Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müslümanla kafir arasında niçin fark vardır?

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bismillahirrahmanirrahim..

Ey Müslüman kardeşlerim! Her müslüman kendi kendisini şöyle tanır ve bilmek ister ki, müslümanın derecesi ve makamı kâfirden çok yüksek ve çok yücedir. Hak Teâla müslümanı sever, kâfiri ise Hak Teala sevmez. Hak Teâla müslûmanı bağışlayacaktır, kâfiri ise bağışlamayacaktır. Müslümanın yeri cennet olacaktır, kâfirin yeri cehennem. Şimdi, ben şunu anlatmak isterim ki, sizler düşünseniz ve şunu da anlayasınız ki, müslüman ile kâfir arasında bu fark niçin bu*lunmaktadır? Kâfir de Adem evlâdı değil midir? O da sizin gibi, Âdem neslinden gelmiştir. O da sizin gibi insandır. Onun da sizin olduğu gi*bi elleri ayaklan vardır. Onun da gözleri kulakları vardır. O da sizin gibi havayı teneffüs eder. O da sizin gibi su içer. O da sizin doğdu*ğunuz gibi doğmuş, sizin öldüğünüz gibi ölmektedir. Hak Teâla sizi yaratmış olduğu gibi, onu da yaratmıştır. Böyle olunca neden kâfirle müslümanın arasında fark olsun? Niçin siz bu kadar yüksek olasınız da kâfir bu kadar alçak ola? Niçin siz cennete gidesiniz de kâfir ce*henneme gide? Bunlara sebeb nedir?

ACABA, SADECE İSİM FARKI MI VAR?

Bu meseleyi biraz düşünmek gerek. İnsanın başka bir insanla bu kadar büyük farkı olması, sadece şu değildir ki, mesele sizin İs*miniz Abdullah yahut da Abdurrahman yahut bunlara benzeyen diğer isimlerdir de, öteki insanın adı, Din-Diyâl. veya Kratar-Sinkh, veya Robertson gibi isimlerdir. Ya da siz sünnet olmüş kimsesiniz de, öte*ki kimse sünnet olmamışlır. Veya siz et yersiniz, öteki adam et yemez. Bütün insanları yaratmış bulunan Hak Teâla bütün insanların «Rabb»ı-dır. Geçim verenidir, besleyenidir, esirgeyen ve koruyucudur. Hiç böyle şey olur mu, zulüm olmaz mı, bu Hak Teâla, kendi kullarını, ufak telek hususlar için, niçin bir birlerinden farklı görsün? Küçücük bir mesele için bir kulunu cennete, diğer kulunu da cehenneme gönder*sin..

ASIL FARK İSLÂM İLE KÜFR

Mesele böyle olmayınca şimdi düşünmek gerekir ki, bu iki kul arasında asıl fark nedir. Niçin biri yüksek diğeri alçak? Bunun da bir tek cevabı vardır: Burada asıl fark, İslâm ile Küfr farkıdır. İslâm de*mek, Hak Teâla'ya itaat etmek, boyun eğmek demektir. Küfr ise, Hak Teâla'ya itaat etmemek, boyun eğmemek, karşı gelmek demektir. Müslüman da kâfir de her ikisi de insandır. Her ikisi de Allah'ın ku*ludur. Fakat bu insanlardan birisi, kendini yaratmış bulunan var et*miş olan Sahibini tanıyor, diğeri ise, tanımıyor ve O'na itaat de et*miyor. Bunun içindir ki Allahü Teâla müslümandan razıdır, kâfir'den razı değildir. Müslümana cennet vaad ediyor, kâfire ise, «cehenneme atacağım» diyor.

