Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muhafazakar Zamparalığa Dini Kilif: Çok Eşlilik

Granma

New member
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kur’an’da çok eşliliğin emredilmediğini, tesviye de edilmediğini ve hatta ruhsat da verilmediğini söyledim, söylüyorum.

Kur’an’ın indiği “toplumda” çok eşliliğin olması ve onun dönüştürücü ilk örnek olarak Kur’an metnine de girmiş olması emir, tavsiye veya ruhsat verildiği anlamına gelmez.

Tıpkı kölelik, cariyelik, içki veya zengin-yoksul uçurumuna
dair dönüştürücü hükümler getirmesi gibi çok eşlilik ile ilgili olarak da “tek eşe” doğru gelişen bir seyir vardır ve yerleştirilmeye çalışılan kesinlikle budur…

***

Bu görüşlerimi başlıca iki gerekçeye dayandırmaktayım:

1- Nisa 129. ayetle çok eşliliğin “emredilmediği” ve emredilemeyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar teklif-i ma la yutak derler;

“Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz.” (Nisa; 129).

Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.

Şimdi, burada soru şu: Allah adaletsizliğin olacağını te’kid-i nefy istikbal (len testati’û) ile yani ‘gelecek bütün zamanlar boyunca güç yetirmeniz mümkün değil’ diyerek uyardığı bir şeyi başka bir yerde emreder mi?

Emretmez!

Bu nedenle hicri 4. yüzyılda yaşamış olan Kadi Abdülcebbar (öl. 415/1025), bu ayetin, erkeklerden çok eşlilik teklifini düşürdüğünü söylemiştir. Artık ne böyle bir emir, ne de böyle bir teklif vardır. Ayetin geri kalan kısmı ise yukarıdaki “dönüştürücü ilk örnek” kapmasındadır.

2- Çok eşlilik “ruhsatı” çıkarılan ayete bakalım:

“Yetimlerin mallarını verin. Temiz olanı pis olanla değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlere haksızlık yapmak istemiyorsanız o beğenerek (aldığınız) kadınlardan dörder, üçer, ikişer (azaltarak) evlenin. Adaletsiz davranmak diye bir endişeniz/korkunuz varsa teke (indirin) veya yanınızda esir düşmüş olanla (evlenin). Bu ilave yapıp durarak haddi aşmamanız bakımından daha hayırlıdır.” (Nisa; 2-3).

Kanımca ayetin doğru çevirisi bu şekildedir.

Buradaki sorular da şunlar:

Çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte neden üç kez “yetimlerin malı”denmektedir? Dahası neden “verin” (fe’tû) ve “yemeyin” (la te’kulû) denmektedir? Bunların çok eşlilikle ne alakası vardır?

Bu soruların cevabını en klasik kaynaklardan birsinde geçen şu rivayette çok açık bir şekilde görüyoruz:

“İkrime’den gelen rivayete göre o şöyle demiştir: Bir adamın yanında hem hanımları, hem de yetimler bulunurdu. Kendi malını hanımlarına harcayıp, hiç malı kalmayarak muhtaç duruma düşünce, bu sefer hanımlarına yetimlerin malını harcamaya başlar. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak “Zevceler çok olduğu zaman eğir yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, biliniz ki, bu korkunun yok olması için dörtten fazla kadın nikahlamanız size haram kalınmıştır. Dört kadının hukukuna riayet edememekten korkarsanız, o zaman bir kadın kafidir.” buyurmuştur. Allahu Teala burada fazla tarafı yani dördü; eksik tarafı yani biri zikretmiştir. Böylece de bu iki sayı arasındaki sayılara dikkat çekmiş ve adeta “Eğer dörtten korkarsanız üç; üçten korkarsanız iki; ikiden korkarsanız bir hanım size yeter demiştir. Bu en uygun görüştür. Buna göre Allah Teala, çok kadınla evlenmesi halinde daha fazla harcamada bulunmak zorunda kalacağından, bu sebeple de yetimin malına el uzatması muhtemel olacağından, veliyi çok kadınla evlenmekten sakındırmıştır.” (Razi; Tefsir-i Kebir; c. 7, s. 328).

Görüldüğü gibi konu “yetimlerin malı” ile ilgilidir. Zaten çok eşliler vardır -ki bunu için ayet gelmesine gerek yoktu örfen caizdi- Onları geçindirmek sorun olunca yanlarındaki yetimlerin malına yöneliyorlar ve onların malı ile hanımlarını geçindirmeye kalkıyorlar. Ayet tam bu anda geliyor ve “Yetimlerin malını verin. Onların malını kendi mallarınıza katarak yemeyin” diyor.

Bundan mütevellit sorun yaşadıkları “çok eşlilik problemine” değiniliyor ve “Yetimlere böyle haksızlık yapmaktan korkuyorsanız onların malına el uzatmayın, aldıklarınızı geri verin, onlara kendi malınız gibi davranamazsınız” deniyor. Peki, “Bu durumda bu kadar çok kadını nasıl geçindireceğiz?” diye sorarsanız, “Önce dörde indirin bakalım, sonra üçe, sonra ikiye hatta bire kadar... Veya yanınızdaki esir kadınlardan biri ile evlenin. O zaman sıkıntıya girmezsiniz. Bu, ilave yapıp durmaktan kaynaklanan haksızlıkların bir daha olmaması için sizin daha uygundur” deniliyor.

Buna “ruhsat” deniyorsa ruhsatın ne olduğu bilinmiyor demektir.

Ruhsat sıkışana verilir.

Domuz eti yemek gibi bir şey önce yasaklanır fakat zaruret hali (açlıktan ölüm gibi) olunca ruhsaten izin verilir ve açlık giderilinceye kadar yiyebilirsiniz denir.

Aynen böyle, burada da önce çok eşliliğin yasaklanmış olması, sonra bir zaruret halinin ortaya çıkması, örneğin erkeklerin “tek eşle yetinememe” gibi bir sorunlarının ortaya çıkması, ortada dulların yetimlerin kalması, bunun son sınırlarına dayanması, artık çaresiz iki, üç, dört kadınla evlenmenin açlık gibi bir zaruret halini alması gerekir.

Böyle bir zaruret yok ki? Zaten çoğu çok eşli. Toplum poligaminin (çok eşliliğin) yaygın ve legal olduğu bir toplum. Savaşlar olmuş, Bedir’de, Uhut’da dullar ve yetimler ortada kalmış, bir Arap örfü olarak onlarla zaten evlenilmiş, yetimler yanlarına alınmış, bütün bunlar olmuş…

Ayet bunların yarattığı sorunları çözmeye geliyor.

Çok eşliliğin yaygın olduğu bir topluma hitap ediyor.

Köleci bir topluma her fırsatta köleleri azat edin, zengin-yoksul uçurumun had safhada olduğu bir topluma verin, infak edin, eşitlenin dendiği gibi, çok eşli olan bir toluma da güç yetiremezsiniz, azaltın, teke indirin deniliyor.

Yukarıda İkrime rivayetinde geçtiği bir “bir” (vahid) dışındaki bütün sayılar, buna gelmek içindir. Başka bir tabirle tarihseldir, evrensel olan “bir” veya “tek” eşliliğin yerleştirmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.

Eğer ruhsat olacaksa bu fıkhî tabirle “örfen” caiz olur, “şer’an” caiz olmaz.

Çünkü Kur’an gelmeden önce de örfen (Arap geleneğinde) çok eşlilik vardı. Kur’an’dan izin alarak bunu yapmadılar. İzin almaları da gerekmiyordu, yürüyen bir toplumsal akıl ve örf vardı. Ama Kur’an bunun haksızlıklara yol açtığını görünce müdahale etti ve yönlendirdi.

Nereye doğru yönlendirdiği ise ortadadır.

Bizim için evrensel olan bu yönlendirmedir. Gerisi tarihsel olmak durumundadır.

***

Bugüne gelince, toplumda “imam nikahı” veya “metres” diye bilinen soruna çözüm bulmak için çok eşliliğin yasal hale gelmesi fikri Kur’an’ın yönlendirmesine uygun düşmemektedir.

Öncelikle imam nikahı ve resmi nikah ayrımına son vermek gerekir. Müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek bu sorun çözülebilir. Nasıl olsa müftü de, belediye memuru da kamu görevlisidir. Vatandaş dualarla nikahını kıyar ve ayrıca bir imama gitmeye gerek kalmaz. Böylece her ikisi bir nikahta birleşmiş olur.

Öte yandan son zamanlarda giderek artan özellikle muhafazakâr çevrelerdeki ikinci, üçüncü, dördüncü eş muhabbetini iyi analiz etmek gerekir.

Bunların zenginleşmeyle yakından alakası vardır.

Neden ayın sonunu zor getiren memurlardan, işçilerden böyle bir talep gelmiyor da, belediye çevrelerinden, zenginleşen dini cemaat ortamlarından geliyor?

Eğer bunlar kendilerine iyilik etmek ve Allah katında makbul bir kul olmak istiyorsa, ikinci, üçüncü eş arayacaklarına yoksul bekarların evlendirilmesine katkı sunsunlar. Biriktirdiklerini heva ve heves yolunda harcayacaklarına ve de buna dini kılıf bulmaya çalışacaklarına infak etsinler, maddi imkansızlıklar nedeniyle evlenemeyen bir çok erkek ve kız var.

Eline para geçince hemen etrafta ikinci, üçüncü eş mi aramak lazım?

Metres tutanlar zaten malum, bunun dinisini yapmak da ne oluyor?

Aklı “zamparalıktan” başkasına çalışmayan kimi muhafazakârlar, böyle yapmakla kendilerini de ailelerini de helak etmekten başka bir iş yapmıyorlar.

“Himayemize alıyoruz” diyen muhafazakâr zenginlerin, bu himaye, neden hep kendi yataklarından geçiyor?

Neden imkanı olmayanları evlendirip, kendilerine “kardeş aile” yaparak himayelerine almıyorlar.

Onca bekar dururken neden kızlar ve kadınlar bu sonradan görme zamparaların ikinci, üçüncü eşi olmak zorunda bırakılıyor?

