E R H A N
New member
- Katılım
- 14 Ocak 2005
- Mesajlar
- 555
- Tepkime puanı
- 14
- Puanları
- 0
- Yaş
- 46
- Konum
- istanbul
- Web sitesi
- www.hidayetcagý.com
Kur’ân’dan kopan kavramlardan biri olan nefs tezkiyesi. Allahû Tealâ Kur’ân’ı Kerim’de “nefs tezkiyesi” diye bir olaydan bahsediyor. Ama bugünün dîn adamları nefs tezkiyesiyle bir ilişki içersinde değiller, ilişkilerini tamamen kaybetmişler. Oysaki bu, üzerimize farz olan bir husustur.
Allahû Tealâ’ya teslim olmanın vazgeçilmez bir safhası nefs tezkiyesidir ve daha ötede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte doğar ve o kişiye doğduğu zaman ruh üfürülür. Ruh insana hayat vermez. Hayatı Allah verir ve sadece Allah alır. 28 basamaklık İslâm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamağa kadar bir alanı kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsimizin kalbine Allah’ın nurlarını yarıdan daha fazla yerleştirebilmenin adıdır.
Bütün insanlar bir neftsen, bir ruhtan, bir de fizik vücuttan oluşurlar. Nefsimiz %100 afetlerle doludur. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, düşmanlık, iptilâlar, cimrilik, cehalet hep nefsimizin afetlerinin muhtevasıdır. Ruhumuzsa %100 hasletlerle doludur. Cimriliğe karşılık cömertlik oradadır, düşmanlığa karşılık dostluk oradadır, nefrete karşı sevgi oradadır. Nefsimizin bütün afetlerinin pozitif karşılığı ruhumuzda mevcuttur. Ruhumuz %100 bu hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Nefsimizin kalbi ise %100 afetlerle doludur. Afetler karanlıklarla tefsir olunurlar. Kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata başlarız.
Vücudumuzun kumandanı akıldır. Nefsimiz de akıldan talepte bulunur, ruhumuz da akıldan talepte bulunur. Akıl hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gerçekleştirir. İnsanların akıllarıyla hareket etmeleri, Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu kanunlar gereği, uygun olan bir durumdur. Vücudun kumandanı akıldır. Akıl hangi âlemde şuur kazandıysa, o âlemin standartlarına göre şekillenir. Eğer Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, yasak edilen fiillerin de işlenmesinin mübah olduğu bir ortam söz konusuysa, aklın fizik vücuttaki taleplerden nefsin talebine yeşil ışık yakacağı tabiîdir.
Bizim ülkemiz gibi bir ülkede Allah’ın emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadır. Böyle bir statüde akıl mutlaka şerri emredecektir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
95/TİN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Biz, insanı (insanın nefsini) en güzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim içinde yarattık.
“Biz nefsi ahseni takvim içinde yarattık. Yani afetlerle donanımlı olarak yarattık ama belli bir zaman parçasında, bir takvim içinde ahsene ulaşabilecek olan özellikle, Allah’a ulaşabilecek, Allah’a teslim olabilecek olan bir özellikte yarattık.”
Ahsen olmak, bir kişinin nefsinin bütün afetlerini yok ettikten sonra 19 kademe o kişinin aklanmasıdır. Nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra yani o kişi nefs tezkiyesini gerçekleştirdikten sonra, o kalbin 19 mertebe müzeyyen olması sonucunda ulaşılan yer, ahsen olmakla adlandırılır.
Ahsenül Hüsna, “ahsenlerin en güzeli, ahsenlerin ahseni” 19 kademe o kişinin nefsinin kalbinin müzeyyen olmasıdır. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok olan yerine ruhun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerleşmiş olan kişi ahsen olmuştur. Bu, nefsin ahsen oluşudur. Ama Ahsenül Hüsna olmak, bihakkın takvaya ulaşmak; nefsin kalbini nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra 19 kademe müzeyyen kılıp, Allah’ın irşad makamına tayiniyle gerekleşen bir husustur. Öyleyse tezkiye, yolun yarısını ifade eder.
