Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nedir Bu Kuantum Fiziği?

mehmet_16

New member
Katılım
31 Ağu 2006
Mesajlar
367
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kuantum fiziğinin dinsel ve tanrısal bir yönünün olduğu vurgulanır.Peki ama Kuantum fiziği nedir?Dini açıdan destekleyici midir?Ne işe yarar?Pratikteki uygulamaları nelerdir?
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



DİN VE KUANTUM FİZİĞİ


Yazının başlığı okunur okunmaz bazı kişilerin, “hoppala kuantum fiziğinin din ile ne ilgisi var, bu kadar da olmaz artık” dediğini duyar gibi oluyorum. Bunu bu şekilde söyleyenler de, düşünenler de haklıdırlar, çünkü din ve din anlayışı biz insanlara belli kurallar ve belli kalıplar içinde anlatıldı ve öğretildi. Yani, öğretilen kuralları uygularsan dindarsın, uygulamazsan dindar değilsin gibi bir anlayışın ve mantığın etkisi ile yetiştik. Dinin, belli şekillerin ve belli kalıpların uygulanması olmadığını çok geç öğrendik. Bu öğrendik sözcüğünü belirli kişiler açısından söylüyorum, yoksa bunu halâ öğrenememiş büyük bir çoğunluk bulunmaktadır.

Din nedir; sorusunu soralım ve bunun cevabını bilimsel verilerde hep birlikte araştıralım.

Din; adına Allah dediğimiz bir yaratıcının ve bu yarattıklarını yöneten bir gücün varlığına inanmaktır.

Peki , varlığına inandığımız bu yaratıcı ve yönetici gücün varlığını nerede ve nasıl göreceğiz?

Öncelikle Allah’ın yaratıcı ve yönetici varlığına bakalım. Allah’ın varlığını görebilmemiz için, adına “doğa” dediğimiz doğa varlığının var oluşunu sağlayan, oluşturan varlıkların var oluş ve işleyiş sistemlerini bilimsel olarak incelemeye çalışalım. İncelemenin özüne inmesek bile hiç olmazsa yüzeysel olarak fakat akılcılıkla bakmaya çalışalım.

Doğa varlığının işleyiş sisteminin öz yapısına inebilmemiz için, o varlıkların en alt birimine inmeliyiz. Doğa varlıklarının en alt birimi “Atom ve Hücre’dir”.

Doğadaki varlıkları oluşturan en alt birim olan atom ve hücre, insan denen varlığın yapısının da en alt birimini oluşturmaktadır. Dolayısıyla doğayı olsun, insanı olsun tanımak ve anlayabilmek için öncelikle onların oluşumunu oluşturan atom ve hücre yapısını çok iyi bilmemiz gerekir. Atom ve hücre yapısının işlevini bilmeyen bir insanın, ne doğayı ne insanı ve de ne Allah’ı bilmesi ve anlaması mümkün değildir.

Gelin, çok basit ve anlayacağımız bir şekilde maddelerin ve varlıkların temel taşlarından biri olan atom varlığını yüzeysel de olsa anlayabileceğimiz bir şekilde öğrenmeye ve anlamaya çalışalım.

AT O M :

Atomun, varlığını ve maddenin en küçük parçası olduğunu sanıyorum. Atomun varlığı eski Yunan medeniyetlerinde M.Ö ‘den beri bilinmektedir. Yakın bir tarih diyebileceğimiz zamana kadar okullarda kimya dersinde, “maddenin en küçük parçası atomdur”- “atom, maddenin parçalanamayan en küçük parçasıdır” diye öğretilirdi. Laboratuarlarda elektro mikroskopla atom yapısının iç varlıkları görünüp incelenmeye başlandıktan sonra, atom hakkındaki bütün bilinenler değişime uğradı. Önceleri bütün maddelerde ortak bir atom varlığı kabul edilirken, atomun elektro mikroskoplarla incelenmeye başlanmasıyla, daha doğrusu atomun iç yapısına girildiğinde, her maddenin kendine özgü atom yapısına sahip olduğu görüldü. Atomun içinde bir çekirdek denilen parça ve bu çekirdek denilen parçanın etrafında dönen nötron ve elektronlar. İşin en enteresan ve orijinal tarafı her maddenin, atomun içindeki nötron ve elektron sayısının değişik olmasıdır. Her atomdaki elektron sayısının değişik olması, o atomun nitelik ve özelliklerinin değişik olmasını ifade etmektedir.

