Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muhkem ve Müteşabih Ayetler Hakkında

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Muhkem, dili bilenin, kendisinden ancak bir tek mana anladığı kelamdır. Bu anlama da mu’teber olan ise ilk arab nesillerinin anlamasıdır, yoksa zamanımızın tedkikcilerinin anlaması değildir. Çünki boş tedkik, şifası pek müşkil öyle bir hastalıkdır ki, muhkemi müteşabih, ma’lumu da meçhul yapar.

Müteşabih ise, zamirin iki mercide dönmesi ihtimalinden dolayı iki manayı muhtemil olan kelamdır.

Bir şahıs: “Dikkat edin! Emir bana filan kimseye la’net etmemi emreyledi. Allah ona la’net etsin” dediği zaman bu sözde olduğu gibi.

Yahud da müteşabihlik, bir kelimenin iki manada müşterek olmasından ileri gelir.

en-Nisa: 2/42, el-Maide: 5/6 fiilinde olduğu gibi. Bu hem kadınla cinsi münasebet, hem de kadına el ile dokunma manasında müşterekdir. Yahud da müteşabihlik atfın yakına ve uzağa ihtimali olmasından ileri gelir:

el-Maide: 5/6 abdest alma ayetinde “ercül” kelimesinin uzağa ve yakına atfedilmek suretiyle hem üstünlü, hem esreli okunmasında olduğu gibi.

Müteşabihlik, atıf ve isti’naf, yani bir evvelki üzerine atfedilmek yahud yeniden başlatılan bir cümle olmak ihtimalinden ileri gelir:


(A’li İmran: 3/7) kavlinde “Rasihune” nin başındaki “vav” ın bu ikiye ihtimali bulunması gibi.


Kinaye, hükümlerden bir hükmün sabit olmasıdır, bununla hükmün kendisinin sabit olması kasd olunmaz fakat maksud muhatabın zihninin onu adi yahut akli bir lüzumla lazım gelen şeye intikalidir. “Azimu’r ramad = külü büyük” ta’birinde olduğu gibi. Çünkü bu sözün manası ziyafet çokluğudur.


el-Maide: 5/64 kavlinden anlaşılan da kerem ve cömertlik manasıdır. Murad edilen mananın hissedilen bir suretde tasvir edilmesi de bu kabildendir. Bu, arab şiirlerinde ve arabların hutbelerinde geniş bir babdır. Kur’an-ı Azıym ve Peygamberimizin sünneti de bununla doludur.


“Onların içinden gücünün yetdiğini sesinle yerinden oynat. Onlara karşı suvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar. Mallarına, evladlarına ortak ol. Onlara va’d et. Şeytan bu! Onlara bir aldatıştan başka ne va’d eder o.”

(İsra:17/64)

Şeytan burada, arkadaşlarına nida edib:Bu cihetden gelin! ve bu cihetden girin! diye bağıran hırsızlar başkanına benzetilmişdir.


“Biz hem önlerinden bir sedd, hem arkalarından bir sedd çekdik, böylece onları her taraflarından sarıp kuşatıverdik, artık görmezler.” (Yasin: 36/9)


Burada onların ayetleri iyice düşünmekden yüz çevirmeleri, iki eli boynuna kelepçelenmiş yahud her cihetden bütün etrafına bir sedd bina edilmiş de artık asla görmeğe muktedir olamayan kimseye benzetilmişdir.


-Korkudan (kanad gibi açılan)ellerini kendine kavuştur. (Korkma)-Yani hatırını, zihnini dağınıklıkdan toplar.


Bunun örfdeki neziri şudur:Onlar bir kimsenin yiğidliğini takrir etdikleri zaman, kılıçla, o şöyle vurur diye işaret ederler, yahud onu hiç kimse kasd edemez, derler.


Dehrden bir kerre eline kılınç almış olmasa da onun ufuklar ahalisine galebesi ancak yiğitlik sıfatıyla olur. Şöyle demeleri de böyledir:Filan kimse; ben yeryüzünde bana karşı çıkacak hiç kimse görmüyorum, der. Yahud filan kimse şöyle yapar, derler ve bu şahıs o fiili yapmaz olsa da ve ondan bu söz çıkmamış olsa da dövüşcünün hasmını yenmesi vaktindeki döğüşme ehlinin hey’etine işaret ederler. Ve filan beni boğdu ve boğazımın içinden lokmayı çekdi, derler.


