Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsin makamları

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Tasavvuf ehli Kur'ânı Kerîm'in kılavuzluğunda nefsi, 7 mertebe (basamak) olarak tespit etmişlerdir. 1) Emmâre nefs, 2) Levvâme nefs, 3) Mülhime Nefs, 4) Mûtmainne Nefs, 5) Râzıyye Nefs, 6) Merdiyye Nefs ve 7) Kâmile Nefs.

Her benlik; kendi gözlemini çok tarafsız bir şekilde ve sükûnetle yapabilmesi için, nefs mertebelerini ve nefsin sıfatlarını dikkatle ve düşüne düşüne okumalıdır. Acaba hangi sıfatların sahibiyiz ve kaçıncı basamakta bulunmaktayız? Yapılan doğru bir gözlem neticesinde nefsin sahip olduğu sıfatlar; en alt ile bir üst sırada bulunanı olduğu gibi, iki-üç sıraya kadar da yayılanı olabilmektedir. En alt sırada bulunanlar, hiç vakit kaybetmeden Yüce Yaratıcı'sına sığınmalı ve tövbe etmelidir. Nefs sıfatları birkaç basamağa yayılmış olan benlikler, daha da yücelebileceklerinin işaretini almış olurlar. Hemen alt basamaktaki nefs sıfatına cihat açmalı, onunla savaşa girmelidir. Nefsin Terbiyesi son bölümümüzde detayları ile açıklanmıştır. Üst basamaklarda bulunan cennet ehli kullara ne mutlu. Onlar, bu Dünyada iken mutluluğa ve kurtuluşa kavuşmuşlardır.

Cenâbı Allah'a hamd ve şükürler olsun, bizleri de iman ve hidayet nimetlerinden yoksun bırakmasın!

1) EMMÂRE NEFS

12/53: ...Nefs kötülüğü şiddetle emreder...
47/12: ...Kâfir olanlar; zevk edip eğlenmeye bakarlar, hayvanların yediği gibi yer içerler. Onların varacakları yer ateştir.

Emmâre Nefs, kötülük emreden nefs demektir. Nefsin en aşağıda ki mertebesidir. O insan bedeninin istek ve arzularına dönük, zevk ve şehveti tanrı edinen kötü bir yaşam tarzını seçmiştir. İnsanların büyük bir bölümü bu haldedir. Yusûf 12/103: " Sen (Hz. Muhammed) ne kadar şiddetle arzulasan da, yine insanların çoğu iman edici değillerdir. " Dış görünümü olarak insandır, ancak yaşadığı hayat itibariyle hayvanlar gibidir, hatta ondan da aşağı ve daha vahşidir. Emmâre Nefs'in sıfatları; şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık, kibir, cimrilik, kıskançlık, ihanet, öfke v.s.dir. Bu özelliklerin bir kaçı veya birine dahi sahip olan bir kimse, Emmâre Nefs sahibidir. Şirk ehlinin, zalimlerin, kâfirlerin, iki yüzlülerin, bozguncuların, günahkârların diğer bir deyişle Firavûn ve şeytanın nefsidir. Bunların imanları hiç yoktur, bilgisizlik içinde yüzerler, kötülüğe ve fenalığa koşar, ancak hayırlara ve hakikate de karşı çıkarlar. Egoizmlerinin gereği benlik duygusu nefslerine hakimdir. Evrenin mülk ve saltanatı sanki onlarınmış gibi, en çok kullandığı kelime ben sözcüğü olmaktadır. Örneğin; ben gittim, ben yaptım, ben şöyleyim gibi. İslâm bilginleri, Peygamber Efendimizin hiç sevmediği kelimenin de " Ben " olduğunda birleşmişlerdir.

Emmâre Nefs sahipleri; birazcık nimet için hırs ve öfkelerini yenemediklerinden, birbirlerini parçalayabilirler ve katledebilirler. Şeytan, kendilerinin dostu olmuş, nefislerinde istediği gibi cirit oynamış, şüphe ve kuruntu ile onları azgınlaştırmıştır. Hırsızlık, iftira, yalancılık, içki, kumar, zina, cinsi sapıklık ve dedikoduyu adet haline getirmişlerdir. İmanları olmadığından zerre kadar da Allah'tan korkmazlar. Dünyanın geçici nimetlerini ve nefs arzularını tanrılaştırmışlardır.

Emmâre Nefs'ten kurtulmak mümkün müdür? Nefsin en büyük özelliği seyyal ve değişken oluşudur. Bilgisizlik, nefsin kötü sıfatları ve şeytanın kuruntularından dolayı kötülüğe de, içindeki ilâhî unsur olan ruh ve melekî kuvvetler nedeniyle iyiliğe de kayabilir. Eğer o nefsin işlediği büyük günahlar neticesi paslanan kalbi, Cenâbı Allah tarafından mühürlenmemiş ise, kendisinde ümit ışığı var demektir. Genellikle Emmare Nefs sahiplerine tövbe etmek nasip olmaz. Ancak çok seyrek olsa da samimiyet ve ciddiyetle işlediği kötülüklere pişmanlık duyar ve tövbe ederek Yüce Yaratıcı'sına sığınırsa, şefaat ve affa erişebilir. Çünkü Zümer 39/59 da şöyle buyrulmuştur: " ... Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. "

2) LEVVÂME NEFS

75/2: Kendini sürekli kınayan (ayıplayan) nefse yemin ederim ki!

Levvâme Nefs; kendini kınayan, ayıplayan nefs demektir. Gaflet uykusundan uyanarak gerçekleri fark eden, işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duyan ve tövbe etmeye başlayan nefsin durumudur. Emmâre Nefs'teki sıfatlar, Levvâme Nefs'te de mevcuttur, ancak bu halin farkındadır. Bazen ruh ve melekî kuvvetleri hissederek Yüce Yaratıcı'sına sığınıp ibadet eder ve böylece doğru yola girer, bazen de Emmâre Nefs'in etkisin de kalarak isyan eder, günah işler. Sonunda da pişmanlık duyarak tövbe eder. Peygamber Efendimizin: " Hemen o anda tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. " sözünün sırrına vakıftırlar.

İslâm bilginlerince; Levvâme Nefs sahibi olanlar, Emmâre Nefs'deki insanların yaklaşık yarısı kadardır. İlimleri azdır yani Kur'ân ayetlerinin derinliğine inememişler, ancak yüzeysel bilgiye sahip olmuşlardır. Şeytan; kuruntusuna devam etmekte, fakat tam olarak hakimiyet kuramamaktadır. Levvâme Nefs sahipleri, geçici Dünya nimetlerini ön planda tutan bir yaşam tarzı sürdürmeye devam ederler. Yalancılık, şehvetperestlik, alaycılık, kibir, cimrilik, kıskançlık, ihanet, öfke gibi kötü sıfatlardan kurtulma olmamıştır. Bunlar kendi nefisleri için ibadet yaparlar. İbadetleri; cennetteki huri kızları gılman (delikanlı) ları da içeren zevk ve sefa dolu yaşam çekiciliği ile cehennem korkularından kaynaklanır. Oysa ibadet; insanlara hayat gibi türlü nimetler veren, kendisini halife tayin eden, güzelliğin ve iyiliğin kaynağı Yüce Yaratıcı'ya O'nun sevgisi ve hoşnutluğu için yapıldığının sırrına erişememişlerdir. Ölümsüz Şair Yûnus Emre'nin dediği gibi: " Cennet cennet dedikleri, bir ev ile huri, isteyene vergil anı, bana Seni gerek Seni."

Levvâme Nefs'in sıfatlarından kurtulmanın yolu, nefs mücadelesi ve arınmasıdır. Bu da önce Cenâbı Hakk'a sığınıp tövbe etmek suretiyle başlar, emir ve yasaklara uymakla devam eder.

3) MÜLHİME NEFS

91/7-10: Nefsi ve insanı düzgün bir biçimde şekillendirdi. Sonra ona kötülük ve takvayı İLHAM etti. Benliğini temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.

Mülhime Nefs, ilham alan nefs demektir. İlham ise Allah tarafından kalbe gelen mana, sezgi, doğuş demektir. Tasavvuf ehline göre Mülhime Nefs'in sıfatları; ilim, doğruluk, tevazu, gayret, cömertlik, sabır ve şükür'dür. Bu sıfatları her kim toplamış ise, mülhime nefs basamağına yükselen benlik,ihsan ve yardım almaya hak kazanarak ilham almaya başlar. Bakara 2/216: " ... Allah bilir siz bilmezsiniz... " ayetinin de belirttiği gibi neyin kötü, neyin de iyi yani takva olduğunu, Cenâbı Hakk kullarına ilham ile hissettirmektedir. Yüce Yaratıcı, nefsin iyiliğe yönelmesinden sonra ilhamı da melekleri vasıtasıyla yapmaktadır. Fussilet 41/30-31: " Muhakkak ki (Rabbimiz Allah'tır) deyip, sonra doğrulukta devam edenler üzerine melekler sürekli inerek şöyle derler : Korkmayın, üzülmeyin de size vaat olunan cennete sevinin. Biz sizin hem Dünyada ve hem de ahirette dostlarınızız... " Böylece kulun, ilham almak suretiyle imanı ve ilmi yavaş yavaş artar ve iyi özellik ve sıfatlarla donanmaya başlar.

İçten alınan bilgi, kulaktan duymaktan daha sıhhatlidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur : " Fetvacılar sana fetva verselerde, sen bir de kalbine danış. " Cenâbı Hakk bu nefse erişenlere ilim ihsan etmiştir. Bu mertebe mü'minlerden alim olanların nefsidir. Mülhime Nefs sahiplerinde ilim ve doğruluk gibi özellikler olmakla beraber; amellerinde ve ibadetlerinde ihlâs yani içten gelen bir sevgi ve bağlılık tam teşekkül etmemiştir. Bu bakımdan bu mertebe; ayakların kaydığı yerdir, geri dönerek Levvâme Nefse de düşebilir. Azab ve kurtuluşun tam sınırında yer almıştır.

Rabbimize hamd olsun. Bizlere imanımızın artmasını nasip etsin!

4) MUTMAÎN NEFS

89/27: Ey emin ve mutmaîn olan nefs!
89/30: Gir Cennetime.

Mutmaînne Nefs; içi rahat, şüpheleri kalmamış, hakikatı anlayarak tatmine ulaşmış nefs demektir. Yüce Yaratıcı'sından aldığı ilhamlar neticesi ilâhî ışıkla aydınlanmış; Emmâre Nefs'in sıfatları olan şirk, zulüm, küfür, yalancılık, şehvetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık, kibir, cimrilik, hasedkıskançlık, ihanet, öfke gibi kötü sıfatları tamamiyle terk etmiş, imanı yücelmiş ve takva ahlâkı olan ilâhî özelliklere bürünmüştür. Fetih 48/4: " Allah, imanlarına iman katsınlar diye, mü'minlerin gönüllerine huzur ve mutluluk indirdi. " Mertebesi yükselerek imanı yücelen kul da, telaş ve endişenin yerini huzur ve güven duygusu alır. Rad 13/28: " Gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. " Mutmaînne Nefs sahipleri, cennetle ödüllendirilmiş mutlu kullardır. Hakikate ulaşmış olan bu mertebe de ayaklar kaymaz, ancak daha üst basamaklara çıkabilir.

