EHLÝ-SUNNET
New member
Muhammed Sallallâh-u aleyhi ve Sellem
Fil Adamların Kıssası
Allâh Resulü, Habeşistan kralı Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmaya geldiği ama Mekkeh’e girmeden önce Allâh’ın, onu ve askerlerini helâk ettiği yılda doğmuştur.
Ebrehe, Yemen’de Kulleys adını verdiği bir kilise inşa etmiştir. Arapların kalplerinin halen Kâbe’ye bağlı olduğunu görünce askerleriyle birlikte onu (Kâbe’yi) yıkmak için oraya doğru hareket etmiştir. Beraberinde büyük bir fil vardı. Mekkeh’e yaklaştıklarında kendi adamlarına orada bulunan hayvanlara saldırmalarını emretti. Onlar Abdulmuttalib’in develerini de almışlardı. Askerlerinden birini Mekkeh’e yolladı. Haşim’in oğlu Abdulmuttalib ile karşılaşan asker ona dedi ki : ” Kral beni sana şu haberi ulaştırmam için gönderdi. Eğer ona karşı savaşmazsanız size karşı savaşmaya gelmemiştir. Fakat kendisi bu evi (Kâbe) yıkmaya geldi, sonra çekip gidecektir.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Bizim onunla savaşımız yoktur, ona yetecek elimiz de yoktur ve onunla, yapmak istediği şeyin arasından çekileceğiz.”
Ebrehe’nin gönderdiği elçi Abdulmuttalib ile beraber Ebrehe’ye döndü. Abdulamuttalib, Ebrehe’nin yanına girince Ebrehe ona ikramda bulunmuştur. Sonra tercümana dedi ki : ” Ona de ki, Kral ile işin nedir?” Tercüman da Abdulmattalib’e sordu. Abdulmuttalib : ”Almış oldukları 200 devemi geri vermesini istiyorum ” dedi.
Ebrehe tercümanına dedi ki : ” Ona söyle; ilk gördüğümde çok hoşuma gitmişti, fakat şimdi hayal kırıklığına uğradım. Senin dinin olan evi yıkmaya geldim, bir şey demiyor, benden almış olduğum develeri istiyorsun.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Ben bu develerin sahibiyim, bu evin de onu koruyan bir Rabbi var. Develerini isteyince ona geri verdiler. Kureyş’e geri döndü ve Ebrehe’nin askerlerinin halka verebileceği zarardan korkarak şehri boşaltmalarını ve dağa çıkmalarını istedi.
Ebrehe, Abdulmuttalib ile konuştuktan sonra Mekkeh’e girmek için hazırlandı. Mekkeh’e hareket edince fil yerinde durdu. Onu hareket ettirmek için vurdular ama yine kıpırdatamadılar. Yemen’e doğru geri çevirdiler kalkıp hareket etti. Şam’a doğru çevirdiler yine harekete geçti. Doğuya doğru çevirdiler hareket etti. Mekkeh’e doğru çevirirince yerinde kımıldamıyordu.
Allâh, sürüler halinde deniz tarafından gelen kuşları üzerlerlerine göndermiştir. Her kuş ile beraber iki tane ayaklarında bir tane de gagasında olmak üzere üç taş vardı. Taşların büyüklüğü mercimek tanesinden büyük, nohut tanesinden küçük idi. Her taşın üzerinde Ebrehe’nin askerlerinden birinin ismi yazıyordu. Her taş askerin başına iniyor alt tarafından çıkıyordu. Bu şekilde, askerler Mekkeh’e girmeden helâk olmuşlardır.
Ebrehe çok feci bir şekilde hastalanmıştır. Etler, vücudundan parça parça düşüyordu. Göğsü yarılıp kalbi ortaya çıkıncaya kadar ölmemiştir. Bir rivayete göre 60 bin askerle gelmiş, sadece kendisi, komutanları ve az sayıda askerle geri dönmüştür.
Peygamber Efendimizin Süt Annesi Halime’nin Kıssası
Êmine, fil yılında Peygamber efendimizi doğurmuş ve ilk önce o emzirmiştir. Arapların, adetlerinde çocuklarına süt emziren analar tutma adeti vardı. Beni Sa’d kabilesi maddi yönünden çok zor durumdaydı. Kureyş kabilesinin çocuklarını ücret karşılığı emzirmek için gelirlerdi. Bütün süt anneler sunulan Peygamber efendimizi, yetim olduğu için almıyordu. Bütün süt anneler zengin olan kişilerin çocuklarını almayı umuyor ve tercih ediyordu. Her biri bir çocuk almıştı. Süt anneler tarafından alınmayan sadece Peygamber efendimiz kalmıştı. En sonunda Halime, Peygamber efendimizi almıştır.
