Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mücadele süresi

  • Konbuyu başlatan sedize
  • Başlangıç tarihi
S

sedize

Guest
MÜCADELE SURESİ
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla​
1- Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
2- Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır.
3- Kadınlarına "zıhar"da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.
4- Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü’ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azap vardır.
5- Gerçekten Allah'a ve Resûlü’ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa Biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azap vardır.
6- Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, herşeye şahid olandır.
7- Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.
8- 'Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
9- Ey iman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman, bundan böyle günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; birri (iyiliği) ve takvayı konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının.
10- Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o, onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.
11- Ey iman edenler, size meclislerde "Yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin. Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
12- Ey iman edenler, Peygambere gizli bir şey arzedeceğiniz zaman, gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet (buna imkan) bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
13- Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü’ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
14- Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin ediyorlar.
15- Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Doğrusu onların yaptıkları ne kötüdür.
16- Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
17- Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiçbir şeyle yarar sağlamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde süresiz kalacaklardır.
18- Onların tümünü Allah'ın dirilteceği gün, sizlere yemin ettikleri gibi O'na da yemin edeceklerdir ve kendilerinin bir şey üzerine olduklarını sanacaklardır. Dikkat edin; gerçekten onlar, yalan söyleyenlerin ta kendileridir.
19- Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
20- Hiç şüphesiz Allah'a ve Resûlü’ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar; işte onlar, en çok zillete düşenler arasında olanlardır.
21- Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
mücadele sur.22.ayet

mücadele sur.22.ayet

22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.

Bu ayette, prensip (usül) itibarıyla, iki hususa değinilmiştir. Prensib bakımından, hem hak dine iman etmek, hem de bu dine düşman olan kimselere sevgi beslemek gibi iki zıt tavrın, bir kişide aynı anda bulunması imkansızdır. Kesinlikle bir yanda iman, diğer yanda Allah ve Rasulü'nün düşmanlarına sevgi beslemek gibi bir tavır olamaz. Çünkü bir insan hem kendi nefsini, hem de nefsinin düşmanlarını aynı zamanda sevemez. Dolayısıyla müminlik iddiasında bulunan bir kimse, aynı zamanda İslâm düşmanıyla da dostluk ilişkilerini sürdürüyorsa şayet, bu kimsenin müminlik iddiasının doğru olabileceği şeklinde bir tereddüte düşülmemelidir. Ayrıca bir yanda Müslüman olduğunu söyleyip, diğer yandan, İslâm düşmanlarıyla dostluklarını devam ettiren kimselerin, (kendileri hakkında) mümin mi, münafık mı olduklarını tekrardan ciddi bir şekilde düşünmeleri gerekir. Yani mümin mi, münafık mı olmak istiyorlar, buna karar vermelidirler. Şayet dürüst kimselerse, bunun ahlâkî bakımdan iki yüzlülüğün en aşağı tabakası olduğunu anlayacaklardır. Sonuçta da aynı anda iki ata birden binmekten vazgeçmelidirler. İman, onlardan açıkça şu iki seçenekten birini tercih etmelerini ister: Mümin olmak istiyorlarsa, İslâm'a zarar veren her türlü ilişkiyi kesmelidirler, fakat ilişkileri onlar için İslâm'dan daha önemli ise, bu sefer müminlik iddialarından vazgeçmelidirler.

Bu anlatılanlar ilke itibarıyla böyledir. Fakat Allah Teâlâ sadece bu konuda ilkeleri beyan etmekle kalmamış, ayrıca yalan yere Müslümanlık iddiasında bulunan kimselere gerçek örnekler vermiştir. Ki zaten onlar bizzat bu kimseleri biliyorlardı. Yani onlar, gerçek müminlerin, İslâm'a zarar veren tüm ilişkilerini keserek, bir cemaat haline geldiklerini bizzat görüyorlardı. Bu öyle bir vakıadır ki, tüm Araplar Bedir ve Uhud savaşlarında bunu açıkça müşahede etmişlerdir. Mekke'den Medine'ye hicret eden sahabe, Allah rızası için kendi akraba ve kabilelerine karşı savaşmaktan asla çekinmemişlerdir. Ebu Ubeyde (r.a) babası Abdullah b. Cerrah'ı, Mus'ab b. Umeyr (r.a) kendi kardeşi Ubeyd b. Umeyr'i ve Hz. Ömer (r.a) kendi dayısı As bin Hişam bin Muğiyre'yi öldürmüştür. Hz. Ebubekir (r.a), oğlu Abdurrahman ile çarpışmaya hazırlanırken, Hz. Ali (r.a), Hz. Hamza (r.a) ve Hz. Ubeyde bin Haris (r.a) en yakın akrabaları Utbe, Şeybe ve Velid bin Utbe'yi öldürmüşlerdir. Hz. Ömer (r.a) Bedir esirleri hakkında, Hz. Peygamber'e (s.a) "Bunların hepsini öldürelim, üstelik herkes kendi akrabasını bizzat öldürsün" demiştir. Aynı savaşta Musab bin Umeyr'in (r.a) öz kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr esir düşer. Ensardan bir sahebinin onu bağladığını gördüğünde Musab bin Umeyr, onu bağlayan sahebeye, "Onu sıkıca bağla, çünkü annesi çok zengindir.

Bu yüzden sana oldukça fazla miktarda fidye verir" der. Bunun üzerine kardeşi Ebu Aziz, "Kardeşim olmana rağmen nasıl böyle konuşursun" diye söylenir. Musab ise, "Şimdi sen benim kardeşim değilsin. Benim kardeşim, seni şu anda bağlayan kimsedir" diye cevap verir. Yine Bedir Savaşı'nda, Hz. Peygamber'in (s.a) damadı, Ebu-l As esir düşer ve hiç kimse kendisine özel bir muamele yapmayarak, diğer esirlere nasıl davranıyorlarsa aynı şekilde davranırlar.

İşte böylece İhlâslı müminlerin nasıl davrandıkları ve Allah'ın dinine nasıl bağlı oldukları gerçek bir şekilde sergilenmiştir.

Deylemi, Hz. Muaz'dan mervî olarak, Hz. Peygamber'in (s.a.) şu duasını nakleder. "Ey Allah'ım! Bana bir facirin, bir fasıkın bir şey ihsan etmesine izin verme ki, kalbimde ona karşı bir sevgi meydana gelmesin. Çünkü sen, inzal ettiğin vahiyde, Allah'a ve Ahiret gününe iman edenlerin, Allah ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin diye buyurdun."[1]

[1] MEVDUDİ (TEFHİMÜL KUR’AN)





 
Üst Alt