Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müşrik Arapların meşhur putları

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Lât
Lât'ın bulunduğu yer Taif'ti. Beni Sakif bu Tanrı'ya öylesine bağlıydı ki, Yemen Valisi Ebrehe, aralarında fillerin bulunduğu ordusuyla Mekke'ye yürüdüğü sırada Taifliler, bu tanrının pulunu korumak ve onların Kâbe'ye gitmelerini sağlamak için düşman kuvvetlerine ellerinden gelen yardımı sağladılar. Halbuki, bütün Araplar gibi Benî Sakîf de, Kâbe'nin Allah'ın evi olduğuna inanırlardı. Lât'ın anlamı konusunda ulema arasında ihtilâf vardır. İbn Cerir Taberi'nin tetkiklerine göre, Lât, Allah kelimesinin femini (müennesi)dir. Yani, "Allahün" kelimesi erkeği, "Allahatun" kelimesi de dişisini belirtmektedir. Zemahşeri'ye göre Lât kelimesinin kökü "leva" ve "yelvî"dır, ki dönmek ve birinin önünde eğilmek anlamına gelirler. Müşrikler buna ibadet ettiği, önünde eğildiği ve tavaf ettiği için kendisine Lât denilmiştir. İbni Abbas ise buna "Latt" derdi ve bunun "letteyelitlü" kökünden geldiğine inanırdı. Bu kelimeler, bulaştırmak bulandırmak ve batırmak anlamına gelirler. İbn Abbas ile Mücâhid, Lât'in aslında Taif yakınlarında tepe ve kayalıklarda yaşayan bir kişi olduğunu ve oradan gelip geçenlere yiyecek ve içecek verdiğini, öldükten sonra da kendisi için bir anıt dikildiğini beyan etmekledirler. Gerçi bu beyan, İbni Abbas ve Mücahid gibi çok değerli zâtlarındır, ama bunu kabul etmekte tereddütlüyüz. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi, Kur'ân-ı Kerim'de söz konusu puta veya heykele Latt değil, Lât denilmiştir. İkincisi, Kur'ân-ı Kerim Lât ve diğer iki tanrının kadın olduğunu belirtiyor, oysa İbn Abbas ile Mücahid'in rivâyetlerine göre kendisinin erkek olduğu anlaşılıyor.
Uzza
Uzza'nın kökü izzet (namus, iffet)'tir. Dolayısıyla, Uzza, "izzetli" veya "namuslu" demektir. Bu, Kureyş kabilesinin en büyük tanrıçasıydı. Bu tanrıçanın mabedi, Mekke ile Taif arasında Nahle vadisinde Hürâz mevkiinde idi. Ben-i Hâşim'in müttefikleri olan Ben-i Şeybân bu tanrıçanın koruyucularıydı. Kureyş ve diğer aşirete mensup olanlar bu tanrıçaya ibadet ediyor, dilek ve istekte bulunuyorlardı. Ayrıca her türlü armağan verir ve kurban keserlerdi. İbn Hişam'ın rivâyetine göre, Ebû Uheyye ölüm döşeğinde son nefesini verirken Ebû Leheb ziyaretine gitti. Baktı ki Ebû Uheyye ağlıyor, sebebini sordu: "Ebû Uheyye, nedir bu senin halin? Ölümden mi korkuyorsun?" Ebû Uheyye dedi ki: "Vallahi Ebû Leheb, ben ölümden korkmuyorum. Beni üzen, benden sonra Uzza'nın bakımının yapılıp yapılmayacağıdır." Ebû Leheb de dedi ki, "arkadaş, sen canını üzme, bu tanrıçaya ibadet ve korunması senin hayatına bağlı değildir." Ebû Uheyye bunun üzerine rahat nefes aldı ve sükûnet içinde son nefesini ver-di.
Menat
Menat tanrıçasının mabedi Mekke ile Medine arasında, Kızıldeniz sahilinde Kudeyd mevkiinde idi. Bu tanrıçaya özellikle Beni Hüzâ'a, Evs ve Hazreç'e mensup olanlar bağlıydı. Bu tanrıça için hac ve tavaf yapılırdı ve kurbanlar kesilirdi. Hac mevsiminde, hacılar Kabe'de Beytullah'ı tavaf ettikten sonra, Arafat ve Mina'ya geçer ve oradan Menât'ı ziyaret etmeye giderlerdi. Bu tanrıçayı tavaf etme niyetini önceden yapmış olanlar ise, Safa ve Merve arasında koşmazlardı.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Müşriklerin Tanrılarının Çeşitleri

