..
..
Üçüncü 7 basamakta insan ruhu Allah’a ulaşıyor, Hakka ulaşıyor ve
Hakkı tavsiye edebilecek duruma geliyor.
Ve tevâsav bissabr: Dördüncü 7 basamakta da kişinin nefsindeki bütün
afetler yok oluyor. Bu arada sabırsızlık afeti de yok oluyor, yerini
ruhun sabır hasleti alıyor ve kişi sabrı tavsiye edecek duruma
geliyor.
İşte Vel Asr suresi 4 tane 7 basamaktan oluşan bir bütün vücuda
getiriyor; 7, 14, 21, 28 basamak... Amenu oluş, ıslâh edici amellere;
nefs tezkiyesine başlamak, Hakkı tavsiye edecek duruma gelmek ve
sabrı tavsiye edecek duruma gelmek...
Biz şu anda bunlardan ilk 7 basamağı anlatıyoruz. Demek ki bu 7
basamağın iki tanesinde, birincisinde olaylar var; ikincisinde de
olayların muhakemesi, mukayesesi ve bir hükme varış var.
Üçüncü basamak bu hükmün pozitif olması halinde geçerlidir. Yoksa
hiçbir zaman o kişi üçüncü basamağa ve ondan sonraki basamaklara
ulaşamaz. Bakara suresinin 256’ncı âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ
diyor ki:
"lâ ikrâhe fiyddiyni: Dinde zorlama yoktur,
kad tebeyyenerrüşdü minelgayy" İrşad yollarıyla gay yolları, dalâlet
yolları tebeyyün etmiştir, beyan edilmiştir, açıklanmıştır,
birbirinden kesin şekilde ayrılmıştır.
Devam ediyor Allahû Tealâ: Kim tağutu inkâr ederse, tağutu, şeytanı
ve onun avanesini devre dışı bıkakırsa, o urvetil vuskaya; kâinatta
Allah’tan kopması mümkün olmayan kulba sımsıkı yapışır diyor Allahû
Tealâ.
Demek ki, insanoğlunun Allahû Tealâ’nın indinde Allah’tan kopması
mümkün olmayan bir kulba ulaşması söz konusu. Nedir bu? Bu müşidin
elidir, urvetil vuska. Mürşid, salâh kademesinde mürşid olur. İşte
bir insanın salâh kademesine ulaşması, 28’inci basamağa ulaşması bir
çok olaylardan sonra, teslimlerini tamamladıktan sonra gerçekleşen
bir olgudur ki, bir evvelki kademede kişi son teslimini yapmıştır.
Önce ruhunu, sonra fizik vücudunu, en sonra da nefsini Allah’a teslim
etmiştir. Teslimleri tamamlamıştır. Teslimleri tamamlayan kişi içinse
Allahû Tealâ; onların Allah’tan kopması mümkün değildir, diyor.
Biliyorsunuz ki, iblis Adem A.S’ın önünde secde etmedi. ve onun secde
etmemesi üzerine Allahû Tealâ onu cehennemle cezalandıracağını
söyledi. İblisin cevabı; kıyamet gününe kadar kendisinin
yaşatılmasını talep etmek oldu. Allahû Tealâ dedi ki; sen müsaade
verilmişlerdensin, ama Benim ihlâs sahibi kullarımı Benden
kopartamazsın, yoldan çıkartamazsın!
Demek ki kim ihlâsa ulaşırsa, yani teslime ulaşırsa, Allah’a üç
cesedini de teslim ederse o kişi için kesin bir hüküm var ortada. O
hüküm, o kişinin, Allah’a teslim olan kişinin, Allah’tan kopmasının
mümkün olmaması. Böylece görüyoruz ki Allahû Tealâ’nın urvetül vuska
dediği şey, Allah’tan kopması mümkün olmayan bir bütün ifade ediyor:
O, mürşidin elidir. Öyleyse, kişi bu istikamette öyle bir şeyin
sahibi oluyor ki, o irşad yoluna doğru bir meyil hissediyor. Bakara
suresinin 256’ncı âyet-i kerimesine tâbî oluyor. İrşad yoluna doğru
bir meyil...
Kimde böyle bir meyil oluşmuşsa işte o kişi üçüncü basamağa da
ulaşmıştır. Bunun üzerine Allahû Tealâ o kişinin üzerinde Rahim
esmasını tecelli ettirmeye başlıyor. Yusuf suresinin 53’üncü âyet-i
kerimesi bu Rahim esmasıyla alâkalı. Şöyle söylüyor âyet-i kerimede
Hz. Yusuf;
Yarabbi, ben nefsimi ibra edemem, beraat ettiremem çünkü nefsim bana
şerri emrediyor. Ama Rabbimin Rahim esmasıyla tecelli ettiği nefsler
hariç! Onlar müstesna!