Büyük veli merhum ElHac Muzaffer OZAK'ın Zeynel-Ül Kulub adlı risalesinde şöyle diyor: " Mutmaînne nefse ulaşanlar, artık kendilerinden kurtulmuş ve cennet ehli olmuş has kullar arasına girmiş demektir. Bu sıfat nefsin öyle bir sıfatıdır ki, Allahü Teâlâ'nın lütfu ile kalpleri, ilâhî ışık ile aydınlanır. Allahü Teâlâ'nın sevmediği bütün sıfatları terkeder ve bu nefsin sahipleri, hamd eden ahlâka bürünürler. Nefsi Mutmaîn, mü'minlerin ilimleri ile işleyen ve içten gelen imanları ile olgunlaşan, alimlerin nefs mertebeleridir. "

İslâm Dünyasına mükemmel bir tefsir kazandıran merhum Elmalı'lı Hamdi YAZIR'ın Mutmaînne Nefs ile ilgili görüşleri de şöyledir: " Nefsi Mutmaînne, esasen istikrarsız ve muhtaç olan sebepler, müsebbepler silsilesinden geçip bizzat müessir olan Allah'a yükselerek onu tanımak gayesinde karar kılan, vücudunda ve işlerinde O'ndan başkasına eğilmeyen ve Allah'a sadece O'nun için ibadet eden nefs demektir. Bunun manası da Nefsi Emmârenin aldatıcı arzularından Nefsi Levvâmenin kınayışlarından, masiva' (Allah'tan gayri) ya esaret bağlarından kurtulup hakiki hürriyeti kazanmak kararıdır. "

Mutmainne Nefs'ine erişenlerin sıfatları nedir? Hangi özellikler bu zatları yüceltmiştir? Tasavvuf ehlinin kabul ettiği sıfatlar genellikle şunlardır: Amel ve ihlâs (amellerde ihlâs üzere bulunma), tevekkül (Allah'ı vekil etme), cömertlik, riyazat (nefsi zora koşma), ibadet, şükür, rıza (razı olma)dır. Ancak Kur'ânı Kerîm; cennete en layık ve Cenâbı Allah'ın en sevgili kulunu, takva sahipleri olarak belirlemiştir. Âli İmrân 3/133: " Rabbinizden bir bağışlamaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete doğru yarışır gibi koşuşun. O takva sahipleri için hazırlanmıştır. " Yine Kur'ânı dinleyelim. Yunus 10/62-63: " Biliniz ki, Allah'ın velilerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edipte takvaya ermiş olanlardır. " Şu halde takva özelliklerine, takva sıfatlarına sahip olanlar; nefslerini arındırmış, iyi ahlâk sahibi olmuş ve Cenâbı Hakk'ın da sevgisi ne erişmişlerdir. Yücelmenin birinci şartı olan iman ve iman da kemale erişmek ancak sevgi ile ve sevgiden de ileri aşkla olmaktadır. Bakara 2/165: " İman edenlerin Allah'a sevgileri çok şiddetlidir. " Yücelmenin ikinci şartı olan takva için ise Kur'ân, takvanın özellikleri ile ilgili olarak yaklaşık on temel ibadet emri vermiştir : Muhsin olma, sabır-tevekkül, ilim, af edici ve af dileyici olma, ahde vefa, adalet-dürüstlük ile infak, namaz, zekât ve oruç ibadetlerinde devamlı olmak, bu görevleri içtenlik ve samimiyetle yerine getirmektir. O halde Mutmainne Nefsin sıfatları da anayasamız olan Kur'ânın açıkladığı özelliklerdir. Mutmaînne Nefs sakinleri takva yaşamına geçmiş mutlu benliklerdir.


İşte bu ilâhî sıfatları üzerinde toplayan kutlu ve mutlu zatlar, Mutmaînne Nefs sahibidir ve cennet de onlar için hazırlanmıştır.

Mutmaînne'nin üst kemal mertebeleri olan Râziyye ve Merdiyye'de aynı özelliklere sahip ancak daha derine inmiş ve daha yücelmiş evliyaullah (veliler) olmuş nefslerdir.

5) RÂZİYYE NEFS

89/28: Dön Rabbine, sen O'ndan... razı olarak
89/30: Gir Cennetime.

Raziyye Nefs; razı olan, memnun olan nefs demektir. Bu yüce makam velilerin mertebesidir. Mutmaînne Nefs de tam bir güven içinde olan kul; kadere ve her türlü oluş sırlarına tam rıza gösterir, herşeyin Allah'tan geldiğinin gerçeği ile felaketleri de mutlulukları da aynı zevk içinde yaşar. Çünkü her oluş; bir gizli sebebin neticesidir, iman etmiş kulun da hayrı ve mutluluğu içindir.

Velilerin mertebelerine yalnız çalışmakla ulaşılamaz. Cenâbı Allah kulunu isterse bu makama getirir. Şura 42/13: " ... Allah dilediğini kendine seçer... " Bu mertebeye ulaşanlar bazı ilâhî yeteneklerle donanır ve keramet sahibi olurlar. Keramet, velilerin ilâhî lütuf ile gösterdiği büyük hünerdir. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmaktadır: " Ben kulumu sevdiğim zaman onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli olurum. "

Elmalı'lı Hamdi Yazır " Allah'tan razı olarak Rabbine dön..." hitabı ile ilgili şu açıklamayı getirmiştir: " Bir kısım müfessirler, bu hitabın Nefsi Mutmaînne'ye Dünyada her zaman yöneltilmiş olduğunu kabul etmişlerdir. Bu bize daha isabetli ve daha faydalı görünmektedir. Sıkıntı ve sevinç zamanlarında kaza ve kadere güzelce dayanabilmek ve böylece bu sınav ve eğlence aleminin zorluklarını aşmak Nefsi Emmâre ve Levvâme tabiatına uygun olmadığı gibi Nefsi Mutmaînne doğasına da kolay gelmez. Bu oluş, Nefsi Mutmaînne'nin kemal mertebeleri olan Raziyye ve Merziyye'nin özelliklerindendir..."

Raziyye nefs'in sıfatları nelerdir? Bu yüce makamda insanî nitelikler yerini ilâhî özelliklere bırakmıştır. Raziyye'nin sıfatları, takva sahibinin özellikleri bahsinde net bir şekilde verilmiştir. Mutmaînne Nefs bölümünde de açıklandığı gibi bu nitelikler; infak, muhsin olma, ilim, sabır-tevekkül, ahde vefa, adalet-dürüstlük, namaz, zekât v.s.dir. İşte Kur'ânı Kerîm; bu sıfatlara bürünmüş, takva yaşamında ihlâs ile yücelmiş benliklere Allah'ın dostu (veli) demektedir. Veliler için Yûnus 10/64 de şöyle buyrulmuştur: " Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimeleri değişmez. İşte budur o büyük kurtuluş. "

6) MARZİYYE NEFS

89/28: Dön Rabbine, sen O'ndan O senden razı olarak
89/30: Gir Cennetime.

Marziyye Nefs; razı olan, memnun olan nefs demektir. Rıza mertebesindeki benlik, bütün işlerinde Allah'ın yasalarını içtenlikle ve samimiyetle uygularsa, Cenâbı Allah'ın lütuf ve ihsanı ile Marziyye Makamına yükselir. Kul Yüce Yaratıcı'sından razı olduğu gibi, Cenâbı Allah da kulundan razı olur. Cenâbı Hakk ile kulunun birbirinden memnun olması, o kul için ne büyük bir eriş ve mutluluk kaynağıdır? Kul Allah'ta fani olmuş, irade tekleşmiş, günah-sevap endişesi kalkmış, ikilik ve farklılık kaybolmuş, Hakk ile kul bütünleşmiştir. Marziyye nefsin velileri; olayları ilâhî ilim ile gören, gizli sebepleri ve ilâhî sırları bilen Yüce Benlik'lerdir.

Marziyye Nefs'in sıfatları nelerdir? Mutmaînne'nin kemal mertebeleri olan Raziyye ve Marziyye Nefs'lerin özellikleri Kur'ân'ın açıklamalarına göre Mutmainne'dekinin aynıdır. Ancak Marziyye makamı sahipleri ilim ve kemalde çok daha derine inmiş ve çok daha yücelmiş velilerdir.

Bizim makamımız, bu yüce zatları anlayacak ve anlatacak bir seviyede hiç şüphesiz ki değildir. Ancak Cenâbı Hakk'ın verdiği istidat ve kabiliyet ile muteber kitaplardaki bilgilerle bu gerçekleri içtenlikle yansıtmaya çalışıyoruz.

Rabbim! Kusurlarımdan dolayı af ve mağrifetine sığınırım...

7) KÂMİLE NEFS

Kâmile Nefs; kemale ermiş, kusursuz, tam arınmış nefs demektir. Bu makama Safiyye ve Sâliha Nefs de denir. Kamile Nefs sahipleri, nefsin basamaklarında en üst noktaya oturmuş Büyük Ruh'tur. Bu mertebe peygamberlerin nefsidir. Kendi varlığı yok olmuş, Cenâbı Hakk ile bütünleşmiştir. Diğer velilerde kısım kısım bulunan özellikleri şahsında birleştirmiştir. Cenâbı Allah tarafından insanlara gönderilen ilâhî bir ışıktır, o her zaman verme ve ihsanda bulunma halindedir.

Cenâbı Hakk'ın ilminden ve kudretinden ihsan etmesi ile gizli sırları öğrenme mutluluğuna erişen kul, Dünya plânındaki makamların en yücesine yükselmiştir. Bilinen ve bilinmeyen alemleri ziyaret edebilir. Cisimlerin moleküllere ayrılıp, enerji dalgası haline dönüştürüldükten sonra, istenilen bir yere giderek orada tekrar yoğunlaşması, şüphesiz ki ilâhî ilim için tabii bir neticedir. Zaman ve mekân sorunu olmadığından, zaman ve mekân ötesine ulaşabilir. " Ben kulumu sevdiğim zaman onun duyan kulağı, görengözü, tutan eli olurum. " sözünün sırrına ermiştir.

Kâmile Makamı sahipleri, nefslerinin putunu kırarak, kendi varlık kuşkularını terk etmiştir. Ölümünden kalkacak olan nefs perdesinin arkasını görmüş ve Cenâbı Allah'ın lütfu neticesi Kendisiyle diyaloğa girmiş, " ölmeden evvel ölün " hadisindeki gerçeği bu Dünya da iken yaşamıştır.

Büyük veli merhum El-Hac Muzaffer Ozak Risalesinin Kâmile Nefs bölümündeki yazılarının sadeleştirilmişi de şöyledir: " Mardiyye Nefs'i hakkıyla tekmil buyuranlar, Allahü Teâlâ'nın yardımı ile bu makamın üstünde bulunan Nefsi Safiye'ye erişirler, Hak ile her zaman görüşürler. Hakk ile söyleşirler, gizli sırları bilirler... Nefsi Safiyye öyle yüce bir makamdır ki, Hakk Teâlâ'nın meskene ihtiyacı olmamasına rağmen, Zat'ı ile kulu arasındaki ESRAR MAKAMI vardır. Bu makamın oluşları ve sıfatları müthiş zevk alınacak bir durum olmakla beraber; ne tarifi, ne özelliklerini söylemek ve ne de ifade etmek asla mümkün değildir. Tatmayan bilmez, vasıl olan söyleyemez. Zira bu makam KABE-KAVSEYN makamıdır. Bu mertebe, peygamberlerin kutsal nefislerinin makamıdır.

" Ya Rabbi! Keremin ve lütfunla bizleri bu makama vasıl eyle... "
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
Allah razı olsun emeğinize sağlık

NEFS

NEFSİN YARATILIŞI
Allah insanın fizik vucudunu yarattıktan sonra ona nefs verdi. Ve Rabbimiz Secde suresi 9'uncu ayette "Sonra onu nefsle dizayn etti" buyuruyor.
32/ SECDE-9: Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.Nefs, insanın üç vücudundan bir tanesidir. Secde suresinde bu üç vücuda ait işaretleri görebiliyoruz. Allah'u Teala;
"sonra" sözüyle daha önce yarattığı fizik vücudu işaret ediyor.
"dizayn etti" derken nefsten bahsediyor. (nefs dizayn edilerek yaratılmıştır. Şems 7 Ve Allah semi ve basar hassalarını nefs kalbin içine koyuyor. Bakara 7- Casiye 23 )
Onun içine ruhundan üfürdü derken üçüncü vücudumuz olan ruhun yaratılışını anlatıyor.Demekki insan yaratılışta 3 vücutla yaratılmıştır.
ÜÇ VÜCUDUMUZUN FARKLILIKLARI
1- Hepsi farklı özelliklerin sahibidir. Bak; nefsin özellikleri,
ruhun özellikleri, fizik vücudun özellikleri.
2-Hepsinin yaratılışı farklıdır. (Fizik vücut halk edilerek, Nefs seva
edilerek, Ruh üfürülerek yaratılmıştır.) Bak; yaratılış
3-Hepsinin madde oldukları alemler farklıdır. (Fizik vücut- zahiri
alemde, Nefs -berzah aleminde, Ruh- Emr aleminde madde olurlar.)
Bak; alemler
4-Allah'ın bu üç vucuttan aldığı yeminler farklıdır. (Fizik vücudun
yemini-ahd, Nefs'in yemini-yemin, Ruh'un yemini- misak) Bak;
yeminler
5-Üç vücudumuz da farklı şekilde yeminlerini yerine getirirler.
(Fizik vücut- Şeytana değil Allah'a kul olarak, Nefs- tezkiye olarak,
Ruh- Allah'a ulaşarak ) Bak; yeminler
ÜÇ VÜCUDUMUZUN BENZERLİĞİ1-Üç vücudumuz için Allah zahiri dünyada farz emirler buyurmuştur.
Her üç vucutta bu dünyada bu emirleri yerine getirmek
mecburiyetindedir.
2-Üç vücudumuz için de bu dünya hayatında Allah'a teslim olmak
asıldır.
3-Üç vücudumuzun da teslim olmaları birbirlerine bağlıdır. Bağımsız
hareket edemezler. Nefs tezkiye olmadan, ruh teslim olamaz. Ruh
teslim olmadan fizik vücut teslim olamaz, fizik vücut teslim
olmadan nefs teslim olamaz.
NEFSİN İKİ YÖNLÜ YARATILMASI

Ve Allah'u Tealâ şems suresi 7inci ayetinde de;
91/ ŞEMS-7: ve nefsin ve mâ sevvâhâ
Yemin ederim ki o nefs sevva edildi (7 kademede). Buyurmaktadır.
Bu yedi kademe;
1- Nefs-i Emmare
2- Nefs-i Levvame
3- Nefs-i Mulhime
4- Nefs-i Mutmaine
5- Nefs-i Radiye
6- Nefs-i Mardiye
7- Nefs-i Tezkiye
Yukarıda saydığımız nefsin kademeleridir. Nefs bu dünyada yaşarken bu kademeleri yaşaması ve 7inci kademeye ulaşarak tezkiye olması gerekmektedir. Bu kademeler insanın nefsiyle mücadelesini göstermektedir. İnsan neden nefsiyle mücadele etmelidir? Çünkü her insanın nefsinde 19 afet vardır.
74/ MÜDESSİR-30-: aleyhâ tis'ate aşer
19 üzerinizedir.

1- Cehalet
2- Cimrilik
3- Dedikodu, Gıybet
4- Fitne, Fesat
5- Gurur, Kibir
6- Haset ve Düşmanlık
7- Hırs, Şehvet
8- İsyan
9- İptila
10- Kin ve Nefret
11- Küfür
12- Mürailik
13- Nankörlük
14- Öfke, Gayz
15- Sabırsızlık
16- Vefasızlık
17- Yalan
18- Zulüm
19- Zan
Nefste mevcut olan bu 19 afet sebebiyle Melekler Rabblerine karşı çöyle diyorlar;
2/ BAKARA -30:
(Hani) o zaman Rabb'in meleklere: "Ben muhakkak ki yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler de): "Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni hamdinle tesbih ve takdis ediyoruz" demişlerdi. (Rabb'in de) "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim…" buyurdu.
Burada nefsimizin zulmâni yönüne işaret edilmektedir. Melekler nefsin iki yönlü yaratıldığını bilmemektedir. Meleklerde nefs yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Rabbimiz bize ihsan ettiği nefsi iki yönlü yarattığını, Tin Sûresinin 4. ve 5.Âyet-i Kerîmesinde şöyle açıklıyor.
95/ TİN-4: lekad halaknel' insâne fiy ahseni takviymin.
Andolsunki, biz insanı (insanın nefsini) en güzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim içinde yarattık.95/ TİN-5: sümme redednâhü esfele sâfiliyn.
Sonra onu esfeli sâfiline reddettik.
Âyet-i Kerîme'nin ikinci kısmında sözü edilen Esfel-i Sâfilîn, Ahiret hayatında, Cehennemle cezalandırılan nefsin bulunduğu yerdir. Nefs burada rehinedir. Yeryüzünde ikame edilen Adem oğlunun, nefsini, Rabbimize verdiği tezkiye yeminine uygun bir şekilde tezkiye, terbiye etmediği sürece iblise tâbî olup, Cehennem'in en alt katıyla cezalanacağını, Rabbimiz açıklıyor.
İnsana verilen bu dünya hayatı, rehine olan nefsini kurtarmak içindir. Eğer rehine kurtulursa, insandaki emanet olarak bulunan ruh da Allah'a verdiği misakini yerine getirebilecek, Allah'a ulaşabilecektir.
Âyet-i Kerîme'nin birinci kısmında ise, dünya hayatını yaşarken insanın Elestü Birabbiküm günü Rabbimize verdiği misaka uygun olarak nefsini evvela 7 kademede tezkiye, sonra terbiye ve tasfiye etmek suretiyle en güzel biçime dönüştürebilecek şekilde yaratıldığı beyan ediliyor.
Demek ki, nefs başıboş bırakılıp, tezkiye, terbiye ve tasfiye için, dünya hayatını yaşarken bir şey yapılamazsa, şeytanın insan vücudundaki melcei (sığınağı) olan nefs, şeytanın negatif telkinleriyle, Cehennem'in en alt katı olan Esfel-i Safilin'e gidecektir.
Eğer nefs tezkiye, terbiye ve tasfiye edilebilirse Ahsen-i Takvim'e dönüşerek, ruhun halleriyle hallenir, adeta vücut ülkesinde ikinci bir ruh olur. Buradan anlıyoruz ki, nefs iki yönlü bir mahlûktur.
7/ ARAF-172: Ve o zamanki (ezelde) Allah Adem oğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini çıkardı (aldı) ve onları nefsleri üzerine şahit tutarak dediki:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
Dediler ki:
"Evet (Sen bizim Rabbimizsin) Biz şahitleriz."
Kıyamet günü: "Muhakkakki biz bundan gafilleriz." (bizim bundan haberimiz yoktu) demesinler diye
.
Nefsin yemini, dünya hayatında 7 tezkiye kademesinde tezkiye olmaktır. Ruhun misakı ise tezkiye olan nefsin her tezkiye kademesine paralel olarak 7 kat yükselerek, 7. kattan sonra 7 alemi aşarak, varlıklar aleminin son noktasından (Sidratülmüntehâ'dan) yokluğa geçerek, yoklukta (Adem'de) Allah'ın Zat'ına ulaşması, orada yok olması ve Rabbine teslim olmasıdır. Fizik vücudun yemini (ahd) ise Allah'a kul olmaktır.
Vücut ülkesinde Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun, verdiği misakı yerine getirmemesi düşünülemez. Fakat, Rabbimiz, ruhun misakını yerine getirebilmesini, nefsin tezkiye olması şartına, yani nefsin Rabbimize verdiği yemini yerine getirme şartına bağlamıştır.
91/ ŞEMS-9: kad efleha men zekkâhâ.
Andolsunki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer).
Bu da nefsimizin değişerek yarıdan daha fazla nurla dolması halidir.
NEFSİN DEĞİŞEBİLME ÖZELLİĞİ

Peygamber Efendimiz (SAV) in harpler tamamlandıktan sonra "artık küçük cihadlar bitti, şimdi büyük cihad başlıyor" sözündeki büyük cihat nefse karşı açılan savaştır.
Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz. Hz. Adem'e (AS) nefs verip de, diğer mahlûklara üstün kılınca, nefsi olmayan meleklerden Harut ve Marut isimli iki Melek:
" ... Yüce Rabbimiz bize de nefs ihsan eyle ve ona nasıl hakim olacağımızı ispat edelim." demişlerdir.
Allahû Tealâ bu talebi kabul ederek, bu iki meleği Babil şehrine indirmiş. Orada her ikisi de nefslerine yenilerek bir kadının ırzına geçerek ve kadının kocasını öldürerek, nefse hakîm olmanın ne kadar güç bir şey olduğunu anlamış ve Allah huzurunda mahcub olmuşlardır.
İslâm'ın temel fonksiyonu, nefsimizin tezkiye, ve tasfiye edilmesidir. Varılması murad edilen ise nefsimizi başlangıçta 7 tezkiye kademesinde tezkiye etmek ve buna devamla 7 velâyet kademesinde de terbiye ve tasfiye ederek, ruhun halleriyle hallenmesini sağlamaktır. Yani nefsin, ruhun tüm hasletlerini muktesebatına almak suretiyle, ruhun hoşlandığı şeylerden zevk almasını ve bunlardan vazgeçemez hale gelmesini sağlamaktır.
Nefs başlangıçta isyankârdır. Onu tezkiye etmek lâzımdır. Nefsin tezkiyesi ona istediklerini vermemekten geçer. Nefsine her istediği münkeri nehy edildigi halde, ikram eden, mâ 'ruf ile emr olunmasına rağmen bundan içtinap eden kul, nefsinin emrindedir Yani nefsi emmarededir.
Nefs, bir azgın ata benzer ki, zaptı rabt altına, kontrol altına alıp da, kumanda edebilen kişinin ruhu, Rabbine vuslat olur ve Allah'ın Zat'ında fani olarak, O'na teslim olur. Fakat at, (Yani nefs) gemi azıyı alırsa, sahibini şeytana götürüp teslim eder.
Müridin, sülûkunu tamamlıyabilmesi, nefsinin 7 tezkiye kademesinde tezkiye edilmesine, yani kontrol altına alınmasına sıkı sıkıya irtibatlıdır. Nefsin tezkiyezinde vasıta emirler pek çoktur. Namaz, oruç zekat, sadaka, hacc, zikir, dünya çalışmasının ibadet kılınması gibi yerine getirilmesi gereken pek çok emrin yanında, sakınılması gereken içki, kumar, puta tapmak, fal, dedikodu vb. birçok yasaklar da mevcuttur.
Nefsin tezkiyesinde en önemli vasıta zikirdir. Fakat zikrin yanında orucun önemi azımsanamayacak derecededir. Nefs için başlangıçta, oruç bir azabdır. Bir işkencedir. Nefs, ruhun hüvviyetine sokulmak istendiği zaman önce isyan eder, fakat tezkiye ile kontrolü sağlanıp, ruhun hüvviyetine girince, ruhun hoşlandığı şeylerden zamana paralel olarak hoşlanmaya başlar ve oruçda nefs için bir zevk olmaya başlar.
NEFS KENDİSİNE ZULMEDER
Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz.leri Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor.
10/YUNUS-44: İnnallahe lâ yazlimünnâse şey'en ve lâkinnennâse enfüsehüm yezlimûn.
Şüphesiz Allah insanlara asla zulüm etmez. Lâkin insanlar kendi nefslerine zulmederler.
Umumiyetle burada, nefsin talep ettiği şeyleri ona vermemek, ona yapılmış bir zulüm olarak tefsir edilip, izahta büyük güçlük çekilmektedir.
Ruhun Rabbine vuslat olabilmesi, nefsin tezkiye edilmesiyle mümkündür. Nefsin tezkiyesi ise, ona istediklerini vermemek ve Rabbimizin emir buyurduğu Amilüssâlihat'ı ona yaptırmakla mümkündür. İnsanın dünya va ahiret saadetine erebilmesi kesin olarak, nefsin bu vasıta emirleri belirli bir ölçü ve zaman içinde yerine getirebilmesine bağlıdır. Fakat, başlangıçta cehaleti sebebiyle bunu fark edemiyen nefsimiz, dünya zevklerine meyyal olması ve hırs afeti sebebiyle Allah'ın yap dediklerini yapmaz, emre karşı gelir, isyan eder, Allah'ın yasak ettiği şeyleri de kendisinin hoşlanması, zevk duyması sebebiyle yapar. Bu ise sürekli Allah indinde, derecat kaybetmesine, yani kendisine zulmetmesine sebep olur. Zulüm, bir üzüntü kaynağı olduğuna göre dünya ve ahiret hayatında hep pişmankâr bir davranışla yaptıklarına pişman olmaktadır.
Kimi kişiler, nefse istediklerini vermemeyi, nefse yapılan bir zulüm olarak mütalâ etmektedirler. Bu kesinlikle yanlıştır. Meselenin çözümü basittir. Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun emirlerinin vücut ülkesinde tatbik edilmesi halinde, yani Amilüssalihat işlemek ve münkerden sakınmak halinde derecat kazanılır. Nefsimizi, zikirle tezkiye kademelerinde tezkiye edip, sonunda emanet olan ruhumuzu sahibi olan Allah'u zülcelâl Hz.lerine ulaştırmamız temel hedeftir. Nefsin bu emirleri yerine getirmemesi derecat kaybına sebep olur. Kaybedilen derecat sebebiyle, ruh, sahibi olan Allah'u zül-Celâl Hz. lerine yükselemez ve Rabbine kavuşma emri olan vuslatı gerçekleştiremez.
Bu sebeple derecat kaybetmemiz, nefsimize zulmetmemiz anlamına gelmektedir. Kim şer işlerse o kişi derecat kaybeder. Her şer işlemede insan sıkıntı duyar. Her hayırı işlemede ise ferahlık ve huzur duyar. İşte nefse Allah'ın yasak ettiği şeyleri vermek şer işlemektir, kişinin nefsine zulmetmesidir. Allah'ın emrettiği şeyleri yapmamak ta aynı sonuca ulaştırır.
Kişi şer işlemiş olur ve derecat kaybeder. Bir insanın Cehennem'e gitmesinin temel nedeni kaybettiği derecatın kazandığından fazla olmasıdır. Cehennem'de ise azab çekilir. Buna sebep olanda kişinin derecat kaybetmesi olduğuna göre derecat kaybeden kişi kendine zulmetmiş oluyor.
Diğer taraftan nefsin her şer işlemesi sonunda, ruh mutlaka nefse işlenen günahla paralel bir azab tatbik eder. Bu azaba halk arasında vicdan azabı denir.
29/ ANKEBUT-40 : Bunlardan herbirini kendi günahlarıyla muaheze ettik. Onlardan kimine taş fırtınası yağdırdık, kimini de korkunç bir ses aldı. Kimini yere geçirdik, kimini suda boğduk, Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar, nefslerine zulmettiler.
28/KASAS-16: Kale Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirli feğafera lehü.
Rabbim ben nefsime zulmettim. Artık beni bağışla, dedi. Allah onu bağışladı.
16/NAHL-118: Ve alellezîne hâdû harramnâ mâ kasasnâ aleyke min kablü ve mâ zalemnâhüm ve lâkin kânû enfüsehüm yezlimûn.
Yahudilere haram kıldığımızı daha evvel sana haber vermiştik. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar (bu yasaklara riayet etmemek suretiyle) nefslerine zulmettiler.
Nefsin yaptığı bu zulümler, ruh tarafından nefse misliyle ödettirilmektedir. Ruhun, nefs üzerinde tatbik ettiği vicdan azabı, nefsin ruhun emirlerini tatbik etmeyip ruha zulüm yapmasından kaynaklanmaktadır. Eğer nefs, ruhdan gelen emir ve nehiylere, harfiyyen uysa zulüm olmaz. Zulmün olmadığı yerde ruhun nefs üzerine tatbik ettiği, mânevi vicdan azabından da bahsedilemez.
Vicdan aklın bir fakültesidir. Eğer ruh aklı ikna ederek fizik vücudun hayır işlemesine sebeb olursa vicdan rahatlar, huzur duyar. Ama nefs aklı ikna ederek fizik vücuda şer işletirse, o takdirde ruh bu şerre ortak olmaz, vucuttan şer işlenirken ayrılır. Ama vicdan istemesede nefsin oyununa alet olacaktır. Daha sonra ruh tekrar dönerek insana azap eder. Tabii vicdanda nefsle birlikte bu azabı yaşar.
NEFSİN 19 AFETİ
Bilindiği gibi nefs 19 kötü afet taşımaktadır.
Bu afetlerden herbiri şeytan için bir sığınaktır. Şeytan bu sığınaklara ulaşarak bizi idlâle düşürmek için tesirlerini yani telkinlerini gönderir. Bu nefsani telkinler bize hangi ölçüde tesir ederse, o ölçüde idlâle veya iğvaya düşeriz, nefsâni talep, ruhun talebiyle paralel olabilir.
Bu noktada biz ihlastayız. Velâyetin 6. kademesindeyiz. Nefsani talebiniz, ruhun talebinden farklı olarak tezahür edebilir. Biz bu farklı tezahür eden talebe uyarak bir amel işlersek derecat kaybediyoruz. Derecat kaybetmemiz ise, bizim nefsimize ve ruhumuza yapılmış bir zulümdür.
Allahû Tealâ Buyuruyor:
4/ NİSA-78: eyne mâ tekûnû yüdrikkümülmevtü ve lev küntüm fiy burûcin müşeyyedeh, ve in tüsıbhüm hasenetün yekuûlû hâzihi min indillâh, ve in tüsıbbüm seyyietün yekuûlû hâzihî min indik, kul küllün min indillâh, femâli hâulâilkavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadiysâ.
Nerede olursanız olun ölümü idrak edersiniz, hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile senden dolayı onlara bir iyilik isabet ederse; bu Allah'tandır derler. Bir kötülük isabet ederse; bu senin tarafındandır derler. De ki; hepsi Allah'ın katındandır. Bu topluluğa ne oluyorki söz anlamaya yanaşmıyorlar.
Bir peygamberin kendisinden sadır olan davranışlarının hiç birisi nefsani değildir. Çünkü; Peygamber Allah'ın tasarrufundadır.
4/ NİSA-79: mâ esâbeke min hasenetin feminallahi ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi resûlâ, ve kefâ billâhi şehiydâ.
Sana ne iyilik isabet ederse, Allah'tandır. Sana ne kötülük isabet ederse, kendi nefsindendir. (Eğer derecat kaybedecek bir şey yapmış olsaydın.) Ve seni insanlar için Resûl olarak gönderdik ve Allah şahid olarak yeter.
Nefsimizde mevcut olan, 19 şer kaynak sebebiyle biz bir talebin sahibi isek bu talebin sonunda şer kazanmamız mutlaktır. Bu nedenledir ki bize isabet eden her kötülük nefsimizde mevcut olan bu 19 şer kaynağın, herhangi birisinin sebebiyledir.
1- CEHALET
İnsanın Allah yolunda yükselmemesi cehaleti sebebiyledir.
33/Ahzap-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ.
- Şüphesiz insan zalimdir ve cahildir.
2/Bakara-80- Em tekûlûne alellâhi mâ lâ ta'melûn.
- Yoksa, Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz.
2/Bakara-169- İnnemâ ye'müruküm bissûi velfahşâi ve en tekûlû alellâhi mâ lâ ta'lemûn.
- Şeytan, muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.
2- CİMRİLİK
Cimrilik Yüce Rabbimizin zekât, birr ve sadaka emirlerini yerine getirmeye en büyük engeldir.
17/İsra-100- Kul 1ev entüm temlikûne hazâine rahmeti Rabbî izen leemsektüm haşyetel-infâk, ve kânelinsânü katûrâ.
- Rabbimizin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız , tükenir korkusuyla infâk etmezdiniz, zaten insan pek cimridir.
57/Hadid-24- Ellezîne yebhalune ve ye'mürûnennâse bil bahl, ve men yetevelle feinnellâhe hüvelğaniyyülhamîd.
- Onlar ki, Hem cimrilik ederler, inananlara da cimrilik yapmayı söylerler. Şüphesiz Allah, Ganidir, Hamîd'dir.
47/Muhammed-38- Hâ entüm hâülâi tüd-avne litünfikû fî sebilillâhi feminküm men yebhal, ve men yebhal feinnemâ yebhalü an nefsih.
- İşte sizler, Allah yolunda sarfetmeğe çağrılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik ediyor, cimrilik yapan kendisi için yapar.
3- DEDİKODU, GIYBET
Yüce Rabbimiz biraraya gelen kullarının Allah'tan bahsetmesini ve böylece zikir yaptıkları için Allah'ın salâvat nuru ile ferahlanmalarını ister. İnsanlar ise dedikodu ve gıybetle Allâh'dan değil, insanlardan bahsederek ve nefslerinden de birşeyler katarak derecat kaybetmektedirler.
49/Hucurat-12- Velâ tecessesû ve lâ yağteb ba'duküm ba'dâ, e yühıbbü ehadüküm en ye'küle lahme ehîhi meyten fekerihtümûh.
- Gizli şeyleri merak edip araştırmayın, dedikodu yapmayın. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İşte tiksindiniz.
68/Kalem-10,11,12- Ve lâ tütı'küllle hallâfin mehînin. Hemmâzin meşşâin biriemîmin Mennâın lilhayri mü'tedin esîm.
- Yemin eden, ayıp araştıran, değersiz laf taşıyan, nâsı hayırdan alıkoyan, hukuka tecâvüz eyleyen, günaha dadanan kimselere itaat etme.
24/Nur-15,16- İz telekkavnehû bielsinetiküm ve tekûlûne biefvâhiküm mâ leyse leküm bihî ılmün ve tehsebûnehü heyyinen, ve hüçve indellâhi azîm. Ve lev li iz semi'tümûhü kultüm mâ yekûnû lena en netekelleme bihâzâ, sübhâneke haza bühtânün azîm.
- Hani onu dilden dile dolaştırıp hiçbir bilğiniz olmadığı şeyleri ağzınıza alıyor, Allah yanında büyük bir günah olduğu halde onu kolay sanıyordunuz. Bunu istediğiniz vakit: "Böyle şeyi ağzımıza almak bize yaraşmaz. Aman Allah'ım! Sen bundan münezzehsin, bu büyük bir Bühtan'dır." demeliydiniz.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermibihî berîen fekadihtemele bühtânen ismen mübîna.
- Her kim bir suç işlerse veya bir günah kazanır sonra onu günahsıza atarsa bir iftirada bulunmuş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
4- FİTNE, FESAD
İnsanların tevhid akidesinin gereği olarak Sırât-ı Müstakîm üzerinde bulunmaları ve tek bir fırka oluşturmaları Allah'ın emridir. İnsanların arasına fit sokarak onları birbirine düşmân yapmak veya bu istikamette çalışmak fitne çıkarmaktır. Fesad da benzer anlamdadır.
5/Maide-64- Küllemâ evkadû nâran lilharbi etfahallâhü ve yes-avne fil-ardı fesâdâ, vallâhû yühıbbülmüfsidîn.
- Onlar her ne zaman harp için ateş yaksalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde fesat için çabalarlar. Allah fesat çıkaranları sevmez.
2/Bakara-60- Ve lâ ta'sev fil-erdı müfsidîn.
- Yer yüzünde fesad çıkararak haddi aşmayınız.
2/Bakara-191- Velfitnetü eşeddü minelkatl.
- Fitne katilden şiddetlidir.
2/Bakara-217- Ve saddûnan sebîlilâhi ve küfrünbihî velmescidliharâmi ve ihrâcü ehlihî minhüekberu indellih, velfitnetu ekberu minelkatl.
- İnsanları Allah yolundan alıkoymak Allah'ı tanımamak, insanları Mescid-i Haram'dan alıkoymak, ahalisini ondan çıkarmak ise, İnd-i İlâhi'de şer bakımından daha büyüktür. FİTNE KATİLDEN DAHA BÜYÜKTÜR.
2/Bakara-193- Ve Kâtilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûneddînu lillâh, feinintehev felâ udvâne illâ alezzâlimiyn.
- Fitneden eser kalmayıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla kıtal edin (savaşın). Onlar vazgeçerlerse onlara el uzatmak yoktur. El uzatmak yalnız zalimleredir.
8/Enfal-39- Ve kâtilûhüm hattâ lâ teküne fitnetün ve yekûneddiynü küllühü lillâh, feinnintehev feinnnallâhe bimâ ya'melune basîr.
- Hiçbir fitne kalmayınca bütün din Allah için oluncaya kadar onlarla kıtalde bulunun. Onlar küfürden vazgeçerlerse, onları salıverin. Çünkü Allah, işlediklerini görür.
8/Enfal-73- Vellezîne keferû ba'duhüm evliyâü ba'di, illâ tef-alûhü tekün fitnetün fil-ardı ve fesâdün kebîr.
- Kâfîr olanlar birbirlerinin velileridir. Siz de bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve musibet, büyük bir fesat hasıl olur.
5- GURUR, KİBİR
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
Bu 19 afetten

11- Küfür ile ilgili görüşlerini alabilir miyim tahsiye?

