Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ne idik,ne olduk ?..

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Ne idik,ne olduk ?..

Faziletliydik: Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin
namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek
edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.

Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası'nın en görünür
yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle
alışveriş et, yanılmazsın."

İtibarlıydık: Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası'nın
toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi
olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

Temizdik: Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri
teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere
tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler
hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de
saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları,
kaşları, sakalları dökülür."

Çevreciydik: Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu
ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için,
saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek
var ki, saymakla bitmez.

Harama el sürmezdik: Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi
şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek
meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç
tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta
birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."

Medeni idik: İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların
Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek İstanbul'da, gerekse
imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş,
hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki,
Türkler çok medeni insanlardır."

Dosdoğruyduk: Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu
hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma,
tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar,
Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler
ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."

Hırsızlık nedir bilmezdik: Fransız müellif Dr. Brayer, 1830'ların
İstanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle
böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka
itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene azami beş-altı
hırsızlık vakası görülür."

Ubicini, Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta
dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp
camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla
kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.
Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık
ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."

Naziktik: Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin
"biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik
ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi,
nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet
saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde
gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."

Cihana örnektik: Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un
1650'lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından
Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek
vaziyettedir."

Şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta
bitkileri bile kapsıyordu.
Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u
dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın:
"Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır.
Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle
Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi
tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin
bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir."
(Küçük Asya, c. 9)
Hayırseverdik: Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın
İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş
köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum."
Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri
kanaatindedir. Şöyle diyor: "Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu
dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler.
İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara
ve hatta bitkilere bile teşmil ederler."
Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor:
"Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği
zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları
vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere
et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını
önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık
Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."
"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf
azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir
Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum.
Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: 'Allah'ın rızasını
tahsile [kazanmaya] yarar.'"

Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya
patladı.

İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru: "Bizde, o
zaman var olup da bugün olmayan nedir? Nasıl kaybettik? Nasıl
buluruz?"

alıntıdır..
 

Rahmet4

New member
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
526
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
53
Allah razi olsun kardes o zamanlar neyimiz vardi ona bakmak lazim simdi neyimiz yok bir düsünelim
 

münevver

New member
Katılım
19 Kas 2006
Mesajlar
102
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Yaa bir zamanlar öyle idik ya simdi?? Türk deyince herkes heycanlanirdi simdi ise burunlarini kiviriyorlar...islami en güzel sekilde yasamis atalarimiz keske bizde nesil olarak onlar gibi temis kalsaydik...
 
H

hüma-gül

Guest
Allah razi olsun.Keske hersey o zaman ki kadar güzel olsa.
 
Üst Alt