Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mütevatir Hadisler:

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Mütevatir Hadisler:

Sahabe, tabiin ve tebei tabiin döneminde, yalan üzere ittifak etmesi mümkün olmayan bir topluluğun Resulullah'dan rivayet ettiği hadislerdir.

Mütevatir hadislerin Resulullah'ın ameli olan sünnetlerden misali pek çoktur. Mesela Peygamber efendimizin namaz kılma, oruç tutma ve hac etme şekli mütevatiren bizlere gelmiştir.

Mütevatir sünnetlerin Resulullah'ın sözü olan türüne örnek İse şu hadis-i şerifi zikretmek mümkündür:

Hz. Ali Resulullah'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Bana yalan isnad etmeyin. Kim bana karşı yalan uydurursa o kimse cehennem ateşine girsin.” [1]
Abdullah bin Amr'İn rivayetinde bu hadisin metni:
"Kim kasıtlı olarak bana karşı yalan uyduracak olursa, cehennem ateşinde yerini hazırlasın, " [2] şeklînde;
Abdullah bin Abbas'ın rivayetinde ise:
"Benden bildiğiniz dışında hadis nakletmekten kaçının. Kim kasıtlı olarak yalan uydurur da bana isnad edecek olursa cehennem ateşinde yerini hazırlasın” [3] şeklindedir.

Bu hadis-i şerif, Cabir bin Abdullah [4] Enes bin Malik, [5] Ebu Said el-Hudri, [6] Abdullah bin Mes'ud, [7] Ebu Hureyre [8] Mürre [9] Kays b. Sad b. Ubade, [10] Seleme bin el-Ekva, [11] Ukbe bin Amir, [12] Zeyd bin Erkam, [13] Halid bin Arfada [14] Muaviye bin Ebu Süfyan [15] Muğire bin Şu'be [16] Zübeyir bin Avam [17] gibi, çokça sahabeden rivayet edilmiştir.

Tirmizî bu hadisin Ebu Bekir, Ömer, Osman, Said bin Zeyd, Amr bin el-As, Büreyde, Ebu Musa el-Ğafiki, Ebu Umame, Abdullah bin Amr el-Mukan-na ve Evs es-Sakafi tarafından da rivayet edildiğini zikretmiştir. [18]

Mütevatir Hadis île Amel Etmenin Hükmü:

Mütevatir hadis ile amel etmek farzdır. Çünkü Resulullah'dan geldiği kesindir. Zira tevatür yolu ile gelişi Resulullah'a nisbetinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle ittifakla mütevatir olan bir hadisi inkar eden dinden çıkmış olur.

Alimler bir hadisin mütevatir olması için, en az kaç kişinin onu rivayet etmesi gerektiği hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: Bazıları beş, bazıları oniki, bazıları yirmi, bazıları kırk, bazdan yetmiş, bazıları ise üçyüzon küsur kişinin her rivayet zincirinde rivayet etmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Ancak belirli bir sayı üzerinde karar kılınması doğru görülmemektedir. Zira ravilerin durumlarının da dikkate alınması icab etmektedir.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şudur: Sahabe-İ kiram, tabiin ve tebei tabiinden sonraki dönemlerde hadisin çok kişiler tarafından rivayet edilmesi, hadisi mütevatir hadis derecesine ulaştırmaz.[19]

[1] Buharı, Kit. İlim, bab: 38; Tirmizî, Kit. İlim, bab: 8, hn. 2660, Kit. Menakib, bab: 20, hn. 3715, îbnMace, Kit. Mukaddime, bab: 4
[2] Buharı, Kit. Enbiya, bab: 50; Tirmizî Kİt. İlim, bab: 123, hn. 2669; Müsned İmanı Ahmed, c. II, sh. 59, 171, 202, 214
[3] Tirmizî, Kit. Tefsir, sûre, 1, bab: 1, 2951; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25
[4] İbn Mace, Kit. Mukaddime, Bab: 4, 33; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25; Müsned İmam Ahmed, c. III, sh. 303
[5] Tirmizî Kit. İlim, bab: 8, hn. 2661; îbn Mace, Kit. Mukadime, bab: 4, hn. 22; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25; Müsned İmanı Ahmed, c. III, sh. 98, 113, 116, 166, 167, 176, 209, 223, 278, 280; Buhârî, Kit. İlim, Bab: 38
[6] Müslim, Kit. Zühd, bab: 72, hn. 3004; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 37; Müsned İmam Ahmed. c. III, sh. 39. 44, 45, 56
[7] Tirmizî, Kit. Fiten, bab: 70. hn. 2257; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 30
[8] Buhâri, Kit. Edeb, bab: 109; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 34; Müsned İmam Ahmed, c. II, sh. 410, 413, 469, 519; Buhârî, Kit. İlim, bab: 38
[9] Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25
[10] Müsned İmam Ahıned, c. III, sh. 422
[11] Müsned İmam Ahmed, c. IV, sh. 47
[12] Müsnetf İmam Ahmed, c. IV, sh. 156, 201
[13] Müsned İmam Ahmed, c. IV, slı. 367
[14] Müsned İmam Ahmed, c. V, slı. 292
[15] Müsned İmam Ahıned, c. IV, sh. 100
[16] Buhârî, Kit. Cenaiz, bab: 34
[17] Buhârî, Kit. İlim, Bab: 38
[18] Tirmizî Kit. İlim Bab: 8, hn. 2660
[19]Hasan Karakaya-Fıkıh Usulü
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
yok daha neler mütevatir hadis ile amel etmek farzdır demişsin. ya sen bu dediğinden emin misin?

