Muvvahhid Olmak !
“La” ve “İlla” (sı)nın farkında olmayanın Muvvahid vasfını alması mümkün müdür ?.
“La” ile neye baş kaldırdığının “illa” ile neye ve nasıl baş eğmesi gerektiğinin farkında olmak, aklın, bilincin, şuurun gereğidir… Yoksa bir birkaç kelimeyi tekrar etmenin, papağan misali idraksiz söylemin insana vasıf kazandırması düşünülemez…
Muvvahid Olmak !
Tüm Dünyaya İlah’ın bir tek olduğunu, yalnızca Allah’ın ilahlığını ilan etmektir. "La" diyerek baş kaldırışla başlayıp, "İlla" ile yalnızca ama yalnızca Allah’a kayıtsız ve şartsız teslimiyetle devam eden, imtihan sürecinde önlerine çıkan yasaklar, sıkıntılar, sürgünler vb. sınavlarda dik duruş, kaymama, sapmama ve sabır ile tasdik olunup cennetle nihayetlenen bir yürüyüştür...
Muvvahid Olmak !
Allah’ı sadece zatında değil, varlığında değil, Rabb ve ilahlığında, Esma-ül Husna'sında birlemekle mümkündür ki; bu sadece söylem ile değil, söylem ve eylem ile aynı zamanda içselleşmiş olması lazımdır...
Yani diğer bir deyimle;
Kalp,
Dil,
Fiil...
İlah’ın geldiği manayı Allah’tan başkasına vermemek, yakıştırmamak,
Rabb’ın geldiği manayı Allah’tan başkasına vermemek ve yakıştırmamak,
İsimlerinin geldiği manayı başkasına vermemek ve yakıştırmamak...
Mesela; her şeyi duyan Yalnızca O’dur… Şifa veren yalnızca O... Rızık yalnızca O’ndandır...
Sorun tarihe;
size Ebu Cehl’in bile zaman zaman Allah’ın varlığına yemin ettiğini söyleyecektir... Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve ordusu karşısında, Mekke’nin önde gelen kafirlerinin Tek olan Allah’a yalvardıklarını okuyoruz tarihten… Nedir bunun mesajı ? Bunlar Allah’ın varlığına inanan kafirlerdir !
Elbette ki, “Allah’ın varlığına iman ettim” demekle Muvvahid olunmaz…
"La" ile
tüm ideolojilere,
tüm sistemlere,
kör taklide ve ataların izine,
Vahiy ile uyuşmayan geleneğe,
çağdaş ve çağ dışı putlara;
adı ne olursa olsun her türlü beşeri ideolojiye “hayır” demek...
Tüm bunların karşısında dik durmak, kıyam etmek ve “illa” ile yalınızca Allah'a boyun eğmekle muvvahid kimliğine sahip olunur.
Peki, kimlik nedir ?
Kimlik, “ Kimsiniz ?”, “ Kimlerdensiniz ?” sorusuna verilen cevaptır. Kimliksiz insan olmaz. Herkesin bir kimliği mutlaka vardır. Kim olduğunun farkında olmayan insan da kişilik problemi kaçınılmaz olacaktır. Zira kişilik, kim olduğunuza verdiğiniz cevaba uyumlu davranışlarla tanımlanır…
Yani;
Kimlik; Kimlerden olduğunuzun cevabı...
Kişilik; Kim olduğunun dışarıdan görünen hali, insanın değer yargılarıyla, davranışlarının ahengine denir..
Değer Yargısı Nedir ?
İşte burada değer yargısının seçimi önemlidir ve bu seçimde zorlama olmaz, olamaz. Hayat Kitabımız Kur’an’da ”Dinde zorlama yoktur” (Bakara: 2/256) buyrularak tercihlerin serbest olduğu beyan edilmiş fakat tercihten sonra, tercih ile uyumun önemi “İman edenler ve Salih amel işleyenler” ifadeleriyle açıklanmıştır.
Kimlik tercihin ne ?
Değer yargılarının kıstası nedir ?
Seçim yapmalısın !
Kimliğinin çerçevesini ne ile çizeceksen çiz, fakat çizdiğin sınırları kendin ihlal etme ! O zaman kişilik problemiyle yüz yüze kalırsın.
