. O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin.' (Müminun Suresi, 24-25)

Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuzu yalanladılar ve 'delidir' dediler. O, baskı altına alınıp engellenmişti. (Kamer Suresi, 9)


Hz. Nuh'a Uyanların Küçük Görülmeleri :

Kavminden, ileri gelen inkarcılar: 'Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz' dedi.' (Hud Suresi, 27)

Dediler ki: 'Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır miyiz?' Dedi ki: 'Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur. Onların hesabi yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız). Ve ben mümin olanları kovacak değilim. Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.' (Suara Suresi, 111-115)

Allah’
ın Hz. Nuh'a Üzülmemesini Hatırlatması :

Nuh'a vahye dildi: 'Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Su halde onların islemekte olduklarından dolayı üzülme.' (Hud Suresi, 36)


Hz. Nuh'un Duaları
(Nuh:) 'Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayar ve beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar.' (Suara Suresi, 118)

Sonunda Rabbine dua etti: 'Gerçekten ben yenik düşmüş durumdayım. Artık sen intikam al.' (Kamer Suresi, 10)

(Nuh) Dedi ki: 'Rabbim, gerçekten ben kavmimi gece ve gündüz davet edip durdum. Fakat benim davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.' (Nuh Suresi, 5-6)

(Nuh) 'Rabbim' dedi. 'Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardim et.' (Müminun Suresi, 26)
Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de ne güzel icabet etmiştik. (Saffat Suresi, 75)


Geminin Yapılışı :

Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulme sapanlar konusunda da Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda-boğulacaklardır. (Hud Suresi, 37)
 

BeyazKelebek

New member
Katılım
8 Mar 2009
Mesajlar
403
Tepkime puanı
288
Puanları
0
Yaş
33
Devami..

Devami..

Hz. Nuh'un Kavminin Suda Boğularak Helak Olması :

Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. (Araf Suresi, 64)

Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk. (Suara Suresi, 120)

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yasadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.' (Ankebut Suresi, 14)

Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk. (Araf Suresi, 72)


Hz. Nuh'un 'Oğlunun' da Helak Olması :

Kuran'da, Tufan’
ın başlangıcında Hz. Nuh ile onun oğlu arasında geçen bir diyalog söyle anlatılır:

(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzmekteyken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: 'Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.' (Oğlu) Dedi ki: 'Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.' Dedi ki: 'Bugün Allah’
ın emrinden, esirgeyen olandan başka bir koruyucu yoktur.' Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.'... (Hud Suresi, 42-43)

Tufan'dan Müminlerin Kurtulmaları :

Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları yüklü gemi içinde kurtardık. (Suara Suresi, 119)
Böylece Biz onu da gemi halkını da kurtardık ve bunu alemlere bir ayet kilmiş olduk. (Ankebut Suresi, 15)


Tufan’
ın Fiziksel Özellikleri :

Biz, bardaktan boşanırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir ise karsı birleşti. Ve onu da tahtalar, çiviler üzerinde taşıdık. (Kamer Suresi, 11-13)

Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: 'Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.' Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti. (Hud Suresi, 40)

(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzmekteyken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: 'Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.' (Hud Suresi, 42)

Böylelikle Biz ona: 'Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır' diye vahdettik. (Müminun Suresi, 27)


Geminin Yüksekçe Bir Yere Oturması :
Denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.' Su çekildi, is bitiriliverdi, (gemi de) Cudi üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: 'Uzak olsunlar' denildi. (Hud Suresi, 44)

Tufan Olayı’nın İbret Verici Olması :
Gerçek su ki, su taştığı zaman, o gemide Biz sizi taşıdık; Öyle ki, onu sizlere bir ibret kılalım. Gerçeği belleyip kavrayabilen kullar da onu belleyip kavrasın. (Hakka Suresi, 11-12)

Allah’
ın Hz. Nuh'u Övmesi :
Alemler içinde selam olsun Nuh'a. Gerçekten Biz ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mümin olan kullarımızdandı. (Saffat Suresi, 79-81)


Tufan Yerel Bir Afet miydi? :

Nuh Tufanı’nın varlığını inkar edenler, bu iddialarına delil olarak dünya çapında bir tufanın varlığının imkansız olduğunu söylemektedirler. Ayrıca böylesine bir tufanın gerçekleşmemiş olduğu iddiasını, Kuran'a saldırmak amacıyla da öne sürmektedirler..

Oysa bu iddia, Allah’
ın indirdiği ve tahrif edilmemiş tek kutsal kitap olan Kuran’ı Kerim için geçerli değildir. Çünkü Kuran'da, Tufan olayına, Tevrat ve çeşitli kültürlerde bahsedilen Tufan efsanelerinden çok daha farklı bir bakış açısı getirilir. Eski Ahit'in ilk beş kitabini oluşturan Muharref Tevrat, bu tufanın evrensel olduğunu ve tüm dünyayı kapsadığını söylemektedir. Oysa Kuran'da böyle bir bilgi verilmez, aksine, ilgili ayetlerden Tufan’ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, Hz. Nuh tarafından uyarılıp-korkutulan Nuh Kavmi'nin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

Tevrat’
ın ve Kuran’ın Tufan anlatımlarına bakıldığında bu farklılık kolaylıkla kendi gösterir. Tarih içinde çeşitli tahrifatlara ve eklemelere maruz kalmış olan Tevrat, Tufan’ın başlangıcını söyle açıklamaktadır:

Ve Rab gördü ki, yeryüzünde adamın kötülüğü çoktu, ve her gün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve RAB yeryüzünde adamı yaptığına nadim oldu, ve yüreğinde acı duydu. Ve RAB dedi: Yarattığım adamı, ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yaptığıma nadim oldum. Fakat Nuh, Rabbin gözünde inayet buldu. (Tekvin, 6:5-8)

Oysa Kuran'da tüm dünyanın değil, sadece Nuh kavminin helak edildiği bildirilmektedir. Tıpkı Ad kavmine gönderilen Hz. Hud (Hud Suresi, 50) veya Semud Kavmi'ne gönderilen Hz. Salih (Hud Suresi, 61) ve diğer peygamberler gibi Hz. Nuh da yalnızca kendi kavmine gönderilmiştir ve Tufan da Nuh'un kavmini ortadan kaldırmıştır:

Andolsun, Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara) 'Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp- korkutucuyum. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acıklı bir günün azabından korkmaktayım' dedi. (Hud Suresi, 25-26)

Helak olanlar Hz. Nuh'un tebliğini hiçe sayan ve isyanda direten kavimdir. Bu konudaki ayetler hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek kadar açıktır:

Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. (Araf Suresi, 64)

Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk. (Araf Suresi, 72)


Ayrıca Kuran'da Allah, herhangi bir kavme elçi gönderilmedikçe, o kavmin helak edilmeyeceğini söylemektedir. Helak için, kavmin kendisine uyarıcı korkutucu gelmiş olması ve bu uyarıcının yalanlanmış olması gerekmektedir. Kasas Suresi'nde söyle denilir:

Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz. (Kasas Suresi, 59)

Kendisine uyarıcı gönderilmeyen bir kavmin helak edilmesi, Allah’
ın sünneti değildir. Bir uyarıcı olan Hz. Nuh ise sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Bu sebeple Allah, uyarıcı gönderilmemiş olan kavimleri değil, sadece Hz. Nuh'un kavmini helak etmiştir.