Atomun yapısı içinde en küçük parçacığın çekirdek ve elektronlar olduğu sanılırken, çekirdeğin de içinde küçük parçacıklar olduğu tespit edildi. Çekirdek içindeki bu küçük parçacıkların önce üç parça olduğu tespit edildi ve bu parçacıklara Quantum=Kuantum denildi. Fakat son bilimsel araştırmalar bu kuantum parçacıklarının sayısı üzerinde yeni buluşlar ortaya çıktı. Bu sayı önce beş, daha sonra altıya çıktı. Bu sayı daha artacak mıdır, bugün için kesin olarak bilinmiyor.

Peki, bütün bunlar atom yapısında neyi veya neleri ifade etmektedir?

Bunu açıklayabilmek için öncelikle atom çekirdeğinin ne olduğunu bilmemiz gerekir. Atom çekirdeği kendine özgü bir çekim kuvvetine sahip bulunmaktadır ve bu çekim kuvveti sayesinde çevresinde elektronlar, proton ve nötronlar dolaşmaktadır. Bütün bunlar, atom çekirdeğinde çok büyük bir elektriksel güç, elektriksel enerji oluşturmaktadır.

Bir atom çekirdeğinin parçalanması sonucu çok büyük bir enerji ortaya çıkmaktadır. Atom bombası denilen enerji de işte bu çekirdeğinin parçalanması sonucu ortaya çıkan bir enerjidir. Atomun parçalanmasından elde edilen enerjiyle çalışan bir atom denizaltısı yapıldı. Bu atom deniz altısı bütün dünyayı deniz altından dolaşıp geldi. Bunun için ne kadar yakıt kullanıldı biliyor musunuz ? Portakal büyüklüğünde bir uranyum kullanıldı. Bu, binlerce ton petrole yakın enerji demektir. Bununla bir atom tanesindeki enerjinin gücünü düşünebiliyor musunuz?

Bu açıklamalarla şu hususu belirtmek istiyorum. Bilimsel verilere göre bir insanın beden yapısı 60 ile 100 trilyon hücreden oluşmaktadır. Bir hücrenin içinde kaç atom bulunmaktadır, bu da kesin ve sabit bir sayı ile açıklanabilmiş değildir.

Şimdi de bir tek atom parçasının yapısını ve özelliklerini, yine yüzeysel olarak açıklamaya çalışalım.

Bütün atomlar kendi yapılarına ve özelliklerine özgü çevrelerine ışın, vibrasyon, titreşim, manyetik dalga, elektronik dalga gibi benzer yayınlar yaparlar. Bu durumu fizikçi Nick Herbert şöyle açıklamaktadır: “Dünya, sadece yüzeysel baktığımız zaman madde görüntüsü veren, aslında durmaksızın akan bir dalga çorbasıdır”. “Olanlarla olacakları bizler gözlem aletlerimizle belirlemekteyiz” diyen Bohr’a, John Wiheler “Bizler sadece gözlemci değiliz, olanları anlatma hakkımız olduğu gibi, oluşturan da yine bizleriz.” Diyerek, Bohr’un bu görüşlerine katılmaktadır.

Bilimsel olarak yapılan bu gözlemler nelerdir ve bu oluşumları da oluşturan yine bizleriz demekle ne denmek istenmektedir.?

Bir atom taneciği proton, nötron, elektron ve çekirdekten oluşmaktadır. Fakat çekirdeğin içinde de kuantum denilen parçacıkların bulunduğu da son bilimsel araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. Bu kuantum parçacıklarının sayıları ne olursa olsun, üçlü gruplar halinde bulundukları saptanmıştır. Bunlara da kuark grubu denilmektedir.

