sinang
New member
Bismillahirrahmanirrahim..
Ey Müslüman kardeşlerim! Her müslüman kendi kendisini şöyle tanır ve bilmek ister ki, müslümanın derecesi ve makamı kâfirden çok yüksek ve çok yücedir. Hak Teâla müslümanı sever, kâfiri ise Hak Teala sevmez. Hak Teâla müslûmanı bağışlayacaktır, kâfiri ise bağışlamayacaktır. Müslümanın yeri cennet olacaktır, kâfirin yeri cehennem. Şimdi, ben şunu anlatmak isterim ki, sizler düşünseniz ve şunu da anlayasınız ki, müslüman ile kâfir arasında bu fark niçin bu*lunmaktadır? Kâfir de Adem evlâdı değil midir? O da sizin gibi, Âdem neslinden gelmiştir. O da sizin gibi insandır. Onun da sizin olduğu gi*bi elleri ayaklan vardır. Onun da gözleri kulakları vardır. O da sizin gibi havayı teneffüs eder. O da sizin gibi su içer. O da sizin doğdu*ğunuz gibi doğmuş, sizin öldüğünüz gibi ölmektedir. Hak Teâla sizi yaratmış olduğu gibi, onu da yaratmıştır. Böyle olunca neden kâfirle müslümanın arasında fark olsun? Niçin siz bu kadar yüksek olasınız da kâfir bu kadar alçak ola? Niçin siz cennete gidesiniz de kâfir ce*henneme gide? Bunlara sebeb nedir?
ACABA, SADECE İSİM FARKI MI VAR?
Bu meseleyi biraz düşünmek gerek. İnsanın başka bir insanla bu kadar büyük farkı olması, sadece şu değildir ki, mesele sizin İs*miniz Abdullah yahut da Abdurrahman yahut bunlara benzeyen diğer isimlerdir de, öteki insanın adı, Din-Diyâl. veya Kratar-Sinkh, veya Robertson gibi isimlerdir. Ya da siz sünnet olmüş kimsesiniz de, öte*ki kimse sünnet olmamışlır. Veya siz et yersiniz, öteki adam et yemez. Bütün insanları yaratmış bulunan Hak Teâla bütün insanların «Rabb»ı-dır. Geçim verenidir, besleyenidir, esirgeyen ve koruyucudur. Hiç böyle şey olur mu, zulüm olmaz mı, bu Hak Teâla, kendi kullarını, ufak telek hususlar için, niçin bir birlerinden farklı görsün? Küçücük bir mesele için bir kulunu cennete, diğer kulunu da cehenneme gönder*sin..
ASIL FARK İSLÂM İLE KÜFR
Mesele böyle olmayınca şimdi düşünmek gerekir ki, bu iki kul arasında asıl fark nedir. Niçin biri yüksek diğeri alçak? Bunun da bir tek cevabı vardır: Burada asıl fark, İslâm ile Küfr farkıdır. İslâm de*mek, Hak Teâla'ya itaat etmek, boyun eğmek demektir. Küfr ise, Hak Teâla'ya itaat etmemek, boyun eğmemek, karşı gelmek demektir. Müslüman da kâfir de her ikisi de insandır. Her ikisi de Allah'ın ku*ludur. Fakat bu insanlardan birisi, kendini yaratmış bulunan var et*miş olan Sahibini tanıyor, diğeri ise, tanımıyor ve O'na itaat de et*miyor. Bunun içindir ki Allahü Teâla müslümandan razıdır, kâfir'den razı değildir. Müslümana cennet vaad ediyor, kâfire ise, «cehenneme atacağım» diyor.