Kuran'daki bu ifadelerden Nuh Tufanı’nın tüm dünyayı kaplayan değil, yöresel bir felaket olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Tufan’
ın gerçekleştiği düşünülen arkeolojik bölgede yapılan -ve birazdan inceleyeceğimiz- kazılar da, Tufan’ın tüm dünyayı kaplayan evrensel bir olay değil, Mezopotamya’nın bir bölümünü etkisi altına almış olan çok geniş bir afet olduğunu göstermektedir.

Gemiye Bütün Hayvanlar Alındı mı? :

Kitab-i Mukaddes yorumcuları, Hz. Nuh'un yeryüzündeki tüm hayvan türlerini gemiye aldığına ve hayvan neslinin Hz. Nuh sayesinde yok olmaktan kurtulduğuna inanırlar. Bu inanışa göre yeryüzündeki tüm hayvanlar toplanmış ve gemiye yerleştirilmiştir.

Bu iddiayı savunanlar elbette birçok açıdan çok zor duruma düşmektedirler. Gemiye alınan hayvan türlerinin nasıl beslendikleri, gemide nasıl istiflendikleri, birbirlerinden nasıl tecrit edildikleri gibi soruların cevaplanması elbette mümkün değildir. Dahası, farklı kıtalara has hayvanların nasıl toplandığı da merak konusudur; kutuplardaki memeliler, Avustralya'daki kangurular veya Amerika'ya has bizonlar gibi. Ayrıca insan için son derece tehlikeli olan yılan, akrep gibi zehirli olanların ve vahşi hayvanların nasıl yakalandığı, Tufan'a kadar bunların kendi doğal ortamlarının dışında nasıl yaşatılabildiği gibi sorular da birbirini izlemektedir.

Ancak bunlar Tevrat’
ın karsı karsıya kaldığı zorluklardır. Kuran'da ise, yeryüzündeki tüm hayvan türlerinin gemiye alındığına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi Tufan belirli bir bölgede gerçekleşmiştir. Bu nedenle gemiye alınan hayvanlar, Nuh kavminin bulunduğu bölgede yasayanlar olmalıdır.

Ancak sadece o bölgede yasayan tüm hayvan türlerinin bile bir araya getirilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Hz. Nuh'un ve çok az sayıda oldukları belirtilen müminlerin (Hud Suresi, 40) çevrelerindeki yüzlerce hayvan türünden çiftler topladıklarını düşünmek de zordur. Yasadıkları bölgedeki hayvanlardan sadece böcek türlerinin toplanması bile mümkün değildir; hem de erkek dişi ayrımı yaparak! Bu nedenle, toplanan hayvanların rahatlıkla yakalanıp himaye edilebilecek ve özellikle de insanlara yarar sağlayacak evcil hayvanlar olduğu düşünülebilir. Buna göre, Hz. Nuh muhtemelen, inek, koyun, at, tavuk, horoz, deve ve benzeri hayvanları gemiye almış olabilir. Çünkü Tufan nedeniyle canlılığını büyük ölçüde yitirmiş olan bölgede yeni kurulacak hayat için gerekli olan temel hayvanlardır bunlar.

Burada önemli olan nokta sudur: Allah’
ın Hz. Nuh'a verdiği hayvanları toplama emrindeki hikmet, hayvanların neslini korumaktan çok, Tufan sonrasında kurulacak yeni yasama gerekli olan hayvanların toplanması olmalıdır. Çünkü Tufan yerel olduğu için hayvanların soylarının tükenmesi söz konusu olamaz. Nasıl olsa Tufan'dan sonra zamanla diğer bölgelerden hayvanlar bu bölgeye göç edip bölgeyi eski canlılığına getireceklerdir. Önemli olan Tufan'dan hemen sonra bölgede kurulacak yasamdır ve toplanan hayvanlar temelde bu amaçla toplanmış olmalıdırlar.

Sular Ne Kadar Yükseldi? :

Tufan hakkındaki bir başka tartışma ise, suların dağları kaplayacak kadar yükselip yükselmediği konusundadır. Bilindiği gibi Kuran'da, geminin Tufan sonrası "Cudi"ye oturduğu bildirilmektedir. "Cudi" kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak alınır, oysa kelime Arapça'da "yüksekçe yer-tepe" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Kuran'da "Cudi"nin, özel bir dağ ismi olarak değil, sadece geminin yüksekçe bir mekana oturduğunu anlatmak için kullanılmış olabileceği gözerdi edilmemelidir. Ayrıca Cudi kelimesinin bu anlamından, suların belirli bir yüksekliğe eristiği, ama yine de büyük dağların seviyesine kadar yükselmemiş olduğu da çıkarılabilir. Yani Tufan Tevrat'ta anlatıldığı gibi tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki tüm dağları yutmamış, sadece belirli bir bölgeyi kaplamış olmalıdır.

Hazret-i Nuh'un Ömrü:

Nuh aleyhisselamdan, Kur'ân-i Kerîm ve hadis-i şeriflerde çokça bahsedilmiştir. Çeşitli vesilelerle Kur'ân-i Kerîm'de 43 yerde ismi geçer. Ayrıca bir surenin adi da Nuh’tur. Zamanında meydana gelen Tufan sebebiyle "İkinci Âdem" diye de anılagelmistir. Asil isminin Yesker olduğu, fakat kavminin kurtuluşu için çok ağladığından, ağlamak manasına gelen "nevh" kökünden türemiş Nuh sıfatının asil ismine dönüştüğü kayıtlıdır. Bu isim Sami kökenlidir. Mezopotamya metinlerinden Gilgamis Destanında bu isim yerine Utnapistim kullanılmıştır. Gerek Nuh'un ve gerekse Utnapistim'in sözlük manaları bilinmemektedir. Sümerlerin Tufan kahramanına verdikleri isim ise Zî-ud-Sudra'dir. Zî; hayat/can/ruh, Ud; zaman, Sudda ise; uzun manasına gelmektedir. Bu üç kelimeden meydana gelen ismin anlamı; Uzun ömürlü demektir.

Nuh aleyhisselamın kavmi içerisinde 950 sene kaldığı bildirilmektedir. Bugünkü yas ortalamaları göz önüne getirildiğinde akil almaz bir durumla karsılaşıyoruz. Kur'ân-i Kerîm, Hazret-i Nuh'un dışındaki hiçbir peygamberin ömründen bahsetmez. Hemen ilave edelim ki; Mezopotamya'da bulunan tabletlerde anlatılan Tufan'dan kurtulan insanların önderi Ziussudra adini taşımaktadır ki; uzun ömür sahibi anlamına gelmektedir.

Arkeologların Mezopotamya da buldukları bütün kral listeleri birbirini doğrular mahiyettedir. Arkeoloji literatürüne göre tufandan önceki Sümer krallarına Er sülaleler 1 (ES-1) denilmektedir ki Tufan'a kadar 10 hükümdarın ismini içerir. 1932 yılında Irak’
ın Horsabad şehri civarında, arkeologların WB-444 adini verdikleri 20.5 cm. kalınlığında bir tablet daha bulunmuştur. Bu tablete göre Tufan'dan önce tam 10 kral yönetici olmuştur. Bunlardan 7. nin adi Enok olarak verilmiştir ki, kayıtlardan Idris aleyhisselam olduğu tahmin edilmektedir. Eğer böyleyse Idris aleyhisselamdan 3 hükümdar sonra Nuh aleyhisselam göreve başlamış ve onuncu kral zamanında Tufan meydana gelmiştir.