Değer yargısı, dünyada olan her şeyi kendisiyle ölçtüğün sistemdir, nizamdır ! Tercih yaptıktan sonra bütün her şeyi onunla ölçmen gerek… Bir kısım meseleyi kendisinden, bir kısım ölçüyü başkasından alırsan şu ayetin muhatabı olursun :
“SİZ KİTABIN BİR KISMINA İMAN EDİP BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ ?”(Bakara. 85)
Bu aynı zamanda çift kimlik, çift kişilik demektir. O zaman önce tercih yapmak, sonra adam gibi tercihimizin arkasında durmak gerekiyor ! Lütfü Çakan “Müslüman’ın kimliği” adlı kitabında üç adımdan bahsediyor :
1- Önce Bulmak, yani İMAN
2- Tanımlamak, yani İslam
3- İ’tisam, yani korumak…
Bu üç adım kimlik için önemli adımlar.
Psikoloji ise insanları iki açıdan değerlendirir :
1- Gelişmiş insan
2- Kalıplanmış insan
Kalıplaşmış insanın kendine has değer yargısı, seçimleri yoktur. Kendisi olmaz. Başkalarının değer yargısına göre değerlendirir. Kendisine empoze edilen değer yargısı ve düşünceye göre şekillenir !
Gelişmiş insanın ise kendi tercihleri vardır. Kendiyle ters düşmez. Öz'üne yabancı değildir. Öz güveni vardır. Tercihinden utanmaz ve komplekse girmez.
Tevhid ;
Mü’min bir kimliğin çerçevesidir. Ona önce iman isteniyor bizden, sonra teslimiyet ve sonra da korumak !
İman, "Neye ve nasıl ?" sorularına bilinçle cevap verilmiş, tercih yapılmış olması gerekendir !
Teslimiyet, Peygamberce olmazsa kabul görmeyendir.
Korumak ise o dairede kalmanın olmazsa olmazıdır !
Ve kişilik ise tercihine ters düşmemektir !
Birileri;
Komunist bir kimlik,
Demokrat bir kimlik
ya da
Modernist bir kimlik tercih ederek
ve kimliklerinin gereğini yaparlarsa, bu yadırganacak bir durum değildir. Asıl yadırganması gereken “Müslüman Kimlik” sahibi oldukları halde Modernist davranarak, ne yardan ne de serden vaz geçmeyen tutumlardır. Komunist birisinin namazı nasıl anlaşılmaz ve garip ise, mü’min birinin de namazsızlığı ,tesettürsüzlüğü öylece anlaşılmaz ve gariptir !
Tevhidi kimliğin sınırlarını çizen Allah’tır ve biz Tevhidi kimliğin bu zamanda yaşayan temsilcileri...
Peygamber’in bu devirdeki temsilcileri...
İnsan düşünmeden edemiyor. Sahabenin inandığı Allah ile bizim inandığımız Allah’ın
Onların inandığı peygamber ile bizim inandığımız peygamberin
Onların inandığı kitap ile bizim inandığımız kitabın
Onların inandığı ahiret ile bizim inandığımız ahiretin arasında hiçbir fark yok da neden onlar ile bizim aramızda bu kadar fark var ?!
Mü’mine bacılar !
Neredeyse Modernistlerle boya (Makyaj) ve giyim (şıklık) yarışına girdiler !
Mü’min erkeğin bir takım davranışları da diğer kimliklerde olanlar ile farklı değil
Peki nedir bu karmaşa ?
Neden bu bulanıklık ?
Kimlik ile net duruş ayrılmaz bir parçadır oysa ki !
Neden duruşumuz bulanıklaştı ?
Söyleyin Allah aşkına, kimliğimizden utanırcasına Modernleşmenin (!) mantığı nedir ?
Bu kompleks neden ?
Ya bu kimlik tanımı çerçevesinde Türban denilen şeyi nereye oturtacağız ?
Kaldı ki, onu bile her geçen gün farklı bir şekilde ucubeleştirerek illa Modernist (!) liklerini ispata gayret sarf edenler yarışında birbirilerini geçmeye, birinci olmaya gayret sarf eden Müslüman(!) ların yarışını izlemekten yorulduk.
İlla Modernist olacaksan kimse sana bir şey demez. Yok, Tevhidi kimliği tercih ettiysen "Adam gibi arkasında dur" demezler mi ?
Ve son soru;
Kimsin Sen ?
