Nasırlaşmış Secde İzleri/miz!
MUHAMMED Allah'ın Elçisi'dir; ve [sadakatle] o'nun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, [ama] birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların [namazda] eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsîlleridir: [onlar] filiz veren bir tohum gibi[dirler], sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve [sonunda] kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin… [Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar] ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. [Ama] onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir. Fetih 29/Medeni
Sucûd (“secde etme/yere kapanma”) masdar-ismi, burada, inancın kalben ifasını temsil ederken, secde “izleri”, imanın inananların hayat tarzındaki ve hatta dış görünüşündeki yansımasını gösterir. “Yüz” insan kişiliğinin en anlamlı parçası olduğundan, Kur’an'da çoğu kez kişinin “tüm benliği” anlamında kullanılmıştır.
...
Hayatımızda olması gereken pek çok erdem, nasıl ki yaşantımıza renk verme, yön verme gibi pek çok açıdan sönük bir hal almışsa, zaaflarımızın baskın gölgeleri altında imanımız gereği yaşantımıza geçirmemiz gereken ilahi kaideler de bu durumdan nasiplerini almaktalar.
Yukarıda paylaştığım ayet de secde izlerinden bahsediyor. Bu izlere dair tefekkür etmeden evvel belki de ''secde''nin ''ne''liği üzerine akıl teri dökmeliyiz. Müminler için secde Rabbe, dolayısıya, O'nun kaidelerine boyun eğmeye, sakındırdıklarından uzak durmaya ve hayırla ilerlemeye çalıştığımız bu yoldan bizi men etmeye azmeden iç ve dış unsurlara karşı kıyam etmeyi gerektiriyor. Secde, aynı zamanda bir tavır alıştır. Secde ettiğimizden gayrı, O'nun emirleriyle çelişen tüm davetkar yahut tehditkar dayatmalara karşı eş zamanlı bir kıyamı da içinde barındırır.
Tıpkı; ''Allah'tan başka ilah yoktur!'' şahitliğimizde olduğu gibi O'dan başka var sayılan ilahları/güçleri reddetmemiz, boyun eğmememiz gibi, tüm secdelerimiz de bu boyun eğişle beraber bir kıyamı bünyesinde barındırır. Secdelerimizin hakkını vermemize basamak olan bu kıyam/lar; bazen kullara ve sistemlere bazen de kendi nefsimize olabilmektedir. Bu hali hakkıyla yaşantımıza taşıyamadığımızda; açıktan Allah'a secde ederken bir başka açıdan, aslında kıyamlarımızı da Rabbe karşı yaparken bulabiliyoruz kendimizi.
Hayat sergüzeştimiz, yani imtihan sürecimizde Allah'a secde ediyor olmamız; halimizde, yaşantımızda, tercihlerimizde, haliyle bazı izler, farkındalıklar ve fedakarlıklar gerektiriyor. Lakin insanoğlu bunu göze alamadığında, secdelerinin izlerini, hayatını sarıp sarmalayan iman dallarını, filizlerini budamaya başlıyor. İnanların pek çoğu bedel ödemekten geri durdukları için, sosyal yaşamda secde izlerini saklayıp azınlık psikolojisini aratmaz bir ezikliğe bürünüyorlar.
Oysa Allah, ''müminler'' diye tasvir ettiği güruhun; secde izlerinden tanındığına vurgu yapıyor. Bu durumda; bizler de hayatta gerçekten bu secde izlerimizle tanınanlardan mıyız, diye sormalıyız kendimize. Çocukken, ayette geçen ''secde izleri''nin gerçekten namazda yaptığımız secdelerden mütevellit bir iz/nasır olduğunu zannetmekteydim. Namazın çehremize ve ahvalimize kattığı bereketini yadsımamakla birlikte acizane tefekkürüm bu ifadenin daha çok Allah'a boynu eğişimizin hayatımıza yansıması ve kimliğimizin bu secdelerimiz üzerinden tanınmasına dalalet ettiğidir. Tesettür de bu secde izlerinden biri. Ve bu izin sorumluluğunu üzerinde taşımaya çalışanlardan pek çoğu bunun bedellerini ödüyor sosyal yaşamda. Tüm bu şahit olunanlara rağmen kalplerimizi evirip çeviren Allah'a hamd olsun ki bu fikirhane vesilesiyle tanıştığım kıymetli arkadaşım Mine B. bu secde izini bundan böyle üzerinde taşımaya karar vermiş durumda. Kendisine bu yazı vesilesiyle tebriklerimi ve dualarımı gönderiyorum. Hiç şüphesiz ki bu izler sadece tesettürle sınırlı değil. Bu izi taşımayan lakin çok erdemli secde izlerini benliğinde barındıran kardeşlerimiz de vardır. Lakin hep daha güzeline talip olmaya çalışanlar olarak, duamız; bu izler arasında tercih yapmak durumunda kalmamamızdır.