FARKIN ŞEKLİ

Buradan anlaşılıyor ki müslümanı kâfirden ayıran sadece iki şey*dir. Biri ilim (bilgi) diğeri de amel (bilgiye göre davranış). Yani ilk önce şunu bilmek lâzımdır ki yaratan, mâlik, sahib kimdir? Bu Ya*ratan, ne gibi emirler vermiştir? Ne gibi hükümler koymuştur? Onun rızasını kesb eylemek için ne şekilde davranılacaktır? Nasıl hareket edilecektir. O, hangi işlerden hoşlanır, sever, hangi işleri sevmez Hangilerinden hoşlanmaz? Bu hususlar anlaşıldıktan sonra iki mese*le ortaya çıkar ki, insan oğlu kendi kendisini, sahibinin, malikinin ku*lu ve kölesi kıla. Sahibinin rızası bulunan yoldan yürüye, onun rıza*sı bulunmayan yolu bıraka. Eğer insan oğlunun kalbinde bir istek or*taya çıkarsa ve bu istek Sahib hükmüne aykırı olursa, o zaman bu insan oğlu, kendi isteğini bırakıp sahibinin hükmüne göre davranacak ve işini ona göre ayarlayacak. Kendi isteğine göre değil. Eğer insan oğlu,her hangi bir işin, Sahib tarafından kötüdür diye bildirildiğini düşünürse o da bu işi kötü bilecektir. Yok herhangi bir iş, insan oğlu tarafından kötü bilinirse, ancak Sahib tarafından iyi diye bildirilir bunu iyi bilecektir. Her hangi bir işte insan oğluna zarar gelecek olursa, veya zarar geleceğini düşünürse, fakat Sahib, bu iş her ne şekilde olursa olsun yapılacaktır diye bildirirse, insan oğlu, her çeşit mal ve can zararını sineye çekecek ve o işi de yapacaktır. Başka bir işde de yine İnsan oğlu faydalıdır diye düşünürse, fakat Sahiıb, bunun yapılmamasını emrederse, her ne kadar faide düşünürse düşünülsün, yapılmayacaktır. İster bu işi yapmakla, bütün dünyanın varlığı ve ni*meti insan oğlunun eline geçecek olsa bile, katiyen bu iş yapılmaya*caktır.

İşte müslümanı, Allahü Teâla'nın sevgili kulu, kılan nesne de bu ilim ile bu ameldir. Hak Teâla'nın rahmetine müslümanı müstahak kılan da budur. Hak Teâla'nın müslümana ata kılmış bulunduğu izzet de budur. Kâfir'de böyle bir ilim, böyle bir bilgi olmadığı için de bu ilim ve bilgiye göre amel etmek ve hareketlerini bu bilgi ile ayarlamak da yoktur. Bunun için, kâfir, Allahü Teâla'yı bilmediği ve tanımadığı için, itaat etmez ve boyun eğmez. Bunun için de Hak Teâla kâfiri kendi rahmetinden mahrum kılmıştır.

Şimdi siz kendiniz insafı gözönüne alıp da düşününüz; bir kimse. kalkıp da kendisine müslümanım diyor, fakat bu kimse öyle cahildir ki, kendi Yaratanını, Var edenini, yani Hak Teâla'yı, her hangi bir kâfir kadar tanıyıp biliyorsa, bu adamın kâfirle ne farkı vardır? Bu adam da kâfir kadar itaatsiz kimsedir. Acaba sadece isimle mi müs*lüman kâfirden ayrılır? Yoksa giyim kuşam şekliyle mi? Yemek iç*mekle mi? Bir kimse, kendisine müslüman diyecek, kâfirle bilgi ba*kımından hiç bir farkı olmayacak, kâfirden de efdal olacakmış? He-le Hak Teâla da dünyada ve ahirette bu kimseye rahmetini ve bere*ketini nâzıl kılacaktır? İslâm demek, her hangi bir nesil, yahut da aile veya kardeşlik topluluğunun ismi değildir. Babadan oğula, oğuldan toruna intikal eden nesne de değildir. Mesele, bir Brahmen'in oğlu, her ne olursa olsun, Brahmen olacaktır. Çünkü bu zat Brahmen aile*sinde doğmuş, yüksek zümreye mensup bir ailede ortaya çıktığı için mutlaka yüksek kimse sayılacaktır. Yahut da ayakkabı eskisi diken, eskici birisinin oğlu olan kimse, isterse, dünyanın ilim ve bilgisini el*de etsin hattâ ilim ve amel bakımından da biricik eşsiz kimse olsun aşağılık kimse telâkki edilecek. Çünkü bu zat ayakkabı eskisi tamir eden bir ailede doğmuştur. Aşağılık kimsedir? Bu hususta Hak Teâla (cc), kendi kitabında sarahatle şöyle bildirmiştir:

İşte sizin, Hak Teâla indinde en şerefliniz, en fazla Hak Teâla'nın hükümlerine dikkat edeninizdir. (El-Hucurat Ayet 13)