Şimdi atom üzerinde yapılan araştırmalara, çok eskilere gitmeden, yakın tarihlerdeki bilimsel açıklamalara şöyle bir bakalım:

1831-Michael Faraday: Mıknatısın etrafında hatlar meydana getiren görünmez manyetik kuvvetlerin var olduğu hipotezini ortaya attı.

1861-James Maxwel: Elektro manyetizma kanunlarını formüle etti. Buna göre ışık, elektromanyetik bir dalgaydı.

1900-Philippe Lenard: Elektronun foto-elektrik olayında rolünü ortaya koydu.

1905-Albert Einstein: “Quantifiye olmuş ışıklı enerji modelini” ni teklif etti.

Foton : Bu, kara madde içinde ve foto-elektrik olayında, enerji değişimlerinin quantifikasyonunu izah etmeye izin verdi. Bir ışık dalgasının (huzmesinin, demetinin) enerji “uniform” (tek biçimli) olarak dağılmaz ve fakat “ışık tanecikleri”içinde yoğunlaşmış (konsantre olmuş) vaziyette dağılır ki bunlara foton denir. Fotonlar, “belirlenmiş bir miktar enerji” taşırlar. Bir Foton’un enerjisi, dalga boyuna (uzunluğuna) bağlıdır.

Bundan sonraki açıklamalarımızda sık sık geçeceğinden bu iki terimin tanımını açıklamakta fayda var.

Foto: Işık

Foton: Işık veren, ışık tanecikleri taşıyan parçacıklar

Fotoelektrik:Işığın etkisiyle elektrik üretme-ışık ışımalarının etkisiyle oluşan her türlü elektrik olayı

Kuantum: Enerji paketçikleri, ışık enerjisinin dalga paketleri halinde aktarılması

1923-Arthur H.Compton: X ışınlarının uzunluğunun, hafif atomlar tarafından yayıldıklarında, arttığını belirledi. Bu, X ışınları cismin tabiatlarını (özelliklerini) ortaya koydu.

Yani, atomlardan ve hücrelerden, aslında hücrelerden sandığımız X ışınları da, o hücrenin içindeki atomdan yayınlanan ışın veya ışınlardır. Bu ışınlar, yayınlandığı atomun veya hücrenin bazı yetenek ve özelliklerini yansıtmaktadır. İleride yapacağımız açıklamalarda bu hususu lütfen hatırlayınız.

1926-Eryin Schroedinger: Atomlardan yayınlanan dalgaların işlevinin zaman içinde tekamülünü (gelişimini-olgunlaşmasını) tanımladı.

1926-Max Born: Atom dalgalarının işlevlerine bir izah (açıklama) getirdi.

Bir mekânda bu dalgaların varlığı orada bir parçacığın varlığının ihtimalini (olasılığını) temsil eder.

Bir başka deyişle, bir maddeden, atomdan yayınlanan dalgalar, o maddenin varlığının kanıtı olmaktadır.Yer altındaki madenlerin bulunması; madenlerin yayınladıkları kendilerine özgü dalgaların aparatlarla algılanması ve değerlendirilmesi sayesinde olmaktadır. Çünkü her maden yada madde kendi atom yapısına göre ve kendine özgü bir dalga, yani frekans yayınlamaktadır. Yayınlanan bu dalgalar, frekanslar değerlendirilerek, görünmediği halde yer altında hangi madenin bulunduğu tespit edilebilmektedir.

1927-Clinton Davisson ve Lester Germer: Elektronların dalgalar gibi davrandığını (etkin olduğunu) iddia ettiler.

Aynı zamanda bu dalgalar, kendilerini oluşturan elektronların davranışlarının da kanıtı olmuyor mu?

1929-Estermann ve Otto Sterin: Ağır moleküllerinde dalgalar gibi davrandığını, etkin olduğunu ortaya koydular.

Fizik biliminde fizikçiler arasında, ışığın parçacık mı, dalgacık mı olduğu hususu uzun süre tartışılmıştır.

Örneğin Newton’a göre, ışık parçacık akımıdır, bazı fizikçilere göre ise ışık tamamen dalgacıktır.

Einstein ise, ışığın hem dalgacık hem de parçacık karakterinde olduğunu ortaya koymuştur. Doğrusuda budur. Çünkü ışık bu iki özelliğe de sahip bulunmaktadır. Bunu ileride yapacağımız açıklamalarda sizlerde göreceksiniz.

Max Planck: Atom çekirdeğinin içindeki parçacıklara Quant-Kuant kavramını ilk kullanan kişi olmuştur.

Einstein ise kuant kavramını Foton kavramı ile eşdeğer olarak kullanmıştır. Çünkü Einstein’a göre Foton: ışık veren ve ışık taneciklerini taşıyan parçacık olarak tanımlanmaktadır.

Foton için “optik Quant” kavramı da kullanılır. Çünkü Fotonlar aynı zamanda elektro manyetik kuvvetlerin etkileşim partikülleri olarak kabul edilmektedir.

Parçacık (partikül) Teorisi ve Dalga teorisi; ışık parçacıklarından meydana gelir, ancak bazı açılardan da dalga gibi davranır.

Evren üzerinde var olan bütün varlıklardaki görünen enerji ve maddi olan ne varsa kuantlardan oluşmuştur, kuantlardan meydana gelmiştir. Bir fotonun taşıdığı enerji değişebilir.

Örneğin kırmızı ışık fotonu, yeşil ışık fotonundan daha az enerji taşır. Bir fotonun taşıdığı enerji miktarını bilirsek, enerji tipini belirleyebiliriz. Daha fazla enerjisi olan fotonların kütlesi daha büyüktür. Bu manada, daha ağırdırlar ve bir engele çarptıklarında daha büyük bir basınca sebep olurlar.

Evrendeki bütün dalgalar osilasyonların, yani salınım ve titreşimler sonucu oluşmaktadır. Bütün dalga hareketleri iki ana yapıya sahip bulunmaktadır; Frekans ve dalga boyu.

Buraya kadar bütün yazdıklarımızı Albert Einstein’ın görelilik ve izafiyet teorisi denilen formül ile formüllendirebiliriz.

Enerji = kütle x ışık hızının karesi. (E=mxc2)

Bu formülde: E = Enerji, M=Kütle ve C=ışık hızı’dır.

Einstein’ın bu teorisi, bilim dünyamız ile yaşamımıza neler kazandırmış ve kazandıracaktır?

Bu teoremle maddi varlıklar yalnızca göründükleri cisimsel varlıklarıyla ele alınmadı, aynı zamanda o maddelerin iç varlıklarına girildi ve daha da girilecektir. Madde varlığının iç varlığına giriş, bilim insanını yalnızca maddelerin “maddi yapısını” değil, ayrıca onun psikolojik veya maddi yapısından da önemli olan akıl ve ruh varlığı da denilebilen tarafını incelemeye doğru götürecektir.

Einstein bu teori ile, madde ve enerjinin aslında aynı şey olduğunu ortaya koymuştur.Yani, maddenin aslında enerjinin bir görüntüsü olduğunu kanıtlamıştır.

Buna göre; kolaylıkla ışığın bir madde olduğu söylenebilir. Çünkü madde enerjiye dönüşebilmektedir. Bunun en tipik örneği, Maddedeki atom yapısının elektrik enerjisine ve atom bombasına dönüşmesidir.

Evrende var olan bütün varlıklar, yani atom ve hücresel yapıya sahip bütün varlıklar, evrene sürekli olarak yapılarından enerji yayarlar.

Enerji çok hızlı bir madde veya madde çok yavaş (veya durağan) bir enerjidir. Aradaki fark “hız”dır. Elektrik akımının bir iletici vasıta ile iletilmesi gibi, canlılığın iletimi içinde genetik birimlerine ihtiyaç vardır.