Kur'ân-i Kerîm ve hadis-i şerifler basta olmak üzere diğer İslami kaynaklar tarandığında pek çok arkeolojik, antropolojik ve jeolojik bilmece kolaylıkla çözülecek gibi görülmektedir. Tabletlerdeki kayda göre Tufanın 10. Kral zamanında meydana geldiğini belirtmiştik. Bir hadîs-i şerîfte bunu teyit eden bir ifade vardır. Efendimiz, Eshab-i kiramdan gelen bir soru üzerine; "Âdem aleyhisselam ile Hazret-i Nuh arasında 10 karn (kuşak, asır, dönem...) geçmiştir" buyurmuşlardır. İslam alimlerinin nakillerine göre ilk peygamberler Âdem, Sit, Idris aleyhisselam, hem peygamber, hem de o zamanki insanların yöneticisiydiler. Tabletlerde de buna benzer bazı ifadelere rastlanmaktadır. Tabletlere göre Tufandan önce gelen hükümdarlar, ayni zamanda birer din adamıdırlar. Maalesef tabletler İslami birikimden yoksun insanlar tarafından deşifre edildiklerinden, pek çok muğlak ifadenin açıklanmasında zorluk çekilmektedir.

 

BeyazKelebek

New member
Katılım
8 Mar 2009
Mesajlar
403
Tepkime puanı
288
Puanları
0
Yaş
33
Devamii...

Devamii...

Ararat :

Tufan olayının, Kur'ân-i Kerîm'de ve Tevrat’ta yer alması, geminin üzerine oturduğu dağın isminin bile verilmesi, nihayet arkeolojik bulgular bir çok araştırmacıyı bu geminin bulunmasına sevk etmistir. Babilonya kayıtlarına göre gemi Nisir dağına, Tevrat'a göre Ararat dağları üzerine, Kur'ân-i Kerîm'in buyurduğu sekliyle Cûdî dağına oturmuştur. Kurtuluş anlamına gelen Nisir, Asur topraklarının doğusunda bulunan bir bölgedir ki; Musul şehrinin kuzeyinde yer almaktadır. Yeni bulgularla, Babilonyalilarin hangi dağa Nisir adi verdikleri tespit edilebilir. Hahamlarca tahrif edilmiş Tevrat'ta ise Ararat dağları kaydı vardır.

"Rrt" kelimesinin Kitab-ı Mukaddes yazarlarınca yanlış seslendirilmesi sonucunda ortaya çıkan Ararat kelimesi hatalı yorumlanmıştır. 1.

Metinler üzerinde çok oynanmış olmasına rağmen bu isimlendirme doğrudur. Zira Ararat, Urartu kelimesinin Ibranice transliterasyonudur ve MÖ. 1.000 yıllarında Van bölgesinde hakim olan Asya menseli Urartuların yasadığı topraklar için kullanılmaktadır. Asurlular bu bölgeye Uruadri adini vermişlerdir ki; Ararat ve Urartu kelimelerinin değişik söylenişidir. Manası ise yüksek dağlar ülkesi veya yüksek ülkedir. Arkeolojik verilere ve tahrif edilmiş Tevrat'a göre gemi; Ağrı dağına değil "yüksek ülke"ye 2., yani Ararat-Uruadri-Urartu bölgesinde bir dağın üzerine oturmuştur. Yine ayni Tevrat'ta geminin, suların (Fırat-Dicle) doğduğu bölgeye yürüdükleri bildirilmektedir. Kısacası eldeki bütün belgeler bizi Ağrı dağından çok daha aşağılara götürmektedir.

Bu isme ilk defa MÖ. 1274 yılına ait Asur Kralı I. Salmanasar'ın kayıtlarında rastlanmaktadır. Ve bundan belli bir devlet ve etnik gruptan ziyade Van gölünün güneydoğusundaki dağlık bölge kastedilmiştir. 3.

Diğer taraftan Ermeniler Ağrı dağını dünyanın anası olarak kutsallaştırmakta ve muhayyel Ermenistan'ın merkezi olarak gösterilmektedir. Türkiye dışındaki Ermeniler, özellikle de Ermenistan'ın ruhani lideri I.Vaskin, Ağrı dağının kendi vatanlarının merkezi olduğunu açıkça ileri sürmektedir. Yabancıların Nuh'un gemisinin Ağrı dağında olduğuna dair ısrarlı iddiaları; turistik ve sportif görünümlü de olsa onlarca gerçekleştirilen bazı tırmanışların Ağrı dağına yönelik bir takım siyasi,stratejik ve dini emellerle bağıntılı olduğu düşündürmektedir.

X.yüzyıla kadar birçok Ermeni müellifin ve daha başkalarının eserlerine dayanarak Ağrı dağının tufan ile münasebetinin bulunmadığını oldukça büyük bir katiyetle tespit etmek mümkündür.

Eski Ermeni rivayetlerinde Nuh'un gemisinin bir dağ üzerine oturduğu hakkında hiç bir malumat yoktur. Nuh'un gemisinin Masik dağının zirvesine oturmasına dair XI. ve XII. yüzyıllarda Ermeni edebiyatında yer alan bilgiler ise Avrupalıların Tevrat'taki ifadeyi yanlış tefsir etmelerinden kaynaklanır.

Esasen Ağrı dağı çok yüksek ve sarp olup insan hayatı için önemli olan su, ağaç, barınacak yerler vb. imkanlardan yoksundur. Bu sebeple geminin oraya inmesi pek mümkün olmaz.

Cudi dağı ise barınacak bir çok mağaranın mevcudiyeti, tepesinin geminin inişine uygun bir zemin oluşturması, beslenme imkanlarına sahip bulunması ve dağa iniş çıkışın zor olmaması; geminin oraya inmesi için yeterli ip ucu vermektedir.

*Önemli* 1937'de Binbaşı Cevdet Sunay, 15 subay ev 50 erle Ağrı dağının zirvesine ulaşmıştır. Bu heyet bildirilenlerin aksine Nuh'un gemisinin izlerine rastlayamamıştır.

23 Temmuz 1968'de Albay Turhan Selçuk başkanlığında 18 subay, 16 astsubay ve 112 erden oluşan heyette zirveye çıkmış ama rastlanılan bir şey çıkmamıştır. *?*

Zaten bir asri aşkın bir zamandır Ağrı dağında yapılan onca araştırmaya rağmen hiç bir ize rastlanılamamıştır. Böylesine karış karış taranmış bir ikinci dağ yeryüzünde yoktur. Tabiatıyla yabancıların Ağrı’yı seçmelerinin sebebi politiktir. Nitekim araştırmacıların yüzde 70'inin Ermeni asilli olması da bunca çabanın sebebini açıkça göstermektedir. Maksat Ermenileri Nuh aleyhisselama bağlamak suretiyle Anadolu’nun en eski Ermeni toprakları olduğunu güya ispat etmektir.

------------------------------------
1.E. Dorme; La Bible l: L'Ancien Testament,1956
2.Oktay Belli; Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi
3.Oktay Belli; Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, I,149;
Altan Çilingiroğlu,sf.5, Urartu ve Kuzey Suriye; Siyasi ve Kültürel İlişkiler
-----------------------------------
Hangi Cudi?