Yani, Hak Teala indinde en fazla şeref ve fazilet sahibi bulunan kimse, en fazla Hak Teâla'nın emrine daha çok itaat eden kimsedir. Bu gibi kimse Hak Teâla indinde en çok şeref ve onur sahibi kimse*dir. Hazreti İbrahim (as), putperest ailede doğmuşlur. Fakat o, Hak Teâla'yı tanımıştı. Ona ibâdet etmiş kulluk vazifesini yerine ge*tirmişti Bunun için de Hak Teâla, Hazret-i İbrahim'i (as) bü*tün dünya halkına önder kıldı. Hazret-i Nuh'un (as), oğlu bir peygamber ailesinde doğmuştu. Fakat Hak Teâla'yı tanımamıştı. Ta*nıyamamıştı. Bunun için de Hak Teâla, onun peygamber hanedanı peygamber ailesinden olduğunu hesaba katmayarak öyle bir şekilde cezalandırdı ki, onun hadisesi dünya halkı için ibret dersi oldu. Bu*nun için iyi bilmek gerekir ki, Hak Teala indinde insan ile insanın far*kı, ancak ilim ve amel ile ölçülmektedir. Dünyada da ahirette de rah*metin inmesi ancak bu iki nokta için olabilir. Doğru yol gösterilmiş olduktan ve bunu anlamış bulunduktan sonra Hak Teâla'ya itaat et*mek ve boyun bükmek gerekir. Bu vasıl bulunmayan kimseler, isterse isimleri Abdullah olsun, veya Abdurrahman olsun, isterse isimleri Din-yâl olsun, veya Krator-Singn olsun, Hak Teâla indinde hiç bir fark*ları bulunmaz. Bunların her ikisinin de Hak Teâla'nın rahmetinden her hangi bir şekilde nasibleri olamaz. Hak Teâla'nın rahmeti bunların hic birisine de ulaşmaz.
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
öncelikle Allah razı olsun..
bir noktada netlik arıyorum mümkünse..!
kelime-i şehadet getirdiği halde hiç ibadeti yapmayan kimsenin durumu nasıldır? kafirden farkı yokmudur?

selametle...
 
Z

zeynep_hearty

Guest
ismini hatırlıyamıyorum lakin umuyorum şu söz kafi gelir zatın birisine bir kimse şöyle bişey soruyor ''ben müslümanım lakin namaz kılamıyor kılmıyorum '' zatın cevabı takdire şayan oluyor '' namaz kılmayan kafir olmaz lakin kafirler namaz kılmaz '' diyor sanıyorum ölçü bu olmalı ..rabbim razı olsun oldukça önemli bir paylaşım ...selam ve dua ile..
 

zinnur

New member
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Allah razı olsun,umarım hümanizmi benimseyen ve herkesin cennte girmesi gereğini savunan lara bir ders olur.Emeğinize sağlık.
 

zinnur

New member
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
ismini hatırlıyamıyorum lakin umuyorum şu söz kafi gelir zatın birisine bir kimse şöyle bişey soruyor ''ben müslümanım lakin namaz kılamıyor kılmıyorum '' zatın cevabı takdire şayan oluyor '' namaz kılmayan kafir olmaz lakin kafirler namaz kılmaz '' diyor sanıyorum ölçü bu olmalı ..rabbim razı olsun oldukça önemli bir paylaşım ...selam ve dua ile..

İmam-ı Azam(r.a) diye biliyorum ablacım,Allahu alem.
Allah razı olsun tam bende bunu yazacaktım ki siz yazmışsınız.Aklın yolu birdir. sağlıcakla
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
DÜŞÜNÜLECEK YER