Halime, Peygamber efendimizi emzirmesinin öyküsünü şöyle anlatıyor : ” Beni Sa’d b. Bekr'in kabilesinden bir kısım kadınlarla süt çocuk almak için eşek üzerinde gittim. O yıl kıtlık yılı olduğu için bizde bir şey kalmadı.Yanımda eşim de vardı. Bizim bir devemiz vardı, ama yemin olsun ki bir damla dahi süt vermiyordu. Benim bir çocuğum geceleri ağladığı için uyuyamıyorduk. Göğüslerimde süt olmadığı için doymuyordu.
Mekkeh’e geldiğimizde bütün kadınlara Peygamber efendimiz teklif edildi, hepsi kabul etmedi. Çünkü biz emzirmek için alacağımız çocuğun ailesinden cömertçe para istiyorduk, Peygamber efendimiz ise yetimdi. Biz de şöyle diyorduk : ” Bu yetimdir, annesi bize ne yapabilir. Ben hariç bütün kadınlar bir süt çocuğu almışlardı. Bütün kadınlar çocuk almıştı ve benim bir çocuk almadan geri dönmeye gönlüm razı olmadı.” Eşime şöyle dedim : ”Yemin olsun ki o yetime geri dönüp onu alacağım.”
Halime dedi ki : ” Yanına gittim, onu alıp kamp kurduğumuz yere döndüm. Eşim bana : ” Onu aldın mı? ” dedi. ”Yemin olsun ki evet aldım, çünkü başka birini bulamadım” dedim. O da “En doğrusunu yaptın, belki bunun sebebiyle Allâh, bize bereket verir” dedi. Halime şöyle diyor : ” Yemin olsun ki onu kucağıma alır almaz göğüslerim süt doldu. Doyuncaya kadar içti. Kardeşi (süt kardeşi ) ,yani Halime’nin oğlu da doyuncaya kadar içti. Kocam geceleyin devenin yanına gitti, devenin memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Dilediğimiz kadar ondan süt sağdık . İkimiz doyuncaya kadar içtik. O gece biz de çocuklarımız da tok bir şekilde rahat uyuduk. Eşim bana “Yemin olsun ki ey Halime! Senin çok bereketli bir halde olduğunu görüyorum. Çocuklarımız doydular ve rahat uyudular.” Halime diyor ki : ” Sonra oradan ayrıldık. Benim eşeğim bütün binekleri geçince, etrafımdakiler şöyle dediler : ” Ey Halime yavaşla, bu senin üzerinde geldiğin eşek değil mi ? Dedim ki : ” Yemin olsun ki evet. Odur, değiştirmedim. Önümüzde kaldı, ta ki Beni Sa’d b. Bekr’in diyarına gelene kadar. Orda kupkuru bir alana geldik. Allâh’a yemin olsun ki, sabah olduğunda kabilenin çobanı kabilenin koyunları, benim koyunlarımın çobanı koyunları otlatmaya götürüyorlardı. Benim koyunlarım semiz ve memeleri sütle dolu geliyorlardı. Diğerlerinin koyunları ise aç ve memeleri boş halde geliyorlardı. Hiç kimse bir damla süt bulamadı ve sağamadı ama biz dilediğimiz kadar süt içiyorduk.
Peygamber Efendimizin Göğsünün Yarılması
Halimetus Sa’diyye şöyle diyor:” Peygamber efendimiz, diğer çocukların ayda büyüdüğü kadar bir günde büyüyordu. Diğer çocukların bir yılda büyüdüğü kadar bir ayda büyüyordu. Bir yılda ise bir genç kadar oldu. Yemeye çok güçlüydü.” Tekrar diyor ki:” Bir gün kardeşiyle beraber evlerin arkasında koyunlarımız otlatırken, kardeşi çok korkmuş bir halde geldi. Bana ve babasına dedi ki:” Kurayşli kardeşime yetişin. İki adam gelip yatırdılar ve karnını yardılar.”
