Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

nedir miraç?

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40

“Mü’minin mirâcıdır, namaz” diyor Resulallah ..

“Mirâc” konusunu iyi anlamak lâzım!. Mirâc diye bahsedilen olayın ilk bölümü “isra” hadisesi, bir tayyi mekân olayıdır. Rasulullah’ın, Mekke’den, Kudüs’e gitmesi hadisesidir. Bu bir tayyi mekân olayı ve madde bedenle yapılan bir şey... Mirâc, burada yok!. Bu olay değil, Mirâc!.

Kudüsteki ziyaret ve Kudüsteki Rasullerin ruhaniyetleriyle toplu olarak buluşma. Bu birinci bölümü...

Bu olayın tamamı, üç bölümde incelenir..

İkinci bölümü, semâları gezişi ki, bu cennet ve cehennem boyutlarını seyir olayı BOYUTSAL bir gezi olayı; madde beden olayı değil!.. Bu da Mirâc değil!. Kudüs’teki namazdan sonra Hz. Rasulullah’ın semâları gezişi. Cebrâil’in eşliği ile yedi kat semâdaki o semâ varlıklarını; o semâların yaşamlarını, bu arada cennettekilerin yaşamlarını, cehennemdekilerin yaşamlarını seyretmesi, ikinci bölüm. Bu da mirâc değil!.

Üçüncü bölüm ise, Sidret-ül Münteha denilen; ef’al âleminin, çokluk âleminin son bulup; Cebrâil’in; “ben buradan sonra yokum” dediği noktadan başlayıp, Hz. Rasulullah’ın kendi hakikatine yönelmesi suretiyle Rabbini, bâtınında müşahede etmesi; “MİRÂC” denen olaydır.

Bu üçüncü bölüm bâtınî - enfüsî bir seyirdir; âfâki bir seyir değil!.

Birinci bölüm, Tay-yi Mekân olayıdır. İsra olayıdır, Mekke’den Kudüs’e!.

İkinci bölüm, Semâları, Cennet ve Cehennemi gezmesidir, Cebrâil’in eşliğinde. Bu da Mirâc değildir.

Esas Mirâc denen üçüncü bölüm ki, bu enfüsîdir. İkinci bölüm de afâki idi. Semâları gezişi cennet ve Cehennemi görüşü afâki idi. Afâki seyir idi. Üçüncüsü, enfüsî seyirdir, Rabbini bâtınında görmesidir.

“Kâb-ı gavseyn ev ednâ”, yani “yayın iki ucunun yakınlığı hatta daha da yakın” nisbetinde kendi hakikatinde, özünde Rabbini müşahede etmesi etmesi!. İşte bu Mirâc’dır...

Niye bu mirâcı anlattım şimdi ben size?.. Ne gereği var? Püf noktası neydi?

“Namaz, mü’minin mirâcıdır”; diyor Hz. Rasulullah...

Biz, genelde “Mirâc” diye bu üç bölümün tamamını düşündüğümüz için, “namazda bu üç bölümün tamamı olur” diye hayâl ediyoruz, tasavvur ediyoruz.

Hayır!.

Bu üç bölüm namazda tezâhür etmez!. Namaz’da tezahür eden, üçüncü bölüm diye anlattığım kısmıdır!. Hakiki “Mirâc” da budur işte.

Kişi namazı hakkıyla eda ederse, bu Mirâc onda hasıl olur.

Namazın hedefi, amacı “Mirâc”dır.

Bazıları için de, yaşamın amacı “Mirâc”dır!.

Düşünen beyin, bu cümleden şunu çıkaracaktır. Namazın amacı ve hedefi Mirâc ise, anlaşılır ki bundan, “Mirâc” edenin namazı eda olmuştur!. Elbette buna kişinin kendi vicdanı karar verecektir.

Şimdi burada, daha evvel beni görmemiş olan birisini düşünün!. İlk defa gelen!. Diyelim ki siz!. Daha evvel beni görmediniz. Ve, ilk defa şu anda beni gördünüz.

Bundan sonra hayatınızın her hangi bir döneminde, beni görmemiş olabilir misiniz? Beni görmemişlerin hissiyatına sahip olabilir misiniz? Mümkün mü böyle bir şey?.

Bir kere beni gördüyseniz bu, hafızanıza yerleşmiş ve nakşedilmiştir!. Çıkarmanız mümkün değil!

“Mirâc”ı da bir kere yaşayanın, onu kendisinden silmesi asla mümkün değildir. Mirâcı yapan, “dâimi namaz” mertebesine yükselir... “salât-ı vüsta”dan, “salât-ı dâimi”ye geçer.

“Salât-ı vüsta”dan, “salât-ı dâimi”ye geçiş, “Mirâc” ile mümkündür.