İçinde yaşadığımız sistemlerin de ayrı ayrı dinleri ve dinlerine göre ritüelleri, şeriatları var. Ve tıpkı Firavun'un, büyücülerin iman etmesine verdiği, ''Benden izin almadan iman edersiniz, ha!'' tepkisini kendi kural/şeriatlarından farklı düşenlere vermekteler. Zira her farklılık, dikatatör bir zihniyet için kendi gücüne karşı bir tehdit mahiyetini taşımakta. Dindar olabilirsiniz lakin yine de onların izni ve müsadeleri çerçevesinde! Allah bile bizi tek tipleştirmemişken ve bunu bizden de istemiyorken, sistemler kendi zaafları ve rant hırsları, gücü tekellerine alma tutkuları yüzden insanları tek tipleştirmeye azmediyorlar.
İslam tasavvurumuz öyle zedelenmiş ki; secde izlerimizi İslam'ın 5 şartıyla sınırlandırır olmuşuz. Bu yüzden secdelerimizin niteliğini Kur'ani bir sağlamaya tabi tutmamız gerekiyor. Oysa anne babaya üf bile dememek, zalimin karşısında durmak, hak yememek de, adaletle hükmetmek de Kuran'da yer alan tüm ilahi kaideler gibi İslam'ın şartıdır. Ahlak bu secde izlerinin belki de en büyüğü. Bu kadiler iman edip ilahi sorumluluk dairesine giren herkesi bağlar niteliktedir.
Aksi şekilde hareket eden çarpık tasavvur; inananlar taklitten öte tahkiki bir imana sahip olana dek düzelmeyecektir. Ne zaman ki müslümanlar Ehl-i Kitabın yaptığı gibi din adamlarına iman etmek yerine; secde ettikleri Rab'in her inananı biricik olarak muhatap alıp indirdiği Kuran'a eğilir tefekkürlerini derinleştirirlerse, o vakit kavramlarımız hak ettikleri anlamlara hicret edeceklerdir ve secdelerimizin de kıyamlarımızın da hakkını vermemiz kolaylaşacaktır.
''...sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve [sonunda] kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin… [Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar] ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. [Ama] onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir.'' Fetih 29
Meryem Rabia Taşbilek
http://www.dilsizmutercim.blogcu.com/
MUHAMMED Allah'ın Elçisi'dir; ve [sadakatle] o'nun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, [ama] birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların [namazda] eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün: onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsîlleridir: [onlar] filiz veren bir tohum gibi[dirler], sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve [sonunda] kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin… [Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar] ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. [Ama] onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir. Fetih 29/Medeni
Sucûd (“secde etme/yere kapanma”) masdar-ismi, burada, inancın kalben ifasını temsil ederken, secde “izleri”, imanın inananların hayat tarzındaki ve hatta dış görünüşündeki yansımasını gösterir. “Yüz” insan kişiliğinin en anlamlı parçası olduğundan, Kur’an'da çoğu kez kişinin “tüm benliği” anlamında kullanılmıştır.
...
Hayatımızda olması gereken pek çok erdem, nasıl ki yaşantımıza renk verme, yön verme gibi pek çok açıdan sönük bir hal almışsa, zaaflarımızın baskın gölgeleri altında imanımız gereği yaşantımıza geçirmemiz gereken ilahi kaideler de bu durumdan nasiplerini almaktalar.
Yukarıda paylaştığım ayet de secde izlerinden bahsediyor. Bu izlere dair tefekkür etmeden evvel belki de ''secde''nin ''ne''liği üzerine akıl teri dökmeliyiz. Müminler için secde Rabbe, dolayısıya, O'nun kaidelerine boyun eğmeye, sakındırdıklarından uzak durmaya ve hayırla ilerlemeye çalıştığımız bu yoldan bizi men etmeye azmeden iç ve dış unsurlara karşı kıyam etmeyi gerektiriyor. Secde, aynı zamanda bir tavır alıştır. Secde ettiğimizden gayrı, O'nun emirleriyle çelişen tüm davetkar yahut tehditkar dayatmalara karşı eş zamanlı bir kıyamı da içinde barındırır.
Tıpkı; ''Allah'tan başka ilah yoktur!'' şahitliğimizde olduğu gibi O'dan başka var sayılan ilahları/güçleri reddetmemiz, boyun eğmememiz gibi, tüm secdelerimiz de bu boyun eğişle beraber bir kıyamı bünyesinde barındırır. Secdelerimizin hakkını vermemize basamak olan bu kıyam/lar; bazen kullara ve sistemlere bazen de kendi nefsimize olabilmektedir. Bu hali hakkıyla yaşantımıza taşıyamadığımızda; açıktan Allah'a secde ederken bir başka açıdan, aslında kıyamlarımızı da Rabbe karşı yaparken bulabiliyoruz kendimizi.