Biz evden çıktık ona vardık. Kendini ayakta ve sararmış bir halde gördük. Babası onu sardı, ben de onu sardım. Sonra ona “ne oldu” diye sorduk. Dedi ki :” Bana beyaz elbise giyen iki adam gelip yatırdılar ve karnımı yardılar.Yemin olsun ki bana ne yaptıklarını bilmiyorum”.
Halime diyor ki:” Aklı dengesine bir şey oldu korkusuyla onu alıp annesine geri götürdük.Annesi :“ O’nu bize geri getirmenizin sebebi nedir? Dedim ki :”Başına bir şey gelmesinde korktuk,ailesiyle beraber kalmasını daha uygun gördük.” Annesi “Bu korku sizde olmaz,derdiniz ve onun derdi nedir bana anlatınız.”Çok ısrar edince biz de ona olayı anlattık. O anda dedi ki:” Bundan dolayı mı korktunuz?” Hayır Allâh’a yemin olsun ki, bu oğlumun bir şanı vardır. Ben ona hamile kaldım. Onun hamile kaldığım dönemde çok hafif, rahat ve bereketli idi. Onu doğururken Onunla beraber büyük bir nur çıktı. Çocuklar gibi elleri yere koyarak başını göğe kaldırarak yere düştü. O’nu bırakıp gidiniz.”
Peygamber Efendimizin Hayatından
Peygamber efendimiz altı yaşındayken annesi Êmine vefat etmiştir. Dedesi olan Abdulmuttalib O’nu yanına alıp bakımını üstlenmiştir. Daha sonra Abdulmuttalib’in vasiyeti üzerine Peygamberimizin amcası olan Ebu Talib Peygamberimizi yanına alarak bakımın üstlenmiştir. Amcası O’nu çok seviyor, kendi çocuklarından daha çok bakıyordu.
Peygamber efendimiz 12 yaşını doldurunca, amcası Ebu Talib ile, Şam’a doğru giden ticaret kervanıyla birlikte gitti. Bahira adında bir Rahib onu gördü .Peygamber efendimizin yanına gitti, onu kucaklayıp yemeğe oturttu ve sık sık gözlerinin arasına bakıyordu. Daha sonra sırtını açtı ve Peygamberlik mührünü iki omuzun arasında gördü. Rahib Bahira, Ebu Talib’e şöyle dedi : ” Kardeşinin oğlunun çok büyük şanı vardır. O’nu memleketinize geri götür ve Yahudilerden sakındır.” Ticareti bitirdikten hemen sonra memleketine geri döndüler. Bir daha, Peygamber efendimizi korkusundan dolayı beraberinde hiçi bir yolcululuğa götürmedi.
Bir süre sonra, amcası, Peygamber efendimize Hatice Bintu Huveylid ile birlikte ticaret yapmayı önerdi. Peygamber efendimiz amcasının yaptığı bu teklifi kabul etti. Hatice’nin kölesi olan Meysera ile birlikte Hicaz tarafındaki Şam diyarının ilk bölgesine ticaret kervanıyla beraber gitti. Meysera, sıcaklık çok şiddetlendiği zaman, Peygamber efendimizi, güneşten korumak için iki meleğin gölge yaptığını gördü. Hatice’nin yanına döndüğü zaman gördüğü şeyleri ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz 25 yaşındayken Hatice ile evlendi. Peygamber efendimiz 35 yaşındayken Kabe’nin inşası çok zayıflamıştı. Kureyş kabilesi Kabe’nin inşaatı yenilendiğinde sıra Hacerul Evsedi (Siyah Taş) yerine koymaya gelince, taşı kimin yerine koyacağına ihtilaf etmişler. Kapıdan ilk giren kişinin aralarında hakem olması hakkında görüş birliğine vardılar. Peygamber efendimizin girdiğini görünce şöyle dediler : ” Bu güvenilir kişidir, onun vereceği hükme razı oluruz.” Peygamber efendimiz, cübbesini çıkarıp yere koydu ve siyah taşı elbisesinin üzerine koydu ve dedi ki : ” Her kabilenin reisi elbisenin bir ucundan tutup hep beraber kaldırınız.”Hep beraber kaldırdılar ve Peygamber efendimiz taşı alıp yerine koydu.
VAHYİN BAŞLANMASI
Ayşe radiyallâhu anhe şöyle buyuyordu : ” Peygamber efendimizin başladığı ilk vahiy sadık rüyalarıdır. Gördüğü rüya aynen gerçekleşiyordu.”
