Muhkem, dili bilenin, kendisinden ancak bir tek mana anladığı kelamdır. Bu anlama da muteber olan ise ilk arab nesillerinin anlamasıdır, yoksa zamanımızın tedkikcilerinin anlaması değildir. Çünki boş tedkik, şifası pek müşkil öyle bir hastalıkdır ki, muhkemi müteşabih, malumu da meçhul yapar.
Müteşabih ise, zamirin iki mercide dönmesi ihtimalinden dolayı iki manayı muhtemil olan kelamdır.
Bir şahıs: Dikkat edin! Emir bana filan kimseye lanet etmemi emreyledi. Allah ona lanet etsin dediği zaman bu sözde olduğu gibi.
Yahud da müteşabihlik, bir kelimenin iki manada müşterek olmasından ileri gelir.
en-Nisa: 2/42, el-Maide: 5/6 fiilinde olduğu gibi. Bu hem kadınla cinsi münasebet, hem de kadına el ile dokunma manasında müşterekdir. Yahud da müteşabihlik atfın yakına ve uzağa ihtimali olmasından ileri gelir:
el-Maide: 5/6 abdest alma ayetinde ercül kelimesinin uzağa ve yakına atfedilmek suretiyle hem üstünlü, hem esreli okunmasında olduğu gibi.
Müteşabihlik, atıf ve istinaf, yani bir evvelki üzerine atfedilmek yahud yeniden başlatılan bir cümle olmak ihtimalinden ileri gelir:
(Ali İmran: 3/7) kavlinde Rasihune nin başındaki vav ın bu ikiye ihtimali bulunması gibi.
Kinaye, hükümlerden bir hükmün sabit olmasıdır, bununla hükmün kendisinin sabit olması kasd olunmaz fakat maksud muhatabın zihninin onu adi yahut akli bir lüzumla lazım gelen şeye intikalidir. Azimur ramad = külü büyük tabirinde olduğu gibi. Çünkü bu sözün manası ziyafet çokluğudur.
el-Maide: 5/64 kavlinden anlaşılan da kerem ve cömertlik manasıdır. Murad edilen mananın hissedilen bir suretde tasvir edilmesi de bu kabildendir. Bu, arab şiirlerinde ve arabların hutbelerinde geniş bir babdır. Kuran-ı Azıym ve Peygamberimizin sünneti de bununla doludur.
Onların içinden gücünün yetdiğini sesinle yerinden oynat. Onlara karşı suvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar. Mallarına, evladlarına ortak ol. Onlara vad et. Şeytan bu! Onlara bir aldatıştan başka ne vad eder o.
(İsra:17/64)
Şeytan burada, arkadaşlarına nida edib:Bu cihetden gelin! ve bu cihetden girin! diye bağıran hırsızlar başkanına benzetilmişdir.
Biz hem önlerinden bir sedd, hem arkalarından bir sedd çekdik, böylece onları her taraflarından sarıp kuşatıverdik, artık görmezler. (Yasin: 36/9)
Burada onların ayetleri iyice düşünmekden yüz çevirmeleri, iki eli boynuna kelepçelenmiş yahud her cihetden bütün etrafına bir sedd bina edilmiş de artık asla görmeğe muktedir olamayan kimseye benzetilmişdir.
-Korkudan (kanad gibi açılan)ellerini kendine kavuştur. (Korkma)-Yani hatırını, zihnini dağınıklıkdan toplar.
Bunun örfdeki neziri şudur:Onlar bir kimsenin yiğidliğini takrir etdikleri zaman, kılıçla, o şöyle vurur diye işaret ederler, yahud onu hiç kimse kasd edemez, derler.
Dehrden bir kerre eline kılınç almış olmasa da onun ufuklar ahalisine galebesi ancak yiğitlik sıfatıyla olur. Şöyle demeleri de böyledir:Filan kimse; ben yeryüzünde bana karşı çıkacak hiç kimse görmüyorum, der. Yahud filan kimse şöyle yapar, derler ve bu şahıs o fiili yapmaz olsa da ve ondan bu söz çıkmamış olsa da dövüşcünün hasmını yenmesi vaktindeki döğüşme ehlinin heyetine işaret ederler. Ve filan beni boğdu ve boğazımın içinden lokmayı çekdi, derler.
Tariz umumi bir hüküm yahud istenmeyen, inkar edilen bir şeyi zikredib bununla özel bir şahsın halini takrir etmeyi kasd etmek, yahud muayyen bir kimsenin haline tenbih eylemekdir.