Neden erkeklerin elinde bu kadar para birikiyor da kadınlar zayıf, güçsüz, çaresiz ve zebun halde…

Kur’an, “İçinizden bekarları, boyunduruk altında olanları, çaresiz kızları evlendirin” (Nur; 32) diye “emrettiği” halde ve bu önce zenginlere, sonra topluma ve hatta devlete asıl bu farz olduğu halde neden çok eşliliğe emir, tavsiye, ruhsat ve yasallık aranıyor?

***

Öyle görünüyor ki “Muhafazakâr zamparaların” yeni icadı, ikna odaları… “Aile danışmanı”veya “yaşam koçu” adı altında bir takım sertifikası bile olmayan “türbanlı” bayanlar, özellikle Başakşehir başta olmak üzere Muhafazakâr zamparaların yoğun olduğu muhitlerde ikna toplantıları düzenleyerek, böşörtülü hanım ve genç kızları ikinci, üçüncü eş olmaya ikna etmeye çalışıyor. Bu iş karşılığında da yüklü paralar aldıklarını öğrendiğim bu kişiler işin ne noktalara vardırıldığını göstermesi bakamından hayli çarpıcı.

Zamparalığa dini kılıf da hazır: “Kur’an’da var…”, “Peygamberimiz de çok eşliydi.” Hatta eğer kızın yaşı küçükse “Peygamberimiz de küçük yaşta kızla evlenmişti…”

Bunlar yedikleri haltlara dini kılıf bulmayı pek iyi becerirler.

İşçileri işten atarlar “İslam’da grev yok, sendika caiz değil”diye, ardından fetvaları gelir.

Kaşânelerde otururlar “İmam- A’zam da Bağdat’ın en iyi evinde otururdu” derler.

Jeep’e binerler “Peygamberimizin devesi de en pahalı develerdendi” derler.

Dini zengin eğlencesi haline getirenlerin son marifeti zamparalıklarına “Çok eşlilik Kur’an’da var” diyerek dini kılıf bulmak.

Şarttı, ruhsattı, tarihseldi tınmıyorlar bile.

“Şecere-i huld (son sınırına kadar toplama) ve mülk-i la yebla (yıkılmayacak bir mülk)” hırsının mücahidlikten müteahhitliğe terfi edenleri ne hale getirdiğini görün...

Var gücümle bunların karşısına dikilmeye devam edeceğim.

R.İhsan ELİAÇIK
 

SincanLy

New member
Katılım
5 Ağu 2012
Mesajlar
196
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Sincan,Ankara,Türkiye
Web sitesi
www.sincanly.blogspot.com
Kur’an’da çok eşliliğin emredilmediğini, tesviye de edilmediğini ve hatta ruhsat da verilmediğini söyledim, söylüyorum.
1- Nisa 129. ayetle çok eşliliğin “emredilmediği” ve emredilmeyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar teklif-i ma la yutak derler;

“Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz.” (Nisa; 129).

Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.

Çok eşlilik diye birşey artık pek yok gelişmiş bölgelerde.. Bunu sözde modern, sosyete insanlar çağ dışı olarak kabul ediyor. Bir yere kadar haklılar. Çok eşliliğin dinimizde hoş görülmediğini bilirsiniz galiba.. 1 eş neyine yetmiyor ? 1 tane erkek çocuk vermedi diye eşinin üstüne 5-6 tane kuma getiren var.. İlk eşi tabi dayanamayıp karşı çıkıyor. Haklı da.. her neyse uzatmadan güzel bir paylaşım olmuş...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kur’an’da çok eşliliğin emredilmediğini, tesviye de edilmediğini ve hatta ruhsat da verilmediğini söyledim, söylüyorum.

Kur’an’ın indiği “toplumda” çok eşliliğin olması ve onun dönüştürücü ilk örnek olarak Kur’an metnine de girmiş olması emir, tavsiye veya ruhsat verildiği anlamına gelmez.

Tıpkı kölelik, cariyelik, içki veya zengin-yoksul uçurumuna
dair dönüştürücü hükümler getirmesi gibi çok eşlilik ile ilgili olarak da “tek eşe” doğru gelişen bir seyir vardır ve yerleştirilmeye çalışılan kesinlikle budur…

***


Erkeklerde ki çok eşlilik durumu, bu hakkın başta Rasulullah (sav) ve O'ndan (sav) sonra gelenlerce kullanıldığı vechile, böyle bir durumu "zamparalık" gibi bir kavramla eşleştirerek kullanmanın ciddi bir edebsizlik ve terbiyesizlik olduğunu önceden belirtmek gerek.

Kur'an bin dört yüz küsür yıldır sünnet ışığında, Kur'an ın gerçek sahibince açıklandığı üzere hakikat ışığını yayarken, bu süre zarfında binlerce insan da kendi anlayış ve nefsi çerçevesinde türlü beyanlarda bulunmuş, bulunmakta ve zamanın kahramanlığına oynamaktadır, bu yazının sahibi gibi...

Bu görüşlerimi başlıca iki gerekçeye dayandırmaktayım:

1- Nisa 129. ayetle çok eşliliğin “emredilmediği” ve emredilemeyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar teklif-i ma la yutak derler;

“Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz.” (Nisa; 129).

Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.

Şimdi, burada soru şu: Allah adaletsizliğin olacağını te’kid-i nefy istikbal (len testati’û) ile yani ‘gelecek bütün zamanlar boyunca güç yetirmeniz mümkün değil’ diyerek uyardığı bir şeyi başka bir yerde emreder mi?

Emretmez!

Bu nedenle hicri 4. yüzyılda yaşamış olan Kadi Abdülcebbar (öl. 415/1025), bu ayetin, erkeklerden çok eşlilik teklifini düşürdüğünü söylemiştir. Artık ne böyle bir emir, ne de böyle bir teklif vardır. Ayetin geri kalan kısmı ise yukarıdaki “dönüştürücü ilk örnek” kapmasındadır.


Ayetlerin evveli ve ahirini görmeden, onları parça parça ele alarak sıradan mantıkla hüküm vermeye kalkınca işte böyle ucube yorumlar çıkar. Nisa Suresi 129. ayetin evvelinde ki 128. ayet
"Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." şeklindedir ve bu ayetten murad edilen cumhuru ulemanın da beyanı üzere özetle; eğer kadın kocasının diğer eşe tamamen meyletmesinden endişe ederse diğer eşin lehine bazı fedakârlıklar ederek aralarında ki soğukluğu gidermesi evladır şeklindedir. Bu ayet zaten kadının oluşabilecek eşitsizlikleri tolore etmesini tavsiye eden bir ayet olmakla, Allah'ın, erkek için vermiş olduğu çok eşlilik hukukunu açıklamıştır. Keza Nisa Suresi 128. ayetini kırpılmış şekli ile değil de tamamını okursak bunu çok daha iyi görebiliriz.

Nisa 129: Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Yani gönlünüz tamamen diğer eşe kayarsa (ki bu durum olası, insani bir hâl'dir) bari öbür eşi tamamen askıya almayın. Bu açıkça Allah'ın erkekte ki çok eşliliği kabul ettiğinin, hükmettiğinin çok net ve açık delilidir.

Siz eğer bunca açık ayetlere, Peygamberin (sav) sünnetine rağmen zamanın, bu devrin düdüğünü çalmak adına Kur'an ı eğip, büğmeye çalışırsanız (bunu yapamazsınız ama) sadece kendinize edersiniz.


Devam ediyor


 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan

2- Çok eşlilik “ruhsatı” çıkarılan ayete bakalım:

“Yetimlerin mallarını verin. Temiz olanı pis olanla değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlere haksızlık yapmak istemiyorsanız o beğenerek (aldığınız) kadınlardan dörder, üçer, ikişer (azaltarak) evlenin. Adaletsiz davranmak diye bir endişeniz/korkunuz varsa teke (indirin) veya yanınızda esir düşmüş olanla (evlenin). Bu ilave yapıp durarak haddi aşmamanız bakımından daha hayırlıdır.” (Nisa; 2-3).

Kanımca ayetin doğru çevirisi bu şekildedir.

Buradaki sorular da şunlar:

Çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte neden üç kez “yetimlerin malı”denmektedir? Dahası neden “verin” (fe’tû) ve “yemeyin” (la te’kulû) denmektedir? Bunların çok eşlilikle ne alakası vardır?

Bu soruların cevabını en klasik kaynaklardan birsinde geçen şu rivayette çok açık bir şekilde görüyoruz:

“İkrime’den gelen rivayete göre o şöyle demiştir: Bir adamın yanında hem hanımları, hem de yetimler bulunurdu. Kendi malını hanımlarına harcayıp, hiç malı kalmayarak muhtaç duruma düşünce, bu sefer hanımlarına yetimlerin malını harcamaya başlar. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak “Zevceler çok olduğu zaman eğir yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, biliniz ki, bu korkunun yok olması için dörtten fazla kadın nikahlamanız size haram kalınmıştır. Dört kadının hukukuna riayet edememekten korkarsanız, o zaman bir kadın kafidir.” buyurmuştur. Allahu Teala burada fazla tarafı yani dördü; eksik tarafı yani biri zikretmiştir. Böylece de bu iki sayı arasındaki sayılara dikkat çekmiş ve adeta “Eğer dörtten korkarsanız üç; üçten korkarsanız iki; ikiden korkarsanız bir hanım size yeter demiştir. Bu en uygun görüştür. Buna göre Allah Teala, çok kadınla evlenmesi halinde daha fazla harcamada bulunmak zorunda kalacağından, bu sebeple de yetimin malına el uzatması muhtemel olacağından, veliyi çok kadınla evlenmekten sakındırmıştır.” (Razi; Tefsir-i Kebir; c. 7, s. 328).

Görüldüğü gibi konu “yetimlerin malı” ile ilgilidir. Zaten çok eşliler vardır -ki bunu için ayet gelmesine gerek yoktu örfen caizdi- Onları geçindirmek sorun olunca yanlarındaki yetimlerin malına yöneliyorlar ve onların malı ile hanımlarını geçindirmeye kalkıyorlar. Ayet tam bu anda geliyor ve “Yetimlerin malını verin. Onların malını kendi mallarınıza katarak yemeyin” diyor.

