Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müşriklee Sevgi Beslemenin Hükmü

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]MÜŞRİKLERE SEVGİ BESLEMENİN HÜKMÜ[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
بســـم الله الرحمن الرحيم

Müşriklere Sevgi Beslemenin Ve Onlarla Dost Olmanın Hükmü

Müellif: Süleyman b. Abdullah

Müşriklerden korktukları için onları idare eden veya kötülüklerinden korunmak için onlara yağcılık yaparak zulümlerinde onlara ortak olan kimseler, onların dinlerinden hoşlanmasalar ve onlara buğz etmiş olsalar bile, müşriklerle birlikte hareket etmeleri sebebiyle kafir olurlar.

İslam'ı ve müslümanları sevmiş olsalar da durumları değişmez. Bu kimseler, yaptıkları bu iş sebebiyle kafir oluyorlarsa; daru'l-harpte yaşayıp kafirlerin istekleri doğrultusunda hareket eden, onların tahakkümü altına giren, onlarla uyum içinde bulunan, mallarıyla onlara destek olan, onlara sevgi gösterip onlarla dostluk kuran ve müslümanlarla tüm bağlarını koparan kimseler nasıl kafir olmasın?!

Bu kimseler, daha önce ihlas ve tevhid ehli içinde yer alırlarken, şimdi kafirlerin içinde bulunacaklar, onların gücü ve askeri durumunda olacaklar ve hala müslüman sayılacaklar öyle mi!

Bu kimseler hiç şüphesiz kafir oldukları gibi Allah (c.c.) ve Rasulü'ne (s.a.v.) karşı en amansız düşman olduklarını da ortaya koymuşlardır.

Ancak ikrah altında olup can ve mal emniyetleri kesin olarak ortadan kalkan kimseler mazeretli sayılabilirler. İkrah altında olanlar; müşriklerin istilasına uğrayan ve:

"Dinini terket, veya şöyle yap, yapmazsan sana şöyle davranırız, seni öldürürüz." şeklinde tehdit edilen ya da bunları kabul edinceye kadar işkenceye tabi tutulanlardır. İşte böyle bir durumla karşı karşıya kalan bir müslüman, kalbi iman ile dopdolu olmak şartıyla, sadece diliyle onların dediklerini söyleyebilir.

İslam alimlerinin icmaıyla, alay etmek veya eğlenmek için bile olsa, küfrü gerektiren bir söz söyleyen kişi kafir olur."Bkz; Tevbe/64,65,66,67,68,69" O halde korku sebebiyle ve dünyevi çıkarlar elde etmek için küfür sözü söyleyenler neden kafir olmasın?

Şimdi Allah'ın (c.c.) izni ve yardımıyla bu konuyla ilgili deliller sunacağız;


[/FONT]
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Birinci delil: {1}



Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Kendi dinlerine tabi olmadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden asla hoşnud olmayacaklardır..." (Bakara: 2/120)
Yüce Allah bu ayette şu gerçeği bildirmektedir:

Rasulullah (s.a.v.) onların dinlerine, inanç ve geleneklerine uymadıkça, yahudi, hristiyan ve müşrikler asla memnun olmazlar. Rasulullah'ın (s.a.v.) ve ona inananların hak üzere olduklarını bildikleri halde, bunu kabul etmezler.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"De ki: Allah'ın yolu; işte asıl yol budur. Eğer sen, sana gelen bunca ilimden sonra, onların heva ve heveslerine tabi olursan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olur." (Bakara:2/120)

"...Andolsun ki, sana gelen bunca ilimden sonra, onların heva ve heveslerine tabi olursan muhakkak zalimlerden olursun." (Bakara: 2/145)


Dikkat edilecek olursa bu ayetlerde, Rasulullah'ın (s.a.v.) kafirlerden korkması veya onları idare etmek için gönülden olmasa da onlara dostluk göstermesi durumunda, zalimlerden olacağı bildirilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) hakkındaki hüküm böyle ağır olurken, diğer müslümanlar için durum nasıl farklı olabilir?

