Konumuz: İslâmdan kopan kavramlardan mümin olmak.
Bizim âlimlerimiz her kelimeyi lûgat mânâsından hareketle mânâlandırmışlardır. İşte problem buradan kaynaklanıyor. Mümin kelimesi îmân kelimesinden gelir. Îmân; inanmak, inanç demektir. Mümin de inanan ya da inancın sahibi demektir ki her ikisi de aynı mânâya gelir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
40/MUMİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, müminlerdir. Onlar, cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacaklardır .
Acaba bu âyet-i kerimede: Kim Allaha inanırsa, o mutlaka mümindir, Allahın cennetine girer. diye mi buyurulmaktadır? Acaba öyle mi? Allaha inanan, Allahın cennetine girer mi? Onlar öyle söylüyorlar ama Allahû Tealâ öyle söylemiyor.
Kurân-ı Kerimde iki nevi mümin vardır:
<!--[if !supportLists]-->1- Takva sahibi olan müminler<!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->2- Takva sahibi olmayan müminler<!--[endif]-->
Mümin kelimesi birkaç şekilde kullanılmıştır. Bu kelimelerden bir tanesi âmenû olmaktır. Ellezine âmenû; Onlar ki âmenûdurlar; yani inanırlar. Allaha îmân ederler, inanırlar. anlamındadır. Bir diğer kelime yumindir. Yumin billâhi; Allaha îmân etmek, Allaha inanmak. demektir.
Allahû Tealâ inananların bir muhtevasını şöyle açıklamaktadır:
10/YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allahın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allaha ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
10/YUNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allahın sözü değişmez. İşte o, fevz-ül azîmdir.
O Allahın evliyası var ya, onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar. Onlar âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır. Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.
Allahın evliyası kimdir? Evliyalık müessesesi Allaha ulaşmayı dilemekle başlar. Allaha ulaşmayı dileyen müminler gerçek müminlerdir. Öyleyse bir Allaha inanan müminler vardır fakat Allaha ulaşmayı dilememişlerdir. Onlar Mumin Suresinin 40. âyet-i kerimesindeki cennete gireceklerin arasında yoktur.
Allaha inananlardan her kim Allaha ulaşmayı dilerse, o hakikî mümin olur. Allahû Tealâ hakikî müminlerden bahsetmektedir. Sadece inananlardan Allaha ulaşmayı dileyenler, hakikî müminlerdir. Yunus Suresinin 62, 63, 64. âyet-i kerimelerinde âmenû kelimesi geçmektedir. Ellezine âmenû ve kanu yettekun; Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır. Onlar, Allaha inanırlar ama inançları, onları Allaha ulaşmayı dilemeye vasıl etmiş ve Allaha ulaşmayı dileyen müminlerden olmuşlardır.
Allaha sonsuz hamd ve şükrederiz ki her konuda Allahû Tealâ doğrularla eğrileri birbirinden ayırmıştır. Kurân-ı Kerimde âmenû kelimesinin kullanılmasında iki ayrı cephe görüyoruz. Yunus Suresinin 62, 63, 64. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki: Ellezine âmenû ve kanu yettekun; Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır; âmenû olanlardan öyleleri ki bunlar takva sahibi oldular.
Takva ne zaman başlar? Allaha yöneldiğimiz zaman başlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
Ona (Allaha) yönelin (Allaha ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allahû Tealâ Allaha yönel. diyor. Yani Ölmeden evvel ruhunu Allaha ulaştırmayı dile. Bu, Allaha yönelmektir. Ve Ona, Allaha karşı takva sahibi ol. O kişi eğer Allaha ulaşmayı dilemezse, Allaha yönelmezse, takva sahibi olamaz. Sadece Allaha yöneldiği takdirde takva sahibi olur. Demek ki inananlardan her kim Allaha yönelirse o zaman takva sahibi olur. Münîb olursa, Allaha ulaşmayı dilerse takva sahibi olur.
Takva sahibi olmayan fakat Allaha inanan birisi Allahın cennetine giremez. Onun takva sahibi olabilmesi ise mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlıdır. Rum Suresinin devamına bakalım, tekrar aynı noktaya geri döneceğiz: Allaha ulaşmaya yönel, Allaha yönel ve böylece Allaha karşı takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.
Şirkle Allaha ulaşmayı dilemenin ne alâkası var? mı diyorsunuz? Şirk ve Allaha ulaşmayı dileme, birinci derecede illiyet rabıtası olan iki kelimedir. Kim Allaha ulaşmayı dilemezse o kişi şirktedir. Kim Allaha ulaşmayı dilerse o kişi şirkte değildir. Kim Allaha münîb olursa şirkte değildir. Kişi münîb olmazsa hem takva sahibi değildir hem de şirktedir. Münîb olmayan kişi takva sahibi olamaz. Münîb olmayan, Allaha ulaşmayı dilemeyen kişi şirkten yakasını kurtaramaz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Allahû Tealâ Şura Suresinde de dînde fırkalara ayrılmamak gerektiğini ifade etmektedir.