Bazen söz esnasında bu şahsın hususiyetlerinden bir kısmı gelir, muhatab ise bu şahsa muttali olmaz. İşte Kuran okuyucusu bu gibi yerlerde hayrete düşer, kıssayı bekler ve ona muhtaç olur.
Peygamber (s.a.v.) bir şahsa karşı redd yapdığı zaman
-şöyle şöyle yapan kavimlerin hali nedir? -diye hitab ederdi.Nitekim Yüce Allahın şu kavlinde de böyledir:
Allah ve Rasulü bir işe hüküm etdiği zaman gerek mümin olan bir erkek, gerek mümin bir kadın için (ona aykırı olacak) işlerinde kendilerine muhayyerlik yokdur. Kim Allaha ve Rasulüne isyan ederse muhakkak ki o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.
(Ahzab: 33/36)
Bu ayet Zeyneb kıssasına tarizdir.
Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar hısımlarına, yoksullarına, vermelerinde kusur etmesin... (Nur: 24/22)
Ayeti, Ebu Bekir es-Sıddıyka tarizdir. İşte bu suretde o kıssaya muttali olamadıkları müddetçe o kelamın isteğine erişemezler.
el-Mecazul-Akli:Aralarındaki benzeşme alakasından dolayı fiilin failden başkasına isnad edilmesi yahud da mefulün bihin, mefulün bih olmayan şeyin yerine ikame edilmesi ve mütekellimin bu cinsden biri olduğu halde onun topluluğunda dahil olduğunu iddia etmesidir. Nitekim bina eden emir değil de bina edicilerden biri olmakla beraber Emir köşkü bina etdidenilir, halbuki o ancak bina etmeyi emredendir. Bahar mevsiminde bitkiyi bitiren Yüce Allah olmakla beraber Bahar sebzeyi bitirdidenilir.
Ve Allah doğruyu en bilendir.
Ed Dihlevi
Kur'an-ı Kerim'de manâsı kapalı, bir çok anlama gelebilen, tefsirinde güçlük çekilen ayet veya kelimeler. Bunlara müteşabihât denir. Bunların hangi manâya geldikleri yalnız kendilerinden anlaşılmaz. Başka harici bir delile ihtiyaç gösterirler. "Müteşabih"in karşıtı "muhkem"dir. Allah'ın sıfatları, kıyametin durumu, Cennet nimetleri, Cehennem azabı vs. hakkındaki lafızlar müteşabihtir.
"Allah, sözün en güzelini müteşâbih ikişerli, bir kitap halinde indirdi" (ez-Zümer, 39/23)
Bu muazzam kitabı sana indiren Odur. Onun âyetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar Kitabın esasıdır. Âyetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allahtan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar ve şöyle yalvarırlar: Ey bizim kerîm Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen! (Al-i İmran Suresi, 7-8)
Müteşabih, şibh (benzerlik) kökünden gelip mânalar birbirine benzeyip içiçe girdiğinden şüpheye yani değişik ihtimallere yol açmayı ifade eder. İnsanın aklının, duyularının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu konumda olan insana hitap eden ilahî kelamın müteşabihler ihtiva etmesinin kaçınılmaz olduğu açıkça ortaya çıkar. Müteşabih lafızlarla Yüce Allah, insanlara tamamını kavrayamayacakları meseleleri, teşbihlerle, muayyen bir nisbette, farklı seviyelere göre daha farklı şekilde anlaşılacak tarzda bildirir. Müteşabihlerdeki bu izafî durum, dinin değişmez gerçeklerine zarar vermez. Zira Allah sabit gerçekler olarak, biz yükümlü insanlardan istediği akaid, ibadet, ahlâk ve ahkâma dair esasları muhkem âyetlerde bildirmiştir. Müteşabihlerle ise bazı nisbi hakîkatleri bildirmek istemiştir.
Allah Teâla, mahdut lafızlarla, tükenmek bilmeyen mânaları, farklı seviyelerde, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa anlatmak, onları kitabı üzerinde düşündürmek için birçok müteşabih âyet göndermiştir. Bu kaçınılmaz durum, bir zaruretten ileri gelmiştir.
Kur'ân-ı Kerim Allah hakkında istivâ, vech (yüz), yed (el), ayn (göz) gibi sıfatlardan bahsetmektedir.
Kalplerinde eğrilik olan kimseler onun sadece müteşabihleri ile meşgul olurlar. Bundan maksatları, sırf fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına göre yorumlamaktır.
Selef: Allah'ı, müteşabihlerin imkansız olan zahiri manalarından tenzih ederek, onların gerçek manalarını Allah`a havale etme yolunu tutmuşlardır.