FARKIN ŞEKLİ
Buradan anlaşılıyor ki müslümanı kâfirden ayıran sadece iki şey*dir. Biri ilim (bilgi) diğeri de amel (bilgiye göre davranış). Yani ilk önce şunu bilmek lâzımdır ki yaratan, mâlik, sahib kimdir? Bu Ya*ratan, ne gibi emirler vermiştir? Ne gibi hükümler koymuştur? Onun rızasını kesb eylemek için ne şekilde davranılacaktır? Nasıl hareket edilecektir. O, hangi işlerden hoşlanır, sever, hangi işleri sevmez Hangilerinden hoşlanmaz? Bu hususlar anlaşıldıktan sonra iki mese*le ortaya çıkar ki, insan oğlu kendi kendisini, sahibinin, malikinin ku*lu ve kölesi kıla. Sahibinin rızası bulunan yoldan yürüye, onun rıza*sı bulunmayan yolu bıraka. Eğer insan oğlunun kalbinde bir istek or*taya çıkarsa ve bu istek Sahib hükmüne aykırı olursa, o zaman bu insan oğlu, kendi isteğini bırakıp sahibinin hükmüne göre davranacak ve işini ona göre ayarlayacak. Kendi isteğine göre değil. Eğer insan oğlu,her hangi bir işin, Sahib tarafından kötüdür diye bildirildiğini düşünürse o da bu işi kötü bilecektir. Yok herhangi bir iş, insan oğlu tarafından kötü bilinirse, ancak Sahib tarafından iyi diye bildirilir bunu iyi bilecektir. Her hangi bir işte insan oğluna zarar gelecek olursa, veya zarar geleceğini düşünürse, fakat Sahib, bu iş her ne şekilde olursa olsun yapılacaktır diye bildirirse, insan oğlu, her çeşit mal ve can zararını sineye çekecek ve o işi de yapacaktır. Başka bir işde de yine İnsan oğlu faydalıdır diye düşünürse, fakat Sahiıb, bunun yapılmamasını emrederse, her ne kadar faide düşünürse düşünülsün, yapılmayacaktır. İster bu işi yapmakla, bütün dünyanın varlığı ve ni*meti insan oğlunun eline geçecek olsa bile, katiyen bu iş yapılmaya*caktır.
İşte müslümanı, Allahü Teâla'nın sevgili kulu, kılan nesne de bu ilim ile bu ameldir. Hak Teâla'nın rahmetine müslümanı müstahak kılan da budur. Hak Teâla'nın müslümana ata kılmış bulunduğu izzet de budur. Kâfir'de böyle bir ilim, böyle bir bilgi olmadığı için de bu ilim ve bilgiye göre amel etmek ve hareketlerini bu bilgi ile ayarlamak da yoktur. Bunun için, kâfir, Allahü Teâla'yı bilmediği ve tanımadığı için, itaat etmez ve boyun eğmez. Bunun için de Hak Teâla kâfiri kendi rahmetinden mahrum kılmıştır.
Şimdi siz kendiniz insafı gözönüne alıp da düşününüz; bir kimse. kalkıp da kendisine müslümanım diyor, fakat bu kimse öyle cahildir ki, kendi Yaratanını, Var edenini, yani Hak Teâla'yı, her hangi bir kâfir kadar tanıyıp biliyorsa, bu adamın kâfirle ne farkı vardır? Bu adam da kâfir kadar itaatsiz kimsedir. Acaba sadece isimle mi müs*lüman kâfirden ayrılır? Yoksa giyim kuşam şekliyle mi? Yemek iç*mekle mi? Bir kimse, kendisine müslüman diyecek, kâfirle bilgi ba*kımından hiç bir farkı olmayacak, kâfirden de efdal olacakmış? He-le Hak Teâla da dünyada ve ahirette bu kimseye rahmetini ve bere*ketini nâzıl kılacaktır? İslâm demek, her hangi bir nesil, yahut da aile veya kardeşlik topluluğunun ismi değildir. Babadan oğula, oğuldan toruna intikal eden nesne de değildir. Mesele, bir Brahmen'in oğlu, her ne olursa olsun, Brahmen olacaktır. Çünkü bu zat Brahmen aile*sinde doğmuş, yüksek zümreye mensup bir ailede ortaya çıktığı için mutlaka yüksek kimse sayılacaktır. Yahut da ayakkabı eskisi diken, eskici birisinin oğlu olan kimse, isterse, dünyanın ilim ve bilgisini el*de etsin hattâ ilim ve amel bakımından da biricik eşsiz kimse olsun aşağılık kimse telâkki edilecek. Çünkü bu zat ayakkabı eskisi tamir eden bir ailede doğmuştur. Aşağılık kimsedir? Bu hususta Hak Teâla (cc), kendi kitabında sarahatle şöyle bildirmiştir:
İşte sizin, Hak Teâla indinde en şerefliniz, en fazla Hak Teâla'nın hükümlerine dikkat edeninizdir. (El-Hucurat Ayet 13)
Yani, Hak Teala indinde en fazla şeref ve fazilet sahibi bulunan kimse, en fazla Hak Teâla'nın emrine daha çok itaat eden kimsedir. Bu gibi kimse Hak Teâla indinde en çok şeref ve onur sahibi kimse*dir. Hazreti İbrahim (as), putperest ailede doğmuşlur. Fakat o, Hak Teâla'yı tanımıştı. Ona ibâdet etmiş kulluk vazifesini yerine ge*tirmişti Bunun için de Hak Teâla, Hazret-i İbrahim'i (as) bü*tün dünya halkına önder kıldı. Hazret-i Nuh'un (as), oğlu bir peygamber ailesinde doğmuştu. Fakat Hak Teâla'yı tanımamıştı. Ta*nıyamamıştı. Bunun için de Hak Teâla, onun peygamber hanedanı peygamber ailesinden olduğunu hesaba katmayarak öyle bir şekilde cezalandırdı ki, onun hadisesi dünya halkı için ibret dersi oldu. Bu*nun için iyi bilmek gerekir ki, Hak Teala indinde insan ile insanın far*kı, ancak ilim ve amel ile ölçülmektedir. Dünyada da ahirette de rah*metin inmesi ancak bu iki nokta için olabilir. Doğru yol gösterilmiş olduktan ve bunu anlamış bulunduktan sonra Hak Teâla'ya itaat et*mek ve boyun bükmek gerekir. Bu vasıl bulunmayan kimseler, isterse isimleri Abdullah olsun, veya Abdurrahman olsun, isterse isimleri Din-yâl olsun, veya Krator-Singn olsun, Hak Teâla indinde hiç bir fark*ları bulunmaz. Bunların her ikisinin de Hak Teâla'nın rahmetinden her hangi bir şekilde nasibleri olamaz. Hak Teâla'nın rahmeti bunların hic birisine de ulaşmaz.
Ey Müslüman kardeşlerim! Her müslüman kendi kendisini şöyle tanır ve bilmek ister ki, müslümanın derecesi ve makamı kâfirden çok yüksek ve çok yücedir. Hak Teâla müslümanı sever, kâfiri ise Hak Teala sevmez. Hak Teâla müslûmanı bağışlayacaktır, kâfiri ise bağışlamayacaktır. Müslümanın yeri cennet olacaktır, kâfirin yeri cehennem. Şimdi, ben şunu anlatmak isterim ki, sizler düşünseniz ve şunu da anlayasınız ki, müslüman ile kâfir arasında bu fark niçin bu*lunmaktadır? Kâfir de Adem evlâdı değil midir? O da sizin gibi, Âdem neslinden gelmiştir. O da sizin gibi insandır. Onun da sizin olduğu gi*bi elleri ayaklan vardır. Onun da gözleri kulakları vardır. O da sizin gibi havayı teneffüs eder. O da sizin gibi su içer. O da sizin doğdu*ğunuz gibi doğmuş, sizin öldüğünüz gibi ölmektedir. Hak Teâla sizi yaratmış olduğu gibi, onu da yaratmıştır. Böyle olunca neden kâfirle müslümanın arasında fark olsun? Niçin siz bu kadar yüksek olasınız da kâfir bu kadar alçak ola? Niçin siz cennete gidesiniz de kâfir ce*henneme gide? Bunlara sebeb nedir?
ACABA, SADECE İSİM FARKI MI VAR?
Bu meseleyi biraz düşünmek gerek. İnsanın başka bir insanla bu kadar büyük farkı olması, sadece şu değildir ki, mesele sizin İs*miniz Abdullah yahut da Abdurrahman yahut bunlara benzeyen diğer isimlerdir de, öteki insanın adı, Din-Diyâl. veya Kratar-Sinkh, veya Robertson gibi isimlerdir. Ya da siz sünnet olmüş kimsesiniz de, öte*ki kimse sünnet olmamışlır. Veya siz et yersiniz, öteki adam et yemez. Bütün insanları yaratmış bulunan Hak Teâla bütün insanların «Rabb»ı-dır. Geçim verenidir, besleyenidir, esirgeyen ve koruyucudur. Hiç böyle şey olur mu, zulüm olmaz mı, bu Hak Teâla, kendi kullarını, ufak telek hususlar için, niçin bir birlerinden farklı görsün? Küçücük bir mesele için bir kulunu cennete, diğer kulunu da cehenneme gönder*sin..
ASIL FARK İSLÂM İLE KÜFR
Mesele böyle olmayınca şimdi düşünmek gerekir ki, bu iki kul arasında asıl fark nedir. Niçin biri yüksek diğeri alçak? Bunun da bir tek cevabı vardır: Burada asıl fark, İslâm ile Küfr farkıdır. İslâm de*mek, Hak Teâla'ya itaat etmek, boyun eğmek demektir. Küfr ise, Hak Teâla'ya itaat etmemek, boyun eğmemek, karşı gelmek demektir. Müslüman da kâfir de her ikisi de insandır. Her ikisi de Allah'ın ku*ludur. Fakat bu insanlardan birisi, kendini yaratmış bulunan var et*miş olan Sahibini tanıyor, diğeri ise, tanımıyor ve O'na itaat de et*miyor. Bunun içindir ki Allahü Teâla müslümandan razıdır, kâfir'den razı değildir. Müslümana cennet vaad ediyor, kâfire ise, «cehenneme atacağım» diyor.
FARKIN ŞEKLİ
Buradan anlaşılıyor ki müslümanı kâfirden ayıran sadece iki şey*dir. Biri ilim (bilgi) diğeri de amel (bilgiye göre davranış). Yani ilk önce şunu bilmek lâzımdır ki yaratan, mâlik, sahib kimdir? Bu Ya*ratan, ne gibi emirler vermiştir? Ne gibi hükümler koymuştur? Onun rızasını kesb eylemek için ne şekilde davranılacaktır? Nasıl hareket edilecektir. O, hangi işlerden hoşlanır, sever, hangi işleri sevmez Hangilerinden hoşlanmaz? Bu hususlar anlaşıldıktan sonra iki mese*le ortaya çıkar ki, insan oğlu kendi kendisini, sahibinin, malikinin ku*lu ve kölesi kıla. Sahibinin rızası bulunan yoldan yürüye, onun rıza*sı bulunmayan yolu bıraka. Eğer insan oğlunun kalbinde bir istek or*taya çıkarsa ve bu istek Sahib hükmüne aykırı olursa, o zaman bu insan oğlu, kendi isteğini bırakıp sahibinin hükmüne göre davranacak ve işini ona göre ayarlayacak. Kendi isteğine göre değil. Eğer insan oğlu,her hangi bir işin, Sahib tarafından kötüdür diye bildirildiğini düşünürse o da bu işi kötü bilecektir. Yok herhangi bir iş, insan oğlu tarafından kötü bilinirse, ancak Sahib tarafından iyi diye bildirilir bunu iyi bilecektir. Her hangi bir işte insan oğluna zarar gelecek olursa, veya zarar geleceğini düşünürse, fakat Sahib, bu iş her ne şekilde olursa olsun yapılacaktır diye bildirirse, insan oğlu, her çeşit mal ve can zararını sineye çekecek ve o işi de yapacaktır. Başka bir işde de yine İnsan oğlu faydalıdır diye düşünürse, fakat Sahiıb, bunun yapılmamasını emrederse, her ne kadar faide düşünürse düşünülsün, yapılmayacaktır. İster bu işi yapmakla, bütün dünyanın varlığı ve ni*meti insan oğlunun eline geçecek olsa bile, katiyen bu iş yapılmaya*caktır.
İşte müslümanı, Allahü Teâla'nın sevgili kulu, kılan nesne de bu ilim ile bu ameldir. Hak Teâla'nın rahmetine müslümanı müstahak kılan da budur. Hak Teâla'nın müslümana ata kılmış bulunduğu izzet de budur. Kâfir'de böyle bir ilim, böyle bir bilgi olmadığı için de bu ilim ve bilgiye göre amel etmek ve hareketlerini bu bilgi ile ayarlamak da yoktur. Bunun için, kâfir, Allahü Teâla'yı bilmediği ve tanımadığı için, itaat etmez ve boyun eğmez. Bunun için de Hak Teâla kâfiri kendi rahmetinden mahrum kılmıştır.
Şimdi siz kendiniz insafı gözönüne alıp da düşününüz; bir kimse. kalkıp da kendisine müslümanım diyor, fakat bu kimse öyle cahildir ki, kendi Yaratanını, Var edenini, yani Hak Teâla'yı, her hangi bir kâfir kadar tanıyıp biliyorsa, bu adamın kâfirle ne farkı vardır? Bu adam da kâfir kadar itaatsiz kimsedir. Acaba sadece isimle mi müs*lüman kâfirden ayrılır? Yoksa giyim kuşam şekliyle mi? Yemek iç*mekle mi? Bir kimse, kendisine müslüman diyecek, kâfirle bilgi ba*kımından hiç bir farkı olmayacak, kâfirden de efdal olacakmış? He-le Hak Teâla da dünyada ve ahirette bu kimseye rahmetini ve bere*ketini nâzıl kılacaktır? İslâm demek, her hangi bir nesil, yahut da aile veya kardeşlik topluluğunun ismi değildir. Babadan oğula, oğuldan toruna intikal eden nesne de değildir. Mesele, bir Brahmen'in oğlu, her ne olursa olsun, Brahmen olacaktır. Çünkü bu zat Brahmen aile*sinde doğmuş, yüksek zümreye mensup bir ailede ortaya çıktığı için mutlaka yüksek kimse sayılacaktır. Yahut da ayakkabı eskisi diken, eskici birisinin oğlu olan kimse, isterse, dünyanın ilim ve bilgisini el*de etsin hattâ ilim ve amel bakımından da biricik eşsiz kimse olsun aşağılık kimse telâkki edilecek. Çünkü bu zat ayakkabı eskisi tamir eden bir ailede doğmuştur. Aşağılık kimsedir? Bu hususta Hak Teâla (cc), kendi kitabında sarahatle şöyle bildirmiştir:
İşte sizin, Hak Teâla indinde en şerefliniz, en fazla Hak Teâla'nın hükümlerine dikkat edeninizdir. (El-Hucurat Ayet 13)
Yani, Hak Teala indinde en fazla şeref ve fazilet sahibi bulunan kimse, en fazla Hak Teâla'nın emrine daha çok itaat eden kimsedir. Bu gibi kimse Hak Teâla indinde en çok şeref ve onur sahibi kimse*dir. Hazreti İbrahim (as), putperest ailede doğmuşlur. Fakat o, Hak Teâla'yı tanımıştı. Ona ibâdet etmiş kulluk vazifesini yerine ge*tirmişti Bunun için de Hak Teâla, Hazret-i İbrahim'i (as) bü*tün dünya halkına önder kıldı. Hazret-i Nuh'un (as), oğlu bir peygamber ailesinde doğmuştu. Fakat Hak Teâla'yı tanımamıştı. Ta*nıyamamıştı. Bunun için de Hak Teâla, onun peygamber hanedanı peygamber ailesinden olduğunu hesaba katmayarak öyle bir şekilde cezalandırdı ki, onun hadisesi dünya halkı için ibret dersi oldu. Bu*nun için iyi bilmek gerekir ki, Hak Teala indinde insan ile insanın far*kı, ancak ilim ve amel ile ölçülmektedir. Dünyada da ahirette de rah*metin inmesi ancak bu iki nokta için olabilir. Doğru yol gösterilmiş olduktan ve bunu anlamış bulunduktan sonra Hak Teâla'ya itaat et*mek ve boyun bükmek gerekir. Bu vasıl bulunmayan kimseler, isterse isimleri Abdullah olsun, veya Abdurrahman olsun, isterse isimleri Din-yâl olsun, veya Krator-Singn olsun, Hak Teâla indinde hiç bir fark*ları bulunmaz. Bunların her ikisinin de Hak Teâla'nın rahmetinden her hangi bir şekilde nasibleri olamaz. Hak Teâla'nın rahmeti bunların hic birisine de ulaşmaz.