Açıkça türbelere saygı gösteren, bunlara razı olup ses çıkarmayanların hidayette oldukları nasıl söylenebilir? ( !
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
İkinci delil: {2}

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"...Müşriklerin güçleri yetse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. İçinizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, dünya ve ahirette amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar Cehennem ashabıdır ve bunlar orada daimidirler." (Bakara: 2/217)

Allah (c.c.), kafirlerin, güçleri yettiği sürece müslümanları dinlerinden döndürmek için savaşacaklarını, mal ve can korkusuyla bile olsa, onlara itaat edenlerin ve kötülüklerinden korunmak için müşriklere katılanların mürted olduklarını, bu haldeyken öldükleri takdirde ebedi olarak Cehennemde kalacaklarını haber veriyor. Savaştan korkanların durumu böyle olursa, kendileriyle hiçbir savaş yapılmadığı halde onlara katılan ve onlara boyun eğenlerin durumu nasıl olur? Kafirlerin savaş açmasından sonra onların dediklerini kabullenenler mazeretli olmuyorlarsa, hiçbir savaş ve korku yokken hemen onlara katılanların hiçbir mazereti yoktur ve bunların diğerlerinden daha fazla küfrü hakettikleri apaçık ortadadır.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Üçüncü delil: {3}
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Mü'minler mü'minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan bekleyebileceği bir şey yoktur. Ancak onlardan sakınmanız hali (takiyye) müstesna. Allah sizi kendisinden sakındırır. Sonunda dönüş ancak Allah'adır." {Al-i İmran: 28}

Yüce Allah, mü'minlere, kafirleri dost edinmeyi kesin bir şekilde yasaklamıştır. Bu uyanlara rağmen kafirlerle dostluk kuran kimsenin, -bunu onlardan korktuğu için yapsa dahi- Allah'tan bekleyebileceği birşey olmadığını haber veriyor. Yani bunlar, Allah'u Teala'nın, Cehennemin ebedi azabından kurtarmayı vaadettiği kimseler arasında olmayacaklardır.

"Ancak onlardan sakınmanız hali (takiyye) müstesna."

Yani kafirlerin baskısı altında olup inancından dolayı kafirler tarafından aşağılanan bir müslüman, kendisini baskı altında tutanlara karşı açıkça düşmanlık, gösteremeyecekse, onlara karşı kin ve düşmanlığını kalbinde saklı tutmak şartıyla onlarla bir arada bulunabilir. Peki bir endişe ve sıkıntı olmaksızın, hiçbir mazerete dayanmadan onlarla sarmaş dolaş olanlara ne demeli? Bu, dünya hayatını ahirete tercih etmek ve Allah'tan (c.c.) değil de müşriklerden korkmak değil de nedir!? Bu kişilerin "Biz müşriklerden korkuyoruz" şeklinde bir özür ileri sürmelerinin kabul edilebilir bir tarafı var mıdır?

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Şeytan sizi kendi dostlarıyla korkutuyor. Eğer gerçekten mü'min kimseler iseniz, onlardan korkmayın Benden korkun!" {Al-i İmran: 175}



Dördüncü delil: {4}

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Eğer kafirlere itaat ederseniz, onlar sizi topuklarınız üzerinde (İslam'dan küfre) geri çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz." (Al-i İmran: 3/149)

Allah (c.c.), mü'minlerin kafirlere itaat etmeleri durumunda kafirlerin onları kesinlikle gerisin geri küfre döndüreceklerini haber veriyor. Çünkü kafirler, mü'minleri küfre döndürmedikçe asla memnun olmazlar .

Yine aynı ayette; mü'minlerin, kafir olmayı kabul etmeleri halinde, hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayacakları, herşeylerini kaybedecekleri bildiriliyor. Görüldüğü gibi Allah (c.c.), müşrik ve kafirlerden korktuğunu ileri sürerek, onlara boyun eğmeye izin vermemiştir. Çünkü onlar, kendilerine katılıp, kendilerinin hak ve doğru yolda olduklarını söylemedikçe, müslümanlara düşmanlık ve kinlerini açıkça ilan etmedikçe, asla mü'minleri bırakmazlar.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Oysa ki sizin mevlanız Allah'tır ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır." (Al-i İmran: 3/150)

Mü'minlerin mevlası ve koruyucusu Allah'tır (c.c.). Onlara ancak O yardım eder. Çünkü O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. Allah'ın (c.c.) velayeti kabul edilip O'na itaat edildiği takdirde kafirlere ihtiyaç kalmaz. Bu durumda onların velayetinin bir anlamı yoktur.

Bir takım kişiler Tevhid inancının içinde yetişip, Tevhidi bildikleri halde, alemlerin Rabbi olan Allah'ın (c.c.) velayetinin dışına çıkıyorlar. Yardım edenlerin en hayırlısı olan Allah'ı (c.c.) bırakıp türbelere ve bunların bağlılarına boyun eğiyor, işlerini ve isteklerini onlara havale ederek onların velayetine yöneliyorlar. İlahi velayete karşılık başkalarının velayetini tercih eden bu zalimlerin yaptıkları iş şirk ve küfür'dür, ne kötü, ne iğrençtir .
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Beşinci delil: {5}
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah'ın rızasını kazanan kimse, Allah'ın gazabına uğrayan kimse gibi midir? Zira onun varacağı yer Cehennemdir; orası ne kötü bir dönüş yeridir." (Al-i İmran: 3/162)

Allah'ın (c.c.) rızasını arayan ve O'na tabi olanla, Allah'ın (c.c.) gazabını ve öfkesini arayanlar eşit olmazlar. Çünkü Allah'ın (c.c.) gazabının peşinde olanların varacağı yer Cehennemdir. Rahman'ın kulları ise; O'na ibadet etmeleri, O'nun dinine yardım etmeleri sebebiyle Allah'ın (c.c.) rızasını ve hoşnutluğunu kazanmışlardır. Türbelere gidip, ölülerden medet beklemek, bu işleri yapan kimselere yardımcı olmak, Allah'ın gazabına sebep olur. Bu sebeple, tevhid davetine ihlasla yardımcı olan ve mü'minlerle birlikte hareket eden kimse ile, şirke ve ölülerden yardım istemeye davet eden ve müşriklerle birlikte hareket eden kimse Allah katında asla eşit değildir.

Bunlar "Biz kafirlerden korkuyoruz" derlerse, kendilerine:

"Yalan söylüyorsunuz" denir. Kaldı ki yüce Allah, buğzettiği ve kin güttüğü kimselere uyup, razı ve hoşnut olduğu şeylerden uzaklaşmak için korkmayı mazeret kabul etmemektedir. Halbuki batıl ehlinin birçoğu, sırf dünyalıklarının ellerinden gitmesinden korktukları için Hakkı terkediyorlar. Böyle olmasaydı Hakka inanır ve müslüman olurlardı.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Altıncı delil: {6}
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Nefislerine zulmeden kimselerin canlarını alırken melekler 'Ne işte idiniz?' deyince, bunlar 'Biz yeryüzünde mustaz'afdık' diye cevap verirler. Melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" derler. İşte onların barınağı Cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir." (Nisa:4/97)
Burada melekler kendilerine:

"Ne işte idiniz?" derken şunu demek istiyorlardı:

"Siz hangi gruptan yanaydınız, müslümanlardan tarafa mı tavır koymuştunuz müşriklerden tarafa mı?"

Bunlar da güçsüzlükleri nedeniyle müslümanlardan tarafa tavır koyamadıklarını mazeret olarak öne sürecekler; ancak melekler onların bu mazeretlerini geçerli kabul etmeyerek şöyle diyeceklerdir:

"Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" derler. İşte onların barınağı Cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir." (Nisa: 4/97)

Mekke'de, İslam'ı kabul ettikleri halde hicret etmeyip oradaki müşriklerle birlikte kalan ve onların engellemeleriyle karşılaşan müslümanlar vardı. Bedir Savaşı çıkınca müşrikler Mekke'de kalan müslümanları kendi saflarında savaşa katılmaya zorladılar. Onlar da korkarak bu savaşa katıldılar. Bedir Savaşı'ında müşriklerin safında savaşa katılan kimi müslümanlar, diğer müslümanlar tarafından öldürüldüler. Müslümanlar bu gerçeği öğrendiklerinde "Biz kardeşlerimizi öldürdük" diyerek üzüntülerini dile getirdiler. İşte bunun üzerine yüce Allah (c.c.) bu ayeti indirdi.

Şimdi düşünün bir kez:

Ölümden korktukları için kafirlerin safında savaşa katılanlar kafir oluyorsa, İslam aleyhinde olduklarını açıkça söyleyen devletlerin egemenliğine rıza gösteren, müşriklerle uyum içinde olduklarını, onların dinleriyle birlik kurabileceklerini açıkça ortaya koyan, onların itaatleri altına girip onlara sığınan, onlardan korkan, onlara arka çıkıp yardım eden ve böylece tevhid ehlinin yenilgiye uğramasına sebep olan, müşriklerin yoluna tabi olan, müşrik ve kafirlerin yanında müslümanları açıkça yeren, onlarla alay eden, onlara dil uzatan, onları ayıplayan, tevhid esasları üzerinde sebat ettikleri için onların görüş ve düşüncelerini aşağılayan, onları beyinsizlikle suçlayan, inançlarında sebat etmeleri ve cihadı esas almalarından ötürü de müslümanları aşağılayan, isteyerek ve içtenlikle kafir ve müşrikleri onlara karşı koruyan, onlardan yardımlarını esirgemeyen ve bütün bunları hiçbir zorlama olmaksızın yapanların durumu ne olur?

Bu şekilde hareket edip, kafir ve müşrikleri müslümanlara tercih edenler, vatan sevgisi nedeniyle Mekke'de kalıp hicreti terk edenlerden daha çok küfrü ve Cehennem ateşini haketmezler mi? Zira aşırı vatan sevgisinden dolayı hicreti terkedip Mekke'de kalan müslümanlar, Bedir Savaşına kendi istekleriyle değil, kafirlerin zor kullanması ve onlardan korkmaları sebebiyle katılmışlardı.