Bundan mütevellit sorun yaşadıkları “çok eşlilik problemine” değiniliyor ve “Yetimlere böyle haksızlık yapmaktan korkuyorsanız onların malına el uzatmayın, aldıklarınızı geri verin, onlara kendi malınız gibi davranamazsınız” deniyor. Peki, “Bu durumda bu kadar çok kadını nasıl geçindireceğiz?” diye sorarsanız, “Önce dörde indirin bakalım, sonra üçe, sonra ikiye hatta bire kadar... Veya yanınızdaki esir kadınlardan biri ile evlenin. O zaman sıkıntıya girmezsiniz. Bu, ilave yapıp durmaktan kaynaklanan haksızlıkların bir daha olmaması için sizin daha uygundur” deniliyor.

Buna “ruhsat” deniyorsa ruhsatın ne olduğu bilinmiyor demektir.

Ruhsat sıkışana verilir.

Domuz eti yemek gibi bir şey önce yasaklanır fakat zaruret hali (açlıktan ölüm gibi) olunca ruhsaten izin verilir ve açlık giderilinceye kadar yiyebilirsiniz denir.

Aynen böyle, burada da önce çok eşliliğin yasaklanmış olması, sonra bir zaruret halinin ortaya çıkması, örneğin erkeklerin “tek eşle yetinememe” gibi bir sorunlarının ortaya çıkması, ortada dulların yetimlerin kalması, bunun son sınırlarına dayanması, artık çaresiz iki, üç, dört kadınla evlenmenin açlık gibi bir zaruret halini alması gerekir.

Böyle bir zaruret yok ki? Zaten çoğu çok eşli. Toplum poligaminin (çok eşliliğin) yaygın ve legal olduğu bir toplum. Savaşlar olmuş, Bedir’de, Uhut’da dullar ve yetimler ortada kalmış, bir Arap örfü olarak onlarla zaten evlenilmiş, yetimler yanlarına alınmış, bütün bunlar olmuş…

Ayet bunların yarattığı sorunları çözmeye geliyor.

Çok eşliliğin yaygın olduğu bir topluma hitap ediyor.

Köleci bir topluma her fırsatta köleleri azat edin, zengin-yoksul uçurumun had safhada olduğu bir topluma verin, infak edin, eşitlenin dendiği gibi, çok eşli olan bir toluma da güç yetiremezsiniz, azaltın, teke indirin deniliyor.

Yukarıda İkrime rivayetinde geçtiği bir “bir” (vahid) dışındaki bütün sayılar, buna gelmek içindir. Başka bir tabirle tarihseldir, evrensel olan “bir” veya “tek” eşliliğin yerleştirmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.

Eğer ruhsat olacaksa bu fıkhî tabirle “örfen” caiz olur, “şer’an” caiz olmaz.

Çünkü Kur’an gelmeden önce de örfen (Arap geleneğinde) çok eşlilik vardı. Kur’an’dan izin alarak bunu yapmadılar. İzin almaları da gerekmiyordu, yürüyen bir toplumsal akıl ve örf vardı. Ama Kur’an bunun haksızlıklara yol açtığını görünce müdahale etti ve yönlendirdi.

Nereye doğru yönlendirdiği ise ortadadır.

Bizim için evrensel olan bu yönlendirmedir. Gerisi tarihsel olmak durumundadır.

***


Bu sıradan mantıkla üretilmiş hükmü ayetin tefsiri ile cevaplamak en doğrusu olacaktır.

