Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mi'rac Fiilen ve Bedenen miydi, Yoksa Mânen mi?

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Hz. Peygamber (a.s.)'in Mi'râc yolculuğu nasıldı? Bu yolculuk rüyada mı yapılmıştı, yoksa uyanık ve ayıkken mi? Rasûlullah (a.s.) bu yolculuğa fiilen ve bedenen mi çıkmıştı; yoksa bir yerde otururken mânen ve hayaller âleminde mi semâyı gezmişti? Bu sorunun cevabını bizzat Kur'an-ı Kerim'in kelimeleri vermektedir. "Sübhân-ellezi esrâ" ile söze başlamak gösteriyor ki, bu çok fevkalâde ve muazzam bir vak'a idi ve sadece Allah'ın kudretiyle vuku buldu. Rüyasında bir kişiye bu gibi şeylerin gösterilmesi ya da bir kişinin ilhâm ve keşif yoluyla bunlara tanık olması, böylesine kuvvetli bir ifade ile söze başlamayı gerektirmez. "Her türlü ayıp ve kusurdan münezzeh olan Allah, kuluna (rüyasında veya ilhâm yoluyla) ayetlerinden bazısını göstermek için..." gibi bir ifade kullanıldığı takdirde rüya veya ilhamın pek değer taşımadığı ortaya çıkar. Bunun yanı sıra, "gece vakti götüren" deyimi de Mi'râc'ın fiilen ve bedenen olduğunu göstermektedir. Rüyada, ilhamda veya hayalde bir kişiye bir yerin gezdirilmesi için "götürme" fiilinin kullanılması uygun olmaz. Onun için, bu yolculuğun fiziksel ve vücutça olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu sadece manevî veya zihnî bir tecrübe değildi. Rasûlullah (a.s.) bu yolculuğa bilinçli olarak çıkmış ve her şeyi gözleriyle görmüştü.
Şimdi, Rasûlullah (a.s.)'ın uçak veya diğer herhangi bir vasıta olmaksızın Cenab-ı Allah tarafından Mekke'den Kudüs'e bir gecede gitmesi, mümkün idiyse, hadis-i şeriflerde yer alan diğer tafsilât niye mümkün olmasın? Bir şeyin mümkün olup olmaması bahsi ancak bir insanın kuvveti ve kudreti söz konusu olunca ortaya çıkar. Eğer mesele, Allah ile ilgiliyse onun mümkün olması konusunda tereddüde düşmek, Allah’ın Kadir-i Mutlak sıfatına inanmamak anlamına gelir. Madem ki Allah her şeye kâdirdir, o zaman en umulmadık işleri yapabilir. Cenab-ı Allah bir kulunu, maddeler âleminin en hızlı nesnesi olan ışığın bile milyarlarca yılda yetişebileceği bir yere bir ânda götürebilir. Zaman ile mekânın sınırları mahlûklar için geçerlidir. Kâinat'ın yaratıcısı için değil.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



Mi'rac hakkındaki ihtilaf, sadece vuku bulduğu tarih konusunda değildir. Olayın nasıl olduğu, ruh ile mi cesed ile mi vuku bulduğu da ihtilaflıdır. Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber alimlerin çoğunluğuna göre Mi'rac hem ruh ve hem de cesetle birlikte meydana gelmiştir. Esasen bu konudaki âyet ve hadisler incelendiği ve Mi'rac'ın Mekke'li müşrikler arasında meydana getirdiği yankı dikkate alındığında çoğunluğun görüşünün doğru olduğu yani Mi'rac'ın hem ruh ve hem de cesedle birlikte olduğu anlayışıdır.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayının gerçekliğinde tüm müslümanlar birleşmişlerdir. Ancak olayın gerçekleşme biçimi Islam bilginleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre İbn Abbas'ın da içinde bulunduğu bazı bilginlere göre Mirac olayı uykuda gerçekleşmiştir. Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre ise uyku durumunda ve rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da Mirac'ın yalniz ruhla mı, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi olduğu konusunda ikiye ayrılmışlardır. Sonraki Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre mirac olayı uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir. İçlerinde Hz. Aişe'nin de bulunduğu bazı bilginlerle mutasavvıfların büyük çoğunluguna göre ise uyanık durumda iken ama yalnız ruhla gerçekleşmiştir.

Mi'racın vukuu hakkında selef ve halef ittifak etmiş oldukları halde, Mi'racın keyfiyeti, yani ne şekilde olduğu hususunda aralarında bazı ihtilaflar vardır.

Seleften Hz. Ayşe ve Hz. Muaviye, tabiundan Hasenu'l Basri ve Muhammet İbn-u İshak gibi zatlar, miracın yalnız ruhani olduğuna kail olmuşlardır. Hz. Ayşe (r.a.), "Muhammet (s.a.v)in cesedi, Mi'rac gecesi ayrılır olmadı." diyor.

Selef ve halefin ekserisi ile cumhur-u ulema ise, Mi'racın ruh ve cesetle olduğunu kabul etmişler ve hususta kuvvetli deliller getirmişlerdir. Hz. Ayşe'nin sözünü "Ceset ruhtan ayrılmadı, beraber Mi'raç etti." diye tevil etmişlerdir.

Allâme-i Sâni Saadettin Teftezani ise şöyle demektedir:

"Resulüllahın Miracı, uyanık halinde ve bedeni ile olmuştur. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar olan kısmı kitapla sabittir. Delili kesindir. Semaya kadar Mi'raç ise, meşhurdur. Semadan arşa ve diğer yerlere gitmesi ise, haber-i ehad ile sabittir." (Teftezani, şerhu'l Akait/174)

Sana gösterdiğimiz rüyayı insanlar için fitne ve imtihan eyledik.” İbni Abbas’ın Buharideki rivayetine göre rüyadan maksat, mi’racdır. Bundan dolayı Mirac’ın uyku esnasında vukubulduğunu söyleyenler bu ayete istinat etmektedirler. Fakat İbni Abbas bu Ayetten bahsederken şu sözleri de söylüyor: "Resuli Ekrem bu rüyada gördüklerini, gözleriyle gördü.” Demek ki bu rüya alelade bir rüya değildi. Bu rüya, ruhen cisim kayıtlarından azat olarak melekut aleminde seyri idi.

Peygamber tarafından görülen rüyalar, alelade insanların rüyalarından bambaşkadır. Peygamberin uykuları esnasında zahiri havas muattal kalır. Fakat onlar gözlerini kapar kapamaz, onların kalp gözü ruh alemini, melekut kainatını görmeye başlar. Alelade rüyalar böyle midir? Peygamberin rüyası, uyanıklığın fevkinde bir halettir. Onlar bu halet içinde semavatı seyrederler. Ervaha mülaki olurlar. Rüyeti Hak ile bekam olurlar, meleklerle hembezm olurlar. Bu halete rüya diyen ashap, bu ruhani hakikati ifade etmek istemişlerdi. Tabiatın maddi kanunları dairesinde müşkül görülen bu hadise, “ruhani” mümkün olur.”



 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         

Miraç, Efendimiz’in (sav) müberek cismaniyeti ile yaptığı ve netice itibariyle mucize olan kutlu bir seyahattır. Bu kutlu seyahat. O’nun için de bizim için de her zaman bir iftihar vesilesidir.
Daha önce, Rahmet Peygamberi’nin (sav) yolculuğu ölçüsünde ve seviyesinde, hiç kimseye böyle bir yolculuk müyesser olmamıştır. Evrensel bir nübüvvetle gönderilen nebiler Serveri (sav), bütün enbiyâ-i izâmın cihetü’l-vahdetini câmi olması itibarıyla bu kutlu seyahatinde farklı farklı sema tabakalarında bulunan enbiyanın hemen hepsinin bulunduğu makamdan geçerek onlarla görüşmesi vb. gibi karakteristlik bir çizgi takip etmesi yönüyle, böyle bir seyahat, hem ilktir hem de son. Böyle olduğu içindir ki Hz. Cebrail ayrı ayrı her sema kapısını çaldığında vazifeli melek, O’ndan evvel kimseye açmamakla emrolunduğunu söylemiş ve “Bu kapılar şimdiye kadar hiç kimseye açılmadı” demiştir.
Burada bahis mevzuu edilen “gök kapısı”, “açılma” ve “yol verme” gibi ifadeler, elbette ki bizim anladığımızdan farkı şeylerdir. Dolayısıyla Cebrail’in (as) gök kapılarını Efendimiz’e (sav) açmasını yukarıya doğru yükselirken karşılarına çıkan bazı kapıların açılması şeklinde anlamak avamca bir yaklaşımdır.
Evet, Hâtemu’l-Enbiya olan Efendimiz’den (sav) önce, hiç kimseye açılmayan kapılar, ilk defa O’na açılmıştır. Buradan hareketle, o kapıların Nebiler Serveri’nden (sav) sonra da bazılarına açılabileceği söylenebilir. Ne var ki burada akla, “Acaba ümmet-i Muhammed diğer peygamberlerden daha mı faziletli ki, kapılar kimseye açılmadığı hâlde onlara açılıyor?” şeklinde bir soru gelebilir. Hemen şunu belirtmeliyim ki, peygamberin fazilet, üstünlük ve hususiyeti onun peygamberliğine mahsustur ve herkes kendi miracı ile diğerlerinden farklıdır; yani her peygamber; hissi, duyusu, anlayışı ve şuuru ile mazhar olduğu mertebenin eridir. Onun arkasındakiler ise, bu yolculuğu velâyet kanatları ile gerçekleştirirler. Önemli olan, bu kutlu seyahati Hak’la münasebet içinde ve halkla beraber bulunma esprisi içinde gerçekleştirmektir. Önemli olan, bu kutlu seyahati Hak’la münasebet içinde ve halkla beraber bulunma esprisi içinde gerçekleştirmektir. İşte bu yönüyle, zatında diğer insanlar enbiya-ı izama müsavi olmadıkları gibi onların yolculukları da peygamberlerin yolculuklarına müsavi olamaz. Ne var ki İmam-ı Gazâlî, Muhyiddin İbn Arabî, İman-ı Rabbânî ve Üstad Bediüzzaman gibi bazı yüce ruh ve selim fıtratların, Efendimiz’in (sav) açtığı kapıdan, O’nun arkasında yürüyerek hakikat-ı Ahmediyenin zilline ve cüz’iyyetine ulaşmaları mümkün olur.


 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah razı olsun..

selametle...
 

Olcaytu

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Ýzmir
muaviye çok ileri görüşlü bir adammış. Ta zamanında müslümanların mirac diye anlattıkları olayın fizik değilde metafizik olay olduğunu anlamış. Peygamberin hanımı ayşe de öyle. O halde bu günün müslümanları neye dayanarak miracı bedensel olarak değerlendirmektedirler.
Eğer mirac bedensel değilde ruhsal olmuşsa peygamberin arkadaşı muaviye ve hanımı ayşe yalan mı söylemişler. Doğru söylemişlerse neden bedensel olarak mirac gerçekleşmiştir deniyor. İslam dini bu ve benzeri bir çok çelişkilerle dolu, nasıl izah edersiniz. Ben hiç bir fikrin hiç bir akımın ne sözcüsüyüm nede savunucusu, aklımı doyurmak istiyorum o kadar.
 
Üst Alt