Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mübâhele

unzurna

New member
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
57
59.Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi.
60.Hak Rabbindendir. O halde sakın şüphe edenlerden olma.
61.Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah'ın lanetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım."
62.Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
63.Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir.

Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamber olarak görevlendirildiği VII. mîlâdî yüzyıl başlarında, Mezhic kabilesinin bir kolu olan Benî Hâris b. Ka’b (Belhâris) kabilesinin yaşadığı Necran bölgesinde kalabalık bir hristiyan topluluk oturuyordu. Heyetler yılı (Senetü’l-Vüfûd) diye meşhur olan 9. hicrî yılda (630-631) Necranlı hristiyanlar, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in bir mektubunun kendilerine ulaşması üzerine heyet halinde Medine'ye geldiler. Hz. Peygamber bu mektubunda onları İslâm'a davet ediyor, şayet kabul etmezlerse cizye vermelerini, onu da kabul etmezlerse kendileriyle savaşılacağını bildiriyordu.

Necranlı hristiyanlar, bu mektup üzerine ondördü ileri gelenlerinden ve idarecilerinden olmak üzere altmış kişilik bir heyeti Medine'ye gönderdiler. Bunlar arasında âkibleri Abdulmesîh, uskufları Ebû Hârise b. Alkame, seyyidleri el-Eyhem de vardı. Âkib, Necranlıların emîri ve halk meclisinin başkanı; uskuf, dini liderleri, papaz ve bilginlerin başı; seyyid ise ticaret ve seyahat işleri başkanıdır.

Necran heyeti bir ikindi vakti Medine'ye gelerek Mescid-i Nebevî’ye girdiler. Hz. Peygamber ashabı ile henüz ikindi namazını kılmıştı. Bu sırada ibadet vakitleri gelen hristiyanlar doğuya yönelerek ibadet etmeye hazırlandılar. Bazı sahâbiler bunlara engel olmak istediler. Fakat Hz. Peygamber onların serbest bırakılmasını ve ibadetlerini yerine getirmelerine müsade edilmesini emretti. Necran heyeti adına konuşan Ebû Hârise ile Abdulmesîh’i İslâm'a davet etti. Onlar “Biz senden önce Müslüman olduk” diye cevap verdiler. Hz. Peygamber “Yalan söylüyorsunuz. Sizi İslâmiyeti kabulden üç şey, domuz eti yemeniz, haç’a tapmanız ve Tanrı’nın oğlu bulunduğuna inanmanız alıkoymaktadır” şeklinde karşılık verdi. Necranlılar “O halde İsa’nın babası kim?” diye sordular.

Hz. Peygamber bu soruya vahyi beklemek niyetiyle cevap vermeyip sustu. Bu arada Hz. İsa’nın şahsiyeti ve Hristiyanlık hakkında bilgilerin yer aldığı Âl-i İmran Sûresi’nin başından itibaren seksenden fazla âyet nâzil oldu. Hz. İsa hakkındaki soruya bu sûrenin 59. âyetinde Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelişine Hz. Âdem’in yaratılışı örnek gösterilerek cevap verilmektedir. Hz. Peygamber Âl-i İmrân Sûresinin 59-61. âyetlerini Necran heyeti mensuplarına okuduktan sonra onları mübaheleye (karşılıklı lanetleşmeye) davet ederek “Eğer size söylediklerimi inkar ederseniz, geliniz sizinle mübahele edeceğim” dedi. Mübahele dinî bir konunun karşılıklı konuşmak suretiyle halledilmesi imkansız hale gelince, meseleyi çözümlemek için her iki tarafın haksız olanın Allah’ın lanetine uğraması için Allah’a dua ve niyazda bulunmalarıdır. Mübâhele ayetinin meali şöyledir: “Artık sana bu ilim geldikten sonra kim seninle onun hakkında münakaşa etmeye kalkarsa de ki: “Geliniz oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra can-u gönülden ibtihal ile dua edelim. Allah’ın lanetini yalancıların boynuna geçirelim.”[483]

Hz. Peygamber yanına Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ali’yi alarak Necranlı hristiyanların karşısına çıktı ve kendilerini karşılıklı lanetleşmeye davet etti. Onun bu teklifi karşısında Necranlılar durumu aralarında görüşmek üzere müsade istediler. Sonunda Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamber olduğunu bildiklerinden mübahele yapmamaya karar verdiler. Kendi dinlerinde kalmak istediklerini ve cizye vermeye razı olduklarını bildirdiler. Hz. Peygamber’in bu teklifi kabul etmesi üzerine, bin tanesi Receb, diğer bini de Safer ayında olmak üzere yılda iki bin kat elbise vermeleri şartıyla bir antlaşma kaleme alındı. Aralarında mâli konularda ihtilafa düştükleri zaman Necranlılara hakemlik yapmak üzere Ebû Ubeyde b. Cerrâh bölgeye gönderildi.[484]

Görüldüğü üzere Peygamberimiz döneminde Hristiyanlarla ilişkilerin gerginleşmesine Hristiyanlar tarafından Müslüman elçinin ve davet heyetinin öldürülmesi yol açmıştır. Ayrıca Hristiyan bölgelerinden saldırı haberlerinin gelmesi Medine'de sürekli tedirginlik meydana getirmiştir. Dolayısıyla Peygamberimiz döneminde kuzeye tertiplenen seferlerin sebebi, Hristiyanlar tarafından işlenen uluslararası hukuk ihlalinin cezalandırılmasına ve Hristiyan dünyasından gelecek saldırıları önlemeye yöneliktir ve hedefleri bellidir. Nitekim Mûte seferinde ve Hz Peygamber'in bizzat katıldığı Tebük Seferi'nde kuzeydeki Hristiyan yerleşim merkezlerine gelişigüzel saldırılarda asla bulunulmamıştır. Bu ikincisinde tam tersine birtakım yerleşim merkezleri barış yoluyla İslâm hakimiyetine girmiştir. Hatta Hristiyanların güvenlikleri teminat altına alınmıştır. Yoksa Müslümanlar salt intikam için o bölgeye gitmiş olsalardı bölge farklı uygulamalara sahne olurdu. Sonuç olarak denilebilir ki, Hz. Peygamber'in Hristiyanlarla ilgili politikasına barış hâkimdi. Nitekim Necran Hristiyanları ile ilişkilerde de bu durum açıkça kendini göstermektedir.[485]
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=740&yid=28&sayfa=9
alıntıdır.
 
Üst Alt