Halef:Müteşabih lafızları lügatte yeri olan ve Şer`an ve aklen Allah`a layık bulunan bir manaya hamletmek yolunu tutmuşlardır.
Müteşabih ise, zamirin iki mercide dönmesi ihtimalinden dolayı iki manayı muhtemil olan kelamdır.
Bir şahıs: Dikkat edin! Emir bana filan kimseye lanet etmemi emreyledi. Allah ona lanet etsin dediği zaman bu sözde olduğu gibi.
Yahud da müteşabihlik, bir kelimenin iki manada müşterek olmasından ileri gelir.
en-Nisa: 2/42, el-Maide: 5/6 fiilinde olduğu gibi. Bu hem kadınla cinsi münasebet, hem de kadına el ile dokunma manasında müşterekdir. Yahud da müteşabihlik atfın yakına ve uzağa ihtimali olmasından ileri gelir:
el-Maide: 5/6 abdest alma ayetinde ercül kelimesinin uzağa ve yakına atfedilmek suretiyle hem üstünlü, hem esreli okunmasında olduğu gibi.
Müteşabihlik, atıf ve istinaf, yani bir evvelki üzerine atfedilmek yahud yeniden başlatılan bir cümle olmak ihtimalinden ileri gelir:
(Ali İmran: 3/7) kavlinde Rasihune nin başındaki vav ın bu ikiye ihtimali bulunması gibi.
Kinaye, hükümlerden bir hükmün sabit olmasıdır, bununla hükmün kendisinin sabit olması kasd olunmaz fakat maksud muhatabın zihninin onu adi yahut akli bir lüzumla lazım gelen şeye intikalidir. Azimur ramad = külü büyük tabirinde olduğu gibi. Çünkü bu sözün manası ziyafet çokluğudur.
el-Maide: 5/64 kavlinden anlaşılan da kerem ve cömertlik manasıdır. Murad edilen mananın hissedilen bir suretde tasvir edilmesi de bu kabildendir. Bu, arab şiirlerinde ve arabların hutbelerinde geniş bir babdır. Kuran-ı Azıym ve Peygamberimizin sünneti de bununla doludur.
Onların içinden gücünün yetdiğini sesinle yerinden oynat. Onlara karşı suvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar. Mallarına, evladlarına ortak ol. Onlara vad et. Şeytan bu! Onlara bir aldatıştan başka ne vad eder o.
(İsra:17/64)
Şeytan burada, arkadaşlarına nida edib:Bu cihetden gelin! ve bu cihetden girin! diye bağıran hırsızlar başkanına benzetilmişdir.
Biz hem önlerinden bir sedd, hem arkalarından bir sedd çekdik, böylece onları her taraflarından sarıp kuşatıverdik, artık görmezler. (Yasin: 36/9)
Burada onların ayetleri iyice düşünmekden yüz çevirmeleri, iki eli boynuna kelepçelenmiş yahud her cihetden bütün etrafına bir sedd bina edilmiş de artık asla görmeğe muktedir olamayan kimseye benzetilmişdir.
-Korkudan (kanad gibi açılan)ellerini kendine kavuştur. (Korkma)-Yani hatırını, zihnini dağınıklıkdan toplar.
Bunun örfdeki neziri şudur:Onlar bir kimsenin yiğidliğini takrir etdikleri zaman, kılıçla, o şöyle vurur diye işaret ederler, yahud onu hiç kimse kasd edemez, derler.
Dehrden bir kerre eline kılınç almış olmasa da onun ufuklar ahalisine galebesi ancak yiğitlik sıfatıyla olur. Şöyle demeleri de böyledir:Filan kimse; ben yeryüzünde bana karşı çıkacak hiç kimse görmüyorum, der. Yahud filan kimse şöyle yapar, derler ve bu şahıs o fiili yapmaz olsa da ve ondan bu söz çıkmamış olsa da dövüşcünün hasmını yenmesi vaktindeki döğüşme ehlinin heyetine işaret ederler. Ve filan beni boğdu ve boğazımın içinden lokmayı çekdi, derler.
Tariz umumi bir hüküm yahud istenmeyen, inkar edilen bir şeyi zikredib bununla özel bir şahsın halini takrir etmeyi kasd etmek, yahud muayyen bir kimsenin haline tenbih eylemekdir.
Bazen söz esnasında bu şahsın hususiyetlerinden bir kısmı gelir, muhatab ise bu şahsa muttali olmaz. İşte Kuran okuyucusu bu gibi yerlerde hayrete düşer, kıssayı bekler ve ona muhtaç olur.