Bu, seyr-i bâtınî’nin getirisidir..

“Namaz mü’minin Mirâcıdır” sözüyle Efendimiz bir gerçeğe işaret ediyor.

Hz. Rasulullah, Mirâc yapmış bir Zat.

Mirâcı nasıl ve ne ile yaptı?

Kendisinde meydana gelen “Fetih” ile gerçekleştirdi.

Eğer, Hz. Rasulullah’ta bu fetih olmasaydı, onda Mirâc meydana gelmezdi.

Cuma akşamları Kurândan, önce “Yâsin” ondan sonra , “iza vakıa” sonra da, “inna fetehna leke” okusak!.

Sevabı çok bunların!.

Peki, okusak diyoruz da; “İnna fetehna leke fethan mübiyna” sözünün anlamını hiç düşündük mü?

“inna fetehna leke fethan mübiyna liyağfire lekallahu ma tekaddeme min zenbike ve ma teaahhare......”

“İnna fetehna leke fethan mübiyna”:

“Biz sana açık seçik bir fetih ihsan ettik”….

Bu fethin sende meydana gelmesi sebebiyle, fethin yaşanılan doğal sonuçları gereğidir ki;

“liyağfire lekallahu ma tekaddeme min zenbike ve ma teahhare”:

“Senin geçmiş ve geleceğe dönük bütün günâhların, kusurların bağışlanmıştır”.

“Ve yutimme ni’metehu aleyke”:

“Ve dahi sana olan nimet böylece tamamlanmıştır”.

“Ve yehdiyeke sırâten müstakıyma”:

“Ve dahi sana mutlak gerçeğe yönelme kapıları açılmıştır. Mutlak gerçeğin hakkını eda etme kapıları açılmıştır”.

“Yensurekallahu nasren aziyza”:

“Allah, sana çok aziz, çok değerli, karşı çıkılması mümkün olmayan bir mutlak zaferi ihsan etmiştir”.

İşte, Mirâc ile Fetih sûresinin başında bahsedilen hâlin bağlantı noktası.

Mirâcı olanlarda, bu âyetler tezahür eder.

“Efendim, bu âyetler Hz. Rasulullah’a gelmiştir. Onun hâlini anlatır. Basılan Kurân da Hz. Muhammed’e s.a.v. ait bir kitaptır .. Biz koyalım bir kenara!. Hz Muhamed de okudu geçti, gitti zaten!!!...”

Kurânın her âyeti, ümmetten her bir ferdi ilgilendirir. İçindeki hiçbir âyet için; “Bu Ebu Bekr ile ilgilidir. Bu, Hz. Muhammed’a aittir… Bu falancayla ilgili inmiştir” diyemeyiz.

Her bir âyet, her bir birimi ilgilendirir. Her bir birim kendi kapasitesi kadar ondan âyet alır.

Kimi Kurândan bir âyet okur(?) bütün hayatı boyunca, geçer gider!.

Kimi Kurânı Kerim’den 50 âyet okur, geçer gider. Kimi 500 âyet okur gider. Hatm(?) edebilene ne mutlu!..

Kurânda diyorki, “Namaz, mü’minin Mirâcıdır.”

Peki, bu mirâc nasıl oluşacak?.

Nasıl oluşacak veya nasıl oluşmayacak?. Oluşmasını sağlayan nedir? Oluşmamasını sağlayan nedir?

Hz. Rasulullah diyor ki;

“Fatihasız namaz olmaz!.”

Başka bir yerinden söz etmiyor Kurân’ın!. Namaz da mirâc olduğuna göre; Mirâcın yolu Fatihadan geçer demektir bunun anlamı!.

Başka bir Hadis-i şerifte ne diyor?.

“Her kılınan namaz, kendisinden önceki vakitle kendisi arasındaki bütün günâhları siler, bağışlar, af ettirir”; diyor.

Namaz, Fatiha’sız olmadığına göre, Fatiha ile namaz eda edildiğine göre demek ki; Fatiha’daki sır, senin bir önceki kıldığın namazla, senin o kıldığın namaz arasındaki günâhların hepsini bağışlatıyor.

Allah’a şükür ben namaza duruyorum ve okumaya başlıyorum…

“Bismillâhir rahmanir rahiym, elhamdu lillâhi rabbil alemiyn, errahmanir rahiym, mâliki yevmiddiyn............. âmin.”

Fark edin, anlayın ki, bu şekliyle ben namaz kılmamış oldum!. Fatiha’yı da “OKU”madım!!!.

Dil ile Fatiha’yı tekrar etmem yetmez!. Bu yüzden de “OKU”muş olmadım!.