Geminin Ağrı dağıyla bir alakası olmadığı kesindir. Kur'ân-i Kerîm Cûdî dağı ismini vermiştir. Katade'den gelen bir habere göre ilk Müslümanlar yani Eshab-i kiram gemi enkazını gördüklerine göre Arap yarımadasına en yakın yükseltilerde kalıntılarını aramak gerekmektedir. Cûdî adında iki dağ vardır. Birincisi Cizre yakınlarındaki Cûdî dağıdır. İslam tarihçilerine göre Cizre, Tufandan sonra kurulan ikinci şehirdir. Mu'cemul Buldan; Cûdî dağında Nuh aleyhisselamın mescidinin, Herevi ise evinin bulunduğunu yazmaktadır. Halen Cizre'de, Nuh aleyhisselama nispet edilen bir türbe vardır. Anadolu’nun en eski kavimlerinden olan Gutilere ait olan ve halen Londra'da bulunan tabletlerde de Nuh aleyhisselamın mezarının "Rayat" bölgesinde olduğu yazılıdır. Rayat, Dicle nehrinden itibaren, Cizre ovasının Silopi'ye kavuştuğu bölgenin adidir ki, bu noktada Cûdî dağı bulunmaktadır. Daha eski bir kaynak olan ve MÖ. 250 yıllarında Basilli bir rahip olan Berossus'un yazdığı tufan kayıtlarına göre gemi, Cordiyan dağlarında durmaktadır ve yöre halkı, geminin dişini kaplayan katranı kazıyıp muska seklinde kullanmaktadır. Berossus'un bahsettiği bölge Van gölünün güneyinde bulunmaktadır. 2 bin metrelik Cûdî, Mezopotamya ile Ararat arasındaki sinir dağdır. Bu dağ, Ağrı gibi kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır. Ancak bu dağda yürütülen araştırmalardan biri sırasında, geminin izlerine rastlandığı öne sürülmüşse de bu kesif ilmi açıdan kesin sonuca bağlanamamıştır. 1949 yılında batılı bir ekip tarafından yapılan araştırmanın sonuçları France Le Soir gazetesinin 31 Ağustos 1949 tarihli sayısında; "Nuh'un gemisini gördük fakat Ağrı’da değil" seklinde sansasyonel bir baslıkla verilmiştir. Bu yazıya göre geminin boyu 150 metre, genişliği 24 metre, yüksekliği ise 15 metredir.

23 yıl sonra da, Cûdî dağında bazı antik tahta parçaları bulunduğu iddia edilmiş, 6 Şubat 1972 tarihli Türk gazeteleri bu keşfi; "Nuh'un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi" baslığıyla vermişlerdir. Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender'dir. Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya'ya götürerek analiz ettirmiştir. Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır. İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir. Bender'in, çalışmaya başlamadan önce Kur'ân-i Kerîm'i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir.

Tekvin 8/4'ün Aramice ve Süryanice tercümeleri geminin indiği dağı Ture Kardu olarak zikreder ki burası Van gölünün güneydoğusundaki dağlardır.1.

Süryani yorumculara göre Ture Kardu Cudi Dağıdır. 2.

Cûdî adini taşıyan ikinci yer ise, Doğu Beyazıt bölgesindeki Cûdî tepesidir. Halen bu tepede gemiye benzeyen bir kütle mevcuttur. Buradan alınan örneklerde, silisleşmiş ağaç kırıntıları ve saf demir oksitten ibaret parçacıklar bulunmuştur. Kütlenin yapısı, etrafındaki topraktan son derece farklıdır ve civarda yapılan jeolojik araştırmalar bu bölgede bir su baskınının meydana geldiğini doğrulamaktadır. Ancak buraya Cudi adinin verilmesi son yıllarda olmuştur. Bu bakımdan burayı, Kur'an-i Kerim'de bildirilen Cudi olarak göremeyiz.
Özetle; araştırmalar sürüp gidiyor ama dişe dokunur bir mesafe alındığını söylemek hala mümkün değil. Avrupa gazetelerinde geminin Cûdî'de bulunduğu seklindeki haberler aniden ve şüpheli bir şekilde kesilivermişti. Bundan sonra yapılacak is, tufanla ilgili bütün belge ve dokümanların Kur'ân-i Kerîm ve hadis-i şerifler ve bunları yorumlayan İslam alimlerinin değerli kayıtları ışığında tekrar incelemektir. Bu verilerin ehil kişilerce etraflıca gözden geçirilmesi daha sağlıklı araştırmalara zemin hazırlayacaktır. Böylece dünya tarihinin en büyük kesiflerinden biri için önemli bir adim atılmış olacaktır.


--------------------------------
1.Tikva S. Frymer; III.,290, "Ararat"
2.Aziz Günel; Türk Süryaniler Tarihi, sf.29.
--------------------------------------

Nuh Tufanı’nın Yeri :

Nuh Tufanı’nın gerçekleştiği yer olarak Mezopotamya Ovası gösterilir. Bu bölgede tarihte bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlıklar kurulmuştur. Ayrıca bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yer alması sebebiyle, coğrafi olarak büyük bir su baskınına uygun bir zemin teşkil etmektedir. Tufan’
ın etkisini artıran sebeplerden birisi, büyük bir ihtimalle, bu iki nehrin yataklarından taşıp bölgeyi etkisi altına almış olmasıdır.

Bu bölgenin Tufan’
ın gerçekleştiği yer olarak kabul edilmesinin ikinci bir sebebi de tarihseldir. Bölgedeki birçok medeniyetin kayıtlarında, ayni dönemde yasanmış bir Tufan’ı anlatan çok sayıda belge ortaya çıkarılmıştır. Nuh kavminin helak edilmesine tanık olan bu medeniyetler, bu felaketin oluş biçimini ve sonuçlarını tarihsel kayıtlara isleme ihtiyacı hissetmiş olmalıdırlar. Tufan’ı anlatan efsanelerin çoğunluğunun Mezopotamya kökenli olduğu da bilinmektedir. En önemlisi de arkeolojik bulgulardır. Bunlar, bu bölgede gerçekten de büyük bir su baskınının meydana geldiğini göstermektedir. Bu su baskını, ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz gibi, bölgede bulunan uygarlığın bir süre için duraksamasına neden olmuştur. Yapılan kazılarda böylesine büyük bir felaketin açık izleri toprağın altından çıkartılmıştır.

Mezopotamya bölgesinde yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, bu bölge tarih içinde birçok kez seller ve Dicle, Fırat nehirlerinin tasması sonucu meydana gelen felaketlerle yüz yüze gelmiştir. Örneğin, MÖ 2000 civarında Mezopotamya’nın tam güney kısmında bulunan büyük Ur kentinin hükümdarı olan Ibbi-sin zamanındaki bir yıl, "gökle yer arasındaki sınırları yok eden bir Tufan sonrasi"1 seklinde tanımlanmaktadır. MÖ 1700'lerde Babilli Hammurabi zamanında bir yıl da "Esnunna kentinin bir selle yıkılması" olayıyla tanımlanmaktadır.

MÖ 10. yüzyılda hükümdar Nabu-mukin-apal zamanında Babil şehrinde bir su baskını gerçekleşmiştir.2 Milattan sonra 7., 8., 10., 11. ve 12. yüzyıllarda da bölgede önemli su baskınları vuku bulmuştur. 20. yüzyılda 1925, 1930 ve 1954 yıllarında da bu meydana gelmiştir.3 Anlaşılan odur ki bölge, her zaman için bir sel felaketine açıktır ve Kuran'da belirtildiği gibi büyük çaplı bir selin tüm bir kavmi yok etmesi açıkça mümkündür.

Tufan’
ın Arkeolojik Delilleri :

Kuran'da helak edildiği haber verilen kavimlerin birçoğunun izlerine günümüzde rastlanılması bir tesadüf değildir. Arkeolojik verilerden anlaşılmaktadır ki, bir kavmin ortadan kaybolması ne kadar ani olursa, buna ait bulgu elde edilmesi şansı da o kadar fazla olmaktadır.

Bir uygarlığın birdenbire ortadan kalkması durumunda -ki bu bir doğal felaket, ani bir göç veya bir savaş sonucu olabilir- bu uygarlığa ait izler çok daha iyi korunmaktadır. İnsanların içinde yasadıkları evler ve günlük hayatta kullandıkları eşyalar, kısa bir zaman içinde toprağın altına gömülmektedir. Böylece bunlar, uzunca bir süre insan eli değmeden saklanmakta ve günışığına çıkartılmalarıyla geçmişteki yasam hakkında önemli ipuçları sunmaktadırlar.

İste Nuh Tufanıyla ilgili birçok delilin günümüzde ortaya çıkarılması bu sayede olmuştur. MÖ 3000 yılları civarında gerçekleştiği düşünülen Tufan, tüm bir uygarlığı bir anda yok etmiş ve bunun yerine tamamen yeni bir uygarlık kurulmasını sağlamıştır. Böylece Tufan’
ın açık delilleri, bizlerin ibret alması için binlerce yıl boyunca korunmuştur.

Mezopotamya Ovası’nı etkisi altına alan Tufan’
ı araştırmak için yapılmış birçok kazı vardır. Bölgede yapılan kazılarda baslıca dört şehirde büyük bir tufan sonucu gerçekleşmiş olabilecek sel felaketinin izlerine rastlanmıştır. Bu şehirler Mezopotamya Ovası’nın önemli şehirleri Ur, Uruk, Kis ve Suruppak'tir.

Bu şehirlerde yapılan kazılar, bunların tümünün MÖ 3000'li yıllar civarında bir sele maruz kaldıklarını göstermektedir.Önce Ur şehrinde yapılan kazıları ele alalım.

Günümüzde Tel-El Muhayyer olarak isimlendirilen Ur şehrinde yapılan kazılarda ele geçirilen medeniyet kalıntılarının en eskisi MÖ 7000'li yıllara kadar uzanmaktadır. İnsanların ilk uygarlık kurdukları yerlerden birisi olan Ur şehri, tarih boyunca birçok medeniyetin birbiri ardına gelip geçtiği bir yerleşim bölgesi olmuştur.

Ur şehrinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan arkeolojik bulgular, buradaki medeniyetin çok büyük bir sel felaketi sonunda kesintiye uğradığını, daha sonra zaman içinde tekrar yeni uygarlıkların meydana çıkmaya başladığını göstermektedir. Bu bölgede ilk kazıyı yapan kişi, British Museum'dan R. H. Hall'dür. Hall'den sonra kazıyı yürütme görevini devralan Leonard Woolley, British Museum ve Pennsylvania Üniversitesi tarafından ortaklasa yürütülen bir kazı çalışmasına da başkanlık etmiştir. Woolley'in yürüttüğü ve dünya çapında büyük sansasyon yaratan kazı çalışmaları 1922'den 1934 yılına kadar sürdürülmüştür.

Sir Woolley'in kazıları Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki çölün ortalarında gerçekleşti. Ur şehrinin ilk kurucuları, Kuzey Mezopotamya'dan gelmiş olan ve kendilerine "Ubaidyen" ismini veren bir halktı. Bu halka dair bilgi elde etmek için detaylı kazılar başlatıldı. Reader's Digest dergisinde Woolley'in kazıları söyle anlatılıyor:

Kazı yapılan bölgede, derine inildikçe çok önemli bir buluntu ortaya çıkarılmıştı, bu Ur şehrinin krallar mezarlığıydı. Araştırmacılar Sümer krallarının ve soyluların gömülmüş olduğu bu mezarlıkta birçok efsanevi sanat eserlerine rastladılar. Miğferler, kılıçlar, müzik aletleri, altından ve kıymetli taslardan yapılmış sanat yapıtları. Bunlardan çok daha önemli olan başka şeyler de vardı; kil tabletlere hayret verici bir ustalık ve beceriyle, yüksek bir teknikle pres edilmiş tarihsel kayıtlar. Araştırmacılar, Ur'da kral listelerindeki ayni adları taşıyan yazılar bulmuş, hatta bunların arasında Ur'un ilk krallık ailesini kuran kişinin adına rastlamıştı. Woolley, mezarlığın ilk Ur Hanedanlığı’ndan önce başladığı neticesine vardı. Bu nedenle, son derece gelişmiş bir medeniyetin ilk hanedandan daha önceleri var olduğu sonucuna vardı.

Kanıtın iyice incelenmesinden sonra Woolley kazıyı daha derinlere, mezarların altına doğru ilerletmeye karar verdi. İsçiler çamur olmuş tuğlaların içinden bir metre kadar derine daldılar ve çanak çömlekleri çıkarmaya başladılar. "Ve sonra birdenbire hersek durdu." Woolley böyle yazıyordu. "Artık ne çanak, ne çömlek, ne kül vardı, yalnız suyun getirdiği temiz çamur."
 

BeyazKelebek

New member
Katılım
8 Mar 2009
Mesajlar
403
Tepkime puanı
288
Puanları
0
Yaş
33
Devamiii...

Devamiii...

Woolley kazıya devam etti, iki buçuk metre kadar temiz kil tabakasından geçinerek derine dalındı ve sonra birdenbire isçiler, tarihçilerin son Tas Devri kültürü olarak isimlendirdiği bu devrin insanları tarafından yapılmış zımpara tasından aletler ve çanak çömlek parçalarına rastladılar. Çamur iyice temizlenince altında kalmış bir medeniyet ortaya çıktı. Bu durum, bölgede büyük bir su baskınının meydana geldiğini gösteriyordu. Ayrıca mikroskobik analiz, temiz kilden kalın bir katmanın, eski Sümer uygarlığını yok edecek kadar büyük bir tufan tarafından buraya yığılmış olduğunu gösteriyordu. Gilgamis Destanı ile Nuh'un öyküsü, Mezopotamya Çölü'nde kazılan bir kuyuda ortak bir kaynakta birleşmiş oluyordu.1

Ayrıca Max Mallowan kazıyı yürüten Leonard Woolley'in düşüncelerini söyle aktarıyordu:
Woolley, tek bir zaman diliminde oluşmuş böylesine büyük bir mil kütlesinin sadece çok büyük bir sel felaketinin sonucu olabileceğini belirterek; Sümer Ur'u ile Al-Ubaid'in boyalı çanak çömlek kullanan halkı tarafından kurulan kenti ayran sel tabakasını, efsanevi Tufan’
ın kalıntıları olarak tanımladı.2

Bu veriler, Tufan’
ın etkilediği yerlerden birinin Ur şehri olduğunu gösteriyordu. Alman arkeolog Werner Keller de söz konusu kazının önemini söyle ifade etmişti: "Mezopotamya'da yapılan arkeolojik kazılarda balçıklı bir tabakanın altından şehir kalıntılarının çıkması burada bir sel olduğunu ispatlamış oldu."3

Sir Leonard Woolley'in Mezopotamya ovasında yaptığı kazı bu bölgede toprağın derinliklerinde 2.5 metre kalınlığında bir çamur-kil tabakanın varlığını ortaya koydu. Bu çamur-kil tabaka, büyük olasılıkla Tufan anında suların taşıdığı kil kütleleriydi ve dünyada sadece Mezopotamya ovasının altında vardı. Bu tespit, Tufan’
ın yalnızca Mezopotamya ovasında gerçekleştiğinin önemli bir kanıtını oluşturdu.

Tufan’
ın izlerini taşıyan bir başka Mezopotamya şehri ise günümüzde Tel El-Uhaymer olarak isimlendirilen, Sümerlilerin Kis şehridir. Eski Sümer kayıtlarında, bu şehir "Büyük Tufan'dan sonra basa geçen ilk hanedanlığın başkenti" olarak nitelendirilmektedir.4

Günümüzde Tel El-Fara olarak adlandırılan Güney Mezopotamya'daki Suruppak kenti de Tufan’
ın açık izlerini taşımaktadır. Bu kentteki arkeolojik çalışmalar 1920-1930 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi'nden Erich Schmidt tarafından yürütüldü. Kazılarda MÖ 3000-2000 yılları arasında var olan bir uygarlığın doğusu ve gelişmesi değişik tabakalarda rahatlıkla izlenebiliyordu. Çivi yazılı kayıtlardan anlaşılan oydu ki, bu bölgede MÖ 3000'li yıllarda, kültürel olarak oldukça gelişmiş bir halk yasıyordu.5

Asil önemli nokta ise, bu şehirde de MÖ 3000-2900 yılları civarında büyük bir sel felaketinin gerçekleştiğinin anlaşılmasıydı. Schmidt'in çalışmalarını anlatan Mallowan söyle diyor:

"Schmidt 4-5 metre derinlikte kil ve kum karışımı sari topraktan bir tabakaya erişti (bu tabaka selle beraber oluşmuştu). Bu tabaka, höyük kesitine göre ova seviyesine yakın bir düzeyde yer alıyordu ve höyüğün her yerinde izlenebiliyordu..." Cemdet Nasr dönemini Eski Krallık döneminden ayran kil ve kum karışımı tabakayı Schmidt "tamamen nehir kökenli bir kum" olarak tanımlayarak Nuh Tufanı ile ilişkilendirdi.6

Kısacası Suruppak kentinde yapılan kazılarda da yaklaşık MÖ 3000-2900 yıllarına rasgelen bir selin kalıntıları ortaya çıkartılmıştı. Diğer şehirlerle beraber Suruppak kenti de muhtemelen Tufan'dan etkilenmişti.7

Tufan'dan etkilendiğine dair elde kanıtlar olan son yerleşim birimi, Suruppak'in güneyinde yer alan ve günümüzde Tel El-Varka olarak isimlendirilen Uruk kentidir. Bu kentte de diğerleri gibi bir sel tabakasına rastlanmıştır. Bu sel tabakası da, MÖ 3000-2900'li yıllarla tarihlendirilmektedir.8

Bilindiği gibi Dicle ve Fırat nehirleri Mezopotamya’yı boydan boya kesmektedir. Anlaşılan odur ki, olay anında, bu iki nehir ve irili ufaklı bütün su kaynakları tasmış, bunlar yağmur sularıyla birleşerek büyük bir su baskını oluşturmuşlardır. Kuran'da olay söyle anlatılır:
Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir ise karsı birleşti. (Kamer Suresi, 11-12).

Gerçek su ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık. (Hakka Suresi, 11).

Aslında felaketin gerçekleşmesine neden olan öğeler tek tek ele alındığında hepsi gayet doğal olaylardır. Tüm bu olayların ayni anda olması ve Hz. Nuh'un da kavmini böyle bir felaket için uyarması, olayın mucizevi yönünü oluşturur.

Yapılan çalışmalar sonucu elde edilen ipuçları değerlendirildiğinde Tufan’
ın oluştuğu alanın boyutlarının yaklaşık olarak doğudan batıya (genişlik) 160 km, kuzeyden güneye (boy) 600 km. olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu tespit de, Tufan’ın tüm Mezopotamya ovasını kapladığını göstermektedir. Tufan’ın izlerini taşıyan Ur, Uruk, Suruppak ve Kis şehirleri dizilimini incelediğimiz zaman bunların bir hat üzerinde yer aldığını görürüz. Öyleyse Tufan, bu dört şehri ve çevresini etkilemiş olmalıdır. Ayrıca MÖ 3000'li yıllarda Mezopotamya ovasının coğrafi yapısının günümüzdekinden daha farklı olduğunu söylemek gerekir. O devirlerde Fırat nehrinin yatağı, bugünküne göre daha doğuda bulunmaktaydı; bu akis rotası da Ur, Uruk, Suruppak ve Kis'ten geçen bir hatta denk geliyordu. Kuran'da belirtilen "yeryüzü ve gökyüzü pınarları"nın açılmasıyla, anlaşıldığına göre, Fırat nehri tasmış ve yukarıda belirtilen bu dört şehri yerle bir ederek yayılmıştı.

-----------------------
1. Fred Warshofsky, "Ur of the Chaldees", Readers Digest, Aralik 1977.
2. Max Mallowan, Noah's Flood Reconsidered, Iraq: XXVI-2, 1964, s. 70.
3. Werner Keller, Und die Bibel hat doch recht (The Bible as History; a Confirmation of the Book of Books), New York: William Morrow, 1956, s. 40.
4. "Kis", Ana Britannica, Cilt 13, s. 361.
5. "Suruppah", Ana Britannica, Cilt 20, s. 311.
6. Max Mallowan, Early Dynastic Period in Mesapotamia, Cambridge Ancient History 1-2, Cambridge: 1971, s. 238.
7. Joseph Campbell, Dogu Mitolojisi, Ankara: 1993, s. 129.
8. Bilim ve Ütopya, Temmuz 1996, 176. dipnot, s. 19
-----------------------
Tufan'dan Söz Eden Din ve Kültürler :

Hak dini tebliğ eden peygamberlerin ağzından hemen her kavme duyurulmuş olan Tufan, zamanla çeşitli dejenerasyon ve eklemelerle karıştırılarak, sözü edilen toplumların efsaneleri haline dönüştürülmüştür.

Allah, Nuh Tufanı’nı, insanlara bir ibret ve ders konusu teşkil etmesi için farklı toplumlara gönderdiği peygamberler ve kitaplar yoluyla aktarmıştır. Ancak her defasında metinler orijinalinden uzaklaştırılmış ve Tufan anlatımlarına mistik, mitolojik öğeler katılmıştır. Arkeolojik bulgularla uyusan ve onları tasdik eden tek kaynak ise Kuran’dır. Bunun tek nedeni Allah’
ın Kuran’ı en ufak bir değişikliğe uğramadan korumuş olması ve aslinin bozulmasına izin vermemesidir. Kuran, "hiç şüphesiz zikri (Kuranı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da biziz" (Hicr Suresi, 9) hükmüne göre, Allah’ın özel koruması altındadır.

Tevrat'ta Nuh Tufanı:

Hz. Musa'ya indirilmiş hak kitap olan Tevrat, bilindiği gibi zamanla orijinalliğini yitirmiş, bazı kısımları Yahudi toplumunun önde gelenleri tarafından değiştirilmiştir. Hz. Musa döneminden sonra İsrailogullari'na gönderilen peygamberlerin bildirdikleri de ayni sona uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla orijinalliğini kaybetmiş olan "Muharref Tevrat"
ın bu özelliği, bizim ona bir kutsal kitaptan çok, bir tarih kitabi gibi bakmamızı gerektirir. Nitekim M. Tevrat’ın bu yapısı ve barındırdığı çelişkiler, -bazı bölümlerinde Kuran ile paralellikler içermekle birlikte-, Nuh kıssasında da kendini gösterir.

Tevrat'a göre, Allah, Hz. Nuh'a yeryüzünün zorbalıklarla dolu olması sebebiyle, inananların dışındaki tüm insanların yok edileceğini bildirir. Bunun için kendisine gemi yapmasını emreder ve gemiyi nasıl yapacağını etraflıca tarif eder. Ayrıca, gemiye ailesiyle beraber üç oğlunu ve onların üç karisini ve tüm canlılardan ikişer adet ve bir takım yiyecek erzak da almasını söyler.