Nefsimizin kalbinin %51 nura büründüğü yer neresiyse orası tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes için Allah’ın garantisinde olan bir işlemdir ve Allah’ı zikretmek suretiyle tahakkuk eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
İşte nefs tezkiyesinin anahtarı, bu âyet-i kerimedir. Allah’ın ismiyle zikretmek. Tesbihinizi “Allah, Allah, Allah…” diye çekeceksiniz ve Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendisine ulaştıracak. Kimleri? Hangi şartlarla? Allah’ın dizaynında muhteva tayini bu standartlar içindedir. Bir insan Allah yolunda bütün güzellikleri yaşamak için yaratılır. Sonsuz mutluluk herkesin hakkıdır ama bu hak ona vazifesini yaptığı takdirde gerçekten verilir.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o mutlaka Allah’a ulaştırılır. Kim daha ötesi için talipse daha ötesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. Zikrini devamlı arttırmak mecburiyetindedir. Öyle bir noktaya ulaşacaktır ki kişi daimî zikrin sahibi olacaktır. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” ifadesi, nefs tezkiyesini sonuç itibariyle vermektedir. Nefs tezkiyesinin anahtarı zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlık olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50’den fazla, %51 oranında Allah’ın nuruyla doldurmaktır. Bunun %49’u fazıldır, %2’si de rahmettir.
Birinci basamakta insanlar olayları yaşar, herkes yaşar. İkinci basamakta, olayları değerlendirir ve tavrını koyar. Herkes olayları değerlendirir, herkes tavrını koyar. Allahû Tealâ insanları yılda iki, üç defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettiği musîbetlerle kişinin kimliği oraya çıkar. 2. basamakta insanlar iki kısma ayrılırlar:
1- Allah’a ulaşmayı dileyenler.
2- Dilemeyenler.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenler iki ayrı bölüm oluşturur:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler
2- Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başka insanları da Allah’ın yolundan saptırmaya çalışanlar, Allah’a ulaşmayı dilemekten men etmeye çalışanlar. Allahû Tealâ tarafından seçilmezler.
Bu insanlar, toplam insanların %10’undan daha aşağıda bir sayısal değere sahiptirler. İnsanların % 90’dan fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Allahû Tealâ’ya teslim olmanın vazgeçilmez bir safhası nefs tezkiyesidir ve daha ötede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte doğar ve o kişiye doğduğu zaman ruh üfürülür. Ruh insana hayat vermez. Hayatı Allah verir ve sadece Allah alır. 28 basamaklık İslâm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamağa kadar bir alanı kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsimizin kalbine Allah’ın nurlarını yarıdan daha fazla yerleştirebilmenin adıdır.
Bütün insanlar bir neftsen, bir ruhtan, bir de fizik vücuttan oluşurlar. Nefsimiz %100 afetlerle doludur. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, düşmanlık, iptilâlar, cimrilik, cehalet hep nefsimizin afetlerinin muhtevasıdır. Ruhumuzsa %100 hasletlerle doludur. Cimriliğe karşılık cömertlik oradadır, düşmanlığa karşılık dostluk oradadır, nefrete karşı sevgi oradadır. Nefsimizin bütün afetlerinin pozitif karşılığı ruhumuzda mevcuttur. Ruhumuz %100 bu hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Nefsimizin kalbi ise %100 afetlerle doludur. Afetler karanlıklarla tefsir olunurlar. Kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata başlarız.
Vücudumuzun kumandanı akıldır. Nefsimiz de akıldan talepte bulunur, ruhumuz da akıldan talepte bulunur. Akıl hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gerçekleştirir. İnsanların akıllarıyla hareket etmeleri, Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu kanunlar gereği, uygun olan bir durumdur. Vücudun kumandanı akıldır. Akıl hangi âlemde şuur kazandıysa, o âlemin standartlarına göre şekillenir. Eğer Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, yasak edilen fiillerin de işlenmesinin mübah olduğu bir ortam söz konusuysa, aklın fizik vücuttaki taleplerden nefsin talebine yeşil ışık yakacağı tabiîdir.
Bizim ülkemiz gibi bir ülkede Allah’ın emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadır. Böyle bir statüde akıl mutlaka şerri emredecektir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
95/TİN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Biz, insanı (insanın nefsini) en güzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim içinde yarattık.
“Biz nefsi ahseni takvim içinde yarattık. Yani afetlerle donanımlı olarak yarattık ama belli bir zaman parçasında, bir takvim içinde ahsene ulaşabilecek olan özellikle, Allah’a ulaşabilecek, Allah’a teslim olabilecek olan bir özellikte yarattık.”
Ahsen olmak, bir kişinin nefsinin bütün afetlerini yok ettikten sonra 19 kademe o kişinin aklanmasıdır. Nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra yani o kişi nefs tezkiyesini gerçekleştirdikten sonra, o kalbin 19 mertebe müzeyyen olması sonucunda ulaşılan yer, ahsen olmakla adlandırılır.
Ahsenül Hüsna, “ahsenlerin en güzeli, ahsenlerin ahseni” 19 kademe o kişinin nefsinin kalbinin müzeyyen olmasıdır. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok olan yerine ruhun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerleşmiş olan kişi ahsen olmuştur. Bu, nefsin ahsen oluşudur. Ama Ahsenül Hüsna olmak, bihakkın takvaya ulaşmak; nefsin kalbini nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra 19 kademe müzeyyen kılıp, Allah’ın irşad makamına tayiniyle gerekleşen bir husustur. Öyleyse tezkiye, yolun yarısını ifade eder.
Nefsimizin kalbinin %51 nura büründüğü yer neresiyse orası tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes için Allah’ın garantisinde olan bir işlemdir ve Allah’ı zikretmek suretiyle tahakkuk eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
İşte nefs tezkiyesinin anahtarı, bu âyet-i kerimedir. Allah’ın ismiyle zikretmek. Tesbihinizi “Allah, Allah, Allah…” diye çekeceksiniz ve Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendisine ulaştıracak. Kimleri? Hangi şartlarla? Allah’ın dizaynında muhteva tayini bu standartlar içindedir. Bir insan Allah yolunda bütün güzellikleri yaşamak için yaratılır. Sonsuz mutluluk herkesin hakkıdır ama bu hak ona vazifesini yaptığı takdirde gerçekten verilir.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o mutlaka Allah’a ulaştırılır. Kim daha ötesi için talipse daha ötesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. Zikrini devamlı arttırmak mecburiyetindedir. Öyle bir noktaya ulaşacaktır ki kişi daimî zikrin sahibi olacaktır. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” ifadesi, nefs tezkiyesini sonuç itibariyle vermektedir. Nefs tezkiyesinin anahtarı zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlık olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50’den fazla, %51 oranında Allah’ın nuruyla doldurmaktır. Bunun %49’u fazıldır, %2’si de rahmettir.
Birinci basamakta insanlar olayları yaşar, herkes yaşar. İkinci basamakta, olayları değerlendirir ve tavrını koyar. Herkes olayları değerlendirir, herkes tavrını koyar. Allahû Tealâ insanları yılda iki, üç defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettiği musîbetlerle kişinin kimliği oraya çıkar. 2. basamakta insanlar iki kısma ayrılırlar:
1- Allah’a ulaşmayı dileyenler.
2- Dilemeyenler.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenler iki ayrı bölüm oluşturur:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler
2- Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başka insanları da Allah’ın yolundan saptırmaya çalışanlar, Allah’a ulaşmayı dilemekten men etmeye çalışanlar. Allahû Tealâ tarafından seçilmezler.
Bu insanlar, toplam insanların %10’undan daha aşağıda bir sayısal değere sahiptirler. İnsanların % 90’dan fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).