Dünyada her zaman olduğu gibi Arabistan'da da cahiliyye devrinde, müşriklerin Allah'a ortak koştukları, ibadet ettikleri ve her konuda başvur*dukları tanrılar üç çeşitti: Birincisi, Ruhsuz (cansız) ve akılsız yaratıklar. İkincisi, geçmişte yaşamış olan büyük şahsiyetler. Üçüncüsü, kendileri de sapık olan ve başkalarını doğru yoldan saptırmış olan kişiler. Birinci çeşit, tanrı, tanrıça, ilâh veya mabudların, kendilerine ibadet edenlerin dua ve ibadetlerinden habersiz olmaları gayet doğaldır, ikinci tür tanrıların da, kendilerine tapanların dua, arzu ve isteklerinden habersiz olmalarının iki sebebi vardır: Evvelâ, kendileri bu dünyadan göçüp gittikleri ve halen öbür dünyada bulundukları için, insanların dilek ve istekleri kendilerine doğrudan ulaşamaz. Ayrıca, bu dua, dilek ve istekler dolaylı olarak da, yani Allah veya O'nun melekleri tarafından da kendilerine ulaştırılmaz. Üçüncüsü, tanrı ve tanrıçaların da insanların dilek ve isteklerinden haber*siz olmalarının yine iki sebebi vardır: Birincisi, hayatta iken işledikleri suçlar ve günahlardan dolayı birer âdi suçlu olarak Allah tarafından çeşitli cezalara çarptırılmışlar ve halen zindan veya başka bir deyimle Cehen*nem'de bulunuyorlar, ikincisi, Allah'ın emrinde olan melekler de kendile*rine gidip, dünyada yarattıkları fitne ve fesâdın devam ettiği konusunda da herhangi bir bilgi vermezler. Çünkü fitne ve fesâdlarının büyüdüğü, hatta kendilerinin birer tanrı haline getirildiğini duyunca memnun olur ve övünürler ve Allahu Teâlâ bunların memnun olmalarını islemez.

Dünyada tanrı ve tanrıça ilân edilen bütün melek, cin, ruh, atalar, peygamber, evliyâ, derviş ve şehitler, Mahşer'de kendilerine tapanlara zerre kadar yardım edemeyeceklerdir. Zira putperestler ve müşrikler bu yaratık ve şahsiyetlere sahip bulunmadıkları sıfat ve özellikler yakıştırmış ve üzerinde Allah'ın hakları olan şeyleri bunlara gereksizce ve haksızca adamışlardır. Müşriklerin hiçbir rica, minnet, feryad ve yalvarışı Mah*şer'de ve Allah'ın mahkemesinde duyulmayacaktır. Taptıkları yaratık ve şahsiyetler, onların ibadet, dua ve yalvarışlarından haberdar olmadıklarını yüzlerine söyleyeceklerdir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Putların Önünde Fallara Bakılması

Müşrik Arap'lar, fallarına bakmaları için Kâbe'de bulunan Hübel'e gi*derlerdi. Bu put fallara mahsustu. Arap'lar bu puta giderek geçmiş veya gelecekten haber almak isterlerdi, kısmetlerinin açılıp açılmadığını öğre*nirlerdi ve bazen kavga ve anlaşmazlıkları hakkında verecekleri kararı tes*bit ederlerdi. Bu putun önünde 7 ok bulunuyordu ve her okta bazı söz ve cümleler yazılıydı. Müşrikler, herhangi bir iş yapmak, kayıp olan bir şey hakkında bilgi almak veya, bir kan davasında takip edilecek yolu belirle*mek üzere Hübel tanrısının putuna gider. Orada bulunan kâhin ve falcıya fal bakmasını söyler, dua eder ve falcıya bir ücret veya adak verirlerdi. Falcı, okları kullanarak fala bakar ve neticeyi kendilerine bildirirdi.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hediye ve Adaklar

Müşrik Arap'lar, bazen tarlalarının mahsûllerini veya hayvanlardan bazısını tanrılara ayırırlardı. Bu hediye ve adaklara kimse dokunmazdı ta ki söz konusu tanrıya veya puta sunuluncaya kadar. Adaklar putlara veya mâbedlere sunulduktan sonra ancak bazı belli başlı kişiler bunları kullana*bilir veya yiyebilirdi.