Yedi gün sonra Tufan vakti geldiğinde, yerin bütün kaynakları yarılmış, göklerin pencereleri açılmış ve büyük bir sel ortaya çıkmıştır. Bu kırk gün, kırk gece devam etmiştir. Gemi, bütün yüksek yerleri ve dağları örten sular üzerinde yüzmüştür. Böylece Hz. Nuh ile beraber gemide olanlar kurtulmuşlar, geride kalanlar ise Tufan’
ın sularına kapılıp gitmiş ve boğularak ölmüşlerdir. 40 gün 40 gece süren tufandan sonra yağmurlar kesilmiş ve bundan 150 gün sonra sular alçalmaya başlamıştır.

Bunun üzerine gemi yedinci ayda, ayin on yedinci gününde (nasıl farklı türden hayvanların bu kadar çok uzun süre aynı yerde kalmaları ve erzak stoku konusu ihtilaflıdır), Ararat (Ağrı) dağları üzerine oturur. Hz. Nuh, suların iyice çekilip çekilmediğini anlamak için birkaç defa güvercin yollar ve sonunda güvercin geri dönmeyince suların iyice çekildiği anlaşılır. Bunun üzerine Allah da Hz. Nuh'a yeryüzüne yayılmaları için gemiden çıkmalarını söyler.
Tevrat'ta yer alan Nuh Tufanı ile ilgili bazı bölümler şöyledir:

Ve Allah Nuh'a dedi: Önüme bütün beserin sonu geldi; çünkü onların sebebiyle yeryüzü zorbalıkla doldu, ve iste, ben onları yeryüzü ile beraber yok edeceğim. Kendine gofer ağacından bir gemi yap; Ve ben, iste ben, göklerin altında kendisinde hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için yeryüzü üzerine sular tufanı getiriyorum; yeryüzünde olanların hepsi ölecektir. Fakat seninle ahdimi sabit kılacağım; ve sen ve seninle beraber oğulların, ve senin karin ve oğullarının karıları gemiye gireceksiniz. Ve seninle beraber sağ kalmak için her yasayan, bütün beden sahibi olanlardan, her nevinden ikişer olarak gemiye getireceksin; erkek ve dişi olacaklar. Ve Nuh Allah’
ın kendisine emrettiği her şeye göre yaptı; öyle yaptı. (Tekvin, 6/13-22)
 

BeyazKelebek

New member
Katılım
8 Mar 2009
Mesajlar
403
Tepkime puanı
288
Puanları
0
Yaş
33
Son Bölümü...

Son Bölümü...

Ve gemi yedinci ayda, ayin on yedinci gününde, Ararat dağları üzerine oturdu. (Tekvin, 8/1-19)

Bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin sağ kalması için, kendine her temiz hayvandan, erkek ve onun dişisi olarak yedişer ve temiz olmayan hayvanlardan, erkek ve onun dişisi olarak ikişer... (Tekvin, 7/1-24)

Ve ahdimi sizinle sabit kılacağım, ve bütün beser artık tufanın suları ile kesilmeyecektir, ve yeryüzünü helak etmek için artık tufan olmayacaktır. (Tekvin, 9/11)


İncil’de Nuh Tufanı :

Bugün elimizde var olan İncil de gerçek anlamda İlahi bir kitap değildir. Yeni Ahit, Hz. İsa’nın sözlerini ve eylemlerini içeren, onun göğe yükselişinden 30 ila 50 yıl sonra, onu hiç görmemiş ya da bir süre yanında bulunmuş kişiler tarafından yazılmış dört "İncil"le baslar; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna. Bu dört İncil arasında çok belirgin çelişkiler vardır, özellikle Yuhanna Incili, birbirlerine büyük ölçüde paralel olan diğer üçünden (Snoptik İnciller) çok farklıdır. Yeni Ahit'in diğer kitapları ise Hz. İsa’dan sonra onun havarilerinin yaptıkları isleri anlatan ve havariler veya Tarsuslu Pavlus (sonradan Aziz Paul) tarafından yazılan mektuplardan oluşur.

Dolayısıyla bugünkü İncil de ilahi bir metin değil, bir tarih kitabi niteliğindedir.İncil’de Nuh Tufanı kısaca söyle geçmektedir: Nuh peygamber sapkın ve itaatsiz kavme gönderilmiş, ancak kavmi ona uymayıp sapkınlıklarına devam etmiştir. Bunun üzerine Allah tufan ile inkar edenleri yakalamış, Nuh peygamberi ve inananları gemiye bindirip kurtarmıştır. Konuyla ilgili bazı İncil bölümleri şöyledir:

Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu’nun gelişinde de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek baslarına geleceklerden habersizdiler. İnsanoğlu’nun gelişi de öyle olacak. (Matta, 24/37-39)

Tanrı, eski dünyayı da esirgemedi. Ama Tanrısızların dünyası üzerine tufanı gönderdiği zaman, doğruluk yolunu bildiren Nuh'u ve yedi kişiyi daha korudu. (II. Petrus, 2/5)

Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu’nun günlerinde de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. (Luka, 17/26-27)

Ne var ki göklerin, çok önceden Tanrı’nın sözüyle var olduğunu ve yerin su aracılığıyla sudan şekillendiğini kasıtlı olarak unutuyorlar. O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu. (II. Petrus 3/5-6)

Tufan'la İlgili Diğer Kültürlerdeki Bilgiler :

Sümerlerde: Enlil isimli bir tanrı, diğer tanrıların insanlığı yok etmeye karar verdiklerini, kendisinin de onları kurtarmaya niyetli olduğunu insanlara açıklar. Olayın kahramanı Sippar kentinin sofu kralı Ziusudra'dir. Tanrı Enlil, Ziusudr'aya Tufan'dan kurtulmak için ne yapması gerektiğini anlatır. Metnin kayığın yapılısını anlatan parçası yitiktir, ancak böyle bir parçanın varlığı, Tufan’
ın gelip, Ziusudra'nin nasıl kurtulduğunu anlatan bölümlerinden anlaşılmaktadır. Tufan’ın Babilonya versiyonuna dayanılarak, olayın eksiksiz Sümer versiyonunda, Tufan’ın nedeni ve kayığın yapılısı hakkında çok daha doyurucu ayrıntının bulunduğu sonucuna varılabilir.

Sümer ve Babil kayıtlarına göre, Xisuthros ya da Khasisatra, ailesi, arkadaşları, kuşlar ve hayvanlarla birlikte 925 metre uzunluğunda bir gemiyle Tufan'dan kurtulmuşlardır. "Sular göğe doğru uzandı, okyanuslar kıyıları örttü ve nehirler yataklarından tastı." denir. Gemi daha sonra Gordiyen Dağı’na oturmuştur.

Asur-Babil kayıtlarına göre ise Ubaratutu ya da Khasisatra, ailesi, uşakları, sürüleri ve vahşi hayvanlarla birlikte 600 kübit uzunluğunda, 60 kübit yüksekliğinde ve genişliğinde bir tekneyle kurtulmuştur. Tufan 6 gün 6 gece sürmüştür. Gemi Nizar Dağı’na gelince uçurulan güvercin dönmüş ama karga dönmemiştir.

Bazı Sümer, Asur ve Babil kayıtlarına göre de, Utnapishtim, ailesiyle birlikte 6 gün 6 gece süren Tufan’
ı atlatmislardir: "Yedinci gün Utnapishtim dışarı baktı. Hersek çok sessizdi. İnsanoğlu tekrar çamura dönmüştü" diye anlatılır. Gemi Nizar Dagi'nda karaya oturunca Utnapishtim bir güvercin, bir karga ve bir de kırlangıç gönderir. Karga cesetleri yemek için kalır, fakat diğer iki kus geri dönmez.

Hindistan’
ın Satapatha, Brahmana ve Mahabharata destanlarında, adi geçen Manu, Rishiz ile birlikte Tufandan kurtulmuştur. Efsaneye göre Manu'nun yakalayıp yaşamını bağışladığı bir balık birdenbire büyüyüp, bir gemi inşa edip boynuzlarına bağlamasını söylemiştir. Balık gemiyi dev dalgaların üzerinden aşırıp, kuzeye, Himavat Dağı’na çıkarmıştır.

Britanya’nın Galler yöresi efsanelerine göre, Dwyfan ve Dwyfach büyük felaketten bir gemiyle kurtulmuşlardır. Dalgalar Gölü adi verilen Llynllion'un patlaması sonucu oluşan korkunç seller durulunca, Dwyfan ve Dwyfach yeniden Britanya halkını oluşturmaya başlarlar.

İskandinav Edna efsaneleri Bergalmer ile esinin büyük bir tekneyle Tufan'dan kurtulduğunu anlatır.

Litvanya efsanelerinde ise birkaç çift insanin ve hayvanin yüksek bir dağın tepesinde bir kabuğun içinde barınarak kurtuldukları anlatılır. 12 gün 12 gece süren rüzgarlar ve seller yüksek dağa erişip oradakileri de yutacağı zaman, Yaratıcı onlara dev bir ceviz kabuğu atar. Dağdakiler ceviz kabuğu ile yolculuk yaparak felaketten kurtulurlar.

Çin kaynaklı öyküler Yao adında birisinin 7 kişiyle birlikte, ya da Fa Li, esi ve çocuklarıyla birlikte bir yelkenliyle sel ve depremlerden kurtulduğu anlatır. "Dünya paramparça oldu. Sular fışkırıp her tarafı kapladı." diye söylenir. Sonunda sular çekilir.

Güney Amerika’nın Aztec-Toltec kayıtları, Coxcox, Trzpi yada Teocipactli'nin esi, çocukları ve hayvanlarıyla birlikte selvi ağacından yaptıkları görkemli bir salla tufanı nasıl atlattıklarını anlatır. Sular dünyamızı kaplar ve tufan tam 52 yıl sürer. Ortalık yatısınca Coxcox, karayı bulsunlar diye kuşlar uçurur. Yırtıcı kuşlar çürümüş insan ölülerini yemek için kalırlarken bir güvercin ağzında bir dalla geri döner gelir. Coxcox'un sali o sırada Colhuacan dağının tepesine oturmuştur.

Nuh'un gemisi ve tufan hikayesi, kutsal kitapların ötesinde uygar ya da ilkel toplumların çok eskilere dayanan efsanelerinde de yer alıyor. Eski Yunan'daki bir efsanede Deukalion,
karisi Pyrrha, çocukları ve türlü hayvanlarla birlikte büyük, sandığa benzer bir tekneyle
9 gün 9 gece süren felaketten kurtulup Parnasos dağına varırlar. Babbyce'de açılan bir yarıktan sular süzülür ve o ara Deukalion'la karisi, yakınlardaki bir tarlaya taslar atarlar. Bu taslar
sonradan kadınla erkeğe dönüşür ve giderek yepyeni bir insan kuşağı oluşur.

(Tekrar)Masalların ve efsanelerin vatani sayılan Hindistan'da bugüne de söylenip yazılan "Satapatha", "Brahmana" ve "Mahabharata" destanlarında Manu tufana yakalanır ve nice zaman sonra kurtulur bundan. Günlerden bir gün, Manu, yakaladığı bir baliği acıyıp bağışlar. O anda balık olağanüstü bir büyüklüğe erişir ve Manu'ya hemen bir gemi yapmasını ve boynuzlarına baglamasini söyler. Balık inanışa göre, Tanrı Vishnu'nun görünüşü diye kabul edilmektedir. Manu denileni yapar, tufan olur ve balık-tanrı, Manu'nun gemisini sular üzerinde çekerek kuzeye, Himavat dağına getirir.


(Tekrar)İngiltere’nin Galler bölgesinde anlatılan bir efsanede de Dwyfan ve Dwyfach, yine böyle kutsal bir tufan felaketinden yaptıkları bir gemi aracılığı ile kurtulurlar. Kuzeyin, özellikle İskandinavya kaynaklı Edda efsaneleri, Bergalmer'le esinin basından geçenleri aktarır bize:

"... sular yükseldi, dünya karardı ve okyanus canavarları suyun
yüzüne çıktı. Kayalık dağlar birbirine çarptı ve topraklar sulara
gömüldüler. Gökten parlak yıldızlar düştü ve alevler cennete dek
yükseldiler."


Kuzey Amerikalı Huron Kızılderilileri "Büyükata" larinin basından geçen
olağanüstü serüveni bugün de hikaye etmektedirler. "Büyükata", karisi,
ailesi ve hayvanlarıyla, başlayan tufandan kurtulmak için bir sala binmiş ve
öyle kurtulmuşlardır.

Efsane, aşağı yukarı bütün ulusların ve halkların geçmişini anlatan ulusal hikayelerinde biraz değişerek, biraz bozularak ama bir çok noktada kesinlikle birleşip ayrılmadan sürmektedir. Hepsinde göksel bir güç, o toplumun içinden gözdesi olduğu kişiyi seçmekte, onu uyarıp kurtulması için yol göstermekte ve ardından da tufanı başlatmaktadır. Sizce de bu Allah'ın "her kavme bir peygamber gönderdik" sözünü desteklemez mi?


Alaskada yasayan Tlingit kabilesinin tufanla ilgili hikayesi de şöyledir:
"... tufan başladığında kabile halkı büyük, çok büyük kanolara
bindiler ve sular onları yüksek bir tepeye sürükledi. O tepeye
vardıklarında aşağıya baktılar ve ağaçların, hayvanların ve insanların
suların şiddetli akıntısına kapılarak hızla uzaklaştıklarını gördüler."

Tüm bu bilgiler bizlere somut bir gerçeği göstermektedir. Tarihte her topluluğa İlahi vahyin mesajı ulaşmıştır ve bu sayede de pek çok toplum Nuh Tufanı ile ilgili bilgileri öğrenmişlerdir. Ancak insanların İlahi vahyin özünden uzaklaşmalarıyla birlikte Tufan ile ilgili bilgiler de çeşitli değişikliklere uğramış, efsanelere ve mitolojiye dönüşmüştür.

Hz. Nuh'un ve onun inkarcı kavminin gerçek hikayesini öğrenebileceğimiz yegane kaynak ise, İlahi vahyin bozulmamış tek kaynağı olan Kuran’dır.

Kuran’
ın bu özelliği, yalnızca Nuh Tufanı değil, başka tarihsel olaylar ve kavimler hakkında da doğru bilgileri edinmemizi sağlar.
 

wasdwasd34

New member
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
6
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
33
şu sıralar nuh (a.s) 'ın gemisi bulundu filan haberler geçiyor gündemden ve ağrı dağında bulunda bazılarıda çıkıp Kur'an da cudi diyor ama ağrı dağında bulundu filan diye çok açıklayıcı olmuş teşekkürler.
 
Üst Alt