Sabiha Ateş Alpat
“La” ve “İlla” (sı)nın farkında olmayanın Muvvahid vasfını alması mümkün müdür ?.
“La” ile neye baş kaldırdığının “illa” ile neye ve nasıl baş eğmesi gerektiğinin farkında olmak, aklın, bilincin, şuurun gereğidir… Yoksa bir birkaç kelimeyi tekrar etmenin, papağan misali idraksiz söylemin insana vasıf kazandırması düşünülemez…
Muvvahid Olmak !
Tüm Dünyaya İlah’ın bir tek olduğunu, yalnızca Allah’ın ilahlığını ilan etmektir. "La" diyerek baş kaldırışla başlayıp, "İlla" ile yalnızca ama yalnızca Allah’a kayıtsız ve şartsız teslimiyetle devam eden, imtihan sürecinde önlerine çıkan yasaklar, sıkıntılar, sürgünler vb. sınavlarda dik duruş, kaymama, sapmama ve sabır ile tasdik olunup cennetle nihayetlenen bir yürüyüştür...
Muvvahid Olmak !
Allah’ı sadece zatında değil, varlığında değil, Rabb ve ilahlığında, Esma-ül Husna'sında birlemekle mümkündür ki; bu sadece söylem ile değil, söylem ve eylem ile aynı zamanda içselleşmiş olması lazımdır...
Yani diğer bir deyimle;
Kalp,
Dil,
Fiil...
İlah’ın geldiği manayı Allah’tan başkasına vermemek, yakıştırmamak,
Rabb’ın geldiği manayı Allah’tan başkasına vermemek ve yakıştırmamak,
İsimlerinin geldiği manayı başkasına vermemek ve yakıştırmamak...
Mesela; her şeyi duyan Yalnızca O’dur… Şifa veren yalnızca O... Rızık yalnızca O’ndandır...
Sorun tarihe;
size Ebu Cehl’in bile zaman zaman Allah’ın varlığına yemin ettiğini söyleyecektir... Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ve ordusu karşısında, Mekke’nin önde gelen kafirlerinin Tek olan Allah’a yalvardıklarını okuyoruz tarihten… Nedir bunun mesajı ? Bunlar Allah’ın varlığına inanan kafirlerdir !
Elbette ki, “Allah’ın varlığına iman ettim” demekle Muvvahid olunmaz…
"La" ile
tüm ideolojilere,
tüm sistemlere,
kör taklide ve ataların izine,
Vahiy ile uyuşmayan geleneğe,
çağdaş ve çağ dışı putlara;
adı ne olursa olsun her türlü beşeri ideolojiye “hayır” demek...
Tüm bunların karşısında dik durmak, kıyam etmek ve “illa” ile yalınızca Allah'a boyun eğmekle muvvahid kimliğine sahip olunur.
Peki, kimlik nedir ?
Kimlik, “ Kimsiniz ?”, “ Kimlerdensiniz ?” sorusuna verilen cevaptır. Kimliksiz insan olmaz. Herkesin bir kimliği mutlaka vardır. Kim olduğunun farkında olmayan insan da kişilik problemi kaçınılmaz olacaktır. Zira kişilik, kim olduğunuza verdiğiniz cevaba uyumlu davranışlarla tanımlanır…
Yani;
Kimlik; Kimlerden olduğunuzun cevabı...
Kişilik; Kim olduğunun dışarıdan görünen hali, insanın değer yargılarıyla, davranışlarının ahengine denir..
Değer Yargısı Nedir ?
İşte burada değer yargısının seçimi önemlidir ve bu seçimde zorlama olmaz, olamaz. Hayat Kitabımız Kur’an’da ”Dinde zorlama yoktur” (Bakara: 2/256) buyrularak tercihlerin serbest olduğu beyan edilmiş fakat tercihten sonra, tercih ile uyumun önemi “İman edenler ve Salih amel işleyenler” ifadeleriyle açıklanmıştır.
Kimlik tercihin ne ?
Değer yargılarının kıstası nedir ?
Seçim yapmalısın !
Kimliğinin çerçevesini ne ile çizeceksen çiz, fakat çizdiğin sınırları kendin ihlal etme ! O zaman kişilik problemiyle yüz yüze kalırsın.