Peygamber efendimiz, Allâh’a ibadet etmek için arada bir Hira mağarasına gidiyordu. Peygamber efendimiz 40 yaşını doldurunca bir gün mağaradayken, Cebrail yanına gelip O’na dedi ki : “Oku”, Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail tekrar ”Oku” dedi. Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail üçünce defa da “Oku” dedi. Peygamber efendimiz “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail şöyle dedi : ” Yaratan Rabbin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Kerim olan Rabbin, insana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğretendir.” (El-Alak / 1,2,3,4 ve 5)
Daha sonra Peygamber efendimiz eve dönüp Hatice’ye dedi ki : ” Beni ört, beni ört.” Hatice validemiz O’nu örttü. Daha sonra olanları ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz insanları, sadece tek olan Allâh’a ibadete davet etmeye, putlara tapmaktan da nehyetmeye başladı. Kendisi daha önce hiç puta tapmamıştır. Bütün Peygamberler gibi çocukken de sadece Allâh’a iman etmiştir ve bu şekilde büyümüştür. Fakat vahiy inmeden önce ayrıntılı bir şekilde bilmiyordu.
Ona ilk iman eden, bayanlardan Hatice, çocuklardan Ali ve erkeklerden Ebu Bekr es-Sıddik’tır.
Peygamber Efendimizin Müşriklerden Gördüğü Eziyet
Mekkeh’nin müşrikleri, Peygamber efendimizin davetini öğrenince, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyet etmeye başladılar. Peygamber efendimize eziyet edenlerin başında Ebu Cehil, Peygamber efendimizin amcası Ebu Leheb, onun gerçek adı Abdul Uzze b. Abdulmuttalib’tir ve onun hanımı Ummu Cemil bint Harb’tır. Bu kadın dikenleri toplayıp eziyet ve cefa çektirmek için geceleyin Peygamber efendimizin yoluna koyardı.
Bir hadis-i şerifte şöyle rivayet edilmektedir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأقْرَبوُنَ
(Eş-Şuara / 214).
Yani Allâh’ın Peygamber efendimize aşiretinden yakın olan akrabalarını uyarmasını emrettiğinde Peygamber efendimiz, Safa tepesine çıkarak şöyle dedi : ” Ey Kureyşliler! ” Kureyşliler onu duyunca yanına gelip “ ne istiyorsun? ” dediler. Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Size, düşmanınız size sabahleyin ya da akşamleyın gelecek desem bana inanır mısınız? ” “Evet” dediler. Dedi ki : ” Ben şu an şiddetli bir azabın pençesinden sizleri uyarmak için gönderildim dedi” Ebu Leheb şöyle dedi : ” Sana yazıklar olsun, bizi bunun için mi çağırdın! Allâh-u Teâlâ, “El-Mesed” sûresini indirdi. Ummu Cemil bu sûreyi duyunca, Ebu Bekr’in yanına gitti. O esnada Ebu Bekr Peygamber efendimizle beraber mescitte idi. Ummu Cemil’in elinde avuç içi kadar bir taş vardı. Ebu Bekr’e dedi ki : ” Duyduğuma göre senin dostun aleyhime konuştu, onu görünce öyle şeyler yapacağım ki görsün.”
Allâh, onun gözlerini Peygamber efendimizi görmekten kör etti. Ebu Bekr ona dedi ki : ” Benimle beraber kimseyi görüyor musun? ” Dedi ki : ” Benimle alay mı ediyorsun? Senden başka kimseyi görmüyorum” deyip , Peygamber efendimizin hakkında kötü sözler söylemeye başladı. Ebu Bekr sustu ve Ummu Cemil oradan ayrıldı. Peygamber efendimiz dedi ki : ” Melekler önünü kapattıkları için beni görmedi, Allâh beni o kadının şerrinden korudu.”
Günün birinde Peygamber efendimiz Kâbe’nin avlusundayken, kâfirlerin elebaşlarından biri olan Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamber efendimizin omzundan tutup elbisesinin yakasından onu boğmak istedi. Ebu Bekr, adamın omzundan tutup onu Peygamber efendimizden uzaklaştırıp şöyle dedi : ” Rabbim Allâh’tır diyen bir kişiyi mi öldüreceksiniz?.
Fil Adamların Kıssası
Allâh Resulü, Habeşistan kralı Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmaya geldiği ama Mekkeh’e girmeden önce Allâh’ın, onu ve askerlerini helâk ettiği yılda doğmuştur.
Ebrehe, Yemen’de Kulleys adını verdiği bir kilise inşa etmiştir. Arapların kalplerinin halen Kâbe’ye bağlı olduğunu görünce askerleriyle birlikte onu (Kâbe’yi) yıkmak için oraya doğru hareket etmiştir. Beraberinde büyük bir fil vardı. Mekkeh’e yaklaştıklarında kendi adamlarına orada bulunan hayvanlara saldırmalarını emretti. Onlar Abdulmuttalib’in develerini de almışlardı. Askerlerinden birini Mekkeh’e yolladı. Haşim’in oğlu Abdulmuttalib ile karşılaşan asker ona dedi ki : ” Kral beni sana şu haberi ulaştırmam için gönderdi. Eğer ona karşı savaşmazsanız size karşı savaşmaya gelmemiştir. Fakat kendisi bu evi (Kâbe) yıkmaya geldi, sonra çekip gidecektir.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Bizim onunla savaşımız yoktur, ona yetecek elimiz de yoktur ve onunla, yapmak istediği şeyin arasından çekileceğiz.”
Ebrehe’nin gönderdiği elçi Abdulmuttalib ile beraber Ebrehe’ye döndü. Abdulamuttalib, Ebrehe’nin yanına girince Ebrehe ona ikramda bulunmuştur. Sonra tercümana dedi ki : ” Ona de ki, Kral ile işin nedir?” Tercüman da Abdulmattalib’e sordu. Abdulmuttalib : ”Almış oldukları 200 devemi geri vermesini istiyorum ” dedi.
Ebrehe tercümanına dedi ki : ” Ona söyle; ilk gördüğümde çok hoşuma gitmişti, fakat şimdi hayal kırıklığına uğradım. Senin dinin olan evi yıkmaya geldim, bir şey demiyor, benden almış olduğum develeri istiyorsun.” Abdulmuttalib ona dedi ki : ” Ben bu develerin sahibiyim, bu evin de onu koruyan bir Rabbi var. Develerini isteyince ona geri verdiler. Kureyş’e geri döndü ve Ebrehe’nin askerlerinin halka verebileceği zarardan korkarak şehri boşaltmalarını ve dağa çıkmalarını istedi.
Ebrehe, Abdulmuttalib ile konuştuktan sonra Mekkeh’e girmek için hazırlandı. Mekkeh’e hareket edince fil yerinde durdu. Onu hareket ettirmek için vurdular ama yine kıpırdatamadılar. Yemen’e doğru geri çevirdiler kalkıp hareket etti. Şam’a doğru çevirdiler yine harekete geçti. Doğuya doğru çevirdiler hareket etti. Mekkeh’e doğru çevirirince yerinde kımıldamıyordu.
Allâh, sürüler halinde deniz tarafından gelen kuşları üzerlerlerine göndermiştir. Her kuş ile beraber iki tane ayaklarında bir tane de gagasında olmak üzere üç taş vardı. Taşların büyüklüğü mercimek tanesinden büyük, nohut tanesinden küçük idi. Her taşın üzerinde Ebrehe’nin askerlerinden birinin ismi yazıyordu. Her taş askerin başına iniyor alt tarafından çıkıyordu. Bu şekilde, askerler Mekkeh’e girmeden helâk olmuşlardır.
Ebrehe çok feci bir şekilde hastalanmıştır. Etler, vücudundan parça parça düşüyordu. Göğsü yarılıp kalbi ortaya çıkıncaya kadar ölmemiştir. Bir rivayete göre 60 bin askerle gelmiş, sadece kendisi, komutanları ve az sayıda askerle geri dönmüştür.
Peygamber Efendimizin Süt Annesi Halime’nin Kıssası
Êmine, fil yılında Peygamber efendimizi doğurmuş ve ilk önce o emzirmiştir. Arapların, adetlerinde çocuklarına süt emziren analar tutma adeti vardı. Beni Sa’d kabilesi maddi yönünden çok zor durumdaydı. Kureyş kabilesinin çocuklarını ücret karşılığı emzirmek için gelirlerdi. Bütün süt anneler sunulan Peygamber efendimizi, yetim olduğu için almıyordu. Bütün süt anneler zengin olan kişilerin çocuklarını almayı umuyor ve tercih ediyordu. Her biri bir çocuk almıştı. Süt anneler tarafından alınmayan sadece Peygamber efendimiz kalmıştı. En sonunda Halime, Peygamber efendimizi almıştır.