Arap'lar bazı arzu, dilek ve isteklerde bulunurken özellikle hayvanları*nı putlara adarken Allah'ın adını kullanmazlardı. Bu adak hayvanlara bine*rek hac yapmak caiz değildi. Zira, hac ve tavaf yaparken Allah'ın ismini kul*lanma mecburiyeti vardı. Aynı şekilde bu hayvanlar sağılırken, kesilirken veya etleri yenilirken de Allah'ın adının anılmamasına özen gösterilirdi.

Arap'lar arasında adak hayvanlar hakkında yaygın olan bir batıl inanç da, bu hayvanlardan doğan yavruların etini sadece erkeklerin yemesiydi, kadınlar bu ete dokunmazlardı. Fakat aynı yavru hayvan ölünce veya ölü doğduğu takdirde kadın erkek herkes etini yiyebilirdi.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hayvanların Başıboş Bırakılması

Cahiliyye devrinde, çeşitli dini sebeplerden evcil hayvanların, damga*lanarak veya vücutlarının bir yerine işaret yapılarak, serbest bırakılma ge*leneği de vardı. Serbest bırakılma şekline göre hayvanlara çeşitli isimler de konurdu:

Bahire: Beş defa doğurmuş ve sonuncu defada erkek yavru doğurmuş olan dişi deveye denilirdi. Bu dişi deve, kulakları delindikten sonra serbest bırakılırdı. Bundan sonra kimse buna binmez, sütünü sağmaz, içmez, bo*ğazlamaz ve tüylerini kesmezdi. Bu dişi deve istediği tarlada, mer'ada ve çayırlıkta otlayabilir, istediği yerden su içebilirdi.

Sâibe: Bir duanın kabulü, bir hastalığın geçmesi veya bir tehlikenin ortadan kalkmasından sonra serbest bırakılan erkek veya dişi deveye deni*lirdi. Buna ilâveten, 10 defa doğuran ve her defasında da dişi yavru dünya*ya getiren bir dişi deve de serbest bırakılırdı.

Vasîle: Bir keçiden doğan ilk erkek yavrusu tanrılara kurban edilirdi. Eğer yavru dişi ise evde beslenirdi. Fakat aynı zamanda erkek ve dişi yav*ruların doğması halinde erkek kesilmeden serbest bırakılırdı ve buna "vasi*le" denilirdi.

Hâm: Eğer bir devenin torunu binilecek yaşa gelmişse, ihtiyar deve salıverilirdi. Ayrıca bir erkek devenin dölünden 10 yavru doğmuşsa o deve de salıverilirdi.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Cahiliyye'de Hac Merasimi

Müşrik Araplar arasında yaygın olan batıl inançlardan biri, hac niye*tiyle ihram giydikten sonra, evlerine kapılardan değil arka kapıdan, pen*cereden veya duvarı atlayarak girmeleriydi. Arap'lar, ayrıca hac yolculu*ğundan sonra evlerine döndükleri zaman da ana kapıyı kullanamazlardı.

Arap'lar, hac yolculuğu sırasında gelir sağlayacak herhangi bir iş yap*mazlardı, inançlarına göre, para kazanmak veya menfaat temin etmek dünya işiydi; halbuki, hac vazifesini ifâ etmek bir manevî işti.

Arap'lar hac farizasını tamamladıktan sonra toplantı yaparlardı. Bu toplantıda herkes kendi atalarının, büyükbaba ve babalarının başarılarını över, hem de kendisini methederdi.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Şüpesiz Allah'ın indinde yegane geçerlilik niteliği kazanmış İslam dinini anlaya bilmemiz için O'nun cihad açtığı inançları iyi bilmemiz gerekecektir,işte Ebul ala Mevdudi ra.dan
 
Üst Alt