Ta’riz umumi bir hüküm yahud istenmeyen, inkar edilen bir şeyi zikredib bununla özel bir şahsın halini takrir etmeyi kasd etmek, yahud muayyen bir kimsenin haline tenbih eylemekdir.


Bazen söz esnasında bu şahsın hususiyetlerinden bir kısmı gelir, muhatab ise bu şahsa muttali olmaz. İşte Kur’an okuyucusu bu gibi yerlerde hayrete düşer, kıssayı bekler ve ona muhtaç olur.


Peygamber (s.a.v.) bir şahsa karşı redd yapdığı zaman


-şöyle şöyle yapan kavimlerin hali nedir? -diye hitab ederdi.Nitekim Yüce Allah’ın şu kavlinde de böyledir:


“Allah ve Rasulü bir işe hüküm etdiği zaman gerek mü’min olan bir erkek, gerek mü’min bir kadın için (ona aykırı olacak) işlerinde kendilerine muhayyerlik yokdur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse muhakkak ki o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.”

(Ahzab: 33/36)

Bu ayet Zeyneb kıssasına ta’rizdir.


“Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar hısımlarına, yoksullarına, vermelerinde kusur etmesin...” (Nur: 24/22)


Ayeti, Ebu Bekir es-Sıddıyk’a ta’rizdir. İşte bu suretde o kıssaya muttali olamadıkları müddetçe o kelamın isteğine erişemezler.


el-Mecazu’l-Akli:Aralarındaki benzeşme alakasından dolayı fiilin failden başkasına isnad edilmesi yahud da mef’ulün bih’in, mef’ulün bih olmayan şeyin yerine ikame edilmesi ve mütekellimin bu cinsden biri olduğu halde onun topluluğunda dahil olduğunu iddia etmesidir. Nitekim bina eden emir değil de bina edicilerden biri olmakla beraber “Emir köşkü bina etdi”denilir, halbuki o ancak bina etmeyi emredendir. Bahar mevsiminde bitkiyi bitiren Yüce Allah olmakla beraber “Bahar sebzeyi bitirdi”denilir.

Ve Allah doğruyu en bilendir.

Ed Dihlevi


Kur'an-ı Kerim'de manâsı kapalı, bir çok anlama gelebilen, tefsirinde güçlük çekilen ayet veya kelimeler. Bunlara müteşabihât denir. Bunların hangi manâya geldikleri yalnız kendilerinden anlaşılmaz. Başka harici bir delile ihtiyaç gösterirler. "Müteşabih"in karşıtı "muhkem"dir. Allah'ın sıfatları, kıyametin durumu, Cennet nimetleri, Cehennem azabı vs. hakkındaki lafızlar müteşabihtir.

"Allah, sözün en güzelini müteşâbih ikişerli, bir kitap halinde indirdi" (ez-Zümer, 39/23)

Bu muazzam kitabı sana indiren O’dur. Onun âyetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar Kitabın esasıdır. Âyetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: “Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir” derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar ve şöyle yalvarırlar: “Ey bizim kerîm Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen!” (Al-i İmran Suresi, 7-8)

Müteşabih, şibh (benzerlik) kökünden gelip mânalar birbirine benzeyip içiçe girdiğinden şüpheye yani değişik ihtimallere yol açmayı ifade eder. İnsanın aklının, duyularının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu konumda olan insana hitap eden ilahî kelamın müteşabihler ihtiva etmesinin kaçınılmaz olduğu açıkça ortaya çıkar. Müteşabih lafızlarla Yüce Allah, insanlara tamamını kavrayamayacakları meseleleri, teşbihlerle, muayyen bir nisbette, farklı seviyelere göre daha farklı şekilde anlaşılacak tarzda bildirir. Müteşabihlerdeki bu izafî durum, dinin değişmez gerçeklerine zarar vermez. Zira Allah sabit gerçekler olarak, biz yükümlü insanlardan istediği akaid, ibadet, ahlâk ve ahkâma dair esasları muhkem âyetlerde bildirmiştir. Müteşabihlerle ise bazı “nisbi hakîkatleri” bildirmek istemiştir.