Halime, Peygamber efendimizi emzirmesinin öyküsünü şöyle anlatıyor : ” Beni Sa’d b. Bekr'in kabilesinden bir kısım kadınlarla süt çocuk almak için eşek üzerinde gittim. O yıl kıtlık yılı olduğu için bizde bir şey kalmadı.Yanımda eşim de vardı. Bizim bir devemiz vardı, ama yemin olsun ki bir damla dahi süt vermiyordu. Benim bir çocuğum geceleri ağladığı için uyuyamıyorduk. Göğüslerimde süt olmadığı için doymuyordu.
Mekkeh’e geldiğimizde bütün kadınlara Peygamber efendimiz teklif edildi, hepsi kabul etmedi. Çünkü biz emzirmek için alacağımız çocuğun ailesinden cömertçe para istiyorduk, Peygamber efendimiz ise yetimdi. Biz de şöyle diyorduk : ” Bu yetimdir, annesi bize ne yapabilir. Ben hariç bütün kadınlar bir süt çocuğu almışlardı. Bütün kadınlar çocuk almıştı ve benim bir çocuk almadan geri dönmeye gönlüm razı olmadı.” Eşime şöyle dedim : ”Yemin olsun ki o yetime geri dönüp onu alacağım.”
Halime dedi ki : ” Yanına gittim, onu alıp kamp kurduğumuz yere döndüm. Eşim bana : ” Onu aldın mı? ” dedi. ”Yemin olsun ki evet aldım, çünkü başka birini bulamadım” dedim. O da “En doğrusunu yaptın, belki bunun sebebiyle Allâh, bize bereket verir” dedi. Halime şöyle diyor : ” Yemin olsun ki onu kucağıma alır almaz göğüslerim süt doldu. Doyuncaya kadar içti. Kardeşi (süt kardeşi ) ,yani Halime’nin oğlu da doyuncaya kadar içti. Kocam geceleyin devenin yanına gitti, devenin memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Dilediğimiz kadar ondan süt sağdık . İkimiz doyuncaya kadar içtik. O gece biz de çocuklarımız da tok bir şekilde rahat uyuduk. Eşim bana “Yemin olsun ki ey Halime! Senin çok bereketli bir halde olduğunu görüyorum. Çocuklarımız doydular ve rahat uyudular.” Halime diyor ki : ” Sonra oradan ayrıldık. Benim eşeğim bütün binekleri geçince, etrafımdakiler şöyle dediler : ” Ey Halime yavaşla, bu senin üzerinde geldiğin eşek değil mi ? Dedim ki : ” Yemin olsun ki evet. Odur, değiştirmedim. Önümüzde kaldı, ta ki Beni Sa’d b. Bekr’in diyarına gelene kadar. Orda kupkuru bir alana geldik. Allâh’a yemin olsun ki, sabah olduğunda kabilenin çobanı kabilenin koyunları, benim koyunlarımın çobanı koyunları otlatmaya götürüyorlardı. Benim koyunlarım semiz ve memeleri sütle dolu geliyorlardı. Diğerlerinin koyunları ise aç ve memeleri boş halde geliyorlardı. Hiç kimse bir damla süt bulamadı ve sağamadı ama biz dilediğimiz kadar süt içiyorduk.
Peygamber Efendimizin Göğsünün Yarılması
Halimetus Sa’diyye şöyle diyor:” Peygamber efendimiz, diğer çocukların ayda büyüdüğü kadar bir günde büyüyordu. Diğer çocukların bir yılda büyüdüğü kadar bir ayda büyüyordu. Bir yılda ise bir genç kadar oldu. Yemeye çok güçlüydü.” Tekrar diyor ki:” Bir gün kardeşiyle beraber evlerin arkasında koyunlarımız otlatırken, kardeşi çok korkmuş bir halde geldi. Bana ve babasına dedi ki:” Kurayşli kardeşime yetişin. İki adam gelip yatırdılar ve karnını yardılar.”