Bu 19 afetten

10-Kin ve nefret ile ilgili görüşlerini alabilirmiyim caferi??

İnanın böyle yazılar yazarak hala nefsi davranıyorsunuz..Öncelikle yapılan yorum asılan yazıya uygun değil..Tahsiye72'ye özür dilemesi için fırsat vermiyorsunuz..Hala hatasını yüzüne vuruyosunuz..Ben eminim ki tahsiye abi yaptığı hatayı görecek kadar olgun bir insandır..Açılan güzel bir konu var..Lütfen başka yerlere saptırmayalım..
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

hay hay devamını da yazayım inşaallah Allah kuranda diyorki herşeyi zıddıyla kaim kıldık ruhumuzdada 19 haslet güzellik var nefsimizde zulum var ruhumuzda adalet var nefsimizde gurur var ruhumuzda mütevazilik var nefsimizde dedikodu var ruhumuzda ketumiyet var

5- GURUR, KİBİR
İnsanların büyük bir kısmı gurur ve kibirleri yüzünden hem ahiret mükâfatını hem de dünya saadetini kaybederler, çünkü onlara gök kapıları açılmaz.
40/Mü'min-56 - İnnellezîne yücadilûne fî âyâtillâhi biğayri sültânin etâhüm, in fî sudûrihim illâ kibirun mâ hüm bibâliğîh, festeızbillâh....
- Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir sultan olmadan tartışanların gönüllerinde ulaşamayacakları bir kibir vardır. Allah'a sığın.
11/Hud-l0- Ve lein ezeknâhü na'mâe ba'de darrâe messethü leyekûlenne zehebesseyyiâtü annî, innehû leferihun fehûr.
- Eğer ona bir zarardan sonra bir ni'met tattırsak, muhakkak ki, benden bütün sıkıntılar gitti diyecektir. Çünkü o şüphesiz şımarık ve böbürlenendir.
2/Bakara-206- Ve izâ kîle lehüttekillâhe ehazethül-ızzettü bil-ism.
- Ona Allah'dan sakın deyince, gururu kendisine günah işletir.
7/Araf-40- İnnellezîne kezzebû biâyâtinâ vestekberû anhâ lâ tüfettehu lehüm ebvâbüçssemâi.
- Âyetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp, inkâr edip) tekebbür edenlere gök kapıları açılmaz.

6- HIRS, ŞEHVET
Hırs ve şehvet insana Allah'ın yolunda çok derecat kaybettiren ve çok pişmanlık çektiren iki afettir.
70/Mearic-19- İnnel-insâne hulika helûâ.
- İnsan, şüphesiz hırslı yaratılmıştır.
64/Tegabün-16- Ve men yüka şühha nefsihî feüllâike hümülmüflihûn.
Nefsinin hırsından korunabilen felâha saadete erer.

7- HASED VE DÜŞMANLIK
İnsanların fırkalara ayrılması, birleşmemesi, tevhidi gerçekleştirmemesi hep hased ve düşmanlık sebebiyledir.
60/Mümtehine-4- Ve bedee beynenâ ve beynekümül-adâvetü velbağdâü ebeden hattâ tüminû billâhi vahdeh.
- Sizinle aramızda bir tek Allah'a îmân edinceye kadar ebediyyen adâvet şiddetli bir nefret aşikar olmuştur.
4/Nisa-54- Em yehsüdûnennâse alâ mâ âtâhümüllâhü min fedlih
- Yoksa Allah'ın bol ni'metinden verdiği kimseleri mi, çekmiyorlar hased ediyorlar.
2/Bakara-109- Vedde kesîrun min ehlilkitâbi lev yeruddûneküm min be'di îmaniküm küffârâ, haseden min ındi enfüsihim.Kitap ehlinin çoğu içlerindeki haset sebebiyle sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler.
8- İSYAN
İsyan Allah'ın emirlerine itaat etmemize mani olan afettir.
19/Meryem-44- Yâ ebeti lâ ta'büdişşeytân inneşeytâne kâne lirrahimani asiye.
- Babacığım, şeytana tâbî olma, çünkü şeytan Rahmân'a asî olmuştur.
73/Müzemmil-15,16- İnnâ erselnâ ileykum resülen şâhiden aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir avne resülen. Fe asâ firavnürresule.
- Şüphesiz size şahidlik edecek bir Resûl gönderdik. Firavuna gönderdiğimiz gibi. Firavun Resûl'e âsi olmuştu.

19/Meryem- 14- Ve lem yekun cebbaren asiyye.
- Âsi olan bir cebbar değildi.
49/Hucurat-7- Ve kerrehe ileykümüü küfre vel füsuka vel isyane.
- Küfrü, fisk ve isyanı size kerih gösterdi.

9- İPTİLA

Allah'ın yasak ettiği şeylere olan aşırı ilgi ve bunun sonunda doğan vazgeçilmesi çok zor olan alışkanlıklar iptilâdır.
5/Maide-90,91- Yâ eyyühellezîne âmenû innemelhamru velmeysiru vel-ensâbü vel-ezlâmü ricsün min amelişşeytâni fectenibûhü lealleküm tüflihûn. İnnemâ yürîdüşşeytâânü en yûûka beynekümül-adââvete velbağdââe filhamri velmeysiri ve yesuddeküm an zikrillâhi ve anissalâh, fehel entüm müntehûn.
- Ey imân edenler, şarap, kumar, puta tapmak, fal, şeytanın murdar amelleridir. Artık ondan kaçının ki, felâh bulasınız. Şeytan; şarap, kumar ile aranıza düşmanlık ve buğz (kin) bırakmak, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Daha vazgeçmiyecek misiniz?

10-KİN VE NEFRET
Kin ve nefret nefsimizin yenilmesi güç afetlerindendir. Bu konuda Yüce Rabbimiz aşağıdaki Âyet-i Kerîmelerle açıklamalarda bulunuyor.

5/Maide-8- Ve lâ yecrimenneküm şeneânü kavmin alâ ellâ ta'dilû, i'dilû.
- Bir kavme, topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.
5/Maide-62
- Ve terâ kesîran minhüm yüsâriûne fil-ismi vel-udvâni ve eklihimüssüht, lebi'se mâ kânû ya'melûn.
- Onlardan çoğunun günaha, haksızlığa ve haram yemeğe koşuştuklarını görürsün, yaptıkları ne kötüdür.
5/Maide-64- Ve leyezîdenne kesîran minhüm mâ ünzile ileyke min Rabbike tuğyânen ve küfrâ, ve elkaynâ beynehümül-adâvete velbağdâe ilâ yevmilkıyâmeh.
- Rabbinin tarafından inzal olunan, onlardan bir çoğunun azgınlığını küfrünü artırır. Onların arasında kıyamet gününe kadar düşmanlık, olanca kuvvetiyle sevmemezlik (buğz, kin, nefret ve haset) yapıştırdık.
5/Maide-14- Feeğraynâ beynehümül-adâvete velbeğdâe ilâ yevmilkiyâmeh.
- Biz kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlığı olanca kuvvetiyle kin, nefreti yapıştırdık.
3/Al-i İmran-118- Kad bedetilbağdâü min etvâhihim, ve mâ tühfî sudûruhüm ekber.
- Size olan kin, buğzları dillerinden dökülüyor. Halbuki sinelerinde sakladıkları buğz-nefret daha büyüktür.

Allah'ın yardımıyla nefsimiz başlangıçta tezkiye edilip kontrol altına alınarak, bu şer kaynağın nefsimizin tasfiyesiyle tamamen ortadan kaldırıldığını, Rabbimiz şu âyet-i kerîme'de en güzel biçimde açıklıyor.
9/Tevbe-15- Ve yüzhib ğayza kulûbihîm ve yetûbüllâhü alâ men yeşâ'.
- Kalplerindeki kini gidersin ve Allah dilediği kişinin tevbesini kabul buyursun.
Tevbenin kabulü, ancak Tevbe-i Nasuh'a davet ile mümkündür. Çünkü tevbenin esası bir daha günah işlememek üzere Rabbimize verdiğimiz bir Ahd'dir. Fakat, şer kaynaklar nefsimizde durdukça bu mürnkün değildir. Ammâ bu 19 şer kaynak, ihlasla temizlenince Allah bizi tevbe-i Nasuh'a davet ediyor. Bu şekilde yukardaki âyet-i kerîme'de, Rabbimizin söz ettiği gibi tevbemizi kabul ediyor.
59/Haşr-10- Ve lâ tec-al fî kulubinâ ğıllan lillezîne âmenû.
- Kalbimizde mü'minlere karşı kin bırakma.

11- KÜFÜR
Küfür nefsin bünyesindeki afetlerden en korkuncudur.
18/Kehf-105- Ülâikellezîne keferu biayati rabbihim ve likâihi fe habitat a'malühüm fe lâ nukiymü lehüm yevmel kıyameti vez nan.
- İşte onlar Rablerinin âyetlerini ve O'na (Dünya hayatında) kavuşmayı inkâr ettikleri için amelleri boşa gidenlerdir. Artık onlar için kıyamette bir terazi tutmayız.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keffâr.
- Şüphesiz insan zalim çok kâfirdir.
3/Al-i İmran-176- Ve lâ yehzünkellezîne yüsâriûne filküfr. İnnehüm len yedürrullâhe şey-â, yüridüllâhü elli yec- ale lehüm hazzan fil-âhırah, ve lehüm azâbün azîm.
- Küfürde yarışanlar seni ü'zmesin. Şüphesiz Allah'a bir zarar veremezler. Allah Ahirette onlara bir pay vermemek istiyor. Onlara büyük azab vardır.
76/Dehr-24- Ve lâ tüti' minhüm âsimen ev kefûrâ.
- Onlardan kâfir ve günahkâr olanlara itaat etme.
50/Kaf-24- Elkıyâ fî cehenneme külle keffârin'anîd.
- İnatçı ve kâfir olanların hepsini Cehennem'e atın.