Peygamber (s.a.v.) bir şahsa karşı redd yapdığı zaman
-şöyle şöyle yapan kavimlerin hali nedir? -diye hitab ederdi.Nitekim Yüce Allahın şu kavlinde de böyledir:
Allah ve Rasulü bir işe hüküm etdiği zaman gerek mümin olan bir erkek, gerek mümin bir kadın için (ona aykırı olacak) işlerinde kendilerine muhayyerlik yokdur. Kim Allaha ve Rasulüne isyan ederse muhakkak ki o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.
(Ahzab: 33/36)
Bu ayet Zeyneb kıssasına tarizdir.
Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar hısımlarına, yoksullarına, vermelerinde kusur etmesin... (Nur: 24/22)
Ayeti, Ebu Bekir es-Sıddıyka tarizdir. İşte bu suretde o kıssaya muttali olamadıkları müddetçe o kelamın isteğine erişemezler.
el-Mecazul-Akli:Aralarındaki benzeşme alakasından dolayı fiilin failden başkasına isnad edilmesi yahud da mefulün bihin, mefulün bih olmayan şeyin yerine ikame edilmesi ve mütekellimin bu cinsden biri olduğu halde onun topluluğunda dahil olduğunu iddia etmesidir. Nitekim bina eden emir değil de bina edicilerden biri olmakla beraber Emir köşkü bina etdidenilir, halbuki o ancak bina etmeyi emredendir. Bahar mevsiminde bitkiyi bitiren Yüce Allah olmakla beraber Bahar sebzeyi bitirdidenilir.
Ve Allah doğruyu en bilendir.
Ed Dihlevi
Kur'an-ı Kerim'de manâsı kapalı, bir çok anlama gelebilen, tefsirinde güçlük çekilen ayet veya kelimeler. Bunlara müteşabihât denir. Bunların hangi manâya geldikleri yalnız kendilerinden anlaşılmaz. Başka harici bir delile ihtiyaç gösterirler. "Müteşabih"in karşıtı "muhkem"dir. Allah'ın sıfatları, kıyametin durumu, Cennet nimetleri, Cehennem azabı vs. hakkındaki lafızlar müteşabihtir.
"Allah, sözün en güzelini müteşâbih ikişerli, bir kitap halinde indirdi" (ez-Zümer, 39/23)
Bu muazzam kitabı sana indiren Odur. Onun âyetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar Kitabın esasıdır. Âyetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allahtan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar ve şöyle yalvarırlar: Ey bizim kerîm Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen! (Al-i İmran Suresi, 7-8)
Müteşabih, şibh (benzerlik) kökünden gelip mânalar birbirine benzeyip içiçe girdiğinden şüpheye yani değişik ihtimallere yol açmayı ifade eder. İnsanın aklının, duyularının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu konumda olan insana hitap eden ilahî kelamın müteşabihler ihtiva etmesinin kaçınılmaz olduğu açıkça ortaya çıkar. Müteşabih lafızlarla Yüce Allah, insanlara tamamını kavrayamayacakları meseleleri, teşbihlerle, muayyen bir nisbette, farklı seviyelere göre daha farklı şekilde anlaşılacak tarzda bildirir. Müteşabihlerdeki bu izafî durum, dinin değişmez gerçeklerine zarar vermez. Zira Allah sabit gerçekler olarak, biz yükümlü insanlardan istediği akaid, ibadet, ahlâk ve ahkâma dair esasları muhkem âyetlerde bildirmiştir. Müteşabihlerle ise bazı nisbi hakîkatleri bildirmek istemiştir.
Allah Teâla, mahdut lafızlarla, tükenmek bilmeyen mânaları, farklı seviyelerde, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa anlatmak, onları kitabı üzerinde düşündürmek için birçok müteşabih âyet göndermiştir. Bu kaçınılmaz durum, bir zaruretten ileri gelmiştir.
Kur'ân-ı Kerim Allah hakkında istivâ, vech (yüz), yed (el), ayn (göz) gibi sıfatlardan bahsetmektedir.
Kalplerinde eğrilik olan kimseler onun sadece müteşabihleri ile meşgul olurlar. Bundan maksatları, sırf fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına göre yorumlamaktır.
Selef: Allah'ı, müteşabihlerin imkansız olan zahiri manalarından tenzih ederek, onların gerçek manalarını Allah`a havale etme yolunu tutmuşlardır.
Halef:Müteşabih lafızları lügatte yeri olan ve Şer`an ve aklen Allah`a layık bulunan bir manaya hamletmek yolunu tutmuşlardır.
Son düzenleme: