Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Müminin üç kalesi

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Kabil Tüm Katillerin Ortağıdır

Âdem (Aleyhisselam)'ın oğulları Kâbil ve Habil arasında anlaşmazlık çıktı. Kâbil kardeşine; “Ben seni öldüreceğim” deyince, Habil dedi ki;
“Allah-u Zülcelal'e karşı olan korkumdan dolayı sana elimi kaldırmaya dahi cüretim yok. Sen beni öldürsen de ben sana elimi kaldırmam.”

Tabii burada Habil mazlum oldu, Kâbil de zalim oldu. Bu yüzden kıyamete kadar ne kadar katil varsa, Kâbil bunların hepsinin günahına ortaktır. -Allah muhafaza- Çünkü çok kötü bir yolun açılmasına vesile olmuştur. Kim bu yoldan giderse, Kâbil onun günahına ortaktır. Her kim de iyi bir yol açar veya açılmış olan iyi bir yolun arkasından devam ederse, o yolu açanların sevabına ortaktır.

İnsan nasıl düşmana karşı siper alıyor veya ondan kurtulamayınca bir kalenin içine girip kendisini muhafaza ediyorsa, aynı şekilde en büyük düşmanı olan şeytana karşı, sığınabileceği üç tane kalesi vardır. Ben kendimi şeytana karşı bu kalelere sığınarak muhafaza ediyorum.

Müminin Üç Kalesi

1- ‘La ilahe illallah’ kelime-i tevhididir.
İnsan bu kelime-i tevhid zikri ile meşgul olduğu müddetçe, şeytan ona yaklaşamaz.

Peki, size soruyorum? Zahiri olarak bir düşmanın, elindeki silaha mermi koyup sizi vurmak için karşınızda dursa, ona karşı herhangi bir tedbir almayacak mısınız? İşte şeytanın da insana karşı olan düşmanlığı böyledir. Her saniye başımızda durur ve bizden hiç ayrılmaz. Uyurken dahi başımızdadır. Daima bize zarar vermek için uyanıktır. Biz uyuduğumuz zaman, sabah namazına ve gece namazına kalkmamamız için kaç boğumla bizi bağladığını biliyor musunuz?

Onun için devamlı olarak Allah-u Zülcelal’in zikri ile meşgul olduğumuz zaman, düşmanımıza karşı silahımız dolu olarak bekliyoruz demektir.

Görünen düşmanlarımıza karşı nasıl silahlarımızı kuşanıp, kaleye sığınıyorsak, görünmeyen düşmanımız olan şeytana karşı da 'La ilahe illallah' kalesine sığınmamız lazımdır. Böylece kendimizi şeytandan muhafaza etmiş oluruz.

2- Allah-u Zülcelal'in evi olan camilere girmek de şeytana karşı bir kaledir. Allah-u Zülcelal'in evi merhamet yeridir. Allah-u Zülcelal'in rahmeti devamlı olarak camiye yağmaktadır.

3- Allah-u Zülcelal'in kelamı olan Kur'an-ı Azimüşşanı okumak da şeytana karşı bir kaledir. Allah-u Zülcelâl bu üç şeyi insanlara, şeytana karşı sığınılacak bir kale olarak vermiştir. Bu kalelerin içine girip düşmanımıza karşı kendimizi korumamız lazımdır.

Allah-u Zülcelal’in bize karşı nasıl olduğunu idrak edemiyoruz. Eğer idrak edebilseydik, kendimizi öyle güzel bir şekilde O'na teslim ederdik ki; O her şeyimize kâfi gelecekti.

Sahabe’nin Kurtuluş Reçetesi

Hz. Ali (ra)'den rivayet olunan bir makalede buyuruluyor ki; “Biz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in zamanında birbirimize şöyle üç tavsiyede bulunurduk. Bu üç şeyi yazarak, Allah rızası için birbirimize dağıtıyorduk. Bu üç şeyin yapılması o kadar mühimdi ki, unutmamak için yazıp dağıtarak, birbirimize daima hatırlatıyorduk. (Bunlar şöyleydi:)

1- Kim ahireti için (salih) amel yaparsa, Allah onun dünyasına ve dininin emrine (işlerine) kâfidir.

İnsan salih amelleri ancak kendisi için yapar, ebed'ül-ebed baki olan ahiret hayatını bununla kurtarmış olur. Yoksa amel yapmadığı zaman Allah-u Zülcelal'e bir zarar veremeyeceği gibi, amel yaparak da O’na bir kâr sağlayamaz.

2- Kim kalbini (ruhunu, sırrını) Allah'a karşı temiz yaparsa, Allah da onun zahiri azalarını ıslah eder.

Nasıl ki bir arabanın motoru ve direksiyonu sağlam olunca, arabanın kasası da sağlam olur ve direksiyonun çevirdiği yöne doğru gidiyorsa; insanın kalbi de sağlam olduğu zaman, diğer azaları da Allah-u Zülcelal'in emirleri doğrultusunda hareket edecektir.
Her kim Allah-u Zülcelal'e karşı kalbini, ruhunu sadık, doğru ve ihlâslı yaparsa, Allah-u Zülcelâl de onun zahiri azalarını bir anda düzeltir. Bunu yapmak Allah-u Zülcelal'in yanında çok kolay bir iştir. Ama bizim de düzelme isteğimizde samimi, sadık ve doğru olduğumuzu Allah-u Zülcelal'e göstermemiz lazımdır.

Allah-u Zülcelâl de bizim bu halimizi gördüğü zaman; “Hakikaten kulum, benden istediğini verinceye kadar onun kalbini, ruhunu düzeltinceye kadar benim dergâhımdan ayrılmıyor” diyecektir. Ve bizim kalbimizi, ruhumuzu düzelteceği gibi, zahiri azalarımızı da razı olacağı şekilde düzeltecektir.

3- Kim, kendisi ile Allah-u Zülcelal'in arasını düzeltirse, Allah-u Zülcelâl de onunla diğer kullarının arasını düzeltir. Böyle olunca da o kimse, hiçbir kimseyle kavgaya, mücadeleye girmeyecektir.

Demek ki biz Allah-u Zülcelâl ile dost olursak, insanlar da bizimle dost olur. İbadetimizde, zikrimizde ve diğer amellerimizde daha gayretli olmamız lazımdır. Salih ameller işlemekte daha fazla gayret etmemiz lazımdır.

Zikir Kuvvettir

İnsan ibadet ve zikir yaptığı zaman çok kuvvetli olur. Ama ibadet ve zikirden geri kaldığı zaman, vücudu çok daha gevşek ve tembel olur. Hz. Fatıma (radıyallahu anha) bir gün Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den bir hizmetçi istedi.

Çünkü onların zamanında şimdiki büyük değirmenler yoktu. Arpa ve buğdayları kendileri küçük değirmenlerde öğütüp un yapıyorlardı. O küçük değirmenler elle çalışıyordu. Hz. Fatıma da değirmeni kendisi tek başına çevirdiği için çok yoruluyordu. Onun için değirmen çevirirken kendisine yardımcı olması için bir hizmetçi istemişti.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona hizmetçi vermedi. Ama "Subhanellahi velhamdulillahi ve lailahe illalahu vallahu ekber" bunlar senin için daha hayırlıdır dedi. Bunları yap, kuvvet bulur ve değirmeni tek başına çevirebilirsin, manasında bu zikri Hz. Fatıma’ya yapmasını söyledi.

Allah-u Zülcelal’in zikri, ibadeti, insana dünyada güç kuvvet verdiği gibi, ahirette de Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmasına sebep olur. Hakikaten insan biraz düşündüğü zaman, ne kadar yaramaz ve anlayışsız hareket ettiğini ortaya çıkarabilir.

R869402.jpg


İbadetlere Ne Zaman Vakit Ayıracaksın?

Bir haberde rivayet olunmuştur ki; Allah-u Zülcelâl şöyle buyurmuştur; "Ey kulum! Ben sana dünyayı verdiğim zaman, sen hep dünya ile meşgul olup beni terk ediyorsun. Dünyayı vermediğim zaman da, bir şeyler elde etmek için yine dünyaya talip oluyorsun. Peki, sen ne zaman benim ibadetim için vakit ayırıp bana ibadet yapacaksın?”

Ne kadar da doğrudur. Hakikaten de zengin olduğumuzda hep dünya ile meşgul olup Allah-u Zülcelal'e ibadet yapmayı terk ediyoruz. Fakir olduğumuz zaman da bir şeyimiz yoktur, çalışmamız lazımdır diyerek, yine Allah-u Zülcelal'e ibadet yapmayı terk ediyoruz. O'nun ibadetini yapmıyoruz.

Ama insan ya fakir olur ya da zengin olur. Biz her iki durumda da çeşitli bahanelerle Allah-u Zülcelal'e ibadet etmeyi terk ediyoruz. İşte o zaman Allah-u Zülcelâl yine buyuruyor ki; "Ey kulum! Ne zaman boş kalıp bana ibadet yapacaksın?"

O'nun bu hitabına cevabımız sükût etmektir. Ama asıl cevabımız şu olmalıdır: "Ey nefsim! Allah-u Zülcelâl sana dünyalık verdiği için zengin oldun. Ama yine bir bahane bulup eğer ibadet yapmıyorsun. Aç kalsa bile, kendi kendine, İsa (Aleyhisselam) derelere girip ot topluyor ve bu otlarla besleniyordu” diyerek herhangi bir şeyle karnını doyurabilir.

Esasen yaramaz olan insan değil, onun nefsidir. Nefis, ne fakirken ne de zengin iken ibadet yapmaya yanaşmaz. Onun için insan devamlı olarak nefsine hitap edip onu ibadete zorlamalıdır.

Çünkü eğer zengin olursa, Allah-u Zülcelâl kıyamet günü; “Hz. Süleyman'dan daha mı zengindin?” Fakir olursa; “Hz. İsa’dan daha mı fakirdin?” Hasta olsa; “Hz. Eyüp'ten daha mı hastaydın?” diyecektir. Onun için hiçbir bahaneye sarılmadan Allah-u Zülcelal'e karşı ibadetlerimizi yapmamız lazımdır.

Hiçbir zaman; "Benim kalbim öldü. Ölü olan kalbim bundan sonra dirilmez" demememiz lazımdır. Allah-u Zülcelâl Hayy ve Kayyumdur. O'nun zikriyle ölü olan kalp ihya olur, dirilir. Çünkü zikir manevi insanın gıdasıdır. Nasıl ki yemek, su, uyku vücudun gıdası ise, zikir de insanın manevi gıdasıdır. Dikkat edersek, Allah-u Zülcelâl ile huzurlu olduğumuz zaman maneviyatımızın, imanımızın nasıl nurlandığını ve parladığını görebiliriz.

Ama vaktimizin çoğunu gaflet içerisinde geçirdiğimiz için maneviyatımız aynı duman gibi bulanık olur. Nasıl ki bir insan aç kaldığı zaman zayıflayıp güçten düşüyorsa; vakti gafletle geçirmek de insanı manevi olarak o şekilde tahrip etmektedir. Allah-u Zülcelal'in zikrini, ibadetini yaptığı zaman aynı kuvvetli bir yemek yemiş insan gibi; insan manevi olarak güç kuvvet kazanır.

Allah-u Zülcelâl hepimize razı olacağı salih ameller nasib etsin.
Sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin nebiyyi'l ummiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellem.

İLİM MECLİSİNDEN SOHBETLER
 
Üst Alt