3-Bunun için ve eğer yetimler hakkında onların haklarını gözetmeyeceğinizden korkarsanız, yani gerek canları, gerek ırzları ve gerek malları itibarıyla her yönden adalete ve doğruluğa riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız -ki böyle büyük günahtan elbette korkarsınız ve korkmanız gerekir o halde durumunuza göre kadınlardan ikişer, üçer, dörder size helal ve hoşunuza gidenler ile evleniniz. Hem onları zarar ve tehlikeden korumada, hem de kendinizi zulüm ve tecavüzden korumaya vesile olur. Genellikle kadınlar kimsesizlikten ve ortaya düşmekten kurtulur. Siz de zina ve diğer günahlara, haksızlıklara düşmezsiniz. Ancak bunda da birden fazla kadınlar arasında adaleti korumak, birine diğerinden fazla muamele etmemek gerekir. Bunun için ve eğer birden fazla kadınlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız -ki bundan da korkmalısınız o halde ancak bir kadınla evleniniz.- Ca'fer kırâetinde ötre ile okunduğuna göre - bir kadın yeter. Yahut da sahip olacağınız cariyeler alırsınız. O, yani bir kadınla evlenme adaletsizlik yapmamanız ve haksızlık etmemenize daha elverişlidir. Yalnız bir kadının hakkını gözetmek elbette daha kolaydır. Bunda sıkıntıya düşmemek ihtimali daha yakındır. Bu cümleden fakirlik ve çaresizliğe düşmemenize, yani iktisadınıza daha elverişlidir mânâsı da anlaşılmıştır ki, bunda gibi düşünülmüş veya bu mânâ, konunun bir gereği olmak üzere gösterilmiştir. İlk önce görülüyor ki burada "Yetimler hakkında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız" diye bir şart vardır. hitabı ile nikah (evlenme) emri buna bağlanmıştır. Bundan dolayı, bu şartın mânâsını ve bu emrin meydana geliş şeklini iyi anlamak için bu konuda rivâyet yoluyla gelen tefsir şekillerini bilmek gerekir. Şöyle ki:
1- Buhari ve Müslimde de rivâyet olunduğu üzere Urve b. Zübeyr (r.a.) demiştir ki: "Ben, Hz. Âişe (r.a.)den ilâhî kelâmının mânâsını sordum. Hz. Âişe dedi ki: "Kızkardeşimin oğlu! Bu o yetimdir ki velisinin gözetimi altında bulunur ve mal hususunda ortak da bulunurlar. Malı ve güzelliği velisinin hoşuna gider, mehrinde adalet yapmıyarak onunla evlenmek ister. Başkalarının vereceği mehir kadar mehir vermez. İşte bu âyette bu gibi velilerin hakk ve adalete riâyet edip, mehirlerini özellikle en yüksek miktarına eriştirmedikçe gözetimleri altında bulunan yetim kızlarla evlenmeleri yasaklanmış ve hoşlarına giden diğer kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. "Hz. Âişe devamla şöyle demiştir: Bu âyetten sonra insanlar bunlar hakkında Resulullah'tan fetva sordular, Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ da: "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: O kadınlar hakkında size fetvayı Allah veriyor. Yazılan haklarını vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınların, zayıf düşürülen çocukların hakkındaki ve yetimlere adaletli davranmanız hususundaki hükümleri, Kur'ân'da size okunan âyetler açıklar. Ne hayır işlerseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir". (Nisâ, 4/127) âyeti indirildi. Bu "Kur'ân'da size okunan" önceki âyetidir. âyeti de herhangi birinizin, himayesi altında bulunan yetim kıza, mal ve güzelliği az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bundan dolayı, bunlara rağbet edilmediğinden dolayı mal ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları hak ve adaleti gözetmedikçe onlarla evlenmekten men edildiler."
Yine Sahih-i Müslim'de Hz. Âişe'den Urve, Urve'den oğlu Hişam yoluyla rivâyet edilmiştir. Hazreti Âişe demiştir ki: " âyeti şunun hakkında indi ki, bir erkeğin yanında yetim bir kız olur ve bu erkek onun velisi ve mirasçısı bulunur. Yetim kızın malı var, fakat o erkekten başka onu koruyacak ve evlenmesi için yol gösterecek bir velisi de yoktur. İşte biricik velisi olan bu erkek, malına tamah ederek, malına ortak olmak için onu kimse ile evlendirmez, evlenmesine engel olur, zarar verir ve birlikte yaşayıp hoş geçinmez. Bundan dolayı Allah Teâlâ buyurdu ki: "Size neler helal kıldım bak ve kendisine zarar vereceğin şu yetim kızı bırak" diyor.
"Yetimlerin mallarını veriniz ve malları dolayısıyla onlara zarar da vermeyiniz" mânâsıyla bu tefsirin bir önceki âyetle bağlantısı pek açıktır. Zuhrî ve Rebi de bu şekilde tefsir etmişlerdir. Ebu Bekir er-Razî de Ahkamu'l-Kur'ân'da bunu tercih etmiş ve bunun İbnü Abbas'tan da rivâyet edildiğini zikretmiştir. Böylece evlenmesi düşünülebilen velilerde amca çocukları gibi nikah düşen akrabalar olabilir.
2- İbnü Abbas hazretlerinden şu iki cümle rivâyet edilmiştir: "Erkekler, yetimlerin mallarından dolayı dört kadınla sınırlandırıldılar. Çünkü bir adam, yetimlerin malları ile dilediği kadar kadınla evlenebiliyordu, Allah Teâlâ bunu yasakladı." Buna yakın olmak üzere tabiîn müfessirlerinden Hasan b. el-Hasan hazretleri de demiştir ki: Veliler, velâyetleri altında bulunan yetim kızlardan nikahı halil olanlarla evlenirlerdi. Fakat kendilerine rağbetlerinden değil, mallarına rağbet ettiklerinden dolayı evlenirlerdi. Ve bundan dolayı onlarla iyi geçinmiyorlardı, miraslarını yemek için ölümlerini gözlerlerdi, bundan men edildiler.
3- Bundan önceki âyeti inince veliler, yetimlerin haklarında adalet yapamayıp günaha gireceklerinden korkarak onlara vasilikten çekinmeye başlamışlar. Ve halbuki o zaman nikahları altında on veya daha fazla veya daha az kadın bulunabiliyor ve bunların haklarını gözetemiyorlardı, adalet yapamıyorlardı. Bundan dolayı bu âyetle onlara şöyle denilmiş oluyor: "Eğer yetimlerin haklarında adalet yapamamaktan korkuyor ve bundan dolayı onlara velilikten çekiniyorsanız, genel olarak kadınlar hakkında da adaletsizlikten korkunuz da haklarını yerine getirebileceğiniz miktarda kadınlar alınız ki bu da en son dört tane olabilir." İbnü Abbas'tan naklen Katâde ve Sûddi böyle söylemişlerdir. Fakat bu rivâyet şöyle şarta bağlanıyor: Buna göre önceki âyetin bundan önce inmiş ve yaygın olması gerekiyor. Halbuki onun hükmünün ortaya çıkması bundan sonraki (Nisâ, 4/5-6) âyetlerine bağlı bulunuyor. Bu ise beraber inmelerini gerektirir. Onun için bu mânâ açısından sebeb, zikredilen âyet değildir; cahiliyye devrinde bile Arapların yetimlerin işlerini günah sayıp da kadın işini günah saymamaları olduğu zikrolunuyor ki, İbnü Cerir Taberi de Süddi'den ve Katede'den bu şekilde rivâyet etmiştir. Sa'id b. Cübeyr hazretleri de demiştir ki: "İnsanlar o zaman bir emir veya yasak söylenmedikçe cahiliyle dönemi gelenekleri üzere bulunuyorlardı. Resulullah'a yetimler hakkında soru sordular. Allah Teâlâ'da bunu indirdi ki yetimler hakkında adaletsizlikten korktuğunuz gibi kadınlar hakkında da korkunuz da adalet yapabilecek kadar evleniniz." demektir.
4- İkrime'den de şöyle rivâyet edilmiştir: "Kureyşten bir adamın bir çok kadınları bulunur, yanında yetimler de bulunurdu. Derken kendi malı tükenir, yetimlerin malına meylederdi. Bundan dolayı bu âyet indi: Bir adam dört, beş, altı ve on kadınla evlenirdi, diğer biri de ben de falan gibi niçin evlenmiyeyim der, yetimin malını alır, bu mal ile evlenirdi. Bundan dolayı dörtten fazla kadınla evlenmekten men edildi." Fahreddin Razi de: Bu görüş, gerçeğe en yakın görüştür. Çok sayıda kadınla evlenilince o oranda çok harcama ve masrafa ihtiyaç ortaya çıkacağından bu ihtiyacın sevkiyle (iticiliğiyle) yetim velilerinin, yetim malına tecavüz etmesinin gerçekleşmesi ihtimali üzerine Yüce Allah, fazla kadınla evlenmekten insanları korkutmuş gibidir." diyerek bunu tercih etmiştir. Fakat bu tercih, tenkide değer. Çünkü yasak sebebinin yalnız yetimin malına tecavüz endişesine bağlanması ve gerek yetimlerin nefsinin ve gerek diğer taraftan kadınlara adaletli davranma meselesinin asıl sebepte düşünülmemesi ve bunların nihâyet bir delalet (yol gösterme) mevkiinde tutulmaları âyetin derin ve çeşitli olan iniş hikmetinin hakkını vermemektir. Sonra cariye meselesinde aynı sakıncanın söz konusu olmayacağı da kabul edilemez. Bundan başka âyetin burada bulunması doğrudan doğruya kadın sayısını azaltmayı hedef edindiği, ilk önce ve bizzat dörtten fazlasını yasaklamaya yönelik bulunduğu da herkes tarafından kabul edilmiş değildir. Gerçi bu âyet ile birden fazla kadınla evlenmenin en fazla dört kadınla sınırlandırılması vaki bir emir ve bundan dolayı fazlasının yasaklanması da ister istemez sabit ve bu şekilde cahiliye geleneğine göre sayının aşağı indirilmesi de kesin olmakla beraber Kur'ân âyetinin, dörde indirmesi tarzında bir azaltma mânâsı ile değil, birden dörde kadar müsaade ile yine bir çeşit çoğaltma üslubunda bulunduğu ve Hz. Aişe'nin dediği gibi, "Bakınız ben size neler helal ettim" mânâsını bildirdiği de apaçıkça anlaşılır. Bundan dolayı azaltma ve çoğaltmayı yasaklama, ibare ile değil, işaret iledir. Yukarda nakledilen İbnü Abbas'ın sözü de olsa olsa bu sayıyı azaltmanın ve fazlasını yasak etmenin ancak sabit olduğunu ifade eder.
5- Bazı müfessirler de demişlerdir ki, bir adam, mal sahibi ve güzel bir yetim kız buldu mu başkasından esirgeyip kıskanarak onunla hemen evleniyordu ve bu şekilde bazen yanında haklarını gözetemeyeceği kadar birçok yetim kızlar toplanırdı, âyeti bunlar hakkındadır ve şöyle demektir: "Ve eğer o yetim kızlar ve kadınlarla evlendiğiniz zaman haklarında adalet yapamamaktan korkarsanız, diğer kadınlardan hoşunuza gidenlerle evleniniz". Kadı Beydâvî de bunu tercih etmiştir. Fakat Ebu's-Suud'un haklı olarak tenkid ettiği şekilde buna nazım (Kur'ân'ın ibaresi) müsaid değildir.
Çünkü bu şekilde; "diğer kadınlarla evleniniz" diye emir ve teşvik anlamsız olur. yerine denilmesi gerekirdi.
Devam ediyor
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
6- Mücahid demiştir ki, bunun mânâsı: "Yetimler hakkında adalet yapamamaktan korkuyorsanız zinadan korkunuz da size helal ve hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder alınız ki harama düşmek tehlikesine maruz olmayınız."
Bu tefsir, büyük bir hakikatı kapsamaktadır ki, yetimlerin hakları ve kadınlara adaletle davranma mânâsı içinde zinadan sakınma mânâsının önemli bir esas teşkil ettiğini ve birden fazla kadınla evlenme müsaadesinin bu hikmet ile ilgili olduğunu ve bunda fuhuş ve zina sefaletlerine (aşağılıklarına) karşı köklü bir mücadele bulunduğunu gösterir. Bu şekilde görülüyor ki, bu rivâyetlerin bazıları âyetin iniş sebebini, bazıları da iniş hikmet ve faydalarını göstermektedir.
Buna göre her biri bir görüş açısından önem arzetmektedir. Ve bu rivâyetlerin toplamı, âyetin muhtemel olan veya içine aldığı mânâları da göstermektedir. İniş sebebini en açık olarak gösteren, Hz. Âişe rivâyetidir. Yetimlerin veliler tarafından mal veya güzelliğine tamah edilerek başkaları ile evlenmelerine engel olunup, uygun olmayan bir mehir ile kendilerine zorla nikah ve can ve mal açısından zarara uğratılmaları ve bu şekilde mal ve güzelliği az olan yetimlere hiç rağbet edilmeyerek tamamen sefilliğe düşürülmeleri âyetin inmesinin esas sebebi olmuş ve bunun için âyet, emirden önce yasağı kapsamış ve bütün kadınlara adaletle davranma gayesi de inmesinin hikmeti olmuştur. Ve işte birden fazla kadınla evlenmeyi sınırlandırma, bu hikmetlerin ve faydaların bazıları olduğu gibi, birden fazla kadınla evlenmeye müsaade etmek de kadınların sefaletine meydan vermemek ve tarlayı (çocuk verecek anaları) artırma hikmet ve faydasını kapsamıştır.
Yukarıda dul kadınlara bile yetim denildiğini açıklamıştık. Âyetin inme sebebi gerek yalnızca küçük yetimler olsun ve gerekse kayıtsız olarak kendileri ile evlenilmiş kadınlarla da ilgili bulunsun, her şekilde âyetin mutlak surette kadınlara adaletli davranma hikmet ve gayesi ile ilgili bulunduğu da açıkça bellidir. Bundan dolayı âyetin iniş sebebinin özel oluşu, mânâ ve hükmünün de özel olmasını gerektirmeyeceğinden, da yetimler, delalet yolu ile olsa bile, dul kadınları da kapsayan genel bir mânâ ile ele alınırsa, âyetin hükmü ve hikmeti daha fazla bir açıklık ile düşünülebilecektir. Demek ki, âyetin iniş sebebi bakımından velilerle ve kocalarla ve bir dereceye kadar özel menfaatlerle ilgili olan bu âyet, hüküm ve hikmet ve iniş gayesi açısından onlarla beraber kamuyu ve kamu yararını ilgilendiriyor. Ve bunun için evlenme ile ilgili meseleler, kul haklarından başka bir de Allah hakkını ve kamu hakkını kapsamaktadır. Bundan dolayıdır ki, evlenme, bir bakımdan hak ve bir bakımdan vazifedir. Hem muamele, hem de ibadettir. Allah Teâlâ, en açık şekilde acıma ve şefkata müstahak olan yakınlara ve yetimlere dikkati çektikten sonra, her iki ince duygunun heyecanının etkisi altında adalet duygusunu tahrik ederek hayat ve insanlığın mutluluğunun gelişme kanunu olan ve malî meseleler ile de ilgisi bulunan evlenme işinin, hem hak ve hem vazife yönlerine sahip, bir bakımdan genişlemeyi ve bir bakımdan sınırlamayı kapsayan ve kadınla erkek arasındaki yaratılışta var olan ilişkinin bütün inceliklerini içerecek bir şekilde tesbit etmiş ve genel olarak erkekleri teşvik ile kadınları korumaya sevketmiş ve cefa ve haksızlıktan, ahlâksızlıktan, fuhuştan men etmiş ve iğrendirmiştir. Yetimlerin ve kadınların haklarının ve bu hakları korumanın genel vazifeler arasında bulunduğunu ve bu konuda evlenmenin önemli bir esas meydana getirdiğini ve akla uygun olan birden fazla kadınla evlenmenin, kadınların hakları ve kadın cinsinin şerefinin gereklerinden olduğunu ve fakat bunun kadınlara adaletle davranma gayesini bozmayacak bir adalet ve nöbet taksimi ile tatbik edilmesinin gerektiğini ve bu şekilde birden fazla kadınla evlenmenin erkeklere ağır yük ve vazifeler yüklediğinden dolayı hakka riâyet edemeyip adaletsizlikten korkanların bir kadınla veya cariyelerle yetinmeleri lazım geleceğini anlatmış ve siz Allah'ın sakındırma emirlerine karşı yetimlerin ve kadınların haklarını gözetmemekten korkan insanlarsınız, durumunuza göre bu etraflı açıklama çerçevesinde hareket etmeniz gerekir, buyurmuştur ki, işte "Yetimler hakkında adalet yapmamaktan korkarsanız." şartının mânâsı bu oluyor. Burada önce şu soru akla gelebilir: Bu şart bulunmazsa ne olacak? Burada korkunun gerçek mânâsına göre böyle bir soru mümkün değildir. Çünkü yetimler hakkında adaletsizlikten korkmamak bir küfür demek olur. Bundan dolayı herhangi bir mümin için bu, şartının bulunmamasını düşünmek bir çelişki meydana getirir. Bu şart bulunmayınca cezasının küfür olacağı bellidir. Bu açıdan bu şart, emrini kayıt ve şarta bağlamaz, onu destekleme mânâsındadır. Fakat "korkarsanız" demek de olduğu gibi mecaz olarak "bilirseniz, bir haksızlık olacağını zannederseniz," mânâsına olduğu takdirde durum böyle değildir. Bu şartın bulunmadığını farzetmek mümkündür. Bu şekilde yetimler hakkında haksızlık olmayacağı, onların ne mallarına, ne canlarına, ne ırzlarına bir tecavüz edilmeyeceği bilinir. Haksızlık düşünülmezse ne olacağını belirlemek âyetin mefhüm-ı muhalifine ait bir hüküm olacağından dolayı bunu belirtmek bir ictihad meselesi olur. Hz. Âişe de iniş sebebine göre bunun bir çözüm şeklini göstermiştir. Mantığa göre bir şart önermesinde önde bulunan cümlenin gerçekleşmemesinden, sonra gelen cümlenin gerçekleşmemesi lazım gelmeyeceğinden dolayı yukarıda zikredilen korku bulunmadığı takdirde de gerek bir ve gerek birden fazla kadınla evlenme akdi yapılamayacağı anlaşılmaz. Bunun için müctehid imamlardan ve tefsircilerden hiç biri, bu şartın Hz. Âişe'nin söylediği küçük kızların mehrinden başka yargı açısından bir hükmü anlattığını söylememiştir. Her iki mânâ ile korku şartı, kalble ilgili işlerden olduğu için yargı açısından değil, ancak dindarlık açısından bir hüküm ifade eder. Çünkü adalet yapamayacağını bilen bir adam, birden fazla kadınla evlenirse haksızlıktan sakınmadığı için günahkar olur. Fakat evlenmede, dörtten fazla kadınla evlenmiş gibi bu evlenme hükümsüz ve bozulmuş olmaz. Nafaka, soy gibi yargı ile ilgili hükümler gerçekleşir. Ve evlenmeden sonra haksızlıktan sakınabilirse yine sevab kazanmış olur.
Şu halde emrinin anlamı nedir? Emir zahiren vacib mânâsına geldiği için, Zahiriyye (mezhebine mensup olanlar), bu emrin vacib mânâsına geldiğini ve bundan dolayı birleşmeye ve harcama yapmaya gücü yeten her kişi için evlenmenin farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu da nefsin coşması ve zina yapma korkusu durumunda, aile için harcama yapmaya gücü yetenler için farz-ı ayn olduğunda görüş birliği halinde iseler de genel olarak evlenmenin vacib olduğunu söylemiyorlar. Hanefîlere göre kişisel açıdan cinsel arzunun coşması halinde vacib, normal durumda "Nikah benim sünnetimdir. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." hadisi şerifi gereğince müekked bir sünnettir. Kadına haksızlık etme korkusu durumunda ise mekruhtur. Bundan başka yine Hanefilere göre farz-ı kifaye olduğunu açıkça belirtenler de vardır ki, her kişiye değil ise de ümmetin hepsine göre farzdır. Bütün ümmet, evlenmeyi terkederse günahkar olurlar, demek olur. Biz de âyetten bunu anlıyoruz. Gerçekten bütün ümmetin birden evlenmeyi terkettiği varsayımı karşısında hepsinin ibadetle meşgul olduğu bile düşünülse bütün ümmetin yok olacağı bir gerçektir. Ve hiç birinin İslâm'ın devam etmesine karşı kötü niyette bulunma cezasından kurtulamıyacağı apaçıktır. Bundan dolayı evlenenlere her yönden yardım etmek de bir vazifedir. Evlenme muameleleri de güçleştirilmeyip daima kolaylaştırılmalıdır. Çünkü evlenmeyi güçleştirmek, zinayı kolaylaştırmak demektir.
Sözün özü emri bağlı olduğu şartlara göre bazı durumlarda vaciblik, bazı durumlarda mendubluk delillerine yakın olduğundan en genel mânâsı mendub olmasıdır. Evlenme, nafile ibadet ile meşgul olmak için bekar kalmaktan daha iyidir. İmam Şafiî hazretleri ise nikahın mübah olduğunu söylemiş. İbadet için bekar kalmanın nikahtan daha faziletli ve hayırlı olduğuna hükmetmiştir ki, bunların uzun uzadıya açıklaması fıkıh ilmine aittir.
Birden fazla kadınla evlenmeye gelince: Bu esas itibariyle yalnız bir müsade ve mübah kılmak olduğunda ve haksızlık etme endişesi bulunduğu takdirde mekruh olduğu hususunda söylenecek bir söz yoktur. Bununla beraber âyet, birden fazla kadınla evlenmenin bazı durumlarda mendub olduğunu ve hatta vacib olduğunu bildirmekten de uzak değildir ki, bunu da en fazla gerek erkekler ve gerek kadınlar için fuhuş ve zina tehlikesinin yüz göstereceği durumlarda aramak gerekir. ifadesi gereğince bu müsadenin en fazlası dört (kadın) olmuştur. Çünkü dile göre, "Şu elmaları şu cemaate ikişer ve üçer ve dörder paylaştır." denildiği zaman bir kısmına yalnız iki, bir kısmına yalnız üç ve bir kısmına yalnız dört elma düşeceği anlaşılır. Fakat Zahiriyye mezhebinden bazıları bu sayıların üleştirme sayıları olduğunu i düşünmeyerek aradaki ye bakıp bundan bu sayıların bir şahısta toplanması gerektiği hayaline kapılmış ve toplamını iki, artı üç, artı dört gibi dokuz saymıştır. Bunlar (zahiriler), fikir yürütmeyi kabul etmedikleri gibi, icmaı da kabul etmediklerinden Hz. Peygamberin asrından beri gelen İslâm geleneğine, din imamlarına ve bütün müçtehid fakihlerin icmalarına (görüş birliğine) aykırı hareket etmişlerdir. Hz. Peygamber âyetin hitabına girmemekle beraber buradaki dokuz (kadın) kuruntusunu Hz. Peygamberin kendine ait bir özelliğine yorumlasalardı belki doğru bir görüş olurdu. Yoksa iki defa iki, iki defa üç, iki defa dört demek olduğundan bu hesaba göre dokuza değil, on sekize çıkmaları gerekirdi.
Diğer taraftan Râfızî şiîlerden bir kısmı bu sayıların hiçbir sınırlandırma anlatmadığını ve ifadesinin genel mânâsı üzere kaldığını, bu sayıların ikişer, üçer, dörder v.d. gibi bu genel mânâyı pekiştirmiş olduğunu iddia etmeye kadar varmışlar. Ve sırf nefsanî arzu ve heveslerine uymuşlardır. "Allah korusun."