Biz evden çıktık ona vardık. Kendini ayakta ve sararmış bir halde gördük. Babası onu sardı, ben de onu sardım. Sonra ona “ne oldu” diye sorduk. Dedi ki :” Bana beyaz elbise giyen iki adam gelip yatırdılar ve karnımı yardılar.Yemin olsun ki bana ne yaptıklarını bilmiyorum”.
Halime diyor ki:” Aklı dengesine bir şey oldu korkusuyla onu alıp annesine geri götürdük.Annesi :“ O’nu bize geri getirmenizin sebebi nedir? Dedim ki :”Başına bir şey gelmesinde korktuk,ailesiyle beraber kalmasını daha uygun gördük.” Annesi “Bu korku sizde olmaz,derdiniz ve onun derdi nedir bana anlatınız.”Çok ısrar edince biz de ona olayı anlattık. O anda dedi ki:” Bundan dolayı mı korktunuz?” Hayır Allâh’a yemin olsun ki, bu oğlumun bir şanı vardır. Ben ona hamile kaldım. Onun hamile kaldığım dönemde çok hafif, rahat ve bereketli idi. Onu doğururken Onunla beraber büyük bir nur çıktı. Çocuklar gibi elleri yere koyarak başını göğe kaldırarak yere düştü. O’nu bırakıp gidiniz.”
Peygamber Efendimizin Hayatından
Peygamber efendimiz altı yaşındayken annesi Êmine vefat etmiştir. Dedesi olan Abdulmuttalib O’nu yanına alıp bakımını üstlenmiştir. Daha sonra Abdulmuttalib’in vasiyeti üzerine Peygamberimizin amcası olan Ebu Talib Peygamberimizi yanına alarak bakımın üstlenmiştir. Amcası O’nu çok seviyor, kendi çocuklarından daha çok bakıyordu.
Peygamber efendimiz 12 yaşını doldurunca, amcası Ebu Talib ile, Şam’a doğru giden ticaret kervanıyla birlikte gitti. Bahira adında bir Rahib onu gördü .Peygamber efendimizin yanına gitti, onu kucaklayıp yemeğe oturttu ve sık sık gözlerinin arasına bakıyordu. Daha sonra sırtını açtı ve Peygamberlik mührünü iki omuzun arasında gördü. Rahib Bahira, Ebu Talib’e şöyle dedi : ” Kardeşinin oğlunun çok büyük şanı vardır. O’nu memleketinize geri götür ve Yahudilerden sakındır.” Ticareti bitirdikten hemen sonra memleketine geri döndüler. Bir daha, Peygamber efendimizi korkusundan dolayı beraberinde hiçi bir yolcululuğa götürmedi.
Bir süre sonra, amcası, Peygamber efendimize Hatice Bintu Huveylid ile birlikte ticaret yapmayı önerdi. Peygamber efendimiz amcasının yaptığı bu teklifi kabul etti. Hatice’nin kölesi olan Meysera ile birlikte Hicaz tarafındaki Şam diyarının ilk bölgesine ticaret kervanıyla beraber gitti. Meysera, sıcaklık çok şiddetlendiği zaman, Peygamber efendimizi, güneşten korumak için iki meleğin gölge yaptığını gördü. Hatice’nin yanına döndüğü zaman gördüğü şeyleri ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz 25 yaşındayken Hatice ile evlendi. Peygamber efendimiz 35 yaşındayken Kabe’nin inşası çok zayıflamıştı. Kureyş kabilesi Kabe’nin inşaatı yenilendiğinde sıra Hacerul Evsedi (Siyah Taş) yerine koymaya gelince, taşı kimin yerine koyacağına ihtilaf etmişler. Kapıdan ilk giren kişinin aralarında hakem olması hakkında görüş birliğine vardılar. Peygamber efendimizin girdiğini görünce şöyle dediler : ” Bu güvenilir kişidir, onun vereceği hükme razı oluruz.” Peygamber efendimiz, cübbesini çıkarıp yere koydu ve siyah taşı elbisesinin üzerine koydu ve dedi ki : ” Her kabilenin reisi elbisenin bir ucundan tutup hep beraber kaldırınız.”Hep beraber kaldırdılar ve Peygamber efendimiz taşı alıp yerine koydu.
VAHYİN BAŞLANMASI
Ayşe radiyallâhu anhe şöyle buyuyordu : ” Peygamber efendimizin başladığı ilk vahiy sadık rüyalarıdır. Gördüğü rüya aynen gerçekleşiyordu.”