2/Bakara-257- Vellezîne keferû evliyâühümüttâğût, yühricûnehüm minennûri ilezzulümât.
- Kâfir olanlar Tagut'un (şeytanın) dostudurlar. Ve nurdan zulmete götürürler.
49/Hucurat-7- Ve kerrahe ileykümülküfr.
- Size küfrü kerih gösterdi.
12- MÜRAİLİK
Halk arasında iki yüzlülük olarak anılan mürailik insanın, kalbi ile yaptıklarının farklı olmasıdır. Allah ise kalbimiz ile davranışlarımızın eşit olmasını ister.
2/Bakara-264- Ya eyyühellezîne âmenû lâ tübtilû sadekâtiküm bilmenni vel-ezâ, kellezî yünfiku mâ lehû riâennâsi ve lâ yü'minü billâhi velyevmil-âhır.
- Ey imân edenler Nâs'a gösteriş olsun diye malını harceden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan kimseler gibi sadakalarınızı, başa kakmak, eziyet vermek ile hükümsüz kılmayın.
4/Nisa-142- Ve izâ kâmû ilessalâti kâmû küsâlâ, yürâilnennâse ve lâ yezkürunellâhe illâ kalîlâ.
- Onlar namaza kalkacak olsalar ağır davranırlar Nâs'a gösteriş yaparlar ve Allahı az zikrederler (münafıklar).
8/Enfal-47- Ve lâ tekûnû kellezîne haracû min diyârihim betaran ve riâennâsi yesuddûnean sebîlillâhi.
- Yurtlarından böbürlenerek (şımararak) nâs'a gösteriş yaparak çıkanlar, Allah yolundan nâs'ı alıkoyanlar gibi olmayın.
4/Nisa-38- Vellezîne yünfikûne emvâlehüm riâennâsi ve lâ yü'minûne billâhi ve lâ bilyevmil-âhır, ve men yekünişeytânü lehû karînen fesâe kerînâ.
- Mallarını halka gösteriş için harcedenler Allah'a ve Ahiret gününe inanmayanlar şeytanla arkadaş olmuş ise kötü arkadaşa tutulmuştur.
13- NANKÖRLÜK-
Allah'ın bize olan ihsanlarını görmezliğe gelmek veya hiçe saymak nankörlüktür.
11/Hud-9- Ve lein ezeknel-insane minnâ rahmeten sümme neze'nâhâ minhü, innehû leyeûsün kefûr.
- Tarafımızdan insana bir rahmet tattırdıktan sonra onu geri alsak o pek ümitsiz, pek nankör olur.
22/Hac-66 - İnnel-insâne lekefûr.
- İnsan hakikaten nankördür.
35/Fatır-36- Kezâlike neczî külle kefûr.
- işte bütün nankörleri böyle cezalandırırız.

43/Zuhruf-15- İnnel-insâne lekefûrun mübîn.
- Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
17/İsra-67- Ve kânel-insânü kefûrâ.
- İnsan nankör olmuştur.

14- ÖFKE, GAYZ
Öfke ve gayz, her an yanlış adımlar atmaya sebep olan afetlerdir.
3/Al-i İmran-118,119,120- Mi anittüm, kad bedetilbağdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfiy sudûrühüm ekber, kad beyennâ lekümül'âyâti in küntüm ta'kılûn, hâ entüm uhlâi tühibbûnehüm velâ yühibbûneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih, ve izâ lekûküm kalü âmennâ, ve izâ halev addû aleykümül'enâmile minelgayz, kulmütü bigayziküm, innallahe aliymün bizâtissudûr, in temsesküm hasenetün tesü'hüm ve in tüsibküm şeyyietün yefrehû bihâ, ve in tasbirû ve tettekû lâ yedurrüküm keydühüm şey'a.
- Sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. İdrak ediyorsanız âyetleri açıkladık. İşte siz, onlar sevmezken, onları seven ve kitabın bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: "İnandık derler!" yalnız kaldıklarında öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki, öfkenizle ölün. Allah kalplerde olanı bilir. Size bir iyilik gelse, onların fenasına gider başınıza bir kötülük gelse, buna sevinirler. Sabreder ve takva sahibi olursanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez.

15-SABIRSIZLIK
Herşeyin vakti gelecektir. Sabırsızlık göstermeden hedefe doğru gayretle yürümek gerekir. Sabırsızlık nefsimizdeki önemli afetlerdendir.

21/Enbiya-37 - Hulikal insanu min acel seüriyküm âyâtiy felâ testa'cilun.
- İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim. Benden acele istemeyin.
19/Meryem-84- Felâ ta'cel aleyhim, innemâ neuddü lehüm addâ.
- Öyleyse onların acele, yok olmalarını isteme. Biz onların günlerini sayıyoruz.
20/Taha-114- Ve lâ ta'cel bilkur-âni min kabli en yükdâ ileyke vahyühü.
- Kur'ân sana vahiy edilirken, vahiy bitmezden önce acele etme.
17/İsra-11- Ve yed-ul-insânü bişşerri duâehû bilhayri ve kânel-insânü acûlâ.
- İnsan, hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan pek acelecidir.

16- VEFASIZLIK
Bir söz veya bir yeminin islâmda mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Kim sözlerini veya yeminlerini yerine getirmiyorsa ahde vefa etmemiş oluyor. Vefasızlık ise nefsimizin ciddi bir afetidir.
17/İsra-34- Ve evfû bil-ahd, innel-ahde kâne mes-ûlâ.
- Ahde vefa edin. Şüphesiz ahidlerinize karşı mesulsü'nüz.

6/En'âm-152- Ve biahdillâhi evfû.
- Allah'ın Ahdine vefa edin.
16/Nahl-91- Ve evfû biahdillâhi izâ âhedtüm ve lâ tenkudul-eymâne ba'de tevkîdihâ.
- Yemin ettiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil göstererek yaptığınız yeminleri bozmayın.
4/Nisa- 155 - Febimâ nekdıhim misakahüm.
- Misaklarını bozmalarından.
13/Rad-20 - Ellezîne yûfûne biahdillâhi ve lâ yenkudûnelmîsâk.
- Onlar Allah'ın ahdini yerine getirenler ve misaklarını bozmayanlardır.
2/Bakara-27- Ellezîne yyenkudûne ahdellâhi min ba'di mîsâkıh.
- Onlar ki, Allah'ın Ahdini, Mîsâkdan sonra bozarlar.
36/Yasin-60,61,62- Elem e'had ileyküm ya benî âdeme en lâ ta'büdüyşşeytân, innehû leküm adüvvün mübîn. Ve eni'büdünî hâzâ sırâtın müstakîm.Ve lekad edalle minküm cibillen kesîrâ
- Ademoğulları, Ben sizden şeytana kulluk etmeyeceksiniz, o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edeceksiniz. İşte Sırât-ı Müstakîm budur, diye ahd almadım mı? Ve andolsun sizden çoğunuz dalâlete düştü.
20/Taha-115- Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablü fenesiye ve lem necid lehû azma.
- Andolsun ki, daha sonra Ademe ahd vermiştik. Fakat unuttu, onu azîmli bulmadık.
17- YALAN, TEKZİB
Bu konudaki Âyet-i Kerîme'ler aşağıdadır.
43/Zuhruf-25- Fentekamnâ minhüm fenzur keyfe kâne âkibetülmükezzibîn.
- Bunun üzerine biz onlardan öç aldık, yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak..
61/Saf-2,3- Ya eyyühellezine âmenû lime tekûlûne mâ li tef-alûn. Kebüra melden indellâhi en tekûlû mâ lâ tef-alûn.
- Ey imân edenler, yapmadığınz şeyi niçin yaptığınızı söylersiniz, yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah kat'ında büyük gazaba sebep olur.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermi bihî berîen fekadihtemele bühtânen ve ismen mübinâ.
- Kim yanılır veya suç işler de, sonra onu bir suçuzun üstüne atarsa, şüphesiz iftira etmiş ve günah işlemiş olur.

18- ZULÜM
Zulüm zalime derecat kaybettirir mazluma ise derecat kazandırır.
4/Nisa-30 - Ve men yef'al zâlike udvânen ve zulmen fesevfe nuslîhi nârâ.
- Bunu kim yapar düşmanlık ve zulüm ederse, onu ateşe sokarız.
33/Ahzab-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ.
- İnsan, pek zalim ve cahildir.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keftâr.
- Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.

19- ZAN
Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.
53/Necm-23- - Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.
49/Hucurat-12- - Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.
53/Necm-28- Ye mâ lehüm bihî min ılm, in yettebi'ûne illezzan, ve innezzanne lâ yüğnî minelhakkı şeyâ.
- Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek rnecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).
- Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler.
10/Yunus-36- - Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.
7/Araf-30 - - Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.
6/En'âm-148- - Onlara de ki; Eğer bir bilğiniz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz.
6/En'âm- 116-- Yeryüzünde olanın ekserisine itaat edersen onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zandan başka birşeye tâbî olmazlar. Onlar kuru kuru tahminde bulunurlar.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
burda boyle paylaşımlar cok guzel...yanlzı bir uyarı yapıcam....kimse kimsenin nefsini bilemz..aşikar olanlar ve alanen acıkta olan hariç....

yanlız burda kimse benim nefsim buna uyuyor..ben boyleyim demesin...bur da yine nefsinizi tatmin etmiş oluyorsun...Alimlerin bildirdiği nefis gorusleri...dogrudur...yanlız bunları islami bilgisi iyi olamayan kişilerin okuyarak yanılmazı ve benliğe alıp başka yola dusmesi olasıdır...cunku nefis kendi begenmişliği arttırır ve sonu kufre koyar..bilirsiniz ki rabbim kendini begenmişliği sevmez...boyle guzel ve tasavvufi bilgilere girerken....önerim...önce nefsin tanımının iyice yapılması....ardından..bilginin aktarılması olacaktır...
bu durmda şoyle bir uyarıda daha buluucam...kim hangi nefse sahip olursa olsun...son anda imanı kaybetmekte vardır...son anda imanı kazanmakta....imanını kaybeden alimlerde olmuştur...onun icin ehli ermemiş kula dusen (ki bu herkese nasiip olamaz...cunku herkese kaldırabileceği yuk yuklenir.Alimlerin yuku onu taşıyabilecekleri icin alimliktir..kulun yukude taşıya bileceği kadardır)....daima tovbe istğfar etmek,ve hal hareketlerini edep cercevesinde duzenlemektir...İnsan bunları icine koyup niyetlenip Rabbime duacı oldumu...Rahmet sahibi Rabbim onu nefsine ustun kılar..Ve Yukarda yazılı olamayan makamlara bile yukseltir..Bu durumda makam ne olursa olsun..bizelre dusen...cok sukur ben boyleyip deyip nefsi tatmin etmek değil...Allah bunlar ne kadr guzel şeyler sen buna yonelt inşallah...sen beni benden daha iyibilirsin....Benim kendimi bövürlenmekten koru ve benni edeb ve ahlakının uzerine sabit kıl demek duser....YAnlız sana sıgınırım...Beni nefsmden ve şeytan koru demek duser...

selametle..
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Bu 19 afetten

10-Kin ve nefret ile ilgili görüşlerini alabilirmiyim caferi??

İnanın böyle yazılar yazarak hala nefsi davranıyorsunuz..Öncelikle yapılan yorum asılan yazıya uygun değil..Tahsiye72'ye özür dilemesi için fırsat vermiyorsunuz..Hala hatasını yüzüne vuruyosunuz..Ben eminim ki tahsiye abi yaptığı hatayı görecek kadar olgun bir insandır..Açılan güzel bir konu var..Lütfen başka yerlere saptırmayalım..

Özür dilemesi için gerekli olan fırsatı ben ö.m yolu ile kendisine vermiştim, Aldığım cevap daha beter oldu. Ham şahsi olarak küfür yedim hem de mezhebime laf edildi.

Şimdi gelmiş burada amel dersi veriyor o arkadaş.