Değer yargısı, dünyada olan her şeyi kendisiyle ölçtüğün sistemdir, nizamdır ! Tercih yaptıktan sonra bütün her şeyi onunla ölçmen gerek… Bir kısım meseleyi kendisinden, bir kısım ölçüyü başkasından alırsan şu ayetin muhatabı olursun :
“SİZ KİTABIN BİR KISMINA İMAN EDİP BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ ?”(Bakara. 85)
Bu aynı zamanda çift kimlik, çift kişilik demektir. O zaman önce tercih yapmak, sonra adam gibi tercihimizin arkasında durmak gerekiyor ! Lütfü Çakan “Müslüman’ın kimliği” adlı kitabında üç adımdan bahsediyor :
1- Önce Bulmak, yani İMAN
2- Tanımlamak, yani İslam
3- İ’tisam, yani korumak…
Bu üç adım kimlik için önemli adımlar.
Psikoloji ise insanları iki açıdan değerlendirir :
1- Gelişmiş insan
2- Kalıplanmış insan
Kalıplaşmış insanın kendine has değer yargısı, seçimleri yoktur. Kendisi olmaz. Başkalarının değer yargısına göre değerlendirir. Kendisine empoze edilen değer yargısı ve düşünceye göre şekillenir !
Gelişmiş insanın ise kendi tercihleri vardır. Kendiyle ters düşmez. Öz'üne yabancı değildir. Öz güveni vardır. Tercihinden utanmaz ve komplekse girmez.
Tevhid ;
Mü’min bir kimliğin çerçevesidir. Ona önce iman isteniyor bizden, sonra teslimiyet ve sonra da korumak !
İman, "Neye ve nasıl ?" sorularına bilinçle cevap verilmiş, tercih yapılmış olması gerekendir !
Teslimiyet, Peygamberce olmazsa kabul görmeyendir.
Korumak ise o dairede kalmanın olmazsa olmazıdır !
Ve kişilik ise tercihine ters düşmemektir !
Birileri;
Komunist bir kimlik,
Demokrat bir kimlik
ya da
Modernist bir kimlik tercih ederek
ve kimliklerinin gereğini yaparlarsa, bu yadırganacak bir durum değildir. Asıl yadırganması gereken “Müslüman Kimlik” sahibi oldukları halde Modernist davranarak, ne yardan ne de serden vaz geçmeyen tutumlardır. Komunist birisinin namazı nasıl anlaşılmaz ve garip ise, mü’min birinin de namazsızlığı ,tesettürsüzlüğü öylece anlaşılmaz ve gariptir !
Tevhidi kimliğin sınırlarını çizen Allah’tır ve biz Tevhidi kimliğin bu zamanda yaşayan temsilcileri...
Peygamber’in bu devirdeki temsilcileri...
İnsan düşünmeden edemiyor. Sahabenin inandığı Allah ile bizim inandığımız Allah’ın
Onların inandığı peygamber ile bizim inandığımız peygamberin
Onların inandığı kitap ile bizim inandığımız kitabın
Onların inandığı ahiret ile bizim inandığımız ahiretin arasında hiçbir fark yok da neden onlar ile bizim aramızda bu kadar fark var ?!
Mü’mine bacılar !
Neredeyse Modernistlerle boya (Makyaj) ve giyim (şıklık) yarışına girdiler !
Mü’min erkeğin bir takım davranışları da diğer kimliklerde olanlar ile farklı değil
Peki nedir bu karmaşa ?
Neden bu bulanıklık ?
Kimlik ile net duruş ayrılmaz bir parçadır oysa ki !
Neden duruşumuz bulanıklaştı ?
Söyleyin Allah aşkına, kimliğimizden utanırcasına Modernleşmenin (!) mantığı nedir ?
Bu kompleks neden ?
Ya bu kimlik tanımı çerçevesinde Türban denilen şeyi nereye oturtacağız ?
Kaldı ki, onu bile her geçen gün farklı bir şekilde ucubeleştirerek illa Modernist (!) liklerini ispata gayret sarf edenler yarışında birbirilerini geçmeye, birinci olmaya gayret sarf eden Müslüman(!) ların yarışını izlemekten yorulduk.
İlla Modernist olacaksan kimse sana bir şey demez. Yok, Tevhidi kimliği tercih ettiysen "Adam gibi arkasında dur" demezler mi ?
Ve son soru;
Kimsin Sen ?
Sabiha Ateş Alpat