Devam ediyor
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan

Bugüne gelince, toplumda “imam nikahı” veya “metres” diye bilinen soruna çözüm bulmak için çok eşliliğin yasal hale gelmesi fikri Kur’an’ın yönlendirmesine uygun düşmemektedir.




İmam nikahını metres olarak açıklamak da keza cehalet ve edepsizliğin maalesef son perdelerindendir. Daha fazla yorum yapmıyorum.

Öncelikle imam nikahı ve resmi nikah ayrımına son vermek gerekir. Müftülere nikah kıyma yetkisi verilerek bu sorun çözülebilir. Nasıl olsa müftü de, belediye memuru da kamu görevlisidir. Vatandaş dualarla nikahını kıyar ve ayrıca bir imama gitmeye gerek kalmaz. Böylece her ikisi bir nikahta birleşmiş olur.

Öte yandan son zamanlarda giderek artan özellikle muhafazakâr çevrelerdeki ikinci, üçüncü, dördüncü eş muhabbetini iyi analiz etmek gerekir.

Bunların zenginleşmeyle yakından alakası vardır.

Neden ayın sonunu zor getiren memurlardan, işçilerden böyle bir talep gelmiyor da, belediye çevrelerinden, zenginleşen dini cemaat ortamlarından geliyor?

Çok eşliliği zenginlerden önce fukaralar yaşıyordu. Ama bu köy hayatında tabii ki daha kolaydır ancak sosyetik şehir hayatında çok eşlilik çok para ile mümkündür tabii ki.

Eğer bunlar kendilerine iyilik etmek ve Allah katında makbul bir kul olmak istiyorsa, ikinci, üçüncü eş arayacaklarına yoksul bekarların evlendirilmesine katkı sunsunlar. Biriktirdiklerini heva ve heves yolunda harcayacaklarına ve de buna dini kılıf bulmaya çalışacaklarına infak etsinler, maddi imkansızlıklar nedeniyle evlenemeyen bir çok erkek ve kız var.

Eline para geçince hemen etrafta ikinci, üçüncü eş mi aramak lazım?

Metres tutanlar zaten malum, bunun dinisini yapmak da ne oluyor?

Aklı “zamparalıktan” başkasına çalışmayan kimi muhafazakârlar, böyle yapmakla kendilerini de ailelerini de helak etmekten başka bir iş yapmıyorlar.

“Himayemize alıyoruz” diyen muhafazakâr zenginlerin, bu himaye, neden hep kendi yataklarından geçiyor?

Neden imkanı olmayanları evlendirip, kendilerine “kardeş aile” yaparak himayelerine almıyorlar.

Onca bekar dururken neden kızlar ve kadınlar bu sonradan görme zamparaların ikinci, üçüncü eşi olmak zorunda bırakılıyor?

Neden erkeklerin elinde bu kadar para birikiyor da kadınlar zayıf, güçsüz, çaresiz ve zebun halde…

Kur’an, “İçinizden bekarları, boyunduruk altında olanları, çaresiz kızları evlendirin” (Nur; 32) diye “emrettiği” halde ve bu önce zenginlere, sonra topluma ve hatta devlete asıl bu farz olduğu halde neden çok eşliliğe emir, tavsiye, ruhsat ve yasallık aranıyor?

***


Yukarıda ki yorumların nas ile malum çok eşlilik hükmünün özü ile alakası olmadığı için şimdilik cevap gerekmiyor.

Öyle görünüyor ki “Muhafazakâr zamparaların” yeni icadı, ikna odaları… “Aile danışmanı”veya “yaşam koçu” adı altında bir takım sertifikası bile olmayan “türbanlı” bayanlar, özellikle Başakşehir başta olmak üzere Muhafazakâr zamparaların yoğun olduğu muhitlerde ikna toplantıları düzenleyerek, böşörtülü hanım ve genç kızları ikinci, üçüncü eş olmaya ikna etmeye çalışıyor. Bu iş karşılığında da yüklü paralar aldıklarını öğrendiğim bu kişiler işin ne noktalara vardırıldığını göstermesi bakamından hayli çarpıcı.

Zamparalığa dini kılıf da hazır: “Kur’an’da var…”, “Peygamberimiz de çok eşliydi.” Hatta eğer kızın yaşı küçükse “Peygamberimiz de küçük yaşta kızla evlenmişti…”

Bunlar yedikleri haltlara dini kılıf bulmayı pek iyi becerirler.

İşçileri işten atarlar “İslam’da grev yok, sendika caiz değil”diye, ardından fetvaları gelir.

Kaşânelerde otururlar “İmam- A’zam da Bağdat’ın en iyi evinde otururdu” derler.

Jeep’e binerler “Peygamberimizin devesi de en pahalı develerdendi” derler.

Dini zengin eğlencesi haline getirenlerin son marifeti zamparalıklarına “Çok eşlilik Kur’an’da var” diyerek dini kılıf bulmak.

Şarttı, ruhsattı, tarihseldi tınmıyorlar bile.

“Şecere-i huld (son sınırına kadar toplama) ve mülk-i la yebla (yıkılmayacak bir mülk)” hırsının mücahidlikten müteahhitliğe terfi edenleri ne hale getirdiğini görün...

Var gücümle bunların karşısına dikilmeye devam edeceğim.

R.İhsan ELİAÇIK

Günümüz muhafazakâr zenginlerin İslam hukukunu kendi heva ve heveslerine alet etmeye çalıştıkları doğru olabilir ve hatta bunu yapan geniş bir yelpazenin olduğu inkar edilemez ancak bu teknitleri yaparken çok eşlilik gibi Kur'ani bir emri, amacı çerçevesinde çevirmek Allah rızası için gayret içinde olanların tarzı olamaz.
 

gozcelik

New member
Katılım
10 Eyl 2011
Mesajlar
100
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Hemen hemen bir çok toplumda olduğu gibi Türkiyedeki erkek-kadın oranı da hemen hemen %50-%50'dir. Eğer çok eşlilik olsaydı, bir erkeğin sadece iki kadın aldığı durum da bile erkeklerin %25'i evlenemezdi.
Çok eşliliğin bazı özel drumlarda (savaş sonrası ortada bakıma ihtiyaç duyan bir çok kadın ve az erkek kalması gibi) izinli olduğunu düşünüyorum.
 

Granma

New member
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0


Erkeklerde ki çok eşlilik durumu, bu hakkın başta Rasulullah (sav) ve O'ndan (sav) sonra gelenlerce kullanıldığı vechile, böyle bir durumu "zamparalık" gibi bir kavramla eşleştirerek kullanmanın ciddi bir edebsizlik ve terbiyesizlik olduğunu önceden belirtmek gerek.
------------------
İmam nikahını metres olarak açıklamak da keza cehalet ve edepsizliğin maalesef son perdelerindendir. Daha fazla yorum yapmıyorum.
------------------
Siz eğer bunca açık ayetlere, Peygamberin (sav) sünnetine rağmen zamanın, bu devrin düdüğünü çalmak adına Kur'an ı eğip, büğmeye çalışırsanız (bunu yapamazsınız ama) sadece kendinize edersiniz.



Öncelikle forum kurallarındada geçen hakaretten dolayı seni ''edep''li ve ''terbiye''li ve dinimizin direği hoşgörüye çağırıyorum kardeşim. Sana aslında çok cevap verirdim fakat görüyorumki sen dinini anlamaya çalışan alçak gönüllü biri değil, son derece kibirliliği karakter etmiş, sadece kuru tartışma yapmak isteyen birisin. Ve görüyorumki yazdığım yazıyı doğru düzgün anlamadan (belki önyargıyla okumadan) yorumlamışsın. İslamiyet senin kafanda kalıplaştırdığın gibi dogmatik ve doğduğu tarihe hapsolmuş bir din değildir. Sana göre müslümanlık 1500 sene önceki toplumun kıyafetlerini giymek, o toplumdaki gibi sakal bırakmak vs. Bana göre ise islam çağımıza getirilip günümüze verdiği mesajları anlayıp ve bu mesajlara göre tavır almaktan geçiyor. Yani söylenecek o kadar çok söz varki. Fakat anlamayacağını, o uykudan uyanmayacağını bildiğim vede işimin yoğunluğunda dolayı sana cevap yetiştirme gereği duymuyorum. Samimi ve dinini gerçek anlamda öğrenmek isteyenlere bilgi paylaşımı yapmaktan başka gayem yok. Selametle.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Öncelikle forum kurallarındada geçen hakaretten dolayı seni ''edep''li ve ''terbiye''li ve dinimizin direği hoşgörüye çağırıyorum kardeşim. Sana aslında çok cevap verirdim fakat görüyorumki sen dinini anlamaya çalışan alçak gönüllü biri değil, son derece kibirliliği karakter etmiş, sadece kuru tartışma yapmak isteyen birisin. Ve görüyorumki yazdığım yazıyı doğru düzgün anlamadan (belki önyargıyla okumadan) yorumlamışsın. İslamiyet senin kafanda kalıplaştırdığın gibi dogmatik ve doğduğu tarihe hapsolmuş bir din değildir. Sana göre müslümanlık 1500 sene önceki toplumun kıyafetlerini giymek, o toplumdaki gibi sakal bırakmak vs. Bana göre ise islam çağımıza getirilip günümüze verdiği mesajları anlayıp ve bu mesajlara göre tavır almaktan geçiyor. Yani söylenecek o kadar çok söz varki. Fakat anlamayacağını, o uykudan uyanmayacağını bildiğim vede işimin yoğunluğunda dolayı sana cevap yetiştirme gereği duymuyorum. Samimi ve dinini gerçek anlamda öğrenmek isteyenlere bilgi paylaşımı yapmaktan başka gayem yok. Selametle.


Ben hoş görü göstererek Paygamberimizin (sav) sünnetini zamparalık gibi bir kavramla söz komnusu edilmesini, sadece yapılan fiili beyan edip ikaz ederken siz "yavuz hırsızı" oynuyorsunuz. Ama bu oyunu burada oynamamanızı tavsiye ederim!

Ve yazının sahibine/destekleyenine cevap yazılmıştır, hem de uzun uzadiye... Ama sizin bu yazıdan anladığınız, maalesef yukarıda yazdıklarınız kadar.., sadece hamaset...

İlim çerçevesinde bildiklerinizi yazın, delil koyun, iddianızı savunun ama İslami edeb içinde.

Biz İslamiyeti sahiplerinden, yaşayanlardan öğrendik, zamane fitnekârları sadece kendilerine göre din türetme gayretindeler ve bunlar İslamForum'u bağlamıyorlar.

Eğer zamanınız ve kafanız müsait değilse sağdan soldan hoşunuza giden yazıları kopyalayıp, yapıştırırken dikkat edin ve cevap hakkı doğmamasına dikkat edin. Yoğunluğunuz bitince bekleriz.
 

sinem52

New member
Katılım
3 Kas 2012
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Granmayazınızı okudum katılıyorum
ben çok araştırmaya çalışıyorum kuran ayetlerini tefsirlerini
nisa 2-3 ayetteki çevirinin mealciler tarafından tekrar tekrar çalışılması gerektiğini düşünüyorum
buradaki evlenin(evlendirin) olsa konu netlik kazanabilir keza böyle olduğu ile ilgili yorumlar getiren
üzerinde çalışma yapan din araştırmaları var.

 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Granmayazınızı okudum katılıyorum
ben çok araştırmaya çalışıyorum kuran ayetlerini tefsirlerini
nisa 2-3 ayetteki çevirinin mealciler tarafından tekrar tekrar çalışılması gerektiğini düşünüyorum
buradaki evlenin(evlendirin) olsa konu netlik kazanabilir keza böyle olduğu ile ilgili yorumlar getiren
üzerinde çalışma yapan din araştırmaları var.



İşte budur.., iman böyle ziyan edilir. İlahi emirlerin insan nefsi ve kafasına uyması beklenir ve uymuyorsa uyar şekle dönmesi umulur...

Bu gününün Müslümanları ne yârdan ne serden geçmek istiyor.

Zengin faiz emirlerini evirip, çevirmeye çalışıyor,
Sosyete tesettür ayetlerini,
Akşamcı içki ayetlerini,
Üşengeç namaz emirlerini,
Zamane miras ayetlerini,
Şu onu, bu şunu ve işte burada ki gibi feminist ruhlular da talak ayetlerini.

Hakkımızda hayırlısı...
 

Granma

New member
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0

Zengin faiz emirlerini evirip, çevirmeye çalışıyor,
Sosyete tesettür ayetlerini,
Akşamcı içki ayetlerini,
Üşengeç namaz emirlerini,
Zamane miras ayetlerini,
Şu onu, bu şunu ve işte burada ki gibi feminist ruhlular da talak ayetlerini.

Hakkımızda hayırlısı...



İslam en büyükk ADALET konağır. Bunda hemfikir olmadığımızı düşünüyorum. Peki islamın adaleti 1500 sene öncesine hapsedilmesi normalmidir? Yani biraz objektif bakmak gerekiyor. Siz islama maalesef dogmatik bakıp sadece ritüelleri esas alıyorsunuz. Peygamberimizin o günlerde yaptığı neydi? Örnek verelim basit bir olay: Kız çocukları diri diri gömülmekten kurtulmuştur. Kadınlar kısmide rahat bir nefes almaya başlamıştır. Kadınlara bir çok hak vermiştir. Fakat toplumun yapısı ve anlayışı itibariyle itibariyle ancak belli bir aşamaya kadar getirebilmiştir. Peygamber efendimize ve kur'ana göre kadın ve erkek eşit değilmidir? Bizim yapmamız gereken Kur'anın emirlerini ve asıl amacını bugün dahada dahada ileri taşımakmıdır, yoksa 1500 sene önce yarım kaldığı kadarıyla dokunmadan kutsallaştırıp, canlanmasını önlemekmidir? O çağda kız çocukları diri diri gömülmekten kurtartulduysa, insan yerine konulması hor görülmemesi yönünde emirler verildiyse, bizim bu görevi 21. yy.da tamamlamamız gerekir. Senin öyle olmadığını sanıyorum fakat bu zihniyet ''televziyon izlemek günahtırr, cep telefonu günahtır'' diyenlerin zihniyetidir. Kur'an kadın ve erkekleri eşit görüyor (tabi belli kesim kur'anı kullanarak kadını erleğin bir malı ve hizmetkarı olarak göstermeye çalışıyor). O zaman her iki cins eşit olduğuna göre bunun tersini düşünelim(geçim sıkıntısı, güvenlik vs). Kadının belli durumlarda çok evlilik hakkını düşünelim. O zaman o çok evliliği savunan arkadaşlar kadının geçim sıkıntısından kaynklı olan çok evliliğini yine savunacakmı? Çok evlilik o çağın bir anlayışıdır.. 21.yyda erkeğin çok evliliğini savunmak, kadını insan yerine koymayıp bir metaya dönüştürmektir. Kur’anın bu mesajı zamanında anlaşılsaydı bu zihniyet 1000 sene evvel aşılırdı.ç Peygamber efendimiz bunu kademeli olarak tek evliliğe doğru yönlendirmiştir. İslam dini insanı insanca yaşayabileceği bir dünyaya yönlendirmiştir.. Bu yönlendirme bir anda hatta 100 yılda bir anda gelişecek bir şeyde değildir tabiki. Bize söylenen adeta şudur: ''ben size rotanızı çizdim. bu yolu izleyip insanın insanca yaşayabileceği bir cennet oluşturun''. O döneme saplanıp kalmayın. Peygamber efendimiz bizim çağımızda olsaydı cübbe değil 2012 deki insanlar gibi giyinirdi. Cübbe nasılki islamın değil o dönemin bir ürünüdür, çok evlilikte islamın değil, İslam öncesinin bir ürünüdür. islam o toplumdaki insanlar gibi giyinip, o toplumdaki insanlar gibi düşünmek demek değildir..


''Zengin faiz emirlerini evirip, çevirmeye çalışıyor,
Sosyete tesettür ayetlerini,
Akşamcı içki ayetlerini,
Üşengeç namaz emirlerini,
Zamane miras ayetlerini,
Şu onu, bu şunu ve işte burada ki gibi feminist ruhlular da talak ayetlerini.''

diyerek nede güzel ifade etmişsin aslında. İslam eğilip bükülerek insanları aydınlatacak bütün mesajları sansürlenmiştir. Fakat bunu yapanları yanlış görüyorsun.
 

sinem52

New member
Katılım
3 Kas 2012
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İşte budur.., iman böyle ziyan edilir. İlahi emirlerin insan nefsi ve kafasına uyması beklenir ve uymuyorsa uyar şekle dönmesi umulur...

Bu gününün Müslümanları ne yârdan ne serden geçmek istiyor.

Zengin faiz emirlerini evirip, çevirmeye çalışıyor,
Sosyete tesettür ayetlerini,
Akşamcı içki ayetlerini,
Üşengeç namaz emirlerini,
Zamane miras ayetlerini,
Şu onu, bu şunu ve işte burada ki gibi feminist ruhlular da talak ayetlerini.

Hakkımızda hayırlısı...

hayırlısı elbette kınama kısmını beğenmedim ama hayırlısı ve en doğrusunu öğrenmek hakkımız
ki deflarca "düşünmüyormusunuz " der yaradan
düşünmeliyiz
Ayetteki konu çok eşlilik mi yetimlerin korunmasımı ?
iki konuda işlenmiş olabilir mi?
fiil çekimlerin gramerlerin doğru olduğundan emin olmalıyız
kelimenin fiil çekimi evlen(dirin) e yakın ve böyle olunca tüm çelişki ortadan kalkıyor
ihtilafı durumların yaşanmasına engel oluyor
elbette en doğrusunu Allah bilir
kuran hiçbirzaman çok eşliliği savunmamıştır. zorunlu durumlar dışında
ki burdaki konu yetim hakkı evlenerek mi onların haklarını başkalarından korumak, helalinden sahiplenmek mi demek istiyorusunuz
olabilir doğrusunu Allah bilir

İşte budur.., iman böyle ziyan edilir. İlahi emirlerin insan nefsi ve kafasına uyması beklenir ve uymuyorsa uyar şekle dönmesi umulur...

bizler düşünebilen canlılarız. Allah ın adaletine kuranın doğruluğuna kalben inanan insanlarız.
eğer bu açıklamalar böyle ise bile bunu hiçbir din adamı çıkıp değiştiremez bunu biliyorsunuz demi
burda verdiğiniz şu cümledeki tepkiyi kimse almak istemez
bunu büyük topluluklar halinde düşünün
bir tefsir gurubu bu düzeltmeyi yapacak ve onlara kimse itiraz etmeyecek yok öyle bir durum.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslam en büyükk ADALET konağır. Bunda hemfikir olmadığımızı düşünüyorum. Peki islamın adaleti 1500 sene öncesine hapsedilmesi normalmidir? Yani biraz objektif bakmak gerekiyor. Siz islama maalesef dogmatik bakıp sadece ritüelleri esas alıyorsunuz. Peygamberimizin o günlerde yaptığı neydi? Örnek verelim basit bir olay: Kız çocukları diri diri gömülmekten kurtulmuştur. Kadınlar kısmide rahat bir nefes almaya başlamıştır. Kadınlara bir çok hak vermiştir. Fakat toplumun yapısı ve anlayışı itibariyle itibariyle ancak belli bir aşamaya kadar getirebilmiştir. Peygamber efendimize ve kur'ana göre kadın ve erkek eşit değilmidir? Bizim yapmamız gereken Kur'anın emirlerini ve asıl amacını bugün dahada dahada ileri taşımakmıdır, yoksa 1500 sene önce yarım kaldığı kadarıyla dokunmadan kutsallaştırıp, canlanmasını önlemekmidir? O çağda kız çocukları diri diri gömülmekten kurtartulduysa, insan yerine konulması hor görülmemesi yönünde emirler verildiyse, bizim bu görevi 21. yy.da tamamlamamız gerekir. Senin öyle olmadığını sanıyorum fakat bu zihniyet ''televziyon izlemek günahtırr, cep telefonu günahtır'' diyenlerin zihniyetidir. Kur'an kadın ve erkekleri eşit görüyor (tabi belli kesim kur'anı kullanarak kadını erleğin bir malı ve hizmetkarı olarak göstermeye çalışıyor). O zaman her iki cins eşit olduğuna göre bunun tersini düşünelim(geçim sıkıntısı, güvenlik vs). Kadının belli durumlarda çok evlilik hakkını düşünelim. O zaman o çok evliliği savunan arkadaşlar kadının geçim sıkıntısından kaynklı olan çok evliliğini yine savunacakmı? Çok evlilik o çağın bir anlayışıdır.. 21.yyda erkeğin çok evliliğini savunmak, kadını insan yerine koymayıp bir metaya dönüştürmektir. Kur’anın bu mesajı zamanında anlaşılsaydı bu zihniyet 1000 sene evvel aşılırdı.ç Peygamber efendimiz bunu kademeli olarak tek evliliğe doğru yönlendirmiştir. İslam dini insanı insanca yaşayabileceği bir dünyaya yönlendirmiştir.. Bu yönlendirme bir anda hatta 100 yılda bir anda gelişecek bir şeyde değildir tabiki. Bize söylenen adeta şudur: ''ben size rotanızı çizdim. bu yolu izleyip insanın insanca yaşayabileceği bir cennet oluşturun''. O döneme saplanıp kalmayın. Peygamber efendimiz bizim çağımızda olsaydı cübbe değil 2012 deki insanlar gibi giyinirdi. Cübbe nasılki islamın değil o dönemin bir ürünüdür, çok evlilikte islamın değil, İslam öncesinin bir ürünüdür. islam o toplumdaki insanlar gibi giyinip, o toplumdaki insanlar gibi düşünmek demek değildir..


''Zengin faiz emirlerini evirip, çevirmeye çalışıyor,
Sosyete tesettür ayetlerini,
Akşamcı içki ayetlerini,
Üşengeç namaz emirlerini,
Zamane miras ayetlerini,
Şu onu, bu şunu ve işte burada ki gibi feminist ruhlular da talak ayetlerini.''

diyerek nede güzel ifade etmişsin aslında. İslam eğilip bükülerek insanları aydınlatacak bütün mesajları sansürlenmiştir. Fakat bunu yapanları yanlış görüyorsun.