Evrende her şey zıddıyla birlikte vardır. Bu bilimselliğin gereği olarak, maddenin de bir karşıtı yada simetriği mevcuttur .Anti-madde (karşıt madde-zıt madde.)

Madde artı değildir. Sıfırdan daha ağır, uzun, buna mukabil yavaştır. Enerji ışık hızında devindiğinde, hareket ettiğinden sıfır değerlidir. Madde, kütlesini bu hızda muhafaza edemez, koruyamaz. Kuantlara (boyutsuz.ağırlıksız) varlıklara dönüşerek kütlesini yitirir, sıfırlar. Işık hızına ulaşan bir insanın öz kütlesi sıfır grama iner, boyu da sıfır cm.dir, yani maddi varlığı ortadan kalkar.

Eğer madde, ışık hızının ötesine ulaşırsa, bu kez eksi değerden söz edilir. Bu değerler bugün elimizde mevcut araçlarla ölçülemez. Dolayısıyla böyle bir varlık ölçülemez ve görülemez. Örneğin, şuur/bilinç böyle bir varlıktır, yani uzay-zaman boyutunun dışında beşinci bir boyuttur. Eksi bir uzay-zaman boyutunda nur (enerji) olarak mevcuttur. Bu eksi parçacıklara “Takyon” adı verilmektedir. Takyon: Hızlı parçacık demektir.

Enerji maddeye hükmeder, Takyonlar ise şuur-bilinç enerjisine hükmeder.

Takyonlar aleminde bilinç, şuur aleminde varlıklar,100.000 km uzunluğunda ve eksi 100.000 kg ağırlığında olabilmektedir. Bunlara latif varlıklar da denilebilir.

Madde, hareket halinde ışıktan daha hızlı olduğunda, yani, ışık hızını aştığı zaman kendine yeni bir kütle kazanır. Fakat, bu kütle eksi bir kütledir. Burada her şey ışıktan daha hızlı bir osilâsyona, titreşime sahip olduğu için maddi alem tarafından idrak edilemez. Bu alemin diğer ismi “misal alemi” dir. Bu alemde her şey madde aleminin tersine davranır, maddeler yere düşmez yukarı hareketlenir. Bunlar maddi alemin hakimleridir. Şuurun birleşimi yani maddi boyutlara hükmeden takyonik boyut olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda şuur üst mana buutudur.

Şuurun, bilincin oluşum mekanı kuvvetle muhtemel beyindir.

Beynimiz somut bir varlıktır, ama düşüncelerimiz, duygularımız, rüyalarımız ve benzeri soyut varlıklardır. Ölçülemezler, elle tutulamazlar, gözle görülemezler. Ama insanlar yönetirler. İşte bu düşüncelerimiz ve duygularımız sayesinde bedenimizi terk eder, bilmediğimiz yerlere gideriz. Sayısız fanteziler üretebilir, hatıralarla baş başa kalabiliriz. İşte bu noktada bütün varlıkların şuurlu, bilinçli düşüncelerin, aşk, duygu, sevgi, düşünce, rüya, hayal, zeka, idrak, akıl ve benzerleri maddi bedenimiz olarak, “değildir” görüşü daha kuvvetli görünmektedir. Oysa, son elli yılda yapılan incelemelerde kuantların altyapıları incelenmiş ve bir çok “Quant altı varlığına” ulaşılmıştır.

Yüzyılımızın başında ortaya atılan iki teori, fizik ve felsefe dünyamızı çok derinden etkiledi. Bunlar kuantum ve rölâtivite teorileriydi. Rölativite teorisi tek başına, kendi başına kendi yolunda yürüyen bir kişinin ürünüyken, kuantum teorisi; Planck, Eeinstein, Bohr, De Broglis, Schroetmger, Heisenberg, Diroc, ve Poul gibi Nobel ödülü kazanmış, kişilerin katkılarıyla oluşmuştur.