Peygamber efendimiz, Allâh’a ibadet etmek için arada bir Hira mağarasına gidiyordu. Peygamber efendimiz 40 yaşını doldurunca bir gün mağaradayken, Cebrail yanına gelip O’na dedi ki : “Oku”, Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail tekrar ”Oku” dedi. Peygamber efendimiz de “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail üçünce defa da “Oku” dedi. Peygamber efendimiz “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrail şöyle dedi : ” Yaratan Rabbin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Kerim olan Rabbin, insana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğretendir.” (El-Alak / 1,2,3,4 ve 5)
Daha sonra Peygamber efendimiz eve dönüp Hatice’ye dedi ki : ” Beni ört, beni ört.” Hatice validemiz O’nu örttü. Daha sonra olanları ona anlattı.
Daha sonra Peygamber efendimiz insanları, sadece tek olan Allâh’a ibadete davet etmeye, putlara tapmaktan da nehyetmeye başladı. Kendisi daha önce hiç puta tapmamıştır. Bütün Peygamberler gibi çocukken de sadece Allâh’a iman etmiştir ve bu şekilde büyümüştür. Fakat vahiy inmeden önce ayrıntılı bir şekilde bilmiyordu.
Ona ilk iman eden, bayanlardan Hatice, çocuklardan Ali ve erkeklerden Ebu Bekr es-Sıddik’tır.
Peygamber Efendimizin Müşriklerden Gördüğü Eziyet
Mekkeh’nin müşrikleri, Peygamber efendimizin davetini öğrenince, Peygamber efendimize ve sahabelerine eziyet etmeye başladılar. Peygamber efendimize eziyet edenlerin başında Ebu Cehil, Peygamber efendimizin amcası Ebu Leheb, onun gerçek adı Abdul Uzze b. Abdulmuttalib’tir ve onun hanımı Ummu Cemil bint Harb’tır. Bu kadın dikenleri toplayıp eziyet ve cefa çektirmek için geceleyin Peygamber efendimizin yoluna koyardı.
Bir hadis-i şerifte şöyle rivayet edilmektedir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأقْرَبوُنَ
(Eş-Şuara / 214).
Yani Allâh’ın Peygamber efendimize aşiretinden yakın olan akrabalarını uyarmasını emrettiğinde Peygamber efendimiz, Safa tepesine çıkarak şöyle dedi : ” Ey Kureyşliler! ” Kureyşliler onu duyunca yanına gelip “ ne istiyorsun? ” dediler. Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Size, düşmanınız size sabahleyin ya da akşamleyın gelecek desem bana inanır mısınız? ” “Evet” dediler. Dedi ki : ” Ben şu an şiddetli bir azabın pençesinden sizleri uyarmak için gönderildim dedi” Ebu Leheb şöyle dedi : ” Sana yazıklar olsun, bizi bunun için mi çağırdın! Allâh-u Teâlâ, “El-Mesed” sûresini indirdi. Ummu Cemil bu sûreyi duyunca, Ebu Bekr’in yanına gitti. O esnada Ebu Bekr Peygamber efendimizle beraber mescitte idi. Ummu Cemil’in elinde avuç içi kadar bir taş vardı. Ebu Bekr’e dedi ki : ” Duyduğuma göre senin dostun aleyhime konuştu, onu görünce öyle şeyler yapacağım ki görsün.”
Allâh, onun gözlerini Peygamber efendimizi görmekten kör etti. Ebu Bekr ona dedi ki : ” Benimle beraber kimseyi görüyor musun? ” Dedi ki : ” Benimle alay mı ediyorsun? Senden başka kimseyi görmüyorum” deyip , Peygamber efendimizin hakkında kötü sözler söylemeye başladı. Ebu Bekr sustu ve Ummu Cemil oradan ayrıldı. Peygamber efendimiz dedi ki : ” Melekler önünü kapattıkları için beni görmedi, Allâh beni o kadının şerrinden korudu.”
Günün birinde Peygamber efendimiz Kâbe’nin avlusundayken, kâfirlerin elebaşlarından biri olan Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamber efendimizin omzundan tutup elbisesinin yakasından onu boğmak istedi. Ebu Bekr, adamın omzundan tutup onu Peygamber efendimizden uzaklaştırıp şöyle dedi : ” Rabbim Allâh’tır diyen bir kişiyi mi öldüreceksiniz?.