Söyledikleriyle yaptıkları bir olmayanların vay haline...
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
ben özürümü diledim fakat nedense nazım akpınar hocanın Milli gazete yazarı resul ve nebi kavramları birilerinin hoşuna gitmedi nefsani olarak sildiler yazı silinince özürlerde silindi gitti gene özür diliyorum beni küçültmez fakat benim ricam şu gene yazıyorum aynısını bizler imam iskendere tapmıyoruz onu nebi olarakda görmüyoruz yani sizin bildiğiniz gibi farsçadan dilimize giren peygamber anlamında peygamberde görmüyoruz bunları hidayetcagi.com islamgemisi.com u açarsanız anlarsınız 33 yıldır Allah yolunda mücadele eden birisine bu haksız zulumler iftiralar fitneler beni çileden çıkarıyor meselenin özü budur
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
ben özürümü diledim fakat nedense nazım akpınar hocanın Milli gazete yazarı resul ve nebi kavramları birilerinin hoşuna gitmedi nefsani olarak sildiler yazı silinince özürlerde silindi gitti gene özür diliyorum beni küçültmez fakat benim ricam şu gene yazıyorum aynısını bizler imam iskendere tapmıyoruz onu nebi olarakda görmüyoruz yani sizin bildiğiniz gibi farsçadan dilimize giren peygamber anlamında peygamberde görmüyoruz bunları hidayetcagi.com islamgemisi.com u açarsanız anlarsınız 33 yıldır Allah yolunda mücadele eden birisine bu haksız zulumler iftiralar fitneler beni çileden çıkarıyor meselenin özü budur

Forum kimsenin şahsi bloğu değildir.Paylaşımdan ziyade,yaptığınız propogandaya dönerse o yazı silinir.İnanmanız inandığınızı dayatma hakkı vermez size.Vesselam
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

sayın mücahid çifte standart uyguluyorsunuz her türlü hakarete saldırıya maruz kalınca görmezden geliyorsunuz savunmaya kalktığımızda probagandayla suçluyorsunuz yaptığınız islamın neresinde var Peygamberimiz önyargı ve zanlarla kime saldırmış?
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

cevap vermediniz adaletsiz taraflı ve önyargılı davranıyorsunuz bizlere sapık fırka muamelesi yapılmasından bıktım usandım Allah Kuran diyen menfaatsizce dinine sahip çıkanlar bunları hiçmi hiç haketmiyorlar
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
cevap vermediniz adaletsiz taraflı ve önyargılı davranıyorsunuz bizlere sapık fırka muamelesi yapılmasından bıktım usandım Allah Kuran diyen menfaatsizce dinine sahip çıkanlar bunları hiçmi hiç haketmiyorlar

Selamun Aleykum.
Öncelikle siteminizi görmediğim için cevap yazamadım.Çifte standart uygulamıyorum bu konuda müsterih olunuz.Nazım akpınar hoca forumunun neden silindiği konusuna gelince dikkat ettiyseniz o konuya kimse cevap yazmadığı halade sadece siz sürekli yazmaya devam ettiniz.Bu konuda meydana gelen ve bir kaç üye tarafından dile getirilen rahatsızlığı gözönüne almamızı çifte standart olarak değerlendirmeniz yanlıştır.Özrünüzü konu altında belirtmek yerine kabahatin işleniş tarzını seçerek özel mesajla halletseydiniz eminim özür dilediğin insanların bundan haberi olurdu.Senin eğer inandığından kalbin mutmainse başkasının tavırları etkilememeli sizi.Benim ne size nede başkasına sapık fırka muamelesi yapma gibi bir cüretim yoktur.Bu sizin tercihinizse saygı duyarım.Ama bunun reklamına ve dayatmasına girmediğiniz müddetçe.Vesselam
 

Huzur_islamda

New member
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
123
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Rasulullah'a(sav) asiklar diyarindan..
NEFS ve MERTEBELERİ

NEFS ve MERTEBELERİ

Es Selamu Aleykum Ve Rahmetullah...

Konu uzun simdiden hakkinizi helal edin kardeslerim, insaALLAH yavas yavas okuyup anlayanlardan oluruz..


NEFS; Hakîkat, cevher, asıl, öz. İnsanda ve cinde şer, kötülük kuvveti. Şerîate yâni dîne uymayan isteklerin kaynağı. Buna nefs-i emmâre de denir. Yani Gadap ve Şehvet kaynağı...


Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

Cenâb-ı Hakk'ın huzûrundan korkup, nefsini (gayr-i meşrû) nefsânî arzularından (hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak Cennet'tir.
(Nâziât sûresi: 40.Ayet)


Nefsine düşmanlık et! Çünkü o, benim düşmanımdır.
Hadîs-i kudsî-Mektûbât-ı Rabbânî de zikredilmekde


Akıllılığın alâmeti; nefse gâlib ve hâkim olmak ve öldükten sonra lâzım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alâmeti; nefse uyup, Allah'tan af, merhâmet beklemektir.
Berîka naklediyor...


Nefsini azîz eden dînini yıkar. Nefsini zelîl eden kimse dînini azîz eder.
Mücâhid bin Cebr'in sözüdür...


Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi ve dünyâ için çalışmaları içindir. Allahü teâlâ nefsi böyle nice faydalar için yarattı. Fakat bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse uymağı frenlemeleri, ona hâkim olup, zararlarını önlemeler i için insanlarda akıl da yarattı.
Şerefeddîn Yahyâ Münîrî'in sözüdür...



Nefse uymaktan kurtulmak, dünyâ nîmetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki perdelerin en büyüğüdür.
Ebû Bekr Tâmistânî'nin sözüdür...


Nefse, günâhlardan kaçmak, ibâdet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçman daha sevâbdır.
İmâm-ı Rabbânî r.a. naklediyor...


"Yâ Rabbî! Nefsimi bana musallat kılma! Ona karşı beni yardımsız, yalnız bırakma! Nefsim bana acımıyor. Bana sen merhamet eyle!
Ey nefsim! İsteklerini hiç unutmuyorsun. Fakat kulluk vazifelerini yapmaya hiç istekli değilsin. Ey nefsim! Hesâba çekileceğin kıyâmet gününde hâlinin ne olacağından hiç korkmuyorsun. Geçici olanı, ebedî ve sonsuz nîmetlere tercih ediyorsun.
Ey nefsim! Hiç amelin olmadan, çalışmadan âhirette rahata kavuşmak istersin. Uzun uzun arzu ve isteklerin peşine düşüp, tövbeyi devamlı sonraya atıp geciktiriyorsun."
Avn bin Abdullah ALLAH c.c. ondan razı olsun...


Allah yolunda nefsi ile yürümek isteyen daha ilk adımında hatâ etmiş demektir. Nefsini terkedip de ihlâs ile her şeyde Allahü teâlânın rızâsını düşünerek yola çıkarsa, Allahü teâlâ ona kendisine kavuşturacak rehberi tanıtır.
Ali Müzeyyen'nin sözüdür...


Nefis düşmandır. Düşman sözüyle hareket etmek akıl işi değildir.
Ali Hâfız'ın sözüdür...


Mahlûkâtın en ahmağı nefstir. Çünkü dâimâ kendi aleyhine olan şeyleri ister.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî k.s. zikreder...



NEFSİN MERTEBELERİ .....

Tasavvuf Ehl-i yüce Kitabımız Kuranı-ı Kerim'in ışığında Nefsi yedi mertebeye ayırmıştır. Şimdi kısaca mübareklerin ağzından nakledelim İnşALLAH.......



Nefs-i Emmâre:

Kötülüğü emr eden nefs.


Nefs-i emmâre, hiç kimsenin emri altına girmeyip, herkese emretmek ister. Nefs-i emmâreyi yıpratmak, azgınlığını önlemek için dîne uymaktan başka çâre yoktur.

İnsanın bütün kötülükleri nefs-i emmârede toplanmıştır. Nefs-i emmâre hiç iyilik yapmak istemez. Hep kötülük yapmak ister. Kendisine ve başkalarına zararlı olan şeyleri sever. İnsanın dünyâ ve âhirette saâdete kavuşması için nefsine uymaması, onu zay ıflatıp, zarar yapmayacak hâle getirmesi lâzımdır.

Varlıklar içinde en câhil olanı insanın nefsidir. Çünkü, Nefs-i emmâre kendine düşmanlık yapmaktadır. Hep kendini yok edici şeyleri istemektedir. Her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sâhibi olan ve bütün iyiliklerin sâhibi bul unan Allahü teâlâya karşı gelmektir. Hep kendi can düşmanı olan şeytana uymaktadır.

Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi hep nefs-i emmârenin isteklerini yok etmek içindir. Çünkü nefs-i emmâre, Allahü teâlâya düşmanlık etmektedir. Nefsin isteklerini yok etmek ancak şerîate uymakla olur.
Ahmed Fârûkî Serhendî naklediyor ALLAH c.c. ondan razı olsun...



Nefs-i emmâre, şehveti ve gadâbı aşırı çalıştırdığı için, buna uymak insana tatlı gelir. İslâmiyet'e uymak ise, bu arzuları frenlediği, tahdid ettiği için, insana acı, zor gelmektedir. Bunun için insan, İslâmiyet'e uymak istemez. Nefse uymak ister.
Abdülazîz Dehlevî k.s. naklediyor ALLAHc.c. ondan razı olsun...


İnsanların nefs-i emmâresi; mevki sâhibi olmak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin kendisine boyun bükmesidir. Nefsin bu arzuları ilâh olmak, mâbud olmak, herkesin kendisine tapınmasını istemektir.
İmâm-ı Rabbânî r.a. naklediyor ALLAH c.c. ondan razı olsun...




Nefs-i Levvâme:

Kötü işlerden dolayı dâimâ kendini kınayan ve ayıplayan nefs.


Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Kıyâmet gününe ve nefs-i levvâmeye yemîn ederim ki, insan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? (Kıyâme sûresi: 1-3.Ayetler)



Bilmiş ol ki; en büyük düşmanın, seni kuşatan nefsindir. Hep kötülüğü emreder şekilde yaratılmıştır. İşi, iyilikten uzaklaşıp fenâlığa meyletmektir. Onu tezkiye edip doğrultmak, Rabbine ve Hâlıkına ibâdet için zincire vurmak, arzularından alıkoyup ze vklerinden uzaklaştırmakla me'mursun. Şâyet biraz ihmâl edersen azar ve bir daha önüne geçilmez hâl alır. Durmadan onu uyarır, kınar ve levmedersen, o zaman nefs-i emmârelikten çıkar da Allahü teâlânın kendisine yemin ettiği Nefs-i levvâme hâline dön er.
İmâm-ı Gazâlî r.a. ALLAHc.c. ondan razı olsun...




Nefs-i Marziyye (mardiyye) :

Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefs. Rabbinin indinde, makbûl olan nefs.


Nefs-i marziyye kavuşan kimse, verdiği her sözü yerine getirir. Adâletten ayrılmaz, kerem sâhibidir (cömerttir). Herkese lâzım olan bilgileri anlayacağı derecede söyler.
Erzurumlu İbrâhim Hakkı k.s. İsmail Fakirullah Hz.lerinden ALLAHc.c. razı olsun böyle güzel ve ilimli bir Veliyi eğittiği için...



Nefs-i Mutmainne:

Îmân etmiş nefs. Allahü teâlâyı anmakla huzûra eren, İslâmiyet'in emirlerini yapmak kendisine zor, ağır gelmeyen nefs
.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey mutmainne olan nefs! Râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak Rabbine dön. Seçilmiş kullarım arasına karış ve Cennet'ime gir.
Fecr sûresi: 27-30.Ayetler


Nefs-i mutmainneye kavuşmuş olan insan sabırlıdır. Yumuşak ve güleryüzlüdür. Ayıbları örter ve kusurları affeder. Allahü teâlâya tam teslim olmuştur. Çok ibâdet yapar. Cömerttir. İslâm dîninin emirlerinden bir karış ayrılmaz.
Erzurumlu İbrâhim Hakkı k.s. İsmail Fakirullah Hz.lerinden ALLAHc.c. razı olsun böyle güzel ve ilimli bir Veliyi eğittiği için...


Bir insan vilâyete kavuşup velî olunca nefs-i emmâresi nefs-i mutmainne olmuş, küfürden, inkârdan kurtulup, Rabbinden râzı olmuştur. Rabbi de ondan râzıdır. Yaratılışında bulunan kötülük, azgınlık yok olmuştur.
İmâm-ı Rabbânî r.a. ALLAHc.c. ondan razı olsun...




Nefs-i Mülhime:

Gerektiği zaman Allahü teâlâ tarafından kendisine hakîkatler ilhâm edilen, kötülüklerden arınmış nefs.


Nefs-i mülhimeye kavuşmuş bir kimse, ilim, kanâat, tevâzu (alçak gönüllü olma), hüsn-i zân (iyi düşünce) sâhibidir, sabırlıdır, tahammüllüdür. Özrü kabûl eder. Her türlü eziyetlere katlanır. Erzurumlu İbrâhim Hakkı k.s. İsmail Fakirullah Hz.lerinden ALLAH c.c. razı olsun böyle güzel ve ilimli bir Veliyi eğittiği için...




Nefs-i Râdiye:

Rabbinden râzı ve hoşnûd olan nefs.


Nefs-i Râdiyeye kavuşan kimsenin duâsını Allahü teâlâ reddetmez. Fakat edeb ve hayâsından bir şey isteyemeyen, Allahü teâlâ katında azîz ve kıymetlidir.

Râdiye makamına yükselmiş olan insanî nefse ikram edilen sıfatlar; vera' (şüpheli şeyleri terketmek), ihlâs, muhabbet, üns, huzur (muhadara), keşif ve keramettir. Nefs-i râdiye, Allah'tan ve O'nun rızasına erdirecek olanlardan başkasını terkettiği gibi, hatta masivayı (Allah'tan başkasını) dahi unutur. Radiye mertebesinde olan kâmil kişi Cemal-i Mutlak'ın şuhûdunda müstağrak olur. Âlemde başına her ne gelirse, onu gönül hoşluğuyla kabul edip zevkini alır. Bu durumlarında bile halka nasihatta, emr-i bil-ma'rûf ve nehy anil-münkerde bulunur. Böylece halkı irşad etmekten geri durmaz. Sohbetinde bulunan onun sözlerinden istifade eder. Bu makamın sehibi huzur-ı Hakk ile edeb deryasına dalar. Duası Allah katında reddolunmaz. Fakat edeb ve hayası galib geldiğinden, zorunlu kalmadıkça kendisi için bir şey taleb edemez.

Nefs-i râdiye mertebesine gelmiş kâmil kişi Allah katında aziz ve mükerremdir. İnsanlar ona saygı gösterirler. Halkın ona saygısı cebrî ve kahrîdir. Onu sayanların çoğu, ona niçin ve ne sebeble saygı gösterdiklerini bilmezler. Böyle bir zat, asla zalimlere boyun eğmez ve onları sevmez; zalimlerin zulümlerinden de selamet bulur. Eğer fakir olup da kendisine yardım ederlerse, yardım edenler bile onu Rabbiyle meşgul olmaktan alıkoyamazlar. Bu makamda bulunan kâmil, daha çok Allah'ın "Hayy" ism-i şerifini söylemekle meşgul olur, bu isimle fenası zail olur; "Hayy" ile beka bulur ve "mardiyye" makamına yükselir. Allah Teâlâ'nın esma ve sıfatlarının tecellisine mazhar olur. Böylece ilmel-yakinden aynel-yakin mertebesine ve mardiyye makamına gelir. Ve buradan nefs-i kâmile makamına yükselir ve kendisinde Hakkal-yakin hasıl olur. Hak yoluna giren bu kâmil, asla yanlış bir itikada sapmadığı gibi, bütün hallerinde ahkâm'ı şer'iyye'yi kendi nefsinde icra etmekten zerre kadar ayrılmaz.
Erzurumlu İbrâhim Hakkı k.s. İsmail Fakirullah Hz.lerinden ALLAH c.c. razı olsun böyle güzel ve ilimli bir Veliyi eğittiği için...



Nefs-i Kâmile

Nefsin en son mertebesi...


Nefs-i kâmile, tezkiye neticesinde arınmış, saf, berrak, ulvî ve olgun nefstir. Bütün marifet sırlarının tahsîl edildiği ve ancak Cenâb-ı Hak tarafından vehbî olarak lütfedilen bir makamdır; Hak vergisidir, sırf çalışmakla elde edilmez. Kader sırrına mebnî, ilâhî bir ihsandır.

Nefs-i Kâmile, Seçkin, saf, tertemiz nefstir . Allah'ın en seçkin dostları olan Gavs ve Kutupların makamıdır. Seyirleri ALLAHc.c.'ladır (Seyr-i billâh). Alemleri; kesrette (çoklukta) vahdet, vahdette kesrettir. Mahalleri Ahfâ'dır . Önceki bütün nefislerin güzel vasıflarını üzerinde toplamış*lardır. Her halleri ibadet ve zikirdir. Bir an Allah'tan gafil olmazlar. Onların mu*radı Allah'ın murad ettiği şeydir. Rızaları da öfkeleri de Mevlâ iledir. Allah için olan işleri yaparlar. Bunun için çevrenin ayıplaması ve çekiştirmesinden ürkmezler.

Cenab-ı Hak onlarla alemlere ikramda bulunur, belaları def eder. Saliklerin gönüllerinde onlar sayesinde haller zuhur eder. Allah'ın emirlerine riayet edenleri kendi öz çocuklarından çok severler. Ama herkese merhamet ve şefkatle bakarlar. İnsanların kusurlarına bakmazlar. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.

Pak ve tertemiz yüzleri huzur ve aydınlık saçar. Onları görenler Allah'a yönelirler. Mübarek yüzlerine edeple bakmak bile ibadettir. İnce ve lâtif sözleri katıksız hikmet bilgisidir. Gayet ince, zarif, yumuşak ve alçak gönüllülükle telkinde bulunurlar. Sıradan bir nazarları dahi dünya ve içindekilerden üstündür.

Nefs-i kâmileye erişenlere umumiyetle irşad hizmeti tevdî edildiğinden bu makama aynı zamanda "irşad makamı" da denilir. Cenâb-ı Hak, bu makâmdakilerin hâl ve davranışlarındaki mükemmellikle, insanları gafletten îkâz edici bir tesir halkeder. Böyle zâtlar, bir fâsık ile görüşseler, o fâsığın hâlini anlar, kalbî hastalıklarının ilâcını, hâl lisanıyla kendilerine bildirirler. Fâsık, eğer kalbi mühürlenmemişse insafa gelir ve pişmanlıkla gafletten uyanır. Bu makamda salik, bütün marifet makamlarını kazanarak irşad mevkiine yükselir. Bu makam vehbîdir.




İnsani ruh; iman ederek ibadet, zikr ve taat, günahlardan kaçınma, mücadelede ve riyazet ile temizlenmeye başlar. Temizlendiği vakit insan ruhunda, temizlik ve saflığına göre ahlaken yükselme, ilâhî marifetlerde ilerleme gibi bir takım iyi durumlar meydana gelir. Ruhun temizlenme mertebesinin ilki; yaptığı günahların fenalığını anlayıp bunları işlediğine pişman olma ve kendini kınama mertebesi olan "nefs-i levvâme" derecesidir. Bundan sonra, ruh, temizlenme ve Allah'a yaklaşmaya doğru sırasıyla şu mertebelere ulaşabilir: Nefs-i mülheme (nefs-i mülhime de denilir), nefs-i mutmainne, nefs-i râdiye (râziye), nefs-i marziyye nefs-i kamile (nefs-i zekiyye veya nefs-i safiyye).
İbrahim Hakkı Hz.leri Marifetnâme



SAYGI VE DUA ILE, FIEMANILLAH
 

Huzur_islamda

New member
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
123
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Rasulullah'a(sav) asiklar diyarindan..
Hak bir nefs verdi ki bana, ha demeden hayran olur
Bir an gelir neşe saçar, bir an gelir giryan olur.
Bir an gelir dilsiz olur, söz söylemez kalır naçar
Bir an dili hikmet saçar, dertlilere derman olur
Bir an çıkar Arş üstüne bir an iner yer altına
Bir an denizde damladır, bir an taşar umman olur
Bir an cehalette kalır hiçbir şeyi bilmez olur
Bir an irfan kaynağıdır, hikmet ehli Lokman olur
Bir an giderek camiye yüzünü sürer secdeye
Bir an varır kiliseye İncil okur ruhban olur
Bir an gelir İsa gibi, ölmüşleri eyler diri
Bir an çok kabarır kibri, Firavunla Haman olur
Bir an döner Cebraile rahmet saçar her mahfile
Bir an biter her gaile miskin Yunus hayran olur
Yunus Emre’ye nazire olarak deniyor ki:
Bir an gelir dost iken, yedi kat bir el olur
Bendini yıkıp geçen kükremiş bir sel olur
Bir an gelir, durulur, tatlı bir pınar olur,
Herkese gölge veren büyük bir çınar olur
Bir an gelir para der, haram helal ayırmaz
Bütün dünya verilse, aç gözünü doyurmaz
Bir an gelir inanır, hak ehlinin sözüne
Vurur iki dizine, yaşlar dolar gözüne.
Bir an gelir sert bakar gözünde şimşek çakar
Yılların kazancını, tutar bir anda yakar.
Bir an gelir, iyidir, kötüye düşman olur,
Bütün yaptıklarına, utanır, pişman olur.
Bir an gelir, saçmalar, ayarsız densiz olur,
İman İslam tanımaz kıpkızıl dinsiz olur.
Bir an gelir uysaldır, her şeyi kabul eder,
Bâtılları bırakır, hakkın yolunda gider
Bir an gelir tanımaz, herkese ağyâr olur
Mazlum canlara kıyar, azgın canavar olur
Bir an gelir harama kapatır gözlerini
Hatırından çıkarmaz Resulün sözlerini
Bir an gelir zulmeder, ruhumuzu inletir,
Ne naneler yedirir, ne mavallar dinletir.
Aman ha aman, nefse uyanın hali yaman
Onun hilesi çoktur, tükenmez hiçbir zaman

Yunus Emre
 

Huzur_islamda

New member
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
123
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Rasulullah'a(sav) asiklar diyarindan..
Nefs-i Emmare ye karşı bir silahımızda susmaktır...Susmak yalnız Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hadis-i Şerif deki düsturu gereği susmak...O hadis nedir..."Ya hayır konuşun yada susun." Elhamdülillah...

Nefs-i Emmaresine savaş açmış birini görürseniz onun bir halide devamlı susmasıdır. Yada konuşması ama her sözü HAK her sözü Hakikat her sözü hayır üzere olmasıdır ..


Devamlı konuşup devamlı HAK kı anlatmak Hakikati anlatmak hal işidir herkese mahsus değildir. Biz susmak kısmını alıcaz İnşALLAH...Evliya- ı Kiram çeşitli vesileler ile öğütler ki "Konuştuğun zaman sadece sorulana cevap ver sözü fazla uzatma nefsinle değil kalbinle konuş derler."

Bu haldeki mümin boş malayani sözlerden kaçınır. Boş ve malayani konuşmak nefs-i emmare dendir. Şeytanın en sevdiği hallerdendir. Zira boş sözler malayani konuşmalar seni ALLAH c.c. zikrinden alı koyar ve kalbini öldürür kilit vurdurur. Bu cihedle huzuru arayan Nefs-i Emmareye bir cephede daha savaş açmak isteyen sussun konuşmasın. Susmak hayırdır susmak nimettir susmak edeptir susmak ahlaktır. Konuştumu da etrafına Rahmet saçar gönüllere feyz bereket verir. Konuşmaz adeta suyun çağlaması gibi gönüllere akar ettiği kelamlar. Zİra Kelamlar güzeldir anlattıkları güzeldir. ALLAH c.c. ı anlatır Peygamberimizi (s.a.v) anlatır Sahabe-i Kiram Selefi salifini ve milyonlar adedince Evliya-ı kiramı anlatır...

Nasıl ki bir pınarın başında oturursunuz suyun sesi size ferahlık huzur verirse o halde ki mümin konuşmasıda sizi o pınarın başına götürür. O'nu dinlemek size feyz verir. Zira konuştuğunu nefsiyle konuşmaz kalbiyle konuşur...
 
Üst Alt