Allah Teâla, mahdut lafızlarla, tükenmek bilmeyen mânaları, farklı seviyelerde, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa anlatmak, onları kitabı üzerinde düşündürmek için birçok müteşabih âyet göndermiştir. Bu kaçınılmaz durum, bir zaruretten ileri gelmiştir.

Kur'ân-ı Kerim Allah hakkında istivâ, vech (yüz), yed (el), ayn (göz) gibi sıfatlardan bahsetmektedir.

Kalplerinde eğrilik olan kimseler onun sadece müteşabihleri ile meşgul olurlar. Bundan maksatları, sırf fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına göre yorumlamaktır.

Selef: Allah'ı, müteşabihlerin imkansız olan zahiri manalarından tenzih ederek, onların gerçek manalarını Allah`a havale etme yolunu tutmuşlardır.

Halef:Müteşabih lafızları lügatte yeri olan ve Şer`an ve aklen Allah`a layık bulunan bir manaya hamletmek yolunu tutmuşlardır.
 
Son düzenleme:

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."
O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Mücessime ile Müşebbihenin, zâhirleriyle istidlal ettikleri bazı mü-teşâbih âyetler ve haberler mevcuddur. Ehl-i sünnet ve cemâatin bu konuda takibettiği iki yol vardır:

Birincisi,

bu nevi' nassları kabul ve tasdik etmek ve iç mânâlarını ALLAH'a havale eylemek, bir de yüce ALLAH'ı zâtına lâyık olmıyacak şeylerden tenzih etmek. Bu, Selef-i sâlihînin yoludur

(ALLAH onlardan râzî olsun).

İkincisi, bu nassları kabul etmekle beraber ALLAH'ın zâtına lâyık olacak ve Arap dilini konuşanların istimaline uygun düşecek şekilde nassların te'vilini araştırmak.

Bununla beraber yapılan te'vilin ille de ALLAH'ın muradı olduğuna kesinlikle hükmetmemek

(Bu da Halefin benimsediği yoldur).

Selef metodu daha selametli, halef metodu ise daha sağlam ve kullanışlıdır.

Başarıya ulaştıran yalnız yüce ALLAH'tır.

Nûreddin es-Sâbûnî MATURİDİ AKAİDİ
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Sayın Molla Bu konuda Kuran ve sünnet sizin bahsettiğiniz gibi demiyor

ulûl'elbab: Bes duyu organiyla algilanamayan ve fizik ötesine ait olan, gaybe müteallik sirlari alabilen, sir hazinelerinin sahibi olan kisilerdir. Nefslerini Allah'a teslim eden, ulûl'elbab olanlar, 7 özelligin sahibidirler:
1. özellik: Ulûl'elbab olan herkes daimî zikre ulasmistir.
2. özellik: Kalpteki 19 tane afetin yerine faziletler yerlesmistir.
3. özellik: Allah kalp gözlerini açmistir.
4. özellik: Allah kalp kulaklarini açmistir.
4 tane vasif sartina ilâveten 3 tane de sonuç sartini eklememiz lâzim.
5. özellik: Ulûl'elbab olan kullar hayrin sahibidirler. çünkü devamli Allah'i zikrediyorlar. Daimî zikirde olan herkes 1'e 700 kat Allah'tan derecat alir.
6. özellik: Ehl-i hüküm ya da ehl-i hikmettirler. Herhangibir anlasmazlik noktasinda hakem tayin edilmislerse mutlaka Allah'in emriyle adaleti yerine getirenlerdir. Allah'in hükmünü icra edenlerdir. Ehl-i hikmettirler, Kur'ân-i Kerim'de hangi âyet-i kerimeye baksalar ya âyetin kendisinden veya bir ileri ve gerisine bakmak suretiyle o âyetin hangi seviyeye ait oldugunu bilirler. Ehl-i tezekkürdürler.
7. özellik: Allah'tan sorarak ögrenme imkâninin sahibi olan kisilerdir.
Bu saydigimiz 7 tane özellikle (4 tanesi vasif sarti, 3 tanesi sonuç sartidir) beraber ulûl'elbab olan kullarin kalpleri 7 kademede müzeyyen olmustur.
Simdi bu özellikleri ispat eden âyetlere bir bir beraber bakalim:
Allahû Tealâ, buyuruyor ki:

3/AL-I IMRAN-190: Inne fî halkis semâvâti vel ardi vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbi).
Hiç süphesiz; göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardir.
3/AL-I IMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).
O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."

Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:

2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.

öyleyse ulûl'elbab olan kisiler ayni zamanda hikmet sahibi olanlardir . Allahû Tealâ'nin kendilerine hikmet verdigi kisiler, mutlaka daimî zikrin sahipleridir.
Hikmet sahibi olmak ne saglar?
Diger insanlardan ayricaligi nedir?
Farkli olan özelligi nedir? Allahû Tealâ, söyle buyuruyor:

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."
O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Muhterem okuyucular, bu âyet-i kerimede 3 grup insan ifade ediliyor. Bunlardan 1. grup; kalbinde zeyg olanlar . Allah tarafindan yetkili kilinmadiklari halde Kur'ân-i Kerim âyetlerini kendi zanlarina göre tevil ederek insanlari hidayetten men edenler. Günümüzde Kur'ân'daki Islâm'i yasayan atese çagiran dîn adamlari bu sinifin içine giriyor. Ilimde köklesmis olan " rasihun " ise Kur'ân-i Kerim'in muhkem ve mütesabih âyetlerine inanan, hepsi Allah'tandir diyen ama mütesabih ayetleri tezekkür edemeyenlerdir. Kur'ân-i Kerim âyetlerini tezekkür edebilen, açiklama yetkisine sahip olan ise " ulûl'elbab "tir .

Yüce Rabbimiz buyuruyor:
15/HICR-9: Innâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-i Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyuculari (da) mutlaka Biziz.
21/ENBIYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum lâ ta'lemûn(ta'lemûne).
Ve senden önce, vahyettigimiz rical (erkekler) den baskasini göndermedik. Eger bilmiyorsaniz, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
neyi izah etmeye çalışsınız .? anlayamadım :)
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Kuran Arapça değil Rabçadır.

Allah dostu koca Yunus Emrenin sözünü hatılayalım
Medreseller müderrisi okutmadılar bu dersi
gönüllere yazılr bu kitabın suresi

Ayrıca Peygamberimiz bir Ümmi idi

Arapça bilmek herşeyi hallatseydi arapların hepsi alim olması lazımdı.ataist arap olduğu gibi 2 tane hırıstiyanlık anlatan arap tv kanalı var.


Arap dilini konuşanların istimaline uygun düşecek sözünüze istinaden yazdım
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Birincisi,

bu nevi' nassları kabul ve tasdik etmek ve iç mânâlarını ALLAH'a havale eylemek, bir de yüce ALLAH'ı zâtına lâyık olmıyacak şeylerden tenzih etmek. Bu, Selef-i sâlihînin yoludur

(ALLAH onlardan râzî olsun).

İkincisi, bu nassları kabul etmekle beraber ALLAH'ın zâtına lâyık olacak ve Arap dilini konuşanların istimaline uygun düşecek şekilde nassların te'vilini araştırmak.

Bununla beraber yapılan te'vilin ille de ALLAH'ın muradı olduğuna kesinlikle hükmetmemek

(Bu da Halefin benimsediği yoldur).

Selef metodu daha selametli, halef metodu ise daha sağlam ve kullanışlıdır.

Birincisi; yani selefi salihin'in yolu muteber,selametli ve sağlamdır. Halefin yolu ise, belki kullanış bakımdan bir rahatlık ve kolaylık sağlasa da, asıl olan selefin yoludur. Halefin yoluna tevatürler ve bidatler girmiş olması, muhtemel olma bakımından sağlıklıdır demek biraz daha yanlış gibime geliyor.Oysa selefi salihin, kaynağından hakkel yakin yaşayarak aldığı için sağlamlığı tartışılmazdır.