Adalette hem fikirmiyiz değilmiyiz bilmiyorum ama adil olma, olmama noktasında benim ayet ve sünnetten verdiğim cevapların sizin adaletinize uyup uymadığına tabii ki siz karar verirsiniz ancak ayet ve sünnetlerin koyduğu adalet ölçüsünü ne siz ne ben ne de hiç kimse yargılayamaz, eğer Müslümanım diyorsa.

"Dogmatik" baktığımdan bahsediyorsunuz. Allah (cc) talak konusunda kesin ve net emirler veriyor. Bu emirler İslam ulemasının müşterek görüşü ile bir hüküm çıkarıyor.Keza sahih hadis ve sünnetler var. Peygamber ve ashabının uygulamaları var. Bu şartlar altında neyin sınaması yapılacaktır ki? Yani İslamın koyduğu çok eşliliğin hukuku var, çok eşlilik bu hukuk dahilinde ise caizdir, yoksa da caiz değil, bu kadar basit... İslam şeriatı beşeri deney ve deneyimlerle hüküm değiştirmez, Allah bu hükümleri verirken yaratılmış tüm insanların deneyimlerini ve kat kat fazlasını bilerek koymuştur zaten.
Eğer günümüz insanının sırf şehevi duygularla, keyfi, gizli, aile oluşturmadan, metresvari çok evliliğini kasdediyorsanız buna İslam da ben de cevaz vermiyoruz ama bu reddiyeyi yapmak adına koyduğunuz yazı da yazar, Kur'an ayetleri eğip büğmeye, farkılılaştırmaya çalışmaktadır, belki farkında olmadan ne şartla olursa olsun tüm çok evlilikleri zamparalık olarak nitelendirmektedir. Oysa bu konuda zaten hem Kur'an, hem de sünnet adaletli olmayı emrederken çok geniş ve detaylı bir çerçeve çizmiştir. Reddiyeler ayetin emrettiği bu adalet kavramının detayları kullanılarak yapılırsa ancak doğru olabilecektir.

Allah (cc) Kur'an da kadın erkek eşitliğinden bahsederken, onların Allah indinde ki eşitliklerini bildirmektedir. Yani Allah'ın indinde erkekte kadın da eşittir. Yine ayetler, erkeğe kadın için yüklediği yük ve yükümlülükler nedeni ile erkeği kadına hakim kılar. Ancak bu konunun çok evlilikle bir alakası yoktur. Çok evlilik hukuku Kur'an da açık ve net olarak verilmiş bir nas'lı hükümdür.

Televizyon, telefon misallerinizle çok sıradan ithamlarda bulunmuşsunuz. Siz benim fikrimi zikrimi ölçebilecek ferasette olabilseydiniz, alânen Allah'ın ayetlerini eğip, büğüp kendi kafasındaki şekle sokmaya çalışan yazarın yazısına itiraz ederdiniz.

Kadının çok evlilik hakkı eğer Allah'ın emri olsaydı o zaman Allah'a ve Rasulüne (sav) iman eden, bu hükme itiraz etmeyecekti. Ancak böyle bir hüküm yok. Erkeği de kadını da yaratan Allah (cc) kime ne hak vereceğini mutlak bilendir. Sizin söylediğiniz gibi çok eşlilik kadını meta haline getirmemiştir. Aksine hakkı ile yapılan çok eşlilikte ki kadınlar meta olmaktan kurtulmuştur. Kadını meta haline getiren ana sebep kapitalizm ve bu sistemin koyduğu, koydurduğu göze gönüle hoş gelen ama sonucu kadını orta malı eden sistemlerdir.

İslamın hükümleri tamamlanmamış ve hala olgunlaşacak bir sürecin içindeymiş gibi tanımlıyorsunuz. Oysa İslam gerek ayet ve gerekse hadislerde belirtildiği üzere tamam olmuş, kemale ermiş, tamamlanmıştır. Asrı saadet dönemi malumdur, hükümler malumdur, tamamı ayet ve sahih hadislerle malumdur. Bu sözleriniz sadece şahsi kanaatlerinden öteye gidememektedir, lütfen iddialarınızı ayet ve hadislerle delillendirin ki kabul edilebilinsin, havada kalmasın.

Her şeye rağmen iddialarınız sizin şahsi kanaatleriniz, düşünceleriniz olabilir ama bunları Allah 'ın şeriati olarak göstermeye çalışmamanız kaydı ile...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
hayırlısı elbette kınama kısmını beğenmedim ama hayırlısı ve en doğrusunu öğrenmek hakkımız
ki deflarca "düşünmüyormusunuz " der yaradan
düşünmeliyiz
Ayetteki konu çok eşlilik mi yetimlerin korunmasımı ?
iki konuda işlenmiş olabilir mi?
fiil çekimlerin gramerlerin doğru olduğundan emin olmalıyız
kelimenin fiil çekimi evlen(dirin) e yakın ve böyle olunca tüm çelişki ortadan kalkıyor
ihtilafı durumların yaşanmasına engel oluyor
elbette en doğrusunu Allah bilir
kuran hiçbirzaman çok eşliliği savunmamıştır. zorunlu durumlar dışında
ki burdaki konu yetim hakkı evlenerek mi onların haklarını başkalarından korumak, helalinden sahiplenmek mi demek istiyorusunuz
olabilir doğrusunu Allah bilir

İşte budur.., iman böyle ziyan edilir. İlahi emirlerin insan nefsi ve kafasına uyması beklenir ve uymuyorsa uyar şekle dönmesi umulur...

bizler düşünebilen canlılarız. Allah ın adaletine kuranın doğruluğuna kalben inanan insanlarız.
eğer bu açıklamalar böyle ise bile bunu hiçbir din adamı çıkıp değiştiremez bunu biliyorsunuz demi
burda verdiğiniz şu cümledeki tepkiyi kimse almak istemez
bunu büyük topluluklar halinde düşünün
bir tefsir gurubu bu düzeltmeyi yapacak ve onlara kimse itiraz etmeyecek yok öyle bir durum.

Evet, çok düşünmeliyiz, Allah'ın hükümlerini çok düşünmeli ve hissiyatlarımız ile zinhar karıştırmadan "o ne demiş ise odur" imanına ermeliyiz.

Biz tefsir alimi değiliz. Kur'an sırf Arabça bilinerek de hüküm çıkarılacak bir kitap değildir. Ortada yüzlerce kelâm aliminin ittifak ettiği ve Allah Rasulü'nün (sav) uyguladığı, emrettiği bir hüküm var. Bu hükümleri yok sayabilecek hiç kimse olamaz, inkârcılardan başka...

Eğer ilmen bu iddiayı yapan/yapanlar varsa, alıntılayın bu ilmi iddiaları (yani ayet ve hadislerle, beyyinelerle) müteala edelim. Ama "ben/benim kanaatim/bana göre" demekle yürümüyor bu işler.
 

steawart54

New member
Katılım
24 May 2012
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
üzüldüm yazıyı okurken, boş bir insan değilsin din üstüne kafa yoruyorsun belli ama dinde en önemli nokta doğru itikattir ki senin ayağın bu noktada kaymış, kuran ayetlerini kendi mantığınla açıklamaya kalkmışsın ve her şey boşa gitmiş.
dini açıdan fazla birşey söylemeyeciğim ben bekir bey gereken cevabı vermiş zaten.
ben senin mantığınla bir cevap vereyim sana eşitlik ne demektir sence? masada ortada bir pasta varsa herkesin eşit pay alması mıdır eşitlik. bence hayır, masadakilerın açlık durumlarına göre yiyebilecekleri miktara göre paylaşılması eşitliktir. ne alaka diyorsun şimdi, erkekle kadın diyorum aynı mı arzuları ihtiyacları vs ...bence değil senın.
hem bu tek eşitsizlik değil senin mantığınla bakarsak, bir erkeğin şahitliğine 2 kadının şahitliğinin denk sayılması durumu vardır mesela ...şöyle bir dusunuyorumda benzer bir mantığı var sanki bununda. kadınlar daha duygusal ve urkektir yaratılış itibariyle ondan olabılır mesela..

bunlara gerek yok aslında biz allah(cc)inanıyoruz ve o ne derse kabulumuzdur. mantığımıza yatıramazak da o bızım acızlığımızdendir onu anlayamamızdandır deyıp kapatmalıyız konuyu kendımıze uydurmaya çalışmamalıyız. bizi yoktan var etmi allah(CC) bu kadar nimet vermiş neyin eşitliğini arıyoruz biz?
unutma ki şeytan da adem(as)in önunde secde etmedi ve bu hale geldi onun mantığı da ben ondan guçluyum ustunum nıye secde edeyımdi.
 

Granma

New member
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
kuran ayetlerini kendi mantığınla açıklamaya kalkmışsın ve her şey boşa gitmiş.

Kendi mantığımla değil, Peygamber efendimizin toplumu yönlendirişini derinlemesine incelediğinizde Arap toplumunun bir geleneği olan çok evlilik ve benzeri kuralları ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Tabi bu benim izahımla değil, kafa yorup kitabı okumakla anlaşılır..
 

bky

New member
Katılım
2 Ocak 2013
Mesajlar
30
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Evet, çok düşünmeliyiz, Allah'ın hükümlerini çok düşünmeli ve hissiyatlarımız ile zinhar karıştırmadan "o ne demiş ise odur" imanına ermeliyiz.

Biz tefsir alimi değiliz. Kur'an sırf Arabça bilinerek de hüküm çıkarılacak bir kitap değildir. Ortada yüzlerce kelâm aliminin ittifak ettiği ve Allah Rasulü'nün (sav) uyguladığı, emrettiği bir hüküm var. Bu hükümleri yok sayabilecek hiç kimse olamaz, inkârcılardan başka...

Eğer ilmen bu iddiayı yapan/yapanlar varsa, alıntılayın bu ilmi iddiaları (yani ayet ve hadislerle, beyyinelerle) müteala edelim. Ama "ben/benim kanaatim/bana göre" demekle yürümüyor bu işler.


Lakin bizzat Kur'an'da Kur'an'ın apaçık bir kitap olduğu yazar.Onu anlamak için sağlam bir iman ve berrak bir akıl yetmez mi?
 
Üst Alt