çünkü resulullah'tan geldiği kesindir demişsin. ya sen daha dedenin dedesinin ismini bile bilmezken ne kadar kesin konuşuyorsun. ne biliyorsun araştırmasını yaptınmı? tamamen geliş yolunu saptadınmı? resullulahtan bu güne kimler getirdi tam olarak saptadınmı?

ha bide hadisçilerin en önemli özelliği kendi hadisini kabul ettirecek ya nasıl kabul ettirsin. aman ha bu hadisleri kabul etmeyen dinden çıkar şirke kadar gider vallah derler ki herkes uysun.

Tevatür yolla gelen hadisleri inkar etmek küfürdür, tevatür hadis ; "Haber-i mütevatir, ravileri (rivayetçileri) çoklukta o dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete göre, o kadar çok rivayetçinin yalan üzerine birleşmeleri imkansız olur. Bu durumda rivayet edilen haber hakkında lafız (söz) ve mana tutuyorsa buna, "mütevatir-i lafzi" (sözleri aynı olan doğru rivayet) denir. Eğer hepsinin arasında müşterek manada ittifak olmakla beraber lafızlar (sözler) arasında ihtilaf bulunuyorsa buna, "mütevatir-i manevi" (manası aynı olan doğru rivayet) denir.Dolayısıyla tevatür yolla gelen hadisleri kabul etmemek sahabelerin haşa yalancı olduğunu söylemektir ki , oysa onların yalandan uzak oldukları Kuran'da sabittir, dolayısıyla tevatür yolla gelen hadisleri kabul etmemek demek kitabı inkar demektir ki işte bu şekilde insanlar küfre girmiş olur.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
OKUMADILAR, MEDRESELER MÜDERRİSİ BU DERSİ.
GÖNÜLLERE YAZILIR BU KİTABIN SURESİ
YUNUS EMRE HZ.

âyetler gibi hadîsleri de açıklama yetkisine sahip olanlar ancak Allah’ın üst seviyedeki sevgili kullarıdır. Her önüne gelen hadîstir diye, Resûlullah’ın kelâmıdır diye: “Ben istediğim gibi yorumlayabilirim.” diyemez. Böyle derse dîni tahrif etmiş olur ve dîn tatbikatını değiştirmiş olur. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerim’de muhkem ve müteşabih âyetler varsa, bugün hadîslerin kümülatif toplamını göz önüne alırsanız, müteşabih hadîsler de vardır. Bunlardan bir tanesini örnek olarak verelim.
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki:
“Rabbimiz ben bir kulunu seversem onun gören gözü olurum, onun tutan eli olurum, onun yürüyen ayağı olurum, onun konuşan dili olurum, onun işiten kulağı olurum.”
Bunlardan göz, bir uzuv; el, bir uzuv; ayak, bir uzuv. Halbuki, Allah uzuvlardan münezzehtir. Allah mahlûkatın sahip olduğu bütün sıfatlardan münezzehtir. Ama Allah, “Ben böyle olurum.” diyor. Bundan, tasarrufa ulaşan Allahû Tealâ’nın en üst seviyedeki sevgili kullarının bu dizaynın içerisinde yer aldıklarını idrak etmemiz lâzım.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
kuranı bir kenara atıp hadislere ve sünnetlere, kurandan fazla inananlar küfre girmiş olmuyormu?
kurandan fazla inananlar dememin sebebi kuranı açıp okumayıp direk sünnet yoluyla müslüman olanlardan bahsediyorum.yada hadislerle.

İşte sizin çarpık anlayışınızın kokusu burnuma kadar geliyor, insan her zaman kendinden sorumludur, ve eğer birisinde özellikle kul ile Allah arasında olan bir konuda kusur arayacaksa kendi kusurunu görmesi ona yeterlidir, sizin bir başka müslümanın ameline karışmanız yersiz, hem bir başkasınn hatası hiç bir şekilde bir başkasına yüklenemez. Herkes kendinden sorumlu, tıpkı senin gibi
 

akell

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
sevgili islamcı kardeşim sen gerçekten vakıf oldugun konular üzerinde fikir veriyor ve yorum yapıyorsun bu yaklaşımın çok tehlikeli ve senide uçurumun kenarına sürüklüyor


bir defa mütevatirle gelen hadis yukarıda açıklandıgı gibi yalanlanması mümkün olmayan bir topluluk tarafından nakledilmesi ve topluluklarca bunu takip etmesidir ki fiili sünnet budur

fakat kuranında geliş yöntemi bu aynı mütevatir usule dayanır gerek yazılması gerek bir araya toplanması ve kitap haline gelişide yalanmasında mümkin olmayan ve aynı topluluklara devredilen tevatür gibidir

yineliyorum siz bilmediginiz konularda yanlış yollara sürükleniyorsunuz
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Esasen Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizden nakil oluna gelen İslâmi usuller ve şer'i hükümler nakil sıhhati itibariyle üç kısma ayrılmıştır.

Birinci Kısım:
Nebiyyi Muhterem (S.A.V.) Efendimizden tevatüren (Kur'an ve Mütevatir hadisler olarak) nakledilmiş olup dinden olduğu avam ve havasça, yani bütün müslümanlarca yakinen ve açık bir şekilde bilinen İslâmi usul ve hükümlerdir. Allah Teâlâ Hazretlerinin (c.c.) varlığı, birliği, sıfatları ile meleklerin, semavi kitapların, peygamberlerin, kaza ve kader-i ilâhiyyenin, ahiret gününün, ölümden sonra dirilmenin, cennet ve cehennemin hakikatinin, âlemin sonradan yaratıldığının, kelime-i şehadetin, namazın, zekâtın, orucun farziyeti, zinanın, livatanın, domuz etinin, haksız yere adam öldürmenin ve diğer çeşitli zulümlerin haram olması gibi.

İslâm dininden olduğu tevatüren nakl- olunup yakinen sabit olan bu çeşit
hükümlere İslâmi usul ve dini zaruretler denir ki, bir insan müslüman olmak için behemehal bunların bütününü tasdik ve kabul etmesi lâzım ve vaciptir.

İmânın asıl rüknü olan tasdikten sonra zikrolunan usul ve ahkâmı toplam olarak içine alan "Eşhe-dü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu." den ibaret olan kelime-i şehadeti söylemek, imanın şartı veya rüknünden sayılmıştır. Binaenaleyh zikrolunan bu usûl ve hükümlerin tamamına veya ondan bazısına inanmayıp da red ve inkâr etmek veya inkâra delalet eden bir harekette bulunmak küfürdür ve bunu yapanlar da kâfirdir.

İkinci Kısım:
Resûl-i Zîşân (S.A.V.) Efendimizin dininden olduğu yakinen değil, ancak istidlal ve ictihad suretiyle bilmen dini meselelerdir. Allah Teâlâ'nın gözle görülüp görülmemesi meselesi, yakinen bilinmeyip ancak delil ile bilinen mesleler gibi. Bu çeşit hükümleri ve dini meseleleri kabul ve red, ikrar ve inkâr, iman ve küfrün mahiyetine dahil değildir. Binaenaleyh içtihada ait hükümlerin inkarcısı kâfir olmaz. Şu kadar ki; şöhret tarikiyle naklolunan dini hükümler ve meseleler, imanın mahiyetine dahil olmadığından red ve inkârı küfür değilse de dalaleti muciptir.

Üçüncü Kısım:
İslâm dininden olduğu ancak haber-i vahid ile bilinen meselelerdir ki, iman ile küfür bu gibi meselelerle alakalı değildir. Zira sıhhatinin şartları caiz olan haber-i vahid, itikat kapısında hüccet olamaz. Lakin amel kapısında, yani ibadetler ve muamelata dair hükümlerden hüccet olur. Binaenaleyh haber-i vahit yoluyla sıhhati sabit olan dini bir mes'eleyi red ve inkâr hatadır.

İskilipli Atıf Hoca-Frenk Mukallitliği ve şapka-İman ve küfür bölümü.
 
Üst Alt