Hatırına okumanın neresindeyken geldi? Mesela geldi ki; “kul hu vallahu ahad Allahus samed lem yelid ve lem yuled”I okuyorsun… Ya da Fatiha bitti!!!. Neredeysen orada kal orada!. Geri dön!. Besmeleyi çek! “elhamdu lillahi rabbil alemiyn” diyerek bunun manâsını bir düşünün!

Sonra “mâliki yevmid diyn”in manâsını bir düşünün. Bundan sonra da, “iyyake na’budü”nün manâsını idrak etmeye çalış!.

İşte o zaman namazın yerine gelmeye başlar!. Böylece “Mirâc” basamaklarında yukarı doğru adım atarsın. İşte o zaman namazın ne olduğunu da anlarsın.



ahmed hulusi
kaynak: http://www.okyanusum.com/eyulasabildiklerim.htm?m=1&gid=69&srid=3047&oid=2
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Uydurmacılar bu gecenin faziletine ait ve bu gecede yapılacak ekstra ibadet ve taate ait fazla bir gayret göstermemişlerdir. Ama, uydurdukları senaryolarla, Peygamberimizi ümmetini tanımayan, akılsız, aptal, sürekli Musa peygamberden akıl alıp durmadan Allah’la namaz sayısı pazarlığı yapan biri olarak tanıtmışlar ve Allah’ın Kur’an’da bildirdiklerinin zıddına ahkâm kesme cesareti gösteren bir bozguncu durumuna düşürmüşlerdir.

Evet aziz dost,
Ahmet hulusi den bunun cevabını da bekliyoruz..
Gerçekten, Son peygamber ve bütün peygamberlerden kat ve kat üstün olarak tanıttıkları Hz Peygamberimizin, Allah'ın vermiş olduğu 50 vakit namazın ümmetine ağır geleceğini bilemeyecek kadar basiretsiz mi idi ki, bir Musa ila Allah, bir İsa ile Allah arasında mekik dokutuldu..
Acaba, Yahudilerin ve hiristiyanların, "Hayır, Haz. Muhammed o kadar akıllı biri değildi, bak bizim peygamberlerimizden akıl almasa, elli rekatın fazla olacağını bilemeyecekti" mantığının, bizim çook büyük evliya ve alimlerimizin üzerinde bıraktığı bir tesir sonucu mu uyduruldu bu rivayetler..
Haa, bir de şu meseleye cevap buyursun Ahmet Hulusi bey,
Peygamberimize isra emredilmeden önce inen birçok ayette NAMAZ geçmektedir, peki, namaz miraçta emredildiyse, önce inen namazlar nedir?..
Onu bunu bilmem ama, bozuk tevratın ve israiliyatın anlattığı hikayeler aynen alimlerimiz tarafından da anlatılmıştır ki, ya bizim öğrendiğimiz din yanlış, ya da, doğru dini bize içine bir sürü hikaye ve saçmalık katarak sundular.. Bunu ayıklamanın tek yolu, bütün bilgileri Kur'ana teyit ettirmekten geçer ki, zaten bin yıldır, hikayelerle ve masallalrla yerinde marş marş saydırılan bu ümmet, bir bin yıl daha yerinde saymasın.. ne dersiniz, haksız mıyım.. dualarımla
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Aysegul' Alıntı:
Haksızsınız malesef...

ben haklı olduğunu düşünmüyorum. Hz Muhammedin bu anlattığı ruhani bir olay olduğu için olduğu gibi anlamak akılsızlık olur. bu henüz ne olduğunu bilemediğimiz bi olayın MECAZİ anlatımı olabilir. biz şimdi peygambere bu hadis nedeniyle akılsızmı peygamber dersek ve bu hadis ya doğruysa halimizi düşünebiliyormusunuz?
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
namaz zaten miraçtan önce 2 vakit kılınıyordu miraçta vakitlerinin emredildiği söylenir.;)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Rahmet Peygamberi'nin (s.a.) miracı eşsiz bir mucizedir; mucize olduğu için de insanların bilgi araçları ile bilmeleri, tecrübe etmeleri mümkün olmayan tarafları vardır. Miracın ruh ve beden beraberliği içinde mi yoksa yalnızca ruh ile mi, rüyada mı uyanık iken mi, bir kere mi birden fazla mı olduğu, miracda Resûlullah'ın Rabbini görüp görmediği gibi konular eskiden tartışıldığı gibi bugün de zaman zaman tartışma konusu olmaktadır.

Hz. Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâm kaynaklarında, âyet metnindeki ilgili fiilin mastarı olan ve "geceleyin yürüme, gece yolculuğu" anlamına gelen isrâ kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan göklere yükseltilme safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme, yukarı tırmanma" anlamındaki "urûc" kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası, âleti" manasına gelen mi'râc kelimesiyle ifade edilmektedir. İsrâ suresinin ilk âyetinin meali şöyledir:
"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir."

Hz. Muhammed'in peygamber oluşuyla başlayan, putperestlerin müslümanlar üzerindeki baskıları, Peygamber ailesiyle az sayıdaki müslümanlara karşı muhtemelen risâletin altıncı yılında başlayıp üç yıl süren ve büyük acılar getiren ekonomik ve sosyal boykota dönüştü. Bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla sevgili eşi Hz. Hatice ile amcası ve hamisi Ebû Talib'i kaybetti. Resûlullah'ın bu kayıplardan duyduğu büyük üzüntü sebebiyle bu yıla "hüzün yılı" denildi. İşte bu acılı olayların ardından Yüce Allah, bir bakıma sevgili Resûlünü, sabır ve tahammülü dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için genellikle mirac diye anılan büyük mucizevî olayı gerçekleştirdi.
Yukarıda mealini verdiğimiz, İsrâ sûresinin 1. âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mirac olayına işaret etmektedir; aynı konuda hadis mecmualarında da 45 kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz. Peygamber'den bilgiler nakledilmiştir. Ancak özellikle bu hadislerdeki ayrıntılı malumat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için miracın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler verilmiştir.

Yaygın kabule göre mirac, peygamberliğin 12. veya 13. yılında (Muhammed Hamîdullah'a göre hicretin 9. yılında; bk. İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, I, 92) vuku bulmuştur. Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî'nin el-Câmiu's-sahîh'inde ("Salât", 8; "Bed'ü'l-halk", 6; "Mi'râc", 42; "Tevhid", 37) yer alan hadislere göre;

bir gece Hz. Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken" Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü).
Semanın birinci katında Hz. Âdem,
ikinci katında Hz. İsa ve Hz. Yahya,
üçüncü katında Hz. Yusuf,
dördüncü katında Hz. İdris,
beşinci katında Hz. Harun,
altıncı katında Hz. Musa,
yedinci katında ise Hz. İbrahim ile görüştü. Kur'an'da "sidretü'l-müntehâ" (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre (bk. Şevkânî, V, 124) yaratılmışlarca bilinebilirlerin son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine Cebrâil'in geçme imkanı olmadığı için Hz. Peygamber, Refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tesbiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterildi. Nihayet bir yoruma göre (bk. Şevkânî, V, 123) bir beşerin beşer olma özelliğini koruyarak Allah'a yaklaşabileceği son noktaya kadar O'na yaklaştı (Ancak -aşağıda açıklanacak- ağırlıklı yoruma göre buradaki birbirine yaklaşma Cebrail ile Hz. Peygamber arasında olmuştur; geniş bilgi için bk. Necm 53/8-9).
Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği, Allah'ın da Peygamber'ine selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği "et-Tahiyyât" duasındaki diyalogun mirac olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir. Mekandan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur'an'ın "âlemlere rahmet" olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed arasında insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah'a, içlerinden günahkâr olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin "Âmene'r-resûlü..." diye başlayan son iki âyeti verildi; İslâm'ın en temel ibadetlerinden beş vakit namaz emredildi. Bazı rivayetlere göre miracdan dönüş sırasında kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi. Nihayet semâdan Kudüs'e indirildi, kendisini burada önceki peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar. En sonunda Hz. Peygamber Mekke'den ayrıldığı noktaya getirildi. Yine Buhârî'deki rivayetlerin birinin sonunda ("Tevhid", 37; Taberî, XV, 5) "Peygamber uyandı ki Mescid'i Haram'dadır" denilmektedir.
Söz konusu hadislerin baş kısmında miracın Hz. Peygamber "uyku ile uyanıklık arasında" bir durumdayken başladığı, uyandığında kendisini Mescid-i Haram'da bulduğu şeklindeki ifadeler dolayısıyla bu olayın bedenle gerçekleşen bir yolculuk mu olduğu, yoksa bunun bir tür rüyada vuku bulan ruhanî bir durum mu olduğu hususunda erken dönemden itibaren tartışmalar yapılmıştır (meselâ bk. Taberî, XV, 5; İbn Kesîr, V, 40-41). Biri uykuda diğeri uyanıkken olmak üzere iki miracdan bahsedildiği de olmuştur. Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz. Peygamber'in hem bedeni hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak düşünmüşlerse de onun uykudayken veya uyanık olarak fakat sadece ruhen yaşanmış bir hadise olması da değerini ve önemini azaltmaz. Çünkü genel bir ilke olarak vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir. Nitekim bu sûrenin 60. âyetinde mirac olayı kastedilerek "sana gösterdiğimiz rüya..." şeklinde bir ifade yer almaktadır. Buradaki rüya kelimesinin uyanıkken görme anlamına gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir (meselâ bk. Taberî, XV, 110; İbn Âşûr, XV, 146). Ayrıca Hz. İbrahim de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı (Sâffât 37/102). Ancak, mirac Hz. Peygamber'in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır. Taberî'ye göre Allah, kulunun ruhunu değil, mutlak bir ifadeyle kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre "Peygamber sadece ruhuyla miraca çıkmıştır" diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız yoktur (XV, 26).

"1-2- İndiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir.
3- Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır.
4- O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir.
5-7- Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri öğretti. O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü.
8- Sonra yaklaştıkça yaklaştı.
9- O kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu.
10- (Allah) kuluna ne vahyettiyse vahyetti.
11- Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı.
12- Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz!
13-14- Andolsun ki onu bir başka iniş esnasında da Sidre-i Müntehâ'nın yanında gördü.
15- Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır.
16- O an Sidre'yi bürüyen bürümüştü.
17- Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı.
18- Hiç kuşkusuz o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü" (Necm: 1-18).
18. âyetteki "Hiç kuşkusuz o,... görmüştü" anlamındaki cümlede öznenin Hz. Peygamber olduğu açıktır; fakat onun neyi gördüğünü şu mânalardan biriyle açıklamak mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü, b) Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını, c) Rabbinin en büyük âyetlerini gördü. Bunlardan ilk mânayı tercih eden müfessirlerden bazıları bunu Cebrâil'i görmesi şeklinde açıklamışlar, bazıları da Hz. Peygamber'in Rabbini görmüş olması ihtimali üzerinde durarak bu konuyu geniş biçimde tartışmışlardır. İbn Abbas'tan meşhur olarak nakledilen rivayette Peygamber'in Rabbini gözüyle gördüğü belirtilirken, kendisine bu konuda soru sorulan Hz. Âişe bu ihtimali reddetmiştir. İbn Mes'ud ve Ebû Hüreyre'den meşhur olarak nakledilen rivayet de bu yöndedir. İslâm âlimleri de bu rivayetleri Allah'ın zâtı, sıfatları ve görülmesine ilişkin âyet ve hadislerle birlikte değerlendirerek iki eğilimi de savunan açıklamalar yapmışlardır. Bazı âlimler de Peygamber'in Allah'ı gözüyle değil kalbiyle gördüğü, Allah'ın zâtının değil sıfatının tecelli ettiği gibi telifçi yorumlar ortaya koymuşlardır. Bu noktada unutulmaması gereken bir husus da, anlatılan oluş ve tecellilerin cennet gibi farklı bir âlemde, farklı varlık boyutunda, farklı şartlar içinde gerçekleştiğidir; cennette ise her müminin Rabbini göreceği bilinmektedir.
Büyük Tefsir alimi Elmalılı'nın, Necm suresinin tefsirinde miracla ilgili yorumları verirken ara ara kaydettiği ve önemli bulduğumuz kendi tercihiyle ilgili düşüncelerini şöyle toparlamak mümkündür: Resûlullah, Cebrâil'i Kur'an'ın her inen parçası esnasında, hangi sûrete girmişse öyle görüyordu. Gerçek sûretinde ise bir defa Miraç'tan önce gördü, o vakit Cebrâil Resûlullah'a inmişti. Bir kere de Miraç'tan inerken gördü, bunda Resûlullah Cebrâil'e doğru iniyordu ve Cebrâil Sidre-i Müntehâ'nın yanında onu karşılıyordu. Hz. Peygamber namaz konusunda birkaç defa inip çıkmış olduğundan 13. âyetteki "nezleten uhrâ" tamlamasını "son bir iniş" şeklinde düşünmek daha mânidar olur. Dolayısıyla ufukta istivâ etmeyi (doğrulmayı) Hz. Peygamber'in kendisine yapılan talim (öğretme) üzerine nübüvvet ilminde yükselip istikametini alması (en yüksek ufukta istivâ etmesi) şeklinde anlamak uygun olur. Cebrâil'in talimi üzerine Resûlullah en yüksek ufukta istivâ ile kalmamış, ondan sonra Allah Teâlâ'ya doğru yaklaşmıştır. Bu durumda 8. âyetteki yaklaşmanın Resûlullah hakkında olduğu, cezbe (çekme) mânası içeren "tedellâ" fiiliyle de onun cezbedilmesinin yani aşağıdan yukarı doğru çekilip çıkarılmasının kastedildiğini, dolayısıyla burada Mirac'a işaret bulunduğunu söyleyebiliriz. 9 ve 10. âyetlerden de şu mâna çıkmaktadır: Mirac'ta Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Hz. Muhammed o istivâdan sonra Rabbine öyle yaklaştı ki, her vâsıta ortadan kalktı yani Mirac'da Cebrâil dahi vâsıta olmaksızın Allah Teâlâ kuluna her ne vahyetti ise vahyetti. 18. âyetten, Resûlullah'ın, Cenab-ı Allah'ın rububiyetini gösteren, mutlak egemenliği altındakilere ait hayretler uyandırıcı ve söz kalıpları içine sığmayacak nice delilleri veya en büyük delili gördüğü anlaşılmaktadır; şu halde bunun mahiyetini açıklamaya kalkmak bizim haddimiz değildir. Âyette "Rabbini gördü" denmeyip "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü" buyurulduğuna göre bu ifadenin zâhirinden O'nun zâtını gördüğü anlamı çıkmaz. Bu konuyu açıklarken Râzî'nin kullandığı bir ifade bize başka bir mânayı düşündürdü: Rü'yet (görme) en büyük âyet olunca burada "kübrâ"yı ("en büyük"ü) rü'yet ile tefsir edebiliriz. Bunu da iki yönlü düşünmek mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden yani mucizelerinden en büyüğü olan rü'yet mucizesini gördü; âhirette ümmetinin göreceği gibi beni gördü demek olabilir. b) En büyük âyet olan rü'yetin hakikatini gördü demek olabilir. Çünkü En'âm 6/103 âyetinde geçtiği üzere "basar"ın (görmenin) künhünü ve dolayısıyla rü'yetin hakikatini Allah bilir. O halde rü'yetin hakikatini görmek, -bir kudsî hadiste yer alan "... artık onun kulağı, gözü ve kalbi ben olurum" ifadesiyle Enfâl 8/17 âyetinin mazmunu üzere- Allah Teâlâ'nın Resûlullah'ta tecelli eden en büyük yakınlık âyet ve delillerinden olmuş olur. Bu yoruma göre âyet-i kübrâ (en büyük delil) hakikat-i Muhammediyye demektir. Biz de [Elmalılı], sözün akışı makam-ı Muhammedî'nin açıklanmasıyla ilgili olduğundan, en büyük âyetin hakikat-i Muhammediyye olduğu kanaatini taşıdığımızı belirtmek istiyoruz. Çünkü maksat hangisi olursa olsun, âyetlerin en büyüğü veya âyetlerden en büyüğünün onda tecelli etmiş bulunduğunda şüphe yoktur (VII, 4570, 4574, 4576, 4577, 4579-4580, 4582-4583,4586, 4588-4589).


Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması, Allah'ın kullandığı aynı şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir. Kur'an ve hadislerle verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, ahiret aleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır. Mühim olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi, yükselişidir... bunun nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir. Bu mucize tamamen ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder, asla coğrafi ve turistik bir seyahat olarak değil." (s.133, par. 249). "Miracı maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş, bir yolculuk olarak düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz bakidir..." (s. 143, par.259).
Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî miracı şöyle anlatıyor: "O'nun (s.a.) mirac gecesinde Rabbini görmesi, dünyada değil, âhirette vaki olmuştur. Çünkü O (s.a.), mirac gecesi mekan-zaman dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca ezel ve ebedi bir an olarak buldu, başlangıç ve sonu bir nokta olarak gördü..." (C. I, 283. mektup).
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Süleyman Çelebi'nin eşsiz eseri Mevlid'inde okuyup dinlediğimiz mirac olayı, buraya kadar anlattıklarımızın, taklit edilemez güzellikte yapılmış bir özeti gibidir:
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ
Ne mekan var anda ne arz ü semâ (öyle bir âlem ki, orada yer, gök ve mekan yok)

Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal (O yer ne dolu, ne de boş)
Akl u fikr emez o hali fehm ü hall... (Akıl bu hali anlayamaz ve çözemez)

Şeş cihetten ol münezzeh Zü'l-celal
Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemal
(Altı yönden münezzeh celal sıfatlı Allah ona, nicelik ve nitelikten öte bir lutufla cemalini gösterdi).
...
Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti
Âhirette öyle görür ümmeti

Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh
Mustafâ'ya söyledi bî-iştibâh
(Harf ve ses olmaksızın Allah, Mustafâ'ya, şüphesiz olarak konuştu, söz söyledi).

Âhirette (cennette) Muhammed ümmeti de Allah'ı görecek, Allah miracda Peygamberi ile, bizim bilmediğimiz, madde ve maddi araçların arada olmadığı bir mahiyyete konuştu, işte bunun gibi yine bizim bildiğimiz ve anladığımız "görme"ye benzemeyen ve mahiyeti ondan farklı olan bir görme ile, dünyadan başka bir âlemde Rabbini de gördü. Allah ona bu kabiliyeti lütfettiği için bayılma filan da olmadı.

Mi'rac Hz. Peygamber'e büyük bir ihsan, eşsiz bir armağandır; ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır. Mi'rac gecesi Hz. Peygamber'i, başta mirac olmak üzere genellikle mucizeleri, o gece armağan edilen namaz ibadetinin önemini, İsra sûresini ve orada geçen dini, ahlaki hükümleri anmak, anlatmak, temsil etmek elbette yararlıdır ve yapılmalıdır.
 

ercan1980

New member
Katılım
15 Ara 2005
Mesajlar
186
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web sitesi
www.kurandini.net.tc
Sünni Yahudi Seyfo!

Bu, aşağıda alıntıladığım yazına Kuran'dan (birebir) delilin nedir? Eğer Kuran'dan delilin yok ise, bu forumun ya ismini değiştirin ya da sen mod.luktan istifa et!

bir gece Hz. Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken" Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü).
Semanın birinci katında Hz. Âdem,
ikinci katında Hz. İsa ve Hz. Yahya,
üçüncü katında Hz. Yusuf,
dördüncü katında Hz. İdris,
beşinci katında Hz. Harun,
altıncı katında Hz. Musa,
yedinci katında ise Hz. İbrahim ile görüştü.
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
ercan1980' Alıntı:
Sünni Yahudi Seyfo!

Bu, aşağıda alıntıladığım yazına Kuran'dan (birebir) delilin nedir? Eğer Kuran'dan delilin yok ise, bu forumun ya ismini değiştirin ya da sen mod.luktan istifa et!

İslamiyette sadece kuran kavramı yoktur...Peygamber kavramıda vardır....Sadece Allaha iman ederek islamiyete girmiş olmuyorsunuz peygamberinde Allahın kulu ve resulü olduğunu bilmeli onun sözlerini kale almalıyız...Umarım ifade edebilmişimdir...sitenin adıda saltkurancılık. com değil farkındaysan
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Haksızsınız malesef...



Yoksa bu ümmet ben bilmeden aya çıktı, teknoloji de japonyayı geçti, 7 milyon yahudi keferesinin üstesinden geldi de haberim mi yok hanfendi. Allah aşkına, kimin eşiyle nasıl ilişkiye gireceği mahremine kadar burnunu sokan şu alimleriniz, ağızları açlıktan kokan, ikibuçuk yahudiye oyuncak olan, üç kuruş için avrupa kapılarında dilenciye dönen şu ümmetin önünü açacak teknoloji ve gelişim ile uğraşsalardı ya?. Yoksa, birilerinin cinsellik meselelerini kurcalamak onlara daha mı hoşgeliyordu ya da haz alıyorlardı.. Lütfen hissi davranmayınız, biraz da olsa, Allah'ın verdiği aklı kullanmayı deneyin, olmaz mı? Ama, bizim yerimize evliyalarımız düşünür, yer, içer, yaşarlar mantığındaysanız, o zaman, cinselliğimize bile burun sokmaları normalleşir ki; Allah muhafaza, mahremi olmayan bir milletin dini de olmaz.. dualarımla
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
İslamiyette sadece kuran kavramı yoktur...Peygamber kavramıda vardır....Sadece Allaha iman ederek islamiyete girmiş olmuyorsunuz peygamberinde Allahın kulu ve resulü olduğunu bilmeli onun sözlerini kale almalıyız...Umarım ifade edebilmişimdir...sitenin adıda saltkurancılık. com değil farkındaysan


Evet, İslamiyette Peygamber kavramı vardır ama, siz o peygamberi birebir, yüzyüze göremezsiniz, onun için, isteseniz de istemeseniz de, Peyfamberinizi Kur'an diliyle tanımak zorundasınız. Mesela, peygamberlerin ağzından verilen sözler Kur'an tarafından veriliyorsa, buna inanmak farzdır ama, alimleriniz ya da evliyalarınız rivayet ediyorsa, buna inanmasanızda kafir olmazsınız, çünkü, Allahın sunduğunda eksiklik olmaz, kişilerin sundukları muhnakkak eksiklik içerebilir.. Saltkurancılık meselesine gelince, bunu hazmedebileceğinizi sanmam ama, saltevliyacılık com olsa, herhalde çok sevinirdiniz.. Ben siz de, Kur'andan çok evliyalara iman gibi bir hastalık görüyorum ki, hiristiyanları bitiren hastalığın adı zaten birebir budur, hanfendi, lütfen Kur'an aklını ve gözlüğünü edinin, size sorulacak ders bu kitaptadır çünkü.. dualarımla
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
THE_HAFIZ' Alıntı:
Evet, İslamiyette Peygamber kavramı vardır ama, siz o peygamberi birebir, yüzyüze göremezsiniz, onun için, isteseniz de istemeseniz de, Peyfamberinizi Kur'an diliyle tanımak zorundasınız. Mesela, peygamberlerin ağzından verilen sözler Kur'an tarafından veriliyorsa, buna inanmak farzdır ama, alimleriniz ya da evliyalarınız rivayet ediyorsa, buna inanmasanızda kafir olmazsınız, çünkü, Allahın sunduğunda eksiklik olmaz, kişilerin sundukları muhnakkak eksiklik içerebilir.. Saltkurancılık meselesine gelince, bunu hazmedebileceğinizi sanmam ama, saltevliyacılık com olsa, herhalde çok sevinirdiniz.. Ben siz de, Kur'andan çok evliyalara iman gibi bir hastalık görüyorum ki, hiristiyanları bitiren hastalığın adı zaten birebir budur, hanfendi, lütfen Kur'an aklını ve gözlüğünü edinin, size sorulacak ders bu kitaptadır çünkü.. dualarımla

Sözlerinin bazılarına katılmakla beraber katılmadığım yanlarıda var...Ben kendimi ifade edemiyorum herhalde ben evliyaları kabul edip kuranı yok saymak gibi bir cahillik yapmıyorum...Ama siz öyle aksettiriyorsunuz ne yazıkki...Tamam siz bizim pirleirmizi,alimlerimizi,peygamber efendimizin mübarek sözlerini ve hatta miracı kabul etmeyin...Ama bizim değerlerimizede dil uzatmayın ...Bizim damarımıza basacak tarzda konular açmayın...Tartışın her konuyu ama bu saçma bir tartışmaya dönüşmesin lütfen çünkü kur'anı kerimde alimlerden bahsedildiği halde anlayamadığınız bir şey olunca sorun dendiği halde ısrarla inanmak istemiyorsunuz...O yüzden bizim adımıza söylenecek bir şey kalmadı
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aysegul' Alıntı:
Sözlerinin bazılarına katılmakla beraber katılmadığım yanlarıda var...Ben kendimi ifade edemiyorum herhalde ben evliyaları kabul edip kuranı yok saymak gibi bir cahillik yapmıyorum...Ama siz öyle aksettiriyorsunuz ne yazıkki...Tamam siz bizim pirleirmizi,alimlerimizi,peygamber efendimizin mübarek sözlerini ve hatta miracı kabul etmeyin...Ama bizim değerlerimizede dil uzatmayın ...Bizim damarımıza basacak tarzda konular açmayın...Tartışın her konuyu ama bu saçma bir tartışmaya dönüşmesin lütfen çünkü kur'anı kerimde alimlerden bahsedildiği halde anlayamadığınız bir şey olunca sorun dendiği halde ısrarla inanmak istemiyorsunuz...O yüzden bizim adımıza söylenecek bir şey kalmadı


Bakara Suresi 107 Bilmedi mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah' ındır.Sizin için Allah'tan başka ne bir veli vardır ne de bir Nasır/yardımcı.
size sadece bir ayet gönderiyorum, gerisine bende karışmıyorum, elbette inancınızda serbestsiniz, sadece ilmi bir tartışma atmosferidir benimkisi, istemezseniz elbette size cevap yazmam, dualarımla
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
ercan1980' Alıntı:
Sünni Yahudi Seyfo!

Bu, aşağıda alıntıladığım yazına Kuran'dan (birebir) delilin nedir? Eğer Kuran'dan delilin yok ise, bu forumun ya ismini değiştirin ya da sen mod.luktan istifa et!
birincisi ben yahudi değilim , içiniz rahat olsun. şunuda söylim yazdıklarıma yahudilerde senin gibi inanmıyorlar!!!
 

ibrahimonur

New member
Katılım
26 Nis 2006
Mesajlar
364
Tepkime puanı
0
Puanları
0
insan namazda iken yeryüzündeki bütün varlıklar için rabbinin karşısına çıkar
okuduğumuz tayyibat miracın bir parçasıdır
namaz müminin küçük miracıdır
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
THE_HAFIZ' Alıntı:

Bakara Suresi 107 Bilmedi mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah' ındır.Sizin için Allah'tan başka ne bir veli vardır ne de bir Nasır/yardımcı.
size sadece bir ayet gönderiyorum, gerisine bende karışmıyorum, elbette inancınızda serbestsiniz, sadece ilmi bir tartışma atmosferidir benimkisi, istemezseniz elbette size cevap yazmam, dualarımla

Ben bu ayeti onaylıyorum onaylamakla beraber aşağıdaki ayetleride görmezden gelmiyorum


Fâtır Suresi

28. İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.


Mücadele Suresi


11. Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

burada iki farklı kavram kullanılıyor...1-inananlar 2-kendilerine ilim verilenler

Nisa Suresi

162. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

yine iki kavram kullanılıyor

1-ilimde derinleşenler 2-Mü'minler


Bende bu ayetleri gönderiyorum ve gerisine karşmıyorum
 
Üst Alt