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ tedûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuha vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın. diye Hz. İbrâhîme, Hz. Musaya ve Hz. İsaya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allaha ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve Ona yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allahû Tealâ buyuruyor ki: Habibim, Hz. Nuha, Hz. İbrâhîme, Hz. Musaya ve Hz. İsaya verdiğimiz şeriatı, dîni kıyamda tutun ve dînde fırkalara ayrılmayın diye sana da vahyetmek suretiyle size de şeriat kıldık. Bu şeriatın esası fırkalara ayrılmamak ve dîni ayakta tutmaktır. Görüyoruz ki insanlar fırkalara ayrılıyorlar ve bu fırkalardan sadece bir tanesi Allaha ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu fırkadır.
Allaha mülâki olmak, Allaha münîb olmak, ölmeden evvel ruhu Allaha ulaştırmayı dilemek, âmenû olmak, bunların dördü de aynı mânâya gelir. Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi âmenûdur, Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi münîbdir, Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi mümindir.
Müminlerin arasından kurtuluşa ulaşacak olanlar, cennete girecek olanlar vardır. Allaha inandığı için mümin olarak ifade edilen ama cennete giremeyecek olanlar da vardır. Dînlerinde fırkalara ayrılanlar, Allaha ulaşmayı dilemeyen 72 fırkayı oluşturanlardır. 73. fırka da bunların her birinin içindeki küçük gruplar, 72 fırkaya dağılmış vaziyettedir. İşte onlar Allaha ulaşmayı dileyenlerdir. Onlar, münîb olanlar, Allaha ulaşmayı dileyen hakikî müminlerdir; Allaha ulaşmayı dileyen gerçek müminler, takva sahibi olan müminlerdir.
Burada ne gördük? 73 tane fırkadan 72si mümin değildir, sadece bir tek fırka müminler fırkasıdır. Gerçek mi? Gelin gerçek olup olmadığını beraberce araştıralım. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece müminleri oluşturan bir fırka (Allaha ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Rum-32 de, Sebe-20 de fırkalara ayrılanlardan söz edilmektedir. Her ikisi de fırkalara ayrılmışlardır. Rum-31de fırkalara ayrılanlardan kurtulan sadece bir tanesidir. 73 fırkadan 72si fırkalara ayrılmıştır; onlar münîb olmayanlar, Allaha ulaşmayı dilemeyenlerdir. Bir tek fırka münîb olanlardır. Onlar hem takva sahibi, hem de münîbdir.
Takva sahipliğinin başladığı nokta âmenû olma noktasıdır. Şimdi Sebe-20ye bakıyoruz; bir tek fırka müminleri oluşturmaktadır. Geri kalan 72 fırka mümin olmayanların oluşturduğu fırkalardır. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde, şeytanın kullarının müminleri oluşturan bir tek fırkanın dışındaki bütün fırkalar olduğu anlatılmaktadır. Bu âyet-i kerime indiği zaman sahâbe Peygamber Efendimiz (SAV.)e soruyor:
- Ey Allahın Resûlü kaç tane fırka?
Peygamber Efendimiz (S.A.V.):
- 73, diyor.
- Peki bunların arasından gerçekten bir tek fırka mı kurtulacak?
- Evet, bir tek fırka.
- İsimleri ne?
- İsimleri Fırka-i Naciye.
Fırka-i Naciyenin içindekiler kurtuluşa ulaşacak olanlardır. Zaten naciye, necat; kurtuluş demektir. Fırka-i Naciye; kurtuluş fırkası, kurtuluşa ulaşanların oluşturduğu fırka demektir.
Ne gördük? Sebe-20deki bütün fırkalar kâfirlerdir. Bir tek fırkada olanlar müminlerdir. Rum-32deki bütün fırkalar, şirktedir yalnız Allaha ulaşmayı dileyenlerin fırkası şirkte değildir. Birinde fırkalar şirkte olanlar ve olmayanlar diye ayrılmış, ikincisinde mümin olanlar ve olmayanlar diye ayrılmıştır. Mümin olanlar bir tek fırkayı oluşturur, mümin olmayanlar 72 tane fırkayı oluşturur. Şeytana tâbî olanlar, küfürde olanlardır. Allahû Tealâ: Bir tek fırka hariç hepsi şeytana kul oldular. diyor.
Bizim âlimlerimiz her kelimeyi lûgat mânâsından hareketle mânâlandırmışlardır. İşte problem buradan kaynaklanıyor. Mümin kelimesi îmân kelimesinden gelir. Îmân; inanmak, inanç demektir. Mümin de inanan ya da inancın sahibi demektir ki her ikisi de aynı mânâya gelir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
40/MUMİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, müminlerdir. Onlar, cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacaklardır .
Acaba bu âyet-i kerimede: Kim Allaha inanırsa, o mutlaka mümindir, Allahın cennetine girer. diye mi buyurulmaktadır? Acaba öyle mi? Allaha inanan, Allahın cennetine girer mi? Onlar öyle söylüyorlar ama Allahû Tealâ öyle söylemiyor.
Kurân-ı Kerimde iki nevi mümin vardır:
<!--[if !supportLists]-->1- Takva sahibi olan müminler<!--[endif]-->
<!--[if !supportLists]-->2- Takva sahibi olmayan müminler<!--[endif]-->
Mümin kelimesi birkaç şekilde kullanılmıştır. Bu kelimelerden bir tanesi âmenû olmaktır. Ellezine âmenû; Onlar ki âmenûdurlar; yani inanırlar. Allaha îmân ederler, inanırlar. anlamındadır. Bir diğer kelime yumindir. Yumin billâhi; Allaha îmân etmek, Allaha inanmak. demektir.
Allahû Tealâ inananların bir muhtevasını şöyle açıklamaktadır:
10/YUNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allahın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allaha ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
10/YUNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allahın sözü değişmez. İşte o, fevz-ül azîmdir.
O Allahın evliyası var ya, onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar. Onlar âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır. Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.
Allahın evliyası kimdir? Evliyalık müessesesi Allaha ulaşmayı dilemekle başlar. Allaha ulaşmayı dileyen müminler gerçek müminlerdir. Öyleyse bir Allaha inanan müminler vardır fakat Allaha ulaşmayı dilememişlerdir. Onlar Mumin Suresinin 40. âyet-i kerimesindeki cennete gireceklerin arasında yoktur.
Allaha inananlardan her kim Allaha ulaşmayı dilerse, o hakikî mümin olur. Allahû Tealâ hakikî müminlerden bahsetmektedir. Sadece inananlardan Allaha ulaşmayı dileyenler, hakikî müminlerdir. Yunus Suresinin 62, 63, 64. âyet-i kerimelerinde âmenû kelimesi geçmektedir. Ellezine âmenû ve kanu yettekun; Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır. Onlar, Allaha inanırlar ama inançları, onları Allaha ulaşmayı dilemeye vasıl etmiş ve Allaha ulaşmayı dileyen müminlerden olmuşlardır.
Allaha sonsuz hamd ve şükrederiz ki her konuda Allahû Tealâ doğrularla eğrileri birbirinden ayırmıştır. Kurân-ı Kerimde âmenû kelimesinin kullanılmasında iki ayrı cephe görüyoruz. Yunus Suresinin 62, 63, 64. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki: Ellezine âmenû ve kanu yettekun; Onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır; âmenû olanlardan öyleleri ki bunlar takva sahibi oldular.
Takva ne zaman başlar? Allaha yöneldiğimiz zaman başlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
Ona (Allaha) yönelin (Allaha ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allahû Tealâ Allaha yönel. diyor. Yani Ölmeden evvel ruhunu Allaha ulaştırmayı dile. Bu, Allaha yönelmektir. Ve Ona, Allaha karşı takva sahibi ol. O kişi eğer Allaha ulaşmayı dilemezse, Allaha yönelmezse, takva sahibi olamaz. Sadece Allaha yöneldiği takdirde takva sahibi olur. Demek ki inananlardan her kim Allaha yönelirse o zaman takva sahibi olur. Münîb olursa, Allaha ulaşmayı dilerse takva sahibi olur.
Takva sahibi olmayan fakat Allaha inanan birisi Allahın cennetine giremez. Onun takva sahibi olabilmesi ise mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlıdır. Rum Suresinin devamına bakalım, tekrar aynı noktaya geri döneceğiz: Allaha ulaşmaya yönel, Allaha yönel ve böylece Allaha karşı takva sahibi ol ve namaz kıl ve müşriklerden olma.
Şirkle Allaha ulaşmayı dilemenin ne alâkası var? mı diyorsunuz? Şirk ve Allaha ulaşmayı dileme, birinci derecede illiyet rabıtası olan iki kelimedir. Kim Allaha ulaşmayı dilemezse o kişi şirktedir. Kim Allaha ulaşmayı dilerse o kişi şirkte değildir. Kim Allaha münîb olursa şirkte değildir. Kişi münîb olmazsa hem takva sahibi değildir hem de şirktedir. Münîb olmayan kişi takva sahibi olamaz. Münîb olmayan, Allaha ulaşmayı dilemeyen kişi şirkten yakasını kurtaramaz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Allahû Tealâ Şura Suresinde de dînde fırkalara ayrılmamak gerektiğini ifade etmektedir.
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ tedûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuha vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın. diye Hz. İbrâhîme, Hz. Musaya ve Hz. İsaya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allaha ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve Ona yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allahû Tealâ buyuruyor ki: Habibim, Hz. Nuha, Hz. İbrâhîme, Hz. Musaya ve Hz. İsaya verdiğimiz şeriatı, dîni kıyamda tutun ve dînde fırkalara ayrılmayın diye sana da vahyetmek suretiyle size de şeriat kıldık. Bu şeriatın esası fırkalara ayrılmamak ve dîni ayakta tutmaktır. Görüyoruz ki insanlar fırkalara ayrılıyorlar ve bu fırkalardan sadece bir tanesi Allaha ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu fırkadır.
Allaha mülâki olmak, Allaha münîb olmak, ölmeden evvel ruhu Allaha ulaştırmayı dilemek, âmenû olmak, bunların dördü de aynı mânâya gelir. Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi âmenûdur, Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi münîbdir, Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi mümindir.
Müminlerin arasından kurtuluşa ulaşacak olanlar, cennete girecek olanlar vardır. Allaha inandığı için mümin olarak ifade edilen ama cennete giremeyecek olanlar da vardır. Dînlerinde fırkalara ayrılanlar, Allaha ulaşmayı dilemeyen 72 fırkayı oluşturanlardır. 73. fırka da bunların her birinin içindeki küçük gruplar, 72 fırkaya dağılmış vaziyettedir. İşte onlar Allaha ulaşmayı dileyenlerdir. Onlar, münîb olanlar, Allaha ulaşmayı dileyen hakikî müminlerdir; Allaha ulaşmayı dileyen gerçek müminler, takva sahibi olan müminlerdir.
Burada ne gördük? 73 tane fırkadan 72si mümin değildir, sadece bir tek fırka müminler fırkasıdır. Gerçek mi? Gelin gerçek olup olmadığını beraberce araştıralım. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece müminleri oluşturan bir fırka (Allaha ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Rum-32 de, Sebe-20 de fırkalara ayrılanlardan söz edilmektedir. Her ikisi de fırkalara ayrılmışlardır. Rum-31de fırkalara ayrılanlardan kurtulan sadece bir tanesidir. 73 fırkadan 72si fırkalara ayrılmıştır; onlar münîb olmayanlar, Allaha ulaşmayı dilemeyenlerdir. Bir tek fırka münîb olanlardır. Onlar hem takva sahibi, hem de münîbdir.
Takva sahipliğinin başladığı nokta âmenû olma noktasıdır. Şimdi Sebe-20ye bakıyoruz; bir tek fırka müminleri oluşturmaktadır. Geri kalan 72 fırka mümin olmayanların oluşturduğu fırkalardır. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde, şeytanın kullarının müminleri oluşturan bir tek fırkanın dışındaki bütün fırkalar olduğu anlatılmaktadır. Bu âyet-i kerime indiği zaman sahâbe Peygamber Efendimiz (SAV.)e soruyor:
- Ey Allahın Resûlü kaç tane fırka?
Peygamber Efendimiz (S.A.V.):
- 73, diyor.
- Peki bunların arasından gerçekten bir tek fırka mı kurtulacak?
- Evet, bir tek fırka.
- İsimleri ne?
- İsimleri Fırka-i Naciye.
Fırka-i Naciyenin içindekiler kurtuluşa ulaşacak olanlardır. Zaten naciye, necat; kurtuluş demektir. Fırka-i Naciye; kurtuluş fırkası, kurtuluşa ulaşanların oluşturduğu fırka demektir.
Ne gördük? Sebe-20deki bütün fırkalar kâfirlerdir. Bir tek fırkada olanlar müminlerdir. Rum-32deki bütün fırkalar, şirktedir yalnız Allaha ulaşmayı dileyenlerin fırkası şirkte değildir. Birinde fırkalar şirkte olanlar ve olmayanlar diye ayrılmış, ikincisinde mümin olanlar ve olmayanlar diye ayrılmıştır. Mümin olanlar bir tek fırkayı oluşturur, mümin olmayanlar 72 tane fırkayı oluşturur. Şeytana tâbî olanlar, küfürde olanlardır. Allahû Tealâ: Bir tek fırka hariç hepsi şeytana kul oldular. diyor.