Kuran Arapça değil Rabçadır.


Arapça bilmek herşeyi hallatseydi arapların hepsi alim olması lazımdı.ataist arap olduğu gibi 2 tane hırıstiyanlık anlatan arap tv kanalı var.

Lügat olarak Rab'ça diye bir şey olmaz. Kur'an arapçadır, fakat günümüzde kullanılan arapçadan biraz farklıdır.

Mana bakımından Rab'ça diyorsanız, bu Kur'an, kulların anlamasına yönelik olarak indirildiği için bu söz de kabul edilmez. Çünkü Allah (cc) kulları ile konuştuğu zaman kullarının anlam yeteneğine göre hitap eder. Hatırlarsanız gerek Adem (a.s.)'e ve gerekse Musa (a.s.)'ya anladıkları yönden hitap etmiştir. Bu nedenle hitabet kulun anlama yeteneğine göre tayin edilmiştir, Allah'ın (cc) anlatma yeteneğine göre değil. Zira; Allah (cc) yaratık olan lügata ihtiyaçtan münezzehtir. Bunun aksi akideye terstir.

Arapça bilmek her şeyi halletmez fikrine bende katılıyorum, ama; bununla beraber Kur'an'ın anlaşılması yönünden arapçanın da bilinmesinin çok önemli bir nokta olduğuna inanıyorum. Özellikle gramer yapısını bilmenin, dilin zenginliğini anlama yönünde elzem olduğunu söyleyebilirim.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
Kuran Arapça değil Rabçadır.

Allah dostu koca Yunus Emrenin sözünü hatılayalım
Medreseller müderrisi okutmadılar bu dersi
gönüllere yazılr bu kitabın suresi

Ayrıca Peygamberimiz bir Ümmi idi

Arapça bilmek herşeyi hallatseydi arapların hepsi alim olması lazımdı.ataist arap olduğu gibi 2 tane hırıstiyanlık anlatan arap tv kanalı var.


Arap dilini konuşanların istimaline uygun düşecek sözünüze istinaden yazdım
birincisi ayetle sabittirki kuran arapça indirilmiştir rabca diye bir dil yok gelelim peygamberin ümmi olmasını konusuna peygamber s.a.v ümmi olmasınını sebeplerinde biride okuma yazma bilseydi süphesiz bunu o yazdı diyeceklerdi onun için ALLAH c.c. peygamberi ümmi gönderdi ümmi olmasını onun hiç birşey bilmediginin ifadesi degildir çünkü bir çok konuda yaptıgını destekleyen ayetler var ve hiç bir şekilde onun söylemiş olduguna muhalif edilmeyecegini söyleyen ayetler var ve ona itaat bizzat ALLAH itaatır diyen ayetlerde var ümmi olan nice insanlar var fakat onun kadar temiz saglam sözlü ve hareketleriyle bütün insanları etkileyen ve imana davet eden hiçbir insan var mı ( peygamberler hariç) yok ve kıyamete kadar onun ismi ve yaptıkları çektikleri ile ümmete bir örnek teşkiletmis insan varmıdır ümmi olarak sunu unutmaki ALLAH isminin yanında onun isminide zikretmiştir ve kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Anlatmak istediğim şuydu arapça bilmeyeni adamdan saymıyorlar. veya ilimsiz cahil görüyorlar.bir insan 10 sene arapça tahsil etse genede bir arap gibi konuşamaz,yazamaz,deyimleri anlayamaz,benzetmeleri çözemez Bilmem anlatabildimmi?
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
orası öyle fakat illaki arapça bileceksin demiyoruz zaten bilenler onun tercumesini yapmış ve insanların okuması için hizmetine sunmuştur onlardan ögerenibiliyoruz dinimizi
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Birincisi; yani selefi salihin'in yolu muteber,selametli ve sağlamdır. Halefin yolu ise, belki kullanış bakımdan bir rahatlık ve kolaylık sağlasa da, asıl olan selefin yoludur. Halefin yoluna tevatürler ve bidatler girmiş olması, muhtemel olma bakımından sağlıklıdır demek biraz daha yanlış gibime geliyor.Oysa selefi salihin, kaynağından hakkel yakin yaşayarak aldığı için sağlamlığı tartışılmazdır..


BİSMİLLAH.

birinci nokda :fakir burda selef mi halef mi diye bir gereksiz bir tartışmaya girmeyecekdir.

biz ulema-i kiramdan nakil yapdık.halefin metodu da eserlerde variddir selefi salihinde. metodu variddir.

burda dikkat çekdiğimiz nokda bazılarının kendilerinin selefi yolundan gidiyoruz demelerine rağmen hakikatde onların yolunda olmadıklarıdır.


ikinci nokda halef selefin metoduna itiraz etmez.gereğide yukarda bir üsteki mesajımızda nakletdiklerimiz olup asla ve asla ehli sünnet ve'l cemaat çercevesinde yapageldikleri tevillerinde kesin olarak budur diyede itikad edinmemişledir. müceddid-i elf-i sani imamı rabbani r.a dahi mektubatında bu nokdalara işaret etmekdedir.nasip olursa değiniriz bir gün.

selam ve dua ile.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Anlatmak istediğim şuydu arapça bilmeyeni adamdan saymıyorlar. veya ilimsiz cahil görüyorlar.bir insan 10 sene arapça tahsil etse genede bir arap gibi konuşamaz,yazamaz,deyimleri anlayamaz,benzetmeleri çözemez Bilmem anlatabildimmi?


bir insan on sene arapça tahsil etse belki araplar gibi konuşamaz [2 sene tahsil görüpde konuşanlar var :) ] inşallah kuranı azimüşşana mana verir.

bugun arpalar dahi kendi dillerine yabancılaşmışdır.buda bir realitedir yani.

emma bad.: sen arapça öğren kardeşim.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Zaten bizimde amacımız, gördüğünüz gibi selef mi ? - halef mi ? gibi bir konuyu tartışmak değildir.
Allah (cc) hepsinden razı olsun. İslam dini; Rabbül Alemin'in tevfiki ve bu gibi insanların hizmetleri ile günümüze sağlam bir şekilde ulaşmıştır. Tartışırsak eğer, tartışma konumuz "biz bu insanların bize ulaştırdıklarına (İslam'a) ne kadar layık olabiliyoruz" konusu olabilir.

Zaten bize cevaben yazmış olduğunuz yazıdan, öz olarak niyetinizi anlamış bulunmaktayız.

Halef haddi zatında hiç bir zaman selef'in itikad anlayışını eleştirmediği gibi, günün koşullarına uyarlanması babında hizmeti tercih etmiştir. Biz buraya vurgu yapmak istemiştik. Zaten sizin verdiğiniz örnek (İmam-ı Rabbani [k.s.]) bu niyetimizi ortaya koyan en güzel örneklerden biridir. Allah (cc) O'ndan (k.s.) ve yolundan gidenlerden razı olur inşaallah.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
değil 2 sene 222 senede arapça öğrense müteşabih ayetleri anlayamaz.Çünkü onu anlayacak ve anlatacak devrin imamları her zaman vardır.İlahi adalet herkezi tebliğe muhatap kılıyor.Fakat ilim gururu ile kibirlenenler ,ben arapça biliyorum,benden iyi kimse bilemez diyenler imtihanı kaybediyor.Enbiya73-Secde24 hidayet edici imamlara güzel örnektir.

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)."
O (Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

21/ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
secde24 de ise hem nebi hem de veli olan imamlardan bahsedilmektedir.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
 

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Zatı alinize muteşabihatı anlamak için bir çaba içine girin diyen yok ki.? :)
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Yani şunu demek istiyorum.Müteşabih ayetleri anlamak için seçilmiş olmak gerekiyor.Benim müteşabih ayetleri anlamak gib bir iddiam yok.Zannedildiği gibi Falan ilmi tahsil etmiş.Filanın kitabını hatmetmiş.Kuran böyle tarifler yapmıyor.Mesajlar gayet açık.Emrimizle hidayete erdiren imamlar diyor.

3/AL-I IMRAN-7: ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)." ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.



 
Üst Alt