Otuz yıl kadar süren bir arayışın sonunda da “kuantum mekaniği” denilen yeni bir bilim felsefesi oluştu. İlerde açıklamalarımızda faydalı olur umuduyla bazı terimleri açıklayalım.

Kuantum mekaniği: Atom altı parçacıkların fiziksel yapılarını (konum, momentum gibi…) matematiksel bazı denklemlerle açıklama sistematiğidir.

Dalga boyu: Belli bir anda, bir dalga tepesinden en yakın dalga tepesine olan mesafedir.

Elektromanyetik dalgaların oluşturduğu; gama, x, mor ötesi görünen ışık ve kızıl ötesi ışınlarıyla, mikro dalgalar, radyo, radar ve televizyon dalgalarını farklı özellikler göstermesi, sadece aralarındaki dalga boyu farklılıkları nedeniyledir. Bu farklılıklar ise, elektromanyetik dalgaları taşıyan, adına “foton” dediğimiz parçaların oluşturduğu enerji miktarına bağlıdır. Foton’un enerjisi ne kadar fazla ise dalga boyu (iki dalga tepeciği arasındaki mesafe) o kadar kısadır.

Frekansı ise; bir saniyede belli bir yerden geçen dalga sayısı, o kadar fazladır.

Madde: Çeşitli frekansları paketler halinde bulunduran ve bu frekansları yayan bir kaynak.

Foto elektrik: Radyasyonun tanecik görünümünün daha basit bir örneğidir.

Einstein 1905 yılında yayımladığı makalelerinden birinde bu konuyu açıklıyordu.

Foto elektrik olayını en basit olarak şöyle izah edebiliriz. Metal bir yüzeye düşürülen ışık, yüzeyden elektron koparır. Koparılan elektron, devrede bir akım meydana getirir.

Einstein, ışığın aslında dalgalar olmayıp fotonlardan, yani kuatum paketçiklerinden, parçacıklarından oluştuğunu öne sürerek sonuca açıklama getirdi.Buna göre metal yüzeyden kopan elektronun hızı, kuantum paketçiğinin, parçacıklarının enerjisine veya frekansına bağlıdır.

Böylece Einstein, ışığın bir dalga olmayıp, parçacıklar, fotonlar, topluluğu olması gerektiğini öne sürdü.

Görünürde çelişki gibi görünen bu durum, yani ışığın dalga mı yoksa parçacık mı olduğu ikilemi bulunmaktadır. Modern yoruma göre her iki karakter de doğrudur. Çünkü ışık bazı olaylarda dalga, bazı olaylarda da parçacık gibi davranır. Ama iki karakterini aynı anda gösteremez.

Danimarkalı bilim adamı Neils Bohr (1885-1963) 1913’te atom yapısına ilişkin günümüzde de kabul edilen bir teori oluşturdu. Bu teori Plack’ın orijinal kuantum teorisi, Einstein’ın ışığın foton kavramı ve Rutherford’un atom modelinin fikirlerinin birleşimidir.

Bohr teorisinin varsayımları şunlardır:

1- Elektron, protonun etrafında Coulomb yani artı yükün, eksi yükü çekmesi, çekim kuvvetinin etkisi altında, dairsel yörüngede hareket eder.

2- Elektron, atom etrafında belirli yörüngede bulunur. Bu yörüngeler çeşitli enerji seviyelerindedir. Bir üst yörüngeye geçmek için enerjiye ihtiyaç duyulur, alt seviyeye geçmek içinde dışarıya enerji verilir.

3- Elektron ancak, enerji E1 olan kararlı bir durumdan, daha düşük enerjili bir E2 durumuna geçiş yaptığında enerji farkıyla orantılı bir enerji yayınlar.

Bohr’un bu teorisi, hidrojen atomunda ve hidrojene benzeyen bir kez iyonlaşmış iyon ile, iki kez iyonlaşmış lityum gibi iyonlarda başarıyla uygulandı.

Atomik sistemlerin yeni mekaniğine doğru ilk cesur adım 1923 yılında Louis Victor De Broglie tarafından atıldı. De Broglie, dokdora tezinde, fotonların dalga ve tanecik özelliklerine sahip olmalarından dolayı, belki bütün madde biçimlerinin tanecik özellikleri olduğu kadar dalga özelliklerine de sahip olacakları tezini ileri sürdü. De Broglie’e göre elektkronlar, hem tanecik hem de dalga olarak ikili bir doğa yapısına sahiptirler. Her elektrona, ona uzayda yol gösteren veya “yörünge çizen” bir dalga eşlik ediyordu. De Broglie bu teorisi ile 1929 yılında Nobel ödülünü almıştır.

Schrodinger, 1926 yılında “Schrodinger dalga denklemi” olarak açıkladığı elektron dalgalarını eski fizikçilerin aşina olduğu, yakından bildikleri su ve ses dalgalarının denklemleri gibi matematiksel bir denklemle açıkladı, ifade etti.

Scnridinger, kuatumun dışladığı neden-sonuç bağını dalga denklemi yardımıyla güya ortadan kaldırıyordu. Ona göre elektronların bir durumundan bir başka duruma ani değişimlerinin sebebini elektron geçişlerini bir keman telinin titreşimleri gibi, bir notadan diğerine (bir başka deyişle bir frekanstan bir başka frekansa) geçiş olarak yorumladı.

Fizikçi Dirac’ın fiziğe önemli katkısı, 1928 de özel rölativite (izafiyet-görecelik) teorisini kuantum mekaniği ile uyuşturması, bağdaştırması olmuştur.

Sonuç olarak; Kuantum fiziği tek ve kesin bir son’u değil, bir takım olası sonuçlar öngörür ve her birinin ne kadar mümkün olduğunu açıklar.

Bütün bu açıklamaların sonucu olarak fizikçi Nick Herbert, dünyayı “sadece gözle baktığınız zaman madde görüntüsü veren, oysa aslında durmaksızın akan bir dalga (elektromanyetik ve biyomanyetik dalga) çorbası olarak tanımlamaktadır.”

Fizikçi John Wheler ise, “bizler sadece bir gözlemci değiliz, olanları anlatma açıklama hakkımız olduğu gibi, onları oluşturan da yine bizleriz” demektedir.

Ve “Olanlarla olacakları bizler gözlem aletlerimizle belirlemekteyiz” diyen Bohr’a da hak vermektedir.

En son olarak Maurane, “Ayrıştır, ayrıştır, ayır. Bu işin sonu yok” sözüyle atom biliminin derinliğini ve sonsuz denecek kadar sınırsızlığını belirtmektedir.

(Atomla ilgili bu açıklamalarımız için sayın Dr. Hakkı Açıkalın’ın internet kanalındaki QANTUM FİZİĞİ hakkındaki bilgilerinden yararlanılmıştır.)






 

secret___

New member
Katılım
23 Mar 2008
Mesajlar
8
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
35
Kuantum herşeyi tesadüfle açıklamaya çalışır. Ve bunda bir yol katetmiş gibi gözükür. bunun öncüsü einstain dir. Fakat bu teoriyi kendi ortaya atmamıştır. Teori için şunu der: "Tamam bazı şeyler tesadüfle açıklanabilmiş gibi olmuş. Fakat Tanrı zar atmaz."
Yani Allah işini tesadüfe bırakmaz demek istiyor. Kuantum genellikle ateistlerin üzerine uğraştığı ve Allah'ın olmadığını ispat etmeye çalışıp herşeyi tesadüfe bağlamaktır. Bİr nevi evrim gibi birşey işte...
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
Kuantum Mekaniği Tamamlanmış Bir Teorimidir? Kuantum mekaniğinin temelleri; 1927 yılından, yani Heisenberg belirsizlik ilkesinin formule edildiği yıldan bu zamana dek hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Kuantum mekaniğinin uzantısı olarak ortaya çıkan teorilerde ortaya çıkan kavramlarda bildiğimiz kadarıyla bu temel ilkelerde değişiklik yapılmasını gerektirmezler. Kuantum mekaniği doğduğu andan itibaren temel ilkelerin anlaşılması bakımından büyük tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalardan biride halen daha önemini yititmemiş "EPR Paradoksu", A. Einstein, B. Podolsky ve N.Rosen tarafından 1935 yılında ileri sürürlmüş; "Doğanın Kuantum Mekaniksel Tasviri Tamamlanmış Kabul Edilebilir mi?" yayınlanmış makalede dile getirildi. EPR makalesi bir fizik teorisinin tamamlanmış kabul edilebilmesi için iki temel koşulu yerine getirmesi gerektiğini söyler. Bunlar;

Teorinin Doğruluğu
Teorinin Tamamlanmışlığı
EPR makalesine göre teorinin doğru olarak nitlendirilebilmesi için teorinin deney sonuçlarıyla uyumluluğu göz önüne alınmalıdır. Bu bakımdan kuantum mekaniği deneylerle büyük bir uyum gösterdiği için doğru kabul edilir. Teorinin başarısı için gerekli olan diğer koşul olan tamamlanmışlık için isemakalede şu koşul verilmiştir:

"Bir fizik kuramında, her fiziksel gerçekliğe karşılık olan bir öğe bulunmalıdır."

Bu ifade ileriki bölümlerde detaylı olarak ele alınacaktır. Makalede fiziksel gerçeklik şu şekilde tanımlanmıştır:

"Bir fiziksel niceliğin değerini, dinamik sistemi herhangi bir biçimde bozmaksızın kesinlikle tahmin edebiliyorsak, o zaman, fiziksel gerçekliğin, bu fiziksel niceliğe karşılık olan bir öğesi vardır."

Fiziksel niceliğin kesin bir değerini, dinamik sistemi bozmadan teoride elde edebiliyorsak, o zman, teoriden hesap ile elde edilen bu kesin değer fiziksel gerçekliğin bir öğesine karşılık gelecektir. Ancak fiziksel gerçekliğin bütün öğelerinin fizik teorisinde karşılıklarının bulunması gerektiğine dair bir koşul ileri sürülmemiştir. Bu nedenle, "EPR'ye göre doğru olan teorinin aynı zamanda tamamlanmış olması gerekmez.

Fiziksel gerçeklik ölçütünün kuantum mekaniği çerçevesinde nasıl kullanıldığı makalede şu örnekle açıkanmıştır. Elimizdeki parçacık Φ(p) fonksiyonu ile gösterilsin. Fonksiyonu;

Φ(p) = ∑ ajφj(p)
j

şeklinde gösterelim. Bu parçacığın momentumu ölçülmeden önce şu önerme ileri sürülebilir: Parçacığın momentumunun ölçümden sonra pi değerini alma olasılığı | ai | 2 dir. Ayrıca;

∑ | aj | 2 = 1
j

olduğunu kabul edelim. Eğer alınabilece birden çok momentum değeri mevcutsa | ai | 2 1'e eşit değildir. Bu sebepten ötürü fiziksel gerçeklik ölçütü bu durumda kullanılamaz.

kuantum teorimi bilimsel konularda ileri sürüldüğü asırdan günümüze bilim dünyasında en etkin teoridir...dünya da işimize yarayacağı gerçektir ama dini meseleleri insanların hali hazırdaki imkanları kullanarak ortya çıkardıkları teorilerle açıklamak derun bir mevzua sığ bir çözüm getirmek olur!!!
matematik,fizik ,kimya,genetik vs dünya hayatını ikame etmek ve kolaylaştırmak için insanların hizmetine sunulmuş bilimlerdir!!!eğerki mutlak bir bağ kurulacaksa materyalleri kullananların insanlarlar olduğunu unutmadan ve de insanların sadece fiziksel bir varlığa değil ruhsal içeriği de sahip olduğunu gözardı etmeden araştırmak gerekir!!!
 
Üst Alt