Ey benim sevgili kardeşlerim. Benim burada bahs ettiklerimden şunu da anlamamanız icab eder ki, ben müslümanları kâfir yapıp da işin içinden çıkmak isterim. Hayır, asla böyle değildir. Ben böyle bir şey düşünmedim de düşünmüyorum da. Ben şunu düşünüyorum: İstiyo*rum ki hem kendim, hem de her kes düşünsün, aklını kullansın. Şu*nu da anlasın ki acaba niçin biz Hak Teala'nın rahmetinden mahrum kaldık. Niçin hep bizlere musibetler yağıyor, musibetler musibetleri ardı ardına kovalıyor? Hani bizim kâfir dediklerimiz, hani Allahü Te*âla'nın buyruğunu dinlemeyenler diye söylediklerimiz, neden her yer*de her işde bizden üstün çıkıyorlar? Biz de kendimizi, Allahü Teâla'*nın buyurduklarına itaat eden kimseler diye ortaya atıyoruz da, her yerde de mağlûb oluyoruz? Bu hususta ben her ne kadar daha fazla düşündüm ise, şu neticede benim için katiyetle inanç elde edildi ki, bizim şimdiki müslümanlarla, kâfirler arasındaki farkımız sadece bir isim farkından başka bir şey değildir. Yoksa biz de Allah'tan korkma*mak çekinmemek Allahü Teâla'ya karşı itaatsizlik yolunu tutmak hu*susunda kâfirlerden geri kalır tarafımız yoktur. Pek küçücük bir fark vardır. Bu da zaruri farkdır. Böyle olunca da, biz her hangi bir ecre, istihkak kesb edemeyiz, olsa olsa cezaya hak kesb etmiş oluruz. Ni*tekim biz biliyoruz ki, Kur'anı Kerim, Hak Teâla'nın kitabıdır. Fakat bu kitaba karşı davranışımız, kâfirin davranışından hiç de farklı bir davranış değildir. Bu kitaba karşı bizim yaptığımızı, acaba kâfir de yapmıyor mu? Biz şunu da biliyoruz ki, Hz. Muhammed (as), Allahü Teâla'nın pey*gamberidir. Fakat onun öğrettiklerinden, öyle uzak kaçıyoruz ki, kâfir de ancak bu kadar uzak kaçabilir. Burada da kâfirle bizim bir far*kımız kalmıyor. Biz biliyoruz ki, yalan söyleyen kimseye Hak Teâla lanet etmişlir. Hak Teâla, rüşvet alana da verene de her ikisine de cehennem vaad etmiştir, faizcilik, tefeciliği, faiz ve tefecilik parasını yiyen kimseyi ve yedireni de Hak Teâla, en kötü suçlu ve mücrim diye bildirmiştir. Biz biliyoruz ki, bir kimseyi arkadan çekiştiren kimseyi, «gıybet» edeni. Hak Teâla, kardeşinin etini yiyen kimse diye bildir*miştir, aynı ölçüde tutmuştur. Fuhuş için, hayasızlık için açık saçık rezilâne işler için ağır azaba çarpılacağını bildirilmiştir, bunları bildi*ğimiz hâlde bile bile yine de kâfirler gibi gayet serbestçe, hiç de çe*kinmeden bu gibi işleri yapmaktayız ve bu suçları da irtikab ediyoruz. Böyle olunca da, demek ki, biz asla Allahü Teâla'dan korkup çekinen, sakınan kimseler değilizdir. İşte bunun için, kâfirlerin karşısında ken*di kendimize müslüman ismi takdığımız şu bir avuç insan topluluğu müslümanlığın mükâfatını değil, cezayı haketmiş bulunuyoruz, işte bu ceza da kâfirlerin bizim üzerimizde tahakküm etmeleridir. Her yer*de bize karşı zarar vermeleridir. Bu da şu suçumuzun sebebiyledir ki bize İslâm nimeti ihsan kılınmış ama maalesef biz bu İslâm nimeti*nin kadrini kıymetini bilememişizdir.

Aziz kardeşlerim, bu günkü hutbemizde ben bir şeyler söyledim. Bu söylediklerim şunun için değildir ki, sizleri kınayayım, sizleri yere*yim. Kınamak ve yermek benim alıştığım şeyler, benim adetlerimden değildir. Maksadım şudur ki meseleleri apaçık sizlere anlatayım. Açık olarak söyleyeyim. Siz bunları bilesiniz, üzerinde düşünesiniz, ola*bilir ki faideli olur. Kayb etmiş bulunduğunuz hususları elde edesiniz, insan kayb ettiğini bulmak için bir kere neyi kayb ettiğini bilmesi ge*rekir. Neyi kayb ettiğini bilmezse, bu kayb ettiği şey de aramak yo*lunda uğraşmaz. Bunun için de ben sizi uyarmak, ikaz etmek için söy*ledim, Şimdi sizde düşünürseniz, hakikatin ne olduğunu anlarsınız göreceksini ki, çok değerli ve kıymetli şeyler kayb etmişsiniz, bu şey*leri tekrar elde etmek için de çalışacak çaba sarf edeceksiniz.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Gıybetten uzak kalmanın yolunu söyleyebilir misiniz. Çünkü bu devirde mümkün olmuyor. :eek:
 
Üst Alt