Onlar demek ki emmareden öteye geçebilirler; emmare, levvame,
mülhime, mutmainne, radiye, mardiye, tezkiye kademelerini birer birer
aşabilirler. Rabbimin Rahim esmasıyla tecelli ettiği nefsler, diyor.
İşte burada Yüce Rabbimizin Rahim esmasıyla tecellisini görüyoruz:
Dördüncü basamak, Yusuf suresinin 53’üncü âyet-i kerimesine göre.
O’nun tecellisi başlamışsa arkadaki bütün basamaklar artık birer
birer aydınlanacaktır.
Nitekim Allahû Tealâ ilk garantisini veriyor, beşinci basamakta.
Maide suresinin 16’ncı âyet-i kerimesi.
Kim Allah’ın rızasına tâbî olursa, Allah onu teslim yollarına, teslim
sebillerine ulaştırır, diyor.
Her mürşidin bulunduğu dergahtan halifenin bulunduğu ana dergaha
sebiller vardır. Bu gözle görünmeyen yeryüzünün sathına paralel
yollar... Her sabah namazından sonra o dergahtaki bütün ruhlar o
dergahlardan halifenin bunulduğu dergaha bu sebiller üzerinden
ulaşırlar. Kimler bu ruhların sahipleri? Allah’a ulaşmak üzere
ruhları vücudundan ayrılmış olanlar. İşte o ayrılmış olan ruhlardan
her kim yer eğitimini tamamlamışsa, yükselmek için seyr-ü sülûk için
hazır hali gelmişse, seyr-ü sülûk sadece halifenin bulunduğu
dergahtan gerçekleşeceği için mutlaka o istikamette bir faaliyetin
içine gireceklerdir. Yani, bulundukları dergahlardan halifenin
bulunduğu dergaha doğru yola çıkacaklardır. İşte böylece Allahû Tealâ
onu söylüyor; Kim Allah’ın rızasına tâbî olmuşsa...
Allah’ın rızası ne? İstiyor ki bütün kulları Kendisine ulaşsın. O
zaman razı olacak kullarından... Allah’ın kulları Allah’a ulaşmak
için harekete geçip de Allah’a ulaşırlarsa Allah onlardan razı.
Öyleyse Allah’ın rızası vuslata dayalı bir olgu. İşte kim Allah’a
ulaşmak istikametinde bir talebin sahibiyse, bunu kalbine koymuşsa,
Allahû Tealâ o kişiden razı olmak üzere ilk adımı atıyor, o kişiye
bir garanti veriyor: Onu sebillerine ulaştırma garantisi. Yani
mürşidlerine ulaştırma garantisi. Etti 5 basamak.
Altıncı basamakta Allahû Tealâ’nın o kişilerin kulaklarındaki vakrayı
aldığını görüyoruz.
Yedinci basamakta da kalbindeki ekinneti alıp, yerine ihbat koyuyor.
Acaba bunlar ne demek? Bilelim ki, kulaklar eğer işitme hassasına
sahipse, duyma hassasına sahipse birisi ona birşey söylediği zaman o
kişi duyar, ama işitmez. İşitebilmesi için zihnini kulağına ulaşan
kelimelere konsantre etmesi ve mânâya ulaşması lâzım. Buna işitmek
diyoruz. İşte Allahû Tealâ işitmeyi ya engelliyor, ya da mümkün
kılıyor. İki grup âyet-i kerime buna tamamen Allah’ın müdahale
etteğini söylüyor. İşte İsra suresi 45 ve 46’ncı âyet-i kerimeler.
Allah’ın negatif müdahalesi. Yani kişiyi irşad makamının sözlerini
işitmekten men etmesi hali. Diyor ki Allahû Tealâ:
Habibim, sen Kur’ân-ı Kerim’i tilavet etiğin zaman, kıraat ettiğin
zaman, onlara okuyup anlattığın zaman yani, Biz o insanlarla senin
arana görünmez bir perde koyarız, Hicab-ı mestûre koyarız, diyor.
Sonra diyor ki,
Onların kulaklarına seni işitmelerine mani olmak için vakra isminde
bir ağırlık koyarız. Seni duyarlar ama işitemezler. Söylediklerinin
manâsına ulaşamazlar... Yetmez! Onların kalplerine ekinnet isimli bir
engel koyarız. O engel sebebiyle seni idrak edemezler. Söylediklerini
işitmedikleri gibi kendilerine sindirmeleri de, onu sahiplenmeleri de
mümkün olmaz, diyor Allahû Tealâ. İdrak etmeleri mümkün olmaz, diyor.
Öyleyse demek ki Allahû Tealâ burada işaretini verdiği gibi, yevmül
ahire inanmayanlar, yani Hud suresinin 19’uncu âyet-i kerimesinde
Allahû Tealâ yevmül ahire inanmayanları söylüyor;
Onlar diyor, kendileri Allah’ın yolunda olmadıkları gibi, başkalarını
da Allah’ın yolundan saptıranlardır.