"Bu kişilerin özürlü sayılması gerekmez mi? Bunlar kafirler tarafından zorla savaşa çıkarılmışlardı. (Savaşa katılmasalardı öldürüleceklerdi.)" denirse buna şöyle cevap veririz:

Bu kişiler, hicret etme imkanları olduğu halde, kafir ve müşriklerle birlikte kalmayı tercih ederek hicret etmedikleri için bu duruma düşmüşlerdi. Bu nedenle ikrah altında olmaları onlar için bir mazeret değildir.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Yedinci delil: {7}
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"O (Allah), kitapta size indirmiştir ki: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, bundan başka bir söze geçmedikçe o kafirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz..." (Nisa: 4/140)

Allah (c.c.), müslümanlara, müşrik ve kafirler Allah'ın ayetleriyle alay ettikleri veya onları inkar ettikleri zaman, bu yaptıklarını bırakıp başka bir konuya geçmedikçe, onlarla otur-ma-ma-larını emretmiştir. Çünkü Allah'ın ayetlerini inkar edenlerle birlikte oturanlar, gerek inkarları gerekse alaycı tavır takınmaları sırasında tepki göstermeyenler , tıpkı onlar gibi kafirdirler.

Dikkat edilirse ayet, korkan ile korkmayan arasında bir ayrıma gitmemiştir. Ancak ikrah altında olanlar bunun dışındadır. Bu olay İslam'ın ilk zamanlarında meydana gelmiştir. Peki ya İslam sınırlarının genişlediği ve beldelerinin saygınlık kazandığı bir zamanda olmasına ne demeli?!

Bugün kendilerine müslüman diyenler, kafirleri ve Allah'ın (c,c.) ayetleriyle alay edenleri kendi ülkelerine davet edebiliyor, onları dost, sırdaş ve arkadaş edinebiliyorlar. Onlarla birlikte oturup kalkıyor, onların küfür sözlerini, alaylarını dinliyor ve kabulleniyorlar. Bununla da yetinmeyip tevhid ehlini yanlarından uzaklaştırıyor ve onlara karşı farklı bir tavır takınıyorlar.
 

elkaria

Member
Katılım
25 Kas 2007
Mesajlar
271
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
43
Sekizinci delil: {8}
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalim kimseleri doğru yola iletmez. Kalplerinde hastalık bulunanların onlara doğru koştuğunu görürsün. 'Bize bir kötülük isabet etmesinden korkarız' derler. Umulur ki Allah bir fetih ihsan eder veya katından bir emir getirir de, içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." (Maide: 5/51-52)

Allah (c.c.), yahudi ve hristiyanlan dost edinmeyi ve onları desteklemeyi yasaklayarak, onlara dostluk gösteren veya yardım edenlerin de onlar gibi kafir olacaklarını haber veriyor.

Kim, mecusi ve puta tapanlarla, "Allah (c.c.) ile birlikte türbe ve ölülere dua edip onlardan istekte bulunmak şirk değildir, bunları yapanlar da müşrik sayılmaz" diyerek türbelere tapanlarla dostluk kurarsa o da aynen ateşe, puta ve türbelere tapanlar gibi kafirdir.

Kafirlerle dostluk kuran ve onlara yardım eden kişi bunu korkarak veya korkmayarak yapsın farketmez. Çünkü Allah (c.c.), korktukları için onlarla dostluk kuran kimseleri "kalplerinde hastalık bulunanlar" olarak nitelemiştir.

Kalplerinde hastalık bulunanlar, ileride durumun kendi aleyhlerine dönebileceğinden korkarlar. Onların bundan başka bir korkuları yoktur. Günümüzdeki mürtedlerin durumuda öncekilerden farksızdır. Bunlar da durumun kendi aleyhlerine dönmesinden ve ileride başlarına bir bela gelmesinden korkarlar. Çünkü bunlar, gönülden iman etmiş değillerdir. Allah'ın (c.c.) tevhid ehline vaadettiği zaferin doğruluğuna ve bunun mutlaka geleceğine inanmamışlardır. Bunun için de Tevhid ehlini bırakıp, ileride başarı kazanarak kendilerine zarar verebilecekleri endişesiyle müşriklere koşarlar. Kendilerini kurtarmak için, kafir, müşrik, yahudi ve hristiyanlardan yana tavır koyarlar.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Umulur ki Allah bir fetih ihsan eder veya katından bir emir getirir de, içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." (Maide: 5/52)
 
Üst Alt