Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namaz...

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Namaz canlıların tesbihini hissedebilmektir

namaz.jpg
http://groups.yahoo.com/group/esmau...-Q1Lv4dycRKjqnweB3tmHCNqiXlbX05-5ly2z9BPybX6y
Namaz, ruhen ve kalben incelmek, aczini ve fakrını bilerek Rabb’e (cc) yönelmektir. Namazın özü “tesbih, tahmid ve tekbir”dir. Kâinata baktığımızda aynı ibadetleri görebiliriz. Namaz, yaprakların hışırtılarında mevcudatın yaptığı tesbihi hissedebilme boyutudur. İnsan, insan olarak yaratılmıştır, dolayısıyla belli bir idrak sahibidir. Bu özelliğiyle o, adeta bütün mahlukatı temsil makamındadır. O kadar ki, eşyayı, eşyanın ötesinde esmayı, esmanın ötesinde Allah’ın sıfatlarını bilme iddiasıyla Cenab-ı Hakk’ı bilme gayreti içinde atını mahmuzlar, o sahillere doğru yelken açar ve, “Seni bilmek ve tanımak istiyorum Allah’ım!” der. İnsan, bütün mahlukatı idrak edebilen bir varlıktır. Hele hele günümüzde onun eşya ve hadiseleri hallaç etmesinden onun ne derece derinlemesine taşa-toprağa nüfuzlu olduğu görülmektedir. Yine o, fiziğin, kimyanın, astrofiziğin, tıbbın kanunları ile bunlara bir buud kazandırıp nice yüksek hakikatlere ulaşmaktadır. Buna rağmen günümüzde bir kısım insanlar, eğer hâlâ dalâlet ve cehalet vadilerinde dolaşıyorsa bu, onların ilme bakışlarındaki yanlışlıktan kaynaklanmaktadır. Onlar, bakış açılarını ayarlayamamışlardır. Çünkü ilim, imanın mihrabıdır. Bir insanın bilip de inanmaması, iman mihrabına teveccüh edememesi düşünülemez. Mesela bir tıp diyelim; o baş döndürücü insan anatomisi, insan fizyonomisi karşısında bir insanın inanmaması hayret verici bir durumdur. Onlar o denli bir ahenk içinde çalışmakta ki, bu arızasız ve kusursuz sistemin hiçbirisi sebeplere bağlanamaz. Yine etrafa baktığımızda ağaçlar dimdik ayakta durur ve rüzgâr kendilerine dokundukça “Hu” “Hu” diye Allah’ı tesbih ederler. Sular “Hu” “Hu” diye başını taştan taşa vurarak akar. Hasılı bütün varlık O’nunla kaimdir ve O’nu tesbih ederler. Dolayısıyla hepsinin kendine göre bir ibadet şekli vardır. Allah dostları ağaçların kendilerine has hışırtıları karşısında kendilerinden geçerler. Çünkü onlar, o seslerin içinde meleklerin ve diğer ruhanilerin adeta soluklarını duyar, onların kendi fıtrat kanunları içinde yatıp kalkmakla Allah’a karşı kulluk vazifelerini eda ettiklerini bilirler. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de: “Allah, her canlıyı sudan yarattı: Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kadirdir” (Nur, 24/45) buyurmaktadır. Bu yönüyle insan, namazda kıyamda durmakla adeta ağaçlara ait bir durumu görür ve: “Allah’ım, bunlar yerlerinde duruyorlar, eşya ile çok münasebete geçemiyorlar. Bir arı kadar dahi eşya ile münasebete geçemediklerinden dolayı garip, kimsesiz ve yalnızlar. Allah’ım, bu ne lütufdur ki, ben bütün eşya ile münasebete geçebiliyorum” der. *** [SIZE=+1]SÜBHANE RABBİYE’L-AZİM NE DEMEK?[/SIZE] Yine yeryüzünde iki büklüm olmuş, dört ayağı üzerinde emekleyip duran varlıklar vardır. Fıtratın kanunları içinde onlar da Rabb’ilerine karşı yaratılış görevlerini yerine getirirler. Zira o fıtrat üzere yaratılmış olmanın, onların sırtlarına yüklemiş olduğu ödevler vardır. İşte insan onları bu vaziyette görünce: “Allah’ım, mahlukat içinde iki büklüm olanlar da var. Bir hayat boyu iki büklüm ve şuursuz yaşıyorlar. Her ne kadar şuursuz yaşasalar da, onlar Sen’i hisleri ile biliyor, seziyorlar veya Sen’in kanunlarınla sağa sola sevk olunuyorlar. Ve böylece hayatlarını devam ettiriyorlar. Ama Sen bana bir şuur, bir irade vermişsin.” deyip rükuya gider ve bütün bunları bana ihsan eden Sen’sin. Sen’i tesbih ve takdis ederim manasına, “Sübhane Rabbiye’l-azîm” der. Sonra da yerde sürünüp emekleyen varlıkları görür, onlarla kendi arasındaki mesafeyi düşünür ve Allah’ın kendisine olan lütuflarını mülahaza ederek secdeye kapanır. Neticede tevazuun bu derece mahviyetle bütünleşmesi içinde Allah’a en yakın olma anını elde eder. Bu yakınlığı değerlendirerek, “Allah’ım, ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak Sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretle bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin” der, inler ve istiğfar dilenir. İşte mümin, baştan sona namazın her rüknünde böylesi bir temsille ve duygu, düşünceyle Rabb’inin huzurunda durur. Bütün mahlukat adına O’na kulluğunu arz eder.
 

Çilekeþ

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
243
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
Konum
Ýslambol
Saat , su , gökyüzü ... Her şey Allah'ı zikrederken biz neden zikretmeyelim ki ? Selam & dual ile . Allah razı olsun.
 

lotus

New member
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
407
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah’ım, ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak Sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretle bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin”

Allah razı olsun berfut kardeşim. O kadar güzel bir ifadeyle anlatılmış ki
yine ve yeniden kendimden utanır oldum.
 
Üst Alt