Hayat sergüzeştimiz, yani imtihan sürecimizde Allah'a secde ediyor olmamız; halimizde, yaşantımızda, tercihlerimizde, haliyle bazı izler, farkındalıklar ve fedakarlıklar gerektiriyor. Lakin insanoğlu bunu göze alamadığında, secdelerinin izlerini, hayatını sarıp sarmalayan iman dallarını, filizlerini budamaya başlıyor. İnanların pek çoğu bedel ödemekten geri durdukları için, sosyal yaşamda secde izlerini saklayıp azınlık psikolojisini aratmaz bir ezikliğe bürünüyorlar.
Oysa Allah, ''müminler'' diye tasvir ettiği güruhun; secde izlerinden tanındığına vurgu yapıyor. Bu durumda; bizler de hayatta gerçekten bu secde izlerimizle tanınanlardan mıyız, diye sormalıyız kendimize. Çocukken, ayette geçen ''secde izleri''nin gerçekten namazda yaptığımız secdelerden mütevellit bir iz/nasır olduğunu zannetmekteydim. Namazın çehremize ve ahvalimize kattığı bereketini yadsımamakla birlikte acizane tefekkürüm bu ifadenin daha çok Allah'a boynu eğişimizin hayatımıza yansıması ve kimliğimizin bu secdelerimiz üzerinden tanınmasına dalalet ettiğidir. Tesettür de bu secde izlerinden biri. Ve bu izin sorumluluğunu üzerinde taşımaya çalışanlardan pek çoğu bunun bedellerini ödüyor sosyal yaşamda. Tüm bu şahit olunanlara rağmen kalplerimizi evirip çeviren Allah'a hamd olsun ki bu fikirhane vesilesiyle tanıştığım kıymetli arkadaşım Mine B. bu secde izini bundan böyle üzerinde taşımaya karar vermiş durumda. Kendisine bu yazı vesilesiyle tebriklerimi ve dualarımı gönderiyorum. Hiç şüphesiz ki bu izler sadece tesettürle sınırlı değil. Bu izi taşımayan lakin çok erdemli secde izlerini benliğinde barındıran kardeşlerimiz de vardır. Lakin hep daha güzeline talip olmaya çalışanlar olarak, duamız; bu izler arasında tercih yapmak durumunda kalmamamızdır.
İçinde yaşadığımız sistemlerin de ayrı ayrı dinleri ve dinlerine göre ritüelleri, şeriatları var. Ve tıpkı Firavun'un, büyücülerin iman etmesine verdiği, ''Benden izin almadan iman edersiniz, ha!'' tepkisini kendi kural/şeriatlarından farklı düşenlere vermekteler. Zira her farklılık, dikatatör bir zihniyet için kendi gücüne karşı bir tehdit mahiyetini taşımakta. Dindar olabilirsiniz lakin yine de onların izni ve müsadeleri çerçevesinde! Allah bile bizi tek tipleştirmemişken ve bunu bizden de istemiyorken, sistemler kendi zaafları ve rant hırsları, gücü tekellerine alma tutkuları yüzden insanları tek tipleştirmeye azmediyorlar.
İslam tasavvurumuz öyle zedelenmiş ki; secde izlerimizi İslam'ın 5 şartıyla sınırlandırır olmuşuz. Bu yüzden secdelerimizin niteliğini Kur'ani bir sağlamaya tabi tutmamız gerekiyor. Oysa anne babaya üf bile dememek, zalimin karşısında durmak, hak yememek de, adaletle hükmetmek de Kuran'da yer alan tüm ilahi kaideler gibi İslam'ın şartıdır. Ahlak bu secde izlerinin belki de en büyüğü. Bu kadiler iman edip ilahi sorumluluk dairesine giren herkesi bağlar niteliktedir.
Aksi şekilde hareket eden çarpık tasavvur; inananlar taklitten öte tahkiki bir imana sahip olana dek düzelmeyecektir. Ne zaman ki müslümanlar Ehl-i Kitabın yaptığı gibi din adamlarına iman etmek yerine; secde ettikleri Rab'in her inananı biricik olarak muhatap alıp indirdiği Kuran'a eğilir tefekkürlerini derinleştirirlerse, o vakit kavramlarımız hak ettikleri anlamlara hicret edeceklerdir ve secdelerimizin de kıyamlarımızın da hakkını vermemiz kolaylaşacaktır.
''...sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve [sonunda] kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin… [Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar] ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. [Ama] onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir.'' Fetih 29
Meryem Rabia Taşbilek
http://www.dilsizmutercim.blogcu.com/
Moderatör tarafında düzenlendi: