Efendim bu konuda forumlarda yazmaktan yoruldum amma yine yazalım, ki okunsun, öğrenilsin...
Sen bu hadis- şerifi yalanlıyormusun kardeşim... düşünmeden konusmayalım sözün nere gidecegini düşünmeden söylemeyelim Lütfen..
Ben o hadis-i şerif'i yalanlamıyorum. Çünkü, o hadisi yalanlayan başka hadisler var. Belki o hadis-i şerif İmam Buhari'nin mezhebi olabilir, Buhari'nin mukallidlerine göre haram da olabilir, e tabi bu zanni haramdır, herkes bir zanna tabi olmuştur, ama herkes benim zannıma tabi olacaksın, en doğru zann benim zannım derse, iş çığrından çıkar!!!
Mûsiki:
Mûsıkî veya müzik (semâ', gına) kadın veya erkek tarafından ses ve âlet (çalgı) ile icrâ edilen malûm san'atın bütün şubelerine şâmildir. İslâmî hüküm bakımından bu şube ve şekiller arasında fark vardır. Ayrıca müziğin icrâ edildiği yer ve maksadın da hükme tesiri sözkonusudur. Müziğin hükmünü tayin eden delillere geçmeden önce fıkıh mezheblerinin telâkkisini özetleyelim:
1) Hanefî mezhebine göre mûsıkî icrâsı ve bunu dinlemek haramdır. Bu hüküm, değnek ve çubuğun bir yere âhenkli bir şekilde vurulmasını dahi içine almakta ve haram saymaktadır.53
Hükmün bazı istisnâları vardır: Savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef.
Müzik başkalarına dinletmek için değil de kendini dinlendirmek ve yalnızlığı defetmek için yapılırsa İmam Serahsî'ye göre caizdir; Merginânî'ye göre bu da haramdır.54
İmam Ebû Yusuf'a sormuşlar: Düğün dışında, meselâ kadının ve çocuğun kendi evinde tef çalmasına ne dersin? Şu cevabı vermiş: Bunda kerâhet yoktur. Aşırı oyun ve teğannî olursa onu mekruh görürüm.55
Hanbelî mezhebi bu konuda -genel çizgileriyle- hanefî mezhebi gibidir.
2) İmam Şâfiî ve Mâlik'ten ikişer görüş nakledilmiştir. Bunlardan birine göre bu iki imam müziği mekruh saymışlar, diğerine göre ise -yanında bir haram işlenmediği, harama âlet edilmediği takdirde- mübâh görmüşlerdir. Şâfiî mezhebinden Gazzâlî ile Malikîlerden Kettânî'nin görüşlerine aşağıda daha genişce yer verilecektir.
3
) Zahiriyye mezhebi ile genellikle sofiyye tarikatları musıkînin bütün nevileriyle mübah olduğunu müdâfaa etmişlerdir.56
Mûsıkînin lehinde ve aleyhinde görüş bildiren fıkıh bilginleri bazı âyetlerle istidlâl etmişlerse de (Lukmân: 31/6; Zümer: 36/18) bunların mûsikîyi hedef aldığı kesin değildir.
Hadislere gelince, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in düğün, bayram, karşılama gibi münasebetlerle icrâ edilen müziği tasvib ettiği, düğünlerde bunu teşvik eylediği sağlam rivayetlere istinad etmektedir.
Ayrıca müziğin -bir harama âlet edilmeden yalnızca saz ve ses müziğinin- haram kılındığına dair sahih hadisin bulunmadığı söylenmiştir.57
Faslı Abdulhayy el-Kettânî, Hz. Peygamber devri kültür ve medeniyetinden bahseden iki büyük ciltlik eserinde (et-Terâtibu'l-idâriyye) mûsıkîye 25 sayfa ayırmış, bütün çeşitleriyle caiz olduğunu gösteren deliller getirmiş, bu mevzûda yazılmış 20 eserin ismini vermiştir.58 Bu müellifin tesbitine göre sahâbeden Ömer, Osman, Abdurrahman b. Avf, Ubeyde b. el-Cerrâh, Sa'd b. Ebî-Vakkas, Ebû-Mes'ûd, Bilâl, Abdullah b. ez-Zübeyr, Hassân, İbn Amr, el-Mugira b. Şu'be gibi zevâtın müzik dinledikleri rivayet edilmiştir.
İmam Gazzâlî İhyâ isimli eserinin 35 sayfasını bu meseleye ayırarak bütün söylenenleri tahlil etmiş, delilleri karşılaştırmış ve şu neticeye varmıştır:
Mûsıkî ister ses ister âlet ile olsun tek hükme bağlı değildir: Haram, mekruh, mübah ve müstehab olabilir.
1) Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
2) Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigâli âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
3) Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır, serbesttir.
4) Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehabdır.59
Gazzâlî incelemesini sürdürürken müziğin duruma göre ya mübah veya mendûb olduğunu, onu haram kılan şeyin kendisi değil, dıştan ârız olan beş sebepten ibaret bulunduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor:
1) Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir. Aslında kadının sesi haram değildir; ancak şehveti tahrik ederse Kur'ân okumasını bile dinlemek haram olur.60
2) Müzik âleti içki meclislerinin sembolü olan âletlerden ise bunu kullanmak haram olur; diğerleri mübah olmakta devam eder.
3) Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır.
4) Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan bir kimse aşırı derecede müziğe düşer, müzik onun yalnızca cinsî arzusunu tahrik ederse onun müzikten uzak durması gerekir.
5) Sıradan bir insanın müzik şehvetini de ilâhî aşkını da tahrik etmediği halde bütün vakitlerini alır, onu başka işlerden alıkorsa yine haram olur.61
53. el-Merginânî, el-Hidâye (kerâhiye bahsi)
54. İbn el-Hümâm, ag. esr., C.VI, s. 36.
55. el-Aynî, Umdetu'l-Qârî, C. III, s. 359.
56. İyi bir hülâsa için bk. S. Uludağ, İslâm açısından Mûsikî ve Semâ, İst. 1976, s. 168-187.
57. Şevkânî, Neyl, C. VIII, s. 107.
58. C. II, s. 120-145.
59. C. II. s. 302.
60. Hanefilerden Buhârî şârihi allâme Aynî de "Bayramda iki cariyenin okuduğu şarkıyı Hz. Peygamber'in ve Ebû Bekr'in dinlediklerinden hareketle aynı neticeye varmıştır. Umdetu'l-Qârî, C. 3. s. 360.
61. C. II, s. 279-281. (özetlenmiştir.)
(211) Kadın sesi dinlemek ve mûsikînin hükmü konusunda bir tartışma.
Mâlikîlere göre musiki telli sazlarla, kadın sesiyle, çirkin sözlerle olur ve şehveti tahrik ederse haramdır; bu nitelikler bulunmaz, ama kadından olursa mekruhtur, erkekten olursa mekruh da değildir. H. Es-Sâvî, 1/435; Abdulkerim Zeydan, el-Mufassal, 4/70, 82
Bilindiği gibi mekruh terimi de caiz olmadığını ifade eder, ama bu haram demek değildir. Ayrıca "Ehl-i sünnet imamlarının ittifakı" derken dört mezhebin imamlarını kastediyorsa bu başkadır, bütün imamları kastediyorsa Gazali de bir imamdır ve onun bu hükme katılmadığını yukarıda okudunuz. Zahiriye mezhebi de ehl-i sünnet mezhebidir ve onlar da bu hükme katılmaz, harama alet edilmeyen musikinin bütün çeşitleriyle caiz olduğunu savunurlar (İbn Hazm, el-Muhalla, 9/55-60. H.K.)
Bülbülün ötüşünün Hükmü Nedir???
Dinden ıskonto yapmakla dine zam yapmak aynı şeydir
10/4/2000
"Müzik konusundaki bir çok rezervin İslam'la alakası olmadığını yıllar yılı yazan ve söyleyen biri olmama rağmen..." Az kalsın kendimi suçlayacaktım. "Siz bu cümleden ne anlıyorsunuz?" diye kendisine cümleyi okuttuğum kişiler, bereket benim anlattığımı anladılar da, ben de "Acaba bende meramını anlatamama problemi mi var?" diye kendimi suçlamaktan vazgeçtim. Yukarıdaki tamamlanmamış cümle, iki hafta önceki yazımda yer alıyordu.
Konumuz müzik olmadığı için bu kadarla değinip geçmiştim o yazımda. Fakat saygıdeğer okurlarım arasından bu cümlemi tam tersine anlayıp, müziğin yasak olduğunu söylediğim zannıyla, biraz da telaşla, "İslam ve müzik" konusunda ısrarla soru soranlar çıktı. Bu konudaki sorulardan bir kaçı "İslam'da müziğin hükmü?" diye giriyorlardı söze. Bu soru biçimi, doğrusu, beni bu ülkede İslamı bilen ve öğretmekle mükellef olan ilim adamlarının sorumluluğu konusunda bir kez daha derin düşüncelere sevk etti.
Bir kez daha mırıldandım kendi kendime o ölümsüz dizelerden dilime üşüşenleri: "Yük ağır, azık kıt, vakit dar, yol uzun, talih zebun.." Bu ve buna benzer sorular, yanlış bir bakış açısını yansıtıyorlardı. Hem de, müslümanlar arasında hayli yaygın bir yanlış bakış bu.
Ben bu tür bir soru biçimiyle karşılaştığım zaman, hemen Hz. Peygamber'in bütün sahih hadis mecmualarına giren şu mealdeki uyarısını hatırlarım: "Aranızdan en şerliniz, hakkında sükut geçilen bir şey sorusu sebebiyle yasaklanan kimsedir." Bu, sadece vahyin iniş çağı için geçerli bir uyarı değil. Bu uyarı, Rasulullah'ın aynı zamanda Kur'an'ın helaller ve haramlar konusundaki maksadını nasıl anladığının harika bir göstergesi.
Bununla Rasulullah, adeta: "Allah'ın kulları için yarattığı güzellikleri haram kılan kimmiş bakayım?" (Araf 32) diyen ayeti tefsir etmektedir. Yine bununla 145. ayetinde yenilmesi yasak olanları sayan En'am Suresi'nin, yasaklığın arızi, serbestliğin esas olduğu ilkesini hatırlatan şu ayetine atıf yapar gibidir: "Allah mecburi durumlar hariç yasakladığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamıştır..." (119) Evet, yasakları Allah açıklamıştır. Onun içindir ki İslam Fıkıh Usulü alimleri bütün bu nass ve nebevi uygulamalardan yola çıkarak şu temel ilkeyi koymuştur: Eşyada asıl olan mubahlıktır. Bu ilke dolayısıyla, hakkında nassî bir yasak bulunmayan bir şeyin helal olduğuna dair delil aramak abes sayılmıştır. Delil istenecekse serbestliğe değil yasaklığa delil istenir. Dinden ıskonto yapmak ne ise dine zam yapmak da aynı şeydir. Bırakınız bunu, sorumluluk sahibi ulema fetvalarını ruhsata dayandırırken azimetle ameli kendilerine ayırmışlardır. Cahiller dinden ıskonto, cahil sofular da dine zam yaparlar; ikisi de aynı şeydir oysa.
Meselenin püf noktası: Din kim içindir? Amacım fetva vermek değil, istikamet açısındaki sapmalara işaret etmektir. Kişinin dini hayatının, insana, eşyaya, hayata bakış açısından bağımsız oluştuğunu düşünmek mümkün değildir. "İslam'da şunun hükmü, İslam'da bunun hükmü nedir?" biçiminde kurgulanmış bir soru, İslam'ı hayatın dışında, hatta hayata karşı konuşlanmış bir öğreti olarak algılamak gibi kolay fark edilmeyen bir yanlış mantığa dayanmaktadır. Bunun yanlış bir İslam tanımına dayandığını geçen yazımda işlemiştim.
Burada, "Eşyada asıl olan mubahlıktır" ilkesine rağmen, tarihimiz boyunca gerek bakış açısı ve gerekse dini pratik açısından "eşyada asıl olan haramlıktır" demeye getiren bir çizgi hep olagelmiştir. Ve bu iki çizgi tüm kelam tarihi boyunca birbiriyle rekabet içinde olmuştur. Tedvin asrında başlayıp bize kadar gelen neredeyse 1200 yıllık iki çizginin en temelinde şu esaslı soru yatar: Din kimin içindir: Allah için mi, insan için mi? İşte bu can alıcı soruya, "Din Allah içindir" şeklinde cevap verenler, teoride tersini iddia etseler de "yasakların esas olduğu" bir pratik geliştirmişlerdir.
Bu anlayış kendisini "ihtiyata daha uygun" gerekçesiyle savunmuşsa da, hemen her zaman kontrolden çıkarak insanı hayatla karşı karşıya getirmiş, müntesiplerini "din insanın sıkıştığı bir köşedir" noktasına sürüklemiştir. Bu anlayış, sahibini kimi zaman kendi doğasıyla karşı karşıya getirmiştir.
Buna karşın, Kur'an'a ve onu hayata aktaran Hz. Peygamber'e bakarak "Din insan içindir" diyenler, dini bir "duvar" değil, insanı sıkıştığı köşeden kurtaracak bir kapı olarak görmüşler ve tüm ilahi emir ve yasakları şu doğru mantıkla algılamışlardır: Allah amaçsız hiçbir şey yapmaz.
O halde Allah'ın bu emir-nehiyde de bir amacı vardır. Bu amaç, Allah'ın çıkarına olamaz; çünkü Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O halde bu emir-nehiy mutlaka bir tarafın çıkarınadır. Çıkarı olan taraf insan tarafıdır.
Bu istidlal bana değil büyük İslam alimi Şatıbi'ye ait. Müzik, dedik nerelere geldik. "Müziğin hükmü nedir?" sorusunu ben "Bülbülün ötüşünün hükmü nedir?" sorusuyla aynı sayarım. Sesi ibadette kullanan ve Kutsal Kitabını 'sesle süsleyen' tek ümmet Ümmet-i Muhammed'dir.
Başta müfessir Fahreddin Razi olmak üzere Farabi'nin, İbn Sina'nın müzik ve nota konusunda müstakil eser yazdığını, Farabi'nin enstrüman çaldığını biliyor muydunuz? Haram olan şey, helali harama alet etmektir, vesselam. Hey gidi günler hey! İfratla start alanların tefritte finiş yaptıklarına "haram olan müzik"le yola çıkıp "el-kâsibu habibullah" deyu kanallarında dansöz oynatma noktasına gelen İhlaslı kardeşlerimiz ibrettirler: "Fa'tebirû ya uli'l-ebsar: İbret alın ey kavrama yeteneğine sahip olanlar!" "Heleke'l-mütenettiûn: Aşırı gidenler hep mahvoldular!"
( 10 Nisan 2000 )